eski yunandaki yönetim sistemi / Antik Yunan’da Eğitim Sistemi – ÇeviriBlog

Eski Yunandaki Yönetim Sistemi

eski yunandaki yönetim sistemi

Eski Yunan'da devlet anlayışı

Eski Yunan’da devlet ile ilgili en önemli görüşler, Platon() ile Aristoteles() tarafından ileri sürülmüştür.[1] Bunlardan özellikle Platon üzerinde Sokrates ()’in önemli tesirleri olmuştur.[2] Bu üç büyük Yunan düşünürleri de hayatı çeşitli tehlikelere maruz kalmış ve Sokrates, inandığı fikirler uğruna ölümlünü kendisi hazırlamıştır. Devlet ile ilgili görüşler, Platon ve Aristoteles’ten sonra da devam etmişse de bu görüşlerin hiçbiri bu iki filozofun devret teorileri ile kıyaslanamaz. Ancak, ortaya çıkan çeşitli okullar önemli siyasi hadiseleri hazırlamaları bakımından ayrı bir değer taşımaktadır. Örneğin, M.Ö. 3. yüzyılda ortaya çıkan Stoacı mektep evrensel bir dinin (Hıristiyanlık) belirtisini bünyesinde toplamaktadır. Bu mektep ve bundan sonrakiler ise, tesirlerini Roma üzerinde de icra etmişlerdir. Roma İmparatorluğunun yayılması ile Eski Yunan felsefesi daha geniş bir bölgeye yayılmıştır. Yunan felsefesinin sona erdiği tarih M.S. yılıdır. Bu tarihte Kayzer Justinian’ın emri ile Yeni Platon Mektebi Atina’da kapatılmıştır.

Hükümet şekilleri[değiştir

M.Ö. 6. yüzyılın sonlarında Yunan şehir devleti olan Atina, yeni bir siyasi sistemin temellerini atmaya başladı. “Demokratia” olarak bilinen bu sistem; yönetici bir aristokrat sınıf ya da tek bir diktatörden ziyade “özgür erkek” Atina vatandaşlarına siyasi güç veren doğrudan bir demokrasiydi. M.Ö. ’e kadar süren Antik Yunanistan demokratia’sı, demokrasinin bilinen en eski örneklerinden biri.

Avrupa merkezci tarih yazımında, bunun demokrasinin ilk örneği olduğu savunuluyor. Ancak bazı tarihçiler demokrasinin daha erken örnekleri olduğunu ileri sürüyor. Nasıl olursa olsun, bu eski siyasi sistem Akdeniz bölgesinde son derece etkiliydi. Demokratia, diğer Yunan şehir devletlerindeki benzer siyasi sistemlere ilham kaynağı olmuştu. Detaylara birlikte bakalım.

Atinalı erkekler meclise katılıyor

antik yunanistan

Antik Yunanistan, polis adı verilen pek çok şehir devletinden oluşuyordu. Atina en gelişmiş polislerden biri olsa da hem coğrafi hem de demografik anlamda günümüz devletlerine kıyasla çok daha küçük ölçekliydi. Toplum daha homojen bir yapıya sahipken insanlar coğrafi olarak da dar bir alanda yaşıyordu. Sonuç olarak vatandaşların çoğu birbirini tanıdığı için çıkar gruplarına dayalı çatışmalar yaşanmıyordu. Tarihsel ve toplumsal koşullar demokrasinin doğması için son derece uygundu. Antik Yunanistan&#;ın en önemli şehri Atina’da krallık yıkıldıktan sonra demokratik sistemin ortaya çıkması kaçınılmaz oldu. Krallık ortadan kalktıktan hemen sonra bir aristokratik yönetim kuruldu. Bir zamanlar kralın danışmanı olan soylular hem yasama hem de yargı yetkilerini kendilerinde topladılar. Siyasal iktidarı ellerinde bulunduran soylular zenginleştikçe halk yoksullaşmaya başladı. Yasaları soylular hazırlıyor, yürütme ve yargı görevini yine onlar üstleniyordu.

yılına gelindiğinde halkın desteğiyle iktidara gelen Kleisthenes, sayısız demokratik reform gerçekleştirdi. Bu süreçte henüz adı konulmasa da vatandaşlar demokrasi kavramını benimsemişti.  Kleisthenes’in demokrasi adına attığı ilk adımdan sonra Atina’da halk meclisleri kuruldu, sınıflar arasındaki farklılıklar en aza indi ve doğrudan demokrasi olarak tanımlanan bir sistem ortaya çıktı. Yunan tarihçi Herodot, “Bir demokraside her şeyden önce erdemlerin en görkemlisi olan kanun önünde eşitlik vardır” diye yazmıştı. Ancak bu eşitlik erkekler arasında bir eşitlikti. Atina Demokratia’sına katılmak için bireyin; özgür, erkek ve Atinalı olması gerekiyordu. Demokratik dönemin başlangıcında kurallar daha da katıydı. Atinalı erkeklerin, Atinalı bir babası ve özgür Atinalı bir annesi olması gerekiyordu. M.Ö. 5. yüzyılın ortalarında sadece ebeveynleri Atinalı olan bireyler vatandaş olarak kabul ediliyordu. Bugünkü gibi DNA testi olmadığı için, genç bir Atinalı erkeğin siyasete katılması için babasının kamusal alanda yemin etmesi gerekiyordu.

Atina demokrasisi günümüzdeki demokrasi anlayışını yansıtıyor mu?

antik yunanistan

Antik Yunanistan şehri Atina&#;da demokrasi üç önemli kurumdan oluşuyordu. İlki Atina’nın egemen yönetim organı “Ekklesia” diğer adıyla Meclis’ti. Bu meclise, vatandaşlık hakkı olan ve siyasal sisteme doğrudan katılan her birey girebiliyordu. Yasa oluşturmak, savaş kararı almak, dış politika stratejisi belirlemek Ekklesia’nın görevleri arasındaydı. İkinci önemli kurum “Boule” diğer bir adıyla Beş Yüzler Konseyi’ydi. Ekklesia’nın aksine Boule’de her gün toplantılar yapılır ve şehrin günlük sorunları burada çözüme kavuşurdu. Burada söz sahibi olan kişiler seçimle değil kurayla belirlenirdi. Üçüncü önemli kurumsa halk mahkemeleri olarak da bilinen “Dikasteria”ydı. Aristoteles, Dikasteria’nın demokrasinin gücüne en fazla katkıda bulunan kurum olduğunu çünkü jürinin sınırsız bir güce sahip olduğunu savunmuştu. Gerçekten de Dikasteria bugün hayalini dahi kuramayacağımız bir sisteme sahipti. Atina’da hükümetin belirlediği yetkililer yoktu. Bu yüzden davaları açan, kovuşturma yapan, hüküm ve cezaları veren yine vatandaşların kendileriydi.  

Atina demokrasisi temsili olmaktan çok doğrudandı. Yani Atinalı erkeklerin kendisi direkt meclisi oluşturuyordu. Nüfus sayımı olmadığı için M.Ö. 5. yüzyılda tam olarak kaç Atinalı erkek olduğu bilinmiyor. Ancak tarihçiler yaklaşık erkek nüfus olduğunu tahmin ediyor. Bunlardan ’i düzenli olarak meclis toplantılarına katılabilirdi. Buna ek olarak, erkekler jürilerde görev alır ve her yıl kişi konseyde hizmet etmek üzere seçilirdi. Teoride tüm Atinalı erkeklere açık olan başka hükümet pozisyonları da vardı. Ancak zenginlik, bir erkeğin hükümet işlerini üstlenip üstlenemeyeceği konusunda büyük bir rol oynamaktaydı. Öte yandan sadece seçkinlere açık olan bazı pozisyonlar vardı. Örneğin hazinedarlar her zaman zenginler arasından seçilirdi. Çünkü onlar mali durumu nasıl idare edeceklerini çok iyi biliyorlardı. Hazinedar dışında üst düzey devlet dairesinde görev yapan 10 general de her zaman zenginlerden seçilirdi. Bunun dışındaki pozisyonlar tamamen Atinalı erkeklere açıktı.

Kimler demokrasiye katılamıyordu?

Atinalı erkekler dışında şehir devletinde yaşayan diğer insanların siyasi katılım hakkı bulunmuyordu. Şehirde Atinalı erkek dışında, insan daha yaşıyordu. Bu insanların bir kısmı kadın, bir kısmı yabancı, bir kısmı ise köleydi. Devletin yasalarına göre hiçbir Atinalı ne olursa olsun köleleştirilemezdi. Bu nedenle köleler vatandaşlık için gerekli şartları karşılamayan yerleşik yabancılardı. Peki kadınlar neden demokrasinin dışında kaldı?

Atina’da demokrasi ortaya çıktıktan sonra kadınların siyasetteki yeri çok sık tartışma konusu oldu. Hatta M.Ö. yılında Aristophanes bu konuda “Kadınlar Mecliste” isimli bir komedi dahi yazdı. Aristophanes&#;in yazdığı bu oyunun bazı yönlerden komik olması gerekiyordu. Ancak arkasında ciddi bir düşünce barındırıyordu. O dönemlerde kadınların psikolojik olarak siyasete uygun olmadığı, onların &#;doğası&#; gereği duygusal ve zayıf olduğu düşünülüyordu. Bu nedenle kadınların siyaset gibi ciddi bir işte söz sahibi olması kabul edilemezdi.

Bugünkü demokrasi anlayışımızdan çok daha farklı olsa da Atina demokratik sistemi pek çok şehir devletini etkiledi. M.Ö. &#;de Makedonya Krallığı, Atina’yı mağlup ettikten sonra demokratik sistem sonra erdi. Her ne kadar kısa bir tecrübe olsa da bu sitem demokrasi anlayışımızın şekillenmesinde etkili oldu. Demokrasinin icadı antik Yunanistan’ın modern dünyaya en kalıcı katkılarından biriydi. Yunanistan’ın doğrudan demokrasi anlayışı, dünya çapında temsili demokrasilerin yolunu açacaktı. Nitekim Antik Yunanistan şehri Atina’da demokratik dönem sona erdikten sadece birkaç yüzyıl sonra temsili demokrasinin ilk örnekleri ortaya çıktı.  

Kaynak: 12

DANIŞMANLIĞIN TARİHSEL KÖKLERİNE İLİŞKİN MUKAYESELİ BİR İNCELEME: ESKİ YUNAN’DA PLATON VE SOKRATES’İN YÖNETEN VE YÖNETİLEN AYRIMI ÜZERİNDEN UZMANLIK BİLGİSİNE BAKIŞI

Özet: Politikanın yapılabilirliği noktasında, modern demokrasiler içerisinde, yönetici seçkinlerin yanında konumlanan ve sahip oldukları bilgi ve becerilerle politik kararların alınmasında belirleyici bir rol oynayan politik danışmanlara yönelik akademik çalışmalar yeni bir inceleme konusu değildir. Bu çalışmada, politik danışmanlığın modern demokratik sistemlerdeki rolünden ziyade, danışmanlığın tarihsel köklerine ilişkin Eski Yunan’da Platon ve Sokrates’in yöneten yönetilen ayrımı üzerinden uzmanlık bilgisine bakışına dair mukayeseli bir incelemede bulunulmuştur. Öyle ki, Platon’un &#;Filozof Kral&#; temelli seçkinci yaklaşımı, uzmanlık bilgisini filozofların tekeline hapsederken; Sokrates’in soru-cevap üzerinden geliştirdiği diyalog yöntemi, insanlarda saklı kalan bilgiyi açığa çıkarmaya çalışmasıyla Platon’un seçkinci danışmanlık yaklaşımından farklılaşmaktadır. Bu minvalde, Platon (Eflatun), yönetme erkini bilgiye sahip olan filozoflara atfederken; Sokrates, filozofların yönetmesinden ziyade onların insanlarda saklı kalan bilginin açığa çıkarılmasında yardımcı olması gerektiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla, bu çalışmada, Eski Yunan’daki yöneten yönetilen ayrımı bağlamında, uzmanlık bilgisine bakışın mütecanis olmadığı Platon ve Sokrates’in düşünsel izlekleri üzerinden ortaya konulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Platon, Sokrates, Eski Yunan, Uzmanlık Bilgisi, Politik Danışmanlık.

 

Giriş

Toplumsal yaşam içerisinde farklı beklenti ve çıkarları olan insanların bu çıkarlarını maksimize etmek için giriştiği uzlaşı ve çatışma arenası olan politika, aynı zamanda içtimai hayatta politik gücün toplum içindeki paylaşımını ve pratiğini de kapsamaktadır. Kapani’ye (, s. 20) göre, politika, toplumdaki değerlerin paylaşımıyla ilişkili düşünce ve menfaat çatışması, diğer bir deyişle iktidar mücadelesi olarak ifade edilmektedir. Şüphesiz ki, politikaya yönelik bu tanımlama kavramı anlamlandırmak için yeterli değildir. Zira son derece dinamik bir mefhum olan politika, tarihsel süreç içerisinde farklı muhtevalar kazanmıştır. Ancak temelde, politika, hangi öğreti üzerinden tanımlanırsa tanımlansın, bir yöneten ve yönetilen ayrımını kendi içinde barındırmaktadır. Bilhassa Fransız Devrimi ile birlikte kitlelerin de iktidar olma arzusu taşıması ve bu yönde harekete geçmesi, politikanın yönetenler ile yönetilenler üzerinden anlamlandırılması noktasında bir kırılma anı olarak kabul görmektedir.

Nitekim günümüzde en yaygın yönetim sistemi olan ve nispeten iktidarın tek ve meşru kaynağı olarak halkın gösterildiği demokratik yönetim sistemlerinde de, iktidara sahip olan bir yönetici seçkinler sınıfı bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, tarihsel gelişim içinde, egemenliğin kaynağı monarktan halka geçmiş olsa da, içtimai ve politik düzlemdeki yöneten ve yönetilen ayrımı ortadan kalkmamıştır. Dolayısıyla, politika biliminin de temel bir sorunsalı olan &#;Kim yönetmeli?&#; sorusu hâlâ cevap bekleyen en önemli meselelerden birini teşkil etmektedir. Kuşkusuz ki, akademik düzeyde, bu soru, rekabet içerisinde olan farklı disiplin ve paradigmalar tarafından tartışılagelse de, yönetme erkini elinde tutan bir örgütlü azınlık gerçeği gözlerden kaçmamalıdır. 

Tüm bu tartışmaların odağında, yönetici seçkinler veya örgütlü azınlık olarak tanımlanan ve politik gücü elinde bulunduran gruplar, yönetme erkini ifa etmek ve iktidarlarının meşruluğunu idame ettirebilmek adına politik zaviyede kendilerine has bilgi ve yetileriyle her geçen gün görünürlükleri artan politik danışmanların/uzmanların bilgisinden istifade etmektedir. Politikanın yapılabilirliği noktasında, son derece özgül bir ağırlık taşıyan ve yönetici seçkinler için yadsınamaz bir gerçeklik haline gelen danışmanlığın/uzmanlığın tarihsel kökleri Antik Yunan’a kadar uzanmaktadır. 

Nitekim politikanın rasyonel bir temel üzerinden yürütüldüğü günümüz dünyasında da etkilerini koruyan politik danışmanlar, bu çalışmada, Eski Yunan’da, Platon ve Sokrates’in yöneten ve yönetilen ilişkisi konusunda, danışmanlık/uzmanlık anlayışlarındaki farklılığın hangi düşünsel izlekler üzerinden temellendirildiği sorunsalına dayanmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada, Antik Yunan’da, Platon ve Sokrates’in, bilgiyi elinde bulunduran yönetici sınıfları nasıl yorumladıkları ve gerçeğin bilgisine ulaşma noktasında danışmanlığı nasıl kavradıklarına dair farklılaşan yaklaşımları araştırılmak istenmiştir. Bu kapsamda, Platon’un seçkinci bir yaklaşım üzerine temellenen Filozof Kral&#;ına ve Sokrates’in karşılıklı konuşmayı ve soru sormayı temel alan diyalog yöntemine dair teorik düzeyli bir incelemede bulunulmuştur.

Sokrates ve Platon

Araştırmanın Safhaları

Araştırmanın Konusu

Politikanın yapılabilirliği noktasında, bilgili kişilere başvurma ve onların bilgisinden istifade etmenin tarihsel seyrüseferi dikkate alındığında, Eski Yunan’da Platon ve Sokrates’in danışmanlığı hangi düşünsel izlekler üzerinden anlamlandırdığı bu çalışmanın en temel konusunu oluşturmaktadır. Bu bakımdan, Platon ve Sokrates’in devlet ve demokrasi mefhumlarına bakışı çalışmanın sınırlılığı gereği kapsam dışı bırakılırken, her iki düşünürün, yöneten yönetilen ilişkisinde, bilgiye sahip olanlarla olmayanları hangi fikirsel iklim üzerinden tartıştığına odaklanılmış ve danışmanlığın tarihsel köklerine ilişkin bir kuramsal irdeleme yapılmıştır.

Araştırmanın Amacı ve Önemi

Yöneten ve yönetilen ilişkisinde, uzman ile bilgi sahibi olmayan kişi arasındaki ayrım temel alındığında, Eski Yunan’da, Platon’un Filozof Kral temelli seçkinci yaklaşımıyla Sokrates’in bilgiyi açığa çıkarma noktasında kullandığı diyalog yöntemi üzerinden danışmanlığın tarihsel köklerine dair mukayeseli bir inceleme yapmak, bu çalışmanın en temel amacını teşkil etmektedir. 

Günümüzde sahip oldukları bilgi ve becerileriyle dünya çapında hızla yaygınlaşan politik danışmanların/uzmanların politik zaviyedeki faaliyet ve rollerine ilişkin akademik çalışmalar yeni bir araştırma konusu değildir. Modern demokratik sistemlerde, politik uzmanlar/danışmanlar ve politik danışmanlık sağlayan organizasyonların geniş çaptaki politik önemine ilişkin dikkate değer çok az sayıda çalışma vardır (Fisher, , s. ). Nitekim Türkiye’de danışmanların/uzmanların politik süreçte oynadıkları role ilişkin araştırmaların da sınırlı sayıda olduğu görülmektedir. Öyle ki, Keskin’in (), &#;Modern Demokrasilerde Yeni Politik Seçkinler: Think Tanklar ve Politikadaki Rolleri&#; adlı çalışma, danışmanlığın politik alandaki faaliyet ve etkilerini çoğulcu ve seçkinler teorisi üzerinden karşılaştırmalı olarak ele almıştır. Bahsi geçen çalışma, politik danışmanlığın kurumsallaşması bağlamında, düşünce kuruluşlarının etkinliklerini tarihsel gelişim içinde betimlemiş ve bu kurumları sorunlaştıran temel yaklaşımları serimlemiştir. İlgili literatürde yer alan Keskin’in (), &#;Politikada Yeni Ruhban Sınıfı: Siyasa ve İkna Uzmanları Olarak Politik Profesyoneller&#; adlı çalışması ise, yöneten ve yönetilen ayrımı noktasında, ‘’örgütlü azınlığın’’ örgütsüz çoğunluğu yönetme sürecinde, kendilerine has becerilere sahip olan uzmanlar olarak, politik profesyonelleri incelemiştir. Bir başka araştırmada ise Şahan’ın (), &#;Politikanın Üretiminde ve Sunumunda Uzmanlar: Yeni Politik Seçkinler Üzerine Teorik Bir İnceleme&#; adlı çalışması ön plana çıkmaktadır. Bahsi geçen çalışma, bilgi ve tecrübe sahibi olarak uzmanların ‘’politikanın üretimi ve sunumundaki’’ artan etkilerini profesyonelleşme ve rasyonelleşme üzerinden kuramsal bir bakış açısıyla incelemiştir. 

Politik danışmanlığın tarihsel köklerine yönelik Platon ve Sokrates’i temel alan bu çalışmanın özgün değeri ise, yöneten ve yönetilen ilişkisi bağlamında, yönetmeye layık olmak adına bilgiye sahip olanlarla olmayanları, her iki düşünürün uzmanlık bilgisine bakışı üzerinden mukayeseli bir şekilde incelemesinden kaynaklanmaktadır. Öyle ki, danışmanlığı/uzmanlığı içeren ilgili literatüre bakıldığında, ortaya konulan çalışmaların ekseriyetle politik danışmanlığın modern demokrasilerdeki önemi ve etkileri üzerine olduğu görülmektedir. Nitekim bu çalışmada ise danışmanlığın tarihsel köklerine dair Eski Yunan’da, Platon ve Sokrates’in, bilgiye sahip olma çerçevesinde, modern öncesi danışmanlığı nasıl anlamlandırdığına bakılmıştır. 

Araştırmanın Varsayımı

Danışmanlığın tarihsel köklerine dair Eski Yunan’da Platon ve Sokrates’in uzmanlık bilgisine bakışlarının mütecanis bir yapıda olmadığı düşüncesi, bu çalışmanın en temel varsayımını oluşturmaktadır. Bu doğrultuda düşünüldüğünde, Eski Yunan’da, yöneten yönetilen ayrımı noktasında, uzmanla bilgi sahibi olmayan arasındaki farklılığın Platon ve Sokrates tarafından hangi fikirsel atmosfer üzerinden anlamlandırıldığının ortaya konulması bu araştırmanın temel çıkış sorusunu oluşturmaktadır. 

Araştırmanın Yöntemi

Bilgiyi inşa eden ve sunan politik danışmanların/uzmanların akademik düzeyde yeni bir inceleme konusu olmadığı göz önüne alındığında, bu çalışmada, Eski Yunan’da Platon ve Sokrates’in danışmanlık anlayışlarına dair yürütülen mukayeseli incelemede, nitel araştırma yöntemlerinden biri olan kaynak tarama tekniği kullanılmıştır. Bu kapsamda, ilgili literatürde ortaya konulan akademik kitap ve makaleler incelenmiştir. Bu maksatla, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve İletişim Fakültesi’nin kütüphaneleri aktif bir şekilde kullanılmıştır. Aynı zamanda, ilgili literatürde yer alan ve uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan makalelere bakılmıştır. Bu kapsamda, DergiPark ve Ankara Üniversitesi’nin E-Kütüphane platformları kullanılmıştır.

Yöneten ve yönetilen ayrımına dair yürütülen kadim tartışmada, bilgi sahibi olanla olmayan arasındaki farklılığı çıkış noktası olarak kabul eden bu çalışmada, Eski Yunan’da Platon ve Sokrates’in danışmanlık anlayışlarına dair kuramsal bir irdelemede bulunulmuştur. Örneklem olarak seçilen iki düşünür üzerinden, kimin bilgi sahibi olacağı ve gerçek bilgiye nasıl erişileceği noktasında, Platon’un seçkinci bir temele yaslanan Filozof Kral yaklaşımıyla Sokrates’in insanlarda kuvve haline gelen bilgiyi açığa çıkarmak için kullandığı diyalog yöntemi üzerinden uzmanlık bilgisine dair perspektifleri incelenmiştir. 

Çalışmanın sınırlılığı gereği, Platon ve Sokrates’in, devlet ve demokrasi mefhumlarına nasıl baktığı araştırmanın konusuna dâhil edilmemiş olup odak nokta olarak, danışmanlık kavrayışları temel alınmıştır. Aynı şekilde modern öncesi dönemlerde uzmanlığın nasıl anlamlandırıldığı noktasında bu çalışma, salt Eski Yunan’ı inceleme kapsamına almıştır. Nitel bir araştırma olması hasebiyle bu çalışmada, sayısal ve gözlemlenebilir veri toplama tekniği kullanılmamıştır. Bunun yerine ilgili literatürde yazılan birincil ve ikincil kaynaklara atıfta bulunulmuştur. 

Kuramsal Çerçeve

Kavram ve Terimler

Politik arenada, kendilerine özgü bilgi ve becerileriyle öne çıkan ve politik düzlemde karar alma süreçlerini etkileyen danışmanların/uzmanların farklı teoriler ve düşünürler tarafından anlamlandırılmaya çalışıldığı bu araştırmada, uzmanlık bilgisine bakışın homojen bir yapıda olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, bu çalışmada, danışmanlığın seçkinci ve müzakereci oluşumları üzerine mukayeseli bir inceleme yapılmış olup, Eski Yunan’da Platon ve Sokrates’in toplumsal yaşam içinde bilgiye sahip olan sınıfları nasıl anlamlandırdığına dair kuramsal bir tartışma yapılmıştır. 

Kuramsal Tartışma

Danışmanların ve uzmanların politik zaviyedeki faaliyet ve etkilerinin yeni bir araştırma konusu olmadığını vurgulayan Keskin (, s. 47), Platon’un Filozof Kral&#;ından bu yana, hem politik düşünce, hem de politika bilimi incelemelerinde, bilginin kapitalist toplumsal örgütlenmenin meşruluğunu kurmaktaki imtiyazlı yeri ve uzmanlıklarıyla ön plana çıkan politik seçkinlerin gücü konularında, süregelen çalışmaların, politik ilişkilerin yeniden inşa edilmesinde danışmanlık bilgisinin artan ağırlığına işaret ettiğini belirtmektedir. Bahsi geçen bu çalışmalar, sıradan insanların sahip olamadıkları bilgi ve mesleki tecrübeler sayesinde politik kadrolarla yakın bir ilişki içinde bulunan danışmanların rolleri üzerine yapılmıştır (Şahan, , s. ). 

Bilgiyi inşa eden ve sunan danışmanların/uzmanların tarihsel köklerine bakıldığında, Eski Yunan’da, Platon ve Sokrates’in yaklaşımları ön plana çıkmaktadır. Öyle ki, Platon’un Filozof Kral&#;ı, danışmanlığın klasik öğretisi olarak kabul edilmiş olup, danışmanlar, bu noktada bilgi sahibi olan seçkinler grubu olarak görülmüş ve başkalarının sahip olmadığı bilgiye sahip olmaları hasebiyle bilgiye erişme imtiyazı tanınmıştır (Keskin, , ss. ). Bu durumla birlikte düşünüldüğünde, Platon, en iyi eğitim almış ve bilge olanların seçilmesi aracılığıyla yönetici sınıfı tanımlamakta ve devlet yönetiminde bahsi geçen bu sınıf, Filozof Kral olarak adlandırılmaktadır (Çıvgın, , s. ). 

Bu durumdan ötürü, yönetilen kesim olarak da tanımlanan halk, bilginin ve doğruluğun rehberliğinde bir Filozof Kral&#;a gereksinim duymaktadır (Özkan, , s. 60). Şüphesiz ki, burada bahsi geçen bilgi, iktidar ve yönetim bilgisi olarak anlaşılmış ve danışman da bu perspektif üzerinden ya doğrudan yönetici konumunda ya da uzmanlık rolü aracılığıyla ‘’güçlülerin kulağına fısıldayarak’’ dolaylı bir iktidar işlevi üstlenmiştir (Keskin, , s. 20). Öyle ki, salt bilgiyi seven kişi olarak tanımlanmayan Filozof Krallar, aynı zamanda bilgiden yola çıkarak devleti yöneten, istek ve arzularına akıl ve bilgisi sayesinde hükmeden kişi konumundadır (Çıvgın, , s. ). Nitekim Filozof Kral olarak somutlaştırılan danışmanlık/uzmanlık türü, eğitimi aşağıdan gelen bir uğraş, kendiliğinden ulaşılan bir bilgi türünden ziyade seçkinci ve otoriter unsurlar içerecek şekilde tanımlamaktadır (Keskin, , s. 19). 

Bu duruma binaen, Platon’un (, s. a) devlet tasavvuruna bakıldığında, doğası gereği devletin küçük bir topluluğun sahip olduğu bilgi tarafından yönetilmesi gerektiği ve bahsi geçen bilginin de bilgelik olarak adlandırıldığı görülmektedir. Nitekim yöneten ve yönetilen ayrımında, uzman ve bilgisiz kişi arasındaki farklılığı temel alan Platon, başkalarını yönetmeye layık olmayı, tutkulardan arındırılmış akla ve kendini de yönetebilme yetisine bağlamıştır (Keskin, , s. 19). 

Platon’un Filozof Kral olarak kavramsallaştırdığı danışmanlık türüne öncülük eden hocası Sokrates ise, sanılardan yola çıkarak bilgili olduğu yanılgısına kapılan insanları diyalog yöntemiyle doğru bilgiye ulaştırmayı hedeflemiştir (Keskin, , s. 20). Dolayısıyla, Sokrates, geleneksel şekilde aileden ve toplumdan edinilen herşeyin aklı ön plana çıkaran bir sorgulama sonucunda kabul edilmesi veya edilmemesi gerektiğini belirtmektedir (Özkan, , s. 57). Aynı zamanda, Sokrates, her zaman, salt bilgelik ya da bilginin gerçek erdem olduğunu ve ona sahip olanın faydalı ve avantajlı olduğu iddia etmektedir (Reeve, , s. 5).

Bu bakımdan, Sokrates, Platon’un politik bir konuşma sanatı olarak ifa ettiği ikna temelli yaklaşımdan ziyade, iki kişi arasında meydana gelen bir karşılık konuşmayı esas alarak, soru ve diyalog yöntemiyle insanları mevcut bağlarından koparıp sanılar içinden hakikate ulaşmalarını sağlamaya gayret etmiştir (Keskin, , s. 20). Öyle ki, Sokrates, hiçbir kişi veya grubun hakikatin tekeline sahip olmadığını belirterek, herhangi bir hazır bilgiyi karşısındakine kabul ettirmekten öte gerçeğin birden fazla kişinin eleştirel bir münakaşası aracılığıyla ortaya konulabileceğini göstermektedir (Erdem, , s. ).  Sınıf ayrımı yapmaksızın insanlarla diyalog kuran Sokrates, hakikatin ya da diğer bir deyişle gerçek bilginin insanlar tarafından elde edilebileceğini belirterek, onlara bilgi vermekten ziyade onlarda kuvve haline gelmiş olan bilgiyi açığa çıkarmaya çalışmaktadır (Demirci, , ss. ). Filozofun rehberliğinde gerçekleşiyor olsa dahi,  kişi, diyalog yöntemiyle bireyselden evrenselliğe doğru salt akıl üzerinden bilgiye ulaşabilmiştir (Ağaoğulları, , ss. ). Filhakika, Platon’un yurttaşları bilgisizliğe mahkûm eden seçkinci danışmanlık anlayışının aksine, Sokrates, ‘’bilgiyi seven’’ kişi olarak adlandırdığı filozofu, kent devletini yönetme ve yurttaşları ikna etme üzerinden değil, insanların, gerçeği daha çok sevmelerini sağlama ve sanılarını düzeltmelerine yardımcı olma maksadı üzerinden tanımlamıştır (Keskin, , s. 21).

Hülasa, Eski Yunan’da, Platon ve Sokrates’in bilgiye erişme ve bilgiye kimin sahip olacağı yönünde farklılaşan düşünsel izlekleri bulunmaktadır. Öyle ki, Platon’un Filozof Kral&#;ı bilgiyi yöneten sınıfın tekeline hapsederken, Sokrates ise, doğru bir eğitim ve diyalog yöntemiyle herkesin gerçek bilgiye erişebileceğini salık vermektedir. Tüm bu tartışmaların odağında, yöneten yönetilen ilişkisi bağlamında düşünülecek olunursa, Platon’un Filozof Kral temelli seçkinci yaklaşımı, bilgiye sahip olanları yönetici sınıf olarak konumlandırmış ve danışmanlığı da bu kapsam içinde değerlendirmiştir. Öyle ki, yönetim ve iktidar bilgisine sahip olan danışmanlar, Platon’un yaklaşımında imtiyazlı bir konumda yer almaktadır. Platon’un seçkinci danışmanlık anlayışının aksine, hocası Sokrates, bilgiyi tek bir zümrenin elde edebileceği bir şey olarak görmemiştir. Dolayısıyla, soru ve diyalog yöntemi üzerinden herkesin gerçek bilgiye erişebileceğini ifade eden Sokrates, bilgiyi seven kişi olarak tanımladığı filozofların yönetme erkini kullanmasından ziyade, hakikatin bilgisine ulaşabilmeleri noktasında insanlara yardımcı olmaları gerektiğini belirterek, Platon’un seçkinci danışmanlık kavrayışından farklı bir yaklaşım ortaya koymuştur. Böylelikle, Platon ve Sokrates’in, Eski Yunan’da, uzmanlık bilgisine bakışının yekpare olmadığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, her iki düşünürün bilgiye sahip olma ve bilgiye erişme noktasında danışmanlık kavrayışlarının mütecanis bir yapı teşkil etmediği ortaya çıkmaktadır.

Sonuç

Günümüzde politik zaviyede her geçen gün görünürlükleri artan politik danışmanlar, gerek yönetici seçkinlerin yanında konumlanmaları, gerekse de alınan kararlara kamuoyu nezdinde bilimsel meşruiyet kazandırmaları bakımından politik arenada kendilerine özgü bir yer edinmiştir. Nitekim politik danışmanların önem ve rollerine ilişkin süregelen tartışmaların ekseriyetine bakıldığında, danışmanların, modern demokratik sistemdeki işlevleri akademik düzeyde inceleme konusu yapılmaktadır. 

Bu çalışma ise, danışmanlığı modern dönemlerden ziyade Eski Yunan’da yöneten-yönetilen ayrımı üzerinden Platon ve Sokrates’in uzmanlık bilgisine bakışı noktasında mukayeseli bir şekilde incelemiştir. Öyle ki, Platon’un Filozof Kral temelli yaklaşımı yönetme erkini ve bilgiye sahip olma imtiyazını filozoflara atfederek, seçkinci bir tavır takınmıştır. Hocası Sokrates ise, bilgiyi tek bir zümrenin sahip olabileceği bir şey olarak görmeyip doğru bir eğitim ve diyalog yöntemiyle herkesin bilgiye erişebileceğini belirtmektedir. Bu bakımdan, Sokrates, filozofların yönetme erkini kullanmasından ziyade onların, insanlarda saklı kalan bilgiyi açığa çıkarmaya yardımcı olması gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, Sokrates, Platon’un seçkinci yaklaşımının aksine bilgiye erişimde, imtiyazlı bir azınlık kavramsallaştırması yapmamış ve yöneten yönetilen ayrımı noktasında filozoflara bir ayrıcalık tanımamıştır. Tüm bu tartışmaların odağında, Eski Yunan’da Platon ve Sokrates’in uzmanlık bilgisine bakışının yekpare olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla, modern sistemlerde politikanın yapılabilirliği noktasında vazgeçilmez bir konumda olan politik danışmanlığın, Eski Yunan’daki tarihsel köklerinin de mütecanis bir yapıda seyretmediği bu çalışma özelinde ortaya konulmuştur.

İsmail Uğur AKSOY

 

Kaynakça

  • Ağaoğulları, M. A. (). Kent Devletinden İmparatorluğa. Ankara: İmge Kitabevi.
  • Çıvgın, A. G. (). Platon’un Adalet ve Filozof Kral Anlayışı. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 7(1),
  • Erdem, E. (). Karl Popper’in Platon Eleştirisinin Epistemolojik ve Politik Kökenleri. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19(3),
  • Demirci, F. (). Platon’da Cumhuriyet-Demokrasi Gerilimi: Geçmişteki Bir İkilemin Günümüze Uzanan Etkileri. Journal of Azerbaijani Studies, 12(),
  • Fıscher, F. (). American Think Tanks: Policy Elites and the Politicization of Expertise. Governance: An International Journal of Policy and Administration, 4(3),
  • Kapani, M. (). Politika Bilimine Giriş. İstanbul: Bilgi Yayınevi.
  • Keskin, F. (). Modern Demokrasilerde Yeni Politik Seçkinler: Think Tanklar ve Politikadaki Rolleri. Sosyoekonomi, 1(1),
  • Keskin, F. (). Politik Profesyoneller ve Uzmanlar. Ankara: De Ki Yayınları.
  • Keskin, F. (). Politikada Yeni Ruhban Sınıfı: Siyasa ve İkna Uzmanları Olarak Politik Profesyoneller. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, (42),
  • Platon, (). Devlet, ( S. Eyüboğlu & M. A. Cimcoz Çev.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
  • Reeve, C. D. C. (). Phılosopher-Kıngs The Argument of Plato’s Republic. Indıanapolis: Hackett Publishing Company.
  • Özkan, D. (). Socrates’in Yurttaşı Yeniden Anlamlandırması: Demokrasi’ye Karşı Filozofun Savunması. Liberal Düşünce Dergisi, 24(94),
  • Şahan, S. (). Politikanın Üretiminde ve Sunumunda Uzmanlar: Yeni Politik Seçkinler Üzerine Teorik Bir İnceleme. Gaziantep Univercity Journal of Social Sciences, 17(3),

 

TAGS»Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, antik yunan, danışmanlık, dergipark, diyalog yöntemi, eflatun, eski yunan, filozof kral, İsmail Uğur AKSOY, manset, Modern Demokrasilerde Yeni Politik Seçkinler: Think Tanklar ve Politikadaki Rolleri, mülkiye, münci kapani, platon, politik danışmanlık, Politikada Yeni Ruhban Sınıfı: Siyasa ve İkna Uzmanları Olarak Politik Profesyoneller, siyasi danışmanlık, socrates, sokrat, sokrates, sokratik yöntem, uzmanlık, uzmanlık bilgisi, yöneten, yönetilen

POSTED IN»DİĞERLERİ

kaynağı değiştir]

Eski Yunanistan’da en çok rastlanan hükûmet şekli ataerkil krallık olmuştur. Aristokrasi, İstibdat ve Demokrasi hüküm sürmüştür. Her site kendi ihtiyacına uygun bir siyasi rejimi kabul ederek onu uygulamıştır. Ancak şu husus dikkati çekmektedir ki, her sitede hüküm süren siyasi rejim birbirinden önemli farklar göstermiştir. Örneğin, Sparta Sitesinde asalet yani asil bir sınıf bulunmadığı halde Aristokrasi kurulabilmiştir.

Krallık:&#; Bu idare şekli Yunan sitelerinde en ilkel şekliyle partriyarkal bir mahiyetteydi. Kralın ruhani ve cismani olmak üzere iki nevi yetkisi vardı. Bunlardan ruhani yetkisi çok önemliydi. İktidarların intikali hususunda veraset usulü kabul edilmişti. Aile içinde babanın işgal ettiği mevki, kendisinin ölümünden sonra nasıl erkek çocuklarından büyüğüne intikal ediyorsa, kralın ölümü halinde de iktidar mevkiinin hükümdarın erkek çocuklarından büyüğü işgal etmekteydi. Daha sonraları bu veraset usulü değişmiştir. İrsen intikal yerine seçim esasında müstenit ve her sene değişebilen yüksek bir memuriyet şekli almıştır. Neticede,&#; Aristokrasi veya Oligarşi’ye doğru bir gidiş kendini göstermiştir.

Aristokrasi: Nüfusun artması ve toprağın işlenmesi ile birlikte toplum içerisinde servet sahibi olan ailelerin yanı sıra ekonomik yönden zenginleşen ve güçlenen bir ticaret grubu doğmuştur. Toplum içerisinde yeni ortaya çıkan bu gruplar siyasal iktidarla söz sahibi olmak istemişlerdir. Bu nedenlerden dolayı toprak sahipleri ile ticaret kesimi arasında mücadele başlamıştır.

Toplum içerisinde ortaya çıkan zengin toprak sahipleri ve ileri gelen aristokrasi olarak adlandırılan bir grup ortaya çıkmıştıseafoodplus.info grup artık siyasal otoritede söz sahibi olmak istemektedirler. Neticede krallar baskı sonucunda sahip oldukları siyasi, idari yargı yetkileri kaybederek bu yetkiler “majistra”lıklara geçmiştir.

Demokrasi: Eski Yunan sitelerinde hiçbir zaman tam manasıyla halk hakimiyeti gerçekleştirilememiştir. Polis’in siyasi rejiminin demokrasi olduğu devirlerde bile, halkın tamamı veya büyük çoğunluğu siyasi faaliyetlere iştirak etmemiştir. Hatta vatandaşlar arasında bile hakiki otorite muayyen ve mahdut bir zümreye geçmiştir. Demokraside asillerin siyasi nüfusları bir müddet devam etmiştir. Perikles’in ölümünden sonra ise (M.Ö. ) Atina demokraside parti mücadelesi had safhaya varmıştır. Yunan siteleri içinde, demokrasi alanında en ileri gitmiş olan Atina’da dahi ne Solon ne Klisten ne Efiatles ne de Perikles’in islahatları, bu hususta devamlı bir gelişmeye kafi gelmemiştir. Atina’da demokratik idarenin en mütekamil devri olan M.Ö. 5. yüyılda vatandaş sıfatını haiz bulunanların sayısı site nüfusuna göre pek azdı ve kadardı. Bu kişiden ancak muayyen şartları haiz bulunanlar, siyasi faaliyete iştirak edebilmektedir.[3]

Kaynakça[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.