gaziantep mekke arası kaç km / Mekke, Suudi Arabistan - Gaziantep arası kaç km? Km

Gaziantep Mekke Arası Kaç Km

gaziantep mekke arası kaç km

kaynağı değiştir]

Ana madde: Çaldıran Savaşı

Sekümname'de yer alan ve Osmanlı zaferi ile sonuçlanan Çaldıran Muharebesi'ne ait bir minyatür,

Sultan Selim tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu sıkıntılı bir dönem yaşıyordu. Bu bunalımlı dönemin en büyük nedeni doğudaki ŞiiSafevi Devleti olarak kabul edilmekteydi. Safevi Devleti'nin ortadan kalkmasıyla Anadolu'daki Osmanlı egemenliği sağlamlaşacak ve doğudan gelebilecek tehditlere karşı dağlık Doğu Anadolu Osmanlı savunmasını güçlendirecekti. Yavuz Sultan Selim'in bir başka amacı da doğudaki bütün İslam devletlerini tek bir devlet çatısı altında birleştirmekti.[14][24][25]

I. Selim, Safeviler'le girilebilecek bir savaşa karşı hazırlıklar ve çalışmalar yaptı. Şah İsmail de aynı dönemde Safevilerin başında, Osmanlılar'a karşı bazı hazırlıklar sürdürüyordu.[26]

Yavuz Sultan Selim bu amaçlarla, yılı baharında ordusuyla birlikte İran seferine çıkmıştır. Oğlu Süleyman'ı 50 bin kişilik kuvvetle Anadolu'da emniyet olarak bırakmıştır. Osmanlı kuvvetleri, Erzincan'dan Tebriz'e doğru yürüyüşlerine böylece başlamıştır.[14][24][25]

Geç rönesans dönemi sanatçısı Paolo Veronesetarafından çizilmiş portresi, ’lar

Osmanlı ve Safevi ordularının ikisi de Türk ve Müslümandı. Sefer çok uzun sürmüş, ancak Safevi ve Osmanlı güçleri henüz karşılaşamamıştı. Osmanlı ordusu'nda bazı güçlük ve kıtlıklar baş göstermeye başlamıştı. Bu sırada, orduda seferden geri dönme düşüncesinde olanlar da vardı.[27] Yaşanan bazı olayları ve dillendirilen bazı rahatsızlıkları fark eden I. Selim, atına binerek askerlerine hitaben cesaret veren ve meydan okuyan bir konuşma yaptı. Geri dönmeye niyeti olmadığını söyleyen I. Selim, askerlerin söylediklerine uyan ve geri dönüş için kendisi ile görüşen Hemdem Paşa'yı çocukluğundan beri tanıyor olmasına rağmen ölümle cezalandırdı. Cesedi gömülmesi için yeniçerilere verdirdi.[28] Osmanlı ve Safevi orduları Çaldıran Ovası'nda 2 Recep /23 Ağustos tarihinde karşılaştı. Osmanlı ordusu'nun yaya kuvvetleri daha çok olmasına karşın, Safevi Ordusu'nun süvarileri fazlaydı. Ancak Safevi Ordusu'nda top yoktu; buna karşın Osmanlı'da topçu kuvvetleri bulunuyordu.[14]Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlanmış olan Şükri-i Bitlisi'nin Selimnâme adlı eserinde; Safevi askerleri, kırmızı çubuğa dolanmış sarıklar, miğfer ve zırhla; Osmanlı ordusu ise önde tüfek ve mızraklı dört yeniçeriyle zırhsız ve miğfersiz olarak resmedilmiştir.[29] 24 Ağustos'ta gerçekleşen savaşta Osmanlı kuvvetleri zafer kazanırken, Safeviler bozguna uğramıştır. Savaşın kazanılmasında Osmanlı ordusunda ateşli silahların olması belirleyici olmuştur.[30] Bu durum Safevîler'le sürekli mücadele halinde olan Özbekler'in de menfaatlerine olmuştur. Zaten daha önce Özbekler ile Osmanlılar arasında siyasi ilişkiler güçlenmiş ve ortak düşman Safeviler'e karşı müttefiklik kurulmuştu.[31]

Muharebe, Osmanlılar'ın lehine sonuçlandı. Muharebede yaralanan ve atından düşen Şah İsmail, askerlerinden birinin atını ona vermesi ile savaş alanından kaçtı.[32] I. Selim yoluna devam ederek 6 Eylül 'te Tebriz'e girdi, bu olayı müteakip şehirdeki birçok sanatçı ve ilim adamı İstanbul'a gönderildi. Yaşadığı ağır[kaynak belirtilmeli] yenilginin ardından Şah İsmail eski saygınlığını yitirdi.[kaynak belirtilmeli] Bu sayede Doğu Anadolu'da Osmanlılar için bir tehlike kalmadı.[kaynak belirtilmeli] Çaldıran Zaferi'nden sonra, Erzincan, Bayburt kesin[kaynak belirtilmeli] olarak Osmanlı hakimiyetine geçti.[kaynak belirtilmeli]

15 Eylül 'te Tebriz'den Karabağ'a hareket eden Yavuz kışı orada geçirip, baharda İran'ı tümüyle almayı amaçlasa da şartlar müsait olmadığı için[kaynak belirtilmeli]Amasya'ya gitmişti.[kaynak belirtilmeli] Bundan önce Nahçivan'da iken askerlerin bazı köy evlerini yakmalarını vesile ederek,[kaynak belirtilmeli] askeri kontrol etmede ihmalkâr oldukları söylemişti. Bu nedenden ötürü veziriazam Hersekzade Ahmed Paşa ve ikinci vezir Dukakinoğlu Ahmed Paşa azledildi.[kaynak belirtilmeli]

Kışı Amasya'da geçiren Sultan Selim, ilkbaharda tekrar İran seferine çıkacağı için top ve cephaneyi Şarkı Karahisar’da bırakmıştır. Selim, Amasya'da oturduğu sırada Dukakinoğlu Ahmed Paşa'yı veziriazam ve defterdar; Piri Mehmed Paşa'yı da üçüncü vezir ilan etti. Ancak Dukakinoğlu'nun veziriazam olmasından 2 ay sonra, yine devlet adamlarının kışkırtmasıyla Muharrem /Şubat tarihinde yeniçeri ayaklanması oldu. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim ayaklanma sebebini araştırmış, sonuçta askeri ayaklanmaya teşvik ettiği ve ayrıca Dulkadiroğlu'yla ittifakı olup mektuplaştığı anlaşılan SadrazamDukakinoğlu Ahmed Paşa idam edilmiştir. Bu olay üzerine Selim bir süre veziriazamlığa kimseyi tayin etmemiştir.[14]

I. Selim, askerin vaziyeti sebebiyle[kaynak belirtilmeli]İran üzerine tekrar sefer yapılamayacağından, emniyet sağlamak amacıyla doğu ve güney sınırlarına ait bazı yerleri ele geçirilmesi gerektiğine karar verdi.[kaynak belirtilmeli]

Doğu ve güney sınırlarındaki önemli kale ve şehirlerin fethi[değiştir kaynağı değiştir]

Ana madde: Ridaniye Savaşı

28 Ağustos 'da Halep'e giren Yavuz Sultan Selim hiçbir direnmeyle karşılaşmadan şehri teslim almıştır. Hama (19 Eylül ), Humus (21 Eylül ) ve Şam (27 Eylül ) aynı şekilde teslim olurken, Lübnan emirleri de Osmanlı hakimiyetini kabul etmiştir. 21 Aralık, 'da SadrazamSinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Han Yunus Savaşı'nda Canberdi Gazali'yi yenmiş, böylece Filistin yolu açılmıştır.[37]

Yoluna devam eden Yavuz 30 Aralık 'da Kudüs'e girmiş ve Kudüs'deki kutsal yerleri ziyaret etmiştir. Osmanlı ordusu 2 Ocak 'de Gazze'ye girmiştir. Mercidabık Savaşı'ndan sonra Memlük Devleti'nin başına geçen seafoodplus.infoay; Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini de öldürmüştür. Tomanbay, Venedikliler'den top ve silah alarak Ridaniye'de kuvvetli bir savunma hattı kurmuştur. Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte Sina Çölü'nü 5 gün içinde şimdiki tank hızıyla (11 Ocak Ocak) geçerek, Ridaniye'de Memlük Ordusu ile karşılaşmıştır. Hemen sâhil yolunu bırakıp güneye Sina Çölü'ne doğru yönelip, hızla yol alıp Memlük Ordusu'na, El-Mukaddam Dağı'nın etrafını dolaşarak güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu manevra sayesinde Memlük Ordusu'nun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirmiştir.

Memlûk Sultanı Tomanbay çok büyük çabalarla yaptığı savaş hazırlıklarına rağmen 22 Ocak günü Ridaniye Savaşı'nı kaybetmekte olduğunu anlayınca en cesur askerleri ile bir birlik kurup Osmanlı komut merkezine bir baskın düzenledi. Sultan Selim'in otağı sandığı veziriazamın çadırına girdi ve Veziriazam Hadım Sinan Paşa öldürüldü. Bu suikast baskınınında istenen hedefi bulamaması sonucu, Tomanbay savaş alanından kaçtı. Böylece 22 Ocak 'de Ridaniye Zaferi kazanılmış oldu. Fakat bu savaş çok zayiatlı geçmiş ve her iki taraf da 25 bin kadar asker kaybetmiştir.[38]

24 Ocak 'de Kahire alınmıştır. 4 Şubat 'de Yavuz törenle Kahire'ye girmiş ve Mısır Memlükleri'ne bağlı Abbasi halifeliğine son vermiştir.[14][39] Kahire'yi hiç zayiat ve şehrin sosyal ve ekonomik hayatına zarar vermeden eline geçirmek niyetiyle 25 Ocak'ta Sultan Selim direniş göstermeden teslim olan bütün Memlûklüler'in affedileceğini ilan etti. Fakat Tomanbay ve ona yakın Memlûklü komutanları gerilla tipi direniş organize etmeye başladılar ve bu nedenle Kahire ancak 3 gün süren çok şiddetli savaştan sonra ele geçti ve şehir kısmen yıkıldı ve binlerce kişi öldü. 4 Şubat 'de Yavuz törenle Kahire'ye girdi ve "Yusuf Nebi Tahtı"na oturdu. Memlüklular Nil deltasında ve Yukarı Mısır'da direnişe devam ettiler. Fakat fazla zaman geçmeden Osmanlı güçleri bu direniş merkezlerini elimine edip Tomanbay'ı yakalamayı başardılar. 13 Nisan 'de Tomanbay Kahire kale kapısında asılarak idam edildi. Bu zaferle birlikte Memlük Devleti yıkılmış, toprakları Osmanlı egemenliğine girmiştir.[38]

Bu seferde çok büyük ganimet elde edilmişti ve Mısır'daki Osmanlı ordusu erzak ve mühimmat gerektiriyordu. Sultan Selim İstanbul'a gemi ile haber göndererek 80 parça kadar gemi ve 20 parça kadırgadan oluşan bir filonun İstanbul'dan acele gönderilmesini istedi. Bu sırada İstanbul çok şiddetli bir kış geçirmekteydi; Haliç donmuştu ve İstanbul kaymakamı Piri Paşa hemen istenilen filoyu gönderemedi. Hâlbuki tersanede çok sayıda yeni gemi, özellikle 6 top gemisi ve 5 at gemisi yapılmış hazır bekliyordu. Top gemileri o zamana kadar Tersane'de yapılan gemilerin en büyüklerinden olup her birine yirmi yedişer vukiyye demür atar darbezen topları yerleştirilmişti. Destek filosu ancak 26 Mart'ta İstanbul'dan yol almaya başladı. İskenderiye limanına ulaşan filo orada Sultan Selim için çok görkemli bir donanma gösterisi sergilediler. Ele geçen hazineler ve ganimet malları bu filoya yüklenerek 15 Temmuz'da İstanbul'a gönderildi.[37]

I. Selim'in John Young tarafından çizilmiş portresi

Mısır Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mısır, Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Ayrıca Hicaz ve yöresi de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Doğu ticaret yolları tamamen Osmanlılar'ın eline geçmiştir. Elde edilen ganimetler ve alınan vergilerle Osmanlı hazinesi dolmuştur. 6 Temmuz 'de Kutsal Emanetler Osmanlı eline geçmiştir. Ayrıca Kıbrıs'taki Venedikliler Memlükler'e verdikleri vergiyi Osmanlılar'a ödemeye başlamıştır.[14][40]

Mısır'ın alınmasıyla Baharat Yolu da Osmanlı kontrolüne geçmiştir. Devrin en önemli iki ticaret yolu İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı bu sayede Avrupa ülkeleri, ekonomik yönden Osmanlılar'a bağımlı duruma gelmiştir. Ancak Ümit Burnu'nun keşfi nedeniyle bu avantaj uzun sürmemiştir.[40]

Bunlara ek olarak, Mısır'ın Osmanlı hakimiyetine girmesi ve Tomanbay'ın ölümünden sonra; Yavuz Sultan Selim, Kansu Gavri'nin kendisine rakip olarak çıkardığı kardeşi Ahmed'in oğlu Kasım'ı ele geçirtmiş ve öldürtmüştür.

Şah İsmail'in elçi göndermesi[değiştir kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Osmanlı Halifeliği

Mısır Seferi sonucunda kutsal topraklar Osmanlı hakimiyetine girmişti. 6 Temmuz 'de Kutsal Emanetler (Emanet-i Mukaddese) denilen ve aralarında Muhammed'in hırkası, dişi, sancağı ve kılıcı da bulunan eşyaları, Hicaz'dan Yavuz Sultan Selim'e gönderilmiştir.

Yavuz Sultan Selim'in, Ayasofya Camii'nde yapılan bir törenle, son Memlûk halifesi III. Mütevekkil'den halifeliği devraldığı Yavuz Sultan Selim dönemindeki eserlerde yer almadığı ve daha sonra yüzyılın sonlarında kaleme alınan bir yabancı eserde yer aldığı ve buradan diğer eserlere geçtiği söylenir.[43] Bazı tarihçiler ilk halife olmadığını, daha önceki padişahların da halife unvanını kullandıklarını ve Ayasofya Camii'nde merasim yapılmadığını söylemişlerdir.[44] Kutsal toprakları aldığı zaman oradaki idarecilerin kullandığı Hakimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hakimi) sıfatını uygun görmeyip kendini Hadimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hizmetkârı) ilan etmiş, Kendi deyimiyle Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn (Haremeyn-i Şerifeyn), yani Mekke ve Medine'nin hizmetkarı unvanını devralmıştır.[45]

O dönemde halife olan III. Mütevekkilİstanbul'a taşınmış ve ömrünün sonuna kadar orada Osmanlı koruyuculuğunda, siyasi yetkiye sahip olmadan yaşamıştır. Her ne kadar Hilâfet Osmanlı sultanlarına geçse de, halife sıfatı Osmanlı belgelerinde sıkça kullanılmış değildir. Hatta şaşaalı bir elkap kullanan Kanuni Sultan Süleyman gibi bir sultanda dahi halife unvanına rastlanmaz.[46]

Resmi olarak ilk kez Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Padişahı, halife olarak Rus idaresine giren Kırım Müslümanlarının koruyucusu olarak gösterilmektedir.[47][48] Osmanlı'da hilafet iddialarının kurumsallaşıp oturması ancak Sultan Abdülmecid ile başlayacak ve Sultan II. Abdülhamid ile gelişecektir.[47]

Bazı araştırmacılar Yavuz'un kulağına küpe taktığı ve bunun Mısır Seferi zamanına dayandığını iddia etmektedir. Ancak bu konuda çeşitli görüşler vardır. Bazı tarihçiler Sünni mezhebinin İslam Hukukunda erkeklere caiz olmayan küpeyi ilk Osmanlı Halifesi Yavuz Sultan Selim'in takmasına ihtimal bile vermezken, bazı tarihçiler ise bunun gerçek olduğu ve bazı sebeplere dayandığını iddia etmektedir.

Yavuz'un kulağına küpe taktığına inanan tarihçilerden çoğu bunun İslami bir gönderme olduğunu savunmaktadır. Bunu şöyle ifade ederler: "Yavuz, Kahire Camisi'ne girdiğinde Kahireliler ona Hakimü'l-Haremeyn sıfatını verirler ama o bu sıfatı kabul etmez ve "'Ben olsam olsam Hadimü'l-Haremeyn olabilirim" der. Bu olay üzerine o dönemde hademelerin taktığı küpeyi ister ve kulağına bu işareti, hademelerin taktığı küpeyi geçirir." Diğer bir görüşe göre ise Mısır Seferi'nde kulaklarında küpesi olan insanları görüp "Bu insanlar neden küpe takıyor?" diye sormuş ve "köle (kul) oldukları için" cevabını almış ve bunun üzerine "Biz de Allah'ın kuluyuz!" diyerek küpe takmaya başlamıştır. Bunu şöyle açıklarlar: "Taktığı küpe o dönemde köleler tarafından takılan cinstendi, o da kendisini Allah'ın kölesi, kulu olarak görüyordu bunu da kölelerin taktığı küpelerden takarak ifade etmiş oluyordu."

Bu görüşe katılmayan tarihçiler ise Yavuz'un küpe takmadığını, böyle resimlerin Yavuz döneminden uzun süre sonra yapıldığını ve gerçeklik değerinin olmadığını savunmaktadır. Zira Yavuz, Mısır Seferi dönüşünde oğlu Süleyman'ın süslü elbiselerini görünce, "Bre Süleyman, sen böyle giyinirsen, anan ne giysin?" dediğini biliyor ve onun şahsî hayatında sade ve süsten uzak olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz. Yavuz, süs ve ihtişamdan hoşlanmayan bir padişahtır. Doğru olan resimlerinde, pala bıyıklar vardır; ancak küpe yoktur." Yine aynı görüşe sahip bazı tarihçilere göre ise bu küpeli resim Şah İsmail'e aittir. Bu görüşün nedenini ise şöyle ifade ediyorlar: "Başında Şii mezhebinin alâmeti olan kızıl börk ve bunun üzerinde İran şahlarına mahsus taç vardır. Ayrıca küpe de Şî’a mezhebinde câiz görülmektedir."[49][50]

Islahat çalışmaları[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir