GöçmüŠKediler Bahçesi / Bilge Karasu
BaÅkan beni kayırıyordu galiba. Beni en korkulu durumlardan
kurtarıyor, baÅkalarını esirgemezken beni elinde tutuyor, vezirliÄe doÄru
sürüyordu.
Alanda oyuncuların sayısı epey azalmıÅtı. Yarıya inmiÅ gibiydik.
YeÅiller direniyor, baÅarıyla sürdürüyorlardı oyunlarını. Usta
oyunculardı onlar. BakıÅıyorduk onunla. Kollarını açtı, bana doÄru uzatır gibi
yaptı, sonra gülerek yumruklarını sıktı, hızla uyluklarına indirerek çarptı.
SusamıÅtım. Hepimiz susamıŠolsak gerekti. Ama su için çalıÅtıÄımızı
unutamazdık. Oyun bitesiye su yoktu hiçbirimize.
Oyun üzerine ne biliyorsam ondan öÄrenmiÅtim. Ustam karÅımda
duruyordu. Ama oyunun oynanması üzerine bilgi vermemiÅti. Satranca çok
benzeyen bu oyunda taÅların, yani bizlerin adı, satrançtaki gibiydi, kurallar
hemen hemen aynıydı. Bir iki noktada satrançtan ayrılınıyordu. O noktaları da
BaÅkan anlatmıÅtı bu sabah. Ne ki, satranç oynamasını bilip bilmdeiÄimi kimse
sormamıÅtı. Morların bilmesi gereksizdi zaten. Bir zamanlar biraz oynamıÅ
olduÄum için, oyunu bilmiyorum diyerek iÅten sıyrılmaÄa da kalkmamıÅtım.
Oynamak istemiÅtim, baÅından beri, onu gördüÄümden, oyuna katılıp
katılmayacaÄımı soruÅundan beri.
Göçme oyunu sözünü o da açıklamamıÅtı ama. Göçme oyunun oynandıÄı
bahçeye GöçmüÅler Bahçesi adını bilerek verebilirdim ama o sözü, daha hiçbir
Åey bilmezken uydurmuÅtum. Sonra baÅka bir Åey geldi usuma o ara. Burası,
göçmüÅlerin bahçesi deÄildi, göçecek kedilerin çekilip gözden ırak ölmeÄe
baktıkları yeriydi herhalde bu kentin; GöçmüŠKediler Bahçesiydi bu.
Göz göze geldik gene. Usumdan geçenleri bilirmiŠgibi, biraz alaycı
bir gülümsemeyle, baÅını "evet" dercesine sallıyordu. BaÅkan hâlâ düÅünüyordu.
Kendi oyunumu oynamaÄa baÅladım.
Sen beni yaÅatabilirsin, diye geçirdim içimden.
BaÅı, gene, evet, dedi.
Ama yaÅatmak istemiyorsun çünkü sen
BaÅı, evet, ben?.. dedi.
SevildiÄini bilmek istersin.
Evet.
Ama sevildiÄinin söylenmesini istemezsin. Beni söylenmemiÅ bir sevgide
boÄabilirsin.
Evet.
Ãünkü
Ãünkü?..
Bilemiyorum. Galiba Korkuyorsun.
Evet.
Oyunu kestim. TatsızlaÅıyordu.
Kesmedi o.
Bekliyorum, dedi, evet
Vazgeç, dedim baÅımla. BaÅka öksürdü. KıpırdamıÅtım. Dondum.
AÄaçların arasında dönmeden önce bacaklarıma sürünen kediye bile
bakmadım. Kedi geçti gitti. Açtı; yorgundu belki. ÃlmüÅtür Åimdi. GöçmüÅtür bu
bahçede.
BaÅkan beni unutmuÅtu. Oysa ben, küçücük piyade
aÅaÄıları savunuyordu Åimdi,
oysa ben, küçücük piyade, vezirden baÅkasını düÅünmüyordum. Ne yapıp
edip onu
Ama Oyun bitmiÅti. BitmiÅti benden yana. Bir tek adım atmam
yetiyordu iÅte. "Ne yapıp edip"in gereÄi yoktu artık. Ä°yi oyuncu deÄildim ama
atılacak adım açıkça ortadaydı. Ãstelik, istediÄimin gerçekleÅmesi bundan
kolay olamazdı.
Alanda bir kıpırtı oldu. Nerede, nasıl, bilmiyordum. BildiÄim, sıranın
bana geldiÄiydi.
Her Åey durmuÅ beni bekliyordu. Ben BaÅkanın sözünü bekliyordum.
BaÅkan baÅka bir Åey söyleyemezdi, besbelli. Her yanım gerilmiÅti, atılmaÄa
hazırdım. Bir adımla vezire çıkıyordum. YeÅillerin veziri ister istemez beniim
oluyordu ardından
BaÅkan susku içinde düÅünüyordu. Bana dikilmiÅ yeÅil gözleriyle
baÅını, ilk kez, "hayır" dercesine salladı o.
Neye hayır?
DüÅündüÄüne.
Gülünç olma, tam bu noktaya geldikten sonra Seni almamı istemezsin
elbet, ondan öyle
Hayır. Ama
KonuÅmak istiyordu Åimdi. Ãstünlük taslamaktan, tepeden bakıp alaycı
davranarak sırt okÅamaktan vazgeçiyor, konuÅmak istiyordu. Usumdan geçeni o
nasıl anlıyorsa, ben de öyle anlamalıydım onun usundan geçenleri. Mor deÄil,
YeÅildi anlaÅmaya, uzlaÅmaya varmak isteyen. Bütün gücümü kullanıp
anlamalıydım onu.
Hayır, diyordu, düÅündüÄün yanlıÅ.
Birden toparlandım. Beni oyalıyordu. Yapmak istediÄimi sezmiÅ,
önlemeÄe çalıÅıyordu. Åu anda bir düÅmanlık durumu içindeydik.
Dost olmamıŠmıydık bugüne dek? Hiç yan yana durmamıŠmıydık?
GörüÅtüÄümüz anda büyülemiÅti beni. Ama ben mi ona yaklaÅ
DüÅündüÄümden vazgeçmek istemiyordum. Ona bakmaÄı bile bıraktım, yan
gözle BaÅkanın aÄzını kollamaÄa baÅladım. BaÅkan kararını verdi, aÄzını
araladı.
Ãıkacak sesi beklemedim. Bir tek uzun adım attım. Binlerce insanın
göÄsünden bir körük sesi çıktı.
UÄultu dindiÄinde onun sesini iÅittim. "Mat" diyordu. Ãstümdeki,
elimdeki demirlerin göÄü tutan gümbürtüsü içinde yıÄıldım durduÄum yere.
Bilge Karasu.
1.b.
Kedilere benzeyebilseydik keÅke. Ãyle diyesim geliyor sık sık, bu son
yıllarda. YaÅadıkları anın iyicene farkındalar gibi. Bir Åey bekliyorlarsa bir
deliÄin baÅında, onları oyalayıp oradan uzaklaÅtırmak pek güç. Bildikleri bir
yerde bildikleri bir iŠgörülürken, her gün seyrettikleri, kendilerince
katıldıkları (anlayamadıÄımız, bakarak da bir iÅe katılınabilirliÄidir) o iÅe
sanki ilk kez bakacaklarmıŠgibi, uyuklamakta oldukları yerden kalkmaÄa
üÅenmeden gidip seyrederler yapılanları Uykularının hangi katındalarsa, o
katın uykusunu yaÅarlar.
Bizlerse, uydurduÄumuz bir zamanla övünürken, her iÅimizi, her sözümüzü o
zamanın akıÅı içinde ötede, ileride, gelecekte varılacak, bir noktaya varmak
üzere yapılıyor ya da söyleniyor görürken, yapmakta, söylemekte olduÄumuz Åeyi
unutuveriyoruz. Bir ereÄe yönelerek, bir erkek düÅüne kapılarak giderken,
sonraları -biz göçtükten sonra- yaÅamımız, daha da ileri vararak, YAZGIMIZ adı
verilecek bir dizi anın her birinin biricikliÄini, deÄiÅtirilemezliÄini,
yerine konmazlıÄını Åuncacık olsun farketmiyoruz. (Bu yaÅamın bölük pörçük
birkaç anısı bir iki yakınımızın belleÄinde kalabilir ya, bunların bir
süreklilik, bir anlamlılık taÅımıŠolabileceklerini bilecek tek kiÅi
-kendimiz- yokluÄa karıÅmıŠgitmiÅtir artık). "Farketmiyoruz" dedim, meÄer ki
gerçekten sonumuza yaklaÅmıŠolalım. Yanılmıyorsam, kimimiz (yolun oralarında)
anlayıp öÄreniyor kimi Åeyi: Susup dinlemeÄi örneÄin YaptıÄı, gördüÄü,
iÅittiÄi her Åeyin aÄırlıÄını bir yerlerinde duymaÄı; bir çocuk gülüÅünün, bir
güneÅ sızıntısının, bir gözyaÅının avuçtaki yuvarlıklıÄını, ferahlatıcı
serinliÄini, sayısızlıÄını ya da sayıya gelmezliÄini; mutluluÄun, acıyı,
sevinci art arda ayırım yapmaksızın yaÅamak olabileceÄini Hele biraz
yaÅlanılmıÅsa, görülen, iÅitilen, tadılan her Åeye, geçmiÅ yaÅantıların da
gelip desteklik, yastıklık edebileceÄini
Ama kedi sever gibi sevmemeliyiz sevdiklerimizi.
Yengecin karÅısında, düÅmanı (SeçtiÄi düÅman mı, düÅman diye seçtiÄi
mi?) var. Onu yıkması gerekmektedir. KarÅısındaki insan da artık üstün bir
yaratık deÄildir (olmasa gerek); yengecin seçtiÄi düÅman olmaÄı kabul
etmiÅtir.
(Derler ki, senin burcundakiler, birileri kendilerini korusun
isterler; korusun, kayırsın, pohpohlasın -Ya pohpoha
varasıya -Ondan sonra da, saldırmak için uÄraÅırmıÅ
Yengeçler; o kendilerini koruyan, kayıran, pohpohlayan
kimseye; saldırmak için fırsat yaratır, bahane uydururlarmıÅ
gerekirse)
()
(Derler ki Yengeçlerin bir yöntemi de, usandırmaktır,
bezdirmektir; durmadan, nazının çekilmesini beklemektir.
Nereye varırlar böyle?)
()
(UsanmıÅsındır ya Derler ki Yengeçler, düÅünceleriyle
deÄil, davranıÅlarıyla bezdirir, soÄutur insanları
kendilerinden, uzaklaÅtırırlar. Kendilerine duydukları
güvensizliÄi efelikle örtmeÄe kalkarlar. Oysa niye güven
duymasınlar? Hiç deÄilse görünüÅte - ama görünüÅte, yalnız
görünüÅte Eninde sonunda, kabuklarının kalınlıÄı bir Åeye
yarasa gerek - hiçbir neden düÅünülemez buna.)
Bilge Karasu'dan 'GöçmüŠKediler Bahçesi' üzerine
Bilge Karasu
GöçmüŠKediler Bahçesi, Bilge Karasu, İmge Yay.
Bilge Karasu'nun 'GöçmüŠKediler Bahçesi' kitabından bölümler
seafoodplus.info?num=
Emre Sururi tarafından, 07/02/ tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat ArÅivi Göçmüş Kediler Bahçesi
July 14,
Bilge Karasu’yu okumak her baba yiğidin harcı değil. Ben de kendisinin en baba eserlerinden birini “Gece”yi kitaplığımda öpe okşaya saklıyorum, daha kapağını açmaya cesaretim yok. Kitap kulübünde Türk yazar okuyalım, Bilge Karasu okuyalım denince tarifsiz bir coşku sardı ruhumu. Tek başıma cesaret edemezdim, mümkün değildi.
Bilge Karasu aşığı – aşkından kızının adını bile Bilge koyan – Selda, tahminlerimin tersine Gece ile başlamamızı önermedi. Göçmüş Kediler Bahçesi, dedi. Peki, dedik, bir bilene bıraktık seçimi. Hafiften başlamalıymışız, biraz Bilge Karasu’ya alışmalıymışız, ısınma turları. Peki.
Bazı kitapları okurken heyecanlanır, elinden bırakamazsın. Sonunu merak edersin, akıcıdır da, bir sayfa bir sayfa daha derken bir de bakmışsın eline yapışmış. Bazı kitapları da sıkıcı bulur, bitse de gitsek dersin, okumuş olmak için okur geçersin.
Ama bazı kitaplar var ki…
Onların sonu başı mühim değildir, onların sürekleyiciliği mevzu bahis değildir, hatta ne anlattığına bile aldırmazsın. Ne anlattığı değil, nasıl anlattığıdır mesele. Üslubudur, okurken dimağında bıraktığı lezzettir. Anı yaşarsın bazı kitaplarda, bir satır bir satır daha… derken dur bu sayfayı bir daha yaşayayım der, dönersin başa…
Okuduğum kitaplarla ilgili biri nasıl bir kitaptı diye sorduğunda genellikle bende bıraktığı histen bahsederim. Çok özneldir görüşlerim. Hatta okuduğum zamanın bile hissiyatımda etkisi vardır. Kiminin cidden zamanı değildir mesela, o vakit içim almamıştır. Kiminin zamanlaması cuk oturmuştur, senin bayılmadığın beni derinden etkilemiştir. Dedim ya çok bana aittir görüşlerim, çok şahsidir.
Ama Bilge Karasu’nun cümleleri, cümleleri kuruş biçimleri, anlatımının eşsizliği beni şimdiden içine aldı. Sevenleri haklıymış, benim için de tam zamanıymış, dedim. Bundan sebep elimden bırakamıyorum. Her fırsatta okumak istiyorum. Ama Bilge Karası’yu okumak için kafanı iyice vermen lazım, öyle Açlık oyunlarını televizyon açıkken okuyuvermeye benzemiyor. Ambiansın olacak, kafa dinç olacak, özümseyecek sindireceksin.
Aşağıdaki yazımdan alıntıdır:
seafoodplus.info
nest...
265026 265027 265028 265029 265030