Cinsel ilişkideki konumuna göre Batı ülkelerinde böyle bir ayırım artık yapılmamakla birlikte, eşcinselliğin daha gizli yaşandığı, daha muhafazakâr ülkelerde eşcinsel erkekler "verici" (etken, aktif) ya da alıcı (edilgen, pasif) olarak ikiye ayrılmaktadır ve bu kültürlerde özellikle kadınsı görünümlü ya da pasif konumda olan erkekler eşcinsel olarak kabul edilmekte ve toplumun büyük bir kesimi tarafından dışlanmaktadırlar. Etken (aktif) ve edilgen (pasif) terimlerinin üstünlük veya aşağılık belirttiğinin düşünülmesi nedeni ile günümüzde artık bu terimlerin eşcinselleri tanımlarken kullanımından kaçınılmaya başlanılmıştır. Kadın ve erkeğin toplumsal kademelendirmesinde de etkenlik olumlu bir nitelik olarak erkeğe, edilgenlik ise olumsuz bir nitelik olarak kadına yüklenir.[38][39]
Ana maddeler: Doğum öncesi hormonlar ve cinsel yönelim, El yanlılık ve cinsel yönelim ve Doğum sırası ve erkeklerin cinsel yönelimi
Doğum öncesi hormonal teori, belli hormonların fetüsün cinsiyet farklılaşmasında rol oynaması gibi kişinin cinsel yönelimine de etki ettiğini söyler. Doğum öncesi hormonlar cinsel yönelimin ana belirleyicisi olabilir ya da genler, biyolojik faktörler, çevresel ve sosyal durumlarla birlikte yardımcı bir faktör olabilir.[] Gelişen beyin hücreleriyle etkileşim içinde olan hormonların ve genlerin etkilediği beyin yapısındaki farklılıkların cinsel yönelim dahil olmak üzere sayısız davranışlardaki cinsiyet farklılıkların temeli olduğuna inanılır.[] Doğum öncesi hormonlar çocuklardaki cinsiyete uygun davranışları (sex-typed behaivor) etkileyebilir.[] Bu hipotez memeli hayvanlar üstünde yapılan çok fazla sayıda yapılan deneysel çalışmalar sonucu ortaya atılmıştır. Benzer etkilerin insanlardaki nörodavranışsal gelişiminde görülmesi uzmanlar arasında büyük bir tartışma konusu olmuştur.[] Son yapılan çalışmalar doğum öncesi maruz kalınan androjenin çocuklardaki cinsiyete uygun davranışları etkilediğine dair kanıtlar bulmuştur.[]
Doğum öncesi maruz kalınan hormonların işaretlerinden biri işaret parmağı uzunluğunun yüzük parmağı uzunluğuna oranıdır. (Erkekler kızlara göre daha düşük 2D;4D oranına sahiptir.) Bağımsız araştırmalar lezbiyen kadınların daha maskülenleşmiş (daha düşük) 2D;4D oranlarına sahip olduğunu bulmuştur.[][][][][][][][][][] Bu efekt henüz heteroseksüel ve eşcinsel erkeklerde gözlenmemiştir.[] Ama bu parmak oranlarının doğum öncesi androjenlerle bağlantılı olduğu tartışmalıdır.[] Başka doğum öncesi faktörlerde bunda rol oynayabilir. Bazı araştırmalar bu hipotezi desteklerken diğerleri desteklememiştir.[]
CAH hastaları (congenital adrenal hyperplasia, fetüs gelişirken yüksek androjen seviyelerinde oluşan otozomal resesif bir hastalık) anne karnında aşırı androjen hormonuna maruz kalmalarından dolayı değişen seviyelerde bir maskülenleşmiş vücuda ve daha çok maskülenleşmiş davranışlara sahiptir. Araştırmalar CAH hastalarının, kontrol grubundaki kadınlara göre daha çok eşcinsel ya da biseksüel yönelime sahip olduğunu göstermiştir.[] Geçmişte düşük yapmayı engellemek için kullanılan bir ilaç olan beyaz billur tozunun (diethylstilbestrol (DES)) kadınların cinsel yönelimiyle olan ilişkisi incelenmiş, anne karnındayken DES'e maruz kalmış kadınların kontrol grubundaki kadınlara göre daha yüksek oranda (%17’ye %0) eşcinsel birliktelik yaşadıklarını rapor edilmiştir. Ama DES kadınlarının büyük çoğunluğu tümüyle heteroseksüel yönelime sahip olduğu belirtilmiştir.[] CAH ve DES çalışmaları doğum öncesi hormonal teoriyi bir parça desteklemektedir ama sadece eşcinsel kadınların küçük bir bölümünün eşcinselliğini açıklamaktadır.
Kadınlar düşük frekanstaki sesleri erkeklere göre daha iyi duyarlar ve iç kulaklarındaki kokleadan ürettikleri oto-akustik emisyon (OAE), erkeklere göre daha yüksektir. Erkeklerin düşük frekanstaki sesleri algılamada daha kötü ve ürettikleri OAE’nin daha düşük seviyede olmasının sebebinin anne karnında daha fazla androjen hormonuna maruz kalmalarından dolayı olduğu düşünülmektedir. Dennis McFadden tarafından yapılan bir araştırma () lezbiyen ve biseksüel kadınların ürettikleri OAE seviyesinin heteroseksüel kadınlara göre daha düşük (daha maskülenleşmiş) olduğunu bulmuştur. Ama heteroseksüel, eşcinsel ve biseksüel erkekler arasında önemli bir farklılık bulunamamıştır.[]
Blanchard ve Klassen (), her büyük erkek kardeşin bir erkeğin gay olma ihtimalini bir önceki erkek kardeşinkinin yaklaşık yüzde 33’ü kadar arttırdığını rapor etmiştir.[][] Bu oran, cinsel yönelimle ilgili yapılmış araştırmalarda tanımlanmış en güvenilir epidemiyolojik değişkenlerden biridir.[] Bu bulgular sonucunda erkek fetüslerin, her erkek çocuk doğurdukça güçlenen annesel bağışıklık sistemini tetiklediği öne sürülmüştür. Bu anne immün hipotezi, erkek fetüsteki hücrelerin hamilelik ya da doğum sırasında annenin dolaşımına girmesiyle başlar.[] Erkek fetüsler, omurgalıların seksüel olarak farklılaşmasında rol oynadığı neredeyse kesin olarak bilinen HY antijenlerini üretir. Bu Y bağlantılı proteinler annenin bağışıklık sistemi tarafından tanınmaz çünkü annenin cinsiyeti dişidir. Bu tanınmazlık yüzünden anne plazental duvardan fetal bölüme kadar ulaşan antikorlar üretir. Bu anti-erkek antikorlar gelişen fetal beynin kan/beyin duvarını aşar ve beynin cinsel yönelimle bağlantılı, cinsiyete göre dimorfik yapılarını değiştirir. HY antijenlerinin beynin maskülenleşmesindeki kabiliyetini azaltan HY antikorları, erkek bebeğin büyüdüğünde kadınlardan çok erkeklere ilgi duyma ihtimalini arttırır.[][] Buna doğum sırası efekti denir. Doğum sırası efekti, yaklaşık her 7 eşcinsel erkekten birinin eşcinselliğini açıklamaktadır.[] Kadınların cinsel yöneliminde ve büyük kız kardeşlere sahip olmakta doğum sırası efektinin herhangi bir etkisi olduğu gözükmemektedir.[][]
Sol yanlı olma ihtimali eşcinsel kişilerde artmaktadır. Önceki çalışmaların meta-analizinde[] eşcinsel erkeklerin sol yanlı olma ihtimalinin heteroseksüel erkeklerinkinin %34’ü kadar daha fazla olduğu, eşcinsel kadınların sol yanlı olma ihtimalininse heteroseksüel kadınlarınkinin neredeyse iki katı (%91) olduğu bulunmuştur.[] Blanchard ve meslektaşları () doğum sırası efektiyle el yanlılık arasında bağlantı kurmuş, doğum sırası efektinin sadece sağ yanlı erkekler için geçerli olduğunu iddia etmiştir.[]
Gey ve lezbiyen popülasyonunun büyüklüğüyle ilgili güvenilir veriler kamu politikası için önemlidir.[56] Örneğin demografiler, yerli ortaklık, eşcinsellerin evlat edinmesinin yasallaşması ve Amerikan ordusundaki Sorma Söyleme politikasının yararları ve maliyetlerini hesaplamaya yardım eder.[56] Gay ve lezbiyen popülasyonuyla ilgili bilgiler, sosyal bilim adamlarının işçi pazarı tercihleri, insan sermayesi birikimi, ev halkı konusunda uzmanlaşma, ayrımcılık ve coğrafi konum hakkında kararlarla ilgili önemli soruları anlamasına da yardım eder.[56]
Eşcinselliğin yaygınlığını ölçmek zordur.[13] Birçok insan eşcinsel çekimlere sahip olmasına rağmen kimliklerini eşcinsel ya da biseksüel olarak görmek istemeyebilirler. Araştırma, cinsel yönelimi tanımlayabilen ya da tanımlayamayabilen bazı karakteristikleri ölçmek zorundadır. Eşcinsel arzulara sahip kişilerin sayısı bu arzularını fiile dönüştüren kişilerin sayısından, arzularını fiile dönüştüren kişilerin sayısı da kendi kimliğini gay, lezbiyen ya da biseksüel olarak gören kişilerin sayısından daha büyük olabilir.[56]
ve yılları arasında Alfred Kinsey, erkek deneklerin %46’sının her iki cinse cinsel olarak tepki verdiğini, %37’sininde en az bir eşcinsel deneyim yaşadığını rapor etmiştir.[57][58] John Tukey, Kinsey’i rastgele değil uygun örnekler kullandığı için eleştirmiştir.[59][60] Sonraki bir araştırmada örnek yanlılığı olmamasına rağmen benzer sonuçlar elde edilmiştir.[61] LeVay, Kinsey’in sonuçlarının demografik araştırmaların yorumlanması gerektiğini gösteren bir uyarı niteliği taşıdığını belirtmiştir çünkü bilimsel metotlar kullanılmasına rağmen farklı kriterlerin kullanılmasının farklı sayılara ulaşmaya yol açabileceğini belirtmiştir.[13]
Önemli araştırmalar insanların %2’den %11’e kadar bir kısmının geçmişlerinde eşcinsel aktivite yaşadığını göstermektedir.[62][63][64][65][66][67][68][69][70][71] Eşcinsel çekimler ve/veya davranışlar rapor edildiğinde bu oran %’e çıkmaktadır.[71] ’daki bir araştırmada, araştırmaya katılanların %20’si bazı eşcinsel hisleri deneyimlediğini anonim olarak rapor etmiş ama sadece %’ü kendi kimliğini eşcinsel olarak gördüğünü söylemiştir.[72] ’de yapılan bir araştırmada Britanyalı erkeklerinin %’i, Fransız erkeklerininse %’inin eşcinsel deneyim yaşadığı rapor edilmiştir.[73] ’de yapılmış bir anket, Britanyalıların %13’ünün eşcinsel aktivite yaşadığını ama sadece %6’sının kendi kimliklerini eşcinsel ya da biseksüel olarak gördüklerini bulmuştur.[74] ’da Ulusal İstatistik Ofisi’inin (ONS) yaptığı bir anket, Britanyalıların %’inin kendi kimliklerini eşcinsel ya da biseksüel olarak gördüğünü bulmuştur. ONS, bu bulguların %’le %3’ arasında bir oranı gösteren araştırmalarla uyumlu olduğunu öne sürmüştür.[58][75]
’de Amerika Birleşik Devletleri'nde başkanlık seçimleri gününde, oy verdikten sonra oylama yerinden çıkan oy verenler arasında yapılan seçim anketi, seçmenlerin %4’ünün gay, lezbiyen ya da biseksüel olduğunu göstermiştir. Bu oran ’teki oranla aynıdır.[76] ’de yapılan ABD nüfus sayımı, evli olmayıp aynı evde yaşayan , eşcinsel çift olduğunu göstermiştir.[77]