farsçanın kökeni / Farsça Nasıl Bir Dildir? | Fars Dili

Farsçanın Kökeni

farsçanın kökeni

ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM BALIKESİR/EDREMİT) TAM METİN BİLDİRİLER KİTABI Editör Doç. Dr. Mustafa AÇA “Uluslararası Toplum ve Kültür Araştırmaları Sempozyumu ( Ekim Balıkesir/Edremit) Tam Metin Bildiriler Kitabı” Œ¼ŇõĆLĊȍǒ Yayın Yılı: Yayın Yeri: Çanakkale ISBN: Yayınevi Editörü: Doç. Dr. Mehmet Ali YOLCU Yayın Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet AÇA Kapak Tasarım: Dr. Mustafa Dinç Redaktör: Samet Doykun © Toplum ve Kültür Araştırmaları Derneği TOKÜAD Yayınları Dümrek Köyü, No: , Merkez/Çanakkale web: seafoodplus.info e-posta: [email protected] [email protected] T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: Kitapta yer alan yazıların hukukî ve akademik sorumluluğu yazarlarına aittir. ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI TÜRKÇEDEKİ ABDEST SÖZÜNÜN KÖKENİ ♦ THE ETYMOLOGY OF ABDEST IN TURKISH Doç. Dr. Özkan ÖZTEKTEN Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü-İzmir/TÜRKİYE - [email protected] ÖZET: Türklerin İslam dinini tarihsel olarak en eski komşularından biri olan İranlılardan öğrendiği bilinmektedir. Bu sebeple de Türk dilinin tarihî ve çağdaş söz varlığında yer alan hudâ ~ hüdâ; peygamber ~ peyâmber; rûza ~ uruza ~ oruza ~ oruç; namaz, günah, âdîne ~ azîne ~ atna gibi İslamî terimler Farsça kökenli alıntılardır. En erken Nehcü’l-Ferâdîs ve Garîb-nâme gibi tarihî Türkçe metinlerde izlenen abdest sözcüğü de yukarıda anılan terimler gibi Farsça kökenli olarak kabul edilmiş ve çeşitli sözlüklerde âb ‘su’ ile dest ‘el’ sözleriyle kurulmuş âb-ı dest ‘el suyu’ tamlamasından kısalarak abdest haline geldiği gösterilmiştir. Bu sözcüğün Türk dilindeki anlamlarından başka biri de abdesthane, büyük abdest ve küçük abdest gibi kullanımlarda korunan ‘defihacet’ anlamıdır. Yukarıda anılan Farsça kökenli diğer İslamî terimler neredeyse bütün Türk yazı dillerinin söz varlığında bugün bulunmaktadır. Buna göre abdest sözünün de aynı şekilde diğer Türk yazı dillerinde olması beklenirdi. Ancak Kırım Tatarcası haricinde, aralarında Azerbaycan Türkçesi ve Türkmence gibi Oğuz grubu dillerin de olduğu çağdaş Türk yazı dillerinin herhangi birisinde abdest sözü ‘namaz abdesti’ ya da ‘boy abdesti’ anlamlarında yer almamaktadır. Türkiye Türkçesi dışındaki diğer Türk yazı dillerinde bu anlamlar için başka sözler kullanılmaktadır. Ayrıca herhangi bir alıntının, köken ya da aracı dilde de az çok farklılıklarla bulunması beklenir. Türkçedeki abdest sözünün de Farsçanın tarihî veya çağdaş söz varlığında ‘namaz abdesti’ anlamıyla bulunduğu sanılabilir; ancak Farsçanın etimoloji sözlüklerinde genellikle bu sözcüğün ‘ibrik-leğen denilen iki kapla yemek öncesi ve sonrası el yıkamak için kullanılan su; bir sanatta beceri; zahit, takvalı; çok hızlı; kaftan, gömlek yakasının üst tarafı; tuvalet, defihacet’ gibi anlamlarda kullanılageldiği gösterilmektedir. Öte taraftan Farsçanın ‘namaz abdesti’ için kullanılan sözcüğü Arapça bir alıntı olan vuzû ~ vudû’dur. Bu bildiride burada değinilen bilgiler ayrıntılı olarak ele alınmakta ve abdest sözünün Farsçadan başka bir dildeki anlam benzerliği olan yabancı bir sözün etkisiyle Türkler tarafından türetilmiş bir sözcük olduğu tartışılacaktır. Anahtar kelimeler: Etimoloji, abdest, alıntı, Farsça, Rumca ABSTRACT: It is known that Turks got to know Islam through the Iranians, one of their oldest neighbors. For this reason, the borrowings such as hudâ ~ hüdâ; peygamber ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI ~ peyâmber; rûza ~ uruza ~ oruza ~ oruç; namaz, günah, âdîne ~ azîne ~ atna are quotes from Persian origin in the historical and contemporary lexicon of the Turkic. The earliest abdest is seen in the historical Turkic texts such as Nehcü’l-Ferâdis and Garîb-nâme. Abdest has been shown to become âb-ı dest ‘hand’s water’. Another meaning of this word in Turkish language is ‘to shit or to piss’ in words abdesthane, büyük abdest and küçük abdest. Other Islamic terms of Persian origin mentioned above are present in the vocabulary of almost all Turkic languages. Accordingly, the word abdest would be expected to be the same in other Turkic languages. However, except for the Crimean Tatar, in any of the modern Turkic languages, including the Oghuz group languages such as Azerbaijan and Turkmen languages, the word abdest does not have the meaning of ‘prayer ablution’ or ‘full ablution’. Other words are used for these meanings in other Turkic languages aside from Turkish. It is also expected that any borrowing will be albeit with differences in donor or in the intermediate language. The word abdest in Turkish can be thought to mean ‘prayer ablution’ in the historical or contemporary vocabulary of Persian; however, in the etymology dictionaries of Persian, the word ‘water used to wash hands before and after meals with two vessels called ibrik-pelvis; skill in an art; zahit, reinforced; too fast; caftan, upper side of shirt collar; toilet, to shit or to piss’. On the other hand, the word used for ‘prayer ablution’ is vuzû ~ vudû, which is an Arabic loanword in Persian. In this paper, the knowledge mentioned here will be discussed in detail and it will be discussed that the word abdest is derived from the Turks by the influence of a foreign word that is similar in meaning in a language other than Persian. Keywords: Etymology, abdest, borrowing, Persian, Romaic. * Türkler İslamiyet’i Araplardan değil de en eski komşuları olan Müslüman İranî kavimlerden öğrendikleri için tarihî ve çağdaş Türk yazı dillerindeki dinsel sözlerden bazıları bu sebeple Arapça değil, Farsça kökenlidir (Eker, ; Tietze, ; Karatay, ): hudâ ~ hüdâ ~ kuday; peygamber ~ peyâmber; rûza ~ uruza ~ oruza ~ oruç; namaz; günah; firdevs ‘cennet’; ferişte ~ feriştah ‘melek’; âdîne ~ azîne ~ atna ‘Cuma günü’. Kur’ân’da geçmemekle birlikte Arapçası vudū’ ~ vuzū’ (‫ )وﺿﻮء‬olan (Şener, ) abdest (‫ )آﺑﺪﺳﺖ‬sözü de şimdiye kadar, bu gruptan bir Farsça alıntı olarak kabul edilmiş ve bu yüzden de tarihî ve çağdaş sözlüklerde kökeni daima Farsça âb ‘su’ ve dest ‘el’ sözlerinin oluşturduğu bir tamlamayla gösterilerek (âb-ı dest > âb-dest) ilk anlamının da ‘el suyu’ olduğu belirtilmiştir. Örneğin Latince, Rumca, İtalyanca, Fransızca, ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI Arnavutça, Arapça ve Farsça bildiği malum (Uçman, ) Şemseddîn Sâmi Bey, Kâmûs-ı Türkî’sinde şu maddeyi yazmıştır: “abdest is. Fa. [âb-dest: el suyu] Namaz kılmak için ber- vech-i şer’ yüz ve dirsekle beraber el ve ayakları yıkamak ve başa mesh etmekten ibaret ef’âl-i tahâret, vuzû’; abdest almak; mec. tekdîr ve ta’zîr: abdest vermek; abdest iktiza etmek: düş azmak, ihtilâm; abdest bozmak: def’-i hacet etmek; abdestimde şüphem yoktur: itmi’nânım vardır. [Beyne’l-avâm gusle dahi ba’zen abdest denildiği için, li-ecli’t-tefrîk, birine küçük ve diğerine büyük abdest derler.]” (Şemseddin Sami, 16). Ahmed Vefik Paşa’nın Lehce-i Osmânî’sindeki köken gösterilmeyen madde ise şöyledir: “abdest is. vuzû, el suyu derler. Ta’zîr ve tekdir, tecdîd-i vuzû’ etmek. abdest bozmak: def’-i hacet etmek. abdest bozan muzırr. abdest havlusu su, leğen, ayak havlusu. abdest iktiza etmek: düş azmak, ihtilâm. abdest illeti solucan illeti. abdest vermek tekdir. abdesti bozulmak burun kanamak gibi bir hâdise ve hades zuhur etmek. abdestimde şüphem yok itmi’nân ve taahhüd manasına. abdest-hâne taşı mermer. büyük abdest bozan ta’like otu.” (Ahmed Vefik Paşa, 3). Bu sözlüklerden Osmanlıcada Arapça kökenli eş anlamlısı vuzû’nun da olduğu anlaşılan abdest sözü için Andreas Tietze’nin etimolojik sözlüğündeki maddeler ise şöyle yazılmıştır: “abdest I ‘namazın şartlarından olan temizlenme’ < Fa. âbdast [âb ‘su’, dast ‘el’] a.m. * Sabâh oldukda durdı, âbdest aldı, namâz kıldı. (Ferec / v. b). abdest boz- ‘temiz hâli yok etmek, defihacet etmek’ * Park bekçisi, ağaç altında aptes bozmaya çıkmıştır şimdi. (Peride Celal s. 44). abdestbozan otu ‘Sanguisorba officinalis’ (I. Hauenschild no. ). Kökü çok tanin ihtiva ettiğinden halk tababetinde ishali kesmek için kullanılır. abdest ll/aptes ‘işeme, kakasını yapma; insan boku’ < abdest I (örtmece olarak veya boşaltma ile ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI temizlenmenin birbirine bağlı ameliyeler olmasından) * (küçük aptes ‘işeme’, büyük aptes ‘kakasını yapma’) Onun altının temizlenmesi sırasında abdestinin rengine bakarak üşüyüp üşümediğini keşfettiler. (K. Bilbaşar s. 38). abdesti gel- ‘sıkışmak’.” (Tietze, 60). Yukarıda anılan Farsça kökenli diğer İslamî terimler, bugün türlü şekillerde ve birçok çağdaş Türk yazı dilinin söz varlığında yaşamaktadır. Aynı durumun Farsça bir alıntı olarak kabul edilen abdest sözü için de olması beklenirdi. Ancak beklenenin aksine, Kırım Tatarcası haricinde, aralarında Azerbaycan Türkçesi ve Türkmence gibi Oğuz grubu edebi dillerin de olduğu çağdaş Türk yazı dillerinin herhangi birisinde ‘namaz abdesti’ ya da ‘boy abdesti’ anlamlarında bir abdest sözü yer almamakta, onun yerine Farsça veya Arapça kökenli başka sözler kullanılmaktadır: Az. destemaz (ADİL: ); Bşk. teheret (BTH: ); Kzk. dèret (KETS: ); Krm. taaret, talet (Maşkaraoğlu, , ); Krg. daarat (Yudahin, ); Özb. tehåret (ÖTİL); Tat. teharet (TTAS: ); Trkm. tèret (TDS: ), YUyg. taharet (Shwarz, ). Osmanlıca dolayısıyla Oğuzca etkisinde yaşayıp gelişmiş Kırım Tatarcasında ise taaret ve talet sözlerinin yanı sıra abdest sözü de vardır ve Türkiye Türkçesindeki anlam ve kullanımlara sahiptir (Maşkaraoğlu, ). Ayrıca yine Osmanlı etkisinde kalmaktan ötürü, abdest sözü Arnavutça, Ermenice, Macarca, Romence, Bulgarca, Sırpça, Makedonca ve Yunanca gibi dillerin söz varlığında da Türkçe bir alıntı olarak bulunmaktadır (Akiner, ; Karaağaç, 2). Özellikle tarihî edebiyat metinlerden Farsça alıntılar olan âb ‘su’ (Gölpınarlı, 52, , , , ; Mansuroğlu, 9, 13) ve dest ‘el’ (Gölpınarlı, , ) sözlerinin, Türk dili söz varlığında özellikle İslamiyet’in kabul edilip yayılması sonrasında görülmeye başlayan ve giderek de yoğunlaşan Orta Doğulu alıntıların arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Ancak bu iki sözün kurduğu ve dinî bir terim olan abdest sözü, Doğu Türkçesiyle yapılmış ilk Kur’an tercümelerinde ve Arapça ve Farsça alıntıların çokça geçtiği Atebetü’l-Hakayık, Mukaddimetü’l-Edeb ve Mu’inü’l-Mürid gibi İslamiyet’ten sonraki ilk dinî eserlerde yer almamaktadır. Dîvânu Lugâti’t-Türk’te ve anılan bu eserlerde Türkçe arın- ‘temizlenmek’, yu- ‘yıkamak’, yun- ‘yıkanmak’ ve yunag ~ yunak ~ yunug ~ yungu sözleri ‘abdest almak’ ve ‘abdest’ karşılığında kullanılmıştır. Hatta Mahmûd-ı Kâşgarî eserinde Oğuzların yun- ~ cun- fiilini kullandıklarını özellikle belirtir (Ünlü, , ; Karahan, , ). Tespit ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI edebildiğimiz kadarıyla abdest sözü ilk defa XIV. asra tarihlendirilen ve tesadüfî olmadığını düşündüğümüz bir şekilde ya doğrudan Oğuzlara ait olan Anadolu ya da Oğuzca özelliklerin yoğun olarak görüldüğü Harezm- Kıpçak (İnan, ) alanlarına ait bazı Kur’an tercümeleri (Özkan, ; Ünlü, 29; Uyanık, 6) ile Yunus Emre Divanı (Gölpınarlı, ), Garîb-nâme (Yavuz, ), Nehcü’l-Ferâdîs (Eckman, ) ve İrşâdü’l-Mülûk ve’s-Selâtîn (Toparlı, ) gibi metinlerde görülür. Nehcü’l-Ferâdîs’te âbdest’in yanı sıra yun- ve yunug sözleri de ‘abdest almak’ ve ‘abdest’ anlamlarıyla kayıtlıdır (Ata, 3,). Türk dilinin yazımında Arap kökenli alfabelerin kullanıldığı tarihî dönemlere ait olan ve eğitimli kişilerce yazılmış Türkçe eserlerde, Arapça ve Farsça kökenli sözlerin Arap harfli orijinal yazımları değiştirilmediği ya da Türkçeleştirilmediği malumdur. Bunun aksi, ancak Farsça ve Arapça bilgisi eksik ya da yetersiz kişilerin imlalarında görülür (Develi, , ). Buna rağmen yukarıda abdest (‫ )آﺑﺪﺳﺖ‬sözünün geçtiği ilk metinler olarak belirtilen bazı metinlerde sözün abdes (‫)آﺑﺪس‬, avdaz (‫ )اوداز‬ve avdez (‫)اودز‬ (Yavuz, , ; Develi, ) şekilleri de görülmektedir. Türk dilinin tarihsel ve çağdaş alanlarındaki bu sınırlı kullanımından çok daha şaşırtıcı olansa Farsçadan alıntılandığı halde, sözcüğün; Farsçanın tarihsel ve çağdaş söz varlığında da ‘namaz abdesti’ ya da ‘boy abdesti’ anlamlarıyla yer almamasıdır. Oysa alıntı bir sözcüğün, alıntılandığı dilin söz varlığında da bulunması tabiidir ve beklenir. Bu durumun tek istisnası, alıntılanan dilin çağdaş söz varlığında sözcüğün olmamasına rağmen tarihsel söz varlığında bulunması ve alışverişin tarihte olmuş olmasıdır. Farsçanın etimoloji sözlüklerindeki kayıtlara göre eski ve orta dönem İranî dillerde bulunmadığı anlaşılan abdest ve ab-ı dest sözleri, MS. VIII. - IX. yüzyıllardan itibaren gelişen Yeni İranî Diller Dönemi (Kızılözen 47) kayıtlarında ‘yemeklerden önce ve sonra ibrik - leğen denilen iki kapla el yıkamak için kullanılan su’ ve ‘zahit, takvalı; çok hızlı; kaftan; gömlek kol yakasının üst tarafı’ anlamları gösterilse de ‘namaz abdesti’ anlamı ya Mevlana Celaleddin-i Rûmî’nin şiirlerinden ya da Burhân-ı Kâtı’ gibi XVII. yüzyıla ait geç dönem sözlüklerden tanıklanmaktadır (Dehhoda 51; Moîn 26)1. V.S. Rastorgueva ve D.İ. Edelman’ın Rusça olarak yayımladıkları () İran dillerinin etimolojik sözlüğünde abdest sözü yer 1 Farsça yazılmış kaynakların araştırılması ve tercümeleri için Doç. Dr. Cihangir Kızılözen’e teşekkür borçluyum. ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI almaz. Farsçanın geçen asrın ikinci yarısında yayımlanmış Ferheng-i ‘Amîd () ve Ferheng-i Ḳavvâs () gibi sözlüklerinde ise abdest sözüne ya yer verilmemiş ya da ‘namaz abdesti’ anlamı verilmemiştir. Farsçada ‘abdest’ karşılığında kullanılan dinî terim ise Arapça kökenli vudū’ ~ vuzū’ alıntısıdır (Moîn ). Bu alıntının Farsçadaki en eski kullanımı için MS. XII. yüzyıl şairi Hakanî’nin şiirleri tanık gösterilmektedir (Dehhoda ). İlk defa ’de yayımlanmış Steingass’ın Farsça-İngilizce sözlüğündeki âb-dest (Steingass, 6) maddesinde verilen ‘namaz abdesti’ anlamı ise herhalde kendisinin önsözde (Steingass, VII) belirttiği gibi Mirza Cafer’in (Topçubaşı) Türkçe eserlerinden alıntılanmış olmalıdır. Buraya kadar söylenenlerden de anlaşılacağı gibi Türkçedeki abdest sözünün alıntılandığı dilin Farsça ve yapısının da âb+dest olması hemen hemen imkansızdır; çünkü ne başka bir çağdaş Türk yazı dilinde ne de Farsçada ‘namaz/boy abdesti’ anlamında bir abdest sözü vardır. ** Öyleyse burada Türkçedeki başka bir dinî terim olan vaftiz sözü akla gelmelidir; çünkü dinen ayrı inançlara ait ve farklı şartları haiz olsalar da vaftiz ile abdest ritüelleri, dinî bir uygulama olmak ve suyun arındırıcılığı bakımlarından ortaklaşmaktadırlar. Bu sebeple de abdest ve vaftiz sözlerinin kökendeş olabileceği akla gelmesi muhtemel ikinci düşüncedir. Vaftiz sözü, Anadolu ve çevresinde ortaya çıkıp gelişen Oğuz karakterli tarihî Türk yazı dillerinde (Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlıca) ve bugün Türkiye Türkçesinde Rumca bir alıntıdır ve Rumcadaki vapdist sözünün değişmiş şeklidir. Rumca vapdist sözünün Türkçedeki abdest sözüyle ses benzerliği oldukça fazladır. Gülşehri’nin XIV. yüzyıla tarihlenen Mantıku’t-Tayr’ında (URL 33) bir kez geçen bu alıntı, çağdaş Türk yazı dillerinden sadece Azerbaycan Türkçesinde veftiz ve Kırım Tatarcasında vaftiz şeklinde vardır. Oğuzların tarihte Hristiyan oldukları tartışmalı olsa da (Togan ) Hristiyanlarla, özellikle de Bizans tebaasıyla XI. yüzyıldan itibaren aynı coğrafyalarda ve iç içe yaşadıkları bir vakıadır (Vryonis , , ). Öte yandan Türk kültür tarihinde su; her ne kadar temizlik aracı ve sembolü olsa da eski Türk inançlarına sahip topluluklarda durum bugünkünden faklıdır. Su, özellikle de akan sular kutsal olduğu için, örneğin Oğuzlar, Altaylar ve Sibirya’da yaşayan Türk topluluklarında suyu kirletmek ya da onu temizlik için kullanmak yasaktır ve zorunlu durumlarda su, ancak belirli kurallar dahilinde kullanılabilirdi. Hatta XIX. yüzyılın ilk yarısında bile, ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI göçebe Müslümanların geleneklerinden tamamen kopmamış bazı gruplarında, sudan çekinme adetinin izlerine de rastlanmıştır (İnan, ; Sezal, 34). Belki de eski Türk inançlarındaki bu tür yasaklardan ötürü Anadolu’daki Türkler, temizlenmek için Rum komşularının vaftiz seremonilerine katılıyorlardı (Vryonis ). Dolayısıyla Rum komşularından öğrendikleri vapdist (Klein ) sözünü, bir taraftan Hristiyanlık ritüeli için vaftiz şeklinde kullanmaya başlamış, diğer taraftan da daha önceden ayrı ayrı bildikleri âb ve dest sözleri ve de ‘ibrik - leğen denilen iki kapla el yıkamak için kullanılan su ’ anlamlı Farsça ab-dest tamlamasının benzeşmesiyle (analogy) abdest şeklinde değiştirerek Müslüman ritüelini adlandırmış olmalılar. Abdest sözünün Oğuzların yaşadığı tarihî coğrafyalarda ve XIV. yüzyıldan sonraki metinlerde görülmesinin, bugün de sadece Türkiye Türkçesinde, yani Anadolu’da ‘namaz/boy abdesti’ anlamıyla kullanılmasının sebebi herhalde bundan başka bir şey olamaz. Dil bilimi açısından su basmanı, eleğim sağma, midenüvaz vb. türünde bir halk etimolojisi (folk etymology), popüler etimoloji (popular etymology), yanlış etimoloji (false etymology) (Şirin User ) ya da işkolik veya dokunmatik gibi analojik kreasyon olduğu düşünülebilecek bu durumun, anılan diğer olgularla benzerliğinin olmadığı düşüncesindeyiz. Zira onların hepsinde, sözlükçüler ya da dil bilginleri, anlam ya da ses örneksemesi olayının henüz gerçekleştiği dönemde bile doğruyu ya da gerçeği bilir ve kendi eserlerinde bunu açıklarlar. Oysa abdest sözü bugüne kadar hep Türk dilinde Farsça bir alıntı olarak gösterildiğine göre; yani sözlükçüler ve dil bilginleri tarafından - kelimenin ‘namaz/boy abdesti’ anlamının Farsçada olup olmadığı kontrol edilmeden - hep Farsça bir alıntı olarak kabul edildiğine göre vapdist > abdest gelişmesi için yeni bir tarif ve açıklama yapılmalıdır; çünkü bu durumu açıklayan uluslararası ya da ulusal bir bilimsel literatür, görebildiğimiz kadarıyla, mevcut değildir. Varsa ve gösterilirse elbette tartışabiliriz. Biz burada bu sözün devşirme sözcük (devshirme/converted word) olarak değerlendirilmesinin doğru olduğunu düşünüyoruz. Hatırlanacağı gibi devşirme sistemi, Müslüman olmayan tebaanın erkek çocuklarını devşirme kanununa göre alıp isimlerinden ve kıyafetlerinden, dillerine ve inançlarına kadar bütün kimliklerini dönüştürmek esasına dayalıydı. Çoğu zaman devşirme olanların kendileri dahi gerçek kimliklerini hatırlamıyorlar ya da bilmiyor, çevresindekiler de onları yeni kimlikleriyle tanıyorlardı ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI (Wittek, ; Vryonis, ; Uzunçarşılı, ; Ménage, ). Bu hatırlatmadan sonra, vapdist’ten abdest’e dönüştürülmüş sözün de ses ve anlam kimliği ile kökeninin; anlam ve ses yakınlığı olan eski veya kültürel olarak benimsenmiş başka bir sözcüğün etkisiyle değiştirildiği ve böylece bir bakıma yerlileştirilmiş olan bir devşirme sözcük olarak dil kullanıcıları ya da sözlük veya dil uzmanlarınca gerçek kökeninin tanınamaz hale geldiği söylenebilir. EYun. baptizein > Rum. vapdist > Tü. vaftiz ~ abdest. Bu bakımdan sözcüğün Rumca kökenli Türkçe bir söz olduğu ve Farsça bir alıntı olmadığı değerlendirilmektedir. Ayrıca özel bir araştırmaya ihtiyaç duyan bir dikkatimizi de burada dile getirmek isteriz: Geç dönem ve özellikle İran’ın Tebriz gibi Türklerin yoğun yaşadığı coğrafyalarında yazılmış bazı Farsça sözlüklerde abdest sözünün karşılığında verilen ‘namaz abdesti’ ya da ‘defihacet’ anlamlarının Türkçeden Farsçaya geçen anlam alıntıları olduğu da anlaşılmaktadır. KAYNAKÇA ADİL: Azerbaycan Dilinin İzahlı Lügeti (). I. C., Bakı: Şerg-Gerb. Ahmet Vefik Paşa (). Lehce-i Osmânî. (Haz. Recep Toparlı), Ankara: Türk Dil Kurumu. Akiner, Sh. (). Oriental Borrowings in the Language of the Byelorussian Tatars. The Slavonic and East European Review. Vol. 56, No. 2 (Apr., ), Ata, A. (). Nehcü’l-Ferâdîs - III Dizin-Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu. BTH: Başkort Tělěněñ Hüzlěgě (). II. T., Moskva: Russkiy Yazık. Dehhodâ, ‘A. E. (). Logatname-i Dehhoda. Cild-i Evvel, Ed. Mohammad Mo’in - Ca’far Şahidi, Tehran: Dânişgâh-ı Tehran. Develi, H. (). Eski Türkiye Türkçesi Devresine Ait Manzum Bir Miracnâme. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi , 28, Eckman, J. (). Nehcü’l-Ferâdîs - I-II Metin-Tıpkıbasım. (Haz. S. Tezcan – H. Zülfikar), Ankara: Türk Dil Kurumu. Eker, S. (). Kutadgu Bilig’de (teñri ‘azze ve celle ögdisin ayur) Türkçe İslami Terimlerin Kaynakları Üzerine. Bilig. S: Yaz , Gölpınarlı, A. (). Yunus Emre Divanı-Metinler, Sözlük, Açıklama. İstanbul: Ahmet Halit Kitabevi. İnan, A. (). XIII.-XV. Yüzyıllarda Mısır'da Oğuz-Türkmen ve Kıpçak Lehçeleri ve "Halis Türkçe". Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten, ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI İnan, A. (). Türklerde Su Kültü ile İlgili Gelenekler. Makaleler ve İncelemeler, C: I, Ankara: Türk Tarih Kurumu, Karaağaç, G. (). Türkçe Verintiler Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu. Karahan, A. (). Dīvānu Lugāti’t-Türk’e Göre XI. Yüzyıl Türk Lehçe Bilgisi. Ankara: Türk Dil Kurumu. Karatay, O. (). Türklerin İslamı Kabulü. Ankara: Kripto. KETS: Kazak Edebi Tiliniñ Sözdigi (). IV. T., Almatı: A. Baytursınulı Atındagı Til Bilimi İnstitutı. Kızılözen, C. (). Farsçada Türkçenin En Eski İzleri. Ankara: Akçağ. Klein, E. (). A Comprehensive Etymological Dictionary of the English Language . Amsterdam-London- New York: Elsevier Publishing Company. Mansuroğlu, M. (). Anadolu Türkçesi (XIII. Asır) Dehhani ve Manzumeleri. İstanbul: Bürhaneddin Erenler Matbaası. Maşkaraoğlu, S. (). Kırım-Tatar Söz Varlığı, Ege Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış doktora tezi, İzmir. Ménage, V. L. (), Some Notes on the "devshirme". Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, Vol, No. 1 Mo’în, M. (). Ferheng-i Fâris-i Mo’în. I-II, Tehran: Edenâ. ÖTİL: Özbek Tilining İzåhli Lügati (). II. T., Moskva: Rus Tili. Özkan, M. (), Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Yapılmış Kur’ân Tercümeleri. Tarihten Günümüze Kur’ân’a Yaklaşımlar. (Ed. Bila Gökkır vd.), İstanbul: İlim Yayma Vakfı Kur’an ve Tefsir Akademisi, Rastorgueva, V.S., D. I. Edelman (). Etimologiçeskiy Slovar’ İranskih Yazıkov. Tom I, Moskva: Vostoçnaya Literatura. Sezal, Z. (). Su Simgeciliği ve İlahi Dinlerde Arınma . Sütçü İmam Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Shwarz, H. G. (). An Uyghur-English Dictionary. Washington: Western Washington. Steingass, F. (). A Comprehensive Persian-English Dictionary. London: Routledge & Kegan Paul Limited. Şemseddîn Sâmî (). Kâmûs-ı Türkî. İstanbul: Çağrı. Şener, A. (). Abdest. TDV İslâm Ansiklopedisi, C: 1, İstanbul, Şirin User, H. (). Etimoloji Önerileri: eser, yelek. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi. 19, 1 () TDS: Türkmen Diliniñ Sözlügi (). Aşgabat: Türkmenistan SSR Ilımdar Akademiyası. Toparlı, R. (). İrşâd’ül-Mülûk ve’s-Selâtîn. Ankara: Türk Dil Kurumu. TTAS: Tatar Tělěněñ Añlatmalı Süzlěgě (). III. T., Kazan: Tataristan Kitap. ULUSLARARASI TOPLUM VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU ( EKİM ) BİLDİRİLER KİTABI Tietze, A. (). Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati, 1.C., Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi. Togan, Z. V. (). Oğuzların Hıristiyanlığı Meselesine Ait. (Haz. Serkan Acar) . Tarih İncelemeleri Dergisi. Cilt/Volume XXVII, Sayı/Number 2- Aralık/December , Uçman, A. (). Şemseddin Sâmi. TDV İslâm Ansiklopedisi. C: 38, İstanbul, URL Yavuz, K. Gülşehri’nin Mantıku’t-Tayrı (Gülşen-Nâme) - Metin ve Aktarma. seafoodplus.info,seafoodplus.info?0 adresinden 28 Eylül tarihinde alınmıştır. Uyanık, İ. (). Doğu ve Batı Türkçeleriyle Yazılmış İlk Tefsirli Kur’an Tercümelerinde Din Terimleri. Ondokuz Mayıs Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Samsun. Uzunçarşılı, İ. H. (). Devşirme. İslâm Ansiklopedisi, C: 3, İstanbul Millî Eğitim Basımevi,, Ünlü, S. (). Doğu ve Batı Türkçesi Kur'an Tercümeleri Sözlüğü. Konya: Eğitim. Witttek, P. (). Devs̱ẖirme and s̱ẖarī'a. Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, Vol, No. 2 Vryonis, S. (). Isidore Glabas and the Turkish Devshirme. Speculum, Vol. 31, No. 3 (Jul., ), Vryonis, S. (). The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamization from the Eleventh through the Fifteenth Century. Berkeley- Los Angeles-London: Unıversity of California. Yavuz, K. (). Âşık Paşa – Garib-nâme (Tıpkıbasım, karşılaştırmalı metin ve aktarma). C: 1/1, İstanbul: Türk Dil Kurumu. Yudahin, K. K. (). Kırgız Sözlüğü. (Çev. Abdullah Taymas), C: I, Ankara: Türk Dil Kurumu.

Farsça

Farsça (فارسی), İ.Ö. yılları arasında İran' da hüküm süren Parsa halkının konuştuğu dilden gelmektedir. Osmanlı' da da Farisi, Farsi, Parsça, Parsi, Farsi olarak adlandırılmıştır. Pers İmparatorluğunun resmi dili olduğu dönemde, imparatorluk sınırları içerisinde çok geniş bir bölgede konuşulmaktaydı. yüzyılda İngilizler yasaklayana kadar Hindistan'da mahkemelerde resmi dil idi. Farsça ve lehçeleri; İran, Afganistan ve Tacikistan'da resmi dil statüsündedir.

  • Eski Farsça
  • Akamenid'ler devrinde Parsa kabilesinin konuştuğu Farsça' ya denir. Taş üzerine oyulmuş örnekleri kalmıştıseafoodplus.info dönemi çalışacak ilim adamlarının eski Fars diline hakim olmaları gerekir.
  • Orta Farsça
  • Sasaniler döneminde konuşulan ve "Pehlevice" olarak da bilinen Farsça' dır. Zerdüştlükle ilgili birçok yazılı belge bu dildedir. Bundahish, Arda Virafname, Mainu Khared, Pandnameh Adorbad Mehresfand bu belgelerden bazılarıdır.
Klasik Farsça' nın orijini çok belirgin değildir. Kelime kökleri ülkenin değişik kesimlerinde konuşulan dillerden alıntıdır, ama kelimelerin çoğunluğunun kökü "Eski Farsça", "Pahlavi" ve Avesta' dandır. Klasik yazımlarda ve şiirlerde kendini gösterir. Firdevsi (Ferdovsi) bu dili Arap istilacılardan korumak için 30 yıl acı çektiğini ve neredeyse dilin kaybolma noktasında olduğunu söyler. Daha sonraları, Moğollar İran' ı işgal ettiği zaman, Fars kültürünü, dilini ve edebiyatını geniş bir alana yaydılar. Hindistan' da mahkeme dilini Farsça yaptılar.

Farsça, İran İslam Cumhuriyeti, Afganistan, Tacikistan, Özbekistan ve Basra Körfezi ülkelerinde konuşulan Hint-Avrupa dil ailesine mensup dildir. Farsi (Parsi) ya da Acemce de denir. Hint-Avrupa dil ailesinin bir kolu olan Hint-İran dillerinin İran öbeğine bağlıdır. Antik Pers halkının konuştuğu dilden türemiştir. Kökü itibarıyla dünyanın en eski dilleri arasında yer alan Farsça, milattan yediyüz yıl öncesine ait açık tarihi ve bin yıllık yazılı eserleriyle İran’ın köklü ve sağlam kültürünü komşu ülkelere kadar tanıtmıştır.

Bu eserler İran"ın kültür, sanat ve zevkinin tecelli noktası olmuştur. Bu eserlerin benzerlerine dünya edebiyatında pek az rastlanmaktadır. Birçok dillerin aksine Farsça, asırlardır ağırlık ve heybetini hiçbir yara almadan korumayı başarmıştır. Bu gün kullanılan Farsça, bin yıl önce yazılan Firdevsi’nin Şahname’sinde kullanılan Farsça ile hemen hemen aynıdır. Halbuki örneğin, dörtyüz yıl önce Şekspir tarafından eserlerinde kullanılan İngilizce, bu gün aynı dili konuşan insanlar tarafından rahatlıkla anlaşılmamaktadır.

Kültürel bağların kurulmasında en önemli etkenlerden ve asıl iletişim aracı olan dil, din, folklor, örf ve adetlerle birlikte, sosyal birliktelerin oluşumu ve yayılmasında önemli rol almaktadır. İran kültür ve medeniyetinin asıl taşıyıcısı olan Farsça, sahip olduğu güç ve yetenekleri sayesinde zamanla diğer Orta Asya, Kafkasya ve Anadolu'daki Türklerin, dil ve kültürüne nüfuz etmeyi başarmıştır. Kültürel ilişkilerde dillerin gücü ve yeteneğini asli unsur olarak göz önünde bulundurursak, bu kadar Farsça sözcüğün Türkçeye geçmesinin nedenini anlayabiliriz.

Türkler, coğrafi konumları, tarihi münasebetleri, kültürel yapıları ve sosyal nedenlerden dolayı İranlılarla devamlı ilişki içerisinde olmuşlardır. Kültür tarihi yazarlarından bir gurup, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde bulunan kitabelere dayanarak, İran kültürünün yüzyıllarca öncesinden beri Türkler arasında yaygınlaştığını ve Anadolu’nun uzun süre Hahameneşlerin yönetimi altında olduğu kanaatindedirler. Ancak kesin olan, İran’ın Anadolu’daki kültürel etkisi gerçek anlamda Selçukluların hükümetinden kısa bir süre önce başlamış ve giderek tüm Rum diyarını kapsamıştır. Selçukluların Malazgirt savaşıyla birlikte iktidarı ele geçirmelerinden sonra, ilim dili olarak saygı gösterdikleri Arapçanın yanı sıra Farsçayı da resmi dil olarak kabul ettiler. İbn-i Bibi El-Evamiru’l-Ala’iyye Fi’l-Umuri’l-Alaiyye adlı kitabında, Selçuklular döneminde Farsçanın, resmi konuşma ve yazışma dili olmakla beraber, çoğunluğu Türk olan sıradan halktan, sultanlar ve vezirlere kadar herkesin ilgi odağı haline geldiğini ve Farçaya hakimiyet konusunda birbirleriyle yarışa girdiklerini gösteren bir olayı nakletmektedir.

İslam medeniyeti, büyük Horasan’dan (İran medeniyetinin merkezi) geçerek Türk topraklarına ulaştığı ve Türkler’in İranlılar vasıtasıyla İslam ile tanışmalarından sonra iki millet arasındaki dostluk bağları daha da pekişerek, o güne kadar sadece maddi menfaatler üzerine kurulan ilişkiler, manevi bir boyut kazandı. Türkler İran kültürüne daha fazla ilgi duyarak, duygularını dile getirirken Farsçadan ilham aldılar. Eskiden İran’da Arapça bilmek bir üstünlük sayıldığı gibi o dönemde de Farsça bilmek Türkler için bir üstünlük aracı olarak görülmeğe başlamıştır. Onlar Farsça’yı birlik ve beraberliği pekiştirmek doğrultusunda bir vasıta olarak görüp, bu dilin kültürel ve siyasal bir sulta aracı olduğunu hiç bir zaman düşünmediler.

Farsça Türk topraklarına geçişte hiç bir engelle karşılaşmamıştır. Zira Türkler batıya doğru göç sırasında İran’da kalarak Fars dili gibi İran kültürünü oluşturan bazı unsurlarla yakından tanışmışlardır. Bu yüzden Farsça başta olmak üzere İran kültürü, çeşitli yollardan Türk kültürüne etki etmiştir. İlk olarak, herhangi bir nedenden dolayı kendi diyarlarını terketmek zorunda kalan İranlı alimler yarattıkları eserlerle, Farsçanın ününü artırıyorlardı. Örneğin, Moğol zulmünden kaçıp Anadolu’ya sığınan Fahreddin-i İraki ve Seyf-i Fergani veya Belh halkının eziyeti sonucu, ülkesini terketmek zorunda kalan Necm-i Daye ve Sultanu’l-Ulema, ya da dini ihtilaflardan dolayı yar ve diyardan ayrılan Gulşeni ve İdris-i Bidlili, ve Harzemşah’ın yenilgisi sonucu ülkesini terketmek zorunda kalan İbni Bibi.

İkinci olarak, Türk sultanlarının teveccühü sayesinde Farsça ilgi gördü ve yükselişe geçti. Önce, Melikşah ve Sultan Tuğrul gibi Farsça şiirler söyleyen Selçuklu sultanlarının sarayı, Fars dili ve edebiyatına ilgi duyanların mahfili oldu. Harzemşahlar döneminde ise Farsça saray dili olarak kullanıldı ve Atsız, Tekeş ve Alauddin ve Tacuddin adında iki oğlu gibi kimi sultanlar Farsça şiir söylüyorlardı. Moğol istilası bir süre duraklamaya sebep olsa da, yıl boyunca Türk topraklarına hükmedecek olan Osmanlı’nın kurulmasıyla Farsça tekrar canlandı. Fatih Sultan Mehmed, Sultan Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman gibi bazı Osmanlı padişahları şairleri ve şiir söylemeyi seviyorlardı.

Farsçanın canlanmasına sebep olan üçüncü mesele, Türk edebiyatçılarının Farsçaya gösterdiği ilgiydi. Farsçanın Türk koruyucuları çeşitli yollardan Farsçayı yaymaya çalışmışlardır. Fuzuli gibi bazı Türk edebiyatçıları, Farsçanın ünlü ediblerini izleyerek Farsça divanlar hazırlamışlardır. Alişir Nevayi gibi bazıları da Farsça söyleyen şairler hakkında övgü dolu şiirler yazmışlardır. Diğer bazıları Fars dilinin ana eserlerini tercüme etmeyi tercih ediyorlardı. Yine Surur-i, Sudi, Lami’i ve Şem’i gibi bazıları da şerh yazma alanında çalışmışlardır. Ve nihayet Şu’uri, Şahidi ve Hilmi gibileri de, iki dilli sözlükler derlemişlerdir.

Osmanlı döneminde zirveye ulaşan, ve büyük ölçüde Farsçanın etkisi altında olan ve ondokuzuncu asrın ikinci yarısına kadar, yapısında hiçbir değişme olmaksızın, çok değerli eserler yaratan Divan Edebiyatı veya başka bir deyimle klasik Türk edebiyatı, iki millet arasındaki en önemli ortak noktadır. Türk dilinin Farsçadan beslenmesi neticesinde bir çok Farsça sözcük Türkçeye aktarıldı. Her ne kadar Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Türkçe"nin yabancı sözcüklerden, özellikle de Farsça ve Arapça sözcüklerden arındırılması hareketi sonucunda bir çok yabancı sözcük Türkçeden atılmasına rağmen hala çok sayıda Farsça kelime ve deyim Türkçedeki varlığını korumaktadır. Ayrıca, arındırılmış olan kelimeleri bilmeden eski Osmanlı metinlerini anlamak oldukça güçtür, çünkü o sözcükler Türk dili ve edebiyatının temelini oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle her ne kadar bu kelimeler, bugünkü Türkçede kullanılmıyorsa da Türk edebiyatının çeşitli sahalarında araştırma yapmak isteyen herkes o kelimelere muhtaç olmaktan kurtulamıyor. Hatırlatmak gerekir ki, Moğol hakimiyeti gibi bazı dönemlerde küçük ölçüde de olsa Türkçe kelimeler Farsçaya girmiştir. Ancak daha çok hükümet erkanlarıyla ilgili olan bu kelimeler, Moğol istilasının sona ermesiyle etkisini kaybetmiş ve bir kısmı ise Timurlar ve Türkmenler gibi İran’a hakim olan bazı Türk kavimleri döneminden bu yana İranlılar tarafından kullanılmaktadır.

Farsçanın Türkçe üzerindeki etkisini bir çok sahalarda görmek mümkündür. Bunların bazıları şöyle:
  • 1- Edebi kavramlar; (örneğin saçı sünbül ve yılana benzetmek, gözü nergise, yanağı güneşe, boyu selviye benzetmek vb)
  • 2- İrfani ıstılahlar; (can, ayin, çark, çile, destar, destegül, ham, harabat, ve keşkül gibi vb)
  • 3- Musiki kavramları; (neva, segah, çargah, beste, güfte, bestenegar, ahenk, buselik,vb)
  • 4- İsimler; (Nuşin, Nesrin, Bihter, Şadıman, Şadi, Şebnem, Turan, Agah, Baran, Nalan vb)
  • 5- Kuş isimleri; (şahin, bülbül, kumru, horoz, kuğu vb)
  • 6- Hayvan isimleri; (zurafa, sincap vb)
  • 7- Sebze isimleri; (yonca, yulaf, şahtere, havuç, turp, terhun, vb)
  • 8- Çiçek isimleri; (menekşe, lale, sümbül, şebboy, zanbak, vb)
  • 9- Ağaç isimleri; (zeytin, serv, badem, vb)


Türkler ayrıca bazen Farsça kelimelerinin kullanım şeklini veya manasını değiştirerek kullanmışlardır.

Farsça'nın Lehçeleri

Standard Farsça'nın 3 çağdaş varyasyonu vardır:

  • 1. Farsça : İran'da konuşulan Çağdaş Farsça
  • 2. Tacikçe : Tacikistan, Özbekistan ve Rusya'da konuşulan Farsça. Kiril alfabesiyle yazılır.
  • 3. Darice : Afganistan, Özbekistan ve Pakistan'da konuşulan Farsça


Ayrıca İran, Afganistan ve Tacikistan'da standard Farsça'dan biraz farklı olan yerel lehçeler de vardır. Lari (Iran), Hazaragi (Afganistan), ve Darwazi (Afghanistan veTacikistan) bunlardan bazılarıdır.

Konuşuldukları yerlere göre Farsça'da sınıflar:

* Batı Farsça'sı veya İranca (İran) * Doğu Farsça'sı (Afganistan) * Tacikçe (Tacikistan, Özbekistan) * Hazaragi (Afganistan) * Aimaq (Afganistan) * Bukharice (Israil, Özbekistan) * Darwazi (Afganistan, Tacikistan) * Dzhidi (Israil, İran) * Pahlavani ( Sistan eyaletinin bazı yerlerinde ve Afganistan)

Çağdaş İran'da veya sınıra yakın bazı yerlerde etnik grupların konuştuğu bağlantılı diller şunlardır:

* Luri (veya Lori), İran'ın güneybatısında Lorestan ve Khuzestan eyaletlerinde. * Taliş (veya Talişi), kuzey İran ve Azerbaycan'ın güney bölgelerinde * Tat (veya Tati veya Eştehardi), Doğu Azarbaycan, Zancan ve Qazvin'de. Ayrıca Azerbaycan ve Rusya bazı yerlerinde konuşulur, Musevi ve Hristiyan Tat olarak ayrılır. * Darice (veya Gabri), Afganistan'ın resmi dilidir. İran'ın Yazd ve Kerman bölgelerinde bazı Zerdüştiler tarafından konuşulur. Yezdi olarak da adlandırılır.

Tacikler'in konuştuğu Farsça, Sovyet döneminde ayrı bir edebiyat dili haline gelmiş olup geneli ile Farsça' nın bir lehçesi olmasına karşın ayrı bir dil sayılır. İran' da ve Afganistan'da Arap kökenli Fars alfabesi kullanılırken, Tacikistan'da Kiril alfabesi kökenli Tacik alfabesi kullanılır.

Üç lehçe karşılaştırılacak olursa, birbirinden çok farklı olmadığı görülür. Afganistan Farsçası'nda kelimeler farklı söylense de, İran Farsçası'nda yazıldıkları gibi yazılırlar. Tacik Farsçası'nda ise telaffuzdaki farklar yazıya da yansır.

İlgili Konular



Kaynak

seafoodplus.info

Geçen hafta yani Ekim tarihinde, Irak Kürdistan Bölgesinin başkenti Erbil'de, Bölgenin önemli ve köklü üniversitelerinden Selahaddin Üniversitesi ile Tahran'daki Zehra Üniversitesi'nin ortaklaşa düzenledikleri "Kürtçe ve Farsça Dil-Edebiyat; Etkileşim ve İlişkiler" adıyla bir sempozyum düzenlendi.

SEMPOZYUM (3).jpeg

Fotoğraf: Independent Türkçe


Bu sempozyuma bendenizle beraber Türkiye'den de beş kişi katılmıştık. Toplamda 41 tebliğ vardı. 

Türkiye'den giden 6 tebliğcinin dışındaki tebliğlerin 10 tanesi İran'ın Mahabad, Zehra ve Senendeç Üniversitelerinden gelen katılımcılar tarafından, geri kalanı da Kürdistan Bölgesi üniversitelerinden katılanlar tarafından sunuldu.

SEMPOZYUM (7).jpeg

Fotoğraf: Independent Türkçe


Bu sempozyum esnasında dikkate şayan hususlardan biri, İran İslam Cumhuriyeti'nin kurumsal olarak bütün ayrıntılarıyla katılması ve Erbil Başkonsolos yardımcısının neredeyse bütün tebliğleri dinlemiş olmasıydı.

Yani İran Devleti, Irak Kürdistan Bölgesi'nde varlığını her alanda hissettiriyor.

Tebliğlerin içeriğine ve niteliğine değinmeden önce Van'dan Duhok'a gidişimizle ilgili bir şeyler arz etmek istiyorum.

Biliyorsunuz birkaç yıl öncesine kadar Irak Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında tek bir sınır kapısı vardı; Silopi'deki Habur Sınır Kapısı.

Oysa Irak ile sınırımız seafoodplus.info

Hakkari'nin Şemdinli, Yüksekova ve Çukurca ilçesi, eskiden Hakkari'ye bağlı olan ama şimdi ise Şırnak'a bağlanmış olan Beytüşşebap ve Uludere ile Silopi ilçeleri Irak ile sınırdaş olduğumuz yerlerdir.

Bütün bu ilçelerde yaşayan aşiretlerin bir kısmı Lozan ve daha sonraki Ankara Antlaşması ile Irak'ta kalmış.

Aşiretler, ocaklar hatta aileler bölünmüş.

Yaklaşık olarak 80 yıl boyunca bu aileler ve aşiretler ya sınırlardan kaçak bir şekilde gelip gittiler veya bazen yerel yöneticilerin insiyatifiyle ve gayri resmi olarak gelip gittiler.

Bu konuyu çok detaylı bir şekilde bir gün yazacağım. Kısaca şunu söylemek istiyorum.

yılında Hakkari'ye o güne kadar gelen valilerden farklı olan bir vali geldi.

Adı Muammer Türker.

Allah kendisine selamet versin son derece mütevazı, aydın ve entellektüel bir insandı.

Okur yazardı. Hal ve ahvalden anlardı.

Bendeniz ve başka insanlarla da samimi ve dostane bir ilişkisi vardı.

Ona, Şemdinli'den birisinin Irak'a geçmek isterse 10 dakikada kaçak olarak sınırı geçebileceğini, ama resmi olarak ve pasaportla geçmek isterse, ancak seafoodplus.info bir yolculuktan sonra Silopi'ye varabileceğini, orada saatlerce gümrükte bekledikten sonra nihayet seafoodplus.info bir yolculuktan sonra da Şemdinli'nin karşısındaki Soran, Barzan ve Rewanduz'a gidebileceğini izah etmiştim.

Ve sayın valimize "Siz olsanız 10 dakikalık yoldan kaçak olarak mı gidersiniz yoksa bir günlük yolculuk meşakkatinden sonra resmi olarak mı?" diye sormuştum.

Tabii kendisi nazik bir insandı cevap veremezdi.

Tebessümle geçiştirdi.

Ama konuya bütün ağırlığı ile eğildi.

Çalıştı çabaladı ve biri Şemdinli'de diğeri de Çukurca'da olmak üzere iki tane yeni sınır kapısının açılması için olabilecek her yola başvurdu.

Ve nihayet tayinine yakın bir zamanda Çukurca'daki Üzümlü Sınır Kapısını açabildi.

İşte biz bu sınır kapısından Kürdistan Bölgesi'ne gidip geldik. 

Daha öncede bu sınır kapısından gelip gitmiştim.

Her gün oradan onlarca araba gelip gidiyor.

O sınır kapısının sağladığı kolaylıktan kaynaklı olarak, akrabalar birbirlerini ziyaret edebiliyor, düğün ve taziyelerine katılabiliyor.

Kısmen de olsa bu bölgede bir rahatlamaya ve ticaret ile turizm gelişmesine de sebep oluyor.

Van'da, Hakkari'de ve çevre ilçelere çok yoğun bir geliş gidiş var.

Bu da bölgenin ekonomisine çok ciddi bir katkı sağlıyor.

Ayrıca Kürdistan Bölgesi'nden yüzlerce öğrenci bu sınır kapısından gelip ülkemizde yüksek lisans ve doktora eğitimi de alıyor.

Bu da kültürel etkileşime vesile oluyor.

Bütün bu güzelliklerin oluşmasına sebep olan sayın valimiz Muammer Türker Beye minnet ve şükran borçluyuz.

Keşke Şemdinli, Uludere ve Beytüşşebap'ta da benzer sınır kapıları açılsaydı ve halkımız daha rahat gelip gitseydi.


Neyse Biz konumuza geri dönelim.

Sempozyumun konusu Kürtçe ve Farsça Dil ve Edebiyat; İlişkiler ve Etkileşimler idi.

Bilindiği gibi, Kürtçe ve Farsça aynı Ari dil grubunun İrani koluna mensup kardeş dillerdir.

Farsça ile Kürtçe kelimelerin yüzde ellisinden fazlası aynı kökene dayanıyor.

Tarihi kaynakları, efsaneleri, halk hikayeleri, şarkıları, destanları aynı kökten geliyor.

Firdevsi'nin Şahname'sinin hikayelerine aynı duygularla sahip çıkıyorlar. 

Muhtemelen 4 bin yıl önce aynı klan veya aşiret olan bu iki milletin ortak özellikleri sayılmayacak kadar fazladır.

Dolayısıyla edebi, kültürel ve dil benzerliklerini açıklayacak çok materyal de bulunmaktadır. 

Kürtçe dilinde eril ve dişil kelimeler var.

Farsça da erillik dişillik yok.

Kürtçenin Kurmanci lehçesinin başat bir özelliği olan kelimelerin bu eril ve dişilik hali Kürtçenin Soranice lehçesinde de yok.

Bundan dolayı Sorani lehçemiz, Gorani ve Hawramani lehçeleri ile birlikte Kurmanciden ziyade Farsçaya daha yakındırlar.  

İran'da yaşayan Kürtlerin ve Irak Kürdistan Bölgesinin Erbil ve Süleymaniye ile Halepçe kentlerinde yaşayan Kürtlerin Sorani lehçesi ile konuşmaları her iki bölgeyi kültürel olarak ayrılmaz bir bütün haline getirmektedir.

Onları ayıran tek şey devletlerin siyasi sınırlarıdır.

Bu siyasi sınırlarda, teknolojinin gelişmesiyle neredeyse anlamını yitirmek üzeredir.

Çünkü sosyal medya ve internet ortamı hiçbir şekilde sınırlara takılmıyor.

Gerçi İran devleti bu ortamı kısıtlamak için olağanüstü bir çaba harcıyor ama nafile; Facebook, Twitter veya İnstagram sınır tanımıyor.

Tebliğlerin önemli bir kısmı da bu ortak özellikler üzerine idi.

Ancak dikkatimi çeken önemli hususlardan biri, Türkiye'de Kürdoloji çok yeni olmasına rağmen Türkiye'den gidenlerin konularına hakim olmasıydı.

Gerek Süleymaniye ve Erbil'de olsun ve gerekse Mahabad ve Senendeç'te olsun Kürtçe eğitim ve özellikle de üniversite eğitimi bizden çok daha eskilere dayanıyor.

Buna rağmen istisnalar hariç tebliğleri çok güçlü değildi.

Oysa buradan gelen hocaların hem tebliğleri konuyla ilgili ve güçlü hem de konuya hakimiyetleri gözle görülür derecede iyiydi.

SEMPOZYUM (4).jpeg

Fotoğraf: Independent Türkçe


Mesela Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü'nden gelen Doç. Abdulhadi Timurtaş'ın "Klasik Kürt Edebiyatı'nda Mülemma" adlı tebliği ile aynı enstitüden gelen Doç. Nesim Sönmez'in Hamse'nin yazarı meşhur Nizami Gencevi ile Kürtçe "Leyla ile Mecnun" mesnevisini yazan Sewadî'yi karşılaştırması önemliydi.

Ayrıca Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinden gelen, Türkiye'nin önemli Mevlana Halid-i Şehrezori (evet, diğer adıyla Bağdadi) uzmanı Doç. Abdulcebbar Kavak'ın "Kürt Tasavvuf Edebiyatı'nda Farsçanın Etkisi" göz dolduruyordu.

Zira tasavvufi geleneğimizin menşei ve edebiyatı fars kökenlidir.

SEMPOZYUM (8).jpeg

Fotoğraf: Independent Türkçe


Aynı şekilde Muş Alparslan Üniversitesinden Nevzat Eminoğlu'nun "Mevlana Celaleddin Rûmi ile Melayê Cizîrî'deki Wisal (kavuşma) ve Hicran (ayrılık) Düalizminin Karşılaştırılması" adlı tebliği dikkat çekiciydi. 

Bütün bu tebliğler Türkiye'de görece geç başlamışsa da Kürdoloji'nin sağlam temellerde yürüdüğünü göstermektedir.

Bu da son derece sevindirici bir gelişmedir.

SEMPOZYUM (6).jpeg

Fotoğraf: Independent Türkçe


Tebliğler Farsça, Kürtçe (Kurmanci ve Sorani lehçeleri ile) ve Arapça sunuldu.

Ne yazık ki hiç Türkçe tebliğ yoktu.

Bu da bölgenin kadim dilleri olan "Elsine-i Erbaa" (Arapça-Farsça-Kürtçe-Türkçe) dengesini bozuyordu.

Sanırım bölgemiz dışındaki diğer üniversitelerin konuya ilgisizliğinden kaynaklanan bir durum.

Ancak bu bir eksikliktir.

Türkiye'de den fazla üniversite var. 

Bu üniversiteler bölgenin kültürel etkileşimi ile ilgilenmeyeceklerde ne yapacaklar, demekten alıkoyamıyor insan kendisini.

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.    

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir