gaels greatsword / Best greatsword for pve and pvp? :: DARK SOULS™ III Genel Tartışmalar

Gaels Greatsword

gaels greatsword

Dark Souls Serisinden Zorluklarıyla Ünlü 10 Boss

Biliyorsunuz artık oyuncuları Dark Souls oynamış ve oynamamış diye ikiye ayırmak mümkün. Ama bence Dark Souls oynayanları da benzer biçimde iki gruba ayırmak gerek. İlk grupta bu seriyi hakkını vererek bitiren, oyunun zorluk seviyesini kabullenmiş ve bunu küçümseyi aklına bile getirmeyen, oyunların hikayesine, boss tasarımlarına ve atmosferine hayran olan bir kitle var. İkinci grupta ise birkaç kere takıldığı bossu hemen yanına bir iki adam çağırarak öldüren, sonrasındaysa 'Dark Souls mu zor, o boss'ları ben kahvaltıda yiyorum yieaa' diye küçümseyenler bulunuyor. Sanırım bu yazının ikinci gruba pek hitap etmediğini anlamışsınızdır.

Dark Souls serisinde gerçekten de birbirinden inanılmaz boss'lar bulunuyor, ben de sizlere bunlardan özellikle de zorluk seviyeleriyle ön plana çıkan 10 tanesini listelemek istedim. Bunu yaparken de bu boss'larla ilk kez, haklarında hiçbir şey bilmeden karşılaştığımızda neler hissettiğimizi hatırlamaya çalıştım. Elbette oyundaki her boss yanınıza işi bilen, boss'u farmlayan birilerini çağırdığınızda zor olmaktan çıkabiliyor ama siz bu yazıyı okurken bu boss'ların karşısında tek başımıza olduğumuzu da göz önünde bulundurun. Sizin hangi boss'ları zor bulduğunuza dair yorumlarınızı da bekliyorum, kim bilir sizler de ne maceralar yaşamışsınızdır.

Liste öncesi seri hakkında hafızanızı tazelemek için 6 bölümden oluşan Dark Souls Günlükleri yazı dizimizi de okuyabilirsiniz.

Hazır mıyız gençler? O zaman, git gud.

10 - Dancer of the Boreal Valley

Yanlışlıkla da olsa Dancer of the Boreal Valley'in odasına girdiğiniz anda ilk fark ettiğimiz şey içinde dövüşeceğimiz odanın gayet küçük olduğuydu. Ha elbette bu küçüklüğü Capra Demon ile kıyaslamıyorum, o ufacık alanı düşündükçe hala daha içim daralıyor. Yine de Dancer'ın müthiş hızını ve inanılmaz bir zerafetle hareket edişini düşündüğümüzde o oda sanki daha da küçülmüş gibi hissettiriyordu işte. Saldırıları son derece hızlıydı, özellikle de eğer sizi eliyle kapmayı başarırsa ya ölüyor, ya da canınızın geriye kalan o son damlasıyla nereye kaçacağınızı şaşırıyordunuz. Zaten kendisinin Gywnevere'in kızlarından biri olduğu söyleniyor, Pontiff Sulyvahn tarafından dansçı olmaya zorlanan bu hatunun hareketlerindeki asaletin sebebi bu olabilir.

İkinci aşamaya geçtiğinizde alev kılıcına ek olarak bir de kül kılıcı kullanmaya başlıyor ve iyice agresifleşiyordu Dancer. Hem saldırılarınızı, hem de kaçışlarınızı çok iyi zamanlamanız gerekiyordu. Adından da anlayacağınız üzere bu dövüşte başarılı olmanın sırrı dansına ayak uydurmaktı. Dancer of the Boreal Valley sadece zor değil, aynı derecede estetik bir dövüştü.

9 - Knight Artorias

Knight Artorias, nam-ı diğer Artorias the Abysswalker, Dark Souls'a Artorias of the Abyss DLC'si ile katılmıştı ve şanını sıkça duyduğumuz bu şövalye ile nihayet Oolacile Township'teki arenada karşı karşıya gelmiştik.

Artorias anlatılanlara göre Greatsword'unu eşsiz bir ustalıkla kullanan saygıdeğer bir şövalyeydi ve Lord Gwyn'in Dört Şövalyesinden biriydi. Oolacile Prensesini Abyss'ten kurtarmak isterken Abyss'in kurbanı olmuş ve yol arkadaşı Büyük Gri Kurt Sif'i kurtarmak için kendini feda etmişti. Karanlık tarafından yutulan Artorias yalnızca serinin en iyi ve en unutulmaz dövüşlerinden biri olmakla kalmıyor, aynı zamanda bize en zor olanlardan birini yaşatıyordu.

Son derece hızlı hareket eden Artorias'tan uzak durmaya çalıştığımızda kendini iyileştiriyor, sonra da büyük bir hızla üzerimize dalıyordu. Bir sonraki hamlesinde ne yapacağını kestirmek güçtü, menzili oldukça yüksekti. Ayrıca sağlığının bir kısmını kaybettiğinde Wrath of the Abyss yeteneği sayesinde karanlığı etrafına topluyor ve gücünü toplamasını engelleyemediğiniz taktirde bir AoE hasarı eşliğinde dövüşe daha da güçlenmiş halde devam ediyordu.

Bu dövüşte başarılı olmak için gereken dikkat ve hızı düşününce neden unutulmaz olduğunu bir kez daha anlıyor insan.

8 - Darklurker

Darklurker yenmesi son derece zor bir boss, ama kendisine erişmek de bir o kadar dertli. Öyle ki Dark Souls 2 oyuncularının yaklaşık %80'i böyle bir boss'un varlığından bile haberdar değil. Pilgrims of the Dark'a katılmak için öncelikle Darkdiver Grandahl ile üç ayrı mekanda konuşmak gerekiyordu. Ardından Human Effigy harcayarak üç ayrı mekandaki Abyss zindanlarını temizliyor, ancak buralardaki ışıkları yaktıktan sonra Dark Chasms of Old'a erişim kazanıyorduk.

Darklurker da isminden anlaşılmasa da ikiye karşı tek olduğunuz bir dövüş. Hızlı soul saldırılarından nasıl kaçacağınızı öğrenip sonunda yavaş yavaş kendisine zarar vermeye başladığınızda "oldu bu iş" diye düşünüyorsunuz. Sağlığı yarıya yakına indiğinde ise Darklurker kanatlarını kapatıyor ve ikiye ayrılıyor. Aynı yeteneklere sahip iki bossla birden dövüşmeye başlıyorsunuz, birine kilitlenmişken diğerinin büyüsü sırtınızdan vuruyor, biri görünmez olmuşken diğeri ışınlanıyor. Tam bir kaos yani. Elbette bu boss'un da zayıf olduğu element var, uygun silahınız ve ekipmanınız varsa çok zorlanmamış bile olabilirsiniz ama kendisine ulaşmak için gereken süreç ve saldırı mekaniklerini birlikte düşününce bu bossun zorluğunu farklı bir yere koymak mümkün.

7 - Soul of Cinder

Dark Souls 3'ün sonunda karşılaştığımız Soul of Cinder için zor olduğu kadar eğlenceli demek istiyorum. İlk Kor Lordu olan Lord Gwyn'den beri pek çok lord kendisini aleve kurban vermişti ve şimdi alevin koruyucusu olarak tüm bu ruhların vücut bulmuş hali serinin son boss'u olarak karşımızdaydı. Kiln of the First Flame'i koruyan bu boss daha ilk aşamada bile dört farklı hareket seti ile bizi sürekli olarak şaşırtıyordu ama asıl dövüş ikinci aşamaya geçtiğinde başlıyordu.

İkinci aşamaya geçişi düşündüğümde bile tüylerim diken diken oluyor. Benim ilk oyuna duyduğum sevgiyi biliyorsunuz, Dark Souls 3'te ilk oyuna yapılan atıfları yakaladıkça keyfime keyif katılmıştı. İşte bu dövüşte ikinci aşamaya geçtiğimiz anda arka planda çalmaya başlayan müzik ve aslında karşımızda kimin olduğunu anladığımız o an bence her şeye değer. Bu tanıdık boss Ultra Greatsword'u ve Sunlight Spear saldırıları ile adeta size nefes aldırmamaya yemin ediyordu. Yine de hamlelerini önceden tahmin edebildiğimiz için öyle aşırı bir zorluğu olduğunu söyleyemeyeceğim ama yine de sakın işinizin kolay olacağını da sanmayın.

6 - Slave Knight Gael

Dark Souls serisinin kapanışını yapan The Ringed City bir genişleme paketinden beklediğimiz her şeye sahipti ve bize serinin cidden en zor boss'larından ikisini sunuyordu. Slave Knight Gael açıkçası beklediğimden çok daha iyi bir dövüştü; Gael'i yenmek için üç aşamadan geçmek gerekiyordu ve dövüş ilerledikçe Gael de gitgide güçleniyor, hareketlerini karşılamak ve kaçmak iyice zorlaşıyordu.

İlk aşamada yalnızca Greatsword'unu kullanan Gael, ikinci aşamaya geçtiğinde Dark büyüsünü de kullanmaya başlıyor, bir anda görünmez olup dibinizde bitebiliyor, uzaktan arbaletle ok yağmuruna tutup üzerinize diskler fırlatabiliyordu. İlk aşamadaki vuruşlarının zayıf olduğunu düşünüyorsanız bu aşamada ölümcül hale gelmeye başladıklarını söylemem lazım. Ama asıl film üçüncü aşamada kopuyordu. Tüm oyundaki en zor aşamalarından biri olan bu anda Gael'e ek olarak arenanın çeşitli yerlerine yıldırımlar da düşüyordu. Bu aşama Gael'in tüm gücüyle sizi öldürmeye çalıştığı ve nefes aldırmadığı bir aşamaydı, ama son darbeyi vurduğunuzda seriyi tamamen bitirmiş olduğunuz gerçeği de hüzünlü biçimde yüzünüze çarpıyordu.


 

5 - Lothric & Lorian

Özellikle de yüksek NG seviyelerinde bu ikiz prensleri Nameless King haricindeki diğer bosslardan daha zor bulduğumu söylemek zorundayım. Lothric Kalesinin tepesinde karşılaştığımız bu prenslerden Lothric alevlerde yanarak Ateş Çağı'nı devam ettirme görevini yerine getirmemiş, çünkü Kor Lordu olma fikrinden nefret ediyor ve bunu bir lanet olarak görüyor. Ama bu yüzden kardeşiyle birlikte lanetleniyorlar ve ayrılamaz hale geliyorlar.

İkilinin iyileşme yetenekleri, ışınlanmaları ve seri saldırıları benim diyen oyuncuya bile kök söktürebilecek zorlukta bir dövüş olarak karşımıza çıkıyor. Bu iki aşamalı dövüşte ilk olarak Lorian'a karşı mücadele ediyor ve bizi tek vuruşta öldürebilen ışınına hedef olmamaya çalışıyoruz. İkinci aşamada ise devreye Lothric de giriyor ve ortada tam anlamıyla can pazarı yaşanıyor. From Software, Smough ve Ornstein'in başarısından sonra çeşitli defalar bu ikili boss mantığını denedi ve bence İkiz Prensler bunlar arasında en başarılı olanlardan biri.

4 - Darkeater Midir

Bence Ringed City DLC'sinin asıl boss'u budur. Tamam Slave Knight Gael de kolay bir dövüş sayılmaz ama ikisini yan yana koyduğumuzda Midir adamı canlı canlı yer diyorum, Gael Mael tanımaz yani. Darkeater Midir ile ilk önce normal biçimde karşılaşıyorduk. Tabi kafamızın üzerinden geçerken alevlerine kurban olduğumuz seferleri saymıyorum, bu ilk karşılaşmada da kayanın arkasında çok fazla saklanırsak alev kusan nefesiyle ayrıca tanışıyorduk. Buradaki galibiyetimiz aslında hiçbir şeydi, çünkü Midir aslında inine düşüyordu.

Archdragonların soyundan gelen ve bizzat Tanrıların elinde büyümüş olan Darkeater Midir'e ulaşmak kolay değildi. Gizli bir geçit sayesinde kendisine ulaştığımızda ise Dark Souls 3'ün en fazla sağlığa sahip olan boss'unun karşısında buluyorduk kendimizi. Üstelik normal hasar aldığı tek yeri kafasıydı, başka taraflarına vurmak kayaya vurmaktan farksızdı. Buna bir de son derece güçlü saldırılarını, devasa boyutu yüzünden kameranın pek işbirliğine yanaşmadığı anları ve dövüş ilerledikçe Abyss'in gücünü kullanarak kazandığı yeni yetenekleri eklediğimizde belki de DLC'de öldürmeyip pes edebileceğiniz tek boss bu olabilir diyorum.

3 - Fume Knight

Aslında Dark Souls 2 tam bir Şövalye cennetiydi ama aralarında biri vardı ki yanında diğerlerinin esamesi okunmaz: Crown of the Old Iron King DLC'sinin son bossu olan Fume Knight. Hatta öyle ki, bu DLC yayınlandığında herkesin ortak görüşü Dark Souls 2'nin en zor bossuyla karşı karşıya kaldıkları şeklindeydi. Sis kapısından içeri girmeden önce arenanın dışındaki heykelleri kırmayı akıl edemezseniz zaten imkansız bir boss ile karşılaşıyordunuz, çünkü olur da kendisini öldürecek kadar yaralamayı başarırsanız bu Ashen Idol heykelleri kendisini iyileştiriyordu.

Heykeller olmadan da zorluğu farklı değildi Fume Knight'ın. Dövüşün ilk aşaması zaten yeterince zor, oldukça sert vuran bir boss. Bu aşamada Long Sword ve Ultra Greatsword kullanarak bize ecel terleri döktüren Fume Knight'ın sağlığını yarıya indirdiğimizde Greatsword'unu karanlık büyüsüyle kaplıyor, arenanın çevresinde karanlık orblar oluşturabiliyor ve bu yeni yetenekleri sayesinde de zaten savuşturması zor olan saldırılarını bloklamanızın da önüne geçiyordu (hem ateş, hem karanlığa direnç göstermek zor iş). En ufak zamanlama hatasının ölümle eş anlamlı olduğu bu dövüş bence sonunda en büyük başarı hissini yaşatan dövüşlerin başında geliyor.

2 - Nameless King

Dark Souls 3'ün beni en çok heyecanlandıran kısmı Archdragon Peak'teki çanı çalıp karşımda Nameless King'i gördüğüm andı. Dark Souls lore'una ne büyük ilgi duyduğumu tarihçe yazılarımdan biliyorsunuz. Daha ilk oyunda bahsi geçen Gwyn'in adı bilinmeyen ilk oğluyla karşılaşmak ve bir gizemin çözülüğüne tanık olmak harika bir duyguydu. Ama bundan da iyisi, Nameless King'in adına yakışır zorluğuydu. Düşüncem hala daha değişmedi, iki DLC'nin ardından bile Nameless King'in Dark Souls 3'teki en zor boss olduğunu düşünüyorum.

Kendisiyle kapışmamızın ilk aşamasında bir ejderhanın üzerinde olduğu için aslında en büyük düşmanımız kamera açılarıydı desem yalan olmaz. Ejderhayı indirdikten sonra ise Nameless King'in asıl halini görüyorduk, öfkeden deliye dönmüş halini. Çok hızlı bir boss olmasa da vuruşlarının gücü aşırı kuvvetliydi, en ufak hatanızı affetmiyor, hatta tek hamlede işinizi bitirebiliyordu. Yıldırım saldırılarını saymıyorum bile. Kendisini Sunlight Medal toplamak için kullandığımdan bu dövüşü o kadar çok tekrarladım ki artık her hamlesini ezbere biliyorum, ama her seferinde de sunduğu zorluktan aynı derecede keyif aldığımı söylemek zorundayım.

1 - Ornstein & Smough

Dragonslayer Ornstein ve Executioner Smough sanırım bu serinin en çok bilinen, en ikonik bosslarından biri, daha doğrusu ikisi. Elbette şimdi bu ikilinin zorluk bakımından listede adı geçen bazı diğer bosslardan daha kolay olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ama bu ikiliyi sona saklamamın nedenini açıklayayım.

Seriyi baştan beri oynuyorsanız zaten aslında boss mantığına alışmış oluyorsunuz. Dolayısıyla Dark Souls 2 veya Dark Souls 3'teki bosslar her ne kadar mekanik olarak yine çok zorlayıcı olsa da tekniği bildiğiniz için çözmeniz daha kolay oluyor. Ha tabi iş uygulamaya gelince aynı kolaylık olmuyor, o ayrı. Ama şimdi bugüne kadar edindiğiniz tecrübeleri bir kenara bırakın, ilk kez Dark Souls oynadığınızı düşünün. O sis kapısından geçiyor ve karşınızda Ornstein ve Smough'u buluyorsunuz: Karşılaştığımız ilk gerçek zor boss. Bu ikiliyle karşılaşınca ne olduğumuzu şaşırmıştık, buraya ulaşan tüm yeni oyuncuları anında yerin dibine gömüyorlardı çünkü.

Karşılaştığımız ilk gerçek 2'ye karşı 1 dövüş buydu (Bell Gargoyles'u saymıyorum çünkü sonuçta birbirlerinden farklı yeteneklere sahip değildiler). Ornstein hızlı ve çevik, Smough ise yavaş ama vurdu mu oturtan cinstendi. Bu ikiliyi çözmek yalnızca yetenek değil, sabır da gerektiriyordu. Bu dövüşün en unutulmaz yanı ise birisini öldürüp de işinizi kolaylaştırdığını düşündüğünüz anda diğerinin ölen dostunun güçlerini absorbe edişiydi. Bir anlık dikkat dağınıklığı sizi geldiğiniz bonfire'a geri postalayıverirdi. Benim için daima bir numara olacak dövüş bu işte.

dark souls 3

  • sanaldan çıkıp gerçek hayatta da canıma zarar veren allahın belası oyun.

    öncelikle; (bkz: #)

    geçen haftadan itibaren the ringed city dlc'sine başladım, demon prince ile çarpışıyorum ve aman tanrım, bu kadar başbelası bir boss olamaz. farklı zırh ve kılıç kombinasyonları ile en az defa ezilmişimdir.

    direkt sahneyi yazıyorum: ikimizin de hp'si bir fiske atsan bitecek seviyede. her şey son bir darbeye bakıyor. prince saldırıyor, ben zıplıyorum. ben saldırıyorum, prince yine kanatlanıp kurtuluyor, üstüme ateş topları gönderiyor. her şey bitti derken rastgele etrafa zıplıyorum, ve evet, kurtluyorum. elimde kılıcımla son gaz yeni atağa hazırlanan ejderhanın üstüne koşuyorum, tam ağzının ortasına son darbeyi çakıyorum. prince toz duman oluyor, ruhu önümde beliriyor.

    ve gidip alamıyorum. tuşlara basamıyorum. nefes alamıyorum gamepad'i tutan elim parmaklarımdan dirseğime kadar uyuşmaya başlıyor. kalbim her an ağzımdan dışarı çıkacakmış gibi atıyor. o panikle masadaki her şeyi devirerek ayağa zıplıyorum, mutfağa koşup su içiyorum ama yutamıyorum. aklımdan "sakinleş yoksa daha kötü olur" diye geçiriyorum ve her tavsiyemle daha çok panikliyorum. odaya dönüp uzanıyorum. hata. hemen dışarı fırlıyorum, bahçede ciğerlerimi temiz havayla dolduruyorum ve ne kadar terlediğimi o zaman fark ediyorum

    güç bela geçti elbette. zar zor o lanet bonfire'ı yakıp oyunu kapatıyorum. buraya kadar doğal gözükebilir. bir anlık panik, fazla odaklanmadan kaynaklı kalp ritmi bozukluğu vesaire. sorun şu ki oyunu artık oynayamıyorum iron dragonslayer diye bir mini-boss var. karşımda belirdiği gibi ödüm koptu. her darbesinde kalbimin sesini duyuyorum ve kesinlikle odaklanamıyorum. sonuçta kusacak gibi olup oyunu derhal kapatıyorum.

    sözün özü, kabus gibi bir oyun her açıdan. sanırım bu noktadan sonra bir yıl ara verip o iğrenç deneyimi unutmam gerekecek. ya da akli dengesi yerinde olan her insan evladı gibi kendi sağlığımı düşünüp dönmeyeceğim, sittirsin gitsinler. böyle oyun mu olur şerefsizler. topunuzu dava edeceğim ulan kalbimi geri istiyorum.

  • dün convergence modu i (şimdilik son sürüm) yükledim ve hemen necromancer ile oyuna başladım. mod oyunu bambaşka bir seviyeye taşımış hatta oyunun ds3 ile mekanlar ( mekanlar arasında bir çok kısa yol eklenmiş) dışında bir bağı kalmamış. bonfire yerleri de değişmiş. daha önce olmayan çözünürlük ve grafik özellikleri ile görsel olarak da çok harika bir seviyeye gelmiş. max ayarlarda bazen ufak takılmalar yaşadım ama mod halen geliştirilme aşamasında ve zamanla daha da iyi olacaktır.

    renk paletinde biraz daha canlı renkler kullanılmış. mekan grafikleri yenilenmiş ama arcdragon peak için ayrı bir parantez açmak gerekir. eski hali de iyiydi ama yeni halini görünce ağzım açık kaldı. kaldırım taşları için bile tek tek uğraşıldığı belli.

    oyunda bir çok yeni build var. "builds"

    karakter yaratma ekranında 15 dakika sırıta sırıta hepsini inceledim. çok çok eğlenceli yüzlerce büyü ve silah eklenmiş. artık necromancer ile yanınızda sizinle savaşan bir iskelet yaratıp aynı anda büyülerle savaşabiliyorsunuz. büyü kullanmak artık çok kolay çünkü mana sorunu yok tabi savaştığımız düşmanlar da daha güçlü ve oyunda ilk gün ilerlediğim kadarıyla bizi özellikle boss savaşlarında müthiş sürprizler bekliyor. bu modda klasik oyun tarzı yerine biraz daha büyü ve yetenekler ön plana çıkarılmış.mesela ilk boss savaşında çok takıldıysanız mutlaka kullanmanız gereken büyüyü/yeteneği kullanmadığınız içindir.

    son not : firelink shrine a ilk defa girdiğinizde, satıcıları görünce ufak bir şok yaşayabilirsiniz :))

    soz söz : ds3 artık öldü, elden ring gelene kadar bu mod bize yeter. oyuna başlayınca offline moda ayarlamayı unutmayın yoksa her başlattığınızda uzun süre online dan offline a geçiş için oyun sizi bekletiyor. oyunda online özellik yok zaten hacksiz pvp oynayamayan piçler yüzünden online dan bıkmıştım.

    ilerledikçe buraya daha da eklemeler yapmayı umuyorum.

    mod için ücretsiz hesap oluşturmanız gerekiyor. steam preorder versiyonu ile oynuyorum. korsan veya eksik dlc ile nasıl çalıştığı hakkında bir bilgim yok .

    mod download

    önemli : convergence mod ile işiniz bittiğinde (zaten offline oynuyoruz sadece) mutlaka save dosyanızı silmeniz gerekiyor yoksa karakteriniz modlu göründüğü için modu silseniz bile online açtığınız an ban yersiniz. bu aralar intrnette bu konuda çok sayıda şikayete denk geldim, ben büyük olasılıkla risk almayıp sıkılınca uninstall ile başka bir oyuna geçerim.

  • 98 level olarak saatimde bitirdiğim muazzam souls oyunu.

    kendimi çok kasmadan oyunun %70'ini daha ilk haritada elime aldığım long sword ile bitirdim. yanında da yer yer şeklini beğenip aldığım hafif kalkanlar vardı.

    pontiff sonrasında profaned greatsword'un saldırı şemasını beğendiğim için ona geçtim ve keşke greatsword ile oynasaymışım dedim. yalnız oyunun ilk 3 haritası bence yeni başlayanlar için kalkan kullanarak çok daha rahat oluyor. yeniyseniz kalkanı bırakacağım diye kasmayın.

    oyundaki en çok zorlandığım 5 boss sıralaması şöyle (archdragon peak hariç oraya gitmedim);

    1- (bkz: aldrich, devourer of gods) 15 kez öldükten sonra biraz kasıp geri gelip kesebildim.
    2- (bkz: soul of cinder) denememde öldürdüm.
    3- (bkz: dancer of the boreal valley) 5 kez öldüm, yanıma birini çağırarak 2 kişi kestim.
    4- (bkz: abyss watchers) kez yattım kendisine. 3. watcher olayını çözünce biraz rahatladı.
    5- (bkz: ıudex gundyr) zorluğu tamamen ilk olmasından, ilk oyun denememde 15 kez falan öldüm ama 2. tekrar başlamamda tekte kestim.

    bunların haricinde neredeyse bütün bossları ilk seferde aldım. bazılarında npc desteği ile girdim ama olmasaydı da alırdım muhtemelen.

    beni o kadar kendine bağladı ki şu hafta boyunca başka oyuna elimi süremedim. bunu bitirmeden başka bir şeye geçmek istemedim. oyunun zorluğu, sizi soktuğu stres ve acaba bir şey kaçırır mıyım diye her taşın altına bakması hem keyifli hem de yer yer can sıkıcı. dövüş mekaniği ve oyunun karanlık hikayesi beni en çok oyuna bağlayan 2 etken oldu. bunun üstüne mekan tasarımları ve müzikleri de tecrübeyi arşa çıkarttı. çok sık karşılaşmasanızda size oyunda yer yer sıcak anlar yaşatacak yan karakterler de var(canımsın anri).

    oyunun en zor saatleri ilk 5 saat diyebilirim. 2. map'den sonra olayı öğreniyor ve daha çok keyif alıyorsunuz. kesinlikle dark souls 3 wiki sayfası bir kenarda açık olarak oynamanızı tavsiye ederim yoksa bir ton itemi ve kısa yolu gözünüzden kaçırırsınız. ben oynamadan haritaya bakmak istemem derseniz de en azından bir haritayı bitirdikten sonra dönüp bir bakın önemli bir şey varsa geri dönersiniz ama kısa yolları açmadan bu oyun bitmez benden söylemesi.

    son olarak; praise the sun!

  • pcde sistem gereksinimlerini karşılayamadığım için uzunca bir süredir oynayamamıştım. xbox üzerinde indirime girince alıp başladığım oyundur. son olarak aldrich bosunu kestim. bahsedeceklerim oyunun bu aşamasına kadar olan fikirlerimdir. önceki oyunlar ile kıyaslayacak olursam. kendi adıma boss sayısının daha fazla olmasını beklerdim. 2. oyundaki bonfire astetic olayının kalkması da kötü yönlerinden biri olabilir. ek olarak genel olarak daha çok sevilmiş olsada ilk iki oyunda ana hub firelink shrine ve majula dan sonra bu oyundaki firelink shrine çok iç karartıcı geldi.
    yine ilk iki oyunda bir çok mini boss vardı, havel, hydra, golden crystal golem, 2. oyundaki köprüdeki ejderha, giantlar vs gibi bir çok mini boss var. bu oyunda ise mini boss diyebileceğim bir düşman ile karşılaşmadım. curse atan kedimsi bir yaratık ile ring of favor ı düşüren yaratıklar bile fazla kolaydı.

    iyi yönlerine gelecek olursam weapon art olayı çok hoş, farklı silahlar denemeye özelliklede boss silahlarını denemeye yönlendiriyor. mana ve mana flask olayıda çok iyi olmuş sayıyla büyü atmakdan çok daha kullanışlı. bazı npc lere yardım için npc lerin dünyalarına gidilen quest lerde çok hoş keşke daha fazla olsaydı. ilk oyundaki mekanlara, bosslara bir çok gönderme var karşılaşıldığında eski dost ile buluşulmuş gibi hissettiriyor, özellikle anor londo bölgesinde çok sık karşılaşılıyor. en çok sevdiğim yönü ise blight town, gutter gibi insanın içini daraltan bunaltan oyundan soğutan bölgeler yok, bataklık olan bir bölge var ama orasıda gayet oynanılabilir durumda insanı oyundan soğutmuyor.

    güncel olarak 22 saati devirdim yine çok güzel vakit geçiriyorum. en ufak bir itemı bile kaçırmamaya çalışıyorum oyun sonunda tekrar bir edit yapacağım.

    edit : 65 saat civarında dlc ve opsiyonel tüm boslar dahil oyunu bitirdim. yine hayvan gibi oyun olmuş önceki oyunlardan aldığım zevki bu oyundanda aldım. ana oyundaki hiç bir boss zorlamadı diyebilirim. pontiff sulyvhan boss una gidip npc çağırdım onda merakım kaldı ng de tekrar deneyeceğim. lothric ve nameless king bosslarınıda 4 5 kez denemişimdir. en sevdiğim boss ise champion gundyr oldu. hayvan gibi güzel komboları var sabaha kadar beni dövsün isterdim ama ilerlemem lazımdı.

    dlc bossları ise yine souls klasiği olacakki beni çok zorladı özellikle friede ve lanet olası darkeater midir. friede yi abartmışlar 2 faz tamamda 3 faz nedir arkadaş. midir boss undan önce slave knight gael a gidip 2 3 kere dayak diyip dönmüştüm. oyunun son boss u olacağı için tekrar geri dönmek yerine midir i aradan çıkarayım dedim ama demez olaydım. 20 ember ile midir e başladım özellikle ilk 10 denemem de yarı candan aşağı inemedim hasarım düşük kalıyordu. baktım olmuyor önce biraz daha ember farm yapıp, dexterity > strenght diyerek str+int buildimi değiştirip dex build yaptım elime de old wolf curved sword alıp tekrar giriştim olaya yine 4 5 defa öldüm ama çok daha fazla hasar veriyordum. son girişimde ilk atağında roll yapmayı kaçırınca buda olmayacak ama diye düşünerek devam ettim boss canının %30 unda tüm estus larım bitti kala kala siegward ın verdiği biralar kalmıştı bir iki vuruş sonra riposte aldım ve ne var ne yok saldırarak boss u kestim. ama sağlam küfür etmişimdir bir kaç saat boyunca, adında dark geçen bosslara karşı başarılı olamadım şu ana kadar :) aynı durum başıma dark souls 2 de darklurker boss unda gelmişti saatlerce uğraşıp en son build değiştirip alabilmiştim.

    ilk yazdığımda miniboss sayısı az diye şikayet etmiştim sayı olarak hala az geliyor ama havel ile dövüşmek iyi geldi. üstümdeki yorgunluğu atıp ng ile devam edeceğim.

  • oyunda 2 farklı dark magic var, bunlardan biri deep diğeri ise abyys. abyys olayını zaten biliyoruz pygmy lordlarından ve insanların karanlık ruhlarından oluşuyor ve abbys gücünü buradan alıyor. bunu 1. oyunda öğrendik ama deep nereden geliyor?

    deep aldrich covenantının da temelini oluşturuyor ama bu güç aldrichten çok daha kadim ve güçlü. aldrich dediğimiz adam 1. oyundaki executioner smoughtan başkası değil, çok fazla humanity yediğinden bu hale gelmiş ama ne olursa olsun deep aldrichten çok daha güçlü bir varlığa dayanıyor o da cthulhu. deep derken denizin derinliklerini kastediyor miyazaki, cathedral of the deep'in oyundaki en yüksek yerlerden birinde olmasına rağmen su ile dolu olması, aldrich covenantının anor londodaki sarnıçta olması tesadüf değil. su sarnıçları zaten fantastik yapılardır ve efsanelere göre sarnıç tamamen kapalı bir yapı değil çeşitli varlıkların girip çıkabileceği yapılardır.

    oyunda tek deep özelliği gösteren yaratıklar aldrich ve katedral rahipleri değil son dlc olan ringed city dlc'sinde murky'ler de deep büyülerini kullanıyorlar. murkylere dikkatli bakarsanız üzerlerinde midyeleri ve deniz kabukluları olduğunu görürsünüz. bu da murkylerin denizden geldiğini gösteriyor, ayrıca murkyler ayakta duramıyor (büyücüler asaya dayanarak duruyor) büyük ihtimalle denizde geliştikleri için dik duramıyorlar bu konuda emin değilim ama murkyler de cthullu ile ilgililer.

  • bu oyunsa su zamana kadar oynadiklarimiz ne demek istiyorum. detaylarda kaybolursunuz. ılahi bi is
    (bkz: made in japan)

  • best action rpg ever made

  • "the convergence" modu ile yepyeni bir deneyim sunan oyun. bu modda yeni başlangıç sınıfları, bir çok yeni silah ve büyü, yeni bosslar, mevcut haritalara eklenmiş yeni kısa yollar, geçişler ve bonfire'lar mevcut. ayrıca oyunun renk paletinde de değişiklik yapılmış dolayısıyla orijinal oyun yerini yeni bir oyuna bırakmış gibi. hele ds3'ü son bitirmenizin üzerinden zaman geçtiyse bu mod ile dark souls 4 oynuyormuş gibi hissedebilirsiniz.

    elden ring çıkana kadar antrenman yapmak isteyen souls hayranlarının kaçırmaması gereken bir mod.

  • benim gibi demon souls, souls like, bloodborne gibi şeylerden bihaberseniz iyice bir düşünün oynamaya başlamak için. oyun kültürü fıfa, gta, lol, counter strike gibi oyunlarla sınırlı olan birisi için baya bir afallatıcı. siz nasıl beceriyorsunuz bunu lan? neyse oyunla ilgili tecrübelerime geçeyim:

    benim şövalyelik, kılıç, kalkan vs. namına uzun süreli oynadığım tek bir oyun oldu. lise yıllarımın katili metin 2. ilginçtir o oyun bile yine belli bir tecrübe sağlıyor. evrenle ilgili bazı terimleri anlamanıza yardımcı oluyor. ben klasik şövalye ile başladım oyuna. kolla oynuyorum bu arada. tuş takıma alışması çok uzun sürmedi. yarım saat civarı çalıştım. çok karışık değildi. basit düzeydeki ingilizce oyunları anlıyorken bu oyun ağır geldi biraz. dili ağır yani. ilk karşıma gelen yaratıklar şu dünya ile bağlantısı kopmuş ruh emici* tarzı şeyler oldu. tek vuruşta ölüyorlar fakat ben bazı şeyleri sezdim. eğer vurmalarına izin verirsen ciğer söküyorlar. belli bir süre ilerledikten sonra bunları kese kese asıl bomba göründü: iudex gundyr. benim gibi görece basit oyunlara alışmış biri için çok onur kırıcı karşılaşma daha doğrusu karşılaşmalar oldu. alıştığım bir vurup üç dinlenen bosslar yerine ardı ardına mızrağını götüme sokan bir boss vardı karşımda. neyse uzatmadan söyleyeyim yaklaşık denememde falan geçtim. bunda oyun dilini tam anlamıyla çözememem de etkili. envanter anlamında eksikliğim çok.
    iudex'i geçince firelink shrine* geldi karşıma. orada biraz dolandım. seviyemi geliştirdim. sohbet muhabbet ettim ahaliyle. yalnız demirci ustaya kılıç dövdüremedim. malzeme istedi. bir de satıcı bir kadından kılıç aldım. o da bana uymuyormuş. burayı iyice dolandıktan sonra yeni bir macera aradım. ama yok. bulamadım lan çıkış. sonradan buranın arkasında asker gibi bir şeyle karşılaştım. o da sikti attı tabii. tek vuruşuyla öldüren bir şeyi nasıl rahatça geçiyorsunuz siz?!! ben elamanı uçurumdan kendimle beraber aşağı atarak geçtim. neyse ki oyun öldürmüş saydı sağ olsun. iyi de souls verdi. evet şimdilik burdayım. aceminin acemisi biri olarak tavsiyelere, yol göstericiliğe açığım. olur da oyunda ilerlersem buraya tecrübelerimi ekleyebilirim.

    güncelleme: evet saatlik tepeden inme dark souls 3 maceramdan sonra benim gibi köyden indim souls evrenine durumundaki garipler için bilgiler girmek istiyorum hayrına. öncelikle bu entrymden sonra yol gösterici birçok mesaj aldım, sağ olsunlar. madde madde tecrübelerimi yazmak istiyorum.
    1-) ben oyunu bilgisayardan kolla oynuyordum. vazgeçtim. klavye-fare ikilisine döndüm. eskiden beri gelen konsol alışkanlığınız yoksa klavye ile oynayın çünkü kamerayı sabit tutmak zor iş. bir de kolun kaliteli bir şey olması lazım. ben baya bir süre düşmana kitlenmeden oynamışım. iyi becermişim yine. off harbiden bilmeden bu oyuna girmek delilik. sikeyim kafamı. (space: hızlı koşma, q: kitlenme, fare tuşları: saldırı, shit+fare: güçlü saldırı)
    2-) çoğu kişi video rehberler-viki bilgileriyle oyna dedi. uydum. iyi ki uymuşum. yoksa ne olurdu halim bilmiyorum. google'a yazdığım ilk çıkan videoya başladım.
    3-) oyuna baştan başladım tabii ki. hiçbir bok almadan geçmişiz her yeri. boss'a girmeden mezar gibi bir şeyin tepesinde item var mesela. atlayarak onu almak lazım. 2. başlamamda iudex gundyr'ı biraz daha kolay geçtim. "q" ile kitlenip sürekli kalkan açarak geçtim. q ile slotların arkasına geçip kılıcı sokup tek seferde öldürmeyi oyunun 4. saatinde falan öğrendim.
    4-) izlediğim video'da firelink shrine arkasında ağaç üstünden çatıya zıplayıp önemli bir eşya almak gerektiğini söylüyordu. tabii almadan geçemezdim. tamı tamına 30 dakika atlayamadım siktiğimin çatısına. sonra başka bir kaynaktan izledim. üstündeki tüm eşyaları çıkarıyordu. öyle yaptım tek seferde çıktım sikik eşyayı almak için. bu arada aklıma da geldi bu yöntem ama o kadar gerçekçi yapmamışlardır dedim. kafamı
    5-) yine videoda şu çıplak katanalı orospu evladını bombayla geçmek gerektiği söyleniyordu. ilk seferde 15 bombayla* geçemedim. 2. de bombayı atıp sersemleyince birkaç vuruş yapa yapa geçtim. aldım elindeki silahı* devamında mavi kertenkeleyi kesmeye gittim. oyunun başlarında bir yerde sağ tarafa yol varmış, görmemiştim ben. 2. seferde kestim nispeten kolaydı. ama oyunun başında karşılaşsam siksen kesemezdim. zaten orada esprili mesajlar koymuş yapımcılar.
    6-) uchigatana silahı için dex vermek gerekiyor ayrıca. onu 16 yaptım. vigor ve strength veriliyormuş bir de.
    7-) sonraki durak high wall of lothric oldu. buranın eziyetini detaylıca anlatmak bile istemiyorum. sadece dil çıkaran sandık desem yeterli olur. yemelere doyamadı beni. 6. seferde geçtim. balta uğruna rüyalarıma sandık girecek. buradaki bonfire'ı yaktım orada mola dedim.

    bu yazının devamı gelmez. yeni başlayanlar direkt bu oyundan başlıyorsanız zor bir yola girdiğinizi bilerek başlayın. bana bırak oynama diyen de oldu. haksızlar diyemiyorum pek. fakat oyun güzel, sardı. şimdilik sabrediyorum. ilerisi ne olur ne eder muamma.

  • pc'de online oynayanların bilgisayarlarının ele geçirilmesine yol açabilecek bir açığı saptanmış oyun. düzelene kadar offline oynanması öneriliyor.

    link

    edit: blue sentinel diye anti-cheat modu varmış, adamlar güncelleme yapmış, bu olayı engelliyormuş. faydalı bir moda benziyor. nexus mod

    benzer riskin elden ring'de de olabileceği konuşuluyor.

    edit: pc'deki tüm dark souls oyunlarının online bölümü kapatılmış, araştırıyorlarmış.

    eurogamer

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

Dark Souls 3 [PS ANA KONU]

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir