ey örtünüp bürünen kalk ve uyar / Müddessir Sûresi 1-10. ayeti ve tefsiri | Kuran ve Meali

Ey Örtünüp Bürünen Kalk Ve Uyar

ey örtünüp bürünen kalk ve uyar

74. Müddessir Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. 56 âyettir. Adını ilk âyette geçen ve “örtüsüne bürünen” anlamındaki aynı kelimeden almıştır.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Ey (örtüsüne) bürünen! (Resûl)![1]

2. Kalk, (insanları) uyar.

3. Rabbini tekbir et (büyükle).

4. Elbiseni (kendini, kişiliğini ve seni çevreleyeni her türlü kirden)[2] arındır.

5. Azaba götürecek şeyleri terk(e devam) et.

6. İyiliği, (karşılığında) daha çoğunu umarak yapma!

7. Rabbin için (her şeye) katlan.

8. O Sûr’a üfürüldüğü zaman,

9. İşte o gün zor bir gündür.

10. Kâfirlere kolay değildir.

11-12-13-14. Tek başına (hiçbir şeysiz, çıplak) yarattığım adamı da bana bırak! Ona hem bolca mal verdim, hem de (yanında) hazır bulunan oğullar (verdim)! Kendisine (bu nimetleri) döşedikçe döşedim.

15. Sonra yine de hırsla artırmamı ister.

16. Hayır! (Artırmayacağım.) Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı oldukça inatçı idi.

17. Ona zor bir meşakkat yükleyeceğim (Onu sarpa sardıracağım.)

18. Çünkü o,[3] (Kur’an hakkında uzun uzun) düşündü, ölçtü biçti.

19. Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!

20. Yine kahrolası (aklınca) nasıl ölçtü biçti!

21-22-23-24-25. Sonra baktı (baktı) da, (söyleyecek söz bulamayıp) surat astı ve kaşlarını çattı. Sonra arka döndü ve büyüklük tasladı da: “Bu (öğretilip) rivayet edilen bir sihirden başka bir şey değildir, bu sadece insan sözüdür.” (dedi).

26. Onu (o güç yetiremeyeceği) Sekar’a (cehenneme) atacağım.

27. Sen biliyor musun Sekar nedir?

28. O, ne geri(de bir şey) bırakır ne de (tekrar tekrar yakmaktan) vazgeçer.

29-30. O (durmadan yenilenen) derileri yakıp (simsiyah) kavurandır. Onun üzerinde on dokuz (muhafız melek)[4] vardır.

31. Biz o ateşin zebânîlerini, sadece meleklerden kıldık. Onların sayısını da o inkâr edenler için ancak bir imtihan yaptık. (Böylece) kendilerine kitap verilenler de (Kur’an’ın hak olduğuna) iyice inansınlar,[5] inananların da imanı artsın (kuvvetlensin) diye. Artık hem kendilerine kitap verilenler hem de mü’minler şüpheye düşmesinler. (Bu,) kalplerinde bir hastalık bulunanlarla, kâfirler: “Allah, bu misal ile ne demek istemiş olabilir?” desin(ler diyedir). İşte böylece Allah dilediğini (niyet ve amellerinin gereği olarak) sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilemez. Bu (cehennem, yahut zebânîlerin sayısı), insanlara (ibret için) bir hatırlatmadan başka bir şey değildir. [bk. 9/124]

32. Hayır! (Onlar öğüt almazlar). Ay hakkı için…

33. Dönüp geldiği zaman, gece hakkı için…

34. Ağardığı sırada sabah hakkı için…

35. Muhakkak o (cehennem), büyük (bela)lardan biridir.

36-37. Hem sizden (ibadet ve hayırda) ileri geçmek veya geri kalmak isteyenleri korkutmak için insanları uyarıcıdır.

38. Her nefis kazandığına bağlıdır.[6]

39. Ancak bahtiyar olan (defteri sağından verilen)ler böyle değildir. (İman edip iyi amelleriyle kurtulmuşlardır.)

40-41-42. (Onlar) cennetlerdedirler. Onlar suçlulara: “Sizi kavurucu ateşe sokan nedir?” (diye uzaktan sorarlar.)

43-44-45. (Günahkârlar) derler ki: “Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. (Kur’an’ın buyruklarını bırakıp, batıl şeylere) dalanlarla beraber biz de dalardık.”

46-47. “Ceza gününü yalan sayardık. Nihayet (bu halde iken) bize (gelmesi) kesin olan (ölüm) gelip çattı.”

48. Artık onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez.

49-50-51. Böyle iken onlara ne oluyor da, sanki aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi (hâlâ Kur’an’daki) öğütten yüz çeviriyorlar?

52. Fakat onlardan herkes, kendisine (Allah tarafından) dağıtılmış sahifeler (verilmesini) istiyor. [bk. 6/124]

53. Hayır! (Bu olacak şey değildir!) Doğrusu onlar (bu alaycı sözleriyle) âhiretten korkmuyorlar.

54. Bilakis, (korkmaları gerekir.) Şüphesiz o (Kur’an) da (hayatta esas alınacak) bir öğüttür.

55. Artık kim dilerse onu düşünüp öğüt alsın.

56. (Ne var ki) Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. Saygıyla emirlerine itaat edilmeye lâyık olan ancak O’dur, mağfiret sahibi de O’dur.

(Allah’ın dilemesi için de dua ve ibadetle istemek lazımdır.) [krş. 76/ 30; 81/29]


[1] İlk vahiyden sonra üç yıl veya altı ay fetret (vahyin kesilme) devri yaşandı. Buna üç sene diyenler vardır. Fakat tercih edilen görüş altı aydır. Bundan sonra Resûlullah (sas.), yine Hira’dan dönüşte gökten bir ses işiterek Hz. Cebrail’i görmüş, korku ve titreme içinde eve dönüp “Beni örtün, beni örtün!” deyip yatmıştı. Bunun üzerine ilgili âyetler indi (İbni Kesîr (Sâbûnî), III, 567).

[2] Elbise, kendisi mânasında olmakla beraber bu parantez içindeki ifadelerden de kinâyedir (Mahlûf, s. 574).

[4] Çoğunluğa göre (Nesefî (Medârik), IV, 329).

[5] 30. âyetteki “19”un ayrıca bu âyette de iman hususunda imtihana sebep bir sayı olduğu belirtilmektedir. Böylece bu sayının ihtiva ettiği incelik ve hikmet hakkında insanlar uyarılmaktadır. [Zebânîler için bk. 40/49; 43/77]

[6] Yahut”Her nefis kazandığı (günahlar) yüzünden bir rehine/tutsaktır.”

 

Kuran’ın nurani iklimine girdiğimiz şu günlerde, Kur’an ile hasbihal ederken insanın içini; bazen bir sıcaklık, bazen yürek ferahlatan bir rahatlama hissi, bazen de tatlı bir ürperti sarıyor. Ayetler yüreğimize işlendikçe bu tatlı ürpertinin tüm vücuda yayıldığını hissediyoruz.

Kuran-ı Kerim, mesajını net bir şekilde, duru bir anlatımda ve su gibi berrak bir şekilde iletir.  Çünkü Allah âlemlerin rabbi sıfatıyla konuşur, çoğu zaman gaflete düşsek de Kuran’da okunan her bir ayet kalbimizi, ruhumuzu ve duygularımızı her vakit huşu ve ürperişe sevk edip uyandırır.

“Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar” (Müdessir 1/2) ayeti bilindiği üzere Allah’ın Resulüne hitaben iniyor. Ancak her ne kadar ilk hitap Allah’ın Resulüne yapılsa da uyarı ve hitap elçi ile sınırlı değildir. Çünkü bahse konu örtü sadece bir yatak örtüsü değildir. Ayette ifade edilen örtü ile alakalı okuduğum bir yazıda yazar örtüyü şöyle açıklıyor. “Örtüde kasıt gerçeğin üzerini örten ya da bizim üzerimize kapladığı için gerçekleri görmemizi engelleyen bizi gerçeklerden uzaklaştıran bizi suni meselelerle ya da gündemlerle oyalayan bütün örtülerdir”

Ey Müslüman kardeşlerim gelin bu mübarek ayları fırsata çevirip hep beraber özümüze dönelim. Yaratılış amacımıza dönelim boş ve faydasız işleri bir kenara itelim. Her ne kadar zor gelse de faydasız işleri bir kenara itelim. Madde sevgisini, mal sevgisini, eşya sevgisini, nefsimize hoş gelen ve bizi esir alan, bize hesap gününü unutturacak diğer bütün sevgilerin örtüsünü atalım.

Hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşama örtüsünü, mal biriktirme örtüsünü, kibir örtüsünü, gösteriş örtüsünü, cimrilik örtüsünü,  makam- mevki örtüsünü velhasıl bizimle rabbimiz arasına girecek tüm örtüleri atalım. Tüm örtüleri atalım ki “kalk ve uyar” emrine geçebilelim.

Aklımıza gelen ilk sorulardan biri de kimi ve nasıl uyaracacağımızdır.  Önce kendimizi, sonra yine kendimizi uyaracağız.  Her uyardığımızla beraber yine kendimizi uyaracağız. Uyanalım, uyaralım ve harcanan hayatların, boşa giden ömürlerin gidişine bir son verelim. Öyle bir silkelenelim ki, öyle bir mücadele verelim ki baharda tomurcuklanan bir meyve ağacı gibi olalım. Gölgemiz ferahlık, bize selam verenlere umut olsun. Kurân’î ve nebevî ders gösterir ki, bir hakikati özümsemeden, hazmetmeden, duygularımıza yedirmeden “kalkıp uyarmanın” fazlaca bir önemi yoktur. Kendine tatbik etmeden başkasına tatbik ile görevli de değildir insan. Böyle yapmakla vazifesini yapmış sayılıyor değildir. Hakkıyla kalkıp uyarmak, layığınca ifa etmek bir ilâhî lütuftur.

Dünyalık meşgalelerimiz, günlük streslerimiz, sınandığımız hastalıklar bizi Rabbimizden alıkoymamalı. Bu geçici ve aldatıcı dünya hayatında uyanan ve uyandıran olalım…

Selam olsun nefsine hoş geldiği örtülerden, Allah için kurtulabilene, selam olsun dünya için ahiretini feda etmeyenlere...

 Mevla’m bizi uyanan ve uyandıran kullarından eylesin.

Söz&Kalem - Özcan Akyüz 

Tags:etikerKalkUyarMuhammedVahiyCebrailGeceHira

Kur'an-ı Kerim - Diyanet İşleri Başkanlığı

Müddessir Suresi - 1-5 . Ayet Tefsiri

Ayet


  • يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ

    ﴿١﴾

  • قُمْ فَاَنْذِرْۙ

    ﴿٢﴾

  • وَرَبَّكَ فَكَبِّرْۙ

    ﴿٣﴾

  • وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ

    ﴿٤﴾

  • وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْۙ

    ﴿٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾1﴿

Ey örtüsüne bürünen!

﴾2﴿

Kalk ve uyar!

﴾3﴿

Sadece rabbinin büyüklüğünü dile getir.

﴾4﴿

Elbiseni tertemiz tut.

﴾5﴿

Her türlü pislikten uzak dur.

Tefsir (Kur'an Yolu)


Hz. Peygamber Hira mağarasında vahiy meleğinin sesini işitip kendisini de görünce korkusundan titremeye başlamış, hemen ailesine gelerek “Beni örtün, beni örtün!” demiş; onlar da üzerine bir örtü örtmüşler ve serin su serpmişlerdi. Bunun ardından, “Ey örtüsüne bürünen!” hitabıyla başlayan Müddessir sûresinin ilk beş âyeti inmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 74/1-5). Bununla birlikte “örtüsüne bürünen” ifadesine mecaz olarak “peygamberlik kisvesine bürünen, bu ağır görevi yüklenen” anlamları da verilmiştir (Râzî, XXX, 190; Şevkânî, V, 373; İbn Âşûr, XXIX, 294).

“Kalk, uyar” emri Muhammed aleyhisselâmın, peygamber olarak tevhid dinini ve Allah’ın mesajlarını insanlığa tebliğ etmekle görevlendirilişinin ilânıdır. Resûlullah efendimiz bu emri aldıktan sonra insanları tevhid dinine çağırmaya başlamış, son nefesine kadar da bu görevini sürdürmüştür. “Sadece rabbinin büyüklüğünü dile getir” emri, tevhid dininin en önemli unsuru olan “Allah’ın birliğine iman ve O’na kulluk” esasını ortaya koymaktadır. İslâm’ın bu temel ilkesinin hemen ardından gelen “Elbiseni temiz tut” emri ise Hz. Peygamber’in maddî olarak elbisesini necâset vb. pisliklerden temiz tutması, mânevî olarak da güzel ahlâkla bağdaşmayan davranışlardan ve günahlardan nefsini arındırması anlamında yorumlanmıştır (Zemahşerî, IV, 180-181). Âyetteki siyâb (elbise) kelimesinin mecaz olarak kullanıldığını belirten ve bu kelimeye “amel, kalp, nefis, beden, aile, din, ahlâk” gibi farklı mânalar veren başka müfessirler de olmuştur (bk. Şevkânî, V, 374). Buradaki temizlik maddî mânada alındığında “elbise” bir örnek olup genel olarak beden temizliğinin, kezâ ev bark, mâbed vb. özel veya ortak alanların temizliğinin de bu buyruğun kapsamına girdiğinde kuşku yoktur. 5. âyette “Her türlü pislikten uzak dur” diye çevirdiğimiz cümle de dış temizlikten sonra inanç ve ahlâk temizliğini, iç arınmayı vurgulamaktadır. Sonuç olarak bu iki âyette, son derece veciz bir üslûpla, Hz. Peygamber’e ve onun şahsında müslümanlara hem maddî hem de mânevî temizlik emredilmiş olup, bu buyruğun daha ilk inen ve Hz. Peygamber’i risâlet görevine hazırlayan âyetlerde yer alması son derece anlamlıdır.


Kaynak :Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 494-495

Kur'an-ı Kerim Portalı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz

Bağlantılar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Uygulamalar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

TEFSİR:

Allah Teâlâ, bir önceki Müzzemmil sûresinde olduğu gibi bu sûrede de Peygamberimiz (s.a.s.)’e bir vasfını öne çıkararak hitap eder. Bu, اَلْمُدَّثِّرُ (müddessir) vasfıdır.  Müddessir, “elbisesine örtünüp bürünen kimse” mânasındadır. Resûlullah (s.a.s.), Hira dağında Cebrâil (a.s.)’ı aslî sûretinde görmüş, çok korkmuş, eve dönüp, “Beni örtün, beni örtün!...” demişti. Bu sebeple Cenâb-ı Hak ona: “Ey örtüsüne bürünen Rasûlüm! Kalk ve insanları ilâhî azap ile korkut!” diye hitap eder. Böylece, artık örtülere bürünmenin, uyumanın, rahat etmenin zamanının geçtiğini; uyanmanın, görünmenin, ilâhî hakîkatleri açıklamanın, zahmetler çekmenin, meşakkatlere katlanmanın, halkı irşat için azimle kalkıp harekete geçmenin zamanı geldiğini haber verir.

Sonra İslâm’ı tebliğ vazifesinde başarılı olabilmesi için lazım gelen imanî ve ahlâkî olgunluğu kazanmanın esasları hatırlatılır:

Birincisi; Allah’ın en büyük olduğunu, O’nun karşısında her şeyin küçük, aciz, hakîr ve değersiz bulunduğunu kalben idrak etmek, bu gerçeğe tam olarak inanmak, bu imanın bir gereği olarak kalbi bütün küçük şeylerin korku ve sevgisinden boşaltarak “En Büyük Olan”a bağlamak, bunu söz ve fiillerimizle dünyaya ilan etmek. Çünkü الله اكبر (Allahu Ekber) demek İslâm’ın özüdür, başta gelen emridir. Mühim bir zikirdir. Risâletin başlangıcında öğretilen bu zikir ezanlarda, namazlarda, hacda, kurbanda, hayatın her alanında devam etmektedir.

İkincisi; elbisenin tertemiz olması. Bu gerçekten çok şumüllü bir ifadedir. Buna göre; giyilen elbise her türlü pislik ve necasetten arındırılmalı, böylece giyim kuşam temiz ve tertipli olmalıdır. Beden her türlü pisliklerden temizlenip el, ayak, saç sakal düzgün olmalıdır. Çünkü Allah’a davet eden kişinin görünüşünün nezih ve pâk olması, insanların kendisine ısınması ve kalbî yakınlık duyması açısından büyük ehemmiyet taşır. Giyilen elbiseler ahlâkî ayıplardan da uzak tutulmalı; helâl kazançla elde edilmiş olmalı; kibirlenme, gösteriş, şan ve şöhret vesilesi olmamalıdır. Allah’a davet eden kişi, öyle bir elbise giymelidir ki, onu gören herkes bu kişinin şerefli bir insan olduğunu ve onun kalbinde hiçbir kötülüğün olmadığını fark etmelidir. “Elbiseni temizle” ifadesi mecazi olarak da, insanın kalbini ve nefsini her türlü günahtan, zulümden, tebliğine mâni olacak kötü ahlâktan sakındırmasını; nasihatlerini kabule yardımcı olacak güzel ahlâk ile ahlâklanmasını öğütler.

Üçüncüsü; maddi-manevî her türlü pislikten uzak durulması. Hülasa olarak akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, amelî pislik, beden ve elbisedeki pislik ve hayatın her alanındaki pislikten uzak durulmalıdır. Buna göre Allah davetçisi, toplumda yaygın olan her türlü pislikten kendini temiz tutmalıdır. Öyle ki, biri kalkıp da: “Bu, başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışıyor, fakat kendisi bile bu pisliklerden arınmış değil” dememelidir. Bu ifade, özellikle putlara karşı savaş açılmasını ve onların bertaraf edilmesini de istemektedir.

Dördüncüsü; din adına yapılan iyilik ve hizmetin kesinlikle başa kakılmaması. Burada da yine çok muhtevâlı bir ifade kullanılmıştır. Buna göre öncelikle Peygamberimiz (s.a.s.)’e ve onun şahsında Allah’a davet edecek her müslümana şu tâlimatlar verilmektedir:

Beşincisi; peygamberlik sana Allah’ın büyük bir lutfudur. Senin aracılığınla insanlara hidâyet ulaşmaktadır. Bu yüzden “başka insanlara ihsanda bulunuyoruz” diyerek bir gösterişe kapılma ve bundan şahsî bir çıkar peşinde olma. Aslında yaptığın hizmet, çok büyük bir hizmettir. Fakat sen “ben büyük bir iş yapıyorum” gibi yanlış bir düşünceye kapılma. Bu peygamberlik vazifesini yerine getirmek için canını ortaya koyarak Allah’a bir iyilikte bulunmakta olduğunu zannetme. Çünkü bu yolda gösterdiğin gayretler ve yaptığın iyilikler, tamamen kendi menfaatinedir.

Altıncısı; ihsanda bulun, bağış yap, cömert ol, iyi muamelede bulun. Bunların hepsini sadece ve sadece Allah rızâsı için yap. Bunları yaparken hiçbir dünyevî menfaat bekleme. Yani Allah için ihsan et, kendi menfaatini sağlamak için ihsanda bulunma.

Yedincisi; sadece  Allah’ın mükâfat ve rızâsına ermek için sabredilmesi. Çünkü Allah’ın dinin tebliğ, onu yaşama, yaşatma ve yayma yolunda pek çok musibet, eziyet ve sıkıntılarla karşılaşmak mukadderdir. Bunlara göğüs gerip hedefe erişebilmede sabır en mühim şarttır. Sabrın da Allah rızâsı için olması zaruridir. Çünkü başka maksatlarla yapılan sabır, yeterli derecede etkili olmayacaktır. Ancak Allah için gösterilen sabır, kişiye bu dayanma kuvvetini verecektir.

İşte bahsedilen bu mühim esaslar, Allah’ın dinini tebliğ edecek, insanları Allah’a çağıracak her müslümanın sahip olması gereken esaslardır. Bu yolun azığı ve teçhizatı bunlardır. Bu yönden eksiği bulunan insanların, davet yolunda başarı ihtimalleri, eksikleri nispetinde düşük olacaktır. Allah Resûlü (s.a.s.)’de bu esaslar en mükemmel mânada yerleştiği için, Allah’ın izniyle çok kısa sürede dünyada misli görülmemiş büyük bir inkılap gerçekleştirmiştir. Bu esaslar aynı zamanda peygamberliğin, ne kadar sağlam temeller üzerine oturduğunu ve peygamberin davet ettiği yolun ne kadar güzel bir yol olduğunu bütün dünyaya ilan etmektedir. Hiçbir akıl ve insaf sahibi insan bu esaslarda zerre kadar bir yanlışlığın ve eksikliğin olduğunu iddia edemez. Edenler de ancak, küfür ve nankörlüklerinden ederler ki, onları da sûra üfürmekle başlayacak olan gerçekten çok zor bir gün beklemektedir.

Kıyâmet gününe dair âyetlerin haber verdiği güçlükler, burada da belirtildiği gibi kâfirler içindir. Resûlullah (s.a.s.), mü’minlerin durumu hakkında şu müjdeyi vermektedir:

“Canımı kudret altında tutan Allah’a yemin ederim ki, kıyâmet gününün zahmet ve meşakkatleri mü’min için öyle hafifletilir ki, nihâyet, dünyada iken kıldığı bir farz namazdan daha hafif hale gelir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75)

Şimdi Peygamber’i yalanlayıp Kur’an’ı reddederek o dehşetli günün zorluklarına maruz kalacak bir kâfirin, hem dünyadaki perişân hâli, hem de cehennemde çekeceği azap çok ibretli bir tablo, çok canlı bir filim şeridi halinde arz olunmaktadır:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Müddessir Sûresi Ayetler:

1 - 10 11 - 25 26 - 29 30 31 32 - 37 38 - 48 49 - 53 54 - 56

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir