elhanı şita inceleme / ELHAN-I ŞİTA ŞİİRİNİN KAFİYE VE REDİFLERİ,TEMASI,ÖLÇÜSÜ,NAZIM TÜRÜ,NAZIM BİÇİMİ

Elhanı Şita Inceleme

elhanı şita inceleme

Elhanı Şita Şiiri İncelemesi

ELHAN-I ŞİTA (Kış Nağmeleri)- Cenap Şahabettin

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
Gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şun üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
Karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,

Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! &#;
Son kalan mâi tüyleri kovalar
Karlar
Ki havada uçar uçar ağlar.
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter&#;
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! &#;
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid…
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi&#;

Cenap Şahabettin ( )

Konu: Kış manzarasının tasviri yapılmıştır.

İzlek: “Şiirde kaybolan bir saadetin hüznü hâkimdir. Düşen karlara, bahara ait sevimli unsurların zavallı hâtırası karışıyor. Kaybolan bahar ile bir kader gibi çökmekte olan kış arasında âdetâ bir trajedi cereyan ediyor.” Tema olarak şiir baştan sona bahar ile kış mevsiminin mücadelesini ve en sonunda kış mevsiminin üstün gelmesini işler.

Düşünce: Hakim olan düşünce “ Ruh-i kâinat”tır. Tabiatı hassas kılmaktıseafoodplus.infoojik intiba, imajların içinde seafoodplus.info ile hüzün duygusu birbirine karışmıştır.Şiirin içindeki bahar mevsimine ait unsurlar saadeti, kış mevsimine ait unsurlar da hüznü temsil ve telkin etmiştir.

Olay: Şiir manzum bir hikaye örneği göstermez, saf şiirdir.Şiir kış mevsiminde herhangi bir günde yağmaya başlayan karın aralıklarla devam etmesini ve en sonunda bahara ait unsurların karlar tarafından yenilgiye uğratılmasıyla sonuçlandırılıyor.

Varlık: Somut varlık olarak kar, kelebek, baykuş, güvercin, çiçek gibi nesnelerin yanı sıra soyut varlıklara ve soyutlamalara başvurmuşseafoodplus.info mevsimine ait olan varlıkları kışa tezat oluşturabilmek için kullanmıştıseafoodplus.infoşlar, çiçekler, bulutlar şiirde fonksiyoneldir.

Duygu: “ Galip duygu , kaybolan bir saadet duygusu veya melânkolidir.” Şâir, karlı bir kış manzarası karşısındadıseafoodplus.info bir kuşa, bazen bir melek kanadının saçağına, bazen de bir ak başlı baykuşa benzettiği karların teşkil ettiği kış manzarası, şâire baharı düşündürür; hayalinde bahara ait çağrışımlar canlanıseafoodplus.infoaki canlılığın yerine, kışın sessiz ve hareketsiz, tek renkli manzarasının hâkim olmasından doğan hüzün, karlara bağlanan ağlamak fiilinin tekrarlanmasıyla hissettiriliyor.

Görüntü: Nesnel Görüntü:Şiirde nesnel görüntü seafoodplus.infok, güvercin, çiçek, baykuş gibi tabiat varlıkları somut, nesnel, beş duyuyla algılanan görüntüleriyle tasvir edilmiyor.Şairin amacı da zaten bu varlıkların tabii görünen özelliklerini vermek değseafoodplus.info bahara ait unsurlardan hareketle kış mevsimini ve karı bize daha iyi sunabilmiştir.

Öznel Görüntü: Şâir, tabiat varlıklarını öznel bir görüntü içinde seafoodplus.info şiir bir tabiat tasviri olmakla beraber, buradaki tasvir objektif değildir.Şâir görülen manzara ve tabiat olayı ile kendi duygularını birleştirmiş ve bize öylece sunmuştur.

Beyitlere Açılım ve Simge –İmge Yapısı:

1.Bölüm:
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar

(Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş… Eşini yitirmiş bir kuş gibi kar.) Şâir bu dizelerde karların uçuşunun tasvirini yapmıştıseafoodplus.infoı beyaz titreyişler halinde, dumanlı uçuşları olan eşini yitirmiş kuşlara benzetmişseafoodplus.infoki benzetme hem şekil yönüyle hem de hissi yönüyle işlenmiştir.

2.Bölüm:
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.

(Karlar geçen ilkbaharı arıseafoodplus.info gönüllerin çılgın şarkıları, ey güvercinlerin cıvıltıları!İşte o baharın ertesi, şu görünen manzaradır: Karlar, yeryüzünü bir derin sessizlikle kapladılar ve her an, için için ağlıyorlar.) Bu beyitlerde şâir eskiye dönerek bahara ait unsurları hatırlıseafoodplus.infoa söylenen şarkılar, güvercinlerin cıvıltıları, mevsimin getirmiş olduğu güzellikler bir bir gözünün önünden geçiyor. Karları bu güzellikleri kapladıkları için kişileştirerek için için ağlayan bir insana seafoodplus.infomaya başlayan bir saadet duygusu yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştır. Şâir bu bölümü karların tasviri ile bitirir.

3.Bölüm:
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
Gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şun üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
Karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar

(Ey uçarken düşüp ölen kelebek! Bir melek kanadının beyaz saçağını andıran kar, seni şimdi solgun bahçelerde arıseafoodplus.info vakti çiçeklerin üstünde ipekli bir yelpaze gibi açılıyordun.Şimdi ise ölüsün ve cesedinin üstünde parça parça karlar uçuşmaya başladı. O karlar ki gökyüzünden düşer düşer, ağlar…)Şâir bu dizelerde tekrar bahara ait unsurları işlemişseafoodplus.info vakti çiçeklerin üstünde dolaşan dolaşan bir kelebeği hatırlamış ve karların düşmeye başlaması ile bu hayali kaybolmuştur zira o çiçekler artık karlarla kaplıdır ve kelebek ölmüştüseafoodplus.info kaybolan saadet duygusu daha belirgin bir şekilde işlenmişseafoodplus.infoı şâir bir meleğin kanadının beyaz saçağına benzeterek onlara kutsallık yüklemişseafoodplus.info karların tasviri yapılmıştıseafoodplus.info duygusu ile melankolinin savaşı devam etnektedir.

4.Bölüm:
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! &#;
Son kalan mâi tüyleri kovalar
Karlar
Ki havada uçar uçar ağlar.

(Ey kuşlar!Sizler uçup gittiniz.Şimdi ak başlı baykuşlara benzeyen kar, sizi dallarda ve yuvalarda arıseafoodplus.infoiz gittiniz, siz ey kuşlar!Şimdi yuvalar, baştan başa boş kaldı.Havada uçup uçup ağlayan karlar, o yuvalarda sessiz ve şikâyetsiz yetimler gibi kalmış olan mavi tüyleri kovalıyor.)Bilindiği gibi kış mevsimi ile beraber kuşlar daha sıcak yerlere göç ederler ve geriye bölgesini terk etmeyen baykuşlar ve kuşlardan geriye kalan tüylerdir. Bahardan kalan bu hatıralar şâirin kış manzarasını vermesinde etkili olmuşseafoodplus.info gene yağmaya devam eden karı tasvir etmişseafoodplus.infoaki canlılığın yerine, kışın sessiz ve hareketsiz, tek renkli manzarasının hakim olmasından doğan hüzün, karlara bağlanan ağlamak fiilinin etkisiyle hissettiriliyor.

5.Bölüm:
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter&#;
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! &#;
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid…
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi&#;

(Ey kış seması! Elinde taze bulut, güvercin kanadı ve yasemin yaprağı yani bunlara benzeyen kar, yığın yığındır. Ey sema!Tabiatın canlı ve hareketli akışı durmuştur.Şimdi bütün tabiat, sessiz ve hareketsiz bir uykuya dalmıştıseafoodplus.infoşilliğinden soyunmuş olan toprak, siyah seafoodplus.info bu kara toprağın üstüne beyaz, lekesiz ve şeffaf çiçeklerini (karlarını) dök!Ne yaprak, ne bir çiçek var; şimdi her koruluk ümitsiz ve siyah renkli bir gölgeler yığını halinde …Ey kış semasının eli!Durma durma, bu karanlık koruların üstüne (karlarınla)beyaz bir örtü çseafoodplus.info, göklerden emeller gibi dökülüseafoodplus.info her yanda hayalim gibi dökülüseafoodplus.info her yanda hayalim gibi uçuşuyor… Emellerin, dileklerin yükseldiği, kabul veya reddolunduğu yer göklerdir, veya böyle olduğuna inanılmıştıseafoodplus.info sebeple şâir bembeyaz ve tertemiz görünüşüne bakarak karla emeller arasında benzerlik seafoodplus.infoın dört bir yanda savruluşunu ve hayalin zaman ve yerle kayıtlı olmayan uçuculuğuna seafoodplus.info sessiz bir rüzgarın temiz kanadında, bir an için uyuklar gibi durur, sonra titrek ve ürkek bir şekilde soldan sağa sağdan sola uçseafoodplus.info tüyler gibi uçuyor, bazen de dökülüseafoodplus.info, sessizliğin duâya benzer , mırıltılı şarkılarıdıseafoodplus.info, ilâhî âlemin, meleklere has bahçelerin çiçekleridir…Ey gökyüzünün eli!Ey kış mevsiminin eli!Ey bolluk ve cömertliğin eli!Kara toprağın üstüne, bahar çiçeklerinin yerine beyaz karları, kuş cıvıltılarının yerine de ümit sessizliğini dök!&#;)

Bu bölümde şâir bahara ait unsurlara yer vermemiştir.Önce kışa hitap sonra karların düşmesinin tasviri sonra gene kışa hitap ile bu bölümü bitiriyor.Şiir kışın bahara, melânkolinin saadete galebe gelmesiyle sonuçlanıyor. Bu şiir bir tabiat tasviri olmakla beraber , buradaki tasvir objektif bir tasvir değildir.Şâir görülen manzara ve tabiat olayı ile kendi duygularını birleştirmiş ve bize öylece sunmuştur.

Nazım Şekli:Şiir mısraların kümelenişi itibariyle karışık düzenli serbest bir şekle seafoodplus.infoa ile birlikte kurgulanmıştır. “ Elhân-ı Şitâ’nın dış şekli, tamamen müzikal bir karakter seafoodplus.info bu musikî prensibi sadece dış şekle değil, iç şekle, muhtevanın düzenlenmesine de hâseafoodplus.info ve kışa ait muhtelif unsurları birer “leit-motif” gibi kullanan Cenab, onları karların yağış hareketlerine uygun şekilde münavebeli bir hareket içinde ele alıyor.”

Dil:Servet-i Fünûn döneminin özelliklerini gösterir ve dili ağırdır.Şiirde çokça tamlamaya , sıfatlara , mecazlara yer verilmiştir.

Üslup:Şâir kaybolan saadet duygusunu belirli bir ahenk düzeni içerisinde vurgulamıştıseafoodplus.infomlerinden algıladıkları kendi ruhuna ait tasavvurları birleştirmişseafoodplus.info sanatlara, mecazlara, sıfat terkiplerine sıkça başvurmuşseafoodplus.info yer hitabet üslubuna da başvurmuştur.

Âhenk: Şiirde ince bir musikî vardır.Ünlü ve ünsüzler belirli bir tertibe göre dizilmişseafoodplus.info konuda Mehmet Kaplan şöyle der: “Şiirde âdeta “lâ” sesini veren kelime “kar” dıseafoodplus.infoçilen kafiyelerden büyük bir kısmı ona uyuyor. “Arar, ağlar, kuşlar, yuvalar, kovalar, uçarlar”.Mısraların içi “r” sesini ihtiva eden birçok kelimelerle kaynaşır: “lerze, serd, kebûter, bahar, derin, yeri, rîşe, mürde, düşer, dallar, serteser, tüyler”.Kışın hâkim olduğu kısımlarda ise sert ünsüzleri ihtiva eden kelimeler çoğalıyor ve aliterasyon yapılıyor.” Kelime sentaksına büyük önem vermişseafoodplus.infoîyi yaratan unsurlardan biri de tekrarlardır.Şâir sıkça vezin ve şekil tekrarları yapmıştır.Sıkça kullanılan heyecanı ifade eden ‘ey’ ile başlayan mısralarda âhenk oluşturmuştur.

Kafiye: Cenab Şahabeddin&#;in klasik ahenk unsurlarından kafiyeye ve vezne kuvvetle bağlı bir şairdir. Âhenk sağlamak için bol miktarda kafiyeye başvurmuşseafoodplus.info kafiye, yarım kafiye sıkça başvurmuşseafoodplus.infoleri bir müzikalite oluşturabilmek için adeta seçmiştir.

Vezin: Elhân-ı Şitâ’da Aruz vezninin  şu kalıpları kullanılmıştır:
1. Feilâtün mefâilün feilün
(fâilâtün) ( fâ’lün)
seafoodplus.info’ûlü fâilâtü mefâilü fâilün
seafoodplus.info’ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün

Şâir bu karışık kalıpları kullanarak muhteva ile şekli birleştirmişseafoodplus.infoın hareketini hem tasvir ederek hem de vezinleri kullanarak bizlere göstermiştir. Adeta bir ressam gibi çizmiş olduğu kar tasvirine seçmiş olduğu fiiller ve vezin sayesinde canlı bir hayat sahnesini bizlere sunmuştur.

Kaynakça:
Mehmet Kaplan,Şiir Tahlilleri1 Dergah Yayınları Mart İstanbul
seafoodplus.infoah Çetin Şiir Tahlilleri 1 Öncü Kitap Ankara
Ali İhsan Kolcu Servet-i Fünûn Edebiyatı Salkımsöğüt Yayınları Ankara
Dr. Hasan Akay Servet-i Fünûn Şiir Estetiği (Cenab Şehabeddin’in Gözüyle) Kitabevi Yayınları İstanbul

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,

Eşini gaaib eyleyen bir kuş

      gibi kar

Geçen eyyâm-ı nev- bahârı arar.

Ey kulûbun sürûd-i şeydâsı,

Ey kebûterlerin neşîdeleri,

O bahârın bu işte ferdâsı:

Kapladı bir derin sükûta yeri

      karlar

Ki hamûşane dem-be-dem ağlar.

Ey uçarken düşüp ölen kelebek,

Bir beyaz rîşe-yi cenâh-ı melek

      gibi kar

Seni solgun hadikalarda arar.

Sen açarken çiçekler üstünde

Ufacık bir çiçekli yelpâze,

Nâ&#;şın üstünde şimdi, ey mürde,

Başladı parça parça pervâza

      karlar

Ki semâdan düşer düşer ağlar.

Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar;

Küçücük,ser-sefîd baykuşlar

      gibi kar

Sizi dallarda, lânelerde arar.

Gittiniz, gittiniz siz ey mürgaan,

Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar.

Yuvalarda &#; yetîm-i bî-efgaan! &#;

Son kalan mai tüyleri kovalar

      karlar

Ki havâda uçar uçar ağlar.

Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir

Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter&#;

Dök ey semâ, revân-ı tabîat gunûdedir.

Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!

Her şâh-sâr şimdi &#; ne yaprak, ne bir çiçek &#;

Bir tûde-yi zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd&#;

Ey dest-i âsumaân-ı şitâ, durma, durma, çek

Her şâh-sârın üstüne bir sütre-yi sefîd.

Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,

Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar,

Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar

Tarzında durur bir aralık, sonra uçarlar.

Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân

Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân

Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,

Karlar, bütün ezhârı riyâz-i melekûtun.

Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ, dök;

Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök;

Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi,

Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümidi.

                                 Cenap Şahabettin

Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi

Nazım şekli: Şiir, dizelerin kümelenişi bakımından karışık düzenli serbest nazım biçimindedir. İçerikle birlikte kurgulanmıştır. Şiirin dış şekli tamamen müzikal bir karakter gösterir. Ancak bu sadece dış şekle değil, iç şekle, içeriğin düzenlenmesine de uygundur. Bahara ve kışa ait çeşitli unsurları birer tekrar gibi kullanan şair, onları karın yağışına uygun bir şekilde işlemiştir.

Ölçü: aruz ölçüsüdür.

Şair, bu şiirini yazarken üç çeşit aruz kalıbı kullanmıştır. Bu kalıplar şunlardır:

fe i lâ tün (fâ i lâ tün) / me fâ i lün / fe i lün (fâ&#;lün)

mef&#;û lü / fâ i lâ tü / me fâ i lü / fâ i lün

mef&#;û lü / me fâ î lü / me fâ i lü / fe û lün&#;

Şair, bu kalıpları kullanarak içerik ile biçimi birleştirmiş, şiirde bir bütünlük oluşturmuştur.

Şiirdeki Ahenk Unsurları

Şiirde adeta ince bir müzik duyulmaktadır. Ünlü ve ünsüz harfler belirli bir düzene göre dizilmişlerdir. Şiirdeki müziği yaratan unsurlardan biri de tekrar edilen kelime ve eklerdir. Şiirde kullanılan ikilemeler (parça parça, düşer düşer ağlar) ve sıkça kullanılan &#;ey&#; ünlemi de ahengi güçlendiren diğer unsurlardır.

Şiirde sıkça kullanılan &#;r, k, s, ş&#; ünsüzleriyle aliterasyon, &#;a,e, i, ü&#; ünlüleriyle asonans yapılmıştır. Böylece iç ahenk sağlanmıştır.

Şiirde ahenk sağlayan bir başka unsur da uyak ve rediflerdir. Ancak uyak ve redifler belli bir düzene göre değil, şiirin içeriğine uygun olarak düzenlenmiştir.

Şiirin teması: kış manzarasının tasviridir. Şair, kış manzarasını anlatırken kendi iç dünyasını da yansıtmaktadır.

Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi (Açıklama &#; Yorum)

Şiire kaybolan bir mutluluğun hüznü hâkimdir. Şiirde baharla, kış arasında bir çatışma yaşanıyor ve bu çatışma kışın baskın çıkmasıyla sonuçlanıyor. Şiirde somut varlık olarak kar, kelebek, baykuş, güvercin, çiçek gibi varlıklar dikkat çekiyor. Buradaki bazı varlıklar (kelebek, çiçek) kışa tezat oluşturması için kullanılmıştır. Şiirde nesnel varlıklar olmasına rağmen asıl amaç bu varlıkları tasvir değil, şairde uyandırdığı duyguları ifade etmektir. Şair bu varlıklara çeşitli anlamlar yüklemiş, böylece nesnel varlıklar yoluyla öznel görüntüler yakalayabilmiştir.

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,

Eşini gaaib eyleyen bir kuş

      gibi kar

Geçen eyyâm-ı nev- bahârı arar.

(Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş, eşini yitirmiş bir kuş gibi kar geçen ilkbaharı arar.)

Şair, bu dizelerde karların havada uçuşmasının tasvirini yapmıştır. Karları beyaz titreyişler halinde, dumanlı uçuşları olan eşini yitirmiş kuşlara benzetmiştir. Buradaki benzetme hem biçim hem de duygu yönüyle verilmiştir. Nasıl ki kuşlar baharda mutlu oluyor ve kış gelince baharı arıyorsa şair de kış gününde baharı ve o günlerdeki mutluluğunu arıyor.

Ey kulûbun sürûd-i şeydâsı,

Ey kebûterlerin neşîdeleri,

O bahârın bu işte ferdâsı:

Kapladı bir derin sükûta yeri

      karlar

Ki hamûşane dem-be-dem ağlar.

(Ey gönüllerin çılgın şarkıları, ey güvercinlerin cıvıltıları! İşte o baharın ertesi, şu görünen manzaradır. Karlar, yeryüzünü bir derin sessizlikle kapladılar ve her an, için için ağlıyorlar.)

Bu dizelerde şair, geçmişe dönerek bahara ait güzellikleri hatırlıyor. Baharda söylenen şarkılar güvercinlerin cıvıltıları, mevsimin getirmiş olduğu o güzel günler bir bir gözünün önünden geçiyor. Bütün bu güzelliklerin kaybolmasından dolayı karlar, her yeri bir perde gibi örtmekte ve için için ağlamaktadır. Aslında için için ağlayan şairin kendisidir. Çünkü baharda yaşadığı o güzel günleri özlemektedir.

Ey uçarken düşüp ölen kelebek,

Bir beyaz rîşe-yi cenâh-ı melek

      gibi kar

Seni solgun hadikalarda arar.

Sen açarken çiçekler üstünde

Ufacık bir çiçekli yelpâze,

Nâ&#;şın üstünde şimdi, ey mürde,

Başladı parça parça pervâza

      karlar

Ki semâdan düşer düşer ağlar.

(Ey uçarken düşüp ölen kelebek! Bir melek kanadının beyaz saçağını andıran kar, seni şimdi solgun bahçelerde arıyor. Bahar vakti çiçeklerin üstünde ipekli bir yelpaze gibi açıyordun. Şimdi ise ölüsün naşın üstünde parça parça karlar uçuşmaya başladı. O karlar ki gökyüzünden düşer düşer ağlar.)

Şair, bu dizelerde de bahara ait unsurları işlemiştir. Bahar vakti çiçeklerin üstünde dolaşan bir kelebeği hatırlamış ve karların düşmeye başlamasıyla bu hayali kaybolmuştur. Çiçekler artık karla kaplıdır. Kelebek de ölmüştür. Bu dizelerde kaybolan mutluluk duygusu belirgin bir biçimde işlenmiştir. Şair bu dizelerde mutluluğu bir kelebeğe, karları da bir meleğin kanatlarına benzetmiştir.

Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar;

Küçücük,ser-sefîd baykuşlar

      gibi kar

Sizi dallarda, lânelerde arar.

Gittiniz, gittiniz siz ey mürgaan,

Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar.

Yuvalarda &#; yetîm-i bî-efgaan! &#;

Son kalan mai tüyleri kovalar

      karlar

Ki havâda uçar uçar ağlar.

(Siz ey kuşlar! Uçtunuz gittiniz. Şimdi akbaşlı baykuşlara benzeyen kar, sizi dallarda ve yuvalarda arıyor. Gittiniz, gittiniz siz ey kuşlar! Şimdi yuvalar baştanbaşa boş kaldı. Havada uçup uçup ağlayan karlar, yuvalarda sessiz ve şikâyetsiz yetimler gibi kalmış son mavi tüyleri kovalar.)

Kış gelince pek çok kuş türü sıcak bölgelere göç eder. Geride baykuşlar ve göç eden kuşların tüyleri kalır. Bahardan kalan bu anılar, şairin kış manzarasını vermesinde etkili olmuştur. Bahardaki canlılığın yerine, kışın sessiz ve hareketsiz, tek renkli manzarasından doğan hüzün şairde ağlama duygusu uyandırıyor. Ağlan karlar değil şairin kendisidir.

Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir

Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter&#;

Dök ey semâ, revân-ı tabîat gunûdedir.

Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!

Her şâh-sâr şimdi &#; ne yaprak, ne bir çiçek &#;

Bir tûde-yi zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd&#;

Ey dest-i âsumaân-ı şitâ, durma, durma, çek

Her şâh-sârın üstüne bir sütre-yi sefîd.

Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,

Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar,

Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar

Tarzında durur bir aralık, sonra uçarlar.

Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân

Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân

Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,

Karlar, bütün ezhârı riyâz-i melekûtun.

(Ey kış seması, elinde taze bulut, güvercin kanadı ve yasemin yaprağı, bunlara benzeyen kar, yığın yığındır. Ey sema, doğanın canlı ve hareketli akışı durmuştur. Şimdi bütün doğa sessiz ve hareketsiz bir uykuya dalmıştır. Yeşilliğinden soyunmuş olan toprak siyah renklidir. Sen bu kara toprağın üstünde beyaz, lekesiz ve şeffaf çiçeklerini dök.

Ne yaprak ne de bir çiçek var. Şimdi her koruluk ümitsiz ve siyah renkli gölgeler yığını halinde. Ey kış semasının eli, durma, durma bu karanlık koruların üstüne beyaz bir örtü çek.

Karlar göklerden emeller gibi dökülüyor. Her yanda hayalim gibi dökülüyor. Her yanda hayalim gibi uçuşuyor. Bazen sessiz bir rüzgârın temiz kanadında, bir an uyuklar gibi olur, sonra uçarlar.

Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçarak bazen tüyler gibi uçuyorlar, bazen dökülüyorlar. Karlar sessizliğin duaya benzer mırıltılı şarkılarıdır. Karlar ilahi âlemin meleklere özgü bahçelerinin çiçekleridir.)

Çoğu insan dileklerin kabul edildiği ya da reddedildiği yerin gökyüzü olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle şair, bembeyaz ve temiz görünüşüne bakarak karla dilekler arasında bir benzerlik kuruyor. Karların dört bir yana savruluşuyla hayalleri arsında bir bağ kuruyor. Kar yağışını tüylerin uçuşuna ve mırıltılı halindeki ilahi şarkılara benzetiyor.

Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ, dök;

Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök;

Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi,

Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümidi.

(Ey gökyüzünün eli! Ey kış mevsiminin eli! Ey bolluk ve cömertliğin eli! Kara toprağın üstüne, bahar çiçeklerinin yerine beyaz karları, kuş cıvıltılarının yerine de ümit sessizliğini dök.)

Son dörtlükte şair, gökyüzüne ve kışa seslenir. Kar tanelerini çiçeklerin yerine, sessizliği kuş cıvıltılarının yerine koyarak özlemle ve ümitle baharın gelmesini beklemektedir.

Bu şiir bir doğa tasviri olmakla birlikte nesnel bir tasvir değildir. Şair, doğal bir olayı duygularıyla birleştirerek öznel bir görüntü oluşturmuştur.

Dil ve anlatım

Şiirin dil ve anlatımı Servetifünun döneminin özelliklerine uygundur.

Şiirin dili Arapça, Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü ağır bir dildir. Anlatım mecazlarla yüklü olduğu için anlaşılması güçtür.

Şair, kaybolan mutluluk duygusunu belirli ve ahenkli bir biçimde vurgulamıştır. İzlenimlerinden algıladıklarını ruhunda canlandırdıklarıyla birleştirmiştir.  Edebi sanatlara, mecazlara, tamlamalara çokça yer vermiştir.

Şiirde kelimelerle adeta bir kış manzarası ve karın yağışı resmedilmiştir.

Cenap Şahabettin

Hayatı

Cenap Şahabettin, 2 Nisan&#;de Manastır&#;da doğdu. Babası Osman Şahabettin Bey, Osmanlı &#; Rus savaşında şehit düşünce altı yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul&#;a taşındı. Bir süre Tophane&#;de Feyziye Mektebine devam etti. Daha sonra girdiği Eyüp Askeri Rüştiyesinin yıkılması üzerine Gülhane Askeri Rüştiyesine geçti. yılında bu okuldan mezun oldu. Tıbbiye İdadisinde iki yıl okuduktan sonra Askeri Tıbbiyenin beşinci sınıfına kabul edildi.

&#;da doktor yüzbaşı olarak okulu bitirdi. İhtisas yapmak üzere devlet tarafından Paris&#;e gönderildi. Burada dört yıl kadar kaldı. Bir müddet Haydarpaşa Hastanesinde hekimlik yaptı. Takip edildiği korkusuyla İstanbul&#;dan uzak bir yerde görev istedi. Mersin ve Rodos&#;ta karantina doktoru olarak çalıştı.

&#;da sıhhiye müfettişliği göreviyle Cidde&#;ye gönderildi. &#;de merkez müfettişliği göreviyle İstanbul&#;a döndü. Bir süre Suriye Vilayeti Sıhhiye Reisliğinde bulundu.

II. Meşrutiyetin ilanından sonra sıhhiye müfettişliği göreviyle İstanbul&#;a döndü. Birinci Dünya Savaşı başladığında kendi isteğiyle emekli oldu. Aynı yıl Darülfünun Edebiyat Fakültesi Lisan Şubesi Fransızca tercüme müderrisliğine atandı. İki ay sonra Garp edebiyatı müderris vekili oldu. &#;da Darülfünun Osmanlı edebiyat tarihi müderrisliğine getirildi. Şikâyet üzerine bu görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Edebiyat ve sanat konularında yazmaya devam etti. Son yıllarında yoğun bir biçimde üzerinde çalıştığı sözlüğünü tamamlayamadan 13 Şubat &#;te beyin kanaması sonucu hayata gözlerini yumdu.

Edebi Kişiliği

Cenap Şahabettin, Tanzimat&#;tan sonra Batı edebiyatı etkisinde gelişen Türk şiirinde büyük yenilikler yapan şairler arasındadır.

Küçük yaşta şiire ilgi duydu. İlk şiirlerini divan şiiri tarzında yazdı. On dört yaşında iken yazdığı &#;Gazel&#; Saadet gazetesinde yayınlandı. İki yıl boyunca gazel tarzında şiirler yazdı. Abdülhak Hamit ve Recaizade Mahmut Ekrem&#;in etkisiyle yeni tarz şiirler yazmaya başladı. Şiirlerini &#;Saadet&#; gazetesi, &#;Gülşen&#; ve &#;Sebat&#; dergilerinde yayınlayan şair, &#;Tamat&#; adıyla on sekiz şiirden oluşan küçük bir kitap bastırdı.

Paris&#;te bulunduğu yıllarda parnasyen ve sembolist şairleri okumuş, özellikle Verlaine&#;den etkilenmiştir. Bu yıllarda pek çok Fransız şair tanımıştı. Yurda döndükten sonra şiiri yavaş yavaş bu etkiler altında şekillenmeye başladı. Hazine-i Fünun dergisinde yayınlanan &#;Benim Kalbim&#; şiiri Fransızcadan çeviri sanıldı. Kelimelerle çizilen tablo niteliğini taşıyan bu şiirinden sonra ilk defa sone tarzını denedi ve &#;Şi&#;r-i Nânüvişte&#; adlı şiirini bu tarzda yazdı. Bu yıllarda farklı şiir tarzları deneyen şair, özellikle &#;Mekteb&#; dergisinde çıkan şiirleriyle hem eski hem de yeni tarzda yazan şairler arasında dikkat çekti. Hakkında olumlu ve olumsuz yazılar yazıldı. Tevfik Fikret&#;in Servet-i Fünun dergisinin yönetimine gelmesinden iki ay sonra derginin kadrosuna girdi.

Cenap Şahabettin&#;in Türk şiirine getirdiği yenilikler arasında, o zamana kadar kullanılmamış özgün tamlamalara yer vermesi en önemli özelliğidir. Şairin kullandığı bu yeni tamlamalar yadırgandı, eleştirildi, hatta alay konusu oldu. Ancak şair, bu tamlamaları kullanmaya devam etti.

Servetifünun şiirinin genel özelliklerinden olan tasvir, Cenap Şahabettin&#;de de ön plandadır. Varlıkları bir fotoğraf gibi algılamak, renk ve şekilleri canlı tutmak, gerçeklik duygusu yaratmak o dönem şiiri içinde önemli bir özellikti. Parnasizm akımının etkisiyle yayılan bu akım çok geçmeden Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairleri de etkisi altına aldı.

Cenap Şahabettin, şiirde ahenge önem verdiği için hece yerine daima aruzu tercih etmiştir. Şiirin tek gayesinin güzellik olduğunu savunan ve ona başka bir işlev yüklemek istemeyen şair, doğayı bütünlük içinde görmüş ve bir &#;ruh-ı kâinat&#; düşüncesine inanmıştır. Bu nedenle nesnelerde diğer sanatçılardan farklı renkler görmüş ve onları bir takım duygularıyla bağlantı kurarak dile getirmiştir.

Hayat karşısında şüpheci bir tavır takınan şair, fikir ağırlıklı şiirlerinde sosyal içerikli konuları değil insanın yazgısı ve kâinat içindeki yeri üzerinde durmuştur. Gece, mehtap, sonbahar gibi daha çok duygulara hitap eden görünümleri saf şiir anlayışıyla ele almış; doğa, kadın ve aşk temalarını bu doğrultuda işlemiştir. Bazı şiirlerinde dünya ve evrenle ilgili görüşlerine de yer veren şair, &#;Münacat&#;, &#;Derviş&#;, &#;Tevhid&#; şiirlerini bu doğrultuda yazmıştır.

Cenap Şahabettin, Servetifünun döneminin nesir alanında da ustalarından biri sayılmıştır. Ona göre nesir hem bir beste hem de güftedir. Bu onun nesirde de şiirde olduğu gibi güzelliğe ve ahenge önem verdiğini gösterir. Bu alanda kullandığı dil ve üslup şiirlerindeki bütün özellikleri taşır. Ona göre nesir de şiir gibi anlatılan konulara uygun biçimde yapısı değişen cümle ve ibarelerle yazılmalıdır. Bir fikir veya duygunun kelimelerin ve tamlamaların okuyucu üzerindeki hem doğruluk hem güzellik etkileri dikkate alınmalıdır. Nesir konusundaki fikirlerini, meşrutiyetten sonra Türkçülerin ortaya attığı &#;yeni lisan&#; hareketinden sonra da devam ettiren Cenap Şahabettin,  Arapça ve Farsçayla zenginleşen Osmanlıcayı sonuna kadar savunmuştur.

Cenap Şahabettin&#;in gazetelerde siyasi yazılar yazması II. Meşrutiyetten sonra İstanbul&#;a gelişiyle başladı. Önce 15 sayı çıkan &#;Hürriyet&#; in başmuharriri oldu. Balkan harbinden sonra Tasvir-i Efkâr gazetesi adına birkaç defa Avrupa&#;ya gitti. Gezi izlenimlerini aynı gazetede &#;Avrupa Mektupları&#; başlığı adı altında yayınladı. Bir süre Suriye&#;de bulundu ve buradaki izlenimlerini &#;Suriye Mektupları&#; adıyla yayınladı. Türk şiiri ve nesir alanında seçkin bir yeri olan Cenap Şahabettin, politik yazılarında ve edebi tartışmalarında asabi, bazen de çelişkili bir tavır takınıyordu. Milli mücadele yıllarında aleyhte yazılar yazdığı için sert eleştirilere maruz kaldı. Bu tavrı cumhuriyetin ilk yıllarında da unutulmadı.

Eserleri

Şiir

Tâmât ()

Seçme Şiirler ()

Bütün Şiirleri ()

Terane-i Mehtap

Tiyatro

Körebe

Küçük Beyler

Yalan

Düzyazı

Hac Yolunda ()

Evrak-ı Eyyam ()

Afak-ı Irak ()

Avrupa Mektupları ()

Nesir-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (, üç farklı içeriğe sahip olan bu üç eser tek kitap olarak yayınlanmıştır)

Vilyam Şekispiyer ()

Tiryaki Sözleri

Suriye Mektupları

CENAP ŞEHABETTİN- ELHAN-I ŞİTA İNCELEMESİ

Ayrıntılar
S.K.logo
METİN İNCELEMESİ
Gösterim:

Servet-i Fünun Şiiri, servet-i fünun elhan-ı şita cenap şahabettin

CENAP ŞEHABETTİN- ELHAN-I ŞİTA İNCELEMESİ

 ELHAN-I ŞİTA

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,

Eşini gaib eyleyen bir kuş 

               Gibi kar

Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar

Ey kulübün sürûd-i şeydâsı,

Ey kebûterlerin neşideleri,

O baharın bu işte ferdası 

Kapladı bir derin sükûta yeri 

             Karlar

Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.

Ey uçarken düşüp ölen kelebek 

Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek 

                   Gibi kar

Seni solgun hadîkalarlada arar

(Cenap Şehabettin, Servet-i Fünûn, )

Günümüz Türkçesiyle

KIŞ MUSİKİSİ

Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş 

Eşim kaybeden bir kuş 

                Gibi kar

Seçen ilkbahar günlerini arar

Ey kalplerin çılgın nağmesi

Ey güvercinlerin şiirleri

0 baharın ertesi işte bu

Kapladı yeri derin bir sessizliğe

          Karlar

Zaman zaman sessizce ağlar

Ey uçarken düşüp ölen kelebek

Bir melek kanadının saçağı

            Gibi kar

Seni solgun bahçelerde arar

Cenap Şahabettin bu şiirde daha önce kullanılmamış buluşlar ortaya koymuştur. Servet-i Fünûn döneminde yeni sayılan ve birçok tartışmaya yol açan isim ve sıfat tamlamaları kullanmıştır. Şair “beyaz lerze” (beyaz titreyiş), “dumanlı uçuş”, “kulübün sürûd-i şeydâsı (kalplerin çılgın nağmesi), “kebûterlerin neşideleri” (güvercinlerin şiirleri) bunlar arasında sayılabilir. Şair, bu buluşları terkipler (tamlamalar) şeklinde ortaya koymuştur. Şair, sözcüklere “Kapladı bir derin sükûta yeri / Karlar”, “Karlar ağlar” örneklerinde olduğu gibi, insanla ilgili değişik anlamlar yüklemiş, kişileştirme yapmıştır.

Şair, bu şiirde “bir beyaz lerze”, “eşini gaip eğleyen bir kuş”, “uçarken düşüp ölen kelebek” örneklerinde olduğu gibi, çok sayıda benzetme yapmıştır. Bu benzetmeler, Divan edebiyatında her şair tarafından ortaklaşa kullanılan benzetmelerden farklıdır. Bu benzetmeler, Cenap Şahabettin tarafında bulunmuştur. Şairin bu yaklaşımı şiiri, süslü ve özentili bir niteliğe büründürmüştür.

Şair bu şiirde kışı hep baharla ve bahara ait şeylerle (kuşlar, güvercin sesleri, kuş tüyleri, kelebek gibi) karşılaştırmaktadır. Şair şiirde sadece doğa tasviri yapmakla yetinmemiştir. Şiirde insani duyguları da anlatmaya çalışmıştır.

Bu şiir “serbest müstezat” nazım biçimiyle yazılmıştır. Bu nazım biçimi, Divan edebiyatında yoktur.

Bu şiirin; şairin, sözlere günlük anlamları dışında yeni anlamlar yüklemesi, duygu ve düşünceleri mecazlarla ve mısraları musikiyle sezdirmeye çalışması, alışılmış biçimler dışında yeni ve serbest biçimlere başvurması bakımından sembolist akımın özelliklerini taşıdığını söyleyebiliriz.

Bu şiirin kalıbı ise şöyledir:

1.    Feilâtün (fâilâtün) mefâilün feilün (fa’lün

2.    Feilün

3.    Fa’lün

Bu şiirde dikkati çeken en önemli özelliklerden biri de şekil ve üslubun son derece işlenmiş olmasıdır. Dönemin özellikleri bakımından içeriğin özgün bir yanı yoktur. Şiir, bir kış manzarasının betimlenmesinden ibarettir. Eskiler kışı daima statik (durgun) olarak ele almışlardır. Cenap, onu hareketli bir manzara hâlinde işlemiş, karın yağışını tasvir etmiştir. Şairin kışla ilgili izlenimleri, klişeleşmiş olan “beyazlık” ve “soğukluk” nitelikleriyle sınırlı kalmamış; çok yeni şekillere bürünmüştür. Şiirde anlatılan kar yağışı, müzikal bir anlatımla yansıtılmıştır. Bu nedenle şair bu şiirine “Elhân-ı Şitâ” (Kış Musikisi) adını vermiştir. Şair bu şiiriyle âdeta bir müzik eserini taklide çalışmıştır.

Bu bağlamda, yukarıdaki şiirin en önemli yanı şekil, vezin ve çeşitli ahenk unsurlarıyla bir musiki ortaya çıkarmasıdır. Karların yağışı, Cenap’a musiki izleniminden başka, çeşitli imajlar da çağrıştırmıştır. Bu imajlar zinciri, söz konusu şiire bir resim karakteri vermiştir. Şiirdeki bu müzikal ve resim öğeleri Servet-i Fünûn şiirinin, özellikle de Cenap Şahabettin’in şiirinin önemli bir özelliğidir. Bu şiire kaybolan bir mutluluğun hüznü egemendir. Düşen karlara, bahara ait sevimli unsurların zavallı hatırası karışmaktadır. Kaybolan bahar ile bir kader gibi çökmekte olan kış arasında âdeta bir trajedi cereyan etmektedir. Bu yönleriyle de bu şiir, Servet-i Fünûn şiirindeki “karamsar ve hüzünlü havayı” yansıtmaktadır.

Cenap Şahabettin, en güzel eserlerinden biri olan, “Elhân-ı Şitâ”da vezni, yukarıda gösterdiğimiz gibi, üç kere değiştirmiştir. Bu farklı şiir kalıplarından birincisi, şiirin ilk iki bölümünde; ikinci kalıp şiirin 3. bölümünde; üçüncü kalıp ise şiirin 4. bölümünde kullanılmıştır. Cenap bu yolla, şiirin biçimi ile ölçüsünü birleştirmiştir. Böylece karların hareketini, hem bağımsız hem de birbirine bağlı bir şekilde göstermiştir. Şair, farklı kalıplarla,  şiire temaya uygun bir hareketlilik kazandırmıştır. Şiiri monotonluktan kurtarmıştır. Bir şiirde birden fazla aruz ölçüsü kullanılması, Servet-i Fünûn şiirinin genel özelliklerinden biridir. Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin şiirde bu yolu açarak Divan şiirinin en önemli niteliklerinden birini yıkmışlardır.

“Elhân-ı Şitâ”da tema, şekil ve vezin tekrarlarının yanında “Gibi kar / Karlar” örneklerinde olduğu gibi, mısra tekrarları da vardır. Cenap Şahabettin, bu tekrarlarla şiirde bir ahenk oluşturmuş, ruhsal bir etki uyandırmıştır. Bu da Cenap’ın şiirde şekli, vezni ve imajı ne kadar önemli bir sanat malzemesi hâline getirdiğini göstermektedir.

“Elhân-ı Şitâ”da, dizeleri oluşturan sözcüklerdeki ünlü ve ünsüzlerin dizilişi ile de ince bir musiki oluşturulmuştur. Kışın egemen olduğu ikinci ve üçüncü bölümde şair, sert ünsüzleri içeren sözcükleri çokça kullanarak aliterasyon yapmıştır. Bütün bunlar, söz konusu şiirin “sembolizm” akımının etkisiyle yazılmasının bir sonucudur.

Cenap, Fikret’ten de fazla, kelimelerin seslerine dikkat etmiştir.

Mısra yapısını raslantıya bırakmayarak içeriğe veya etkiye göre düzenlemiştir. Onun bu şiirinde, vezne bağlı olarak kelimelerin dizilişinin büyük önemi vardır.

Şiirde bahara ait unsurlar da, çeşitli şekillerde tasvir edilerek hassasiyetle doldurulmuştur.

Cenap Şahabettin bu şiirinde sıfatlar, benzetmeler ve mecazlar aracılığıyla karları ve diğer unsurları, şiir boyunca durmadan değiştirmiş, başka bir şekle sokmuştur. Sanatçının şiirde bu yola başvurmasının iki amacı vardır: Biri manzarayı resim gibi gözlerimizin önünde canlandırmak, İkincisi, “ruh-ı kâinat” meydana çıkarmak, tabiatı hassas kılmaktır. Bilindiği gibi, Cenap’ın şiir anlayışında evrendeki her varlığın kendine göre bir ruhu vardır. Şair, Elhan-ı Şita’da olduğu gibi, şiirlerinde bu ruhu bulmaya ve yansıtmaya çalışır. “Elhân-ı Şitâ”da, psikolojik izlenim, imajların içinde gizlidir. “Mutluluk” ile “hüzün” duygusu birbirine karışmıştır. Şiirde, bahara ait unsurlar mutluluğu, kışa ait unsurlar ise hüznü temsil etmektedir. Şiire egemen olan duygu ise, kaybolan bir mutluluk duygusu veya melankolidir (hüzün). Bu duygu hemen hemen bütün Servet-i Fünûn edebiyatına egemendir.

İNCELEME-2

 Cenap Şahabettin’in Elhan-ı şita Şiirinin Biçim Açıklaması
A. Cenap Şahabettin’in Elhan-ı şita Şiirinin kafiye ve redifleri
… uç-uş  a
…k-uş       a                -uş: tam uyak
…k-ar    b
…ar-ar    b                                     -ar: tam uya
…sürûd-ı şeydâ–sı  c                      -(s)ı:redif              -dâ: zengin uyak
…neşîdel–er- i   d                                -i:  redif                –er: tam uyak
…ferdâ–sı   c
…y–er– i  d
….keleb-ek
….mel-ek                                      -ek: tam uyak
….üstün-de
….yelp-âze
….mür-de
….perv-âze                                 –de: tam uyak, –âze: zengin uyak
 Ayrıca
“Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir / Berg-i se­men, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter.”
Bu dizelerde “t”,  “d” , “r ünsüzleri  çokça kullanılmış, aliterasyon yapılmıştır.
 Bu dizelerde karın yağmaya başlayacağı anlamı vardır. “t”,  “d” , “r”  ünsülerinin tekrarıyla havanın soğumasını yansıtmak istemiştir şair.
Cenap Şahabettin’in Elhan-ı şita Şiirinin  Nazım Birimi: Bent

Cenap Şahabettin’in Elhan-ı şita Şiirinin Nazım Şekli: Serbest müstezat
Cenap Şahabettin’in Elhan-ı şita Şiirinin Kafiye Düzeni: Üç ana kısma ve beş ayrı bölüme ayırabileceğimiz Elhân-ı Şitâ’da şiire hâkim kafiyeler, bir düzene göre devam eder; kimi yerde çaprazlama kafiye kullanılır

Ölçüsü. Elhân-ı Şitâ’da aruzun üç değişik veznini kullanır:
a)            Feilâtün           mefâilün          feilün (failâtün) (fa’lün)
b)            Mef’ûlü            fâilâtü  mefâîlü            fâilün
c)            Mef’ûlü            mefâîlü            mefâîlü            feûlün

Cenap Şahabettin’in Elhan-ı şita Şiirinin Teması: KAR VE HÜZÜN

Cenap Şahabettin’in Elhan-ı şita Şiirinin Anlam Açıklması

Mehmet Şamil – Elhân-ı Şitâ Üzerine Bir Tahlil Şiirde başlık, şiirin bütününe şâmildir. Daha lise yıllarımızda bizi etkileyen bir ahenk şiiri olan Elhân-ı Şitâ buna en güzel örneklerden biri. Hemen her kış pencereden seyrine daldığımız karlı bir manzara ile bu şiiri hatırlarım. Şiirde heceleri müziksiz düşünmeyen Cenab Şehabettin, muhtevâsı sade bir kış manzarasının tasviri gibi görünen Elhân-ı Şitâ’da statik anlatımı değil hareketli ve sesli bir üslubu sergiliyor. Sadece beyazlık ya da soğukluk imajlarında kalmayan şair, kar yağışında bulduğu müzikal sesleri derinlemesine işliyor. Bundan dolayı şiiri, ‘kış musikisi’ diyebileceğimiz bir başlıkla anıyor ve onu şiirin içinde uygulamaya çalışıyor. Kaybolan mutluluk arayışının hâkim olduğu şiirde bu arayış neticesinin kar yağışı olduğunda karar kılıp dua ve sabırla şiiri bitirmesiyle okurun zihninde bir resim motifi oluşturmaktadır ki kar tanelerinin sürekli bahar unsurlarıyla karşılaştırılması buna bağlıdır. İmgeler, baharın hüznü ile kar yağışını resmetmek arasında farklı seslerle şiiri bütünleştirmeye çalışmaktadır. Bu, hem dış şekilde hem de iç şekilde görülür.


Servet-i Fünun sanatçıları her veznin bir ruha tekabül ettiğini ileri sürmüşlerdi. Cenab Şehabettin de şiirde vezni üç kere değiştirmiştir. Üç ana kısma ve beş ayrı bölüme ayırabileceğimiz Elhân-ı Şitâ’da şiire hâkim kafiyeler, bir düzene göre devam eder; kimi yerde çaprazlama kafiye kullanılır. Ana kurguya sürekli bağlı kalan şair, imgeler arası geçişleriyle şiirin canlı kalmasını sağlar. Ünlü ve ünsüzlerin sıralanışı ile oluşturulan ses, şiirin sonlarına doğru sertleşmeye başlar ve aliterasyonlarla zenginleşir. Bazı kelimeler hatta bazı mısralar tekrar kullanılır. Bütün bunlar şiiri monotonluktan kurtarma adına yapılan çalışmalardır ki genel olarak bu, Cenab Şehabettin’in şiirlerinde görülmektedir.


Şiirde anlam arayışı ve tahlilde şair gibi düşünemiyorsak bile şiirsel derinliği anlamak için hele hele sembolist bir şairi anlamak için kelimelerin çağrıştırdıklarından hareket etmek en doğru yollardan biri olsa gerek. Bu nedenle ilk mısradaki ‘beyaz titreyiş’ ve ‘dumanlı uçuş’ tamlamaları üzerinde durmak istiyorum: Bu mısra ‘eşini kaybeden bir kuş’un özelliğini ifade etmesi bakımından önemlidir. Görüleceği üzere tüm kış şiirlerinde olduğu gibi beyazlık bu şiirde de aşırıya kaçmadan yer edinmiştir. Ancak ‘beyaz titreyiş’ ile başlayan ‘dumanlı uçuş’, nerede duracağını bilmeyen bir arayışın ve yön korkusuna yenikliğin ifadesidir ki duman gri de olsa, beyaz titreyişle paralellik arzeder. Bu titreyişin beyazlığı, sembol olarak ölüme kapı aralasa da salt anlamda titreme nedeninin soğuk ve kar olduğuna da götürmektedir bizi. Tüm bunlar, aslında ‘eşini kaybeden bir kuş’un özelliğidir ve yağan kar bir kuş gibidir. Böylelikle, şiirin yalnızlık mefhumu ile başladığını görürüz. ‘Bir beyaz lerze’ ifadesini sadece kar için düşünmek de olağandır ki ‘bir’ kelimesi ve ardısıra gelen ‘eşini gâib eyleyen’ ifadesi tüm kar yağışlarının tek bir kar tanesi ile başlangıcına işarettir. Dumanlı uçuşun arayış amacı ise ilkbahardaki huzur ve canlılıktır. Kışa tezat olacak olan yazdan önce gelen ilkbahara yapılan arayış göndermesini başlıkla birlikte düşündüğümüzde bahara özgü olan kuşların şakıması yerine kar yağışı musikisinin yer edindiğini görürüz. Bu, ilkbahardaki kuş cıvıltıları yerine karların düşüş sesidir. Şüphesiz kışın yerini alacak olan ve kuşların geri dönüp şakımalarına sebep olacak olan ilk mevsim ilkbahardır. Karların uçuşunun tasvirinden sonra, şairin mevsimlerin birbiri ardına gelecek olduğunu, bundan kaçınılamayacağını dile getirişi devreye girer: ‘Ey kalplerin çılgın şarkıları, ey güvercinlerin güfteleri, işte baharın yarını budur ki, karlar toprağı derin bir sessizlikle kapladı. Artık bahardan kalma ve ona ait ne varsa sessizce ve sürekli ağlamaktalar.’ Burada ‘kebûterlerin neşîdeleri’nden kasıt elbette güvercinlerin sesidir; ancak bu sadece bir ses değil aynı zamanda bir manzume, bir şiir hatta bir güftedir. Sonraki bölümde yine bahara ait bir unsur olarak kelebekle karşılaşır okuyucu. Kelebeğin ömrünün kısalığı ile baharın geçici oluşu arasındaki ilişki ‘o baharın bu işte ferdâsı:’ mısraını derinleştirmemize yardımcı olur.


Karın düşüşü, ikinci bölümde kelebeğin uçuşuna benzer. Bu benzetmenin şekilsel olarak yapıldığını düşünebiliriz. Kelebek kısa bir ömre sahiptir ve uçarken birden düşüp ölür. Bu kısa hayat hikâyesi aynı zamanda karda vardır. Yere düşen her kar tanesinin eriyişi bir ölümdür. İlk bölümde olduğu üzere, bu şiirde 2. mısralar 1. mısralardan daha genel ve 1. mısraı kapsayan bir anlamla örülmüştür ki ‘bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek’ yani ‘bir melek kanadının püskülü / saçağı’ ifadesi hem kelebeği anlatmaktadır hem de kelebeğe benzetilen karları ifade etmektedir. Nihai olarak, bütün bu kelebek, melek ve kar öznelerinin gelen kışla yeşilliğini kaybetmiş bu solgun bahçelerde baharı ve baharla birlikte kuşların şakımalarını aradığını dile getirmekte ve bütün şiiri kapsayacak kadar, kar motifinin hepsinin yerini tutabilecek ölçüde büyük bir işlev içinde oluşuna anlam yüklemektedir şair ve kelebekten hareketle devam eder. Bu, şiirde semboller üzerinde derinleşmenin neticesidir ki; kelebek bu defa ‘ufacık bir çiçekli yelpâze’ olarak çiçekler üstünde açan bir çiçeğe benzer. Buradaki ‘açmak’ fiili hem kelebeğin kanatlarının açılışıdır hem de kelebeğin kozasından çıkıp baharda çiçek gibi açması / uçmasıdır. İşte bütün bunlar olurken önceki bölümde ifade edilen ‘düşüp ölen bu kelebeğin’ bedeni üzerinde parça parça karların düşüşü başlamıştır. Kış kapıya dayanmış, kelebeğin uçuşu yerine kar taneleri geçmiştir. Bu düşüşü ‘pervâze’ ile dile getiren şair, karların bu düşüşle ağladığını, kelebeğin ölümü üzerine düşmenin bir gözyaşı ıslaklığı gibi olduğuna değinir. Kar yine hüznü temsilen ordadır ve ağlamakta / yağmaktadır.


Üçüncü bölümde, kelebek sembolünün derinliğinden sonra ilk bölümdeki ana temaya geçen şair, kelebek gibi ölmeyip göç eden / giden kuşlara yeni bölümde gönderme yapar. ‘Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar / küçüçük, ser-sefîd baykuşlar’. Yine ilk mısra 2. mısraın açıklayıcısı konumumdadır ve 2. mısradaki öğe ‘beyaz başlı baykuşlar’ kara benzetilir. Kar, kuşları, beyaz başlı baykuşlar gibi yuvalarında, dallarında ve hemen her yerde aramaya koyulmuştur. Devam eden mısralardaki dil, hem karların dilinden hem de şairin dilinden söylenen hüzünlü bir şarkı gibidir: ‘Gittiniz, gittiniz ey kuşlar, şimdi yuvalar baştan başa boş kaldı. Karlar, sessiz / figansız yetim olan yuvalarda son kalan ıslak tüyleri kovalıyor ve havada ağlar gibi uçuşuyorlar.’ Kuşların gidişine üzülen kar taneleri hem uçuyor hem ağlıyor hem de onlardan geriye kalan yuvalardaki ıslak tüyleri bir hatıra olarak bulmak istiyor. Bu bölümdeki ‘mâi’ kelimesi her ne kadar mavi anlamına gelse bile kar, ıslaklık, ağlama gibi genel kurguya uygun olan ‘suya ait, sulu, ıslak’ anlamıyla okunmalıdır.

Üç bölümden oluşan birinci kısımla birlikte şiirin birinci şekilsel yapısı sona erer. Bu kısımda, karların yavaş yavaş, ağır ağır ve parça parça yağışını resmedilir ve bahar hatıraları ile kar tanelerinin hareketliliği benzeşme unsurlarıyla kendilerine yer edinir. Mısraların kısalığı araya giren ‘gibi kar’ ve ‘karlar’ kelimeleri ile şiir monoton bir dilden kurtarılır. Şiirdeki ses ahengi bakımından şairin, cömert vezin diye tanıdığı aruzun Servet-i Fünun çağındaki özgür imkânlarından bu amaçla faydalandığı görülür. Arada bir duraklar gibi olan kar yağışının tekrar harekete geçişine benzeyen küçük mısralardan sonra uzayan mısraların şiirde yer edinişi bu sebebe bağlıdır. Her bölüm sonunda hüzün ve melankoli ‘ağlar!’ ifadesiyle tekrarlanmaktadır. Buraya kadar şiir ‘geniş müstezad’la söylenmiştir ve sonrasında konu haricinde ses ahengi, vezin ve söyleniş biçimi değişir. Kurguya dayalı kar benzetmeleri azalır. Artık yoğun bir kar yağışına teslim olmuştur şiir. İşte bu, Elhân-ı Şitâ’dır.


İkinci ana kısım iki bölümden oluşur ve bu kısımda hâkim olan kuvvetli bir kar yağışıdır. Acıya teslim olan ve sonunda acıyı seven, onu kabul eden bir insan gibi kar yağışıyla kaybolan bahar hatıralarına çok fazla değinilmediğini görürüz. Bütün arzu kardır. Yine de içten içe kar, bahar çiçeklerine benzetilerek ve gökyüzünün ayrıcalığında baharın hatırası canlı tutulur


İkinci ana kısım kafiyeleniş açısından iki ayrı ahenge sahiptir. Bu, ilk ana kısımdaki musikinin bu bölümdeki farklı işlenişidir: ‘Ey kış günlerinin gökyüzü, yasemin yaprağı, güvercin kanadı, ıslaklık bulutu senin elinde yığın yığın / küme kümedir. Ey gökyüzü, tabiatın ruhu / canı uyuya kalmış haldedir, bu kara toprağın üstüne tertemiz çiçekler dök.’ anlamındaki kıta ile başlayan bir benzetme devreye girer. Bu, eldir. Kar tanelerinin sanki bir el tarafından serpildiği izlenimine götürür bizi. Bu el öyle bir eldir ki, çiçekleri, kuşları ve bütün bulutları kendinde barındırır. ‘Berk-i semen’le temsil edilen bütün çiçekler; ‘cenâh-ı kebûter’le temsil edilen bütün kuşlar ve onların şakımaları; ‘sehâb-ı ter’le temsil edilen ise hayata canlılık veren ve merkezi ıslaklık olan çiğ, kırağı, yağmur, nem, tazelik vb. unsurlardır. Şair, bütün bunların kar yağışıyla baharda çiçekler ve kuşlarla geri döneceğine inanır. Bahardan sonra kışın geleceğini birinci ana kısımda ifade eden şair, böylelikle kıştan sonra da baharın geleceğini belirtmiş olur. Çünkü hazan mevsiminden sonra tabiat kış uykusuna yatmış bir haldedir. Baharın canlılık belirtileri yerini kışın donukluğuna bırakmış ve bu hâl üzere gökyüzü yapması gerekeni yapmalı ve baharı karşılamak için kapkara toprağın üstüne o temiz ve bembeyaz kar tanelerini çiçekler gibi dökmelidir. Şair bilmektedir ki, dökülen her bir kar tanesi baharda bir çiçek olarak karşımıza çıkacaktır. Öyleyse hitap edilecek olan, istekte bulunulacak olan gökyüzüdür. Bütün bereket oradadır. Her ne kadar kar sahibi gökyüzü gibi görünse de tekrarlanan ‘dest’ kelimeleriyle birlikte akla ‘Allah’ın kudret eli’ gelmekte ve anlam yerleşmektedir.


Dördüncü bölümün devam eden ikinci kıtasında şair: ‘Her ağaçlıkta / korulukta şimdi ne bir yaprak var ne bir çiçek. Her yer bir ümitsizlik, siyahlık ve gölgelik yığınıdır. Ey kış semasının eli, durma, her ağaçlığın üstüne beyaz bir örtü çek.’ diyerek hitabına devam eder. Bu hitabın içinde ise yine bir tasvir vardır. Bütün ağaçların sonbahardan çıkmış bir durumda yapraksız, kuru dallarla ve çiçeksiz olarak çıplak bir insan gibi olduğunu düşünür. Bu nedenle birinci bölümde olduğu gibi gökyüzünden böyle yavaş yavaş yağmamasını, aralıksız yağmasını ve bu çıplaklığı örtmesini ister. Çünkü bu hâl bir ümitsizlik hâlidir. Sadece siyah tonların egemen olduğu bir yerde ümitsizliğin ve gölgelik yerlerin var olduğuna değinir. Burada aynı zamanda kar yağmazsa bahar çiçeklerinin açılamayacağına ve şiirin sonunda var olan sabırdan ürpertiye bağlı bir korku vardır.


Kendi aralarında kafiyelenmiş altı beyitten oluşan ve anlam açısından üç kıta gibi de gözükebilen üçüncü kısımda şairin bahar korkusu kar yağışıyla bölünür ve hitap bölümünden sonra yine kış manzarasını ve karların yağışını tasvire koyulur: ‘Gökten arzularımız gibi dökülüyor kar, her sevdâya hayalim gibi koşuyor kar, sessiz bir rüzgârın saf kanadında uyuyor gibi bir vakit durup tekrar uçmaya devam ediyor karlar.’ Burada şiirin genelindeki kar yağışı tasvirlerinin en büyüğünü görmekteyiz. Çünkü, ‘uçmak’ kelimesiyle kuşlar; ’emel’, ‘sûd’, ‘hayal’ ve ‘uyumak’ kelimeleriyle insan; ‘sessiz rüzgarın saf kanadı’yla da tabiat benzetmeleriyle kar yağışı tasvir edilmektedir. Bu bölümde ‘tarzında durur bir aralık’ ifadesi şiirin genelinde olmayan bir yapıda önceki mısraın devamı niteliğinde okunması gereken bir mısradır ki ‘uyuklar’ ifadesini bir bakıma yalanlayan bir bakıma ise doğrulayan söyleme sahiptir. Hatta anlamı derinleştirdiğimizde burada uyuklamaktan başka bir eylemin de var olduğunu görürüz. ‘Durmak’ eylemi ile şair, kar tanelerinin tıpkı bir insan gibi yolculukta ara verip dinlendiğini ve sonra yoluna devam ettiğini ve aynı zamanda bütün hareketliliğin zamanla birlikte durduğunu ifade etmektedir. Kar yağışının tasviri ‘soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçarak, bazen tüyler gibi uçuyor, bazen dökülüyorlar.’ ifadesiyle devam eder. Yine ‘titreme’, ‘kaçma’ ve ‘tüy’ kelimeleri ile insan ve kuş unsurları devreye girer ki şiirdeki ses unsurlarının en temel öğeleri bunlardır. Bu mısralarla birlikte kar yağışının tasviri sonlanmış olur. Nitekim, şiiri bitirmeye doğru hazırlanış ve tipi başlar. Tam bu noktada şairin ‘Karlar, bütün sessizlik ilahilerinin sesleri ve bütün melekler âleminin bahçelerinin çiçekleridir.’ gibi karları tanımlayan ifadesiyle karşılaşıyoruz. Şüphesiz bu tanım, içerdiği kelimeler açısından farklı bir tanımdır ve sembolist bir şairin benzetmeleriyle kurulmuştur. ‘Melek’ unsurunun burada yer alışı ‘her bir kar ve yağmur tanesini gökten bir meleğin indirdiği’ne olan inanıştır. Melekler, bahçelerinin çiçeklerini baharda açmaları için toprağa indirmektedirler. Şair, ikinci bölümde de kar ve kelebek motiflerini melek kanadına benzetmiş ve bu inanışı desteklemiştir. ‘Sessizlik ilahilerinin sesleri / ezgileri’ anlamındaki ‘elhânı mezâmir-i sükûtun’ ifadesi ile şair şiirin başlığını destekler, anlamı ortaya koyar ve şiirdeki tüm sesleri bir çatı altında toplar. Bahardan yansıyan tüm seslerle kışın sessizlik sesi başlığı kesinleştirir burada: Elhân-ı Şitâ.


Bu hazırlanıştan sonra nihai olarak ‘ey gökyüzünün eli, cömertlik eli, kışın eli, bahar çiçekleri yerine beyaz kar; kuş seslerinin yerine kara toprağın üstüne ümit suskunluğu dök.’ diyerek yine kısa bir hitapla şiiri ve üçüncü kısmı bitirir şair. Bu, Allah’a karşı yapılan bir duadır. Bu duanın içinde ümit vardır. Çünkü kar yağmazsa / kış olmazsa bahar, bahar olmayacaktır. Bu duada, ‘dök’ emrinin üç kere ve mısra içinde farklı farklı düzende söylenişi tekrarlarla yapılan bir ahenk ve aynı zamanda duanın kabulü için olması yanında okuyucunun da bu beyitlerle kar yağışına dua etmesi ve sabretmesi içindir. ‘Samt-ı ümîd’ yani ‘sabır’ ile biter şiir. Bu, bir an önce kar yağışının başlamasına ve bitmesine, dökülen her kar tanesi ile bahar çiçeklerinin ve kuş cıvıltılarının gelecek olduğunun Allah’tan beklendiğine ve okur için de tüm bunların müjdelendiğine işarettir. Dolayısı ile şiirin bitimiyle kış bahara; şiire hâkim olan hüzün ve melankoli de yerini mutluluğa bırakmaktadır diyebiliriz.


Sembolist bir şair olan Cenab Şehabettin Elhân-ı Şitâ şiiri boyunca sıfatlar, benzetmeler ve mecazlarla karları ve kış unsurlarını şekilden şekle sokarak ortaya koymaya çalıştığı manzarayı resmedip gözümüzde canlandırmış ve imgelerin içinde hassas bireysel izlenimini gizlemiştir. Bu izlenim, bize baharın huzuru, canlılığı ve hareketliliğinin tezadında kış mevsiminin hüznünü ve monotonluğunu belirtmekle kalmıyor, bütün Servet-i Fünun edebiyatında hâkim bir duygu olan melankolinin ve hüznün kış ile ortaya çıkışını temsil etmektedir. Mısraları tesadüfle kurulmayıp muhtevâ ile birleştirilen ve kelimeleri özenle seçilen Elhân-ı Şitâ şiiri yılından bugüne okunmaya devam ediyorsa, bundaki başarıyı muhtevâda değil elbette şairin şiir işçiliğinde aramamız gerekiyor.


Mevsimlerin hazzını hissederek yaşamak insanlara özgüdür. Kış perdesi altında saklı duran baharı ilk karşılayacak olan da insandır. Kar yağdıkça içimizdeki bahar arzusu büyüyecek ve yerini buluncaya dek bu ‘kış musikisi’ devam edecektir. Belki de yoğun çiçek yağışıdır her ‘kar-a-kış’ bahçemizde ağlayan. Öyleyse: Baharı karşılamak için zamanıdır kar çiçeklerine bahar taneleri gibi yağmanın.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ

Cenab Şehabettin’in Hayatı Edebi Kişiliği
’te Manastır’da doğdu. Edebiyata yakın ilgi duyan bir ailenin çocuğuydu. Sırasıyla Tophane’deki Fevziye Mektebi’ni, Gülhane Askeri Rüşdiyesi’ni, Tıbbiye İdadisi’ni bitirdi. Sonra Askeri Tıbbiye’den mezun hekim yüzbaşı oldu. ’te Paris’te 4 yıl cilt hastalıkları ihtisası yaptı. Paris sonrası, bir süre Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde çalıştı. Mersin ve Rodos’ta doktorluk, Hicaz’da sıhhiye müfettişliği yaptı. ’te emekliye ayrılarak Darülfünun’da müderrisliğe başladı; Batı Edebiyatı ve Fransız dili okuttu.


Edebiyat-ı Cedide’nin ileri gelen şairlerindendi. İlk şiirleri Saadet gazetesinde yayımlandı. Yenilikçi bir şairdi. Servet-i Fünun’da Tevfik Fikret’ten sonra en etkili şairdi. Çok süslü ve ağdalı bir dille, sonnet biçiminde yazdığı aşk ve doğa şiirleriyle sembolizmin öncüsü sayıldı. Fransız şiirinden etkilendi. ’den sonra düzyazıya ağırlık verdi. Tanin, Hürriyet, Kalem ve Hak gazetelerinde çıkan makalelerinde Genç Kalemler’in ‘sade dil’ anlayışına karşı Osmanlıcayı savundu. Heceleri müzik düzeyinde uyumlu kullanmayı benimsedi. Karşıtlarını eleştirirken alaycı bir üslup kullandı. Bazı kereler ‘Râik Vecdî’ ve ‘Dahhâk-i Mazlûm’ takma adlarını kullandı. Şiirlerini ‘Evrâk-ı Leyâl’ adı altında toplamayı düşünmüşse de bunu başaramadı.


13 Şubat ’te İstanbul’da beyin kanamasından öldü. ‘Elhân-ı Şitâ’ şiiri gibi bir günde 14 Şubat ’te sade bir törenle Bakırköy Mezarlığı’nda, kızı Destine Hanım’ın yanına defnedildi.


Cenap Şahabettin’in Eserleri
Şiirleri: Tâmât (); seçme ve bütün şiirleri ise ölümünden sonra kitaplaştırıldı. Cenab Şehabettin’in gezi, tiyatro ve diğer eserleri: Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mektupları, Afak-ı Irak, Evrak-ı Eyyam, Tiryaki Sözleri, Nesr-i Harb ve Nesr-i Sulh, Yalan, Körebe, Küçük Beyler, Merdut Aile, Derse Devam Edelim, Tuyugât-ı Kadı Burhaneddin ve Shakespeare’dir

İkinci bölüm kaynak: seafoodplus.info

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

CENAP ŞAHABETTİN ŞİİRLERİ

ELHÂN-I ŞİTÂ Servet-i Fünun dönemiyle estetik yönü ağırlaşan edebiyatta şairler, tabiata bakış açısı ve onu işleyişiyle, sanatta yeni bir anlayışı oluşturmuştur. Tanzimat döneminin eserde içeriği ön planda tutmasına karşı şekil ve üslûp ön planda tutulmuş, yoğun biçem kaygısıyla yazılmıştır. Bu kaygı, Türk şiirini yenileştirmiş ve kuvvetlendirmiştir. Yenileşmenin en açık örneği Cenab Şehâbeddin’in Elhân-ı Şitâ adlı şiirinde görülür. Servet-i Fünuncular tabiat tasvirlerini şiire bir musiki havası içinde yerleştirdiler. Tanzimat dönemi sanatçılarının aksine, tabiatın iç görünüşüne dini ve felsefi bir tarzda yaklaşmadılar. Onlar için dış görünüş ön plandadır. Metafizik değil; renk, görünüş ve hareket önem arz eden asıl konudur. Bu dönem şairleri, şiirlerini resim çizer gibi yazarlar. Her şiir birer tablodur. Sanatçıların üzerinde Batı’nın, resim yapar gibi şiir yazan Parnasyenlerin etkisi vardır. Bunun yanı sıra şairlerin özgün bir iç alemleri bulunur. Cenab, tabiatta, insan ruhuna benzer bir ruh bir ‘’Ruh- i kâinat’’ olduğunu farz eder. Kendi iç alemlerinin ve tabiatın ruhunun gözle görülebileceğini düşünür. Ruhu somutlaştırarak şiire tasvir halinde döker. Tasvir, Servet-i Fünun’un temelini oluşturur. Fikret'in şiirlerinde hakim olan resim havası, Cenab’ta yerini musikiye bırakır. Müzikal temalar şiirde müzikal bir üslûpta işlenir. Servet-i Fünun şiiri musikî ve resim havasını aynı anda içinde bulundurur. Ahenk, şiirde en az muhteva kadar önemlidir. Ahenk, tekdüzelikten kurtulmuş, farklı tekrarlarla şiire müzikal bir karakter kazandırmıştır. Mehmet Kaplan’a göre, ‘’Sadece düşünce ve duygusuna kendisini terk eden bir insan asla kompozisyon fikrine erişemez.’’ Düşünce ve duygu ekseriyetle karmaşıktır, şiire salt etkisi şiiri düzenden yoksun bırakır. Servet-i Fünuncular Batı edebiyatında şeklin önemini görmüşler ve eserlerinin içini ve dışını titizlikle belli bir düzen içinde oluşturmuşlardır. Düşünce ve duyguyu belli bir düzen kalıbında şiire yansıtmışlardır. Bu ekolun sanatçıları iktidarın baskısı altında içine kapanmışlar, sosyal konulardan uzaklaşmışlardır. Din ve tarihe karşı inanç kaybolmuştur. İnancın kayboluşu sanatçıları pesimist, melankolik bir kişiliğe bürür. Sosyal davalar yerine ince ruh halleri üzerine kafa yorarlar. Aşk, tabiat, hayal ve sanatla oyalanırlar. Bu şartlar çerçevesinde yazılmış olan Elhân- ı Şitâ sanatın şiire baskın geldiğini gösteren örneklerin başında gelir. Elhân-ı Şitâ’da şekil ve üslûp şiirin bel kemiğini oluşturur. Muhteva, bir kış manzarasının tasvirinden ibarettir. Şiirde amaç muhteva değil şekil ve üslûptur. Kış teması Divan şiirinde de işlenen bir tema olmasına karşın Elhân-ı Şitâ işleniş tarzıyla ondan ayrılır. Divan şiirinde durağan bir biçimde ele alınan bu tema Elhân-ı Şitâ’da hareketli bir manzume olmuştur. Karların yağışı musiki havasında tasvir edilmiş, şiire canlılık katılmıştır. Şiirde şekil, vezin ve muhtelif ahenk unsurlarıyla bir musiki meydana getiriliyor. Karların yağışı Cenab’ın imgesini harekete geçiriyor. İmgenin canlılığı şiire resim karakteri veriyor. Müzikal ve tablo görünümlü olan şiire giden yolda psikolojik izlenimler tasvire eşlik ediyor. Psikolojik karşıtlıklar şiirde yer buluyor. Düşen karlara baharın tatlı duyguları eşlik ediyor. Bu sayede, bahar ile kader gibi çökmekte olan kış arasında bir trajedi doğuyor. Elhân-ı Şitâ’nın dış şekli müzikaldir. Bahara ve kışa ait unsurlar tekrarlanır ve şiire nakarat havası verir. Bu ‘’Leit-motif'’’ler karların yağış hareketlerine uygun bir şekilde, nöbetleşe bir hal içinde tekrarlanır. Şiirin kompozisyonu ahenge uygun tekrarlardan oluşur. Mehmet Kaplan, şiirin kompozisyonunu iki bölüme ayırır: 1. Küçük, münavebeli, hareketli, 2. Büyük, tek unsurlu ve monoton. Bu bölümler kendi ahengi içinde tanzim edilir ve şiirin şeklini oluşturur. Muhteva bu tanzim şekli içinde dağılmaz, düzenlenmiş bir biçimde kendini gösterir. Şiirin sonunda kış bahara, melankoli saadete galip gelir. Bahar ve saadet, hayalin; kış ve sonucu olan melankoli, hakikatın sembolize edilmesidir. Muhtevayı tanzim fikrini Fransız edebiyatından öğrenen Servet-i Fünuncular bu yolda başarılı örnekler vermişlerdir. Mehmet Kaplan, Elhân-ı Şitâ için: ‘’Türk edebiyatında bir şiirin muhtevasının bu kadar dikkatli bir tanzime tâbi tutulduğu görülmemiştir.’’ der. Karışık bir kafiye ve aruz şeması ile işlenen şiir, bu karışıklığı muhteva ve hareketi tasvir gayesinden alır. Şekil tek başına değil, ifade ile birlikte işlenmiştir. Bir veya birkaç motifin belli aralıklarla tekrarı şiirde musikiyi sağlayan bir unsurdur. Tem, şekil ve vezin tekrarlarının yanı sıra sözcük tekrarları da şiirde bulunur. Heyecan ifade eden, ‘’Ey’’ ile başlayan mısraların tekrarı ve ‘’Dök ey semâ’’, ‘’Karlar-gibi kar’’ ifadelerinin tekrarı şiirde şekil ve ahengi düzenli ve belirli bir hale koyar. Şiirin ilk bölümünün heyecanlı, hareketli tarzının aksine, ikinci bölümünde kış unsuru tek başına bulunur. Ağır, yekpare, monoton biçimde işlenir. Bu tekrarlar ahenk yaratmakla kalmaz, ruhi bir tesir de uyandırır. Şiirde tabiat üzerinden insanın ruh halleri betimlenir. Değişik haller vezin üzerinden temsil edilir. Vezin tekdüze olmayan ve konuyla birlikte değişen, muhtevayı takibe çalışan hareketli bir vasıtadır. Cenab, muhteva ile şekli, şekil ile vezni birleştirir. Elhân-ı Şitâ’ya musiki havası veren diğer bir hareket unsuru Anjambman’dır. Şiirde söz tek bir mısrada bitmez diğer bir mısraya sarkar böylece şiirde süreklilik, hareketlilik oluşur. Karların hareketi hem müstakil hem birbirine bağlı şekilde gösterilmiş olur. Elhân-ı Şitâ’da ince bir musiki vardır. Ünsüz ile ünlülerin tekrarı şiirde,‘’la’’ ve ‘’r’’ sesleriyle kendini gösterir. ‘’la’’ sesi şiirde ‘’ar’’ı temsil eder ve bolca tekrarlanır. Bu Cenab’ın kelimelerin seslerine dikkat ettiğini gösterir. Servet-i Fünuncular şiir sentaksına büyük önem verdiler. Kelimeleri restgele mısraya yerleştirmek yerine muhtevaya ve musikiye uygun olarak kelimeleri mısra içinde düzenlediler. Şiirde vezin ve kafiye tek başına yeterli değildi, veznin içinde kelimelerin yerinin büyük bir etkisi vardı. Tanzimat edebiyatının giydirilmemiş üslûbu yerine Servet-i Fünun edebiyatı, şiiri giydirmiş; özgün üslûbunu meydana getirmiştir. Kelimeler, ahenk içinde mecaz, teşbih, istiare ve benzetmelerle süslenmiş, imajlarla dolu süslü bir üslûp oluşmuştur. Bu dönemde, Divan edebiyatında olduğu gibi insan biçimcilik vardır. Şiirde tabiata ait unsurlar çeşitli vasıtalarla beşerileştirilmiştir. Divan edebiyatında şekle hitap eden Antropomorfizm Servet-i Fünun’da hislere hitap eder. Cenab’ın kar benzetmeleri sadece karın şeklini değil benzetmelerin uyandırdığı hissiyatı da ifade eder. Betimlemeler ve nitelendirmeler şekilde kalmaz, hissîleşirler. Varlıklara yüklenen insanî özelliklerin iki amacı vardır: Biri, manzarayı resim gibi gözler önüne sermek. Diğeri, ‘’Ruh-ı kâinat’’ı meydana çıkarmak. Elhân-ı Şita’da kış birçok tasvirin simgesi olur. Bahara ait motifleri sindirebilecek kadar kuvvetli, baharın uyandırdığı duyguları silecek kadar tanrısaldır. Kışın bu gücü, bahar ile arasında bir trajediyi var eder. Trajedi içinde Sükût derinleşir, bahçeler solgunlaşır. Saadet ve hüzün duygusu birbirine karışır. Kışın içinde bahar hayali yok olur. Galip duygu melankolidir. Hayal, hakikatin ve sosyal realizmin etkisinden sıyrılamaz. Mehmet Kaplan’a göre, ‘’Elhân-ı Şitâ’ya Ahmed Cemil’in kış şarkısı gözüyle bakılabilir.’’ Hayalî alemler içinde teselli arayan ruh, gerçeklik duvarına çarparak beden gibi somutlaşır ve realizmin içinde yok olmaya mahkum kalır. Sosyal şartların, bireyi etkilediği ve insanın cibilliyetinde saklı kalan yönleri ortaya çıkardığı dönem olan Servet-i Fünun’da, sanatçılar; üzerlerinde realizmin etkisini hissettikçe hayal kurmaktan vazgeçmiştir. Vazgeçmenin çelişkisinin eserlere yansıması, Elhân-ı Şitâ ile kuvvetli bir şiir meydana getirmiştir. BURAK DURMAZ

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir