girit fay hattı / Helen yayı - Vikipedi

Girit Fay Hattı

girit fay hattı

Akdeniz Açıklarında Oluşan Depremden Sonra Gündeme Gelen Helen Fayının Tarihi

6 Şubat Pazartesi Kahramanmaraş başta olmak üzere 10 ili etkileyen ve ’lık depremler tüm Türkiye’yi yasa boğmuştu. Hayatını kaybeden on binlerce vatandaşımızın acısı henüz çok tazeyken tüm ülke, en ufak bir depremde bile ürker olduk.

Bugün akşam saatlerinde Akdeniz açıklarındaki “Helen yayı” üzerinden gerçekleşen büyüklüğündeki deprem ise akıllara “Çok yakında Ege bölgesinde büyük bir deprem olabilir mi?” sorusunu getiriyor. Bazı uzmanlar her an deprem olabileceğini belirtirken bazılarıysa bu depremin olağan olduğunu belirtiyor.

Öncelikle depremin gerçekleştiği Helen yayının ne olduğuna bir bakalım

büyüklüğündeki deprem, Akdeniz’deki diğer pek çok depremin aksine sıradan bir konumda gerçekleşmedi. Depremin gerçekleştiği nokta tarih boyunca Helen Yayı ve Girit Yayı olarak bilinen ve yılında gerçekleşen bir depremle Girit adasının sular altındaki bir bölümünün yükselerek ortaya çıkmasına neden olan bir “fay hattı topluluğudur”.

Farklı fay hatlarının birleştiği bir nokta olan ve tarih boyunca kaydedilen onlarca büyük depreme neden olan Helen yayı, Akdeniz’in komşusu olan İyon denizinden başlayarak Fethiye Burdur fayına bağlanan bu fayda ayrıca pek çok “Dalma Batma Zonu” olduğunu da belirtelim.

Bu Dalma Batma Zonlarında yaşanan depremler ağırlıklı olarak denizlerde devasa tsunamilerin oluşmasına ve çevresindeki yerleşim yerlerinin depremden ziyade tsunami ile hasar görmesine neden olabiliyor.

Ayrıca Helen yayı üzerinde yılından bu yana toplamda 17 yıkıcı depremin meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu depremler sırasıyla;

Depremin YılıDepremin AdıDepremin Büyüklüğü
Rodos DepremiBilinmiyor
Antalya DepremiBilinmiyor
Karpathos DepremiBilinmiyor
Rodos DepremiMS:
Finike DepremiMS:
Kıbrıs DepremiMS:
Karpathos DepremiMS:
Kıbrıs Papos DepremiMS:
Fethiye DepremiMS:
Köyceğiz DepremiMS:
Kastellorizo DepremiMS:
Papos DepremiMS:
Antalya DepremiMS:
Kaş, Antalya DepremiMS:
Girit DepremiMS:
Girit DepremiMS:
Girit DepremiMw:

Peki Akdeniz’de yaşanan son deprem daha büyük bir felaketin habercisi olabilir mi?

Aslına bakarsanız bu sorunun cevabı hem evet hem de hayır. Tarihte Helen yayı üzerinde yaşanan depremlere baktığımızda irili ufaklı binlerce depremle karşılaşıyoruz. Bazı küçük depremlerin ardından biriken enerji büyük depremlerle açığa çıkarken bazı durumlardaysa orta ve büyük ölçekli depremler sık aralıklarla gerçekleşerek daha büyük bir enerji birikmesinin önüne geçebiliyor.

Her fay hattının farklı deprem mekanizmaları olduğunu ve her depremin farklı bir “olgunlaşma” sürecinin olduğunu belirtmemiz gerek. Bu nedenle ’lük depremin ardından yıkıcı bir deprem gelip gelmeyeceğini kesin olarak bilmek imkânsız. Tabii kendinizi “Deprem Kâhini” olarak tanıtarak insanların korkularını manipüle ediyorsanız orası başka.

Deprem araştırmacısı Baturhan Öğüt'e göre korkulacak bir şey yok

Deprem araştırmacısı Baturhan Öğüt ise yaşanan Akdeniz depremi ve Helen yayıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Öğüt'e göre Helen yayının büyük bir bölümü son yılda yaşanan depremler nedeniyle biriktirdiği enerjinin büyük bir kısmını boşalttı. Helen yayı üzerinde yer alan Kıbrıs Hendek fayının yılında yaşanan büyüklüğündeki depremde geriliminin büyük bir kısmını boşalttığını belirten Öğüt, diğer bir tehlikeli bölge olan Strabon Güney Doğu Hendek fayının da yılında yaşanan 'lik depremle gerilimini büyük oranda kaybettiğini belirtti. Ancak Öğüt, Helen yayı üzerindeki 1 noktaya dikkat edilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Helen yayı üzerindeki en tehlikeli nokta olan Pliny Çukuru fayının her ne kadar yılında yaşanan büyüklüğündeki depremde geriliminin büyük bir kısmını atsa da hâlâ tehlikeli olduğunu belirten Öğüt, bu fayın kırılması halinde en fazla büyüklüğünde bir deprem ile karşılaşabileceğimizi belirtiyor. "Akdeniz'de dikkat edilmesi gereken en önemli fay" olarak nitelendirilen Pliny Çukuru fayının kırılması halindeyse ortaya çıkacak enerji nedeniyle büyük bir tsunami oluşabilir. Ancak Baturhan Öğüt, şu anda Helen yayı üzerinde görünen bir gerilim olmadığını ve yaşanan bu depremlerin bir risk oluşturmadığını önemle belirtiyor

Sonuç olarak Akdeniz’de yaşanan büyüklüğündeki deprem, çok tehlikeli bir konumda gerçekleşmiş olsa da aslında düşünüldüğü gibi daha büyük bir deprem habercisi olmayabilir. Ancak tabii ki bunu kesin olarak bilemeyiz.

Emoji İle Tepki Ver

15

Kapıdaki Tehlike Deprem

             Minos (Girit) uygarlığının MÖ yılında meydana gelen büyük depremler sonrası yok olduğu, Kitab-ı Mukaddes’te MÖ ’lü yıllarda Musa Peygamber ve halkının Sina Dağı’nda büyük bir depremle karşılaştığı, MÖ yılında Eriha ve Lut kavimlerini yok eden ve Sodom ve Gomore şehirlerinin yıkılmasına, yine bölgede meydana gelen depremlerin sebep olduğu antik çağlardan beri bilinen gerçeklerdir. Romalı tarihçi Tacitus Yıllıklar adlı eserinde MS yılda Batı Anadolu’da büyük bir deprem sonrası 12 önemli şehrin yıkılıp yok olduğunu anlatmaktadır. Son yüzyılın en sarsıcı iki depreminden biri yılında Şili’de ve ’de Alaska’da büyüklüğünde meydana gelmiştir. Ülkemizde ise ’da Erzincan’da meydana gelen depremin büyüklüğü , ’da Kocaeli’ndeki depremin büyüklüğü ise ’dır. Yeryüzündeki dağ oluşum evrelerinin, depremlerin ve volkanların nasıl olduğu konusu jeoloji biliminin üzerinde çalıştığı meseleler arasındadır. Anadolu ve Trakya topraklarını milyonlarca yıldır tehdit eden deprem konusuna geçmeden önce dünyamızın jeolojik yapısı ile ilgili konulardan kısaca bahsedelim. km çapında olan dünyamız, yaklaşık km kalınlığında adına litosfer dediğimiz (yerkabuğu) ve üzerinde kıtalar ve okyanusların bulunduğu bir taşküre ile litosferin altında yer alan manto ve mantonun altında da çekirdek dediğimiz kısımlardan meydana gelmiştir. Daha önceleri üzerinde yaşadığımız dünyadaki kara ve okyanus parçalarının bitişik ve tek bir parça halinde olduğu ve birlikte sürüklendikleri biliniyor ve tarihin her döneminde dünya üzerinde meydana gelen hareketler insanlar tarafından değişik şekillerde yorumlanıyordu. Jeoloji biliminin son yüz yılda yaptığı çalışmalar sonrası ortaya konan levha (plaka) tektoniği kuramına göre, kıtaların bitişik olmadığı ve kıtaların kendi başına hareket etmedikleri, litosfer parçalarının yani, kıtaları ve okyanus tabanlarını kapsayan ve adına levha dediğimiz kısımların hareket ettiği tezi ileri sürülmüş ve bu görüş kabul edilmiştir. İşte bu levhaların çarpışmaları sonrası yeryüzü şekillenmiş, yeni kıtalar, okyanuslar, volkanlar, dağlar, depremler ve tsunamiler meydana gelmiştir. İşte günümüzde de meydana gelen depremlerin, tsunamilerin ve volkanların sebebi bu levha hareketleridir.

         

             Levha hareketlerinin birer ürünü olan faylar (fault, faille, kırıklar), fay sistemleri (kırık sistemleri) depremlerin meydana geldiği hareket alanlarıdır. Üzerinde yaşadığımız jeolojik ve tektonik yapı 11 milyon önce oluşmuştur. Bu oluşumdan sonra meydana gelen Anadolu levhası, kuzeyde Avrasya, güneyde Afrika ve Arabistan, doğuda Doğu Anadolu ve batıda Ege Bloğu tarafından çevrilmiştir. Bu levhalardan Afrika Levhası yılda 5 mm’lik bir hızla, Arabistan Levhası 19 mm’lik bir hızla kuzeye doğru ilerlemekte ve Anadolu Levhası’nı Avrasya Levhası’na doğru itmekte ve sıkıştırmaktadır. Bu hareketlerin sonucunda Anadolu Levhası yılda 25 mm’lik bir hızla batıya doğru ilerlemektedir (Bir zeytin tanesinin sıkılması sonrası çekirdeğinin hareketi gibi Anadolu batıya kaymaktadır). Devamla, Ege Bloğu Rodos-Girit Adaları’nın güneyinden Afrika levhasının üzerine yılda 35 mm’lik bir hızla itilmektedir. Görüldüğü gibi bu coğrafyada tektonik yapı yani kırılmalarla ilgili oluşumlar oldukça fazla ve tehlikelidir. Depremlerin meydana gelmesinin en önemli sebebi olan fay nedir? Fay, yerkabuğundaki levhaların yer değiştirmesi sırasında çıkan enerjinin artması neticesinde kayaların bir kırılma düzlemi boyunca bulundukları yerlerinden ayrılması sonrası meydana gelen bir yapıdır. Yani bir kırıktır. Ülkemizde deprem üreten en önemli fay sistemleri Kuzey Anadolu Fayı (KAF), Doğu Anadolu Fayı (DAF), Ege Grabeni, Güney Doğu Anadolu Sıkışma Zonu, Ecemiş Fayı’dır. Ayrıca deprem üreten birçok fay ve fay sistemleri de bulunmaktadır. Deprem, yerkabuğunda ani bir enerji boşalması sonrası meydana gelen yer sarsıntıları olarak tanımlanır. Yerkabuğunun gerilmesi sonucu belirli bir derinlikte kırılması olayıdır deprem. Açığa çıkan enerji kaynağından itibaren paralel bir şekilde bütün yönlere dağılır. Depremin büyüklüğü kırılan yüzeyin büyüklüğünü ve ortaya çıkan enerjinin miktarını belirler. Şiddet, sarsıntının yüzeyde meydana getirdiği etkidir. Tsunami (Japonca liman dalgası anlamına gelir) ise, depremler sonrası okyanus ve denizlerde meydana dalga hareketleridir.

         

            Alp – Himalaya Dağ oluşum sistemi içinde yer alan ve Arabistan, Afrika, Avrasya levhaları ile Ege Bloğu arasında bulunan Türkiye coğrafyası bu levhaların hareketleri sonrası ciddi tektonik olaylarla karşı karşıya kalmaktadır. Şimdi ülkemizi sürekli tehdit eden ve meydana gelebilecek deprem fırtınaları ile büyük felaketlere yol açabilecek olan ve de ülkemizin bağımsızlığını tehlikeye sokacak olan deprem zonlarını kısaca inceleyelim. Ülkemizde en yıkıcı depremler KAF zonu üzerinde meydana gelmektedir. km uzunluğunda ve büyüklüğünde deprem üretebilen bu fay zonu; Karlıova’dan başlayarak Erzincan, Niksar, Erbaa, Tosya, Kargı, Kurşunlu, Gerede, Mudurnu, Abant, Düzce, Sakarya, Kocaeli, Sapanca, Gölcük ve Yalova’ya kadar devam eder. Fay Gölcük’ten Marmara Denizi’ne geçerek Adalar’ın güneyinden İstanbul kıyılarına yaklaşık km mesafeden geçerek Tekirdağ’a ve Saroz Körfezi’ne iner. Bu fayın diğer bir kolu da İznik Gölü güneyinden geçerek güneye Bursa, Gönen ve Manyas’a inmektedir. Bu fay üzerinde yakın bir zamanda olabilecek bir depreme çok dikkat etmek gerekmektedir. İstanbul’da yılında meydana gelen ve büyüklüğünde olduğu bilinen deprem (kıyamet-i suğra-küçük kıyamet) sonrası İstanbul’da Topkapı Sarayı, Fatih Camii, Galata Kulesi, Kız Kulesi ve İstanbul’un birçok semti büyük hasar görmüştür. depreminde ise Surlar, Fatih ve Ayasofya Camileri, Kapalıçarşı, Galata ve Beyoğlu’nda büyük yıkımların olduğu tarihi kayıtlarda yazılıdır. Bu fay zonunda bulunan ve yukarıda isimleri geçen bütün şehirler ciddi şekilde tehdit altındadır. Bu bölgelerde büyüklüğünde depremlerin meydana gelme ihtimali yüksektir.

         

        Kıta kıta çarpışması sonucunda Doğu Anadolu’da bindirmeler, kıvrımlar ve kırıkların oluşturduğu bir sıkışma tektoniği hâkimdir. İşte bu tektonik faaliyetler günümüz depremlerinin sebebi olarak kabul edilmektedir. İskenderun Körfezi, Hatay, Kahramanmaraş-Türkoğlu-Gölbaşı, Adıyaman-Çelikhan, Sincik ve Sürgü Fayları, Sivrice, Palu, Bingöl ve Karlıova ile Malatya, Elbistan, Ovacık Fayları bugüne dek meydana gelen depremlerin sebebi olan kırık hatları olarak belirlenmiştir.

         

        DAF ile Hakkâri arasında kalan Güneydoğu Anadolu Bindirme zonu, Hakkâri, Şemdinli ve Yüksekova’da aktif görülmektedir. Ancak bu zonun kuzeyi ve KAF ile DAF’ın birleşme noktası olan Karlıova’nın doğusunda Muş, Malazgirt, Van-Erciş- Tutak, Çaldıran, kuzeydoğuda Doğubayazıt, Balık Gölü, Iğdır ile kuzeyde Kağızman ve Erzincan fay zonları ciddi anlamda deprem üreten bölgeler olarak kabul edilmektedir.

         

        Arabistan Levhası’nın itmesi ile birlikte batıya ve güneybatıya ilerleyen Anadolu Levhası Girit Adası’na doğru itilmektedir. Bu olay sonrası meydana kuzey-güney gerilmeler ve doğu-batı sıkışmalar gelişmiş, neticede de Ege Bölgesi’ndeki bugün var olan tehlikeli tektonik yapı ortaya çıkmıştır. Gökova Körfezi, Gediz, Büyük ve Küçük Menderes, Sındırgı, Simav, Foça, Urla, İzmir, Fethiye, Datça, Marmaris, Bodrum, Yatağan, Dinar, Denizli meydana gelecek depremlerden etkilenecek yerler arasındadır. Diğer taraftan Batı ve Orta Anadolu’yu da etkileyen Eskişehir-İnönü Fay sistemi Sivrihisar, Cihanbeyli ve Sultan Hanı’na kadar devam eder. Kırşehir çevresindeki Seyfe Fayı ile Tuz Gölü’nün doğusunda geçen yaklaşık km uzunluğundaki fay ile Kırıkkale kuzeyine kadar gelen Ezine Pazarı fayları, Ankara ve bu faylara yakın bölgeler için tehlike oluşturmaktadır.

         

             Deprem konusunda unutulmaması gereken genel bir kanı vardır. Mazide herhangi bir coğrafyada meydana gelen bir deprem atide yine o coğrafyada aynı büyüklükte meydana gelebilir. Yaşadığımız coğrafyada bunun örneklerini görmekteyiz. Şimdi İstanbul’u da etkileyecek olan ve KAF Zonu’nun Marmara Denizi içindeki devamı olan fayın meydana getireceği depreme kısaca bir göz atalım: Marmara Denizi yaklaşık km uzunluğunda, 80 km genişliğinde derin çukurlukların (Tekirdağ, Orta Marmara, Çınarcık) bulunduğu denizel bir çökelme ortamıdır. KAF hattının oluşmaya başladığı dönemde bir göl ortamı halinde bulunan Marmara Denizinin oluşumu KAF hattı ile doğrudan ilişkilidir. Marmara Denizi ile ilgili olarak yapılan batimetrik çalışmalar sonucu deniz tabanında derin çukurluklar, kıyı çizgileri eski akarsu yatakları ve heyelanlar tespit edilmiştir. yılında “Nautile” denizaltısı ile Marmara’nın metre derinliklerine inen çok değerli bilim adamları Prof. Dr. Celal Şengör ve Prof. Dr. Naci Görür’ün gördükleri, anlattıkları ve yazdıkları üzerinde çok ciddi olarak durulması gerekmektedir. Bu iki bilim adamı hayatlarını tehlikeye atarak bu bilimsel çalışmayı yapmışlardır. 12 Mayıs - 12 Haziran tarihleri arasında Celal Şengör, Naci Görür, Namık Çağatay, Sinan Özeren ve Boris N’atalin’in Nautile denizaltısı ile boğazın derinliklerine dalarak Marmara Denizi içinde uyanmak üzere olan fayı incelemeleri bilim adına maceralı bir yolculuk olarak değerlendirmek mümkündür. Naci Görür’ün bu yolculukta yazdıklarından kendimce önemli gördüğüm bazı noktaları buraya aktararak meselenin ciddiyetini gözler önüne sermeyi bir vazife kabul etmekteyim. …Deniz dibi kararmaya başlamıştı. Nautile deniz tabanına çok yakındı. Neredeyse dibe sürtecekti. m derinlikte kocaman bir balık gibi sessizce ilerliyordu… Çok geçmeden hepimizin korkulu rüyası haline gelen Marmara Fayı karşımdaydı… Artık onu gözlerimle görüyordum, aramızdaki mesafe ancak m kadardı. Heyecanlanmamak elde değil. Pilotlara biraz daha yaklaşmamızı ve fay boyunca ilerlememizi söyledim. Nautile kırık üzerinde süzülmeye başladı. Fay çok belirgindi. Büyük bir çatlak görünüyordu… Demir sülfürlü minerallerden dolayı meydana gelmiş olabilirdi bu siyahlık. Fay boyunca gaz çıkışlarının olduğu yerler de görülüyorlardı. Buralardan en fazla metan gazı çıkıyordu, ama hidrojen sülfür gazına da rastlanıyordu… Gaz örneği aldıktan sonra, fay boyunca ilerlememize devam ettik. Fay kırığı belirgin bir şekilde kuzeybatıya doğru devam ediyordu…” (sayfa ’de anlatılanlar bilime, insanlığa karşı bir ayıptır. Çok can sıkıcı ve üzücüdür) “Denizaltı fay boyunca süzülüyor ve kuzeybatıya doğru yol alıyordu. Sessiz ve karanlık bir boşlukta gidiyor gibiydik. Deniz tabanı çamurlu ve delik deşikti. Fay hattı belirgindi. Bazı yerlerinden gaz, bazı yerlerinden ise su çıkışları gözleniyordu. Ne tuhaftı, m. derinlikte, tabiri caizse Marmara’nın altı fokur fokur gaz ve su kaynıyordu. Bir ara Gölcük depremi sırasında ortalıkta dolaşan söylentileri hatırladım…’’ Değerli arkadaşım Prof. Dr. Celal Şengör’ün Marmara Denizi’nde olacak ve İstanbul’u etkileyecek depremle ilgili olarak Çin’de Siçuan’da meydana gelen depremden sonra bir gazeteciyle yapmış olduğu görüşmeden akılda kalacak bazı düşüncelerinin daha dikkatli olunması ve ülkeyi yönetenlerin de kulak vermeleri niyetiyle bu satırları aktarıyorum. İstanbul’da ise yılda bir ya da büyüklüğünde depremler oluyor. En son ’da yedilik bir deprem yaşandı. Demek ki aradan yıl geçmiş. İstanbul depreminin eli kulağında…  Marmara’da çok küçük depremler oluyor. Bu da fayların aktif olduğunu, burada deprem faaliyetinin sürdüğünü gösteriyor. Bu faylar, beklenen büyük İstanbul depreminin hizasında diziliyor ama hareketlilik İstanbul depreminin habercisi değil. Marmara’daki hareketlilik bizi başka türlü endişelendiriyor. Mesela Büyükada’yla Silivri arasında hiç deprem olmuyor. Ben buranın kilitlendiğini hissediyorum. Fay kırılırsa oradan kırılacak diye düşünüyorum… İzmit Körfezi’nin ağzından başla, Tuzla’nın ve Adalar’ın güneyinden geç. Sonra İstanbul Boğazı’nın güneyinden Yeşilköy’ün sekiz kilometre güneyine gel ve Kumburgaz’a uzan. Oradan Şarköy’e dümdüz çizgi çek. Burası kilometre uzunluğunda bir alan. Bu alanın hepsi bir seferde iki dakikalık büyüklüğünde bir depremle kırılacak benim tahminime göre. Eğer fay parçalı kırılırsa depremler daha kısa ve daha küçük olacak, ama hiçbiri yedinin altına inmeyecek. Fayın parçalı kırılması iyi değil.” Ben, Şengör’ün ‘’Nautile’’ denizaltısıyla Marmara’nın metre derinliğine inip KAF’ın Marmara Denizi’ndeki uzantısını takip ettiğini biliyordum. Fay nasıl diye sordum. Tek cümle ile söylemem gerekirse “İstanbul’a yazık olacak” dedi. Ayrıca Devoniyen yaşlı çökellerin kayması ile de bir tsunaminin olabileceğini ifade etti. İstanbul’un kurtarılması için idari makamların çok ciddi ve fedakârca çalışmaları gerektiğini üzerine basa basa söyledi. Dünyanın en saygın bilim adamlarından biri bu düşüncelerini her ortamda açık ve anlaşılır bir biçimde söylüyorsa bu haykırışlara kulak vermek sanırım herkesin boynunun borcudur. Özellikle de yöneticilerin… Nautile denizaltısıyla yapılan ve ortaya konan neticeler artık bizi kendimize getirmelidir. Büyüklüğü ne olursa olsun İstanbul’u etkileyecek bir deprem, değişik zemin ve jeolojik yapılar üzerinde farklı hasarlar meydana getirecektir. Kırıklar ve gevşek zemin dediğimiz alüvyonlar ve suya doygun çökellerin üzerinde bulunan yapılar depremden en fazla etkilenecek yapılardır. Yer altı su seviyesinin yüksek olduğu, tutturulmamış yani gevşek çakıllı, kumlu, killi zeminler çok zayıf zeminlerdir. Böyle zayıf zeminlerde depremin şiddeti daha çok hissedilir (Şayet binalar sağlam yapılmamışsa tehlike daha fazla olacaktır). Yıllardır Türkiye’nin jeolojik ve tektonik yapısını ortaya çıkarmak için ülkenin tüm jeolojik haritaları MTA tarafından yapılmıştır. İstanbul’a ait haritalar da yapılmış olduğundan nerede hangi kaya vardır, kayaların dayanıklılığı nedir ve nerede bir kırık vardır ve davranışı nasıldır bunlar ve daha fazlası bilinmektedir. İşte bu bilgiler sokak sokak vatandaşlara anlatılmalı ve gerekli tedbirler devletin öncülüğünde alınmalıdır. Zira buralarda binlerce nesil yaşayacaktır.

         

        Ülkemizde 19 Ağustos depremi ile birlikte, bir anda hayatımızın vazgeçilemez bir parçası haline gelen depremin, ciddi bir hadise olduğunu bilim adamları yıllarca yazdılar, çizdiler ve söylediler. Konu ile ilgili bilimsel raporlar yayımladılar ve yabancılarla ortak projeler yaparak sonuçlarını icra mevkiinde bulunanlara aktardılar. Bunca çalışmaya rağmen, yönetimlerin deprem kuşaklarında felaketlerle karşı karşıya kalacak insanlarımızı, şehirlerimizi koruyacak tedbirleri yeterince almadıkları görülmektedir. Meydana gelen depremler sonrası bilgiçlik taslayan birilerinin konu ile ilgili saygın kişileri televizyonlarına davet edip konuşmalar yapılması deprem konusunu hafife aldığımızın bir göstergesidir. Hastaneler, okullar, evler, devlete ait kuruluşlar, camiler, alışveriş merkezleri, köprüler, yollar ciddi bir biçimde elden geçirilmelidir. Bu ülkede artık dere yataklarına, dolgu alanlarına, gevşek zeminlere, ovalara, kıyılara ve deprem üreten fayların üzerine, yaşanacak mekânlar yapılmamalıdır. Ülkenin afet planları bürokrasinin tozlu raflarında unutulmamalıdır. Ülkemizde yaklaşık 20 milyon yapı olduğu bilinmektedir. Deprem bölgelerinde bulunan binaların da tahminen %80’i deprem riski taşımaktadır. İstanbul’da milyonun üzerinde bina vardır ve bu binaların yaklaşık %70’i de deprem riski altındadır. Hiçbir zaman geliyorum demeyen deprem, yakın bir gelecekte ülkenin neresine uğrarsa, doğru dürüst tedbirler alınmadığı için ülke yine yasa boğulacak, ancak aradan geçecek zaman içerisinde unutulacak ve ülke insanı hayatına kaldığı yerden öylesine devam edecektir. Yeni teşkilatlar kurmak, tedbir alınması ile ilgili gereksiz onlarca sayfalık birçok talimatın çıkarılması, bu konuda bürokrasiyi artırmak ve binaların yıkılıp depreme dayanıklı yeni binaların yapılmaması gibi icraatların ileride olabilecek depremleri önlemede hiçbir faydası bulunmamaktadır. Zira halk deprem konusunda bu gibi bürokratik işlemler karşısında mütecessis ve fakat ilgisiz, bilgisiz ve hatta mütedeyyindir. Depremin en az zararla atlatılması devletin asli görevleri arasında yer almalıdır. Özellikle eğitimde başlatılacak hareket halkın bilinçlenmesinde önemli bir noktadır. Hepimizin göz önünde bulundurması gereken çok önemli bir husus da yaşadığımız bu coğrafyanın yaklaşık %90’ı, nüfusumuzun %95’i ve sanayi tesislerimizin tamamına yakını bu deprem kuşakları üzerinde yer almaktadır.

         

        Kocaeli (Gölcük) Depreminin üzerinden tam yıl geçti. Bu süre içinde iktidarlar ve yerel yönetimler insanımızı korumak adına acaba neler yaptılar? Temennim o dur ki, tıkır tıkır işleyen bir sistem hayata geçmiştir de bizlerin haberi yoktur. Kentsel dönüşüm projelerine çok iyi niyetle başlanmış, ülkenin kaderini müspet yönde etkileyecek sağlıklı projeler olarak bakmak gerekir. Ancak suistimal edilmezse, gelir kapısı haline dönüştürülmezse… İstanbul, ülkemizin gözbebeği bir imparatorluk başkenti, 15 milyon insanın durmaksızın yaşadığı, kendilerine ve ülkelerine bir şeyler kazandırmak için varları, yoklarıyla çalışan fakiri, orta hallisi, zenginiyle depremi birlikte yaşayacak kader arkadaşları. Türkiye’yi mahkûm edecek bir depremi yaşayacak İmparatorluk başkenti bu gün ülkenin idaresini avuçlarının içine almış olanlar senin için bu mahkûmiyeti azaltacak bir şeyler yapıyorlar mı? Bir vatandaş olarak birçok şeyin yapıldığına inanmak istiyorum. büyüklüğünde olabilecek Marmara depremi hangi tarihte olursa olsun neticesi ürkütücüdür. ’nin üzerinde insan kaybı, yaralı, civarında evsiz aile ve milyar dolara yakın ekonomik kayıp. Neticede fakirleşmiş, bağımsızlığını kaybetmiş ve çok uluslu şirketlerin yardımları altında rencide olmuş bir millet. Tanrı’nın her zaman Türk milletinin yanında olması ve koruması temennisiyle

         

kaynağı değiştir]
  1. ^GÖNENÇ, Tolga ve diğ. "GİRİT BÖLGESİNİN İZAFİ KABUK KALINLIĞI DEĞİŞİMİNİN MANYETİK VE SERBEST HAVA GRAVİTE ANOMALİLERİ İLE İRDELENMESİ"(PDF). seafoodplus.info 3 Aralık tarihinde kaynağından arşivlendi(PDF). Erişim tarihi: 7 Kasım &#;
  2. ^AYDINOĞLU, İrfan (2 Ocak ). "Helen Yayı depremleri başımıza dert açabilir". seafoodplus.info 17 Nisan tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım &#;
  3. ^ALPAR, Bedri; KURAN, Uğur; YALÇINER, Ahmet C.; ALTINOK, Yıldız. "TÜRKİYE ÇEVRESİ DENİZLERDE DEPREŞİM DALGASI OLUŞMA OLASILIĞI BULUNAN BAZI BÖLGELER"(PDF). seafoodplus.info 3 Aralık tarihinde kaynağından arşivlendi(PDF). Erişim tarihi: 7 Kasım &#;
  4. ^"Ege'deki volkan uyanabilir!". seafoodplus.info 17 Ocak 15 Ağustos tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım &#;
  5. ^DEMİRTAŞ, Dr. Ramazan. "HELENİK-KIBRIS YAY SİSTEMİ DİRİ FAYLARI, PALEOSİSMOLOJİK ÇALIŞMALAR VE GELECEK DEPREM POTANSİYELLERİ". seafoodplus.info 3 Aralık tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım &#;
  6. ^ELİTOK, Ömer; GÖRMÜŞ, Muhittin. "Jeolojik Öykü". ISPARTA VE JEOLOJİ Isparta ve Jeoloji; Gölcük Volkanizması (Isparta) ve Çevresel Sorunlar. 15 Mart tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım &#;
  7. ^Stiros
  8. ^Ammianus Marcellinus, "Res Gestae" 17 Mart tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., –19

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir