26 Nisan,
Faydacılık öğretisi; bir eylemin ahlaki değerinin, o eylemin sonucunda ne kadar kişiye fayda getirdiği ile ölçüleceğini savunur. Faydadan kasıt ise mutluluk ve hazdır. Gelin konuyu daha detaylı ele alalım!
Faydacılık öğretisi; bir eylemin ahlaki değerinin, o eylemin sonucunda ne kadar kişiye fayda getirdiği ile ölçüleceğini savunur. Faydadan kasıt ise mutluluk ve hazdır. Yani iki eylem arasında ahlaki olarak bir seçim yapmamız gerekirse, sonucunda daha çok kişinin mutlu olacağı seçeneği seçmeliyiz. Daha büyük iyiliği. Örneğin tramvay probleminde olduğu gibi, eğer bir kişinin ölümü beş kişinin hayatını kurtarmak anlamına geliyorsa bu seçenek seçilmelidir.
Faydacılcılığın doğalcılığın bir biçimidir. Ahlaki doğalcılık, ahlakımızı dünyanın doğal özelliklerine dayandırmamız gerektiğini savunur. Faydacılık aynı zamanda, sonuçculuğun bir biçimidir. Bu ise bir eylemin ahlaki değerinin o eylemin sonucuna göre belirlenmesi anlamına gelir.
Faydacılığa göre iyi olan eylem, sonucunda mutluluk ve haz getiren eylemdir. Ahlaki davranışların temelinde nihai amaç haz ve mutluluktur. Haz ve mutluluk tam olarak aynı şeyleri ifade etmezler. Haz, genellikle kısa süreli duygu anlarıdır ve birtakım özel eylemlerle ilişkilendirilmeye müsaittir. Diğer yandan mutluluk daha çok, bir insanın hayatının daha uzun süreli kısımlarını teşkil eden, genel bir varlık durumu olarak tanımlanabilir. Bir insan mutlu olmaktan haz alabilir. Örneğin sürekli alkollü içecekler tüketen biri bu tanımlamaya uyabilir. Öte yandan mutluluk ve haz arasında inkâr etmesi imkânsız, kuvvetli bir bağ bulunur.
Faydacılığın temel ilkesi; eylemlerin mutluluk getirdiği ölçüde doğru, mutsuzluk getirdiği ölçüde yanlış olmasıdır. Burada bahsi geçen mutluluk; sadece eylemi yerine getiren kişinin mutluluğu değil, eylemden etkilenen herkesin mutluluğudur. Aynı zamanda her insanın eşit derecede mutlu olma hakkı olduğunu savunur. Bu bağlamda oldukça eşitlikçi bir görüş ortaya koyar. Ve Kant’ın ahlak felsefesi ilgili kısmı ile uyumludur bu düşünce.
Faydacılığın söylediği şey basitçe, en büyük sayıda insanın en büyük mutluluğunu sağlamaya çalışmamız gerektiğidir.
Faydacılığın insanı cezbeden bazı özellikleri şunlardır:
Faydacılığın, Kant’ın ahlak felsefesinden farklılaştığı temel noktalardan birisi şudur: Kant’ın ahlak anlayışında; eylemlerimizin sonuçları o eylemin ahlaki bir eylem olup olmadığını etkilemezken, bu faydacılık öğretisi için böyle değildir.
Faydacılık öğretisi, eylemin sonucu doğrultusunda bir ahlak anlayışı ortaya koyar. Bu ahlak anlayışı, eylemin sonucunda olası en büyük iyiliği, mutluluğu temin etmektir. Nitekim Kant’ın ahlak anlayışında; eylemin ahlaki açıdan doğru olup olmadığı, ödev ahlakına uygun olup olmaması ile ölçülür.
Kaynakça:
Chris Horner-Emrys Westacott, Felsefe Aracılığıyla Düşünme, Phoenix Yayınları, 5. Baskı,
Fiyat teklifi hazırlama, CRM, iş takibi, sipariş ve temel finans (ön muhasebe) yazılımı
SİZİ ARAYALIMPragmatizm, felsefede; uygulayıcılık, uygulamacılık, pragmacılık, fiîliyye, faydacılık, yararcılık gerçeğe ve eyleme yönelik olan, pratik sonuçlara yönelik düşünme temelleri üzerine kurulmuş olan felsefi akımdır. William James () tarafından popüler hale getirilmiştir. Onun felsefe ekolünden olanı yapmak, başarmak anlamına da gelir. Hem iyinin teorisi hem de doğrunun teorisidir. İyinin teorisi olarak faydacılık refahcıdır (welfarist). İyi en fazla faydayı sağlayandır ve burada fayda zevk, tatmin veya bir nesnel değerler listesine göre tanımlanır. Bir doğru teorisi olarak ise faydacılık neticecidir (consequentialist). Doğru hareket bir şeyin uygulanabildiği ölçüde gerçek olduğu savına dayandırılmıştır. Bir fikrin doğruluğu faydalılığı, kullanışlılığı veya işlerliği gibi gözlemlenebilir etkilerine göre belirlenir.[1]
Ampirizm ile yakın alakası olan bu felsefi akımı teorik düşüncenin tam tersi olarak nitelemek yanlış olmayacaktır.[kaynak belirtilmeli]
Kelimenin dayandığı felsefi terim prágma, Eski Yunanca olup iş, eylem demektir. Pragmatik ise kelime anlamı olarak işe yönelik anlamına gelir. "Faydacılık" bu terime karşılık kullanılan sözcüktür.[2] "Faydacılık ilk olarak yüzyıl İngiltere'sinde Jeremy Bentham ve diğerleri tarafından öne sürülmüştür. Fakat Epikür (Aipikuros) gibi Antik Yunan filozoflarına kadar geri gidilebilir. İlk kez ortaya atıldığında iyi en fazla insana en fazla mutluluğu getiren şey olarak tanımlanmıştı. Ancak daha sonra Bentham iki farklı ve birbiri ile çelişme potansiyeli olan kavram içerdiğinden birinci kısmı atıp sadece “en büyük mutluluk prensibi” demiştir.
Hem Bentham'ın hem de Epikür'ün formülasyonu hedonistik nedenselliğin farklı tipleri olarak düşünülebilir çünkü hareketlerin doğruluğunu sebep oldukları mutluluğa göre ölçüyorlardı ve mutluluğu zevk ile tanımlıyorlardı; ancak Bentham'ın formulasyonu ferdi olmayan bir hedonizmdi. Epikür'ün kişiyi en mutlu eden şeyi yapmasını tavsiye etmesine karşılık Bentham herkesi en mutlu yapacak şeyi yapmayı uygun görüyordu.
John Stuart Mill "Utilitarianism" isminde ünlü (ve kısa) bir kitap yazmıştır. Mill bir faydacı olmasına rağmen bütün zevklerin aynı değerde olmadığını ileri sürmüştür. “Mutsuz bir Sokrat (Sokrates) olmak, mutlu bir domuz olmaktan yeğdir.” sözü bu görüşünü anlatır.
Faydacılığı eleştirenler bu görüşün birkaç problemi olduğunu söylemişlerdir. Bunlardan biri değişik insanların faydalarının karşılaştırılmasının zorluğudur. İlk faydacıların çoğu mutluluğun felisifik hesap (felisific calculus) ile sayısal olarak ölçülüp karşılaştırılabileceğine inanıyorlardı ama pratikte bu hiçbir zaman yapılamadı. Değişik insanların mutluluğunun kıyaslanmasının sadece pratikte değil prensipte de mümkün olmayacağı ileri sürülmüştür. Faydacılığın savunucuları bu problemin iki kötü seçenek arasında karar vermek zorunda kalan herkesin karşılaşabileceği bir problem olduğunu söyleyerek karşılık vermişlerdir. Bir milyar insanın ölmesiyle bir kişinin ölmesinin aynı derecede kötü olduğunu söyleyemiyorsanız bu problemi utilitaryanizmi reddetmek için kullanamazsınız demişlerdir.
Faydacılık sağduyu ile çeliştiği için de eleştirilmiştir. Örneğin kişi kendi çocuğunun hayatı ile iki yabancının hayatını kurtarmak arasında seçim yapmak zorunda kaldığında kendi çocuğunu kurtarmayı seçecektir. Ama faydacılar iki yabancıyı kurtarmanın gelecekte daha fazla potansiyel mutluluğa sebebiyet vereceğinden tersini tercih etmeyi destekleyeceklerdir.
Bu akımın -bir şey uygulanabildiği ölçüde doğrudur- şeklindeki savı ise hiçbir teorik mekanizmanın tartışılmasına izin verilmeden bir şey özden yoksun olduğu halde başarılı bile olsa kabul gördüğünden eleştirilmiştir. Söz gelimi birbirinden farklı seçeneklere sahip bir soru hiçbir bilgi sahibi olmayan kimse tarafından rastgele ama doğru yanıtlandığında faydacılığa göre o şey artık mutlaklık kazanmıştır. Bu kişinin bilgili, eğitimli ya da zeki olması pek de önemli unsurlar değildir. Tersi durumda da çok iyi eğitimli ve yetenek sahibi kişiler toplumda iyi statülere erişemediği durumda onların geri zekalı ya da cahil olarak damgalanmaları bu akım yüzündendir. Kısacası faydacılıkta önemli olan öz değil biçimdir, olayların teorik akışı önemsizdir, mutlak olan daima pratik başarı olarak kabul edilir. Her teori doğru değil ama her pratik doğrudur bu görüşe göre.
Daniel Dennett kararlarımızı yönlendirmek için faydacılığın kullanmasının sınırlarını belirlemek için Three Mile adası kazasını örnek olarak kullanır. Bu nükleer santraldeki kaza iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey miydi? Bu kaza birçok kişi tarafından nükleer enerji politikasına yaptığı etkiler yüzünden yararlı olarak görülmekteydi (neticede Çernobil kadar kötü bir kaza değildi). Dennett faydacılık açısından tüm kanıtları tartıp bir karara varmak için hâlâ daha erken (aradan geçen 20 yıla rağmen) olduğunu söylemektedir.
Burada söz edilen sıkıntılardan kurtulmak için faydacılığın değişik çeşitleri ortaya atılmıştır. Faydacılığın geleneksel şekli en fazla fayda getiren hareket en iyi harekettir diyen hareket faydacılığıdır. Buna alternatif ise en iyi hareket en fazla faydayı sağlayacak kuralın emrettiği harekettir diyen kural faydacılığıdır.
Örneğin bir kişi yalan söylerse en fazla faydayı elde edeceği bir durumda olsun; hareket faydacılığına göre en doğru hareket yalan söylemektir ama genel kural olarak doğruyu söylemek o kişiye daha fazla fayda sağlayacağını kabul edersek kural faydacılığı açısından doğruyu söylemek gerekmektedir.
Felsefedefaydacılık hem iyinin teorisi hem de doğrunun teorisidir. İyinin teorisi olarak faydacılık refahcıdır (welfarist). İyi en fazla faydayı sağlayandır ve burada fayda zevk, tatmin veya bir nesnel değerler listesine göre tanımlanır. Bir doğru teorisi olarak ise faydacılık neticecidir (consequentialist). Doğru hareket en yüksek faydayı verendir.
Jeremy Bentham () ve James Mill () tarafından geliştirilen ve daha sonra J. S. Mill’ce işlenip geliştirilen bir ahlak ve siyaset felsefesi.
Bu felsefe iktisatta da hukukta da etkili olmuştur. Faydacılık bütün pratik muhakemenin "fayda" temelinde yapılması gerektiğini düşünür. Doğru davranış, doğru karakter ve doğru kanun faydayı azami seviyeye çıkarandır. Faydacılığın birinci ve biricik ilkesi "En Büyük Mutluluk İlkesi"dir. Faydacılığın varsayımları 1) insanın haz arayan, elemden kaçan bir varlık olduğu; 2) bireylerin faydalarının aritmetik işleme tabi tutulabileceği (hesaplanabileceği, toplanıp çıkarılabileceği) ve 3) faydaların birbirleriyle karşılaştırılabileceğidir.
Bu varsayımların bir taraftan çok sağlam olmaması bir taraftan da aşırı basitleştirici olması, mesela maddi faydayı manevi faydadan ayırmaya yetmemesi, faydacı filozofları teoriyi revize etmeye itmiştir. S. Mill ile başlayan revizyon çabaları faydacılığın eylem faydacılığı ve kural faydacılığı olarak ayrılmasına kadar varmıştır.
Eylem faydacılığı bir eylemin faydada derhal meydana getirdiği değişiklikle, kural faydacılığı ise anlık ve somut fayda artışından ziyade kurallara uymanın uzun vadede insanlara sağlayacağı yararla ilgilenir.
Faydacılık (utilitarianism), kapitalizmin siyasal düşüncesi ve felsefi doktrini olarak nitelenebilir. Homo Economicus denen bir insan modeline dayanan bu görüşte, insanın 'yarar/kazanç' arayışında olduğu ve insan davranışlarını bu güdünün yönlendirdiği varsayılmaktadır.
Faydacılık, Bentham'ın terimleriyle toplum yaşamının her alanında "en büyük sayının en büyük mutluluğu' ilkesine dayanmaktadır. Ona göre her mutlulukta iki koşul vardı: Hazzın varlığı ve acının yokluğu. En doğru davranış, en büyük erdem, hazzı en fazla çoğaltan ve acıyı en çok azaltan davranış ya da erdemdir. Bu ise mutluluğu en çok paylaştırandır. İnsan kendi mutluluğunu arar ve aramalıdır.
Eğer insan başkalarının mutluluğunu kendisininkinden daha fazla sevseydi, çok olumsuz sonuçlar doğardı. Başkalarına mutluluk sağlamak için kendi mutluluğundan vazgeçmek normal bir davranış değildir. Haz/zevk iyidir, elem/acı ise kötüdür.
Yasa yapıcılar 'olabildiğince çok sayıda ve olabildiğince çok mutluluk' sağlamalıdır. Bunun için ise faydacı hesabı kullanmalıdır. Bentham, zevk ve acıların değerini, onların sürekliliğine, şiddetine, yakınlığına, kesinliğine, yaygınlığına ve sonuçlarına bağlayarak detaylı psikolojik analizler de yapmaktadır.
Burada hedonizme dayalı bir ahlak anlayışı vardır ve bu ahlak, erdemi, yarar sağlayan hareketlere bağlamakta ve bireylerin mutluluğunu temel almaktadır. XVIII. ve XIX. yüzyıl liberal düşünürleri, Homo Economicus postülasına ve ekonomik liberalizme dayalı bir toplum ve insan teorisi geliştirmek istemişlerdir. Ancak bu anlayışı bireysel davranış planına taşıyamamışlar ve bireysel ve sosyal düzeyleri birbiriyle eklemlendirmeyi başaramamışlardır.
Homo Economicus'un psikoloji alanındaki uzantısı, yüzyıl sonunda pekiştirme teorilerinde ortaya çıkmıştır. Deutsch ve Krauss'a () göre pekiştirme teorileri, behevyorist metodoloji, çağrışımcılık ve hedonist motivasyon ilkeleri şeklinde üç temel dayanak üstünde gelişmiştir.
İnsanın hakim güçlerinin zevk ve acı olduğunu öne süren hedonizmden hareketle pekiştirme teorisyenleri de, Uyaran - Tepki zincirinin oluşumunda birer pekiştirme ve doyum faktörü olan ödül veya zevkin belirleyici bir rol oynadığını kabul etmektedirler. Bu görüş kronolojik sırayla ilk ifadesini Thorndike'da () bulmakta ve etki yasası denilen psikolojik bir yasaya dönüşmektedir: "Zevk iz bırakır, acı ise siler".
Bir adım daha ileri gidildiğinde, aynı görüş, davranışı ödüle ulaşmanın aracı gibi kavramsallaştıran edimsel şartlanma paradigmasında bulunmaktadır. Faydacı ya da hedonist perspektif, değişik terimlerle ifade edilse de, XX. yüzyıl boyunca psikolojide ve sosyal psikolojide varlığını sürdürmektedir (Plon, ). Hull, Miller ve Dollard, Skinner, Homans, Thibaut ve Kelley ve oyun teoris-yenleri, bu çerçevede anılabilir.