Gerçek ya da gerçeğe yakın olayların anlatıldığı uzun soluklu anlatım türüdür. Geleneksel bir içeriği olan, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan öykülerdir. Genellikle sevgi ve kahramanlık konularını işler. Kişiler gerçek yaşama uygundur. Bu kişilerin olağanüstü özellikleri oldukça sınırlıdır. Halk hikâyeleri, diğer insanlara göre daha kültürlü kişiler tarafından anlatılır. Nesir nazım karışımı bir anlatım kullanılır. Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin ünlü halk hikâyelerindendir.
Destanların, zaman içerisinde biçim ve öz değişikliğine uğramasıyla oluşan ürünlerdir. Halk hikâyelerinde olağanüstü unsurlar azalmış, kişiler ve olaylar doğal boyutlarına gelmiştir. Halk hikâyeleri ilahi bakış açısı ile oluşturulur. Yani hikâyelerin anlatıcısı her şeyi bilmektedir. Bu hikâyelerin metinleri kurmacadır ve bu metinlerde dil şiirsel işleviyle kullanılmıştır.
Halk hikâyeleri konularına göre üçe ayrılır:
Halk Hikâyelerinin Genel Özellikleri
Türk halk hikâyeleri genel olarak beş bölüm halinde düzenlenir:
Halk hikâyeleri; Türk, Arap ve İran-Hint kaynaklı olmak üzere üç grupta toplanır:
Halk Hikayelerinin ÖzellikleriHalk HikayesiHalk Hikayesi NedirKonularına Göre Halk Hikayeleri
Halk Hikâyesi Nedir?
Halk hikâyesi, hikaye türünün en eski örnekleri olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir.
Başka bir tanım yapacak olursak; Türk edebiyatı verimleri içinde asırdan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir (şiir-düz yazı) karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere karşı anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikâyelerdir.
Halk Hikâyelerinin Genel Özellikleri
Halk hikayeleri, destanlardan;
Halk anlatılarının önemli bir türü olan halk hikayeleri, batıda ve bizde üretiliş tarz ve biçimi belirli bir tür olarak ele alınmış ve diğer anlatı türleri ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
Halk hikayelerinde de bu anlatım ananesi devam etmekle beraber mühim bazı farklar onu destandan ayırır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
a) Tarihi bir olayın olması şart değildir.
b) Nazım-Nesir (şiir-düz yazı) karışıktır. Zamanla nesir nazıma üstünlük kazanmıştır.
c) Şahısları ve olayların anlatılmasında realist, çizgilere daha çok yer verilmiştir.
d) Kahramanlıktan çok aşk maceraları konunun ağırlığını teşkil etmektedir.
Konuları Bakımından Halk Hikayeleri
Coğrafi Yayılışları Bakımından Halk Hikayeleri:
Çeşitli ve sayıları pek çok olan Anadolu Halk hikayeleri, çok değişik kaynaklardan gelmişlerdir. Bunlar arasında, kökleri binlerce yıl önceki Türk tarihinin derinliklerinde olanlar bulunduğu gibi, yeni olaylardan doğanlar veya yabancı kültürden aktarılanlar da vardır.
Halk hikayelerini kaba bir sınıflandırma ile, aşağıdaki türlere ayırabiliriz:
1) Destanlar ve Destanımsılar
Destan, kelime anlamı olarak Epos demektir; destanın diğer bir türü olan âşık şiirinde tamamen farklıdır. Destanın başlıca niteliği uzun soluklu bir anlatım olmasıdır. Örneğin Oğuzlardan bize kalmış Dede Korkut Kitabı adlı destan, dresden yazmasında 12 boy ve sayfalık bir metindir. Kırgızların Manas Destanı ortalama olarak dize tutar. Görüldüğü gibi destanlar en uzun halk edebiyatı türlerindendir.
Destanlar çoğunlukla nazımla düzenlenmiştir. Aynı diğer halk edebiyatı türlerinde olduğu gibi destanda da söz, ezgi ve seyirlik anlatım biçimi kullanılmaktadır. Bütün bunların dışında destanlar ölçülü söz biçiminde söylenmiş, yani ölçü kullanılmıştır. Destanlarda anlatılanlar kahramanlık hikayeleri ve doğa üstü varlıkların geçtiği olaylardır.
Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş ve gelişmiş yapıtlardır. Destanlar da, o çağlarda insanları yaratılış, tanrılar, hem de toplumun geçmişine dair bilgiler vemek amacıyla yazılırdı. Bu yüzden destanlar konuları bakımından iki grupta toplanır:
1) Kozmogoni ve mitoloji konuları Tanrılar ve evrenin yaratılışını inceler
2) Ulusun geçmişindeki önemli olaylar ve büyük önderler.
Destanların günümüze kattıkları; geleneklerimiz, göreneklerimiz ve tarihimiz hakkında verdiği bilgilerdir. En önemlileri: Oğuz Destanı, Dede korkut hikayeleri, Ergenekon Destanı
2) Tarihler ve Menkıbeler
Önemli bazı tarih olayları, halk arasında, hikaye şekline dökülerek anlatılır. Ağızdan ağıza dolaşan bu hikayeler, zaman geçtikçe, asıl hallerinden uzaklaşırlar. Bunlar, zaman zaman, kimlikleri bilinmeyen kişiler tarafından yazıya geçirilir. Anlatılan tarihi olay, eski çağlara doğru uzaklaştıkça, hayalle beslenerek destana masala doğru kaymaya başlar. Bu kayma, olaylar yazıya üstünden uzun süre geçtikten sonra geçirildiği zaman görülür.
Tevarih-i Al-i Osman (Osmanoğulları Tarihleri) adlı eser, olaylar yaşandığından çok kısa bir süre sonra yazıya geçirildiği için esasına bağlı kalmıştır. Olağan üstü olaylarla bezenen eserler de, İslam tarihinde görülmektedir: Seyyid Battal Gazi, Cafer-i Tayyar, Hz. Alinin Cenkleri gibi.
3) Aşk Hikayeleri
Aşk hikayelerinin kahramanı bir aşıktır. Türk halkı şiire ve şaire karşı büyük saygı duyduğu için, birçok saz şairinin hayatlarını acı-tatlı olaylarla süsleyerrek hikaye etmişlerdir. Kimi aşıklar da bu halk geleneğine uyarak, kendi hayatlarından kendi aşklarından söz eden hikayeler düzenlemişlerdir.
Bir saz şairinin hayatı çevresinde doğan hikayelerin en tanınmışları: Köroğlu, Aşık Kerem, Aşık Gariptir.
Köroğlundan bir örnek:
Dinleyin ağalar dinleyin beyler
Sorarım bunları birgün olur ki
Adam olup koç bir ata binmişim
Kırarım belleri bir gün olur ki
Ben yükümü dağ başında çözersem
Sıra sıra koç yiğidi dizersem
Yiğitler elinde bade süzersem
Ararım bunları bir gün olur ki
4) Masallar, Fıkralar ve Efsaneler:
Masallar nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlardan ve törelerden bağımsız, tamamiyle hayal ürünü, gerçekle ilgisiz ve anlattıklarında inandırmak iddiası olmayan, kısa bir anlatıdır. Ancak, masalı sadece olağanüstü olayları konu eden yazı biçimi olarak tanımlamak da hata olur, çünkü, hayal ürünü olup olağanüstü olmayan masallar da vardır.
Masalı hikaye, destan ve efsaneden ayıran başlıca özellik, masalın, gerek olağanüstü, gerek gerçek hayattan alınma olayları, hayal ürünüymüş gibi anlatmasıdır.
Fıkra terimi; genelde, latife, nükte ve birçok hallerde sadece hikaye anlatılarına verilen genel addır. Fıkralarda kısa ve yoğun bir anlatım tekniği kullanılır. Bu anlatı biçimi, halk edebiyatında, gerek sözlü, gerek yazılı olsun, bir hazine değerindedir ancak tam olarak derlenmiş, sınıflanmış ve incelenmiş olmadıkları için bu hikayelerden yeterince yararlanılamaz.
Efsaneyi, diğer anlatım türlerinden farklı kılan efsanenin geçmiş hakkında söylediğinin gerçek olarak kabul edilmesidir. Efsaneler gerçek niteliktedir. Diğer bir anlatım farkı ise, efsanelerin günlük anlatım diliyle, uslüpsüz, düz yazı biçiminde yazılmış olmasıdır. Bir destan parçası karmaşık ve uzun soluklu anlatı bütününden kopup, kendine özgü üslup niteliklerini yitirince, sadece olağanüstü yönleriyle bir kişiyi ya da bir olayı bildirmek göreviyle sınırlanınca efsane olur.
Halk Hikayelerine İlişkin Bazı Kavramlar
Halk Hikayelerinin İçerik Özellikleri
Aşk Konulu Halk Hikâyeleri
Kahramanlık Konulu Aşk Hikâyeleri
Aşk ve Kahramanlık Konulu Halk Hikâyeleri
Bazı Halk Hikâyeleri Özet
Mehmene Bânu kız kardeşi Şirin için bir köşk yaptırmak ister. Köşkü süsleme işini o yörenin en usta süslemecisi (nakkaş) Ferhata verirler. Ferhat, çalışırken Şirini görür ve ona âşık olur. Mehmene Bânu da Ferhatı sevmektedir. Bu nedenle Şirinle evlenmesini istemez, karşı çıkar. Ferhat bir gezi sırasında Amasya kentinin hükümdarı Hürmüz Şah ile tanışır. Hürmüz Şah Ferhatın başına gelenleri dinleyince onu yanına alır. Birlikte Erzene giderler. Hürmüz Şah, Şirini Ferhat için Mehmene Bânudan ister. Mehmene Bânu karşı çıkınca iki hükümdar birbirlerine savaş açarlar. Savaş sırasında Hürmüz Şahın oğlu da Şirine âşık olur. Savaş sonunda yenilen Mehmene Bânu her şeyi bırakarak kaçar. Şirin Amasyaya getirilir. Oğlunun da Şirine âşık olduğunu öğrenen Hürmüz Şah güç durumda kalır. En sonunda Ferhata başarılması güç bir iş verir ve bu işi başarması koşuluyla Şirine kavuşabileceğini söyler.
Ferhat, Amasya yakınlarındaki bir dağı delecek ve kente oradan su getirecektir. Ancak bu işi başarırsa Şirinle evlenebilecektir. Ferhat büyük bir coşku ile işe koyulur ve bir süre sonra işin sonuna yaklaşır. Ferhatın bu işi başaracağını anlayan Hürmüz Şah, çalıştığı bir dağda Ferhata yaşlı bir kadınla Şirinin öldüğü haberini yollar. Bu yalan habere inanan Ferhat, Şirinin ölüm acısına dayanamaz ve dağları deldiği gürzünü canına kıymak amacıyla havaya fırlatır ve yere düşen gürzün altında kalarak ölür.
Ferhatın ölüm haberini alan Şirin de bir hançerle kendini öldürür, iki sevgiliyi yan yana gömerler. Söylenceye göre; her bahar Ferhatın mezarı üstünde kırmızı, Şirinin mezarı üstünde beyaz bir gül ve aralarında da bir diken çıkmaktadır.
Bir eşkıya baskınından sağ kurtulan tek çocuk olan Kamberi evlatlık olarak büyüten ailenin Arzu ismini verdikleri bir kızları olur. Çocuklar büyüdüklerinde birbirlerine âşık olurlar. Ama Arzunun kötü yürekli annesi buna engel olur. Kamber kederinden dağlara düşer. Arzu zorla bir zenginle evlendirilir ancak Arzu adamı kendisine yaklaştırmaz. Bunun üzerine adam üzüntüsünden ölür. Günün birinde Arzu ile Kamber birbirlerini bulur. Arzunun annesi buna engel olmak ister. Ancak gençlerin etrafı suyla çevrili olduğundan yanlarına yaklaşamaz. Bu sırada iki gencin göğsünden birer güvercin havalanarak uçar. Âşıklar orada ruhlarını teslim ederler.
Türkler arasında çok yaygın bir aşk öyküsü olan Arzu ile Kamber, Anadolu, Rumeli, Azerbaycan, Türkistan ve Irakta (Kerkük) dilden dile dolaşır. Hikâyenin taş baskısı ve yazma nüshaları vardır. Hikâye Karagöz oyununa ve sinema filmlerine konu olmuştur.
Bir zamanlar yaşlı bir İsfahan Padişahı, mirasını bırakacak bir erkek evladı olmadığı için üzülmektedir. Padişahın Keşiş diye hitap ettiği Ermeni bir yardımcısı vardır. Keşiş padişah için bir elma ağacı diktirtir ve senesinde padişahın herkesi kıskandıracak derecede yakışıklı bir erkek evladı dünyaya gelir. Bu çocuğa yiğitliği ve mertliği dolayısı ile Kerem adı verilir.
Keşişin de Aslı adında dünyalar güzeli bir kızı vardır. Bu iki genç çocukluklarını beraber geçirirler. Gençler birbirlerine âşık olur. Ancak Aslının ailesi din farkı nedeniyle kızlarını Kereme vermemek için kaçırırlar. Keremin Sofu adında bir arkadaşı vardır. Kerem bir gün Sofuyla gezerken Aslıyla karşılaşır. Keremin nutku tutulur ve bir daha konuşamaz. Bir süre sonra Aslı ortadan kaybolur. Kerem Aslıyı bulmak için yollara düşer. Yolda karşısına çıkan herkese Aslıyı sorar. Yolda karşılaştığı kızları Aslıya benzetir. Bir gün Sofu Keremin yanına gelir. Kereme, Aslının başkasıyla evleneceğini söyler. Kerem bunu duyar duymaz Aslının evine gider. Aslı ile Kerem o gece evlenirler.
Keşiş düğün sırasında Kereme büyü yapar, düğünden sonra Kerem ile Aslı yorgun bir şekilde evlerine dönerler. Kerem üstündeki mintanı çıkarmak için düğmeleri açar fakat düğmeler tekrar iliklenir. Daha sonra Kerem birkaç kez mintanı çıkarmayı denese de başaramaz. Yorgunluktan bir Ah çeken Kerem ağzından yayılan ateşle yanmaya başlar.
Aslı Keremi söndürmek için ona su verir fakat bu sefer ateş daha da güçlenir. Birkaç dakika içinde Kerem yanmaktan kül olur. Aslı da Keremin küllerini saçları ile süpürürken alev alır ve yanar. Böylece iki âşık öldükten sonra külleri ile birbirlerine kavuşur.
Bir zamanlar bir ülkenin padişahının ve vezirinin çocukları olmamaktadır. Bir derviş; bu padişah ve vezirin derdini anlar ve koynundan çıkardığı bir elmayı ikiye bölüp onlara verir. Dokuz ay on gün sonra padişahın bir kızı, vezirin de bir oğlu olur. Erkeğe Tahir, kıza Zühre adını verirler. Birbirine âşık olan gençlerin evliliğine Zührenin annesi karşı çıkar. Padişaha, Belli Boncuk adlı büyücüden aldığı büyülü şerbeti içirerek onu da Tahiriden soğutur. Padişah, Tahiri saraydan kovar.
Tahir, bir gün bahçıvanbaşıyla karşılaşır. Bahçıvanbaşıdan Zührenin Billur Köşkte olduğunu öğrenir ve oraya gider. Karadiken bunları görünce padişaha haber verir. Padişah da Tahirii yakalatıp Mardin Kalesine hapse gönderir. Buradan kurtulan Tahirii, padişah bir sandığa hapsedip Şat Nehrine atar. Şat Nehri kenarında hüküm süren çöl beyinin üç kızı Zührenin arkadaşıdır. Tahirie âşık olan üç kız onu kurtarır. Bu sırada Zühre, bir padişaha verilmiştir, düğün hazırlıkları yapılmaktadır. Tahir, saz şairi kılığına girerek düğün evine varır. Burada herkesle mâni atışmaları yapar, onunla kimse baş edemez. Zühre burada Tahiri görür ve çok sevinir. Kaçmaya karar verirler. Ama Karadiken onları görür ve her zamanki gibi padişaha haber verir. Tahir yine yakalanır.
Padişah ondan, içinde Zühre geçmeyecek bir türkü söylemesini ister. Ama o bunu yapamaz. Padişah da Tahiri parça parça ettirir. Zühre de Tahirin yanı başında can verir. Zühreye âşık olan ve bunca kötülüğü bunun için yapan Karadiken de kendisini öldürür.
Tahir ile Zühreyi yan yana mezarlara koyarlar. Başuçlarına da Karadiken adlı köle gömülür. Zührenin mezarının üstünde bir pembe gül, Tahirin mezarının üzerinde ise bir kırmızı gül biter. Karadikenin mezarında ise kara bir diken çalısı biter. Bu çalı, bu güllerin kavuşmasını engeller.
İndir ⇒ Halk Hikayesi Örnekleri (pdf)
Halk Hikayelerinin Özellikleri Nelerdir?
Halk hikayeleri, hikaye türünün en eski örneklerinden olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlere denir. Halk hikayelerindeki şiirler, daha çok hikayenin birinci derecede kahramanları ile söylenir.
Halk hikayelerinde karşılaştığımız nazım ve nesir karışımı olma özelliği Hazar Denizi’nin batısında bulunan Türkiye, Azerbaycan ve Balkanlarda ortaktır. Aynı zamanda bu durum az da olsa Türkistan coğrafyasında bulunan metinlerde de görülür. Ama bu metinlerin zaman zaman manzum olma özelliği ile de karşılaşılıyor. Halk hikayelerinin genel özellikleri ise şunlardır;
Türk edebiyatında bu özelliğe sahip olan ilk edebi örnek Dede Korkut Hikayeleridir.
Nazım ve nesir karışık bir şekilde anlatılan bu hikayelerin gelişip yayılmasında saz şairlerinin önemli bir fonksiyonu bulunur.
Genellikle aşk konusunun işlendiği halk hikayelerinde bazen kahramanlık konuları ile ilgili dini konuların işlendiği de görülüyor.
Halk hikayeleri, neşir ve nazım karışımı anlatmalardır. Bu yönü ile diğer halk anlatmaları bulunan efsane, masal ve fıkradan kolaylıkla ayırt edilebilir. Her ne kadar masal metinleri arasında, çok az da bulunsa, manzum bölümler bulunuyorsa, bunlar halk hikayelerinin yanında çok zayıf kalır.
Halk hikayelerindeki tasvirlerle duygusal bakımdan düşük yoğunluktaki kısımlar mensur bir şekilde anlatılır. Duygu yoğunluğunun daha çok arttığı yerler ile konuşmalar ise genellikle şiirlerle dışa vurulur.
Manzum parçalar ise önemli ölçüde hece vezni ile söylenir. 7, 8, 11, 14 ve 15’li hece ölçüsü ile karşılaştığımız bu şiirlerin vezin çeşitliliği anlatıcının ustalığından kaynaklanır.
Usta anlatıcılar ise, daha çok 7, 8 ve 11 heceli şiirlere daha çok ağırlık verirler. Tahir ile Zühre, Kamber ve Arzu gibi hikayelerde manzum bölümler daha çok 7 hecelidir.
Halk hikayesi anlatma geleneği, Doğu Anadolu’ya özgüdür ve başka bölgelerimizde çok daha az görülür.
Halk Hikayeleri Nazım mıdır, Nesir mi?
Türk Edebiyatı verimleri içinde bulunan asırdan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım ve nesir (şiir ve düz yazı) karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere anlatılarak nesilden nesle aktarılan, yer yer masal ve destan özellikleri de gösteren hikayelerdir.
Anlatmaya bağlı edebî metin türleri şunlardır:
» Masal
» Fabl
» Destan
» Halk Hikâyeleri
» Mesnevi
» Manzum Hikâye
» Hikâye
» Roman
MASAL
Masallar, genellikle halkın ortak yaratısı olan, sözlü kültürde dilden dile aktarılan olağanüstü kişilerin başından geçen olağanüstü olayların anlatıldığı eserlerdir.
Tamamen düş ürünü ve uydurma oluşları masalların temel niteliğidir.
Sözlü edebiyat ürünü olan masallar, oluşumlarından çok sonra derlenerek yazıya geçirilmiştir.
Masallarda millî ve dinî özelliklere yer verilmez; evrensel özellik taşıyan bu türün çeşitli yerlerinde aynen tekrar edilen bölümleri vardır.
Masalın öğeleri şunlardır:
Konu: Masallarda genellikle iyilik-kötülûk, adalet-zulüm gibi karşıt durumları simgeleyen kişilerin mücadeleleri, ulaşılması zor hayaller işlenir.
Olay: Masal gerçek dışı ve olağanüstü olaylar üzerine kuruludur. Olaylar hayal ürünüdür.
Kişi: Kahramanları arasında hayvanlar, cinler, periler, devler, cadılar, haydutlar, hırsızlar, padişahlar, vezirler vb. bulunur. Masal kahramanları “bir padişah, “bir terzi” gibi belirsiz ifadelerle sunulur.
Yer: Olayların geçtiği çevre belirsizdir. Çevre haritada bulunmayan ülkeler ya da hayalde tasarlanan Kafdağı gibi yerlerdir.
Zaman: Masallarda zaman belirsizdir, mişli geçmiş zaman kipiyle anlatılmaları zamanın belirsizliğini gösterir. “Bir varmış, bir yokmuş” gibi tekerlemeler de zamanın belirsizliğini güçlendirir.
Plan: Türk masalları “döşeme, olay ve dilek” olmak üzere üç bölümden oluşur. Döşeme bölümü, masalcının dinleyicileri masal havasına sokmak amacıyla söylediği tekerlemelerden oluşur. Olay bölümü kendi içinde serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur. Dilek bölümünde ise mutluluk dileyen bir tekerlemeyle masal bitirilir.
Amaç: Masallarda eğlendirerek eğitme amacı güdülür. Kimse rencide edilmeden insanlara ders verilir. Her kahraman, toplumsal yaşamdaki bir karakterin simgesidir. Buradan hareketle masalın sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
Masallar konularına göre üçe ayrılır:
Masallarla ilgili ilk araştırmaları Alman araştırmacı Wilhelm Karl Grimm yapmıştır. Eflatun Cem Güney, Pertev Naili Boratav, Saim Sakaoğlu, Tahir Alangu, Naki Tezel gibi araştırmacılar, Türk masalları üzerine önemli araştırmalara imza atmıştır.
dünyaca tanınan masal örnekleridir.
Türk masalları içerisinde en meşhuru Keloğlan masallarıdır.
Halk masallarından yararlanılarak belli bir sanatçı tarafından yazılan masallara edebî masal adı verilir. Andersen masalları bu türe örnektir.
Yazıya geçirilen ilk Türk masalları, Tahir Alangu’nun hazırladığı Billur Köşk Masalları’dır.
FABL
Fabl; kahramanları bitki ve hayvanlar olan, genellikle manzum biçimde oluşturulan, içeriği ile ahlak dersi veren kısa öykülerdir.
Olaylar kişileri güldürürken eğiten bir özellikte anlatılır. İnsanlar arasında geçen iyi-kötü, cesur-korkak, dürüst-ikiyüzlü, gözü tok-açgözlü vb. çatışmalar;bu nitelikleri temsil eden hayvan kahramanlar arasında geçmiş gibi gösterilir.
Teşhis (kişileştirme) ve intak (konuşturma) sanatına sıklıkla başvurulur.
Alınması gereken ahlak dersi “kıssadan hisse” biçiminde anlatının sonunda dile getirilir.
Didaktik özellikler gösteren fabllarda serim, düğüm, çözüm ve öğüt bölümlerine yer verilir.
Dünya edebiyatında ilk ve önemli fabllar Hint yazarı Beydebaya aittir. Beydeba’nın fablları Kelile ve Dimne adlı bir eserde toplanmıştır.
Türün en önemli isimleri. Yunan sanatçı Aisopos (Ezop) ve Fransız yazar Jean de La Fontaine’dir.
Türk edebiyatında ilk fabl örneğini Hârname eseri ile yüzyıl divan şairi Şeyhî vermiştir.
Ahmet Mithat Efendi’nin Kıssadan Hisse adlı yapıtında fabl denemelerine yer verilmiştir.
Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk fabl denemelerini Şinasi kaleme almıştır. Şinasi, La Fontaine’in fabllarından bir kısmını Türkçeye çevirmiştir.
Orhan Veli Kanık ve Sabahattin Eyüboğlu da Cumhuriyet Dönemi’nde La Fontaine’in fabllarını Türkçeye çevirmişlerdir.
DESTAN (EPOPE)
Destanlar, bir ulusun yaşayışını yakından ilgilendiren savaş, göç, kıtlık vb. tarih ve toplum olaylarını yiğitlik ve olağanüstülüklerle anlatan uzun, manzum hikâyelerdir. Tarihsel gerçeklikten yola çıkılarak oluşturulan destanlar, toplumların ilk edebî ürünleridir. Toplumların edebiyatı destanlarla başlar.
Destanların özellikleri:
Milletleri derinden etkileyen tarihî ve sosyal olayları anlatır.
Çoğunlukla manzumdur.
Olağanüstü güçlere sahip, İnsanüstü özellikler gösteren kahramanları vardır. Kahramanları genellikle tip özelliği gösterir.
Yiğitlik, kahramanlık, göç, savaş, yurt sevgisi gibi konular işlenir.
Ulusal bilinci ve birliği artıran metinlerdir.
Zaman ve mekân öğeleri vardır ancak belirli bir zamanı ve mekânı dile getirmez.
Epik şiirin ilk örneği kabul edilir.
Destanlarda anlatıcı, olayları genellikle hâkim (ilahi) bakış açısı ile sunar.
HALK HİKÂYELERİ
Halk hikâyeleri, yüzyıldan itibaren destanın yerini alan ve sözlü halk geleneğinde yaşatılan anlatılardır.
Köy odalarında, erkek meclislerinde, kasaba ve kent kahvehanelerinde az çok kültürlü sayılabilecek kişiler tarafından anlatılır.
Bazı halk hikâyeleri karmaşık olmayan, basit bir olay örgüsüne dayanır. Bunlar bir iki saatte anlatılabilir. Bazılarında ise uzun, karmaşık bir olay örgüsü vardır. Bu tür hikâyelerin anlatımı birkaç gece sürebilir.
Halk hikâyeleri tema etrafında oluşan bir olay örgüsünün kişi, yer ve zaman gibi öğelerinin bütün oluşturduğu bir yapıya sahiptir.
Anlatım nazım-nesir karışık olarak sunulur. Konularına göre; dinî halk hikâyeleri (Battalnâme, Dânişmentnâme), aşk hikâyeleri (Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre), kahramanlık hikâyeleri (Köroğlu), destani halk hikâyeleri (Dede Korkut Hikâyeleri) şeklinde sınıflandırılabilir.
Anlatının daha çok nesir biçiminde sürdürülmesi, olayların ve kişilerin gerçeğe, doğal boyutlara daha çok yaklaştırılması halk hikâyesini destandan ayıran temel farklılıklardır.
MESNEVİ
Mesnevi, Divan edebiyatının her beyti kendi içinde kafiyeli (aa bb cc ) ve aruz ölçüsüyle yazılan nazım biçimidir.
Divan edebiyatının en uzun nazım biçimidir, beyit sayısı sınırsızdır.
Mesneviler, divan edebiyatının savaş, aşk, kahramanlık, şehir ve şehrin güzellikleri, din, tasavvuf, mizah gibi değişik konuları tahkiye etmeye (öyküleme) en uygun türüdür.
Günümüzdeki roman ve öykünün yerini tutan mesnevilerde, serim, düğüm, çözüm düzenine dikkat edilmiştir.
Anlatmaya bağlı diğer edebî metinler gibi mesnevilerin yapısı da tema, olay örgüsü, kişi, yer ve zaman öğelerinin bir araya gelmesiyle oluşur.
Aynı şair tarafından kaleme alınmış beş mesneviye “hamse adı verilmiştir. Türk edebiyatında hamse sahibi ilk sanatçı, Çağatay şairi Ali Şîr Nevâîdir. Anadolu sahasında Nevizâde Atâi, Taşlıcalı Yahya ve Nergisî tanınmış hamse sahibi şairlerdir.
MANZUM HİKÂYE
Manzum Hikâye; toplumsal bir olayın ya da durumun anlatılmasında kullanılan ölçülü kafiyeli hikâyedir.
Olay çevresinde gelişen edebî metinlerdendir; giriş, gelişme ve sonuç bölümleri hikâye ile benzer özellikler gösterir.
Manzum hikâyelerde sanatçı ya bir olayı anlatır ya da bir öğüt verme çabası güder.
Manzum hikâyeler, genellikle çevre tasviriyle başlar, ardından o çevrede bulunan kişiler anlatılır. Daha sonra ise olay anlatılır.
Manzum hikâyeler düşündürücü ve eğiticidir.
Manzum hikâyelerde konu sınırlaması yoktur, öğüt verilebilecek her olay manzum hikâyenin konusu olabilir.
Manzum hikâyeler dörtlük, beyit, bent nazım birimleriyle yazılabilir.
Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir.
Düz yazıya çevrildiğinde anlamında herhangi bir değişme olmaz, anlam kaybına uğramaz. Bu yönüyle şiirden ayrılır.
Karşılıklı konuşmalara çokça yer verilir.
Servetifûnun Döneminde yaygınlaşmaya başlayan manzum hikâyenin önemli temsilcileri Mehmet Âkif Ersoy ve Tevfik Fikret’tir.
HİKÂYE (ÖYKÜ)
Hikâye (Öykü), olmuş ya da olması mümkün olayların, kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içerisinde, ilgi çekici bir biçimde anlatıldığı kısa yazılardır.
Hikâyede amaç, okuyucuda estetik bir zevk ve heyecan uyandırmaktır.
Hikâyede, olaylar anlatılırken ayrıntılara inilmez, kişiler belli bir yönüyle ele alınır.
Türk edebiyatında ilk hikâye denemelerini Müsameretname adlı eseriyle Emin Nihat Efendi yapmıştır.
Ahmet Mithat Efendinin kaleme aldığı Letâif-i Rivâyât adlı eser, Türk edebiyatının ilk hikâye kitabı kabul edilir.
Tanzimat ikinci dönem sanatçısı Sami Paşazâde Sezai tarafından yazılan Küçük Şeyler, Türk edebiyatının Batılı anlamda ilk öykü kitabıdır.
Hikâye türünün ilk olgun örnekleri ise Servetifünun Döneminde Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın, Mehmet Rauf gibi sanatçılar tarafından kaleme alınmıştır.
Özellikle Milli Edebiyat Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatında bu tür, Batılı örneklerle boy ölçüşecek seviyeye gelmiştir.
Hikâyeciliği meslek hâline getiren Ömer Seyfettin ile önemli bir atılım gerçekleştiren Türk hikâyeciliği,
gibi sanatçılarla Türk edebiyatının vazgeçilmez bir türü hâline gelmiştir.
Öykü, tür bakımından üçe ayrılır:
1. Olay Hikâyesi (Klasik Hikâye)
Bu türün öncüsü Fransız yazar Guy de Maupassanttır. O yüzden bu türe “Maupassant tarzı da denir.
Olaylar serim, düğüm, çözüm esasına bağlı olarak anlatılır. Olay örgüsü önemli bir yer tutar, merak unsuru bu öykü türünün en önemli unsurudur.
Türk edebiyatında Ömer Seyfettin bu öykü tarzının en önemli temsilcisidir. Tanzimat Döneminden Cumhuriyet Dönemine Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Sabahattin Ali gibi pek çok sanatçı eserlerini bu öykü türü ile kaleme almıştır.
2. Durum (Kesit) Hikâyesi
Bu türün dünya edebiyatındaki ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov’dur. O yüzden bu türe “Çehov tarzı’ da denmektedir.
Olaya önem vermeyen, yaşamdan herhangi bir kesiti, belli bir insanlık durumunu anlatan öykülerdir.
Bu öykü türünde serim, düğüm, çözüm planına bağlı kalınmaz.
Bu öykülerde şaşırtıcı, çarpıcı olaylar yoktur.
Günlük yaşamdan seçilmiş herhangi bir durum, türlü çağrışım ve izlenimlerle yansıtılır.
Gözlemci ve betimleyici unsurlara sıklıkla başvurulur.
Türk edebiyatında bu tarzın en önemli temsilcileri Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendaldır.
3. Ben Merkezli Hikâye
Hikâyeci, gözlemlerden ve olaylardan hareketle bireysel bunalım ve çıkmazlara yönelir.
Hikâyecinin kişiliği ile hikâye kişileri (anlatanla anlatılan) iç içedir.
Kahraman, dış dünyayı içinde bulunduğu ruh hâline göre algılar ve anlatır.
Hikâye kahramanı genellikle düş dünyasına sığınır.
Yaşanan ve hayal edilen (olan ile olması gereken) birlikte verilir.
En önemli temsilcisi Franz Kafka’dır. Türk edebiyatında Haldun Taner ve Bilge Karasu önemli temsilcilerindendir.
ROMAN
Roman; yaşanmış ya da yaşanabilecek olayların zamana ve kişiye bağlanarak anlatıldığı uzun anlatılardır.
Roman yazarı, yaşamdan seçtiği öğeleri değiştirip dönüştürerek yeniden düzenler, hayal gücüyle bunlara yeni bir biçim ve anlam kazandırır.
Olay, kişi, yer ve zaman ayrıntılara inilerek anlatılır.
Romanın anlatımında mektup, günlük, anı gibi edebî türlerden yararlanılabilir. Buna Halide Edip Adıvar’ın Handan adlı romanı örnektir.
Anlatımda ilahi, gözlemci, kahraman bakış açılarından biri ya da birkaçı kullanılabilir.
Romanların anlatımında; Cumhuriyet Dönemi’nde montaj, bilinç akışı, leitmotif (sık tekrar eden motif), iç monolog gibi modern anlatım teknikleri de kullanılmaya başlanmıştır.
Romanın dünya edebiyatında ilk örneği, İspanyol yazar Cervantesin Don Kişot adlı eseridir.
Türk edebiyatında ilk yerli roman Şemsettin Sami’ye ait olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnattır.
İlk edebî roman Namık Kemalin İntibah adlı romanıdır.
ROMANIN ÖĞELERİ
a. Olay Örgüsü
Okurun ilgi ve dikkatini uyanık tutan temel öge, olay örgüsüdür. Roman bir ana olay çevresinde gelişen birçok yardımcı olayın öykülenmesidir. Romanda olaylar geniş ve ayrıntılı olarak ele alınır.
b. Kişi
Her roman insanı anlatır. Kahramanları hayvan olan romanlarda bile anlatılan simgeleştirilmiş insan yaşamıdır. Romanda insan öğesi tipleştirme ve karakter çizme yoluyla verilir. Tip, genel ve evrenseldir. Karakter ise kendine özgüdür. Tipleştirmedeki abartma, karakter çizmede görülmez. Kişi sayısı öyküye göre daha fazladır.
c. Yer
Romanda her olay belli bir yer ve çevrede geçer. Çevre olayların gelişmesinde, tip ve karakterlerin verilmesinde önemli işlevler üstlenir.
d. Zaman
Romanda olayların başlaması ile bitmesi arasındaki sürece zaman denir. Olaylar bu zaman dilimi içerisinde gerçekleşir. Bazı romanlarda olay veya durum sondan başa doğru gelişebilir.
Romanda zaman kurmaca bir öğedir. Anlatma esasına bağlı bütün metinlerde olduğu gibi, romanda da zaman, eylem kipleri ile anlatılır.
Romanlarda iki türlü zaman vardır. Birincisi olayların yaşandığı, kişilerin içinde bulunduğu şimdiki zamandır. Buna gerçek zaman denir. İkincisi romandaki kişilerin geçmişini hatırlaması üzerine geçmişten içinde bulunulan ana kadar geçen zamandır. Buna kozmik zaman adı verilir.
ROMAN TÜRLERİ
a. Konularına Göre
a Serüven (Macera) Romanı
Okuru heyecanlandırıp gerilim içinde tutan romanlardır.
a Tarihî Roman
Tarihsel olayları anlatan romanlardır. Bu türün kurucusu olarak İskoç yazar Walter Scott gösterilir. Türk edebiyatında ilk tarihi roman Cezmidir. (Namık Kemal)
a Psikolojik Roman
Ruh çözümlemelerine yer veren romanlardır. Türk edebiyatında ilk psikolojik roman Eylüldür.
a Sosyal Roman
Toplum yaşamını veya toplumdaki ihtilaller, sınıf kavgaları, ırkçılık, köyden şehre göç, yoksulluk gibi olayları konu edinen romanlardır. Toplumda yer bulan olgu ve olaylar, gelenek ve görenekler bu roman türünde ele alınır.
Sosyal roman üç farklı şekilde karşımıza çıkar:
a Töre Romanı: Gelenek ve görenek ağırlıklı romanlardır. Sinekli Bakkal (Halide Edip Adıvar)
a Tezli Roman: Belli bir düşünceyi savunan romanlardır. Zehra (Nabizade Nazım), Yaban (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
a Köy Romanı: Kişileri köyde yaşayan, köylünün dünya görüşü doğrultusunda oluşturulan romanlardır. Karabibik (ilk köy romanı, Nabizade Nazım) Küçük Paşa (Ebubekir Hâzım Tepeyran)
a Egzotik Roman
Yabancı ülkelerin, uzak yerlerin yaşam tarzını, doğasını, insanlarını anlatan romanlardır.
a Polisiye Roman
Polisiye romanlar; bir cinayeti, bir suçu aydınlatmak amacıyla yazılan romanlardır. “Cinayet romanı”, “dedektif romanı” gibi adlar da alır. Edgar Allan Poe bu tür romanların öncüsüdür. Edgar Allan Poe’nun ’de yayımlanan Morg Sokağı Cinayeti adlı romanı ilk polisiye romandır. Sir Arthur Conan Doyle’un yarattığı Sherlock Holmes tipi polisiye romanın simgesi olmuştur. Türk edebiyatında ilk polisiye romanı Esrar-ı Cinayât adlı eseriyle Ahmet Mithat Efendi yazmıştır. Günümüz Türk edebiyatında ise Ahmet Ümit polisiye roman türünde başarılı örnekler vermiştir.
a Biyografik Roman
Bir sanatçı ya da önemli bir kişinin hayatını anlatan romanlardır.
a Otobiyografik Roman
Yazarın kendi hayatını kurmaca bir gerçeklikle ele aldığı romanlardır.
a Fantastik Roman
Gerçekliğe bağlı kalmadan sınırsız bir hayal gücüyle oluşturulan romandır. Bu romanların kurmaca dünyası gerçekte olmayan ve olması da mümkün olmayan bir dünyadır. Bilim kurgu romanlarıyla aralarındaki fark budur.
Yüzüklerin Efendisi (J. R. R. Tolkien), Harry Potter(J. K. Rowling) vb.
a Bilim Kurgu Romanı
Düş ya da kurgu yoluyla oluşturulan, gelecek zamanları konu alan, günü-müzdekinden farklı bilim ve teknikleri kullanan, insan ve toplumları anlatan roman türüdür. Jules Veme bu türün ilk örneklerini vermiştir.
b. Sanat Anlayışı ve Akımına Göre
b Romantik Roman
Duygularını, anı ve izlenimlerini romantik bir bakış açısıyla kaleme alan sanatçıların romanlarıdır.
b Realist Roman
Gerçeğin yansıtılmasına önem verilerek yazılan romanlardır. Türk edebiyatında ilk realist roman Araba Sevdasıdır (Recaizade Mahmut Ekrem).
Balzac, Stendhal, Flaubert, Dostoyevski, Tolstoy, Dickens gibi realist yazarların ele aldığı yapıtlar bu türdedir.
b Natüralist Roman
Natüralist roman türü, bilimdeki deney yöntemini romana uygulamak isteyen natüralist yazarların romanlarıdır. Türk edebiyatında ilk natüralist roman Nabizade Nazım’ın Zehra adlı eseridir.
b Postmodern Roman
Postmodern Roman, dilin “gerçekliği temsil eden değil, kuran bir yapı” olduğu önermesinden hareket eden roman anlayışıdır. Bu tür romanlarda, “Anlamı üreten okurdur.” düşüncesi ortaya çıkar. Postmodern roman, klasik roman anlayışından uzaktır, anlatı olay örgüsü üzerine kurulmaz.
Nehir Roman
Bir kimsenin, ailenin ya da topluluğun, belli bir zaman dilimi içerisindeki yaşam ve yaşayışını birbirinin devamı şeklinde sunan seri eserlere nehir roman adı verilir.
Türk edebiyatında bu tür romanların öncüsü Yakup Kadri Karaosmanoğludur.
Popüler Roman Nedir?
Sanat değeri taşımayan, ticari bir kaygıyla kaleme alınmış romanlara popüler roman (yığın romanı) denir.