elia kazan marilyn monroe / “O göründüğünde gelecek yok oluyordu” – kendimettimkendimbuldum

Elia Kazan Marilyn Monroe

elia kazan marilyn monroe

Kimseyi kandırmadım. Ama insanların kendilerini kandırmasına izin verdim. Hiçbiri benim kim ya da ne olduğumla ilgilenmedi.

Marilyn Monroe


Söyleyecek çok sözü, yaşayacak uzun bir hayatı vardı. İkincisi olmadı. Belki ABD kültürünün en bilindik simgelerinden Hollywood yazısına küstah bir bakış fırlatıp "Seni yeneceğim!" diye haykırmadı.

Ama "Bu çöplüğün tüm kodamanları bana 'Başaramazsın' deseydi yine de onlara inanmazdım" diyecek kadar öz güvenliydi.

Başarıdan kastı şöhret olmak ve beğenilmek ise söylediklerinde haklıydı. Öyle ya; gizemlerle dolu ölümünün üstünden yarım asırdan fazla zaman geçmesine rağmen eğlence endüstrisi onun gibi sıra dışı bir kadına henüz rastlamadı. 

Monroejpg

Monroe ölümünden 58 yıl sonra bile erkekleri kendine aşık eden kadın olarak anılıyor / Fotoğraf: Elliot Erwitt, Magnum Photos


Yarattığı auranın yerini doldurmak isteyen çok sayıda insan olduysa da, günahı ve sevabıyla hala eşsiz bir karakter Marilyn Monroe.

Öyle ki; sanattan, medyaya, teknolojiden, eğlence anlayışına değin hemen her şeyin metamorfoza uğradığı günümüz dünyasında, hâlâ göğsüne taktığı "pop ikonu" nişanını muhafaza ediyor, en etkileyici kadın olarak anılıyor. Şu yâd etme işi bir parça ezbere yapılsa da


ABD askerlerinin rüyalarından sosyalizme uzanan yolculuk

Koruyucu ailelerle birlikte geçen, evden eve sürüklenen zorlu bir çocukluktu onunki. Gerçek babasının kim olduğunu bile bilemedi. Sevgi ve ilgiden yoksun zamanların tanığıydı.

Cinsel tacize maruz kaldı. Henüz 16 yaşındayken rızası olmadan komşunun oğluyla evlendirildi. Büyük Buhran ve II. Dünya Savaşı'nın güçlükleriyle harmanlanmış yıllara tanıklık etti.

Kore yarımadasındaki ABD askerlerinin hayallerini süsleyen bir "kartpostal" kızına dönüştüğü de oldu, anti-komünist avındakilerin derin ilgisini ensesinde hisseden bir film yıldızına da 

Monroejpg

Hollywood'da "aptal sarışın" olarak anılan Monroe, bilindik saç rengine dokuz ayrı denemenin ardından karar verebilmişti / Fotoğraf: Fahrenheit Magazine


Suratından düşmeyen o müstehzi tebessümü, tepeden tırnağa seksapalitesi, sarı saçları, psikolojik sorunları, sahne şovları, aktrisliği ve ABD Başkanı John F. Kennedy'ye dek uzanan aşklarıyla milyonların gözü önündeki bir filmin başrol oyuncusu gibiydi.

Sadece 36 yıl yaşadı. Dibi de gördü, zirveyi de. Kimilerine göre göz kırptığı sadece kameralar değil aynı zamanda sosyalizmdi. "Aptal sarışın" mitinin öznesiydi; ama sanıldığı kadar klişe değildi.

Marilyn Monroe, beyaz perdenin "sakıncalı" güzellerindendi. Sol ideolojiye yakınlığından sebepli Federal Soruşturma Bürosu'nun (FBI) radarına girmişti.

FBI'ın, hakkında tuttuğu rapordan evvel "Ne biçim bir sahne ismi bu?" diye henüz yapımcısına çıkışmadığı yıllara bakmak gerekiyor.

Yani Marilyn'in Marilyn olmadan önceki senelere, yeni isminin nasıl yazılacağı hakkında en ufak bir fikrinin bile olmadığı zamanlara…


İnsansız hava aracı fabrikasındaki güzel işçi kadın

II. Dünya Savaşı'nın ilk yıllarıydı. Monroe, Norma Jeane Mortenson adında genç bir ev hanımından fazlası değildi. Sıkıcı hayatından bunalmıştı.

Önce bir çocuk dünyaya getirmek ve denizci eşini beklemek istedi. Kocası yaşı çok küçük olduğu için bu fikre ılımlı yaklaşmadı.

O da bunun üzerine çalışmaya karar verdi. Savaş boyunca ABD ordusu için insansız hava aracı üretecek Radioplane fabrikasında girdi işe. 

Monroejpg

Evlendiğinde sadece 16 yaşında, adı ise henüz Norma'ydı / Fotoğraf: LA Times


Quantitatif’teki gibi hem güzel hem işçi kadındı artık. Seveni boldu. Yer Kaliforniya, yıl 'dü.

Dünyanın ilk İHA üreten fabrikasında iş başı yaptı. Henüz 18'inde, iki yıldır evliydi.

Ve kıvırcık saçlı genç kadın artık Nazi Almanya'sı mevzilerini bombalayacak Afrodit Operasyonu için dünyanın ilk insansız hava araçlarını üreten fabrikanın çalışanlarından biriydi.

Monroejpg

Afrodit Operasyonu'nda ABD güçlerinin hedefinde Nazi Almanyası'na ait noktalar vardı, operasyonlarda kullanılan İHA'ların üretim sürecinde yer alanlardan biri de Monroe'ydu / Fotoğraf: Warfare History Network


Günde 10 saat ter döküyor, haftada 20 dolar kazanıyordu. Birkaç yıl sonra set işçiliğine terfi edecek, haftada bin dolar kazanacak, Frank Sinatra gibileriyle aynı kadrajın içine sığınacaktı.

Kısa zaman içinde Hollywood’un güzellik tanrıçasına dönüşecek, Afrodit gibi çıplak betimlenecek sayısız fotoğrafın kahramanı haline gelecekti.

Modellik yaptığı ilk işten kazandığı 5 dolar ise debdebeli kariyerinin sadece başlangıcından ibaretti.


Yüzbaşı Reagan'ın fotoğrafçısı ve Kore'deki Türk Üsteğmen

II. Dünya Savaşı yılları çetindi. Soğuk Savaş’ın ilk zamanları da öyle… Ordu, silah ve insan gücüne ihtiyaç duyuyordu. Eksik olan bir başka şey ise evlerinden ıraktaki askerlerin moraliydi!

O dönem ABD Hava Kuvvetleri Film Stüdyosu Birliği'nin başındaki Yüzbaşı Ronald Reagan, (’de ABD’nin Başkanı olacaktı) genç fotoğrafçı David Conover'ı Monroe'nun çalıştığı fabrikaya gönderdi. Dronelar güzel bir kadın eşliğinde tanıtılmalıydı. 

Monroejpg

Monroe'nun kameralarla tanışmasının ardındaki isim kendisi de bir o kadar kameraları seven geleceğin ABD Başkanı, genç yüzbaşı Ronald Reagan'dı / Fotoğraflar: ABD Ordusu arşivi & David Conover


Ordunun haftalık yayımlanan ve yazıdan ziyade gözlere hitap eden Yank dergisi için işler çıkaran Conover’ın vizörüne takılan ilk kişi genç Norma oldu.

Marilyn'in Marilyn olmadan önce kameralarla tanışması, modelliğe adım atışı işte böyle gerçekleşti.

Monroejpg

yazı; Marilyn, Marilyn'e dönüşmeden önce / Fotoğraf: David Conover, Yank Magazine


Modellik kariyeri bununla sınırlı kalabilirdi. Ama ordu fotoğrafçısı çok geçmeden genç Norma’yı meslektaşı Bill Carroll’a önerdi. Eksik portfolyo böylece tamamlanabilirdi.

Carroll, “Bir model yerine genç ve tecrübesiz bir kız arıyordum” diyecek ve tam da hayalindeki kişiyle çalışmaya başlayacaktı.

Kuşkusuz fotoğraflarını çekeceği kadının birkaç yıl sonra sadece ABD’nin değil tüm dünyanın pop ikonuna dönüşeceğinden, Playboy dergisinin kapağına taşınacağından bihaberdi.

Monroejpg

Marilyn'i ilk fotoğraflayan kişilerden biri olan Carroll bugün 97 yaşında eski günleri yad ediyor / Fotoğraf: Bill Carroll, Andrew Weiss Galerisi


II. Dünya Savaşı sona erdi, müttefik kuvvetler kazandı. Her iki taraftan 73 milyon insan öldü. ABD ile Sovyetler iki süper güç oldu.

Birkaç yıl sonra Soğuk Savaş'ın ilk sıcak çatışması Güney ve Kuzey Kore arasında yaşandı. ABD ordusunun yine “morale” gereksinimi vardı.

Monroe, bir kez daha sahneye çıktı. Müstehcen fotoğrafları Güney Kore'deki askerler arasında popülerleşti. Ev hanımı Norma, fabrika işçiliğinden sonra şimdi de takvim kızı olmuştu.

Pentagon tarafından yayımlanan Stars&Stripes dergisi ise ona 'de “Miss Cheesecake” unvanını vermişti. Pastanın üstündeki mumu üflerken ne diledi bilinmez ama bu fotoğraf fark edilmesi için yetti de arttı.

Monroejpg

Yıl , Marilyn Monroe Polonyalı diplomat Michaël Gaszynski'nin ABD vatandaşlığına geçtiği gece pastanın mumlarını üflüyor / Fotoğraf: Grafique de France


Monroe, cephedeki hayranlarını çok önemsedi. Kendisine gösterilen ilgiyi karşılıksız bırakmadı. Öyle ki, ikici eşi Joe DiMaggio ile çıktığı balayında kavga edip Şubat 'te Kore'deki birlikleri ziyarete gidecekti.

Japonya'dan Kore'ye geldiğinde üstünde herkesin konuşacağı ışıl ışıl parıldayan mor elbisesi vardı. Dondurucu soğuk havaya ve zatürre olmasına rağmen dört gün içinde on ayrı şova çıktı.

Daha sonra o günleri anarken bu ziyaretin başına gelen en iyi şey olduğunu söyleyecekti. 

Monroejpg

Monroe, Kore'de Türk birliklerini de ziyaret etti / Fotoğraflar: Koleksiyoner Muhammet Yüksel


Monroe, 2 buçuk milyondan fazla sivillin hayatını kaybedeceği savaş esnasında programında olmayan birçok birliği de ziyaret etti.

Sadece parıldayan elbiseler değil, asker üniformasını da üstüne geçirdi. Tankın üstüne çıkıp sevenlerine selam etti.

NATO’ya katılmak hevesiyle o topraklardaki savaşın bir parçası haline getirilen Türk askeri birliğinin de yanına gitti.

Çektirdiği hatıra fotoğrafında objektiflere gülümserken koluna girdiği kişi Pilot Üsteğmen Cavit Özata’dan başkası değildi. 


Hollywood’un sakıncalı yıldızı

Marilyn Monroe, film kariyerine başladığında adı, rolü kapmak için yönetmenin yatağından geçenler arasında anılıyordu.

Bunun yanında sıkı çalıştı, oyunculuk dersleri aldı, gerçek bir aktris olabilmek için çaba sarf etti. Başlarda birçok film stüdyosu arasında dolanıp durup kendini kabul ettirmeye çalıştı.

“B Movie” diye anılan ikinci sınıf ABD filmlerinden Hollywood’un tepesine yerleşmesi çok uzun sürmedi. yapımı “İki Sevgi Arasında” filmi gösterime girdiği sırada daha önce çektirdiği çıplak pozlar basına sızdı.

Bu skandal, filmin çok tutmasını sağladı. Filmde dikkat çeken bir başka detay ise oynadığı Peggy karakterinin aynı zamanda fabrikada çalışan bir işçi oluşuydu. 18 yaşında, henüz üne kavuşmadan önce yaptığı gibi.

Sadece gerçek hayatta İHA üretmiş, filmde ise balık konservesi imal eden bir fabrikada ter dökmüştü.

Monroejpg

"İki Sevgi Arasında" filminin setinden, birkaç sahne sonra karşısına çıkacak Joe Doyle karakterine "Beni öpmemi istediğimde sana gizlice haber salacağım" diyecek / Fotoğraf: Warner Bros


’da “Otobüs Durağı” filmindeki performansı eleştirmenlerin takdirini kazandı. Üç yıl sonra “Bazıları Sıcak Sever” yapımındaki oyunculuğu ona En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Küre’yi getirdi.

Kariyeri boyunca 30 film çevirdi. Sete sürekli geç geldi, repliklerini hatırlayamadı, zaman zaman odasından çıkmayarak çekimlere katılmayı reddetti.

Ölümüyle ilgili gizem bir türlü dağılmadı. Ardında bıraktığı miras güzelliği, popülerliği, uyuşturucu bağımlılığı, mafya ile ilişkisi ve şüphe uyandıran ölümü gibi görünse de madalyonun bir de arka yüzü vardı.

Pek de üzerinde durulmayan siyasetle ilişkisi gibi…


Kruşçev’e alkış tutan Hollywood yıldızı

Soğuk Savaş’ın ateşinin yüksek olduğu ’un son aylarında ABD’yi ziyaret eden SSCB lideri Nikita Kruşçev’i dinleyenler arasında Marilyn Monroe da vardı.

Kruşçev, yaptığı konuşmada Disneyland’a gitmesine izin vermeyen ABD yönetimini alaya alırcasına eleştirirken onu salonda alkışlayanlardan biri de Monroe’ydu.

İddia bu ya; o gece Sovyet diplomat Vyaçeslav Yegorov ile gizli bir ilişki kuracak, Sovyet gizli servisiyle temasa geçecek, hatta “Maşa” kod adını alacaktı.  

’li yılların ilk çeyreğinde dile getirilen bu iddia hiçbir zaman kanıtlanamadı.

Komünizm karşıtı Rusların “Hayvan dışkısı” diye seslendiği, ABD  basınının “Budapeşte kasabı, ABD’den ayrıldı” diye manşetlerle andığı Kruşçev’in ziyaretinin Monroe’nun gözünde “İlginç” diye resmedildiği de vaki. En azından çıkışta gazetecilere söylediği buydu.

Monroe, "Görüşleri kesin olarak ve kısaca solcudur" diye hakkında rapor tutulacak kadar sol ideolojiye kendini yakın hissediyordu; ama dillendirmiyordu.

Komünist Parti’ye çalıştığı iddiası ise çoğuna göre dönemin muhafazakâr ABD yönetiminin kuruntusundan ibaretti.

Monroejpg

Bir yanda ABD'ye gelen Sovyet lideri ilgiyle dinleyen Marilyn, bir yanda Kruşçev'in ziyaretini ağır ithamlarla lanetleyen Tüm Rusya Monarşist Cephe Merkezi Komitesi'nin ilanı / Görseller: Burt Glinn, Boston Rare Maps


İkonik fotoğrafın sonrası

Özel hayatı hep çalkantılı oldu. Beyzbolcu eşi DiMaggio ile anlaşamıyordu. yılının bir eylül gecesi yaşananlar bunun kanıtıydı.

Gece saat 1’de, New York’taki Trans-Lux tiyatrosu önünde ekru elbisesiyle duruyor, bir metro mazgalının üstünde eteği sağa sola havalanırken etrafa muzip gülücükler saçıyordu.

Bir film sahnesiydi bu ve Marilyn’i izleyenler arasında sadece eşi DiMaggio değil binlerce hayranı da vardı.

Monroejpg

Marilyn Monroe'nun başrolü Tom Ewell ile paylaştığı yapımı "Yaz Bekarı" filminin en çok konuşulan sahnesi / Fotoğraf: 21st Century of Fox


Güçlü projektörler, eteğinin altında olup bitenler ve 15 kez tekrarlanan sahne, eşine göre öfkelendiriciydi. Çekimin ardından kaldıkları otele döndüğünde dayak yedi. Otel yönetimi, polise haber vermek zorunda kaldı.

Kısa süre sonra yazar Arthur Miller ile tanıştı. Onun desteğiyle Sovyetler Birliği’ne seyahat etmek istedi. Bu arzusu Kruşçev’in ABD ziyaretinden dört yıl önceydi.

Ziyareti gerçekleştirememesine rağmen Soğuk Savaş günlerindeki hevesi komünizm yanlısı olarak damgalanmasına yetti de arttı.

FBI, Monroe hakkında bir dosya açtı. O dosya ileride büronun adamları tarafından takip edilmesine kadar uzanacak sürecin aslında başlangıcıydı.


Komünizm avının gölgesinde pop kültür ile intelijansın evliliği

’li yılların henüz başlarıydı. Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi, dönemin ABD’sinin en kirli ve baskıcı yapılarından biriydi.

Senatör Joseph Raymond McCarthy öncülüğünde başlatılan soruşturmaların ana konusu komünizmle mücadele ve kimin Sovyet ajanı olup olmadığıydı.

Kısacası Soğuk Savaş döneminin cadı kazanı fokur fokur kaynıyor, Temsilciler Meclisi’nin kurduğu komite “haklı davalarına” hizmet edebilmek için çoğunluğu aydın ve sanatçılardan oluşan kurbanlar arıyordu. 

Sene Akademi ödüllü yönetmen Elia Kazancıoğlu, “Rıhtımlar Üzerinde” filmini çekiyordu.

New York’ta liman işçileriyle sendika arasındaki mücadeleyi anlatan filmin setindeki küçücük rolün sahibi genç kadın Marilyn Monroe, o setten yolu geçen kişi ise Arthur Miller’dı.

İlk orada bir araya geldi ikili. Miller, onu ilk gördüğünde “Ben bu kadını ümitsizce istiyorum!” dediğini çok sonradan itiraf edecek olsa da, birkaç yıl içinde ABD’nin pop ikonu haline gelecek Monroe ile entelektüel dünyanın dikkat çekici ismi arasında ateşlenmeye başlayan aşk, ayan beyan ortadaydı.

Bu oyunda Elia Kazancıoğlu, Marilyn’in eski aşığı iddiasıyla figüran kalacaktı. Kazancıoğlu, saygınlığını ise çok daha önce, 'de Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi tarafından sorgulanırken kaybetmişti.

Birçok sanatçı dostunu ihbar edip, komünizm karşıtı olduğunu söylemişti.

Monroejpg

Monroe ve Miller'ın evlilikleri 5 yıl sürdü / Fotoğraf: Sidney Martin,The Times


Komite iki yıl sonra kancayı bu kez Arthur Miller’a taktı. İfadeye çağrıldığında tarih 21 Haziran ’ydı.

Miller, Kazancıoğlu gibi davranmadı, kimsenin ismini vermeyip sadece inandıklarını söyledi, hatta komiteyi küçümseyip alay etti.

Kısacası ABD basınının deyişiyle komünist faaliyetlerde bulunan sanatçıları ifşa etmeyi reddetti, kendisinin komünizmle ilişkisi de kanıtlanamadı.

Tüm bu süreçte Monroe, sevdiği adamın yanında durdu. Kendini Miller’a adamıştı. 

Monroejpg

Monroe "komünizm avcısı" McCarthy'nin sinirlerini bozdu mu bilinmez ama kendisini sevmediği aşikardı / Fotoğraf: John Vachon, Artnet &  Eve Arnold, Magnum Photos


Miller, komiteye ifade verdiği sırada -kim bilir belki de dikkatleri dağıtmak için- Monroe ile evlilik planları yaptıklarından söz etti. O planlar gerçek oldu.

Monroe, pek çok film yapımcısı ve oyuncu koçu Paula Strasberg’in “Onunla yakınlaşırsan kariyerini altüst edersin” yönündeki uyarılara kulak asmadı. Miller ile evlenmeyi kabul etti.

Tarih 29 Haziran ’ydı. Monroe’nun, Miller’a sadakati ve bu süreç boyunca takındığı tutum Miller’ın işine yaradı. Miller ile ilişkisi de ’de boşanmayla noktalansa da bu birliktelik hayata bakışını çok etkiledi.

Miller’ın gözünde ABD toplumunun düşüncelerle alıverişi yoktu, dahası halk ne yaptığını bilmiyor, bilmek de istemiyordu.

Böylesi bir ortamda yazılarını karalayan Miller, Monroe ile 5 yıl evli kalmıştı. Monroe’nun düşünceleri belki sola meyilliydi ama bunları asıl filizlendiren Miller oldu. 


“İşçi sınıfı dediğiniz benim gibi insanlar”

Monroe, bir dönem oda arkadaşlığı yaptığı Shelley Winters ile birlikte insan hakları özgürlüğü için yürüyüşlere, eylemlere katılmıştı.

Siyah eşitliğinin tutkulu bir savunucusu oldu. Muhalif tavrını milyon dolarlar kazandığı Hollywood setlerine de taşıdı.

ABD'li soruşturmacı gazeteci Lincoln Steffen’ın hayatını konu edinen biyografisini böylesi bir politik ortamda yüksek sesle okuduğu için radikal bulundu. Kodaman patronları tarafından azarlandı. 

Monroejpg

ABD'li gazeteci Steffen'in uzmanlık alanlarından biri yolsuzluklardı / Görsel: Amazon


Sol görüşleriyle bilinen Steffen, ABD’de yerel yöneticilerin skandallarını ortaya çıkaran, farklı şehirlerdeki yolsuzlukları gazete sayfalarına taşıyan, “Şehirlerin Ayıpları” kitabının yazarıydı.

Monroe’nun hamuru sol kanattaydı. Büyük Buhran zamanında büyümüş, yoksul bir çocukluk geçirmiş, kendini hep işçi sınıfı üzerinden tarif etmişti.

Monroe’ya göre işçi sınıfı onun gibi olan insanlar topluluğuydu. 


Marilyn’in gönlündeki başkan

Yıl ABD, devlet başkanını seçmeye hazırlanıyordu. Connecticut eyaletinde düzenlenen Demokrat Parti’nin kongresinde alternatif delege seçildi Monroe.

Onun asıl aklındaki ise demokratlardan kimin başkanlığa aday gösterileceğiydi. New York Times’dan gazeteci dostu Lester Markel ile sık sık siyasi tartışmalara girdiği yıldı

Pulitzer ödüllü haberci ile sadece bir araya gelip sohbet etmiyorlar, sık sık mektuplaşıyorlardı.

Monroejpg

Marilyn'den gazeteci dostuna: "En iyi başkan William Douglas'dan olur ama o da yeni boşandığı için işi zor" / Görsel: Julien Müzayedesi​​​​​​​


O mektupların en bilineni 29 Mart ’da, Monroe tarafından kaleme alınan oldu. Seçimlerin 8 ay öncesiydi.

“Sevgili Lester, hâlâ yatakta uzanıyor ve seni düşünüyorum. Umarım Bayan Markell iyidir” diye başlayan cümleler seçimlerdeki olası başkan adaylarına ve kimin ne yapıp yapamayacağı hakkında yürüttüğü tahminlere doğru yol alıyordu.

Marilyn’in aklındaki başkan adayı sonradan gözüne kestirip aşk yaşayacağı Kennedy değil dönemin ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcı William O. Douglas’dı.

Adaylar arasında en iyisinin o olduğunu düşünüyor, bu göreve en uygun kişinin o olduğunu söylüyordu.

Genç aday John F. Kennedy’nin ise Douglas’ın yardımcısı olabileceğini, Katolik İrlandalı aileden gelen Kennedy sayesinde Douglas’ın seçim kampanyasında oy kitlesini genişletebileceğinden bahsediyordu.

Mektup seçimlerde kullanılabilecek eğlencelik sloganlarla sona eriyordu.


Yazdıkları sadece bunlarla sınırlı değildi. Monroe komünizmin kapitalizm karşısındaki mücadelesini desteklediğinden söz ediyor, Küba’nın yalnız bırakılışına, muhtemelen belki de ABD’nin uyguladığı ambargoya, öfkeleniyordu.

Sadece 2 yıl sonra Beyaz Saray’da gönlünü kaptıracağı adam Küba’ya yönelik ambargoyu genişletecek, söz konusu kararı ilan etmeden önce ise yardımcısına bin adet Küba purosu aldıracaktı. Rivayet buydu. 


“En büyük kâbusum hidrojen bombası, sizinki ne?”

Yıllar önce henüz genç bir kadınken dünyanın ilk insansız hava aracı üreten fabrikasında çalışan Monroe, seneler sonra nükleer silahlanmanın amansız bir karşıtı haline geldi.

Nükleer silahlanmaya karşı kurulan SANE’nin Hollywood ayağının en görünür temsilcisi oldu. O dönem muhabirlerin en büyük korkusunun ne olduğuyla ilgili soruya “Benim en büyük kâbusum hidrojen bombası, sizinki ne?” sorusuyla karşılık verdi. 

Monroejpg

FBI'a göre Monroe solcuydu ve komünistler ile bağlantısı olup olmadığı "henüz" teyid edilememişti / Fotoğraf: Britannica Ansiklopedisi


“Aptal sarışın”, zamanın ABD’sinde sadece fiziğiyle değil ağzından çıkan cümlelerle de cüretkârdı. Zaten yazar Arthur Miller ile beraberliği nedeniyle rahatsızlık yaratan Monroe, bu demecinin ardından FBI’ın iyice ilgisini çekti.

Büronun elemanları yıldız oyuncuyu gözetlemeye başladı. ’de hakkında kaleme alınan dosyada şu ifadeler yer alıyordu: 

Görüşleri kesin olarak ve kısaca solcudur. Bununla birlikte Komünist Parti tarafından Los Angeles’taki eylemlerde aktif olarak kullanıldığına dair genel bir bilgi edinilememiştir.


Aklını kaybetmekten korkan yıldız

Monroe’nun tek korkusu hidrojen bombaları değildi elbette. Kısa ömrü boyunca en çok akıl sağlığını yitirmekten endişe etti.

Annesi şizofreni hastasıydı. O sürece tanıklık etmişti. Sakinleştirici haplar ile başlayan yolculuk uyuşturucu kullanımına evirilmişti.

Doktoru Marianne Kris, uykusuzluktan muzdarip Monroe’nun hem ruhen hem bedenen yaşadığı kaybın farkındaydı. Çok zayıflamış, yemeden içmeden kesilmişti. ’de New York’taki Payne Whitney Kliniği’ne yatırıldı. 

Monroejpg

"Kusurlar güzelliktir delilik ise tamamen saçma biri olmaktan daha iyidir" / Fotoğraflar: Pinterest


Tepkisi sert oldu. Hastaneden kaçmaya çalışırken yakalandı. Kimilerine göre gerçek ile kurguyu birbirinden ayıramaz hale gelmişti.

Kariyerinin başlarında çektiği bir filmden esinlendiğini söyleyenler vardı. Monroe, tıpkı o filmdeki gibi yatırıldığı klinikte de camı kırıp kendini kesmekle tehdit etmişti. Bu davranışı pahalıya patladı.

Kliniğin başka bir tesisine yatırılırken çaresizlik ve ümitsizliği büyüyordu. Doktoru onu hiç ziyaret etmedi. Monroe, onu yetiştiren oyuncu koçları Lee ve Paula Strasberg’e mektup yazıp bulunduğu delikten kendisini çıkarmaları için yardım istedi.

Ancak onların da eli kolu bağlıydı. 

Kliniğe tek gelen ikinci eşi, ünlü beyzbolcu DiMaggio oldu. Yetkililere “Eşimi geri istiyorum!” diye bağırdı DiMaggio. Eğer Monroe’yu çıkarıp kendisine teslim etmezlerse her yerin altını üstüne getirecekti!

Hastane yönetimi Monroe’yu gerçekten de tesisten çıkardı. Ama DiMaggio’nun dilediği gibi olmadı. Her ne kadar o hala Marilyn’den “eşim” diye bahsetse de, boşanalı yıllar olmuştu.

Payne Whitney yönetimi, hastanenin halk nezdindeki itibarını da hesaba katarak ünlü oyuncunun Columbia Üniversitesi’ndeki Presbyterian Hastanesi’ne nakline karar verdi. Tedavisi “özel bir odada” devam edecekti. 


Kraliçe’nin klişeleri

Ve acı klişeler… 

Marilyn hastaneden çıktı. Komedi filminde oynamaya karar verdi. Yapımcısı FOX şirketiydi. Bu film onun ilk kez seyirci karşısında çıplak görüneceği filmdi.

Sete yine az geldi. Yine sorun çıkardı. Üstüne üstlük “Rahatsızım” deyip hakkında aşk söylentilerinin çıktığı ABD Başkanı John F. Kennedy’nin doğum günü partisi için şarkı söylemeye gitti.

Bunun üzerine filmden kovulup sözleşmesi fesh edildi. Filmdeki rol arkadaşı Dean Martin’in ısrarı sayesinde sete geri dönebildi.

Filmin çekimleri tekrar başlamadan önce yüksek dozda sakinleştirici ilaç aldı. 5 Ağustos 'de Brentwood, Los Angeles'taki evinin yatak odasında henüz 36 yaşındayken hayata veda etti.

Monroejpg

Marilyn film setini bırakıp takıntı haline getirdiği Başkan Kennedy'nin doğum günü partisine gitmişti / Fotoğraf: Magnum Photos


Dünyanın en güçlü adamı J.F.K. ile Palm Springs’de yaşadığı hafta sonu kaçamağından da,  J.F.K.’in kardeşi Boby ile bulduğunu sandığı teselli ilişkisinden de, girip de çıkamadığı ilaç komasından da fazlasıydı Marilyn.

“Belki de seksten mahrum edilmiş bir seks tanrıçasıyım” diyen de oydu, IQ’su Einstein ve Hawking’den yüksek olan da, zekâ ile güzelliği tek bir beden için de buluşturan da… Kuşkusuz muhtemelen abartılan da… 


Mirası arkadaşlarına…

Monroe yaşamı boyunca eli açık, cömert biri olarak anıldı. Enstitüler ve hatta koruyucu ailelerle birlikte geçirdiği zamanlarda bile Oyuncu koçuna pahalı kürkünü hiç düşünmeden hediye etmiş, paraya ihtiyaç duyan insanlara yardımcı olmuştu.

Çocuklara karşı da eli hep açık oldu. Milk for Babies ve March for Dimes gibi bu konuda uzmanlaşmış hayır kuruluşlarına ciddi bağışlar yaptı. 

Bu cömert tutumu ölümünden sonra bile devam etti. Mirasında önemli bir payı, onun Hollywood’da tutunmasını sağlayan oyuncu koçu ve dostu Lee Strasberg’e bıraktı.

Sahip olduğu evler artık onun olacaktı. Evlerinin geri kalanını ise doktoru Marianne Kris’e devredilmesini vasiyet etti.

Kris, kendi payına düşeni İngiltere’de çocuklar için zihinsel ve ruhsal konular hakkında araştırmalar yapan Anna Freud Merkezi’ne bıraktı. 

Monroejpg

Parkta Joyce’un Ulysses'ini okuyan fotoğrafı en bilindiklerden / Fotoğraflar: Vickielester


Bugün Marilyn’den geriye kalan en dikkat çekici miras içine kitabını sığdırdığı kütüphanesi. Muhtemelen süs olsun diye raflara dizilmemiş eserin içinde Dostoyevski de var, Camus de, Halil Cibran da var, Bernard Shaw da…

Hemen hepsi okunmuş, içine ayrıntılı notlar alınmış. Günümüz yıldızlarının hayatının büyük kısmını Instagram ve Tiktok’ta geçirdiği düşünülünce o kadar da aptal sayılmaz Monroe.

Kendi deyişiyle, hedefe ulaştıktan sonra insanın iyice hafiflediğini söyleyen, teptiği yolun ne olacağı ile ilgilenmeyen, başardıktan sonra ise başlama imkânınızın olmadığını söyleyen bir kadın o.

Bilindik bir yüz, aslında pek tanımadığımız bir insan…

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Pişman Etmez Bu Aşk İnsanı

Sinema tarihinin en etkileyici yönetmenlerinden İstanbul doğumlu Elia Kazan’ın mektupları, kitaplaştırıldı. Kazan’ın mektupları, 22 Nisan’da ABD’de Selected Letters of Elia Kazan adıyla yayımlanacak. Seçki, ’te 94 yaşında hayatını kaybeden yönetmenin etraflıca bir portresini çizmese de, 20’nci yüzyılın en büyük yönetmenlerinden birinin zihnine ışık tutması bakımından önem taşıyor.

Elia Kazan’ın mektupları, Hollywood’un altın çağında şöhretin doruklarında gezen yıldızlar hakkında yönetmenin görüşlerini de içeriyor. Kazan; Warren Beatty’den Marlon Brando’ya, Paul Newman’dan James Dean’e pek çok isim hakkında düşündüklerini açıkça kaleme almış. Kitapta, yönetmenin eşini Marilyn Monroe’yla aldattığını itiraf ettiği bir mektup da yer alıyor.

Kazan, eşi Molly Day Thatcher’a yazdığı mektupta, Hollywood’dan ne denli nefret ettiğini de belirtiyor: “Acı acı, deli gibi nefret ediyorum. Farkında olmadan çürümenin farklı evrelerinde salınan çok çok iyi insanlarla dolu Ve çok süslü olmasının dışında mezar gibi, kabir gibi, mezar çukuru gibi bir yer.”

Marilyn’e yardım ettim hiç de pişman değilim

ElIa Kazan, ’te eşi Molly Day Thacher’a yazdığı mektubunda, Marilyn Monroe ile ilişki yaşadığını itiraf ediyor. Kazan, mektubunda eşini incittiği için utandığını ama üzgün olmadığını yazıyor: “Utandığım şey hakkında sana yazamamamın nedeni, utanmam. Seni incittiğim için utanıyorum. Öte yandan, suçlu ve aşağılık hissetmek zorunda kaldığım için de içerliyorum.

“Hiçbir anlamı yoktu, demek yerinde olabilir. Ama insanî bir tecrübeydi ve eğer senin için bir önemi varsa gayet insanî bir şekilde başladı. Sevgilisi yeni ölmüştü. Adamın ailesi, naaşı görmesine bile izin vermiyordu Harmon Jones’un setinde tanıştık. Onu gördüğümde gözyaşları içindeydi. Kimsesiz bir çocuk gibi acınası göründüğü için onu yemeğe çıkardım. Bütün akşam hıçkıra hıçkıra ağladı. Onunla ‘ilgilenmiyordum,’ sonraları oldu bu Yetenekli, komik, hassas, çaresizdi. Charlie Chaplin’in bütün karakterlerinin vücut bulmuş hâli gibiydi.

“Ondan etkilendiğim için hiç utanmıyorum. Onu tanıdığımda bir sokak kedisinden farkı yoktu. Sanırım ona umut verdim. Pazarlandığı gibi, her hareketinden cinsellik akan biri değildi. Öyle biri varsa da, ben bilmiyorum zaten.

“Yaşananlar için hiç üzgün değilim. Seni seviyorum ve sana yardım etmek istiyorum. Seni incittiğim için üzgünüm. Gel gör ki, ben de bir insanım. Bir daha olabilir, inkâr edemem. Umarım olmaz, zira daha önce olmaması için çok direndim. Ama bu sefer direnemedim işte. Ona yardım ettim. Eğer dediklerim hoşuna gitmiyorsa ve onurunu korumak adına benden boşanmak istersen, hiç durma. Benden boşanırsan, açıkça söyleyeyim: Yine evlenirim ve çocuk yaparım. Ben bir aile babasıyım ve bu işte çok da iyiyim. Sen ne dersen de, umurumda değil.”

Paul Newman, Brando’dan daha erkeksi

ElIa Kazan’ın, A Street Car Named Desire/ İhtiras Tramvayı filminde birlikte çalıştığı Marlon Brando’yla yakın bir dostluğu vardı. Ne ki, yönetmenin, aktör hakkındaki şüpheleri de uzun süre devam etti. Kazan, senarist Budd Schulberg’e yazdığı tarihli mektubunda başrolü Brando’ya vermek konusunda şüpheleri olduğunu yazıyor. “Bu iş için Brando diye tutturmayacağım. Hatta çok yanlış bir seçim olur bence Eğer Brando’yu alamazsak, benim oyum Paul Newman’dan yana. Bu çocuk, kesinlikle büyük bir film yıldızı olacak. En az Marlon Brando kadar yakışıklı, ayrıca ona kıyasla daha erkeksi.” Brando’nun başrolde olduğu Rıhtımlar Üstünde; En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Senaryo da dâhil olmak üzere sekiz dalda Oscar kazanmıştı.

Yakışıklısın, daha ne istiyorsun be adam

ElIa Kazan’ın tarihli A Splendor in the Grass/ Aşk Bahçesi filminde Warren Beatty ve Natalie Wood başrolde yer alıyordu. Film sırasında Kazan, adeta Beatty’nin akıl hocası oldu. Ne ki, yönetmen Beatty’ye eleştirilerinde lafını hiç sakınmıyor. Kazan, tarihli mektubunda Warren Beatty’den “diva gibi hâl tavrına bir ket vurmasını” istiyor: “Sevgili Warren Beatty, arkadaşının sabırsızlığını mazur gör. Ama Maryland’deki herkesin burnundan getirdiğini duyduğumda umutsuzluğa düşüyorum Her şeyin var: Yakışıklısın, zekisin, yeteneklisin. Ziyan etme bunları.”

ElIa Kazan, yazar John Steinbeck’e yolladığı mektubunda East of Eden/ Cennet Yolu romanının beyazperde uyarlaması için uygun başrolü bulmakta yaşadığı zorlukları anlatıyor. Kazan, film için en uygun oyuncunun James Dean olduğunu yazıyor Steinbeck’e: “Şu Jimmy Dean’de karar kılmadan önce pek çok çocuğa baktım. Brando’nun endamı onda yok ama çok daha genç ve çok ilginç bir karakteri var; cesur ve kendine özgü bir tuhaflığı var. Ne olduğunu bilmiyorum ama “gerçek bir sorunu” var. Biraz aylak bir tip ama çok iyi bir oyuncu ve ehveni şer bence.”

Taraf

Kaynak:seafoodplus.info

‘Sevecek birini bulmaya &#;alışan k&#;&#;&#;k bir kızım’

Güncelleme Tarihi:

Hazan Ak&#;z Işık [email protected]

Oluşturulma Tarihi: Ağustos 14,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Kim derdi ki Norma Jeane Mortenson, yetimhanede ve koruyucu ailelerin yanında geçen zorlu çocukluk döneminin ardından bir gün tüm dünyanın tanıyıp hayran olduğu ‘sarışın bomba’ Marilyn Monroe’ya dönüşecek! Ölümünün üzerinden 60 yıl geçmesine rağmen bugün hâlâ hikâyesi filmlere, dizilere konu oluyor. Çok yakında efsane yıldızın hayatına bir kez daha ‘Blonde’ adlı yapımda tanık olacağız.

Haberin Devamı

Hayranlıkla izlediğimiz, şan şöhret sahibi yıldızların etrafı bazen bir hüzün bulutuyla çevrili oluyor. Marilyn Monroe da
o kara bulutlardan kurtulamayan yıldızlardan biri. Oysa Hollywood’un gelmiş geçmiş en büyüleyici kadınlarından Kimsenin aksini
iddia edemeyeceği kadar seksi ama bir o kadar da kırılgan. “Gülümsemeye devam edin çünkü hayat güzel ve gülünecek çok şey var” demesine rağmen bakışlarının arkasında hep bir hüzün gizliydi.

“Hepimiz yıldızız ve parıldamayı hak ediyoruz” diyor ama en ışıltılı döneminde, 36 yaşındayken gizemli bir şekilde hayata veda ediyor. Ölümünün üzerinden 60 yıl geçmesine rağmen Monroe’nun hayatı son günlerin popüler projelerinden ‘Blonde’ filmine konu oluyor. Joyce Carol Oates’un aynı isimli kitabından beyazperdeye uyarlanan filmin 31 Ağustos Eylül’de düzenlenecek Venedik Film Festivali’nde gösterilmesi planlanıyor. Andrew Dominik’in yönettiği filmde Marilyn Monroe’yu Küba doğumlu Ana de Armas canlandırıyor. Filmin kadrosunda Adrien Brody, Bobby Cannavale ve Xavier Samuel gibi isimler de var. Filmin yapımcılarından biri de Brad Pitt.

Haberin Devamı
‘Sevecek birini bulmaya çalışan küçük bir kızım’


Travmalarla geçen çocukluk

1 Haziran ’da dünyaya gelen Norma Jeane Mortenson, zor bir çocukluk geçiriyor. 26 yaşındaki annesi Gladys Pearl Baker ruhsal ve finansal problemleri yüzünden onu daha 2 haftalıkken koruyucu aileye bırakıyor. Annesi Norma’nın babasının, Charles Stanley Gifford adında bir iş arkadaşı olduğunu iddia etse de adam ortalarda görünmüyor. Dayısı akıl sağlığı sorunları sebebiyle kendini asıyor. Anneannesi ve dedesi de manik depresyon hastalığıyla boğuşuyor. Annesi Gladys de şizofreni teşhisiyle hastaneye kaldırılınca Norma yetimhanelerde ve çeşitli koruyucu ailelerin yanında büyümek zorunda kalıyor. Bu evlerde cinsel tacize de uğruyor. Sonunda 16 yaşındayken belki de kurtuluş ümidiyle komşusunun 21 yaşındaki oğlu James Doughtery ile evleniyor.
Haberin Devamı
‘Sevecek birini bulmaya çalışan küçük bir kızım’

“İlk defa gerçekten âşık oldum” dediği yazar Arthur Miller ile.

Ölümü çözülmeyen bir sır

Dört yıl sonra boşanan Norma, The Blue Book mankenlik ajansında modellik yapmaya başlıyor. Yapım şirketi 20th Century Fox’ta yönetici olan Ben Lyon’un dikkatini çekince de hayatının seyri değişiyor. Lyon’un önerisiyle Norma Jeane’den Marilyn Monroe ismine geçişi de bu döneme denk geliyor. Monroe ’e kadar birçok filmde rol alıyor ama asıl ‘Niagara’ ile ün kazanıyor. Tam başarıyı yakalamışken oyunculuktan önce verdiği çıplak pozlar ortaya çıkıyor. Parasız kaldığı için böyle fotoğraflar çektirdiğini söyleyerek kendini bu durumdan kurtarmayı başarıyor. Bir sonraki işi ‘Erkekler Sarışınları Sever’ (Gentlemen Prefer Blondes) filmi oluyor. Yapımın soundtrack’lerinden ‘Diamonds Are a Girl’s Best Friend’ (Pırlantalar Bir Kızın En İyi Arkadaşıdır) şarkısı adeta bir fenomen oluyor. Ardından gelen ‘Milyoner Avcıları’ (How to Marry a Millionaire) ve ‘Sahne Âşıkları’ (There’s No Business Like Show Business) gibi filmlerdeki sözde ‘aptal sarışın’ halleriyle milyonların sevgisini kazanmayı başarıyor. Ancak kendisi kesinlikle ‘aptal’ değildi. Aksine felsefeden siyasete her konuda çok okuyan biri olarak biliniyor. Hatta IQ’sunun Einstein’dan bile yüksek olduğuna dair iddialar var.
Haberin Devamı
‘Sevecek birini bulmaya çalışan küçük bir kızım’

Yaz Bekârı’ filmindeki ünlü karede Marilyn Monroe ve Tom Ewell.

Marilyn Monroe, 5 Ağustos ’de Los Angeles’taki evinde ölü bulunuyor. Bir elinde telefonu var ve yatağında yüzüstü çıplak halde yatıyor. Depresyonunu tedavi etmek için reçete edilen ilaçların boş şişeleri odanın etrafına saçılmış Kısa bir soruşturmadan sonra, Los Angeles polisi ünlü yıldızın aşırı dozda yatıştırıcı ilaç aldığı ve muhtemelen intihar ettiği kanısına varıyor.

Monroe’nun ölümü bugün bile gizemini korumaya devam ediyor. Olay çözülemediği için de birçok komplo teorisi ortaya çıkıyor. Bunların en dikkat çekeni Monroe’nun Kennedy ailesiyle münasebeti sebebiyle öldürülmüş olabileceği. Başkan John F. Kennedy ile aşk yaşadığı söylenen Monroe’nun daha sonra JFK’in küçük kardeşi Robert Kennedy ile ilişkisi olduğu iddia edildi. Aile hakkında fazla bilgi sahibi olduğu için Robert Kennedy tarafından öldürüldüğü bu teorilerin en popüleri. Bir diğer iddia da CIA’in veya mafyanın olayda parmağı olabileceği. Fakat hiçbiri kanıtlanamıyor. Neden intihar ettiği çok sorgulanıyor. “Bir ev satın almışken, Life dergisine kapak olmuşken ve ‘Something’s Got to Give’ filminde Dean Martin’le başrolü kapmışken bunu neden yapsın” gibi sorular cevapsız kalıyor.
Haberin Devamı

Marilyn Monroe: “En k&#;t&#; halimle baş edemiyorsan, o zaman en iyi halimi de hak etmiyorsun demektir.”

“Bencil, sabırsız ve biraz güvensizim. Hatalar yapıyorum, kontrolden çıkıyorum ve bazen benimle başa çıkmak zor. Ama en kötü halimle baş edemiyorsan, o zaman en iyi halimi hak etmiyorsun demektir” diyen Marilyn Monroe’nun hayatı boyunca gönül ilişkileri pek yolunda gitmiyor. Anthony Summers’ın ‘Goddess: The Secret Lives of Marilyn Monroe’ (Tanrıça: Marilyn Monroe’nun Gizli Hayatları) adlı kitabında bahsettiğine göre Marilyn’in Charlie Chaplin’in oğlu Charlie Jr. ile ’de bir ilişkisi oldu. Fakat Marilyn, Charlie’nin kardeşi Sydney ile de yakınlaşınca ilişki sona erdi. Ardından Amerikalı ünlü beyzbol oyuncusu Joe DiMaggio ile ’te evlendi. Ancak ortamdaki en büyük yıldız olmaya alışan sporcu, karısının hızla artan şöhretinden rahatsızlık duyunca dokuz ay sonra boşandılar. Marlon Brando, Elia Kazan, Frank Sinatra ve Jerry Lewis’le de adı anıldı. Fakat History Today Dergisi’nin haberine göre onda en çok iz bırakan erkek ABD’li yazar Arthur Miller’dı. Monroe onunla ilgili “İlk defa gerçekten âşık oldum” demişti. ’da evlendiler ama mutlulukları çok uzun sürmedi. Geçmişin hayaletleri mi yoksa şöhretin ağırlığı mı bilinmez Monroe’nun rahatsızlıklarını depreştirdi. Miller’ın açık unuttuğu defterine yazdıklarının etkisini de küçümsememek gerek. Yazar Monroe’nun bağımlı ve öngörülemez hallerinin onu utandırdığını itiraf etmiş, “Seveceğim tek kişi kızımdır”diye de eklemişti. Bunu okuyan Marilyn için işler hızla kötüye gitti. Miller’ın senaryosunu yazdığı ‘Uygunsuzlar’ (The Misfits) filminin setinde ve evde yaşanan sorunlardan sonra ikili ’de boşandı. Bu olay ünlü yıldızın ölümünden 19 ay önce yaşandı. Kısacık ömrüne hüzünlü bir peri masalını sığdıran Marilyn Monroe’nun yıldızlara uzanan ama sonrasında kara bulutlar tarafından yutulan hikâyesine bakınca onun şu sözleri geliyor akla: “İyiyim ama melek değilim. Günah işliyorum ama şeytan değilim. Ben sadece büyük bir dünyada sevecek birini bulmaya çalışan küçük bir kızım.”

Haberin Devamı
‘Sevecek birini bulmaya çalışan küçük bir kızım’
‘Blonde’ filminde ünlü yıldızı Ana de Armas canlandırıyor.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir