Ehli Kble: 'DiNi Bir TERiM'DiR
(Bir çok kiinin YANLI bildii gibi Kabe'ye kar namaz klan kiiler demek deildir)
EHL- KIBLE: Zarurat Diniyye'yi kabul eden kiilere denilir..
ZARURATI DNYYE 3 TÜRDÜR
1) Manas açk olan AYET
2) MÜTEVATR HADiS
3) CMA ÜMMET
(Bu üç husustan birisiyle oluan hükümlerin hepsini eksiksiz olarak kabul eden
kiilere EHL KIBLE DENiR.
Bir tanesini bile kabul etmeyip reddeden kii TEKFR edilir)
Bu açklamadan sonra son günlerin tartmasna biz de katlabiliriz. Balkta da bulunan soruya cevap verelim..
LERE KAFR DENLR M?
×××××××××××××××××××××
EHL- SÜNNET ULEMASI:
LERE dorudan KAFR dememitir. Denilmez.
Bizler de asla dememeliyiz..
Ancak:
A) MAMET 'MANIN ARTI' sayanlar ve buna inanmayan müminleri TEKFR edenler,
B) Ashab- Kiramn çouna MURTED oldu diyenler,
C) Çok açk ve net AYET olmasna ramen HZ. Aie'ye ZNA etti diye FTRA edenler:
Kesinlikle KÂFRDRLER..
(Mümin olan bir kiiyi TEKFR eden kii kendisi KÂFR olur) Dolaysyla TEKFR meselesinde çok titiz ve dikkatli davranlmal, çalakalem önüne geleni hatas sebebiyle TEKFR etmemeliyiz. TEKFR bumerang gibi sahibine dönebilecek çok tehlikeli ve zararl bir silahtr.. Ancak:
TEKFR olunmas gereken kiileri TEKFR etmemek: Toplumun çözülmesine sebep olabilecek daha da zararl ve tehlikeli bir eydir)
(LERN hepsi böyle olmad için bütün LER KÂFRDR deyip GENELLEME YAPMAK hatasna asla düülmemelidir)
Yukarda izah edilen hatalar da kimler yapyorlarsa:
Onlara da mümin denilmemeli,
'Toplumun çözülmesini önleme'
maslahatna binaen TEKFR etmekten kaçnmamaldr..
Bunu da ancak Alimler çok geni bir aratrma sonucunda yapmaldr. lim sahibi olmayan
müminler asla hiçbir kimseyi TEKFR etmemelidir..
Önemli not: Yazmz diyaneten yazlmtseafoodplus.infoten A'nn temsilcisi olan RAN Devleti komumuzdur.. yi ilikiler içinde olmak, ibirlii, ortaklk, al - veri v.s gibi eyler tabiiki yaplabilir. Yaplmaldr..
Bizleri birbirimize düürüp savatrmak isteyen Siyonist, Emperyalist güçlerin oyununa asla gelinmemelidir..
Kıbleye dönüp namaz kılan müslümanlar, Ehl-i İslâm.
Ehl-i Sünnet* yahut ehl-i bid'atten olup kıbleye yönelerek namaz kılan bütün müslümanlara ehl-i kıble denilir. Ehl-i bid'at mezheplerinden bazısının diğer müslümanları tekfir etmesine rağmen, ehl-i sünnet'e, göre kim olursa olsun ehl-i kıbleden hiç kimse tekfir edilmez; onların arkasında namaz kılmamazlık edilmez; büyük günâh da işleseler onların cenaze namazı kılınır ve hayır dua edilir (İbn Mâce, Cenâiz, 31; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, II, 32).
Kerrâmiye'de ehl-i kıble tâbiri ile, kelime-i şehâdet getiren herkes kastedilir. Ehl-i sünnet uleması ehl-i kıbleyi, "Kâbe'ye yönelerek namaz kılmanın farziyetini kabul edenler" diye târif etmiştir. Ali el-Kâfi (/) bunun için daha geniş bir tanım yaparak şöyle der: Ehl-i kıble zarûrât-ı diniye üzerinde ittifak eden kimselerdir" (Ali el-Karı, Şerhu'l-Fıkhı'l Ekber, ). Ehl-i kıbleyi, ehl-i sünnet ve ehl-i bid'at şeklinde ikiye ayıran âlimler Mutezile, Şia, Kerrâmiye, Mücessime, Müşebbihe, Mürcie gibi bid'at mezheplerini de ehli kıbleden saymışlar; fakat açıkça İslâm'ın temel nasslarını değiştiren, bozan, reddeden Batınîlik, Gulât-ı Şia, Hâriciye, Cehmiye, Bahâiye, Kadıyânilik, Ahmedîlik, Nusayrilik, Dürzilik gibi fırka ve mezhepleri ehl-i dalâletten saymışlardır. Çünkü bunlar arasında meselâ Hâricî* Ezârika mezhebi gibi müslümanın kanını, malını, canını helâl sayarak birçok müslümanı katletmiş olanlar bulunmaktadır. İslâm da tekfiri, ayrılığı, bölük bölük fırkalara ayrılmayı, cedeli, te'vili, inanç esaslarının tartışılmasını ehl-i bid'at mezhepleri ortaya atmışlardır. Bunların içinde de, dalâlet ehli olanlar, hevâlarına uyanlar İslâm için en tehlikeli olanlardır.
Öte yandan ehl-i sünnet mezhepleri içerisinde de muamelâtta bazı noktalarda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Meselâ Hanbelîler, tembellikle de olsa özürsüz namazı terkedeni kâfir sayarlar (Ebû Ya'lâ, el-Ahkâmu's-Sultâniyye, 53). İmam Ebû Hanife (ö/)'ye göre ise namazı terkeden kâfir olmaz; namaz kılmadığı için diğer üç mezhebe göre öldürülmesine rağmen, ona göre sadece namaz kılıncaya kadar hapsedilir (el-Fetâva'l-Alemgiriyye, II, ).
Ehl-i Sünnet, namaz kılanların kim olursa olsunlar lânetlenmesini yasaklamıştır (Buhâri, Edep, 44). Ancak fâiz yiyenler, tefecilik yapanlar böyle değildir (Buhâri, Libas, 86; Müslim, müsâkat, 19). Ayrıca ashâbı kesinlikle hayırla yâd etmek hakkında icmâ vardır; ancak Hz. Hüseyin'i Kerbelâ'da feci bir şekilde aile efrâdıyla birlikte şehid eden Yezid'e lânet etmek bunun dışında tutulmuştur (Ahmed b. Hanbel, V, 54, 57; Müslim, Fezâilü's-Sahâbe, 33). İslâm'da "Ben müslümanlardanım " diyen her samimi insanın dokunulmazlığı vardır. Hiç kimse hakkında kötü zan beslenmez; "af ta hata cezâ da hatadan hayırlıdır" ilkesi esastır. Açıkça kelime-i şehâdet getiren ve kıbleye dönüp namaz kılan her müslüman, cemâattendir; bir insanın diliyle söylediğinin aksini yapana kadar ona inanılır; Hz. Peygamber'in bu konuda "Kalbini yarıp da baktın mı?" buyruğu esastır (Buhâri, Zekât, 1, Müslim, İman, 8).
Bütün sünnet ehli ya da bid'at ehli olanların kendi içlerinde aşırıları ve ılımlıları bulunmaktadır. Bunlardan Hz. Peygamber (s.a.s.)'i yalanladığı takdirde kim olursa olsun ehl-i Kıbleden değildir (İmam Gâzalî, el-İktisâd, fi'l-İtikâd, ).
Hicrî ikinci asırdan sonra İslâm dünyasında Hz. Peygamber ve ashâbı zamanında olmayan birtakım meseleler ortaya çıkmış ve sünnet geleneğini koruyan ehl-i hadis ilk bid'atleri çıkaranlara karşı selefin yolunu savunmuştur. Siyasî ve itikadı mezheplerin yayılmasından, Eş'arîlik ve Mâtûridîlikle ehli sünnet kelâmının Mutezile, Mürcie, Cebriyye vs. ye karşı çıkmasından sonra her grubun aşırıları ötekileri tekfir etmeye başladılar. Haricîler, her zaman en önemli sapık fırka oldu ve itikada iman, İslâm, büyük günah, gibi meseleleri onlar tartışmaya soktular; bu arada imâmet de siyası bir mesele olmasına rağmen, akîde sorunları arasında mütalaa edilmeye başlandı. Hanbelilerden aşırı bir grup fevk ve istivâyı yalanladıklarını ileri sürerek Eş'arîleri, Eş'arîler onları ve Mutezile'yi, Mutezile de onları tekfir ederdi (İmam Gazâlî, Faysalu't-Tefrika Beyne'l İslâm ve'z-Zındıka, Mısır, /, s).
Sait KIZILIRMAK
Önümüzde karşılaştığımız en hassas konulardan biri de müslümanların birbirlerini tekfir etme meselesidir. Bu öylesine hassas bir meseledir ki, çok dikkatli olmak gerekir.
Çünkü tekfir olunan, kafir damgası vurulanlarda şayet böyle bir durum yoksa, Müslüman iseler, bu havaya atılan bir ok gibi sahibini arar, bulamazsa döner atana saplanır. Onu kafir yapar. Kur’an-ı Kerimde, sana selam verenlere sen, mü’min değilsin deme, buyuruyor. Müslümanlardan eksiği, kusuru ve günahı olanların bu noksanlıkları tamir olunarak , saflarımızı her günkünden daha çok sıklaştırmaya bugün ihtiyacımız vardır. Müslüman nesil dalalette eriyip kayboluyor. Küfür çığ gibi büyüyor. Müslümanlar birbirleriyle uğraşıyor. Ne acayip durum. Küfre düşmekten ateşe düşmekten çok korkulmalıdır. İslam müsait olan her yerde insanlara ehil olanlar tarafından anlatılmalıdır. Metot düzgün ve tutarlı olmalıdır. Müslümanların kaybedişleri de metot ve usul bilmediklerinden dolayı değil midir? Kur’andan bir örnek verecek olursak Hz. Allah; “Siz inanmayanların putlarına söğmeyin. Aksi takdirde onlar da sizin Allah’ınıza küfrederler.” buyuruyor. Hadiste, müslüman olmak için gelen fakat zina yapmaya izin isteyen sahabiye, ashabın kızması, Peygamberimizin (s.a.s) onları yatıştırması ve o gencin de müslüman olmaları, bizim metot ve usulümüzün bugün ne kadar ibtidai olduğunu göstermektedir. Bu hadisleri duyduğumuzu ve fakat onlardan yararlanamadığımızı onları tatbik etmediğimizi üzülerek belirtelim. Biz müslümanlar insanın yapısını, insan psikolojisini bilmeliyiz.
Mü’min olan bir kimse ne zaman kafir olur? Hangi hallerde dinden çıkar? Bunları inceleyen ilim dalına biz akaid diyoruz. Akaid kitaplarında bu hususlara yeterince yer verilmiştir. Ulu orta herkese kafir damgası vurulmaz. Kur’anda Hz. Allah (c.c) buyuruyor:
“Size selam verene sen Müslüman değilsin deme.” (Nisa Suresi) Bu itibarla mü’minlerin bu hususta çok dikkatli olmaları lazımdır. Müslümanların dini bilgilerini artırmaları lazımdır. Bu bilgilerin yeride akaid kitaplarıdır. Akaide ait kitaplar hicri ikinci asırdan itibaren yazılmaya başlanmıştır. İlk devirlerde Müslümanların itikadları saf ve temizdi. Fakat peygamberimizin vefatlarından sonra ortaya çeşitli fitneler çıkmıştır. Böylece Müslümanların itikadi meselelerini inceleyen bu kitaplara çok hususlar konu oldu. Mantık felsefe gibi ilimler bu kitaplara girdi. Hele hele dört zararlı cereyandan olan maddecilik (maddiyyum, dehriyyun veya materyalizm) gibi Hz. Allah’ı inkarcı görüşler boy göstermeye başlayınca, ister istemez Müslümanlardan da bu görüşlerden etkilenenler olmuştur. Bundan başka kominizm ve Darvinizm ortaya felaketler saçmıştır. Yine bu arada positivizmi unutmamak lazımdır. Bunu ortaya atanda August Comt adlı bir müsteşriktir. Daha sonraları ’da Freud bir yahudi ortaya çıkmış, bu da Freudizm’in doğmasına sebep olmuştur. Bu adam Psikoloji üzerinde çalışmış bir Psikiyotri uzmanıdır. Tıpta şuuraltı kavramını o keşfetmiştir. İnsanı tamamen cinsi duygulara (sex ve libida) esir olan bir varlık olarak görür. Anne baba ve kardeş sevgisinin tamamını bu duygular içerisinde mutaala eder.
Bu zararlı akımlara cevap vermek, Müslümanların itikadlarını sarsılmadan kurtarmak için tam müteşekkil bir yeni akaid ilmi doğdu. Buna biz akaid ilmi diğer tabirle ilm-i kelam diyoruz. Bu meselelere değinmiş olan bir çok eserler yazılmaya başlandı. Bunlar sadece Müslüman ülkelerde yazılmakla kalmayıp Avrupa ülkelerinde de yazılmış olduğunu görüyoruz. Gaye Müslümanların itikadlarını bozan cereyanlara dur demekti.
Peygamberimiz (s.a.s) devrinde bir siyaset olarak münafıklar kendi tarafından bilinmiş olmasına rağmen kimsenin durumu ortaya konulmamıştır. Hiçbir münafığın durumu açıklanmamıştır. Kendisine emanet edilen durumu açıklanmış olan bir sahabi de bunu ömrünün sonuna kadar hiçbir kimseye bildirmemiştir. İslam tarihinde ilk tekfir olayının Havaric (Hariciler) zamanında ortaya çıktığını görüyoruz. Haricilerin İslam’a ters düşen bazı görüşleri vardır. Buna göre bir vakit namazı terk eden kişi kafirdir. İçki içen zina eden de kafirdir. Onlar amel imandan bir cüzdür derler. Böylece akaid sahasındaki mezhepler ortaya çıkmış oldu. Fıkıha ait mezheblerde ise bu yoktur. Onlar böyle davranan mü’minleri tekfir etmezler. Buna hata veya sevap gözüyle bakarlar. Sapık mezheblerden olan mu’tezile mürcie, şia ve benzerleri birbirlerini tekfir etmişlerdir. Ehli sünnetin prensibi şudur: “Ehli kıblenin hiç birisi tekfir olunmaz” Bu söz Aliyyul Kari’ye aittir. Fıkhul ekber şehrinde bu notu düşmüştür. Peygamberimiz (s.a.s) bu hususta müsamahakar ve bize yol göstericidir.
İnsanlarla Lailaheillallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bu kelimeyi dedikleri zaman benden hem mallarını ve hem de canlarını korumuş olurlar. Ancak hukuku vecibesi (zekat vermesi, kısas tatbiki vb.) müstesnadır. Onların hesapları Hz. Allah’a kalmıştır. (Buhari, Müslim, seafoodplus.info)
Hadiste Peygamber (s.a.s) efendimizin İslamlaştırma siyasetini de görüyoruz. Herkesi İslam bayrağı altına toplamak, dalalette olanları kurtarmak için Peygamberimiz (s.a.v.) kendisini tüketircesine gayret sarfediyordu.
Bizim gibi namaz kılan, kıblemize yönelen ve kestiğimizi yiyen Allah ve Resulunun garantisine girer.” (Buhari kitabus-salat bab)
Herhangi bir Müslüman diğer bir müslümanı tekfir ettiğinde eğer o onda varsa diyecek yok. Aksi taktirde o söz, kendisine döner. (Ebu Davut 5. bab)
KİMLER TEKFİR OLUNABİLİR ?
Eserler vermiş İslam ulamasının içinde tekfir olunanlar da vardır. Bu tabiatıyla büyük bir haksızlıktır. Bunların içerisinde İmam-ı Gazali’de payını almıştır. Kendisi tekfir olduğu için bu hususta mustakil bir eserde yazmıştır. Sayısız eserler veren bu İslam Alimi, yazdığı İhyau ulumud-diyn adlı eserinden dolayı kendisine küfür isnad edilmiştir ve kafirlik damgası vurulmuştur. Bu kitap İslam’da Musamaha adıyla tercüme edilmiştir. Yine O’nun eserlerinden olan “İtikadda Orta Yol” diye tercüme edebileceğimiz bu eserde de kimlerin tekfir olunabileceği hususları yer almaktadır. Bunları bizde şöyle sıralayabiliriz:
1. Yahudiler, hristiyanlar, putperestler ve İslam’ın dışında kalan ilahi olan veya olmayan dinlerin hepsine mensup olanlar.
2. Nübüvveti inkar eden Brahmanlar veya Allah’ı inkar yoluna sapan Brahmanistlerin hepsi kafirdirler. Böyle yaşar ve ölürlerse kendilerine kafire yapılan muamele uygulanır.
3. Hz. Allah’ı ve nübüvveti kabul etmekle beraber dini nasslara aykırı görüş beyan eden İslam filozoflarından bazıları. Farabi ve İbn Sina tekfir olunmuştur.
4. Mutezile, müşebbihe ve diğer bütün ehl-i bid’at fırkaları kafirdirler. Burada İmam-ı Gazali’nin meşhur bir sözünü de zikretmeden geçmeyelim. “Bin kafiri hayatta bırakmak suretiyle işlenen hata, hacamat şişesiyle bir müslümanın kanını akıtarak işlenen hatadan daha ehvendir.”
5. Hz. Muhammed’i açıkca tekzib etmemekle beraber, Rasulullah’tan tevatüren sabit olmuş esaslardan birini “Dinden olduğu bence sabit değildir” bahanesiyle inkar eden kimsede kafir olmuş olur. Meğer ki böylesi yeni Müslüman olmuş ve İslam’ın ahkamına henüz vakıf olmamış olsun. Böylesine öğrenmesi için mühlet verilir.
6. Sadece icma yolu ile sabit olmuş, bir hususu inkar eden kimse. Bunun tekfiri hususunda ihtilaf vardır. Emalide bir ibare şiir olarak geçmektedir. Emali yazarı bu şiiriyle yanılarak sadece icma yoluyla sabit olmuş bir hususu inkar edenin küfrüne kail olmaktadır. Fakat bunu şerheden Aliyyül Kari bu fikirde değildir. Yani kısacası Ulema burada ihtilaf etmektedir.
Abdullah DEMİRCİOĞLU
Bizi sosyal medyada paylaşın:
Sual: Bazı kimseler, inanışları bozuk olan kimseler için, onlar da Müslümandır, ehl-i kıbledir, kötü söylemeyiniz diyorlar. Ehl-i kıble diye kime denir ve bunlara kötü denmez mi?
Cevap: Peygamber efendimiz, bir hadîs-i şeriflerinde;
(Beni İsrail yetmişiki millete ayrıldı. Benim ümmetim de yetmişüç millete ayrılacaktır. Bunlardan yetmişikisi Cehenneme gidecek, yalnız biri kurtulacaktır. Bunlar, benim ve Eshâbımın yolunda olanlardır) buyurdu. Yani, İsrail oğulları, dinde yetmişiki fırkaya ayrıldı, Müslümanlar da, dinde yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunların hiçbiri kafir değil ise de, Cehennemde uzun zaman kalacaklardır. Yalnız benim ve Eshâbımın itikadında, inanışında olan ve bizim gibi ibadet eden fırkası Cehenneme girmeyecektir. İtikat bilgilerinde ictihad ederken, Resulullah efendimizin ve Eshâb-ı kiramın itikatlarından ayrılan din alimleri, dinde zaruri ve sözbirliği ile bilinen itikattan ayrılırlarsa, kafir olurlar ve bunlara mülhid denir. Bunların müşrik oldukları, Bahr ve Hindiyye’de yazılıdır.
Zaruri ve sözbirliği ile bildirilmemiş olan itikattan ayrılırlarsa, kafir olmazlar, itikatta bidat sahibi olurlar. Bunlara Ehl-i kıble de denir. Amel ve ibadet bilgilerinde ictihad ederken de, zaruri ve sözbirliği ile bilinen ibadetlere inanmayan kafir olur, mülhid olur. Fakat, zaruri ve sözbirliği ile bildirilmemiş olan ibadetlerden ayrılan alimler, eğer müctehid iseler, sevap kazanırlar. Müctehid değilseler, amelde bidat sahibi, mezhepsiz olurlar. Çünkü müctehid olmayanın ictihad etmesi caiz değildir. Bunun, bir müctehidin mezhebini taklit etmesi lazımdır. Hadîs-i şerifte;
(Lâ ilâhe illallah diyen kimseye, günah işlediği için kafir demeyiniz! Buna kafir diyenin kendisi kafir olur) buyuruldu. İtikadı bozuk olmadığı için, Cehenneme girmeyecek olan kimse, yaptığı günahlar sebebi ile Cehenneme girebilir. Eğer salih ise, yani günahına tövbe etmiş ise yahut affa veya şefaate kavuşursa, Cehenneme hiç girmez. Zaruri olarak yani cahillerin de bildiği ve sözbirliği ile bildirilmiş olan bir inanışı veya bir işi inkar eden, kafir ve mürted olacağı için, lâ-ilâhe illallah dese ve her ibadeti yapsa ve her günahtan da sakınsa bile, buna lâ-ilâhe-illallah ehli ve ehl-i kıble denmez.
Sual: (Bir insanda müslümanlık alametlerinden biri bile olsa, mesela namaz kılsa, onda başka küfür alameti bulunsa da artık ehl-i kıbledir, tekfir edilemez) sözü doğru mudur?
CEVAP
Doğru değildir. İslam âlimleri bunun aksini bildiriyor:
1- İmam-ı a’zam ve imam-ı Şafii, (Ehl-i kıble olana kâfir denilmez) buyurdu. Bu söz, (Ehl-i kıble olan, günah işlemekle kâfir olmaz) demektir. 72 sapık fırka, ehl-i kıbledir. İctihad yapılması caiz olan, açıkça anlaşılamayan delillerin tevillerinde yanıldıkları için, bunlara kâfir denilmez; fakat zaruri olan ve tevatürle bildirilmiş olan din bilgilerinde ictihad caiz olmadığı için, böyle bilgilere inanmayan, sözbirliğiyle kâfir olur. Çünkü bunlara inanmayan, Resulullaha inanmamış olur. İman demek, Resulullahın Allahü teâlâ tarafından getirdiği, zaruri olarak bilinen bilgilere inanmak demektir. Bu bilgilerden birine bile inanmamak küfür olur. (Milel-nihal) [Resulullahın getirdiklerinden birine bile inanmayan kâfir olunca Resulullaha inanmayanın kâfir olacağı açıktır. La ilahe illallah dediği halde, kasten Muhammed-ün resulullah demeyen kâfirdir.]
2- 72 bid’at fırkası, namaz kıldığı ve her ibadeti yaptığı halde, bir kısmı mülhid olmuş yani dinden çıkmıştır. Dinde sözbirliğiyle bildirilen bir inanışı veya bir işi inkâr eden, kâfir ve mürted olacağı için, La ilahe illallah dese, her ibadeti yapsa ve her günahtan da sakınsa bile, artık buna ehl-i kıble denmez. (Hadika)
3- Zaruri din bilgilerinden veya iman edilecek şeylerden birine bile inanmayan, La ilahe illallah Muhammed-ün resulullah dese de kâfir olur. Sadece Allah’a inanmak kâfi değildir. Amentü’de bildirilen altı husustan birini, mesela kaderi inkâr eden de kâfir olur, bütün iyi amelleri yok olur. (Redd-ül-muhtar)
4- 72 bid’at fırkası ehl-i kıble olduğu için, bunlara kâfir denmez; fakat bunların, dinde inanması zaruri olan şeylere inanmayanları kâfir olur. (Mektubat-ı Rabbani 2/67, 3/38)
5- Meşhur bir farzı inkâr eden kimse, namaz kılsa da kâfir olur. (Berika) [Mesela, günümüzde tesettüre gerek yok demek küfürdür.]
6- Bizim kıblemize dönerek namaz kılan herkes ehl-i kıble sayılmaz. Kâfir oldukları icmayla sabit olan münafıklar da, kıblemize dönüp namaz kılmaktadır. (Tabakat-üş-Şafii)
7- Her namaz kılana ehl-i kıble denmez. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Yalan söyleyen, sözünde durmayan ve emanete hıyanet eden, müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa da münafıktır.) [Buhari] (Burada bildirilen kimse, Allah rızası için değil, inanmadığından dolayı, ibadetlerini gösteriş maksadıyla yaptığı için münafık oluyor. Yoksa büyük günah işleyen kimse kâfir olmaz.)
8- İmanın 6 şartından birine inanmayan, namaz kılsa da kâfirdir. (Eşiat-ül-lemeat)
9- Bir Müslümanın, bir sözünden veya bir işinden yüz şey anlaşılsa, bunlardan 99’u küfre sebep olsa, biri Müslüman olduğunu gösterse, o bir şeyi anlamak ve ona kâfir dememek gerekir; fakat bu husus, bir sözün veya bir işin, yüz manası olduğu durum içindir. Yoksa yüz sözden veya yüz işten biri imanı gösterse, 99’u küfrünü gösterse, bu kimseye Müslüman denilmez; çünkü bir kimsenin yalnız bir sözü veya bir işi bile, açık olarak küfrü gösterse, yani imanı gösterecek hiçbir manası olmasa, o kimsenin kâfir olduğu anlaşılır. Başka sözlerinin ve işlerinin imanı göstermeleri, imanlı olduğunu bildirmeleri, o kimseyi küfürden kurtarmaz, Müslüman olduğuna hükmedilmez. (Kıyamet ve Ahiret)
Müslüman olmanın en önemli alametlerinden biri namaz kılmaktır. Cemaatle kılması da, ayrıca bir önem taşır. Buna rağmen Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Ahir zamanda bir camide binden fazla kişi namaz kılacak; fakat içlerinde bir tane mümin bulunmayacaktır.) [Deylemi]
Demek ki, müslüman olmak için, sadece müslüman alametlerinin olması yetmez. Dinde zaruri bilinmesi ve inanılması gereken bilgilerden, birini bile inkâr etmemesi şarttır.
Sual: Müslümanda, küfrü gerektiren bir durum görülse, buna kâfir denir mi?
CEVAP
Müslüman olduğunu söyleyen, kelime-i şehadet okuyana, şüphe ile küfür damgası basılamaz.
Müslüman olduğunu söyleyen bir kimsenin bir işinde veya sözünde birçok küfür alametleri ile bir iman alameti veya küfür olması şüpheli olan bir alamet bulunsa, buna kâfir dememelidir. Çünkü Müslümana iyi zan olunur. (Redd-ül-muhtar)
Küfür alametini dilediği açıkça anlaşılınca, kâfir olur. Tevil etmemiz fayda vermez. (Bezzâziyye)
Sual: 72 bid’at fırkasının Cehennemde günahları ve itikatlarının bozukluğu kadar kaldıktan sonra Cennete gideceği hadis-i şeriflerle ve İslam âlimlerinin sözleriyle bildirilmiyor mu?
CEVAP
Ama bid'at fırkası öyle olacak, her ehl-i kıble olan değil ki. Küfre düşmemiş olanları öyle olacak. Küfre düşenleri sonsuz Cehennemde kalacak.
Sual: (Günde beş defa Kâbe’ye yönelip, tehiyyatta kelime-i şehadeti söyleyen, küfre düşüp küfrüne tevbe etmese de, küfrü üzerinde sabit kalmaz) diyenler çıkıyor. Bu yanlış değil mi?
CEVAP
Bu söz ehl-i sünnet itikadına aykırıdır. İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki: Tevbe için yalnız kelime-i şehadet söylemek kâfi değildir, küfre sebep olan şeyden de tevbe etmesi gerekir. O şeyden tevbe etmezse, namaz kılsa da kâfirdir.
Sual: Bazısı, (La ilahe illallah diyen Cennete girer) hadisine göre, 72 dalalet fırkası da Cehennemde sonsuz kalmaz” diyor. Bu açıklama doğru mudur?
CEVAP
Yanlıştır. Bir münafık da La ilahe illallah diyebilir. Kâfir olarak ölenleri Cennete giremez.
Sual: Tekfir hastalığımızın özünde bir nevi kendimizi ilahlaştırma virüsü vardır demek caiz mi?
CEVAP
Bu söz, Resulullaha ve İslam âlimlerine bir iftiradır. Hâşâ Resulullah ve onun vârisleri olan ehl-i sünnet âlimleri, küfre düşenleri tekfir ettikleri için kendilerini ilahlaştıran bir virüse mi yakalanmışlardır? Bu ne çirkin iftira? İtikadı küfür olan dalalet ehli, ehl-i kıble değildir, namaz kılsa da, her ibadeti yapsa da Cehennemde sonsuz kalır. Ehl-i kıble olması için, küfür olan itikadından tevbe etmesi lazım. Vesikalarını yukarıda bildirdik.
Ehl-i kıbleye kâfir denir mi?
Sual: S. Ebediyye’de, Ehl-i sünnet olmayanın, kâfir veya bid’at ehli olacağı bildiriliyor. Bid’at ehli kâfir değil mi?
CEVAP
Bid’at ehline kâfir denmez. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte, bu ümmetin 73 fırkaya ayrılacağı, bunlardan 72 fırkanın Cehenneme gidecekleri bildiriliyor, Cehennemde sonsuz kalacakları bildirilmiyor. Cehennem ateşinde sonsuz azapta kalmak, imanı olmayanlar için, yani kâfirler içindir. 72 fırka, itikatları bozuk olduğu için Cehenneme girecekler ve itikatlarının bozukluğu kadar yanacaklardır. 72 bid’at fırkası (Ehl-i kıble) olduğu için, hepsine kâfir dememeli. Fakat bunların, dinde inanması zaruri lazım olan şeylere inanmayanları ve (Ahkâm-ı İslamiyye)’den her Müslümanın işittiği, bildiği şeyleri tevilini bilmeden reddedenleri kâfir olur. (3/38)
Seyyid Abdülhakim Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
72 bid’at fırkasına sapık denir. Bunların hiçbiri kâfir değildir. Fakat 72 fırkadan herhangi birinde bulunduğunu söyleyen bir kimse, Kur’an-ı kerimde veya hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş ve Müslümanlar arasına yayılmış bilgilerden birine inanmazsa, kâfir olur. Şimdi, (Ehl-i sünnet) mezhebinden çıkıp sapık veya kâfir olmuş kimseler çoktur. (Faideli Bilgiler)
Ehl-i sünnetten ayrılan kimse, tevatürle zaruri olarak öğrenilen din bilgilerinden birine inanmazsa, buna (La ilahe illallah ehli) denmez. Böyle kimse kâfir olur. İbni Âbidin’de de böyle yazılıdır. (S. Ebediyye)
72 bid’at fırkasının hiçbiri kâfir değilse de, Cehennemde uzun zaman yanacaklardır. İtikat bilgilerinde ictihad ederken, Resulullah’ın ve Eshab-ı kiramın itikatlarından ayrılan din âlimi, dinde zaruri ve sözbirliğiyle bilinen itikattan ayrılırsa, kâfir olur. Zaruri ve sözbirliğiyle bildirilmemiş olan itikattan ayrılırsa, kâfir olmaz, itikatta bid’at sahibi olur. Bid’at ehline, (Ehl-i kıble) de denir. Amel ve ibadet bilgilerinde ictihad ederken de, zaruri ve sözbirliğiyle bilinen ibadetlere inanmayan kâfir olur. Fakat zaruri ve sözbirliği ile bildirilmemiş olan ibadetlerden ayrılan âlim, eğer müctehid ise, sevab kazanır. Müctehid değilse, amelde bid’at sahibi, (Mezhepsiz) olur. Zaruri olarak yani câhillerin de bildiği ve sözbirliğiyle bildirilmiş olan bir inanışı veya bir işi inkâr eden, kâfir ve mürted olacağı için, La ilahe illallah dese ve her ibadeti yapsa ve her günahtan da sakınsa bile, buna (La ilahe illallah ehli) veya (Ehl-i kıble) denmez. (Faideli bilgiler)
Netice: Günümüzde ictihad seviyesine yükselmiş âlim olmadığı için, Ehl-i sünnete düşman olup bid’at fırkalarına tâbi olanların imanları tehlikededir.
Ehl-i kıbleye kâfir denmez
Sual: İtikadı bozuk da olsa, namaz kılanlara, imanları gitmiş, kâfir olmuş denilebilir mi?
Cevap: Küfre yani imanın gitmesine sebep olan bir şey söylenmedikçe ve yapılmadıkça Ehl-i kıbleye yani namaz kılanlara, imanı gitti, kâfir oldu denmez. Fakat, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilen, Müslümanların asırlar boyunca inandığı bir şeye uymayan söz ve işte bulunan bir kimse, bütün ömrünce namaz kılsa, her ibadeti yapsa da, bunun imanı gitmiş, kâfir olmuş denir. Mesela, Allahü teâlâ zerreleri, yaprak sayısını, gizlileri bilmez diyenin imanı gider, kâfir olur. Hazret-i Ebû Bekir ile hazret-i Ömer’den başka sahabiyi, dini bir sebeple kötüleyen, bidat sahibi olur. Bir harama mubah diyen kimse, bunu bir âyete veya bir hadis-i şerife dayanarak söylüyorsa, imanı gitmez. Âyet ve hadise dayanmadan, keyfi için söylüyorsa, imanı gider, kâfir olur. Hazret-i Ebu Bekir ile hazret-i Ömer’in hilafete seçilmeleri haklı değildi demek, bidattir. Hilafete hakları yoktu demek ise, küfürdür, imanı giderir.
Sual: İslâmiyetin temel inanışlarından bazılarını inkar edip, İslâmiyetin diğer hükümlerini kabul eden kimseye ehl-i kıble denir mi?
Cevap:Ehl-i kıble demek, tevatür ile ve zaruri olarak bilinen din bilgilerinin hepsine inanan, yani Müslüman olan kimse demektir. Böyle olan kimse, bidat inanışı ile, dinden çıkmaz, kafir olmaz. İnanışta, imanda ehl-i sünnetten ayrılan 72 bidat fırkası, küfre düşmedikçe böyledir.