Halsizlik, terleme, kusma ve nefes alma güçlüğü Tüm bu belirtiler sessiz göğüs ağrısı ile gelen bir iskemi atağına yani kalp kası beslenme bozukluğuna işaret edebilir. Ani ölüm riskini de beraberinde getirebilen sessiz iskemi, diyabet hastaları ve yaşlılarda daha sık görülmektedir.
Memorial Hizmet Hastanesi Kardiyoloji Bölümü`nden Memorial Hizmet Hastanesi Kardiyoloji Bölümü Uzmanları, iskemik kalp hastalığı ve risk grupları hakkında bilgi verdi.
Kalbin oksijen gereksinimini, gelen koroner akım miktarı karşılayamaz ise kalp kası beslenme bozukluğu (iskemi) ortaya çıkar. İskeminin en sık belirtilerinden biri ise; sessiz göğüs ağrısıdır ve çoğunlukla erken tanı konulamadığı için tedavisi de gecikmektedir. İskemik kalp hastalığını gösteren bulgular olmadığı halde iskeminin objektif bulguları saptanırsa sessiz iskemi yani; sessiz göğüs ağrısından bahsedilir. Yaşlı kişiler ve diyabeti olanlarda bulgular gizli olabilir. Yorgunluk, baygınlık veya halsizlik şikayetleri olabilir. Yaşlı kişilerde ve zeka problemi olanlarda bu klinik durum farklı olarak algılanabilir.
Yapılan çalışmalarda erişkin orta yaşlı hastalarda belirti vermeyen koroner arter hastalığı görülme sıklığı % olarak saptanmıştır. Miyokard enfarktüsü yani; kalbin koroner kan dolaşımının belli bir bölgede yetersiz kalması sonucu, o bölgedeki kalp kası dokusunun ölmesi sonrasında hastalarda % oranında sessiz iskemi saptanmıştır. Tüm kalp kası beslenme bozuklukları göz önüne alınırsa; bulgu vermeyen grup vakaların yaklaşık % 75`ini, bulgu verenler ise % 25`ini oluşturur. Sessiz iskemi, daha ağır koroner hastalığını ve daha kötü klinik beklentiyi (prognoz) gösterir. Ani ölüm riski bu hastalarda iki kat daha fazladır. Özellikle kalp nakillerinde tüm sinirsel yollar kesildiği için daha sonraki dönemde gelişen koroner bozukluklarında sessiz iskemi gelişmektedir. Sessiz iskemili hastalarda da diğer koroner problemi olan vakalardaki gibi benzer teşhis ve tedavi prensipleri kullanılır.
Tipik olarak göğüs ağrısı (anjina), artmış oksijen ihtiyacı sonucu ortaya çıkan kalp kası iskemisi bulgusudur. Kalp kası oksijen ihtiyacını artıran aktivite veya durumlarda oluşan; genellikle göğüs duvarına basınç hissi, göğüs ortasında sıkıştırıcı, baskı, ağırlık tarzında, sanki birisi göğüs üzerine çıkıp oturmuşçasına ağrı olarak tanımlanır. Bu ağrı; sol kol ve sol elin 4 ve 5. parmaklarına, boyuna, çeneye, sırta yayılım gösteren, zaman zaman soğuk terlemenin de eşlik ettiği tipte bir ağrıdır.
Tüm hastalarda tipik göğüs ağrısı olmayabilir. Bazı vakalarda yalnızca boyun, çene, kulak, kol veya mide üzerinde ağrı olabilir. Nefes zorluğu, halsizlik gibi diğer bulgular da görülebilir. İlk kez oluşan göğüs ağrısını (anjina) tanımak zor olabilir; çünkü bulgular sıklıkla başka hastalıkları andırabilir. Hazımsızlık ve ruhsal durum bozukluğu görülebilir. Ağrısı olmayan, yalnızca nefes zorluğu, halsizlik, bulantı, kusma ve terlemesi olan bir hastalar da vardır.
Damar spazmına bağlı göğüs ağrıları (variant anjina), ortaya çıkan klinik faktörler yokken oluşan göğüs ağrısı ve EKG bulguları ile ayırt edilmiş klinik bir durumdur. Çoğunlukla 50 yaş altındaki kadınlarda sabahın erken saatlerinde uyandıktan hemen sonra oluşması tipiktir. Dinlenirken ortaya çıkar. Tipik olarak göğüs ağrısı bulguları verir. Sigara bu durum için tetikleyici rol oynar. Kalp kasını besleyen koroner damarlarda geçici spazma bağlı olduğu düşünülmektedir.
Bu hastalarda kalp damarlarında darlıklar olabileceği şüphesi ile gerekli incelemeler neticesinde (EKG, ekokardiyografi yani kalp ultrasonu, efor testi, kalp sintigrafisi vb) darlık tespit edilenlerde; uygun vakalarda darlığı olan kalp damarının balon, stent vb yöntemle açılması, buna uygun olmayıp cerrahi işleme uygun olanlarda; kalp damarına bypass operasyonu, kalp damarları problemli olup bu işlemleri gerektirecek oranda kalp damar darlığı olmayanlarda ise ilaç tedavisi tercih edilmelidir. Sessiz iskemi saptanan hastalarda ise (özellikle efor testi veya kalp holter incelemesi ile) hastalığın derecesine göre ilaç, girişimsel (balon, stent) veya cerrahi yaklaşımlar tedavi açısından değerlendirilmelidir.
Halk arasında genellikle reflü olarak bilinen gastroözofagial reflü, mide içeriğinin (mide asidi, pepsin, pankreas enzimleri ve safra ) yemek borusuna geri kaçması olarak tanımlanıyor. Hekime giden vakaların, tüm hastaların ancak yüzde ’ini oluşturduğu düşünülüyor. Oysa reflü yaşam alışkanlıklarına dikkat edilmezse ve ilaç tedavisi aksatılırsa uzun sürebiliyor. Sonuçta hastalığın yemek borusu kanserine dönüşme riski ortaya çıkıyor. Bu nedenle Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Gürhan Şişman, reflüyü düşündürecek belirtilere dikkat çekti. İşte reflüye işaret eden 5 sinyal.
1. GÖĞÜSTE YANMA HİSSİ VE AĞZA ACI SU GELMESİ
Göğüs kemiğinin arkasında duyulan ve aşağıdan yukarıya, boğaza doğru yükselen yanma hissi ve yenilen gıdaların ağza veya yemek borusuna geri gelmesi, reflünün tipik belirtilerini oluşturuyor. Dr. Şişman, bu şikayetlerin çoğunlukla yemek sonrası dönemlerde, öne eğilmekle veya sırtüstü yatmakla arttığına dikkat çekiyor. Belirtiler özellikle yağlı gıdaların tüketilmesinden sonra ve stresli dönemlerde şiddetlenebiliyor. Geç yenen akşam yemeklerinden sonra uykudan uyandırabiliyor. Hastanın yastığı mideden gelen sekresyon ve gıdayla kirlenebiliyor.
Bazı hastalar yanma ve ekşime hissi ile birlikte ağızlarının tuzlu ve berrak bir sekresyonla dolduğundan şikayetçi olabiliyor. Bu durum yemek borusuna asit reflüsü sırasında refleks olarak ağızdaki tükürük salgısının artmasından kaynaklanıyor. Aslında koruyucu bir mekanizma olan bu salgının tükürülmemesi, aksine yutulması gerekiyor.
2. YUTKUNURKEN TAKILMA HİSSİ
Gıdaların yutulması sırasında göğüs kemiği arkasında hissedilen ağrı veya hafif bir takılma hissi de, daha az sıklıkla görülebilecek diğer belirtiler olabiliyor. Ancak bu belirtilerin, göğüste yanma hissi ve ağza acı su gelmesi gibi tipik belirtilere göre daha ön planda olması, ilaçlara ve enfeksiyonlara bağlı yemek borusu iltihapları, yemek borusu kanserleri, yemek borusu darlıkları ve yemek borusunun fonksiyonel hastalıkları gibi ciddi sorunlardan kaynaklanabiliyor. Bu nedenle gerekli incelemelerin zaman geçirilmeden yapılması büyük önem taşıyor. Uzun süreden beri reflü şikayetleri olan bir hastanın yutma güçlüğünden şikayetçi olmaya başlaması, yemek borusunda bir daralmaya işaret edebiliyor.
3. ASTIM BENZERİ SEMPTOMLAR
Atipik belirtiler arasında; kronik larenjit, ses kısıklığı, kronik öksürük ve astım benzeri solunum problemleri en sık görülenleri oluşturuyor. Kronik öksürük durumunda veya astımlı bir hastada, şikayetler alerjik bir nedene bağlanamıyorsa, gece gelen öksürük ve astım krizleri belirginse, yemek sonrasında ve özellikle sırtüstü yatıldığında artıyorsa ve klasik tedavilere yanıt alınamıyorsa, reflünün düşünülmesi gerekiyor.
4. GÖĞÜS AĞRISI
Reflü hastalığında rastlanabilecek diğer bir atipik semptom da, göğüs ağrısı. Ağrı bazen koroner kalp hastalığıyla karışabildiği için bu hastalar genellikle önce kalp hastalığı yönünden inceleniyor. Bu şekilde kalp kaynaklı gibi görünen ağrısı olan hastaların yüzde ’unda yapılan incelemeler sonucunda göğüs ağrısını açıklayacak bir sebep bulunamıyor. Bu hastaların yarısına yakın bir kısmında göğüste hissedilen ağrıdan reflü veya yemek borusunun fonksiyonel bozukluklarının sorumlu olduğu anlaşılıyor.
5. KANSIZLIK
Nadir de olsa bazı hastalarda uzun süren reflü hastalığı sonrasında gizli kan kaybına bağlı demir eksikliği anemisi (kansızlık) gelişebiliyor. Bu nedenle demir eksikliği anemisinde altta reflü hastalığının da yatabileceği göz önünde bulundurularak, bu yönde araştırma yapılması önem taşıyor.