gel ey muhammed bahardır / Sevenlerinin Dilinden Efendimiz (sas) – Arif Nihat ASYA | Siyer-i Nebi

Gel Ey Muhammed Bahardır

gel ey muhammed bahardır

Son Güncellenme:

NAAT

Haberin Devamı

Seccaden kumlardı
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı.

Mescit mümin, minber mümin..
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere "amin"!

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı.
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!

Kapına gelenler ya MUHAMMED,
- Uzaktan, yakından -
Mümin döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
MUHAMMED ümmetiydi.

Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Şimdi SENİ ananlar, anıyor ağlar gibi..

Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi..
Nerde kaldın ey RESUL,
Nerde kaldın ey NEBİ?

Günler, ne günlerdi, ya MUHAMMED;
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı..
Ve bir gün ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı!

Haberin Devamı

Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetin gözbebeği,
Göklerin RESULÜYDÜN..
Elçi geldin, elçiler gönderdin.
Ruhunu ALLAH’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, ya MUHAMMED?
Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor..

Diller, sayfalar, satırlar
"Ebu Leheb öldü"diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlid’ine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey NEBİ,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kabe’ne siyahlar
Yakışmamıştı, ya MUHAMMED,
Bugünkü kadar!

Haset gururla savaşta;
Gurur, Kaf Dağı'nda derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği.
İyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına.
İyilikler getir, güzellikler getir
Adem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir.
Fethedemedik ya MUHAMMED,
Senelerdir.

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi..
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi.
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yabanlar;
Semave’yi boşaltıp
Save’yi dolduranlar.
Atını hendeklerden-bir atlayışla-
Aşırdı aşıranlar.
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!

Haberin Devamı

Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı.
Yere dökülmeyecekti, ey NEBİ,
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler.
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar!

Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.

Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir.
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi.
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi!

Şu kuytu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva-ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür,
Güvercin mi kumru mu?
Kuşlarını bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?

Ey Abva’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!

Dinleyene, halâ,
Çöller ses verir:
"Yaleyl! " susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta MUHAMMED, yanında Ebubekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!

Haberin Devamı

Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar.
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar.
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hakk’ın yiğitleri, şehit olurlar.

Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh.. kanatlıydı.

Konsun-yine-pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler.
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya MUHAMMED, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!

Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itri, bestelesin Tekbir’ini;
Evliya okusun Kur’an’lar!
Ve Kur’an’ı göz nuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osman’lar!

Naatını Galip yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, Ey MUHAMMED, bahardır.
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır! ..
Hacdan döner gibi gel;
Mirac’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Haberin Devamı

Bulutlar kanat, rüzgar kanat;
Hızır kanat, Cibril kanat,
Nisan kanat, bahar kanat;
Ayetlerini ezber bilen
Yapraklar kanat..
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa
Ezanlarını Davut okusun!

Konsun-yine-pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

ARİF NİHAT ASYA

Seccaden kumlardı…
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!

Mescit mümin, minber mümin…
Taşardı kubbelerden Tekbîr,
Dolardı kubbelere “âmin!”

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı…
Geceler, ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı.

Kapına gelenler, yâ Muhammed,
-Uzaktan, yakından-
Mümin döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet;
Muhammed ümmetiydi.

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Şimdi Seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi…
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi…
Nerde kaldın ey Resûl,
Nerde kaldın ey Nebi?

Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed,
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı…
Ve bir gün ki gaflet
Çöller kadardı,
Halîme’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi
Âmine’nin emaneti ağlardı.
Hatice’nin goncası,
Âişe’nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği
Göklerin resûlüydün…

Elçi geldin, elçiler gönderdin…
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye 
Göçelim, yâ Muhammed?

Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebû Leheb öldü” diyorlar.
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed
Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey Nebî,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kâbe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, yâ Muhammed
Bugünkü kadar!

Hased gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi…
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği…
İyiliğin türbesine
Türbedâr oldu iyi.

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına,
İyilikler getir, güzellikler getir
Âdem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir…
Fethedemedik, yâ Muhammed,
Senelerdir.

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi…
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi…
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yapanlar;
Semâve’yi boşaltıp
Sâve’yi dolduranlar…
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar…
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı…
Yere dökülmeyecekti, ey Nebî,
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun -yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar, taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar!

Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.

Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir…
Örümcek ne havada,
Ne suda ne yerdeydi;
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi!

Şu kuytu cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva -ki, bilinmez-
Kuşları Hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?
Kuşlarını, bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?

Ey Abvâ’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hâtıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!

Dinleyene, hâlâ,
Çöller ses verir;
“Yaleyl!” susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebû Bekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!

Ebû Bekir’de nûr, Osman’da nûrlar…
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar,
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hakk’ın yiğitleri, şehîd olurlar…
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı,
Yerde kalmazdı ruh… kanatlıydı.

Konsun –yine- pervazlara güvercinler
“Hû hû”lara karışsın âminler.
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Yâ Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Âdem oğullarına!

Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;
Evliyâ, okusun Kur’ân’lar!
Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın
Kayışzâde Osman’lar
Na’tını Galip yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır…
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır…
Hacdan döner gibi gel;
Mi’râc’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanat, rüzgâr kanat;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Âyetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad…
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilâl-i Habeşî sustuysa
Ezânlarını Dâvûd okusun!

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Arif Nihat ASYA

NAAT

         

        Seccaden kumlardı .

        …

        Devirlerden, diyarlardan

        Gelip göklerde buluşan

        Ezanların vardı!

         

        Mescit mü'min, minber mü'min

        Taşardı kubbelerden Tekbîr,

        Dolardı kubbelere "amin!"

         

        Ve mübarek geceler, dualarımız,

        Geri gelmeyen duâlardı

        Geceler, ki pırıl pırıl,

        Kandillerin yanardı!

         

        Kapına gelenler, yâ Muhammed,

         - Uzaktan, yakından -

        Mü'min döndüler kapından!

         

        Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;

        İki dünyada azîz ümmet,

        Muhammed ümmetiydi.

         

        Konsun  -yine-  pervazlara

        Güvercinler;

        "Hû hû" lara karışsın

        Âminler

        Mübarek akşamdır;

        Gelin ey Fatiha'lar, Yâsin'ler!

         

        Şimdi seni ananlar,

        Anıyor ağlar gibi

        Ey yetimler yetimi,

        Ey garipler garibi;

        Düşkünlerin kanadıydın,

        Yoksulların sahibi

        Nerde kaldın ey Resûl,

        Nerde kaldın ey Nebi?

         

        Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed;

        Çağlar ne çağlardı:

        Daha dünyaya gelmeden

        Mü’minlerin vardı

        Ve birgün, ki gaflet

        Çöller kadardı,

        Halîme'nin kucağında

        Abdullah'ın yetimi,

        Âmine'nin emaneti ağlardı!

         

        Hadîce'nin koncası,

        Âişe'nin gülüydün.

        Ümmetinin gözbebeği,

        Göklerin resûlüydün

        Elçi geldin, elçiler gönderdin

        Ruhunu Allah'a,

        Elini ümmetine verdin.

        Beşiğin, yurdun, yuvan

        Mekke'de bunalırsan

        Medine'ye göçerdin.

         

        Biz dünyadan nereye

        Göçelim, yâ Muhammed?

        Yeryüzünde riya, inkâr, hiyanet

        Altın devrini yaşıyor

        Diller, sayfalar, satırlar

        (Ebû Leheb öldü). diyorlar:

        Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed;

        Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

         

        Neler duydu şu dünyada

        Mevlid'ine hayran kulaklarımız:

        Ne adlar ezberledi, ey Nebî,

        Adına alışkın dudaklarımız!

        Artık, yolunu bilmiyor;

        Artık, yolunu unuttu

        Ayaklarımız!

        Kâ’be'ne siyahlar

        Yakışmamıştır, yâ Muhammed,

        Bugünkü kadar!

         

        Haset, gururla savaşta;

        Gurur, Kafdağı’nda derebeyi

        Onu da yaralarlar kanadından,

        Gelse bir şefkat meleği

        İyiliğin türbesine

        Türbedar oldu iyi!

         

        Vicdanlar sakat

        Çıkmadan yarına.

        İyilikler getir, güzellikler getir

        Âdem oğullarına!

         

        Şu gördüğün duvarlar ki

        Kimi, Tâif'tir, kimi Hayber'dir

        Fethedemedik, yâ Muhammed,

        Senelerdir!

         

        Ne doğruluk, ne doğru;

        Ne iyilik, ne iyi

        Bahçende en güzel dal,

        Unuttu yemiş vermeyi

        Günahın kursağında

        Haramların peteği!

         

        Bayram yaptı yabanlar:

        Semâve'yi boşaltıp

        Sâve'yi dolduranlar

        Atını hendeklerden -bir atlayışta-

        Aşırdı aşıranlar

        Ağlasın Yesrib,

        Ağlasın Selman'lar!

         

        Gözleri perdeliyen toprak,

        Yüzlere serptiğin topraktı

        Yere dökülmeyecekti, ey Nebî

        Yabanların gözünde kalacaktı!

         

        Konsun,  yine,  pervazlara

        Güvercinler;

        (Hû hû) lara karışsın

        Âminler

        Mübarek akşamdır;

        Gelin ey Fâtiha'lar, Yâsin'ler!

         

        Ne oldu, ey bulut,

        Gölgelediğin başlar?

        Hatırında mı, ey yol,

        Bir aziz yolcuyla

        Aşarak dağlar taşlar,

        Kafile kafile, kervan kervan

        Şimale giden yoldaşlar?

         

        Uçsuz bucaksız çöllerde,

        Yine, izler gelenlerin,

        Yollar gideceklerindir.

         

        Şu Tekbîr getiren mağara,

        Örümceklerin değil;

        Peygamberlerindir, meleklerindir

        Örümcek ne havada,

        Ne suda, ne yerdeydi

        Hakkı göremiyen

        Gözlerdeydi!

         

        Şu kutu, cinlerin mi;

        Perilerin yurdu mu?

        Şu yuva -ki bilinmez,

        Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?-

        Kuşlarını, bir sabah,

        Medine'ye uçurdu mu?

         

        Ey Abva'da yatan ölü

        Bahçende açtı dünyânın

        En güzel gülü;

        Hatıran, uyusun çöllerin

        Ilık kumlarıyla örtülü!

         

        Dinleyene hâlâ,

        Çöller ses verir:

        "Yâleyl!" susar,

        Uğultular gelir.

        Mersiye okur Uhud,

        Kaside söyler Bedir.

        Sen de, bir hac günü,

        Başta Muhammed, yanında Ebûbekir;

        Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü

        Destan yap, ey şehir!

         

        Ebûbekir'de nûr, Osman'da nurlar

        Kureyş uluları karşılarında

        Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;

        Alî'nin önünde kapılar açılır,

        Ali'nin önünde eğilir surlar.

        Bedir'de, Uhud'de, Hayber'de

        Hak'kın yiğitleri, şehîd olurlar

        Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;

        Yerde kalmazdı ruh kanadlıydı.

         

        Konsun, yine pervazlara

        Güvercinler;

        (Hû hû)"lara karışsın

        Âminler

        Mübarek akşamdır;

        Gelin ey Fâtiha'lar, Yâsin'ler!

         

        Vicdanlar, sakat çıkmadan,

        Yâ Muhammed, yarına;

        İyiliklerle gel, güzelliklerle gel

        Âdem oğullarına!

         

        Yüreklerden taşsın

        Yine,  imanlar!

        Itrî, bestelesin Tekbîr'ini;

        Evliyâ, okusun Kur'an'lar!

        Ve Kur'an'ı göznûruyla çoğaltsın

        Kayışzade Osman’lar!

         

        Na'tini Gaalip yazsın,Mevlid'ini Süleyman'lar!

        Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle

        Geri gelsin Sinan'lar!

        Çarpılsın, hakikat niyetine

        Cenaze namazı kıldıranlar!

         

        Gel, ey Muhammed, bahardır

        Dudaklar ardında saklı

        Âminlerimiz vardır!..

        Hacdan döner gibi gel;

        Mi'rac'tan iner gibi gel;

        Bekliyoruz yıllardır!

         

        Bulutlar kanad, rüzgâr kanad;

        Hızır kanad, Cibrîl kanad;

        Nisan kanad, bahar kanad;

        Âyetlerini ezber bilen

        Yapraklar kanad

        Açılsın göklerin kapıları,

        Açılsın perdeler, kat kat!

        Çöllere dökülsün yıldızlar;

        Dizilsin yollarına

        Yetimler, günahsızlar!

        Çöl gecelerinden, yanık

        Türküler yapan kızlar

        Sancağını saçlarıyla dokusun;

        Bilâl-i Habeşî sustuysa

        Ezanlarını Dâvûd okusun!

         

        Konsun  yine,  pervazlara

        Güvercinler;

        (Hû hû) lara karışsın

        Âminler

        Mübarek akşamdır;

        Gelin ey Fâtiha'lar, Yâsin'ler!

         

         

         

"Yeryüzünde, riya, inkâr, hıyanet"
Şair Arif Nihat Asya'nın Peygamber Efendimiz için yazdığı 'Naat' Başkan Recep Tayyip Erdoğan tarafından seslendirildi. A Haber'de yayınlanan video sosyal medyada büyük beğeni toplandı.

Şair Arif Nihat Asya'nın Peygamer Efedimiz (s.a.s) için yazdığı Naat şiirinin sözleri;

Biz bu dünyadan nereye Göçelim, ya Muhammed?

Yeryüzünde, riya, inkâr, hiyanet

Altın devrini yaşıyor.

Diller, sayfalar, satırlar (Ebu Leheb öldü) diyorlar:

Ebu Leheb ölmedi, yâ Muhammed;

Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada Mevlid'ine hayran kulaklarımız;

Ne adlar ezberledi, ey Nebi, Adına alışkın dudaklarımız!

Artık, yolunu bilmiyor; Artık, yolunu unuttu Ayaklarımız!

Gel, Ey Muhammed, bahardır.

Dudaklar ardında saklı Âminlerimiz vardır!

Hacdan döner gibi gel;

Mi'rac'dan iner gibi gel; Bekliyoruz yıllardır!

Konsun yine pervazlara Güvercinler;

"Hû hû"lara karışsın Âminler.

Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtiha'lar, Yâsin'ler!

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir