kaynağı değiştir]
Ayrıca bakınız: Divan Edebiyatı
Divan Edebiyatı her açıdan örnek aldığı İran edebiyatının etkisi altında saray ile medrese çevresinde aydın topluluğun edebiyatı olarak bir gelişim gösterdi.[2] İslami edebiyat, yüksek zümre edebiyatı, havas edebiyatı, saray edebiyatı, enderun edebiyatı, klasik edebiyat, eski edebiyat gibi adlarla da anılan bu edebiyat en yaygın kullanımla Divan Edebiyatı adıyla anılmıştır. Bunun nedeni şairlerin manzumelerini topladıkları eserlere Divan denilmesidir. Divan şiiri kurallarını Arap ve Fars edebiyatından alan aruz vezni ile yazıldı.[1][2]Ziya Paşa 19. yüzyılda, Ahmed Paşa, Necâtî ve Zâtî olmak üzere üç şairi, “Osmanlı şiirine temel koyan üç şair” olarak tarif etmiş ve Ahmed Paşa’yı Şeyhî ile Necâtî arasında yetişen şairlerden en büyüğü olarak kabul etmiştir.[26]
Bazı edebiyat otoriteleri tarafından sadece Azerbaycan sahasının ve Alevi-Bektaşi edebiyatının değil tüm Türk edebiyatının en büyük klasik şairi olarak gösterilen Fuzûlî, Kanunî Sultan Süleyman'ın 1534'te Bağdat seferinden sonra padişaha beş kaside takdim edip himayesine girmeye çalışmıştır. Fuzûlî’nin İstanbullu birtakım şairlerin kendisinden bir Leylâ ile Mecnun hikâyesi yazmasını istemeleri üzerine kaleme almaya başladığını söylediği Leylâ ile Mecnun mesnevisi, klasik Türk edebiyatındaki en önemli lirik yapıtlardan biri olarak kabul edilmektedir.[27][28][29][30] Birçok araştırmacıya göre 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı şiiri zirveye ulaşmıştır.[26][31][32][33] Şöhret ve tesiri asırlarca devam eden, klasik Osmanlı şiirine söyleyiş gücü kazandıran ve Osmanlı şiirinin 16. yüzyıldaki en önemli ismi Bâkî, Kanûnî Sultan Süleyman'ın saltanatı sırasında çağının en büyük şairi sayılarak kendisine “Sultânü’ş-şuarâ” unvanı lâyık görülmüştür. Bâkî’nin şöhreti ve eserleri Anadolu ve Rumeli’yi aşıp Azerbaycan, İran ve Irak’tan Hint saraylarına kadar yayılmış bulunmaktaydı.
17. yüzyılda Nâilî Osmanlı şiirinde bir çığır açmış, yeni bir üslupla şiirler kaleme almıştır. Dili ağır olmakla birlikte, şiirinde incelik ve nezaket vardır. Devlet adamları başta olmak üzere toplumun farklı kesimlerini hedef alan [34]hicivlerinden dolayı Sultan IV. Murad tarafından idam edilen Nef'i ise, kasideleri ile kendisinden sonrakiler üzerinde önemli bir tesir bıraktı. Bir kasidesinde İstanbul konuşmasının Arapçadan bile üstün olduğunu mısralarında belirten Nâbi, özellikle şiir ve kültür çevrelerince zamanın şeyhü’ş-şuarâsı olarak kabul edilmiş, büyük bir takdir ve hayranlık görmüştür.
Sultan III. Ahmed devrinin meşhur şairlerinden, neşe ve yaşam dolu şiirleri ile Lale Devri İstanbul'unu anlatan[6]Nedim, 18. yüzyılda Divan şiirinde hem dil hem de içerik bakımından birçok yenilik getirmiştir. İstanbul'da kullanılan konuşma dili ve İstanbul halk söyleyişlerinin birçok örneğini samimi bir hava içerisinde şiirlerinde kullanarak aktarmıştır.[35] Yine 18. yüzyılda yaşamış olan ve Hüsn ü Aşk adlı eseriyle tasavvuf ve sembolizmi bir araya getiren[36]Şeyh Galip, şiirlerinde tamamen orijinal, kendine özgü bir ifade şeklini kullanmıştır. Eserlerinde yüksek seviyede bir İstanbul Türkçes'nin görüldüğü Şeyh Galip'in dili ağır olmakla birlikte yer yer halk ağzındaki söyleyişleri de şiirine almıştır.
Tanzimat'tan sonra Türk şiiri, batı etkisi altında değişip gelişirken yeni edebiyatın temsilcileri (Ziya Paşa, Namık Kemal vs.), divan şiiri geleneğine uygun ürünler de verdiler. Eski şiirin son temsilcileri Encümen-i Şuara adı verilen topluluğun Naili, Fehim-i Kadim gibi şairlerin yolunu izleyen üyeleri Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni, Hersekli Arif Hikmet oldu. Aruz vezninin yerini hece veznine daha sonra da serbest vezne bıraktığı 20. yüzyılda divan şiiri sona erdi ancak Yahya Kemal Beyatlı beyit birimine dayanan bu şiire çağdaş şiirin bütünlüğünü kazandırırken Baki, Neşati, Nedim gibi farklı şairlerin söyleyiş özelliklerinden ve işledikleri konulardan faydalanan ürünler[37] ortaya koydu.
Her edebiyatın kendi bünyesi ve özelliklerine uygun nazım şekilleri vardır. Türklerin islâmiyet’i kabul etmelerinden sonra Türk edebiyatı Arap ve Acem (Fars) edebiyatlarının etkileri altına girmiş, bu arada bu iki edebiyatın nazım şekilleri de benimsenerek kullanılmaya başlanmıştır. Bunlara yanında milli nazım şekilleri olan dörtlüklerin de az çok değiştirilerek ve yeni adlar altında kullanıldıklarını görüyoruz.
Nazım şekilleri, eski edebiyat kitaplarında “Eşkâl-ı nazm” adı altında incelenirdi.
Arap ve İran (Fars) edebiyatlarında ve bu arada Türk edebiyatında nazmın en küçük birimi mısra’dır. Mısra’ları değişik kafiye düzeni içinde ve değişik sayılar da birleşmelerinden ayrı ayrı adlandırılan nazım şekilleri ortaya çıkmıştır.
Nazım biçimlerine geçmeden önce bazı kavramları bilmekte yarar var.
Mısra
Mısra ‘Arapça’da “kapı kanadı, çadır kapısının iki yan parçası” anlamlarına gelir. Nazım terimi olarak da mısra, tam bir aruz kalıbıyla söylenmiş olan beytin yarısına denir. Ya da daha geniş bir anlamda bir nazım parçasını oluşturan her bir satıra mısra adı verilir.
Araplarda ev çadırdır. Çadır kapısının iki yanının bir çadırı meydana getirmesi gibi nazımda da iki mısra bir beyti oluşturur. Bazen nazmın içinde göze çarpan güzelliği ve anlamın dolgunluğu ile dillerde dolaşan bir mısra atasözü gibi kullanılmaya başlar. Böyle mısra’lara Mısra’-ı berceste “sıçramış, fırlamış mısra” adı verilir:
Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal
“Bakî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş” (Bakî)Çeşm-i insaf kadar kamile mizan olmaz
“Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz” (Bursalı Talip)“Eğer maksûd eserse mısra’-ı berceste kâfidir”
Aceb hayretdeyim ben Sedd-i iskender hususunda (Koca Râgıb Paşa)Miyân-ı güft-gûda bed-meniş îhâm eder kubhun
“Şecât’at arzederken merd-i kipti sirkatin söyler” (Koca Râgıb Paşa)
Yukarıdaki tırnak içine alman mısra’lar birer mısra’-ı berceste’dirler. Berceste sözü aynı zamanda bir şiir ya da bir fikri övmek için de kullanılır: Şi’r-i berceste, fikr-i berceste gibi.
Bir manzum parça içinde olmayan veya öteki mısra’lan bütünüyle unutulan, anlamı kendi içinde tamamlanan ve mısra’-ı berceste gibi dillerde dolasan tek mısralara Mısra’-ı âzâde ya da sadece Âzâde denir. Dr. Abdülhak Molla’nın kapısı üzerine yazdırdığı:
“Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı”
Kırımlı Rahmî’nin:
“Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar”
mısraları bu tür âzâde mısra’lardandır. Berceste ve âzâde mısra’ları birbirinden ayırmak oldukça zordur. Bu yüzden edebiyat kitaplarında birinin diğeri yerine kuljanildiği çok görülmüştür.
Ayrıca bir beytin anlam bakımından birbirine bağlı olmayan ya da çok uzak bir anlam ilişkisi bulunan iki mısra’nın her birine Âzâde adı verilmiştir:
“Fikret-i hatt-ı yâr var serde”
“Arzû-yı bahar var serde” (Nazîm)
Beyit
Beyt Arapça’da “çadır, ev, oda” anlamlarındadır. Nazmda iki mısra bir beyti oluşturur. Beytin ilk mısra’ına Sadr, ikincisine Acûz denir. Bir beytin mısraın birleşmesi gerekli, ama yeterli değildir. Ayrı vezinlerde iki mısra bir beyit halinde birleşemez. Beyt eski kitaplarda çok kere “şi’r” ile eşanlamlı kullanılmıştır.
İki mısra’ı birbirine kafiyeli olan beyitlere Mukaffa, Musarrâ veya Matla’; mısraları kafiyeli olmayan beyitlere de Müfred ya da Ferd” adı verilir:
Dağıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd neylersün
Edüp fitneyle dünyâyı harâb-âbâd neylersün (Şeyhülislâm Bahâyi)Meyhâne mukassi görinür taşradan ammâ
Bir başka ferah başka letâfet var içinde (Nedim)
Yukandaki beyitlerden birincisi matla’, ikincisi ise mısraları kafiyeli olmadığı için müfred’dir.
Matla sözü daha çok kaside ve özellikle gazelin iki mısra’ı birbiriyle kafiyeli olan ilk beyitleri için kullanılmıştır. Kasidelerde bu matla’dan başka kasidenin içinde söylenen iki mısra’ı kafiyeli beyitlere de matla’ adı verilmiştir. Ayrıca müretteb divanlann sonunda toplanan tek beyit ve mısra’lara da müfred denmiş ve bunlar Müfredat adı altında biraraya getirilmiştir.
Eski edebiyatımızda her beytin bir anlam bütünlüğü vardır. Beytin anlamı kendi içinde tamamlanır. Ama çok az görülmekle birlikte bu kaidenin dışına çıkıldığı da olmuştur. Böyle, bir nazım parçasının içinde anlamı kendi içinde tamamlanmayıp alttaki beyitlere de geçen beyitlerin her birine Merhûn adı verilir. Nefi’nin Sultan Ahmed vasfında söylediği ve Edirne şehrini anlattığı kasidesinin bazı beyitleri bu tür merhûn beyitlere iyi bir örnek sayılabilir. (Prof.Dr. Haluk İpekten, Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri)
Divan edebiyatının başlıca nazım biçimleri (=şekilleri) ve türleri şunlardır:
DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ
Eski Türk edebiyatında kullanılan nazım şekillerini kafiye düzeni ve mısra sayıları bakımından şöyle sınıflandırmak mümkün:
1. Beyitlerle kurulanlar: Gazel, Kaside, Mesnevi, Kıt’a, Müstezat
2. Bentlerle Kurulanlar
a) Dörtlükten Oluşanlar: Rubai, Tuyuğ, Murabba, Şarkı, Terbi
b) Musammatlar: Terkib-i bent, Terci-i bent, Muhammes …
A) BEYİTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
Müfret (fert) beyit öneği:
Çeşm-i bâdâmını itdükçe tahayyül uşşak
Gülşen-i hâtırasında gül-i bâdâm açılur (Bağdatlı Esad, 18.yy)
Mukaffa (=musarra=matla) beyit örneği:
Aradıkça dil-i pür-cûşda ma’nâ bulunur
Ka’r-ı deryâda nice gevher-i yektâ bulunur (Sünbülzâde Vehbî, 18.yy)
Mısra-ı berceste örneği:
Miyân-ı güft-gûda bed-meniş îhâm ider kubhın
“Şecâ’at arz iderken merd-i kıbtî sirkatin söyler” (Koca Ragıp Paşa, 18.yy)
Bu beytin ikinci mısrası söyleyiş özelliği ve düşünsel derinliği ile adeta bir vecize veya bir darb-ı mesel (ata sözü) hâline gelmiş, zamanla birinci mısra unutulmuş ve o şiir sadece o meşhur mısra ile hatırlanır olmuştur. İşte bu tip mısralara mısra-ı berceste adı verilir.
1. GAZEL
Gazel Nazım Biçiminin Özellikleri:
Örnek:
Bu hüsnile o/ bi – vefa / şöhret-me’ab-ı şivedir.
Hakka ki gün mihr-i semâ / âli-cenâb-ı şivedir.Meyden midir bu haleti / hep nâz ü fitne adeti
Çeşm-i siyâh-ı afeti / mest-i harâb-ı şivedir. (Danîş)
– Felsefi düşüncelerin dile getirildiği gazellere “hikemi gazel” adı verilir.
– Divan şiirinde en ünlü gazel şairleri şunlardır: “Fuzuli, Nabi, Nedim, Baki, Naili”
2. KASİDE
Kaside Nazım Biçiminin Özellikleri:
Kasidenin Bölümleri:
Not: “Fahriye” ve “tegazzül” her kasidede bulunmayabilir.
Konularına Göre Kasideler:
Bunların dışında kasidelere, kasidenin nesib bölümünde bahar tasviri yapılmışsa bahariye, kış tasviri yapılmışsa şitâiyye, yaz tasviri yapılmışsa sayfiyye, atların tasviri yapılmışsa rahşiyye, bayram tasviri yapılmışsa lydiyye gibi adlar verilir.
3. MÜSTEZAT
Müstezat Nazım Biçiminin Özellikleri:
Örnek:
Çihre-i zibâsı anun gülşen-i cândur
Halk-ı cihâna
Mâ’i ridâsı sanasın âb-ı revândur
Bâğ-ı cinâna
Mutrib-i devrân ile cânânun elinden
Nây gibi ben
Nâle vü feryâd iderin hayli zamandur
Kevn ü mekâna (Taşlıcalı Yahya)
4. KIT’A
Kıt’a Nazım Şeklinin Özellikleri:
Örnek:
İlm kesbiyle pâye-i rıf’at
Arzû-yı muhal imiş ancakIşk imiş her ne var âlemde
İlm bir kîyl ü kâl imiş ancak (Fuzûli)
5. MESNEVİ
Mesnevi Nazım Biçiminin Özellikleri:
Türk Edebiyatının Önemli Mesnevileri:
B) DÖRTLÜKLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
1. RUBAİ
Rubai Nazım Biçiminin Özellikleri:
Örnek:
Bir merhaleden güneşle derya görünür
Bir merhaleden her iki dünyâ görünür
Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer
Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür (Yahya Kemâl)
2. TUYUĞ
Tuyuğ Nazım Biçiminin Özellikleri:
Örnek:
Ben seven hûblar içinde şâh imiş
Sanasın yılduz mâh imiş
Ben denize salmışam bir cânumı
Kamu işi başaran Allâh imiş (Kadı Burhâneddin)
C) BENTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
Bentlerden oluşan nazım biçimleri şunlardır:
1. MURABBA
Murabba Nazım Biçiminin Özellikleri:
Not: Bir şairin bir gazelinin her beytinin üstüne başka bir şairin ikişer dize eklemesiyle oluşan murabbaya “terbi” denir.
2. ŞARKI
Şarkı Nazım Biçiminin Özellikleri:
Örnek:
Sevdiğim canım yolunda hâke yeksan olduğum
Iyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
Ey benim aşkınla bülbül gibi nâlân olduğum
Iyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
3. MUHAMMES
Muhammes Nazım Biçiminin Özellikleri:
Uyarı: Beş dizeli bentlerden oluşan “tardiyye, tahmis, taştir” adlı nazım biçimleri de vardır:
Tardiyye: Muhammesten farkı, başka bir aruz kalıbıyla yazılması ve uyak düzenidir. Tardiyeler “aaaab/ccccb/ddddb…” şeklinde uyaklanır.
Tahmis: Bir gazelin beyitleri önüne üçer mısra ilave edilerek oluşturulan nazım biçimidir. Uyak düzeni “aaaAA/bbbBA/cccCA…” şeklindedir.
Taştir: Genellikle bir gazelin beyitlerinde mısralar arasına üç dize getirilerek oluşturulan nazım biçimidir. Uyak düzeni “AaaaA/BbbbA/CcccA…” şeklindedir.
4. MÜSEDDES: Bentleri altı mısradan oluşan nazım biçimidir.
5. MÜSEBBA: Bentleri yedi mısradan oluşan nazım biçimidir.
6. MÜSEMMEN: Bentleri sekiz mısradan oluşan nazım biçimidir.
7. MÜTESSA: Bentleri dokuz mısradan oluşan nazım biçimidir.
8. MU’AŞŞER: Bentleri on mısradan oluşan nazım biçimidir.
9.TERKİB-İ BENT
Terkib-i Bent Nazım Biçiminin Özellikleri:
10. TERCİ-İ BENT
Terci-i Bent Nazım Biçiminin Özellikleri:
TANZİMAT SONRASI TÜRK ŞİİRİNDE KULLANILAN NAZIM BİÇİMLERİ
1. TERZA-RİMA
Terza-rima Nazım Biçiminin Özellikleri:
Detaylı bilgi için bakınız ⇒ Terza-rima
2. SONE
Sone Nazım Biçiminin Özellikleri:
Detaylı bilgi için bakınız ⇒Sone
3. TRİYOLE
Triyole Nazım Biçiminin Özellikleri:
4. BALAD
Balad Nazım Biçiminin Özellikleri:
Batı edebiyatlarında konusunu heyecan verici ya da romantik hikâyelerden alan halk türkülerine, halk şiirlerine “balad” adı verilir. Baladlar bentlerden oluşur. Bent sayısı ve bentlerdeki mısra sayısı bakımından bir sınırlama yoktur. Bent ve mısra sayısı şaire ve anlattığı konuya göre değişebilir. Bu nazım biçimi Türk edebiyatında fazla kullanılmamıştır.
Detaylı bilgi için bkz ⇒Balat
5. SERBEST MÜSTEZAT
Serbest Müstezat Nazım Biçiminin Özellikleri:
Detaylı bilgi için bakınız ⇒Serbest Müstezat
Ayrıca bakınız ⇒
Divan Edebiyatı