estağfirullah el azim ve etûbü ileyh faziletleri / İstiğfar duası okunuşu ve anlamı: Tövbe duası nasıl okunur? - Son dakika haberleri – Sözcü

Estağfirullah El Azim Ve Etûbü Ileyh Faziletleri

estağfirullah el azim ve etûbü ileyh faziletleri

Tövbe ve istiğfar duası okumak isteyen binlerce Müslüman, Kadir Gecesi tövbe etmenin anlamını ve önemini araştırmaya devam ediyor. Müslüman alemi için büyük bir önemi olan Kadir Gecesi'nde ibadetlerini yerine getirecek vatandaşlar için Tövbe ve İstiğfar duasının anlamı, Türkçe okunuşu, tefsiri ve fazileti haberimizde

KADİR GECESİNDE TÖVBE ETMENİN VE TÖVBE DUASI OKUMANIN ÖNEMİ NEDİR?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadisinde, "Her namazdan sonra, üç kere "Estağfîrullahel'azîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel-kayyûme ve etebü ileyh" okuyanın bütün günahları affolur" buyurmuştur. Bunun anlamı, "Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve elimden bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma tevbe ettim." demektir.

İstiğfârlardan en bilineni, Peygamberimizin (s.a.v.) bildirdiği, "Estagfirullahellezî lâ ilâhe illâ hüverrahmanirrahîm el-hayy-ül-kayyûmüllezî la-yemûtü ve etûbü ileyh Rabbiğfir lî" şeklinde okunur.

TÖVBE DUASI ARAPÇA OKUNUŞU

"Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe'l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve'l-hayyü'l-kayyûmü ve etûbü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ. Ve es-elühü't-tevbete ve'l-mağfirete ve'l-hidâyete lenâ, innehû, hüve't-tevvâbü'r-rahîm."

TÖVBE DUASININ TÜRKÇE ANLAMI

"Ya rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve elimden bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma tevbe ettim, pişman oldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hâl vaki oldu ise, cümlesine tevbe ettim, pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm ü cezm ü kast ettim. Sen bu tevbemi kabul eyle. Nefsime uyup, şeytana tabi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkan verme, yâ Rabbi. Bir daha iman ve ikrar ediyorum ki, Peygamberlerin evveli Âdem Aleyhisselâm, ahiri ise Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, bu ikisi arasında her ne kadar peygamber gelip geçtiyse, Bunların cümlesine inandım, iman ettim, hepsi de haktır ve gerçektir. Bütün peygamberlere, onlara gönderilmiş olan İlâhi kitaplara ve içindeki emirlere şeksiz ve şüphesiz iman ettim, dilimle ikrar, kalbimle tasdik ediyorum ve yine iman ve ikrar ediyorum ki en son kitap Kur'ân-ı Azimüşşân ve en son Peygamber de Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'dır."

TEVBE İSTİĞFAR DUALARI

Tevbe istiğfar duaları, günahlarımızın kusurlarımızın affı için Allah'a yakarış olarak bilinmektedir. Bu yüzden bu duayı ederken günah ve kusurlarımız için pişmanlık duyarak üzülerek samimi bir şekilde yapılması önceliklidir.

Peygamber Efendimiz (SAV) bir Hadis-i şerifte, "İstiğfâre devam edeni, çok okuyanı, Allahü teâlâ, derdlerden, sıkıntılardan kurtarır. Onu, hiç ummadığı yerden rızklandırır" diye buyurarak istiğfar etmenin önemine işaret etmiştir. Âyet ve hadîslerde dua teşvik edilmiştir: "Rabbiniz, şöyle buyurdu: Bana dua edin, size cevap vereyim (duanızı kabul edeyim)" (Mü'minûn, 23/60).

NASIL TÖVBE EDİLİR?

İslam âlimleri bu ve benzeri âyetlerle hadislerden hareketle tövbenin geçerli olması için gerekli şartlar olduğunu vurgulamaktadır. Buna göre, edilen tövbenin makbul olabilmesi için:

  • Ä°ÅŸlenen günahı terk etmek
  • Günah iÅŸlediÄŸine piÅŸman olmak
  • Günahı bir daha iÅŸlememeye azmedip söz vermek
  • EÄŸer iÅŸlenen günah kul haklarıyla ilgili ise, bu durumda, hak sahibi ile helalleÅŸmek
  • Son olarak da Allah'tan af dilemek gerekir.

Kul hakkından kurtulmak, ihlal edilen hakkı, sahibine veya varislerine iade etmekle ya da affını istemekle olur.

TEVBE SURESÄ°NÄ°N FAZÄ°LETÄ° NEDÄ°R?

DiÄŸer sûrelerden farklı olarak bu sûrenin başında "besmele"nin olmaması ÅŸu iki sebeple açıklanmaktadır: a) Bu sûrenin, aralarındaki anlam ve içerik yakınlığı itibariyle Enfâl sûresinin devamı olma ihtimali. Hz. Peygamber'den bu sûrenin Enfâl veya baÅŸka bir sûrenin parçası olduÄŸuna dair bir açıklama nakledilmiÅŸ olmadığı için bu ihtimal zayıf bulunmuÅŸtur. Bu görüş ÅŸu açıdan da eleÅŸtirilmiÅŸtir: EÄŸer sebep bu olsaydı sadece Enfâl sûresinden bu sûreye geçerken besmele okunmaması gerekirdi, oysa bu sûreye baÅŸlarken de besmele okunmaz (Elmalılı, IV, ). b) Sûrenin müşriklere ağır bir ihtarla ve –âyetin tefsiri sırasında açıklanacak sebeplere binaen– onlarla yapılmış antlaÅŸmanın bozulup savaÅŸ ilân edilmesi tâlimatıyla baÅŸlaması. Bu izaha göre, besmele güven ve rahmetin ifadesi olduÄŸundan iki zıt ifadenin birlikte okunması uygun görülmemiÅŸtir. BaÅŸka bazı sûrelerin de savaÅŸ buyruÄŸu içerdiÄŸi (Derveze, XII, 66) veya "yazıklar olsun" gibi ifadelerle baÅŸladığı (Âlûsî, X, 61) gerekçesiyle bu izah eleÅŸtirilmiÅŸse de, baÅŸka bir sûrenin başında böyle ÅŸiddetli bir uyarı ve ahdi bozma ifadesi yer almamaktadır.

Bu konudaki izah farklılıkları bir yana, İslâm âlimleri bu sûrenin başında besmelenin yazılmaması ve okunmaması gerektiği hususunda fikir birliği içindedirler. Bunun herkesçe kabul edilen ortak sebebi Resûlullah'ın bu sûrenin başında besmeleyi yazdırmamış olmasıdır. Bu durum, Kur'an'ın hiçbir değişikliğe uğratılmaksızın, aynen Hz. Peygamber'den öğrenildiği biçimde sonraki nesillere aktarılması konusunda sahâbenin büyük bir titizlik gösterdiğini ve bu ulvî emanetin nesiller boyu özenle korunduğunu açıkça ortaya koyan kanıtlardan biri sayılmalıdır (Râzî, XV, ; Mevdûdî, II, ). Şu hususa da işaret edilmelidir ki, Tevbe sûresinde besmele çekilmemesi bu sûrenin başıyla ilgilidir. Şayet Kur'an okumaya bu sûrenin başından başlanacaksa sadece "eûzü" çekilir; daha sonraki bir âyetinden başlanacaksa eûzü ile birlikte besmele de okunur. Enfâl sûresinden Tevbe sûresine geçilirken ise eûzü-besmele okumaksızın kıraate devam edilir.

TEVBE SURESÄ°NÄ°N DÄ°YANET TEFSÄ°RÄ°

İnsanî ilişkilerin sağlıklı bir biçimde sürdürülmesinde ve toplumsal düzenin tesisi ve korunmasında antlaşma ve sözleşmeler çok önemli bir yere sahiptir. Sözleşmelerin güvenilir olması ve işlevini ifa edebilmesi de ahde vefâ ilkesinin korunmasına bağlıdır. Kur'an gerek insanın kendisini yaratan Allah'a verdiği söz, gerekse başka insanlarla yaptığı sözleşmeler anlamında ahid kavramı üzerinde önemle durmuş ve değişik vesilelerle ahde vefâ ilkesine vurgu yapmıştır (Bakara 2/40; Mâide 5/1, 7). Daha peygamberlik öncesi dönemde yakın çevresi tarafından güvenilir, sözünde durur bir kişi olmasıyla tanınan Hz. Muhammed de peygamberliği süresince karşılaştığı bütün zorluklara rağmen bu ilkeden ödün vermemiş ve bu konuda çevresindeki müminlere iyi bir örnek olmuştur. İşte yaklaşık yirmi iki yıllık bir süre içinde İslâmiyet'in amansız düşmanları olan Mekke putperestleriyle ilişkilerinde bile sözünde durma ve ahde vefâ konusunda titiz davranan ve ashâbı tarafından bu husustaki duyarlılığı çok iyi bilinen Resûlullah'ın daha önce yapılmış bir antlaşmayı yok sayıp birdenbire sahip olduğu gücü ön plana çıkarması beklenemezdi. Fakat içten içe yıkıcı faaliyetlerde bulunarak müslümanları birbirine düşürmeye çalışan ve bunu temin için münafıklarla iş birliği yapan müşriklerin mevcut antlaşma hükümlerini fiilen bozmaları karşısında, içi boşaltılmış bir antlaşmayı istismar etmelerine de müsaade edilemezdi.

Müşriklerin antlaşma hükümlerini sinsice ihlâl etmeleri ve hıyanet içinde bulunmaları karşısında Resûlullah'ın da bu antlaşmaları bozabileceği Enfâl sûresinde bildirilmiş (8/58) ve bu konuda müslümanların fikrî bir hazırlık içinde olmaları sağlanmıştı. Tebük Seferi'nde yaşanan birçok olay da müslümanlarla birlikte hareket ediyor görünen kişilerin gerçek yüzlerini açığa çıkarma açısından onlara önemli tecrübeler kazandırmıştı. Nihayet Tebük Seferi'ni takiben bu bildirimin yapılması zamanının geldiği Resûlullah'a vahyedildi: Müslümanların antlaşma yaptığı müşrikler artık bu antlaşmanın geçersiz olduğunu bilmeliydiler! Peygamber'in bizzat bulunmayıp emîr olarak Hz. Ebû Bekir'i görevlendirdiği hac esnasında bu duyuru yapılacak ve buna bağlı sonuçlar kendilerine hatırlatılacaktı.

Türkçe'de "berat" şeklinde telaffuz edilen berâe, sözlükte, "bir işten veya sorumluluktan sıyrılmak, kötü bir durumdan uzaklaşmak, katışık halden çıkıp duru hâle gelmek" gibi anlamlara gelir. Borçlu için "berî oldu" denince borçtan, hasta için "berî oldu" denince de hastalıktan kurtulduğu ve aslî durumuna döndüğü kastedilir. "Berâet-i zimmet asıldır" şeklindeki hukuk kaidesinde geçen berâet kelimesi suçsuz ve borçsuz olmayı ifade eder. Bu kelimenin bir de toplumlar arası ilişkiler ve savaş hukuku bakımından ifade ettiği bir anlam vardır ki, o da taraflar arasında dostluk ilişkisinin kopması, dokunulmazlık ve güven ilkesinin geçerliliğine son verilmesi, daha önceki taahhütlerin sorumluluğundan kurtulma, kısaca ilişki kesmedir.

1. âyette geçen "berâe" kelimesini yapılan bildirimin içeriği dikkate alınarak ve bunun şiddetli bir ihtar olduğunu belirtmek üzere "ültimatom" şeklinde çevirmek mümkündür. Fakat milletlerarası ilişkiler terminolojisinde bu kelimenin kullanıldığı anlam ile âyetteki berâe kelimesinin tam olarak örtüştüğü söylenemez.

Âyette bildirimde bulunan taraf Allah ve resulü, bildirimin yapıldığı taraf ise müslümanların kendileriyle antlaşma yaptıkları müşrikler şeklinde ifade edilmiştir. Burada şöyle bir anlatım inceliğinin bulunduğu görülmektedir: Müşriklerle muahede konusunda "kendileriyle antlaşma yaptığınız" ifadesi kullanılarak yüce Allah'ın böyle bir antlaşmaya taraf olamayacağı, sadece belirli şartlarda müslümanların bu tür bir akdin tarafı olabilecekleri ima edilmiş olmaktadır (Râzî, XV, ). Hz. Peygamber'in bu akde taraf olması ise Allah'ı temsilen değil müslümanların temsilcisi ve yöneticisi sıfatıyladır. Nitekim bu duyurunun ne zaman yapılacağını bildiren 3. âyette Allah ve resulünün müşriklerle hiçbir bağının bulunmadığı ayrıca ifade edilmiş ve Hz. Peygamber de müşriklerin bulunabileceği hicretin 9. yılındaki bu hacda bulunmamıştır. 7. âyette de bu ince mânayı koruyan bir ifade kullanıldığı görülmektedir. Resûlullah'ın sefere gönderdiği kumandanlara şu meâlde bir tâlimat vermesi de bu yorumu güçlendirici niteliktedir: Bir kaleyi kuşatıp da oranın ahalisi senden Allah ve resulü adına antlaşma yapmanızı isterse bunu kabul etme, kendin ve arkadaşların adına antlaşma yap; zira kendinin veya arkadaşlarının taahhüdünü ihlâl etmen Allah ve resulünün taahhüdünü ihlâl edilmiş hâle düşürmekten iyidir. Yine, bir kaleyi kuşatıp da oranın ahalisi senden kendileri hakkında Allah'ın hükmünü vermeni isterlerse, bunu kabul etme, kendi hükmünü ver; çünkü onlar hakkında Allah'ın hükmünü isabet ettirip ettiremeyeceğini bilemezsin (Müslim, "Cihâd", 3).

Muhatapların hiç süre verilmeksizin, âniden antlaşmaya son verildiği ve böylece haksızlığa uğratıldıkları iddiasında bulunamamaları için 2. âyette kendilerine dört ay süre verildiği bildirilmiştir. Bu âyetteki "serbestçe dolaşın" şeklinde çevrilen "sîhû" emrinin masdarı olan "siyâha(t)", Arap dilinde sıradan bir gezintiyi değil, gerekli hazırlıklar yapılarak çıkılan planlı yolculuğu ifade eder. Böylece kendi aykırı davranışları sebebiyle antlaşmaları feshedilen müşriklere, güven içinde dolaşarak kendilerini korumak için her türlü önlemi alabilecekleri, diledikleri gibi hareket edip geleceklerini güvenceye alma yollarını araştırabilecekleri hatırlatılmakta, hatta emir kipi kullanılarak kendilerine tanınan bu imkândan sonra artık sorumluluğun da kendilerine ait olacağı ima edilmektedir (Elmalılı, IV, ). Bununla birlikte âyetin devamında müşriklerin Allah'ı asla âciz bırakamayacakları ve Allah'ın inkârcıları rüsvâ edeceği yönünde bir uyarı yapılmaktadır. Müteakip âyetlerle birlikte değerlendirildiğinde, burada müşriklere şu hususlar bildirilmiş olmaktadır: Verilen süreden sonra artık antlaşma güvencesinden yararlanamazsınız. Şayet eski tavırlarınızda ısrar ederseniz ve İslâm'ın müslümanlar için en kutsal mekân ilân ettiği Kâbe'nin çevresinde varlığınızı ve egemenliğinizi sürdürmeye çalışırsanız müslümanlara karşı savaş açmış sayılırsınız ve bunun sonuçlarına katlanırsınız. Fakat biliniz ki bu şekilde süre verilmesinin sebebi âcizlik değil, size düşünüp taşınma ve tövbe etme imkânı sağlamaktır; yine biliniz ki Allah'ın iradesini aşamazsınız, O'nu âciz bırakamazsınız ve rezil rüsvâ olmayı göze almış olursunuz; eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha iyi olur (Râzî, XV, ).

Burada verilen dört aylık sürenin başlangıcı ve bitimi hakkında tefsirlerde farklı açıklamalar yer almaktadır (Taberî, X, , ; Zemahşerî, II, ; Râzî, XV, , ). Bazı müfessirler Tevbe sûresinin Şevval ayında indiği bilgisinden hareketle bu sürenin Muharrem ayının sonunda bitmesi gerekeceğini ileri sürmüşlerdir. Fakat âyetin, Hz. Ebû Bekir'in hac için gönderilmesini takiben indiği, burada antlaşmanın feshini takiben belirli bir müddet tanınmasının amaçlandığı ve bunun hac esnasında (Zilhicce ayının 9 veya günü) tebliğ edildiği dikkate alınınca, dört aylık bu sürenin Zilhicce'nin 10'undan Rebîülâhir'in 10'una kadar olduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim Taberî, süre verilen tarafın bunu bilmesi gerektiği ilkesine ve bu bildirimin de hac esnasında yapıldığı olgusuna dikkat çekerek anılan görüşü eleştirmektedir (X, 66). Bununla birlikte, o yıl Zilhicce'nin onu sayılan hac gününün gerçekte Zilkade ayına tesadüf ettiği rivayeti esas alındığında, bu süre 10 Rebîülevvel'de sona ermiş olmaktadır; zira o sırada henüz müşriklerin "nesî" âdeti kalkmamıştı ve aylar Resûlullah'ın haccında yerine oturmuştu ("nesî" hakkında bilgi için bk. âyet 37).

Âyette belirtilen dört aylık sürenin ilgilileri hakkında birçok izah yapılmıştır. Bu izahlar ile 4 ve 7. âyetlerde ahidlerine sadakat gösterenler için getirilen istisnalar birlikte deÄŸerlendirildiÄŸinde, buradaki süre ile müşriklerle yapılmış antlaÅŸmaların süreleri arasındaki iliÅŸkiyi şöyle açıklamak uygun olur: AntlaÅŸmalarına sadakat gösterenler bakımından daha önce belirlenmiÅŸ süreye uymak gerekir; burada belirlenen süre antlaÅŸma hükümlerini çiÄŸneyenler hakkındadır. Bunlardan müddeti âyette belirtilenden daha fazla kalmış olanlar hakkında bu süre kısaltılmış, daha az kalmış olanlar ile süre tayin edilmeden antlaÅŸma yapılanlara ise bu kadar süre verilmiÅŸtir (Taberî, X, , ,77; Râzî, XV, ). Şu var ki Taberî, buradaki "dört ay"ın müslümanlarla aralarında antlaÅŸma bulunan, 5. âyetteki "haram aylar"ın ise müslümanlarla aralarında antlaÅŸma bulunmayan müşrikler hakkında olduÄŸu kanaatindedir. Buna göre, süresiz antlaÅŸması bulunan veya süreli olmakla beraber ahdini bozmuÅŸ bulunan müşriklere o yılın hac gününden itibaren dört ay (10 Rebîülâhir'e kadar) müddet tanınmış, antlaÅŸması bulunmayan müşrikler bakımından ise verilen süre muharrem ayının sonunda (yapılan bildirimden elli gün sonra) bitmiÅŸ olmaktadır (X, 66). Fakat 5. âyetteki "haram aylar"ın Ä°slâmî terminolojide "eÅŸhür-i hurum" diye bilinen (bk. âyet 36) aylar ÅŸeklinde anlaşılması ve böylece antlaÅŸması bulunmayan müşriklere iki aydan az bir süre tanındığı sonucunun çıkarılması bu sûre ile getirilen düzenlemenin ruhu ile baÄŸdaşır görünmemektedir. Zira antlaÅŸmasını bozan müşriklere bile dört ay güvence ve düşünme fırsatı veren bir düzenlemede, –antlaÅŸması bulunmayanlar sürekli savaÅŸ halinde kabul edilse dahi– hiç deÄŸilse ahdi bozmuÅŸ durumda bulunmayan bu kesim için diÄŸerine göre çok kısa bir süre tanınması anlamlı görünmemektedir.

3. âyetin "büyük hac günü" diye çevrilen kısmıyla ne kastedildiği hususunda değişik açıklamalar yapılmıştır. Bunlardan birine göre Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra yapılan umreye hacc-ı asgar (küçük hac) dendiği için, İslâm'da ilk defa hicretin 9. yılı yapılan bu hacca da onun mukabili olmak üzere hacc-ı ekber (büyük hac) denmiştir. Taberî'nin de tercih ettiği bu yoruma göre âyette geçen "büyük" sıfatı sırf o yılın haccına özgü değildir, umre mahiyetinde olmayan hac ilk defa o yıl başladığı için böyle anılmıştır ve daha sonraki bütün haclar için bu sıfat geçerlidir (X, ). Bazı âlimler bu haccın böyle nitelenmesinin sebebini, o yıl müslümanların ve müşriklerin bir arada bulunmaları ve haccın bir Ehl-i kitap bayramına tesadüf etmesi şeklinde açıklamışlar, gerek daha önce gerekse daha sonra böyle bir durumun benzerine rastlanmadığını belirtmişlerdir (Taberî, X, 75; Zemahşerî, II, ). Bazı âlimler de inkârcıların bayramının Allah'ın hoşnut olmadığı günlerden olduğu gerekçesiyle bu yoruma karşı çıkmışlardır. Râzî bu eleştiriyi isabetsiz bulur ve burada maksadın, bütün bu inanç gruplarınca o günün büyük telakki edildiğini belirtmek olduğunu kaydeder (XV, ). Diğer bir yorum da şöyledir: Âyette o yılın haccı için böyle niteleme yapılması, İslâm'ın başarı ve üstünlüğünü, putperestliğin zelil hale düştüğünü ilân eden hac olması sebebiyledir. O yılın haccı bu açıdan özel bir önemi haiz olmakla beraber, müslümanlar nezdinde en yüce değere sahip hac kuşkusuz Resûlullah'ın ertesi sene yaptığı Vedâ haccıdır ve âyetteki niteleme bunu da kapsamaktadır. Nitekim Hz. Peygamber kendi bulunduğu hac hakkında "Bu en büyük hac günüdür" buyurmuşlardır. Bu sebeple âyetteki hacc-ı ekber tabirini, ilânın yapıldığı hac günü açısından hicrî 9. yılda yapılan hac diye, bu ilânın sonuçlarının tam olarak gerçekleşmesi açısından ise Vedâ haccı diye anlayanlar olmuştur. Bazı müfessirlere göre ise buradaki "büyüklük" vasfı, o yılki haccın başka haclarla veya ibadetlerle karşılaştırılması anlamını içermemekte, hac ibadetinin en büyük kısmına işaret etmektedir; bu anlamıyla büyüklük bütün hacların o önemli kısmı hakkında geçerlidir. Âyette önemli kısım yevm kelimesiyle ifade edilmiştir. Arapça'da yevm kelimesi hem "vakit" hem de "gün" anlamına geldiği için burada belirli bir günün değil hac vaktinin tamamının kastedildiğini ileri sürenler olmuştur (Taberî, X, 74). Fakat burada bir süre tanıma hükmünün bulunduğu ve sürenin başlangıcının muayyen olması gerektiği için bunu belirli bir gün olarak anlamak bağlama uygun düşer. Bu günün ise arefe veya bayram günü olabileceği söylenmiştir. Gerek haccın tamam olmasını sağlayan fiiller gerekse bu âyet uyarınca yapılan duyuruya ilişkin tarihî bilgiler (Zemahşerî, II, ) dikkate alındığında, buradaki maksadın bayram günü olduğu görüşü daha kuvvetli görünmektedir (Taberî, X, ).

Âyette sözü edilen duyuru, sûrenin nüzûlü hakkında bilgi verilirken açıklandığı üzere, Hz. Ali tarafından yapılmıştır. Bunu, konuyla ilgili bazı rivayetler ve o günkü Arap âdetleri ışığında Hz. Ali'nin Ehl-i beyt'ten olması ile izah etmek mümkündür (Elmalılı, IV, ). Fakat bazı Şiîler'in yaptığı gibi bu rivayetleri ve olayı ön yargılı bir yoruma tâbi tutarak bundan Allah'ın elçisine gelen vahiyleri tebliÄŸ görevinin, dolayısıyla halifelik hakkının Hz. Ali'ye ait olduÄŸu sonucunu çıkartmak tamamen mezhep taassubuna dayalı bir yaklaşımdır (Şiî tefsirlerinde tebliÄŸ görevinin Ebû Bekir'e verildikten sonra ondan alınıp Ali'ye tevdi edildiÄŸi hususuna vurgu yapılır, bk. Tabersî, V, ). Bu tür saptırılmış yorumlarla her ikisi de ilk müslümanlardan ve Ä°slâm büyüklerinden olan Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali'nin karşı karşıya getirilmesi, Resûlullah'ın önemi üzerinde ısrarla durduÄŸu birlik beraberlik ruhuyla ve tarihî verilerle baÄŸdaÅŸmaz. Hz. Peygamber'in Hz. Ebû Bekir'i hac emîri olarak görevlendirdiÄŸi ve hac esnasında tebliÄŸ edilecek bu âyetlerin, onun yola çıkmasından sonra nâzil olduÄŸu ortadadır. Böyle bir durumda Hz. Ali'nin bu iÅŸ için görevlendirilmesi gayet normaldir. Zira –onun diÄŸer vasıfları yanında– Hz. Ebû Bekir'e göre daha genç olduÄŸu, tebliÄŸ iÅŸinin ise gür bir ses istediÄŸini göz ardı etmemek gerekir. Yine unutmamak gerekir ki, bu âyetler indiÄŸinde onları Resûlullah'tan öğrenip ezberleyen Hz. Ali'dir. Hz. Ebû Bekir'in bunları Hz. Ali'den öğrenip tam olarak ezberlemesi ve halka duyurması yerine doÄŸrudan Hz. Ali'nin tebligatı yapması daha mâkuldür. Kaldı ki hadis kaynakları da, duyuru esnasında Hz. Ali yorulunca buyrukları Hz. Ebû Bekir'in tebliÄŸ ettiÄŸini haber vermektedir (AteÅŸ, IV, 32).

Siyer kaynakları incelendiğinde, müslümanların putperestlere bu bildirimi yapabilecek duruma gelinceye kadar ne büyük haksızlıklara mâruz kaldıkları ve dayanılmaz acı ve eziyetlere katlandıkları açıkça görülür. Böyle bir mücadelenin sonunda büyük bir başarı elde eden tarafın, bütün beşerî istek, eğilim ve zaaflarını yenip karşı tarafa yeni fırsatlar tanıması kolay bir iş değildir. Fakat İslâmiyet'in temel hedefi insanlığı hidayete ve aydınlığa eriştirmek olduğu için Kur'an hemen bu muhtemel zaafların önüne set çekip karşı tarafa tövbe imkânı verilmesini istemektedir. Ardından, müşriklere tövbeye yanaşmadıkları takdirde müslümanlara savaş açma iradesi ortaya koymuş olacakları, fakat asla Allah'ı âciz bırakamayacakları tekrar hatırlatılmaktadır.

İnkârcıların azabın dünyadakinden ibaret olmayıp asıl şiddetli azabın âhirette olduğunu bilmeleri için ve onların dünya görüşünü hafife alan bir üslûpla âyetin sonunda "İnkârcıları elem veren bir azapla müjdele!" buyurulmuştur (Râzî, XV, ).

4. âyette ahde vefâ ilkesinin önemine yeni bir vurgu yapılarak 2. âyette verilen genel sürenin ahdi bozanlarla ilgili olduğuna işaret edilmekte, müslümanlarla yaptıkları ahidlerine tam olarak riayet etmiş ve müslümanlar aleyhine başkalarına destek vermemiş olan müşriklere antlaşmadaki süre doluncaya kadar mühlet verilmesi istenmektedir. Sûrenin nüzûlü hakkında bilgi verilirken belirtildiği üzere Hz. Ali tarafından özellikle ilân edilen dört husustan biri şu idi: Verilen söz tutulacak. Resûlullah'ın tâlimatına binaen yapılan duyuru âyetteki bu hüküm hakkında duyarlı davranılmasını ve antlaşmayı bozanlarla ahdine vefâ gösterenlerin bir tutulmamasını sağlamayı hedefliyordu. İbn Abbas'tan nakledildiğine göre, kalan en uzun süre Kinâne kabilesine bağlı bir kol ile yapılan antlaşmada yer alıyordu ve bu sürenin dolmasına dokuz ay kalmıştı (Râzî, XV, ; bu konuda ayrıca bk. âyet 7); bu müddet tamam olunca Arap yarımadasında özel antlaşması bulunan hiçbir müşrik kalmamış oldu. Âyetin sonunda Allah'ın müttakileri (sakınanlar) sevdiği belirtilerek ahde vefânın takvânın icaplarından olduğu da hatırlatılmaktadır.

5. âyette, haram aylar çıkınca artık müşriklerin sıkı bir takibe alınmaları gerektiği bildirilmiştir. Zira süre verilerek yapılan bildirimden sonra karşı tarafın ilân edilen yasak bölgede müşrik sıfatıyla varlığını sürdürmeye çalışması savaşı tercih etmiş oldukları anlamına gelecektir. Onlara bu aşamada toleranslı davranılması ise, inançlarının icaplarını yerine getirmelerine müsaade etme, dolayısıyla tevhid inancının sembolü olarak inşa edilen Kâbe'yi tekrar putperestliğin eline teslim etme sonucunu beraberinde getirirdi. Bu sebeple âyetteki buyruğa göre onların takibi konusunda asla gevşek davranılmayacak, geçit başlarını tutup gözetleme, muhasara altına alma, esir alma ve gerektiğinde öldürme dahil, Kâbe çevresinin müşrik varlığı ve egemenliğinden ebedî olarak arındırılması için lüzumlu her tedbir alınacaktı. Resûlullah'ın vefatından hemen sonra ortaya çıkan dinden dönme hareketleri de, bu kesin tavır ve köklü icraatın ne kadar isabetli olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Fakat aynı âyete göre, onlara tövbe yolu açık tutulacak, namazlarını kılar ve zekâtlarını verirlerse, yani en azından dış dünyaya yansıyan davranışları itibariyle müslüman kimliği sergilerlerse onlara dokunulmayacaktır. Çünkü Allah'ın bağışlamasına ve rahmetine sınır yoktur.

Râzî (XV, ) âyetin bu kısmında ince bir mâna bulunduğunu belirtip bunu şöyle açıklar: Yüce Allah bu kimselerin lehine olan yolları daraltıp onları ağır cezalara müstahak saydıktan sonra, inkârlarından vazgeçerek tövbe edip namazlarını kılmaları ve zekâtlarını vermeleri halinde dünyada bütün bu felâketlerden kurtulmuş olacaklarını ifade etmiştir. O'nun engin lutfuyla âhirette de durumun böyle olacağını umarız. Zira tövbe, kişinin fikrî potansiyelini cehaletten, namaz ve zekât ise davranış potansiyelini insana yaraşmayan eylemlerden arındırması demektir. Bu da, tam anlamıyla mutluluğun bunların gerçekleşmesine bağlı olduğunu gösterir. Yani onlar tövbenin ve sayılan amellerin hakkını verirlerse karşılığı dünyadaki kurtuluşla sınırlı kalmaz, Allah'ın lutfuyla âhirette de kurtuluşa erip kâmil anlamda mutluluğu yakalayabilirler.

Burada dikkat çeken bir husus müşriklerin takibine iliÅŸkin tedbirlerin mahiyeti ile ilgilidir. Âyette sayılan önlemlerin kendi içinde tutarlı olabilmesi için "öldürme" son çare olarak düşünülecektir. Zira önce öldürme cihetine gidildiÄŸinde diÄŸer önlemlerin bir anlamı kalmamaktadır. Düşmanı öldürme zaten savaÅŸ sürecinin tabii sonuçlarından olduÄŸuna göre, burada öldürmenin özellikle tasrih edilmesi ise –muhtemelen– diÄŸer önlemler göz ardı edilerek bu yola gidilmemesini hatırlatmak içindir. Nitekim müteakip âyette hemen tövbe edip Ä°slâm'a girmemekle beraber Ä°slâm'ı müslümanların içinde görüp öğrenmek, üzerinde düşünmek için fırsat ve bunu saÄŸlayacak bir güvence verilmesini isteyen müşriklere bu imkânın tanınması istenmiÅŸtir. Bu anlayış Kur'an'ın öldürme konusundaki diÄŸer ifadelerine de uygun düşmektedir. Zira Kur'an'da "öldürmek" anlamına gelen katl kökünden türetilmiÅŸ kelimelerin defa kullanıldığı, fakat müslümanlara yöneltilmiÅŸ emir kipi olarak "uktulû" (öldürün) ÅŸeklinde sadece üç sûrede (burada, Bakara 2/'de ve Nisâ 4/89, 91'de) geçtiÄŸi, bunların da doÄŸrudan öldürmeye yöneltme anlamında olmayıp karşı saldırı ve savaÅŸ baÄŸlamında yer aldığı görülür.

"Haram aylar" (el-eşhürü'l-hurum) tamlaması ile bu sûrenin âyetinde sözü edilen vuruşmanın yasaklandığı haram ayların kastedildiği kanaatini taşıyan âlimler bulunmakla beraber (Taberî, X, , 78), 2. âyetin tefsirinde açıklandığı üzere, burada maksadın 2. âyette verilen dört aylık süre, yani duyurunun yapıldığı hac gününden itibaren dört aylık müddet olduğu şeklindeki yorum (Râzî, XV, , ; Mevdûdî, II, ) bu sûrenin getirdiği hükümlere ve ifade akışına daha uygun düşmektedir (Zemahşerî de bunu "ahdini bozanlara dolaşmaları için verilen süre" şeklinde açıklamakta ve onun Taberî'den farklı düşündüğü anlaşılmaktadır, bk. II, ).

Genellikle müfessirlerce bu âyetin seyf (kılıç) âyeti olarak nitelenmesi ve müşriklerle iliÅŸkilerde tolerans ve kolaylık gösterme veya kendi hallerine bırakma buyruÄŸunu içeren bütün âyetleri yürürlükten kaldırmış olduÄŸuna hükmedilmesi, çağımızdaki bazı müellifler tarafından eleÅŸtirilmiÅŸtir. Bunlardan Derveze, Taberî'nin bu âyetin antlaÅŸması bulunan ve bulunmayan bütün müşrikleri kapsadığı kanaatinde olmasını yadırgayarak zikreder ve Kur'an'ın bu konudaki baÅŸka âyetleri ışığında âyete bu mânanın yüklenemeyeceÄŸini savunur. Ona göre buradaki müeyyideler sadece antlaÅŸmalarını bozmuÅŸ olan müşrikler hakkında söz konusudur ve müslümanların ahidlerini bozmadıkları veya hıyanet sayılacak davranışlarda bulunmadıkları sürece müşriklerle yeni antlaÅŸma yapmaları veya mevcudu uzatmaları için bir engel bulunmamaktadır. Âyette müşriklerin serbest bırakılmalarının, ÅŸirkten tövbe edip namaz kılma ve zekât vermelerine baÄŸlanması ise, antlaÅŸmalarını bozmaları ve müslümanlarla savaÅŸ haline girmeleri neticesinde ikinci defa antlaÅŸma haklarını kaybetmelerinden ötürüdür ve bu durumda müslümanların onlardan bunu talep etme hakları doÄŸmaktadır; yoksa bu, dine girmeleri için zorlama anlamında deÄŸildir. Hatta müslümanların yararına olacağı kanaatine varılırsa ahdini bozanlarla ikinci bir antlaÅŸma yapılmasına da mâni yoktur (XII, ). Bu âyetten, bundan böyle müşriklerle iliÅŸkilerde diÄŸer âyetlerde yer alan hüküm ve ilkelerin tamamen yok sayılmasının istendiÄŸi anlamının çıkarılamayacağı noktasında yazara katılıyoruz. Fakat kanaatimizce burada –yukarıda açıkladığımız amaç doÄŸrultusunda– Kâbe çevresinin müşrik varlığı ve egemenliÄŸinden temizlenmesi için özel bir düzenleme yapılmış olduÄŸundan, âyetteki müeyyide müslümanlarla aralarında antlaÅŸma bulunmayan müşrikleri de kapsamaktadır. Bir baÅŸka anlatımla, bu sûrede yapılan bildirim Ä°slâm tebliÄŸi bakımından bir dönemeç noktası oluÅŸturmakta, müslümanlar için en kutsal mekân olan Beytullah çevresi müşriklere yasaklanmaktadır. Tevbe sûresinin tarihî çerçevesine dair bir makale kaleme alan Hüseyin Mûnis de bu sûrenin Ä°slâm mesajının ilk muhatapları olan müşrik Araplar bakımından yeni bir dönemin baÅŸladığının habercisi olduÄŸu, artık Câhiliye anlayışına baÄŸlı ve putperest kalarak Kâbe'ye girmenin serbest olmadığı bir döneme geçildiÄŸinin bildirildiÄŸi kanaatindedir ("el-Ä°târu't-târîhî li-sûreti Berâe", Mecelletü Mecmai'l-luÄŸati'l-Arabiyye, LXVII, , ). Bununla beraber ahde vefâ ilkesinin Ä°slâmiyet'te çok önemli bir yeri bulunduÄŸundan, antlaÅŸması olanlara –antlaÅŸmalarını çiÄŸnemiÅŸ bile olsalar– belirli bir süre tanınmakta, bu süreden sonra hangi gruptan olursa olsun müşriklerin bu mekândan uzaklaÅŸtırılmaları istenmektedir. Nitekim bu sûrenin âyetinde bu husus kesin bir kurala baÄŸlanmıştır ve Derveze de bu âyetin hükmünü –önceki âyetlerle baÄŸlantısına dikkat çekmeye çalışmakla beraber– farklı yorumlamamaktadır (XII, ).

Şu var ki, bu âyetlerde anılan amaç doÄŸrultusunda kapsamlı bir düzenleme yapılmış olmasına raÄŸmen, Resûlullah'ın herkes için rahmet olduÄŸu gerçeÄŸi ve Ä°slâm'ın hoÅŸgörü anlayışı böyle kesin tavır almayı gerektiren bir durumda dahi hemen dikkat çekmektedir; zira 6. âyette Hz. Peygamber'den, verilen sürenin tamamlanmasından sonra bile olsa bir müşrik kendisinden himaye ve güvence isterse ona güvence verilmesi istenmiÅŸtir. Bu buyruÄŸun 5. âyetin sonundaki yüce Allah'ın bağışlama ve rahmetine sınır bulunmadığını belirten ifadenin hemen ardından gelmesi manidardır. Âyetten anlaşıldığına göre böyle bir güvence saÄŸlanmasının amacı, yeterli bilgi sahibi olmayan putperestlerden isteyenlere Allah'ın dinini daha yakından tanıma ve üzerinde düşünme fırsatı vermektir. Böylece 5. âyetin yanlış anlaşılması da önlenmiÅŸ olmaktadır. Zira böyle bir imkân tanınmasa, 5. âyette bir dayatmanın söz konusu olduÄŸu ve sırf canını kurtarmak amacıyla tövbe etmiÅŸ görünmeye, dolayısıyla Müslümanlığın icaplarını sadece görüntüde yerine getiren riyakâr ve münafık insan tipinin geliÅŸmesine kapı aralandığı yorumu yapılabilirdi. Ayrıca bu âyetten, verilecek güvencenin her türlü baskı ve kaygı ihtimalini ortadan kaldıracak biçimde olması gerektiÄŸi de anlaşılmaktadır. Çünkü âyete göre güvence verilen kiÅŸinin sadece Allah'ın sözüne muttali olması, yani Ä°slâm dinini tanıması saÄŸlanacak, asla baskı yapma yoluna gidilmeyecektir. Şayet bu imkân saÄŸlandıktan sonra o kiÅŸi kendi tercihiyle baÅŸ baÅŸa kalmak istiyorsa sadece serbest bırakılmakla yetinilmeyecek, güvende olacağı yere kadar ulaÅŸtırılacaktır. Ä°slâm'ın mahiyetini ve hakikatini bilmeme mazeretini ortadan kaldıran bu aÅŸamadan sonra ise bu kimseler artık yaptıkları bilinçli tercihin sonuçlarına katlanmayı göze almış sayılacaklar; ya yukarıda açıklanan gerekçeyi dikkate alarak kutsal bölgeden uzaklaÅŸacaklar veya müslümanlara savaÅŸ ilân etmiÅŸ kabul edileceklerdir. Bu husus, bulundukları yerde öldürülecekleri hükmünün belirli bir bölge ile sınırlı olduÄŸunu ve onun ötesinin –kural olarak– güvenli sayılacağını da göstermektedir.

Ä°slâm âlimleri bu âyetten, müslümanların, –kendilerine savaÅŸ açtıkları bir topluluÄŸun üyesi bile olsa– Allah'ın birliÄŸi ve Hz. Muhammed'in peygamberliÄŸi konusunda delil gösterilmesini isteyen bir gayri müslime bunu açıklamakla ve Allah'ın dinini öğrenmek isteyenlere bu hizmeti vermekle yükümlü oldukları sonucunu çıkarmışlardır. Yine bu âyetin yanı sıra Resûlullah'ın söz ve uygulamalarından, ister Ä°slâm dinini yakından tanıma amacıyla isterse ticarî, turistik veya diplomatik bir amaçla Ä°slâm ülkesine güvence alarak girmiÅŸ kimseye (müste'min) verilen teminat hükümlerine titizlikle riayet edilmesinin farz olduÄŸu hükmüne ulaşılmıştır (Elmalılı, IV, ).

Âyetteki "Allah'ın kelâmını işitme" anlamına gelen ifadeden hareketle bazı müfessirler Allah'ın sözünün mahiyeti konusundaki tartışmalara yer verirler (bk. Râzî, XV, ; bu konuda bir değerlendirme için bk. Giriş).

M&#;jdeyi verdi! "&#;ncelik seafoodplus.info&#;e'de"
seafoodplus.info&#;e'den bayram hediyesi! Juventus'un yıldızı

Estağfurullah ne demek? Ne için kullanılır? Estağfurullah fazileti

Esta&#;furullah kelimesi Türkçede de en çok kullan&#;lan kelimeler aras&#;nda yer al&#;r ve &#;slami aç&#;dan da önemli bir yeri vard&#;r. &#;sti&#;far kelimesinden türeyen esta&#;furullah kelimesi Arapça kökenlidir. Kuran'&#; Kerim'de isti&#;far ve tövbe etmek ile ilgili birçok ayet mevcuttur. &#;sti&#;far kelimesi "Allah'tan, suçlar&#;n&#;n ba&#;&#;&#;lanmas&#;n&#; dileme" anlam&#;na gelir. Nisa Suresi'nde "Ve Allah'tan ba&#;&#;&#;lanma dile. Gerçekten Allah, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir." ayeti yer al&#;yor. Yusuf Suresi'nde "&#;lerde sizin için Rabbimden ba&#;&#;&#;lanma dilerim. Çünkü O, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir." ayeti vard&#;r. Günlük ya&#;am içinde birçok anlama gelen esta&#;furullah kelimesi kimi zaman bir övgüye kar&#;&#;l&#;k, kimi zaman ise dua ederken kullan&#;l&#;yor. Esta&#;furullah ne demek, ne için kullan&#;l&#;r ve esta&#;furullah fazileti ile ilgili bilgileri sizler için derledik.

Esta&#;furullah Anlam&#; Nelerdir?

Esta&#;furullah kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmi&#;tir. &#;sti&#;far kelimesinden türemi&#;tir. Türk Dil Kurumu'nun sözlü&#;ünde esta&#;furullah-esta&#;firullah kelime anlam&#; "övgü veya te&#;ekkür kar&#;&#;s&#;nda alçak gönüllülük ve nezaket ifadesi" olarak yer al&#;r. Ayn&#; zamanda "asla, hiçbir zaman" anlam&#;nda ret sözü olarak da kullan&#;l&#;r. Dua ederken de kullan&#;lan bir kelime olan esta&#;furullah dini anlam&#; "Allah'tan af ve ma&#;firet dilerim" demektir.

Esta&#;furullah Çekmenin Fazileti Nelerdir?

Günahlar&#;n aff&#;n&#; isteyerek esta&#;furullah demek; günahlar&#;n aff&#;na sebep olan iyilikleri yapmak, isti&#;far etmek demektir.

Esta&#;firullah zikrinin fazileti pek çoktur. "Her sabaha ç&#;kt&#;&#;&#;mda mutlaka Allah Teala'ya yüz defa isti&#;far ederim" buyurmu&#; olan Peygamber Efendimiz isti&#;fara devam etmi&#; ve ümmetini de isti&#;far etmesi için te&#;vik etmi&#;tir. Namazlar&#;n ard&#;ndan isti&#;far etmek sünnettir. Peygamber Efendimiz selam verip namaz&#; bitirmesinin ard&#;ndan üç kere "esta&#;firullah, esta&#;firullah el-azîm ve etûbu ileyh" veya buna benzer bir sözle isti&#;farda bulunur "Allahümme ente's-selâm ve minke's-selâm" derdi. (Müslim, Mesâcid, ; Tirmizî, Salât, ).

Namaz&#;n pe&#;inden isti&#;far ederek namazdaki eksiklikler için Allah Teala'dan ba&#;&#;&#;lanma dilenmi&#; olur, namaz&#;n ard&#;ndan "esta&#;firullah" denmesi sünnete uygun bir davran&#;&#;t&#;r.

Esta&#;firullah çekmenin faydalar&#;:

  • Dünya ve ahirette azaptan kurtulmaya vesile olur.
  • Günahlar&#;n ba&#;&#;&#;lanmas&#;n&#; sa&#;lar, kulu Allah'&#;n ma&#;firetine eri&#;tirir.
  • Allah'&#;n sevgi, r&#;za ve rahmetini kazand&#;r&#;r.
  • Allah'&#;n maddi ve manevi s&#;k&#;nt&#;lar&#; kald&#;rmas&#;n&#; sa&#;lar.
  • Kalbin kararmas&#;n&#; engeller.
  • &#;badetin ço&#;almas&#;n&#; sa&#;lar.
  • &#;nan&#;larak yap&#;ld&#;&#;&#; zaman sabini cennete götürür.
  • Salih amellerin ard&#;ndan isti&#;far etmek, yap&#;lan amelin eksikli&#;ini giderir.
  • Amelin kibrini k&#;rar ve sahibini kibirden al&#;koyar.
  • Çokça isti&#;far etmek, isti&#;far sahibini Peygamberimizin müjdesine nail k&#;lar.

Tövbe Esta&#;furullah Duas&#; Arapça Okunu&#;u

Tövbe Esta&#;furullah duas&#; Arapça okunu&#;u &#;u &#;ekildedir:

"Esta&#;firullah. Esta&#;firullah. Esta&#;firullahe'l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve, El-hayyü'l-kayyûmü ve etûbü ileyhi. Ve nes-elühü't-tevbete ve'l-ma&#;firete ve'l-hidâyete lenâ, innehû, hüve't-tevvâbü'r-rahîm. Tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nü&#;ûrâ."

Tövbe Esta&#;furullah Duas&#; Anlam&#;

Arapça olarak okunan dualar&#;n anlamlar&#;n&#; bilmek çok önemlidir. Ba&#;&#;&#;lanmay&#; dileyerek edilen, isti&#;far anlam&#; ta&#;&#;yan bu duan&#;n Türkçe anlam&#; ise &#;u &#;ekildedir:

Ma&#;firetini talep ediyorum Allâh’&#;m! Ba&#;&#;&#;laman&#; diliyorum Rabbim! Kusur ve günahlar&#;mdan beni tertemiz k&#;lman&#; istiyorum Yüce Mevlâm!

(Bir aciz kul olarak ben) Kerîm olan, kendisinden ba&#;ka hiçbir ilâh olmayan, dâimâ diri (el-Hayy) ve her &#;eyin kendisiyle ayakta durdu&#;u ve varl&#;&#;&#;n&#; sürdürdü&#;ü (el-Kayyûm) Yüce Rabbimin ma&#;firetini (ba&#;&#;&#;lamas&#;n&#;) niyaz ederim. O’na yönelir ve Yüce Zât’&#;ndan bizlere tevbe, ma&#;firet ve hidâyet lutfetmesini talep ederim. Zira tevbeleri kabul eden ve kullar&#;na son derece merhametli olan O’dur. Kendi nefsine zulmeden ve ölmeye de, hayatta kalmaya da, yeniden dirilmeye de kendi iktidâr&#; olmayan aciz bir kul olarak Rabbime tevbe ederim.

Peygamber Efendimizin Tövbe &#;sti&#;far Dualar&#;

Peygamber Efendimizin isti&#;farlar&#;n en güzeli, en üstünü olarak niteledi&#;i Seyyidü'l &#;sti&#;far duas&#;:

"Allahümme ente Rabbî lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene âlâ ahdike ve va’dike mesteta’tü eûzü bike min &#;erri mâ sana’tü ebûu leke bi-ni’metike aleyye ve ebûu bi-zenbî fa&#;fir lî feinnehû lâ ya&#;firü’z-zünûbe illâ ente."

Seyyidül &#;sti&#;far Duas&#; Anlam&#;:
“Ey Allâh’&#;m! Sen benim Rabbimsin. Sen’den ba&#;ka ilâh yoktur. Beni Sen yaratt&#;n ve ben Sen’in kulunum. Ve ben îmân ve ubûdiyetimde/kullu&#;umda gücüm yetti&#;i kadar Sen’in ahd ü misâk&#;n üzereyim. Yâ Rabbi! Yapt&#;klar&#;m&#;n &#;errinden Sana s&#;&#;&#;n&#;r&#;m. Sen’in bana ihsân etti&#;in nimetleri ikrar ve îtirâf ederim. Kendi kusur ve günahlar&#;m&#; da ikrar ve îtirâf ederim. Yâ Rabbi! Sen beni af ve ma&#;firet eyle. Zira Sen’den ba&#;kas&#; günahlar&#; af ve ma&#;firet edemez.” (Buhârî, Deavât, 2, 16)

Tövbe ve &#;sti&#;far Etmenin Önemi

  • Kelime anlam&#; yönelmek ve geri dönmek olan tövbe, i&#;lenen günahlardan vazgeçmeyi ifade eder. &#;&#;lenen günah&#;n suç oldu&#;unu bilerek ve o günah&#; i&#;ledi&#;i için pi&#;manl&#;k duyarak terk etmek anlam&#;na da gelir. Yap&#;lan davran&#;&#;&#;n çirkin oldu&#;unu bilmek ve ondan bunu bilerek vazgeçmek tövbe için önemlidir.

  • Tövbe ederken af dilemek için yap&#;lan duaya da isti&#;far denir. &#;nsan kötü davran&#;&#;lardan vazgeçmekle kalmayarak kusurlar&#;n&#; telafi edebilmek amac&#;yla ibadet etmeli, Allah Teala'n&#;n r&#;zas&#;n&#; kazanmaya çal&#;&#;mal&#;d&#;r. &#;eytana yakla&#;t&#;rarak Allah'tan uzakla&#;t&#;ran yollar&#; terk etti&#;i için tövbe eden ki&#;i takdire &#;ayand&#;r.

  • &#;nsan ölümlü bir varl&#;kt&#;r ve ölümün ne zaman gelece&#;i belli olmad&#;&#;&#; için ilk f&#;rsatta tövbe etmek gerekir. Bu nedenle tövbe etmenin belli bir zaman&#; yoktur. &#;eytana uyarak tövbe etmeyi geciktirmemek gerekir.

  • Tövbe etmek kullu&#;un bir göstergesidir ve Hz. Adem ile ba&#;lam&#;&#;t&#;r. Bir tövbenin makbul olmas&#; için, i&#;lenen günah&#; terk etmek ve o günah&#; i&#;ledi&#;ine pi&#;man olmak ve ayn&#; günah&#; bir daha i&#;lememeye söz vererek buna uygun davranmak gerekir. Günah kul hakk&#;yla ilgiliyse, hak sahibi ile helalle&#;mek ve Allah'tan af dilemek gerekir. Peygamber Efendimiz "Günahlar&#;ndan samimi olarak tövbe eden kimse hiç günah i&#;lememi&#; gibidir." buyurmu&#;tur.

  • Rabbin emirlerine herkesten çok uyan Peygamberimiz, ayet-i kerimelerdeki tövbe emirlerine uyarak, bir gün içinde yetmi&#; defadan fazla tövbe ederdi. Peygamber Efendimiz "Benim de kalbime gaflet çöküyor. Ben de Allah'a günde yüz kez isti&#;far ediyorum" buyurmu&#;tur.

  • Bütün günahlardan münezzeh olan yüce Peygamberimiz, gelmi&#; geçmi&#; tüm günahlar&#; affedildi&#;i halde sürekli tövbe ve isti&#;farda bulunmu&#;tur. Kulun en önemli görevinin, her an Allah'&#; zikretmek ve O'na ibadet etmek oldu&#;unu bilen Peygamberimiz her f&#;rsatta tövbe ve isti&#;far ederdi. Yüce Peygamberimiz ümmeti nam&#;na da tövbe ve isti&#;far ederdi.

  • Baz&#; alimler, ölüm gelmeden önce tövbe etmekte acele etmek gerekti&#;ini dile getirmi&#;lerdir.

Tövbe ve &#;sti&#;far &#;le &#;lgili Ayet-i Kerimeler

Yüce kitab&#;m&#;z Kur'an-&#; Kerim'de 60 küsur yerde tevbe kelimesi, 20 küsur yerde isti&#;far kelimesi geçer. Kur'an-&#; Kerim'de i&#;ledi&#;i günahlardan dolay&#; pi&#;manl&#;k duyarak tövbe ve isti&#;far eden ki&#;iler övülmü&#;tür.

Tövbe ile &#;lgili Ayet-i Kerimeler:

Bakara Suresi, ayet: Derken Adem, Rabbinden (birtak&#;m) kelimeler ald&#;. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. &#;üphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

Bakara Suresi, ayet: Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buza&#;&#;y&#; (tanr&#;) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca Yaratan(gerçek &#;lah)&#;n&#;za tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yarat&#;c&#;n&#;z Kat&#;nda sizin için daha hay&#;rl&#;d&#;r" demi&#;ti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. &#;üphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

Bakara Suresi, ayet: "Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmu&#; (Müslümanlar) k&#;l ve soyumuzdan Sana teslim olmu&#; (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. &#;üphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin."

Bakara Suresi, ayet: Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve ba&#;kalar&#;n&#;) düzeltenler ve (indirileni) aç&#;klayanlar(a gelince); art&#;k onlar&#;n tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim.

Bakara Suresi, ayet: Oruç gecesinde kad&#;nlar&#;n&#;za yakla&#;mak size helal k&#;l&#;nd&#;. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte oldu&#;unuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi ba&#;&#;&#;lad&#;. Art&#;k onlara yakla&#;&#;n ve Allah'&#;n sizin için yazd&#;klar&#;n&#; dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ay&#;rt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlay&#;n. Mescidlerde itikafta oldu&#;unuz zamanlarda onlara (kad&#;nlar&#;n&#;za) yakla&#;may&#;n. Bunlar, Allah'&#;n s&#;n&#;rlar&#;d&#;r, (sak&#;n) onlara yana&#;may&#;n. &#;&#;te Allah, insanlara ayetlerini böylece aç&#;klar; umulur ki sak&#;n&#;rlar.

Bakara Suresi, ayet: Sana 'kad&#;nlar&#;n ayba&#;&#; halini' sorarlar. De ki: "O, bir rahats&#;zl&#;k (eza)d&#;r. Ayba&#;&#; halinde kad&#;nlardan ayr&#;l&#;n ve temizlenmelerine kadar onlara (cinsel anlamda) yakla&#;may&#;n. Temizlendiklerinde, Allah'&#;n size emretti&#;i yerden onlara gidin. &#;üphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever."

Bakara Suresi, ayet: &#;ayet böyle yapmazsan&#;z, Allah'a ve Resulüne kar&#;&#; sava&#; açt&#;&#;&#;n&#;z&#; bilin. E&#;er tevbe ederseniz, art&#;k sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmi&#; olursunuz, ne zulme u&#;rat&#;lm&#;&#; olursunuz.

Al-i &#;mran Suresi, ayet: Ancak bundan sonra tevbe edenler, 'salih olarak davrananlar' ba&#;ka. Çünkü Allah, gerçekten ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Al-i &#;mran Suresi, ayet: Do&#;rusu, imanlar&#;ndan sonra inkar edenler, sonra inkarlar&#;n&#; artt&#;ranlar; bunlar&#;n tevbeleri kesinlikle kabul edilmez. &#;&#;te bunlar, sap&#;klar&#;n ta kendileridir.

Al-i &#;mran Suresi, ayet: (Allah'&#;n) Onlar&#;n tevbelerini kabul etmesi veya zalim olduklar&#;ndan dolay&#; azapland&#;rmas&#; i&#;inden sana bir &#;ey (sorumluluk ve görev) yoktur.

Nisa Suresi, ayet: Sizlerden fuhu&#; yapanlar&#;n, her ikisine eziyet edin. E&#;er tevbe ederler de &#;slah olurlarsa art&#;k onlardan vazgeçin. &#;üphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

Nisa Suresi, ayet: Allah'&#;n (kabulünü) üzerine ald&#;&#;&#; tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanlar&#;n, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). &#;&#;te Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi oland&#;r.

Nisa Suresi, ayet: Tevbe; ne, kötülükleri yap&#;p-edip de onlardan birine ölüm çat&#;nca: "Ben &#;imdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için de&#;il. Böyleleri için ac&#; bir azap haz&#;rlam&#;&#;&#;zd&#;r.

Nisa Suresi, ayet: Allah, size aç&#;klayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Nisa Suresi, ayet: Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; &#;ehvetleri ard&#;nca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapman&#;z&#; isterler.

Nisa Suresi, ayet: Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'&#;n izniyle kendisine itaat edilmesinden ba&#;ka bir &#;eyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde &#;ayet sana gelip Allah'tan ba&#;&#;&#;lama dileselerdi ve elçi de onlar için ba&#;&#;&#;lama dileseydi, elbette Allah'&#; tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlard&#;.

Nisa Suresi, ayet: Bir mü'mine, -hata sonucu olmas&#; d&#;&#;&#;nda- bir ba&#;ka mü'mini öldürmesi yak&#;&#;maz. Kim bir mü'mini 'hata sonucu' öldürürse, mü'min bir köleyi özgürlü&#;üne kavu&#;turmas&#; ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onlar&#;n (bunu) sadaka olarak ba&#;&#;&#;lamalar&#; ba&#;ka. E&#;er o, mü'min oldu&#;u halde size dü&#;man olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi özgürlü&#;e kavu&#;turmas&#; gerekir. &#;ayet kendileriyle aran&#;zda andla&#;ma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlü&#;e kavu&#;turmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlü&#;ü için gereken imkan&#;) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmal&#;d&#;r. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Nisa Suresi, ayet: Ancak tevbe edenler, &#;slah edenler, Allah'a s&#;ms&#;k&#; sar&#;lanlar ve dinlerini kat&#;ks&#;z olarak Allah için (halis) k&#;lanlar ba&#;ka; i&#;te onlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir.

Maide Suresi, ayet: Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler ba&#;ka. Bilin ki, &#;üphesiz Allah ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Maide Suresi, ayet: Ancak kim i&#;ledi&#;i zulümden sonra tevbe eder ve (davran&#;&#;lar&#;n&#;) düzeltirse, &#;üphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Maide Suresi, ayet: Bir fitne olmayacak sand&#;lar, körle&#;tiler, sa&#;&#;rla&#;t&#;lar. Sonra Allah, tevbelerini kabul etti, (yine) onlardan ço&#;unlu&#;u körle&#;tiler, sa&#;&#;rla&#;t&#;lar. Allah yapmakta olduklar&#;n&#; görendir.

Maide Suresi, ayet: Yine de Allah'a tevbe edip ba&#;&#;&#;lanma istemeyecekler mi? Oysa Allah ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

En'am Suresi, ayet: Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazd&#; ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük i&#;ler sonra tevbe eder ve (kendini) &#;slah ederse &#;üphesiz, O, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir."

Araf Suresi, ayet: Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konu&#;unca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla göremezsin, ama &#;u da&#;a bak; e&#;er o yerinde karar k&#;labilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi da&#;a tecelli edince, onu paramparça etti. Musa bay&#;larak yere dü&#;tü. Kendine geldi&#;inde: "Sen ne Yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.

Araf Suresi, ayet: Kötülük i&#;leyip bunun ard&#;ndan tevbe edenler ve iman edenler; hiç &#;üphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Tevbe Suresi, 3. ayet: Ve büyük Hacc (Hacc-&#; Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü'nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, mü&#;riklerden uzakt&#;r, O'nun Resûlü de&#; E&#;er tevbe ederseniz bu sizin için daha hay&#;rl&#;d&#;r; yok e&#;er yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'&#; elbette aciz b&#;rakacak de&#;ilsiniz. &#;nkar edenleri ac&#; bir azapla müjdele.

Tevbe Suresi, 5. ayet: Haram aylar (süre tan&#;nm&#;&#; dört ay) s&#;yr&#;l&#;p-bitince (ç&#;k&#;nca) mü&#;rikleri buldu&#;unuz yerde öldürün, onlar&#; tutuklay&#;n, ku&#;at&#;n ve onlar&#;n bütün geçit yerlerini kesip-tutun. E&#;er tevbe edip namaz k&#;larlarsa ve zekat&#; verirlerse yollar&#;n&#; aç&#;verin. Gerçekten Allah, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Tevbe Suresi, ayet: E&#;er onlar tevbe edip namaz&#; k&#;larlarsa ve zekat&#; verirlerse, art&#;k onlar sizin dinde karde&#;lerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer aç&#;klar&#;z.

Tevbe Suresi, ayet: Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah diledi&#;inin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Tevbe Suresi, ayet: Bunun ard&#;ndan Allah, diledi&#;i kimseden tevbesini kabul eder. Allah, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Tevbe Suresi, ayet: Allah'a and içiyorlar ki (o inkar sözünü) söylemediler. Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemi&#;lerdir ve &#;slaml&#;klar&#;ndan sonra inkara sapm&#;&#;lard&#;r ve eri&#;emedikleri bir &#;eye yeltenmi&#;lerdir. Oysa intikama kalk&#;&#;malar&#;n&#;n, kendilerini Allah'&#;n ve elçisinin bol ihsan&#;ndan zengin k&#;lmas&#;ndan ba&#;ka (bir nedeni) yoktu. E&#;er tevbe ederlerse kendileri için hay&#;rl&#; olur, e&#;er yüz çevirirlerse Allah onlar&#; dünyada da, ahirette de ac&#; bir azapla azapland&#;r&#;r. Onlar için yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yard&#;mc&#; yoktur.

Tevbe Suresi, ayet: Di&#;erleri günahlar&#;n&#; itiraf ettiler, onlar salih bir ameli bir ba&#;ka kötüyle kar&#;&#;t&#;rm&#;&#;lard&#;r. Umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Hiç &#;üphesiz Allah, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Tevbe Suresi, ayet: Onlar bilmiyorlar m&#; ki, gerçekten Allah kullar&#;ndan tevbeleri kabul edecek ve sadakalar&#; alacak olan O'dur. &#;üphesiz, tevbeleri kabul eden, esirgeyen O'dur.

Tevbe Suresi, ayet: Di&#;er bir k&#;sm&#;, Allah'&#;n emri için ertelenmi&#;lerdir. O, bunlar&#;, ya azapland&#;racak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Tevbe Suresi, ayet: Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (&#;slam u&#;runda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyili&#;i emredenler, kötülükten sak&#;nd&#;ranlar ve Allah'&#;n s&#;n&#;rlar&#;n&#; koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele.

Tevbe Suresi, ayet: Andolsun Allah, Peygamberin, muhacirlerin ve ensar&#;n üzerine tevbe ihsan etti. Ki onlar -içlerinde bir bölümünün kalbi neredeyse kaymak üzereyken- ona güçlük saatinde tabi oldular. Sonra onlar&#;n tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara (kar&#;&#;) çok &#;efkatlidir, çok esirgeyicidir.

Tevbe Suresi, ayet: (Sava&#;tan) Geri b&#;rak&#;lan üç (ki&#;iyi) de (ba&#;&#;&#;lad&#;). Öyle ki, bütün geni&#;li&#;ine ra&#;men yeryüzü onlara dar gelmi&#;ti, nefisleri de kendilerine dar (s&#;k&#;nt&#;l&#;) gelmi&#;ti ve O'nun d&#;&#;&#;nda (yine) Allah'tan ba&#;ka bir s&#;&#;&#;nacak olmad&#;&#;&#;n&#; iyice anlad&#;lar. Sonra tevbe etsinler diye onlar&#;n tevbesini kabul etti. &#;üphesiz Allah, (yaln&#;zca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

Tevbe Suresi, ayet: Görmüyorlar m&#; ki, gerçekten onlar her y&#;l, bir veya iki defa belaya çarpt&#;r&#;l&#;yorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve ö&#;üt al&#;p (ders ç&#;kar&#;p) dü&#;ünmüyorlar.

Hud Suresi, 3. ayet: Ve Rabbinizden ba&#;&#;&#;lanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, ad&#; konulmu&#; bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metaland&#;rs&#;n ve her ihsan sahibine kendi ihsan&#;n&#; versin. E&#;er yüz çevirirseniz gerçekten Ben, sizin için büyük bir günün azab&#;ndan korkar&#;m.

Hud Suresi, ayet: Ey kavmim, Rabbinizden ba&#;&#;&#;lanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sa&#;anak (ya&#;murlar, bol nimetler) ya&#;d&#;rs&#;n ve gücünüze güç kats&#;n. Suçlu-günahkarlar olarak yüz çevirmeyin."

Hud Suresi, ayet: Semud (halk&#;na da) karde&#;leri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan ba&#;ka &#;lah&#;n&#;z yoktur. O sizi yerden (topraktan) yaratt&#; ve onda ömür geçirenler k&#;ld&#;. Öyleyse O'ndan ba&#;&#;&#;lanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. &#;üphesiz benim Rabbim, yak&#;n oland&#;r, (dualar&#;) kabul edendir."

Hud Suresi, ayet: "Rabbinizden ba&#;&#;&#;lanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir."

Hud Suresi, ayet: Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolundu&#;un gibi dosdo&#;ru davran. Ve az&#;tmay&#;n. Çünkü O, yapt&#;klar&#;n&#;z&#; görendir.

Nahl Suresi, ayet: Sonra gerçekten Rabbin, cehalet sonucu kötülük i&#;leyen, sonra bunun ard&#;ndan tevbe eden ve &#;slah olanlar(la beraberdir). &#;üphesiz Rabbin bundan sonra ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Meryem Suresi, ayet: Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onlar&#;n d&#;&#;&#;ndad&#;r); i&#;te bunlar, cennete girecekler ve hiçbir &#;eyle zulme u&#;rat&#;lmayacaklar.

Taha Suresi, ayet: Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra do&#;ru yola eri&#;en kimseyi &#;üphesiz ba&#;&#;&#;lay&#;c&#;y&#;m.

Taha Suresi, ayet: Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti ve do&#;ru yola iletti.

Nur Suresi, 5. ayet: Ancak bundan sonra tevbe eden ve salihçe davrananlar hariç. Çünkü gerçekten Allah, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Nur Suresi, ayet: E&#;er Allah'&#;n sizin üzerinizde fazl&#; ve rahmeti olmasayd&#; ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasayd&#; (ne yapard&#;n&#;z)?

Nur Suresi, ayet: Mü'min kad&#;nlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaç&#;nd&#;rs&#;nlar ve &#;rzlar&#;n&#; korusunlar; süslerini aç&#;&#;a vurmas&#;nlar, ancak kendili&#;inden görüneni hariç. Ba&#; örtülerini, yakalar&#;n&#;n üstünü (kapatacak &#;ekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalar&#;ndan ya da babalar&#;ndan ya da o&#;ullar&#;ndan ya da kocalar&#;n&#;n o&#;ullar&#;ndan ya da kendi karde&#;lerinden ya da karde&#;lerinin o&#;ullar&#;ndan ya da k&#;z karde&#;lerinin o&#;ullar&#;ndan ya da kendi kad&#;nlar&#;ndan ya da sa&#; ellerinin alt&#;nda bulunanlardan ya da kad&#;na ihtiyac&#; olmayan (arzusuz veya iktidars&#;z) hizmetçilerden ya da kad&#;nlar&#;n henüz mahrem yerlerini tan&#;mayan çocuklardan ba&#;kas&#;na göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklar&#;n&#; yere vurmas&#;nlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz."

Furkan Suresi, ayet: Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan ba&#;ka; i&#;te onlar&#;n günahlar&#;n&#; Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok ba&#;&#;&#;layand&#;r, çok esirgeyendir.

Furkan Suresi, ayet: Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmi&#; olarak Allah'a döner.

Kasas Suresi, ayet: Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa art&#;k kurtulu&#;a erenlerden olmay&#; umabilir.

Ahzab Suresi, ayet: Çünkü Allah, (sözüne ba&#;l&#; kal&#;p do&#;ru olan) sad&#;klar&#; sadakatlerinden dolay&#; mükafaatland&#;racak, münaf&#;klar&#; da dilerse azapland&#;racak veya tevbe (nasib edip tevbe)lerini kabul edecektir. &#;üphesiz Allah, çok ba&#;&#;&#;layand&#;r, çok esirgeyendir.

Ahzab Suresi, ayet: &#;undan ki: Allah, münaf&#;k erkekleri ve münaf&#;k kad&#;nlar&#;, mü&#;rik erkekleri ve mü&#;rik kad&#;nlar&#; azapland&#;racak; mü'min erkeklerin ve mü'min kad&#;nlar&#;n tevbesini kabul edecektir. Allah çok ba&#;&#;&#;layand&#;r, çok esirgeyendir.

Mü'min Suresi, 3. ayet: Günah&#; ba&#;&#;&#;layan, tevbeyi kabul eden, cezas&#; pek &#;iddetli olan ve lütuf sahibi (Allah'tan). O'ndan ba&#;ka &#;lah yoktur. Dönü&#; O'nad&#;r.

Mü'min Suresi, 7. ayet: Ar&#;'&#; yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere ma&#;firet dilemektedirler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bak&#;m&#;ndan her&#;eyi ku&#;at&#;p-sard&#;n, tevbe edenler ve Senin yoluna tabi olanlara ma&#;firet et ve onlar&#; cehennem azab&#;ndan koru."

&#;ura Suresi, ayet: Kullar&#;ndan tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve i&#;lediklerinizi bilen O'dur.

Ahkaf Suresi, ayet: Biz insana, 'anne ve babas&#;na' iyilikle davranmas&#;n&#; tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle ta&#;&#;d&#; ve onu güçlükle do&#;urdu. Onun (hamilelikte) ta&#;&#;nmas&#; ve sütten kesilmesi, otuz ayd&#;r. Nihayet güçlü (erginlik) ça&#;&#;na erip k&#;rk y&#;l (ya&#;&#;n)a ula&#;&#;nca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdi&#;in nimete &#;ükretmemi ve Senin raz&#; olaca&#;&#;n salih bir amelde bulunmam&#; bana ilham et; benim için soyumda salah&#; ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardan&#;m."

Hucurat Suresi, ayet: Ey iman edenler, bir kavim (bir ba&#;ka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hay&#;rl&#;d&#;rlar; kad&#;nlar da kad&#;nlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hay&#;rl&#;d&#;rlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yad&#;rgay&#;p-küçük dü&#;ürmeyin ve birbirinizi 'olmad&#;k-kötü lakablarla' ça&#;&#;rmay&#;n. &#;mandan sonra fas&#;kl&#;k ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, i&#;te onlar, zalim olanlar&#;n ta kendileridir.

Hucurat Suresi, ayet: Ey iman edenler, zandan çok kaç&#;n&#;n; çünkü zann&#;n bir k&#;sm&#; günaht&#;r. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini ara&#;t&#;rmay&#;n). Kiminiz kiminizin g&#;ybetini yapmas&#;n (arkas&#;ndan çeki&#;tirmesin.) Sizden biriniz, ölü karde&#;inin etini yemeyi sever mi? &#;&#;te, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sak&#;n&#;n. &#;üphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.

Mücadele Suresi, ayet: Gizli konu&#;man&#;zdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü? Çünkü yapmad&#;n&#;z, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. &#;u halde namaz&#; dosdo&#;ru k&#;l&#;n, zekat&#; verin ve Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat edin. Allah, yapt&#;klar&#;n&#;zdan haberdard&#;r.

Tahrim Suresi, 4. ayet: E&#;er sizler (Peygamberin iki e&#;i) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz e&#;rilik gösterdi. Yok e&#;er ona kar&#;&#; birbirinize destekçi olmaya kalk&#;&#;&#;rsan&#;z, art&#;k Allah, onun mevlas&#;d&#;r; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)&#; da. Bunlar&#;n arkas&#;ndan melekler de onun destekçisidirler.

Tahrim Suresi, 5. ayet: Belki onun Rabbi, -e&#;er o sizi bo&#;ayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hay&#;rl&#; Müslüman, mü'min, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire e&#;ler' verir.

Tahrim Suresi, 8. ayet: Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve alt&#;ndan &#;rmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük dü&#;ürmeyecektir. Nurlar&#;, önlerinde ve sa&#; yanlar&#;nda ko&#;ar-par&#;ldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi ba&#;&#;&#;la. &#;üphesiz Sen, her&#;eye güç yetirensin."

Müzzemmil Suresi, ayet: Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksi&#;inde, yar&#;s&#;nda ve üçte birinde (namaz için) kalkt&#;&#;&#;n&#; bilir; seninle birlikte olanlardan bir toplulu&#;un da (böyle yapt&#;&#;&#;n&#; bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayam&#;yaca&#;&#;n&#;z&#; bildi, böylece tevbenizi (O'na dönü&#;ünüzü) kabul etti. &#;u halde Kur'an'dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar oldu&#;unu, ba&#;kalar&#;n&#;n Allah'&#;n fazl&#;ndan aramak için yeryüzünde gezip-dola&#;acaklar&#;n&#; ve di&#;erlerinin Allah yolunda çarp&#;&#;acaklar&#;n&#; bilmi&#;tir. Öyleyse ondan (Kur'an'dan) kolay geleni okuyun. Namaz&#; dosdo&#;ru k&#;l&#;n, zekat&#; verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Hay&#;r olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim etti&#;iniz &#;eyleri daha hay&#;rl&#; ve daha büyük bir ecir (kar&#;&#;l&#;k) olarak Allah Kat&#;nda bulursunuz. Allah'tan ma&#;firet dileyin. &#;üphesiz Allah, çok ba&#;&#;&#;layand&#;r, çok esirgeyendir.

Buruc Suresi, ayet: Gerçek &#;u ki, mü'min erkeklerle mü'min kad&#;nlara i&#;kence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; i&#;te onlar için, cehennem azab&#; vard&#;r ve yak&#;c&#; azap onlarad&#;r.

Nasr Suresi, 3. ayet: Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan ma&#;firet dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.

&#;sti&#;far ile &#;lgili Ayet-i Kerimeler:

Al-i &#;mran Suresi, ayet: Ve 'çirkin bir hayas&#;zl&#;k' i&#;ledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'&#; hat&#;rlay&#;p hemen günahlar&#;ndan dolay&#; ba&#;&#;&#;lanma isteyenlerdir. Allah'tan ba&#;ka günahlar&#; ba&#;&#;&#;layan kimdir? Bir de onlar yapt&#;klar&#; (kötü &#;eylerde) bile bile &#;srar etmeyenlerdir.

Al-i &#;mran Suresi, ayet: Allah'tan bir rahmet dolay&#;s&#;yla, onlara yumu&#;ak davrand&#;n. E&#;er kaba, kat&#; yürekli olsayd&#;n onlar çevrenden da&#;&#;l&#;r giderlerdi. Öyleyse onlar&#; ba&#;&#;&#;la, onlar için ba&#;&#;&#;lanma dile ve i&#; konusunda onlarla mü&#;avere et. E&#;er azmedersen art&#;k Allah'a tevekkül et. &#;üphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Nisa Suresi, ayet: Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'&#;n izniyle kendisine itaat edilmesinden ba&#;ka bir &#;eyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde &#;ayet sana gelip Allah'tan ba&#;&#;&#;lama dileselerdi ve elçi de onlar için ba&#;&#;&#;lama dileseydi, elbette Allah'&#; tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlard&#;.

Nisa Suresi, ayet: Ve Allah'tan ba&#;&#;&#;lanma dile. Gerçekten Allah, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Nisa Suresi, ayet: Kim kötülük i&#;ler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan ba&#;&#;&#;lanma dilerse Allah'&#; ba&#;&#;&#;lay&#;c&#; ve merhamet edici olarak bulur.

Maide Suresi, ayet: Yine de Allah'a tevbe edip ba&#;&#;&#;lanma istemeyecekler mi? Oysa Allah ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Enfal Suresi, ayet: Oysa sen içlerinde bulundu&#;un sürece, Allah onlar&#; azapland&#;racak de&#;ildir. Ve onlar, ba&#;&#;&#;lanma dilemektelerken de, Allah onlar&#; azapland&#;racak de&#;ildir.

Tevbe Suresi, ayet: Sen, onlar için ister ba&#;&#;&#;lanma dile, istersen dileme. Onlar için yetmi&#; kere ba&#;&#;&#;lanma dilesen de, Allah onlar&#; kesinlikle ba&#;&#;&#;lamaz. Bu, gerçekten onlar&#;n Allah'a ve elçisine (kar&#;&#;) nankörlük etmeleri dolay&#;s&#;ylad&#;r. Allah fas&#;klar toplulu&#;una hidayet vermez.

Tevbe Suresi, ayet: Kendilerine onlar&#;n gerçekten ç&#;lg&#;n ate&#;in arkada&#;lar&#; olduklar&#; aç&#;kland&#;ktan sonra -yak&#;nlar&#; dahi olsa- mü&#;rikler için ba&#;&#;&#;lanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yara&#;maz.

Hud Suresi, 3. ayet: Ve Rabbinizden ba&#;&#;&#;lanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, ad&#; konulmu&#; bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metaland&#;rs&#;n ve her ihsan sahibine kendi ihsan&#;n&#; versin. E&#;er yüz çevirirseniz gerçekten Ben, sizin için büyük bir günün azab&#;ndan korkar&#;m.

Hud Suresi, ayet: Ey kavmim, Rabbinizden ba&#;&#;&#;lanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sa&#;anak (ya&#;murlar, bol nimetler) ya&#;d&#;rs&#;n ve gücünüze güç kats&#;n. Suçlu-günahkarlar olarak yüz çevirmeyin."

Hud Suresi, ayet: Semud (halk&#;na da) karde&#;leri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan ba&#;ka &#;lah&#;n&#;z yoktur. O sizi yerden (topraktan) yaratt&#; ve onda ömür geçirenler k&#;ld&#;. Öyleyse O'ndan ba&#;&#;&#;lanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. &#;üphesiz benim Rabbim, yak&#;n oland&#;r, (dualar&#;) kabul edendir."

Hud Suresi, ayet: "Rabbinizden ba&#;&#;&#;lanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir."

Yusuf Suresi, ayet: (Çocuklar&#; da:) "Ey babam&#;z, bizim için günahlar&#;m&#;z&#;n ba&#;&#;&#;lanmas&#;n&#; dile. Biz gerçekten hataya dü&#;enler idik" dediler.

Yusuf Suresi, ayet: "&#;lerde sizin için Rabbimden ba&#;&#;&#;lanma dilerim. Çünkü O, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir" dedi.

Kehf Suresi, ayet: Kendilerine hidayet geldi&#;i zaman insanlar&#; inanmaktan ve Rablerinden ba&#;&#;&#;lanma dilemelerinden al&#;koyan &#;ey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azab&#;n onlar&#; kar&#;&#;larcas&#;na gelmesi(ni beklemeleri)dir.

Meryem Suresi, ayet: (&#;brahim:) "Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden ba&#;&#;&#;lanma dileyece&#;im, çünkü, O, bana pek lütufkard&#;r" dedi.

Nur Suresi, ayet: Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir i&#; üzerinde iken, ondan izin al&#;ncaya kadar b&#;rak&#;p-gitmeyenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, i&#;te onlar Allah'a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle, senden kendi baz&#; i&#;leri için izin istedikleri zaman, dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'tan ba&#;&#;&#;lanma dile. &#;üphesiz Allah, ba&#;&#;&#;layand&#;r, esirgeyendir.

Mü'min Suresi, 7. ayet: Ar&#;'&#; yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere ma&#;firet dilemektedirler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bak&#;m&#;ndan her&#;eyi ku&#;at&#;p-sard&#;n, tevbe edenler ve Senin yoluna tabi olanlara ma&#;firet et ve onlar&#; cehennem azab&#;ndan koru."

Mü'min Suresi, ayet: &#;u halde sen sabret. Gerçekten Allah'&#;n va'di hakt&#;r. Günah&#;n için ma&#;firet dile; ak&#;am ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.

Fussilet Suresi, 6. ayet: De ki: "Ben ancak sizin benzeriniz olan bir be&#;erim. Bana yaln&#;zca, sizin &#;lah&#;n&#;z&#;n bir tek &#;lah oldu&#;u vahyolunur. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan ma&#;firet dileyin. Vay haline o mü&#;riklerin."

&#;ura Suresi, 5. ayet: Gökler, neredeyse üstlerinden çatlay&#;p-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara ma&#;firet dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, ba&#;&#;&#;layan ve esirgeyen O'dur.

Fetih Suresi, ayet: Bedevilerden geride b&#;rak&#;lanlar, sana diyecekler ki: "Bizi mallar&#;m&#;z ve ailelerimiz me&#;gul etti. Bundan dolay&#; bizim için ma&#;firet dile." Onlar, kalplerinde olmayan &#;eyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "&#;imdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a kar&#;&#; kim herhangi bir &#;eyle güç yetirebilir? Hay&#;r, Allah yapt&#;klar&#;n&#;z&#; haber aland&#;r."

Zariyat Suresi, ayet: Onlar, seher vakitlerinde isti&#;far ederlerdi.

Mümtehine Suresi, 4. ayet: &#;brahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vard&#;r. Hani kendi kavimlerine demi&#;lerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'&#;n d&#;&#;&#;nda tapt&#;klar&#;n&#;zdan gerçekten uza&#;&#;z. Sizi (art&#;k) tan&#;may&#;p-inkar ettik. Sizinle aram&#;zda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir dü&#;manl&#;k ve bir kin ba&#; göstermi&#;tir." Ancak &#;brahim'in babas&#;na: "Sana ba&#;&#;&#;lanma dileyece&#;im, ama Allah'tan gelecek herhangi bir &#;eye kar&#;&#; senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik ve 'içten Sana yöneldik.' Dönü&#; Sanad&#;r."

Mümtehine Suresi, ayet: Ey Peygamber, mü'min kad&#;nlar, Allah'a hiçbir &#;eyi ortak ko&#;mamak, h&#;rs&#;zl&#;k yapmamak, zina etmemek, çocuklar&#;n&#; öldürmemek, elleri ve ayaklar&#; aras&#;nda bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri me&#;ru olan bir çocu&#;u kocalar&#;na dayand&#;rmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararl&#; bir i&#;) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amac&#;yla geldikleri zaman, onlar&#;n biatlar&#;n&#; kabul et ve onlar için Allah'tan ma&#;firet iste. &#;üphesiz Allah, çok ba&#;&#;&#;layand&#;r, çok esirgeyendir.

Tövbe ve &#;sti&#;far &#;le &#;lgili Hadis-i &#;erifler

Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed, tövbe ve isti&#;far etmenin önemini pek çok kez dile getirmi&#;tir. Kusursuz olmayan insano&#;lu hatalar&#;n&#;n fark&#;na vard&#;&#;&#;nda vakit geçirmeden tövbe etmeli ve o hatay&#; tekrar yapmamal&#;d&#;r. &#;nsan gücü yetti&#;ince tövbe etmelidir.

Kulunun tövbe etmesi yüce Rabbimizi ho&#;nut eder, sevindirir. Tövbe kap&#;s&#; güne&#;in bat&#;dan do&#;du&#;u görülene kadar aç&#;kt&#;r ki zaten güne&#;in bat&#;dan do&#;mas&#; büyük k&#;yamet alametleri aras&#;nda yer al&#;r. O gün geldi&#;inde güne&#; bat&#;dan do&#;du&#;unda insan&#;n imtihan&#; bitmi&#; olur, Allah'a inanmayan kalmaz. &#;mtihan devam ederken tövbe etmek gerekir.

Tövbe ve isti&#;far ile ilgili baz&#; hadis-i &#;erifler &#;u &#;ekildedir:

  1. &#;bni Ömer’den (r.a) rivâyet edildi&#;ine göre Resûlullah &#;öyle buyurmu&#;tur:

“Ey insanlar! Allah’a tövbe ediniz. Zira ben O’na günde yüz defa tövbe ediyorum.” (Müslim, Zikir, Ayr&#;ca bkz. Ebû Dâvûd, Vitir, 26; &#;bni Mâce, Edeb, 57)

  1. Ebû Mûsâ el-E&#;’arî’den (r.a.) rivâyet edildi&#;ine göre Nebiyy-i Ekrem &#;öyle buyurmu&#;tur:

“Allah Teâlâ gündüz günah i&#;leyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah i&#;leyenin tövbesini kabul etmek için de gündüz elini açar. Güne&#; batt&#;&#;&#; yerden do&#;uncaya kadar bu böyle devam edip gider.” (Müslim, Tevbe, 31; Ahmed, IV, , )

  1. Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildi&#;ine göre Resûlullah &#;öyle buyurmu&#;tur:

“Kim, güne&#; batt&#;&#;&#; yerden do&#;madan önce tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder.” (Müslim, Zikir, 43)

  1. &#;bni Ömer’den (r.a.) rivâyet edildi&#;ine göre Nebiyy-i Ekrem &#;öyle buyurmu&#;tur:

“Bir kul can çeki&#;meye ba&#;lamad&#;&#;&#; sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder.” (Tirmizî, Deavât, 98/ Ayr&#;ca bkz. &#;bni Mâce, Zühd, 30)

  1. &#;bni Abbâs (r.a.) der ki: Resûlullah &#;öyle buyurdu:

“Bir kimse isti&#;fâr&#; dilinden dü&#;ürmezse, Allah Teâlâ ona her darl&#;ktan bir ç&#;k&#;&#;, her üzüntüden bir kurtulu&#; yolu lûtfeder ve ona ummad&#;&#;&#; yerden r&#;z&#;k verir.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26/; &#;bni Mâce, Edeb, Ayr&#;ca bkz. Ahmed, I, ; Hâkim, IV, /)

  1. Ebû Mûsâ (r.a.) der ki: Resûlullah &#;öyle buyurdu:

“Allah Teâlâ ümmetim için bana iki emân indirdi:

«Sen aralar&#;nda oldu&#;un müddetçe Allah onlara (umumî bir) azap vermeyecektir. Onlar isti&#;fara devam etti&#;i müddetçe, Allah onlara azap etmeyecektir.» (Enfâl 8/33)

Ben aralar&#;ndan ayr&#;ld&#;&#;&#;mda, (Allah’&#;n azâb&#;n&#; önleyecek ikinci emân olan) isti&#;fâr&#; k&#;yâmete kadar aralar&#;nda b&#;rak&#;yorum.” (Tirmizi, Tefsir, 8/)

  1. Abdullah bin Büsr’den (r.a) rivâyet edildi&#;ine göre Nebiyy-i Ekrem &#;öyle buyurmu&#;tur:

“(K&#;yâmet günü) amel defterinde çokça isti&#;fâr bulan kimselere müjdeler olsun!” (&#;bni Mâce, Edeb, 57)

  1. &#;eddâd bin Evs Hazretlerinden rivâyet edildi&#;ine göre Nebiyy-i Ek-rem &#;öyle buyurmu&#;tur:

“&#;sti&#;fâr&#;n efendisi ve en üstünü &#;öyle demendir:

«Allah’&#;m! Sen benim Rabbimsin. Senden ba&#;ka ibadete lây&#;k hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yaratt&#;n. Ben senin kulunum. Ezelde sana verdi&#;im sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yetti&#;ince durmaktay&#;m. &#;&#;ledi&#;im kusurlar&#;n &#;errinden sana s&#;&#;&#;n&#;r&#;m. Bana lûtfetti&#;in nîmetleri yüce huzûrunda minnetle anar, günah&#;m&#; îtirâf ederim. Beni affet, &#;üphe yok ki günahlar&#; senden ba&#;ka affedecek kimse yoktur.»”

Resûlullah sözlerine &#;öyle devam etti:

“Her kim, bu Seyyidü’l-&#;sti&#;fâr&#; sevâb&#;na ve faziletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün ak&#;am olmadan ölürse, o cennet ehlindendir. Yine her kim, sevâb&#;na ve faziletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse, o ki&#;i de cennet ehlindendir.” (Buhârî, Deavât, 2, Ayr&#;ca bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, ; Nesâî, &#;stiâze, 57/; Tirmizî, Deavât, 15/)

ANASAYFAYA DÖNMEK &#;Ç&#;N TIKLAYINIZ

Seyyid&#;l İstiğfar Arap&#;a ve T&#;rk&#;e Okunuşu - Seyyid&#;l İstiğfar Anlamı ve Fazileti nedir? (Diyanet)

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Mart 31,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Tevbe; Hak yolunu unutan ve gafil davranan kulun, yaptığı yanlışın farkına varmasıdır. Tevbe ederek yüzünü ve gönlünü Allah'a döndürmesi demektir. İstiğar da gönüllerinizden taşan niyazlarınızdır. Bilerek ya da bilmeyerek yaptığımız günahlardan arınmak için en kısa sürede pişmanlık duymalı, Allah’a tevbe ve istiğfarda bulunmalıyız. Peki, Seyyidül İstiğfar duası nedir? İşte sizler için Diyanet Seyyidül İstiğfar Anlamı, Fazileti, Arapça ve Türkçe okunuşu

Haberin Devamı

Kuran’da Mümin suresinin ayetinde “bana dua edin, size icabet edeyim.” Buyrulmuştur. Bakara suresinin ayetinde de “Allah, çok tevbe edenleri ve temizlenenleri kabul eder.” Buyruluyor. Bu nedenle, “benim günahım büyük, Allah affetmez”, kuşkusuna kapılmayın. Günahınızdan tevbe ederek, bol bol istiğfar duası edersiniz, imanınız kuvvetlenecek, ibadet sevabı kazanacaksınız.

Seyyidül İstiğfar Duası Türkçe Okunuşu

Allahümme ente Rabbî lâ ilahe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente.

Tövbe ve istiğfarda bulunacaksanız en üstün ve faziletli duadır. Peygamber Efendimizin, Seyyidül İstiğfar duasının fazileti ve önemi üzerinde durmuştur. İsiğfarı en iyi şekilde yapmak istiyorsanız yukarıdaki şeklinde dua etmenizi buyurmuştur.

Kısaca bu duanın meali şöyledir; “Ya Rabbi! İşlediğim bütün günahlarımı itiraf edip, tevbe ve istiğfar ederim. Nimetlerinin şükründen acizim. Beni affet, mağfiret eyle.”

Seyyidül İstiğfar Duası Arapça Okunuşu

Haberin Devamı

اللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّى ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ ، خَلَقْتَنِى وَأَنَا عَبْدُكَ ، وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ ، أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَىَّ وَأَبُوءُ بِذَنْبِى ، اغْفِرْ لِى ، فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ

Seyyidül İstiğfar Türkçe Anlamı ve Meali

Diğer dualar gibi, tevbe-istiğfar duası da Arapça yazılmıştır. Fakat duanızı mutlaka Arapça okuyacak ve söyleyeceksiniz diye bir şart bulunmuyor. Duanızı Türkçe de yapabilirsiniz.

"Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben Senin kulunum; gücüm yettiği kadarıyla Senin ahdin ve va’din üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden Sana sığınırım. Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim; günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü Senden başka hiçbir kimse günahları bağışlamaz.) (Buhârî, Deavât, 2)"

Duayı Arapça söylemekte zorluk çekiyorsanız veya yanlış yapmaktan korkuyorsanız, Türkçe mealini okuyabilirsiniz. Bir kağıda yazıp ya da cep telefonunuza indirip, istediğiniz zaman okuyabilirsiniz.

Seyyidül İstiğfar Duasının Fazileti

Peygamber Efendimiz, Seyyidül İstiğfar duasının faziletini şu sözleriyle belirtmiştir; “Kim, seyyidül istiğfar duasının faziletine inanarak gündüz okursa, gece olmadan öldüğünde cennetlik olur. Aynı şekilde gece okuyup, sabah olmadan ölürse yine cennetlik olur.”

Bu duayı anlamına ve faziletine inanarak okumaya devam ederseniz, günahlardan arınıyorsunuz. İbadet sevabı kazanıyor, melekler sizin için dua ediyor. Bilerek veya bilmeyerek işlediğiniz günahlarınız için sürekli af dileyip, yükümlülüklerinizi yerine getirmelisiniz. Bununla birlikte seyyidül istiğfar duasını okuduğunuzda cennetle müjdeleniyorsunuz.

Haberin Devamı

Tövbe Duası

Seyyidül İstiğfar haricinde de tövbe duası bulunuyor. Kısa olarak okuyacağınız gibi uzun olarak okunan tevbe duası da bulunuyor. En çok bilinen ve okunan dua şöyledir:

"Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe'l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve'l-hayyü'l-kayyûmü ve etûbü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ. Ve es-elühü't-tevbete ve'l-mağfirete ve'l-hidâyete lenâ, innehû, hüve't-tevvâbü'r-rahîm.".

İsterseniz bu uzun tövbe duasının yerine, bu duanın ilk cümlesini de okuyabilirsiniz. Tevbe duasının yanı sıra Kuran’de bulunan Tevbe suresi de vardır. Namazlarınızda ve dualarınızda bu süreyi de sık sık okuyabilirsiniz.

Peygamber Efendimizden nakledildiğine göre; “ kim Tevbe suresini okumaya devam ederse, kıyamet gününde ona şefaatçi olacağı” buyrulmuştur. Tevbe suresini okuyan kişi, münafıklıktan uzak durur, melekler, o kişiye ölene kadar istiğfarda bulunurlar.

Hangisi doğru: Estağfurullah mı, Estağfirullah mı? Tövbe için estağfurullah zikrinin fazileti

Hangisi doğru: Estağfurullah mı, Estağfirullah mı? Tövbe için estağfurullah zikrinin fazileti

Hem Arapça'da hem de Türkçe'de sıklıkla kullanılan kelimelerden biri olan Estağfirullah, Allah'a tövbe etmek için kullanılan en güzel zikirlerden biridir. Peki hangisi doğrusu: Estağfurullah mı, Estağfirullah mı? Estağfirullah zikrinin faziletleri:

Toplum içerisinde daha çok insanlarla diyalog halindeyken tevazu, teşekkür ve alçakgönüllülük manasını taşıyan bir kelime olan 'Estağfirullah', köken olarak baktığımızda Arapça'dır. Arap dilinde “Allâh’tan af ve mağfiret dilerim” demek olan Estağfirullah, TDK'ya çevrildiğinde Türkçe'ye 'Estağfurullah' olarak geçmektedir. Gündelik yaşantımız içerisinde insanlarla iletişimdeyken kullandığımız 'Estağfirullah', yapılan bir işe karşılık teşekkür mahiyetinde, bir şey değil ve rica ederim anlamını taşımaktadır. Arap dilinde 'Estağfirullah' kelimesinin kökü istiğfardan gelir. İstiğfarın kelime anlamı ise “Allah’tan, suçlarının bağışlanmasını dileme, tövbe.” demektir.

ESTAĞFİRULLAH ÇEKMENİN FAZİLETLERİ! EN GÜZEL TÖVBE ZİKİRLERİ

Estağfirullah zikri

Estağfirullah zikri

Allah'ı anmanın en güzel yollarından biri olan tesbihte çekilen Estağfirullah zikrinin fazileti ile ilgili hadis-i şerifte şöyle geçmektedir: "Her sabaha çıktığımda mutlaka Allah Teala'ya yüz defa istiğfar ederim" buyuran Sevgili Peygamber Efendimiz (SAV) devamlı istiğfar etmiş ve ümmetinin de istiğfar etmesini tavsiye etmiştir. Farz namazlardan sonra istiğfar getirmenin sünnet olduğunu buyuran dinimizde Efendimiz (SAV), selam verip namazı bitirmesinin sonrasında üç kere "estağfirullah, estağfirullah el-azîm ve etûbu ileyh" ya da buna benzer bir sözle istiğfarda bulunur "Allahümme ente's-selâm ve minke's-selâm" derdi. (Müslim, Mesâcid, ; Tirmizî, Salât, ).

TÖVBE İÇİN EN GÜZEL TÖVBE ESTAĞFİRULLAH DUASI:

Estağfirullah çekmenin fazileti

Estağfirullah çekmenin fazileti

"Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe'l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve, El-hayyü'l-kayyûmü ve etûbü ileyhi. Ve nes-elühü't-tevbete ve'l-mağfirete ve'l-hidâyete lenâ, innehû, hüve't-tevvâbü'r-rahîm. Tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ."

FARKLI BİR TÖVBE DUASI ZİKRİ

“Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe’l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyûmü ve etûbü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ. Ve es-elühü’t-tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hidâyete lenâ, innehû, hüve’t-tevvâbü’r-rahîm.”

PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)'İN TÖVBE İSTİĞFAR DUASI:

Türkçesi: “Allahümme ente Rabbî lâ ilahe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente”

SEYYİDÜL İSTİĞFAR DUASININ FAZİLETİ:

En güzel tövbe şeklinin 'Seyyidül İstiğfar' olarak ifade edildiği bu dua ile ilgili Peygamber Efendimiz (SAV)'in şöyle bir hadis-i şerifi vardır: “Her kim, bu Seyyidü’l istiğfârı sevâbına ve fazîletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse Cennetlik olur. Yine her kim, sevâbına ve fazîletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse Cennetlik olur.” (Buhârî, Deavât, 2, 16; Ebû Dâvûd, Edeb, )

Bebeklerde ilk hangi organ gelişir? Hafta hafta bebek gelişimi

İLİŞKİLİ HABER

Bebeklerde ilk hangi organ gelişir? Hafta hafta bebek gelişimi

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir