hakan günday az ekşi / Zamir by Hakan Günday | Goodreads

Hakan Günday Az Ekşi

hakan günday az ekşi

az

  • öyle bir kitap ki bu, okurken bir yandan içinde bu kadar cok şiddet barındırdıgına seviniyor insan, zira tum dunyaya ayrılmış bir şiddet kotası varsa, hakan gunday bu kadar şiddetli yazdıkca gercek hayata daha az kalır diye umuyorum.

  • ilk yüz sayfası çok umutlandıran, ortasında hızını kaybeden, sonu vasat hakan günday kitabı.

    bir de gerilla reklam çalışması var kitap üzerine;
    çok iyi düşünülmemiş, zorla yapılmış gibi. daha kaliteli fikirler ler çıkabilirdi bu güzel kitap için.

  • bu kez kapak tasarımını doğan kitap'ın genelde can yücel kitaplarının kapaklarını tasarlayan ödüllüsü geray gençer'in yaptığı hakan günday'ın son kitabı.

  • az azil'den daha az bir kitap kesinlikle. kitabın finali zorlama duruyor. özellikle ikinci kısım ilk kısıma göre daha zayıf. fakat yine de iyi bir kitap. hakan günday her yeni çıkan kitabıyla takipçilerinin sayısını arttırıyor ki, azil'i, piç'i, kinyas ve kayra'yi okumayanlar da bir şekilde edinip okuma ihtiyacı duyuyor sanırım.

  • --- spoiler ---

    abi zıçmışsının kısaltmasıymış.

    --- spoiler ---

  • --- spoiler ---

    "çünkü eğer bu dünyada bir yerlerde, insanlar çocukları bombalıyorsa, bunu bilmeye gerek yoktu."

    --- spoiler ---

  • 2 gün içerisinde bitirdiğim hakan gündayın sürükleyici romanı. diğer romanlarının eleştirel niteliğinin "kör göze parmak" şeklinde, genel olarak tek bir konuya odaklanmasının aksine; bu romanında konu ilerledikçe kitabın tamamına yayılmış, bir çok farklı konuda bir çok eleştiriye rastlamak mümkün... bu kitapta hakan gündayın okuyucuyu kışkırtan, rahatsız eden üslubunun doruklarda olduğunu da belirtmek lazım. örneğin bir bölümde;

    --- spoiler ---

    derdâ, regaiple karşılaşır ve "baba ben senin kızınım" der, fakat regaip çoktan başka diyarlarda kuş olup uçmaktadır, ve kızı tanımaz. kızı kara t nin gönderdiği birazdan sevişeceği eroinman hatunlardan biri sanır. kızla yaşadığı bir kaç itiş - kakış, bağırışmadan sonra kızı odaya kitler eroin kullansın diye... o sırada kara t ye telefon açar ve bir anda regaipte jeton düşer... kızın bulunduğu odanın kilidini açar ve derdâ'nın şırıngayı kullandığını görür... akabinde uzun zamandır görmediği derdâ'ya kızım, yavrum, vs... diye yaklaşmışken, derdâ'nın dudaklarından tek bir kelime dökülür: " baba, istediğin kadar sik beni"...

    --- spoiler ---

    kesintisiz okurken hikayeyle birlikte farklı ruh hallerine bürünmek ve bu geçişlerin aslında fark ettirilmeden gerçekleşmesi, fakat bir o kadar da ani olması insanı sarsabiliyor. ayrıca gözden kaçırdığım var mı bilemiyorum ama ilk defa hakan gündayın bir romanında baş karakterlerden biri kadındır.

    azda bir farklılık daha gözüme çarptı, yazarın diğer kitaplarındakinin aksine bu kitapta çok fazla karakterlerin içsel hesaplaşmalarına yer verilmemiş, evet bu bölümler var fakat; diğer kitaplarına nazaran daha az yer tutmuş, karakterler hakkında sanki sadece yalın bir gerçeği belirtir gibi verdiği betimlemeler, benim için onları biraz daha fazla hayal etmeme ve onları daha fazla benimsememe yardımcı oldu. ayrıca iç hesaplaşmaların daha az yer tutması bir yandan da hikayenin akıcılığını da arttırmış. bu da kitabın sürükleyiciliğini etkileyen baş unsurlardan biri olmuş bence...

    kitap kurgu olarak hoş olmuş oldukça orjinal fikirler var fakat; bazı tesadüfler özellikle kitabın derda kısmındakiler oldukça kaba duruyor. zaten kitabın başındaki insanı sarsan olayların ve anlatımların kitabın ortalarına doğru azalması, özellikle de hikayenin derda kısmının sonlarında; sanki yazarın hikayeden sıkılıp " bitse de gitsek " gibi bir havaya büründüğü izlenimini verdi bana... yayın evi baskısı mı; yoksa okuyucu kitlesinden doğan baskı mı bilemiyorum ama bunların hepsine boş verip daha doyurucu bir final kısmı olsaydı, " her neyse... " denmeseydi; bu kitabın kinyas ve kayrayı kat kat geçmesi ve hakan gündayın baş yapıtı olması oldukça olasıydı.... son söz olarak kitabın az finalli haliyle bile güzel olduğunu belirtmekte yarar var...

  • az evvel kargodan gelen günlerdir kapılara baktıran hakan günday romanı.
    yaşasın diyerek okumaya 30 dak. sonra başlayacağım, şimdilik kapağını seviyorum*

    yüz küsür sayfada edit: beni hem yoran hem elimden bıraktırmayan bir şeyler var. okuduklarım ön yargı mı oluşturdu bilmiyorum ama o aforizmik*hakan günday tadını diğer kitaplar gibi yoğun alamadım henüz. sadece saplanan, ısıran, kıvrılan sözler, cümleler var şimdilik.
    kim bilir daha ileriki sayfalarda değişir fikrim, kitap değişir ya da ben değişirim...

    200lere doğru editi: oğuz atayı gördüm. oh, içim rahatladı. korkuyu beklerken insanın nasıl yalnız olduğunu şıp diye önümüze koyuverdi.
    ben okurken derda'ya mı, yoksa oğuz ataya mı ve yahut aslında kendi derdime üzüldüğümü bilemedim.
    ama çok fazla klişesi var sanki bir yerlerinden elif şafak kokuyor, bit palas gibi, araf gibi herkes birbirine bağlanıyor. ya da çok fazla kötü tesadüf var... dünya o kadar da küçük değil be hakan!

    bitti editi: içimi çürüttün hakan'cım, teşekkürler!
    sonlara doğru arap atı tadını yakaladım sanıyorum. yine alıp yürüdü. ama kesinlikle o aforizmik haller gitmiş. hoş, bence iyi olmuş, her cümlede "ağır laf etmiş baba!" demenin alemi yok. hikaye kendi ağırlığını taşıyor zaten, fazla yüke gerek yok...

    özet: eline sağlık hakan günday, sensin.

  • gökyüzüne fırlatılan bir uzay aracı çabukluğuyla kendi dünyasına okuyucuyu dahil edecek kadar bizden bir romandır. tüm çıplaklığıyla realitenin kendisini oğuz atay'la yüzümüze vurmuştur: hiçleşerek. evet, "hiçbirşey yapmamışlar" diye haykırarak. belki de oblomovluk dedikleri bu olsa gerek: herşeye karşı kayıtsız kalma güdüsü. bir tümör oldu, bir sır oldu ve sonunda bir masumun çehresinde yankılandı bu ifade. yalnızlığını kaybetti, benliğini yok etti ancak istenilen de, aranılan da refleks vermesiydi: kendini anlatabilmek değil, anlayabileceğin elleri tutup kaldırabilmek.

    öte yandan, tüm azalarımızla haykırsak, bu kadar sıcak ve anlamlı olamazdı bir simge. tüm sıradanlığına rağmen, zamanın felsefelerine karşı bir başkaldırı üzerine oturtulmuştu anarşizm; ama ateşi hiç bu kadar etkili olmamıştı: adanılan bir ömrü anlamlı kıldı, bununla kalmayıp vücud buldu boşluğa bırakılmış rüyalarda.

    ama herşeyden önemlisi, zamanında bir yakışıklı çıka geldi ve bize insanı, vatanı anlatmaya çalıştı. meselesi vardı, bu dünyanın insanını insana anlatmak gibi. başaramadı belki de gereksinimi kısa namlulu bir silahtı. kadını anlattı, kapı arkalarından itilmişlerin hikayesini. lakin yetmedi nefesi, olmadı dinleyeni. bu roman bir vasiyettir, oğuz atay'ın kınından çıkarmadığı bir kılıçtır ve tüm insanlığa mertçe yazılmış bir manifestodur. algıların çeşitliliğine saygı duyulan bu alemde, farklı bakış açısından bir misyon yaratma fikrinin yılmaz savunucusudur. kimileri için ihtar ateşi sıkılmıştır:

    --- spoiler ---

    "müslüman kadınlar. baksana, o kadar seksi olmalılar ki, her yerlerini kapatıyorlar. yani bir açsak kendimizi, tutamayacaksınız kendinizi, diyorlar bize, anlıyor musun? üzerimizdeki kumaşları çıkarırsak, kendinizi kaybedersiniz, demek istiyorlar biz erkeklere! evet, evet bunu hiç düşünmemiştim ama böyle olmalı!yani insan, dünyanın en güzel kadını değilse niye saklasın kendini? tecavüze uğramaktan korkuyor olmalılar! şöyle düşün, sen hiç nüdist olan güzel bir kadın gördün mü? yok! belki de müslüman kadınlar, bir çeşit silah gibidir. ölümcül bir silah gibi! o kadar ölümcüllerdir ki, kılıflarından asla çıkarılmıyorlar. nükleer bombalar gibi! asla ateşlenmiyorlar ama oradalar! yani ortaya bir çıksalar, dünyanın sonu olacak! herkes onların köles olacak! belki de tutsak alınmış amazonlardır!"

    --- spoiler ---

  • bir kaç gün evvel gidip aldım iki tane. kasiyer abi "bir tane az mı geldi?" şeklinde zekice esprisini de yaptı tam oldu derken hediyelik olan ikincisi elimde patladı daha da güzel oldu. neyse, günday'ın laf ebeliğine bir nebze ara verip kurguya yoğunlaştığı bir kitap olmuş ki bu güzel. gerçi laf ebeliği de ayrı lezzetli adamın orası ayrı. lakin bu kitapta hikaye bir topuk boyu daha uzun. karakterler her zaman olduğu gibi mükemmel, setting ise pek ingiliz. ziyan'dan daha çok sevdim ben.

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

Daha. Veya Ahad mı demeliyim? Ya da Hakan Günday? Son kitabı falan. 2003 yılında ‘’Piç’’ ile başlayan iki yılda bir roman yayımlama serüveninin son durağı ‘’Daha’’. 2013 yılında yayımlanmış kitap, şuan 2017’de olduğumuzu hatırlatmak gerekirse, iki yılda bir periyodu sekteye uğradı diyebiliriz Hakan Günday için. Ama bu uğranılan sekte, ne kitabın kalitesini düşürmüş, ne de yazar için eksi olarak hanesine yazılmıştır.

Yeraltı Edebiyatı, ülkemizde yeterince gelişim olanağı bulamamış olan türlerden. Türk yazarların çok rağbet etmediği bir tür aslında. Belki de rağbet etmek alışkanlıkları olan kişilerin yazarlığı sorgulanabileceğinden dolayı bu türü kaldıramayacaklar. O yüzden böylesi daha isabetli oluyor olabilir. Hakan Günday ise bu tür yazarlardan değil. ‘’Daha’’ kendisinin okuduğum üçüncü romanı. Bence en iyi kitabı, aynı zamanda ilk okuduğum kitabı olan ‘’Az’’. Bundan sonra okuyacağım bütün kitaplarının da ‘’Az’’ın yanında sönük kalacağını düşünüyordum. Ama bu kitabın üçte birini geride bıraktığımda bu düşüncem de aynı Günday’ın periyodu gibi sekteye uğramıştı. Sonrasında ise fikrim değişti, bu kitabın orta kısımlarını hiç beğenmedim. Çünkü bir orada, bir buradaydı Gaza dediğimiz kişi. Tamam, kabul ediyorum yazarın tarzı böyle ama biraz basit kalmış gibiydi orta kısmı. Birkaç yerinde güzel yerler olsa da, Rönesans resmindeki son tekniğin olduğu kısma kadar çok da etkilenmediğimi söylemem gerek.

- Reklam Arası -

Bunun yanında düzensiz aralıklarla dört parçaya ayrılmış kitap. Her bir parçasına Rönesans resmindeki dört temel tekniğin isimleri verilmiş. Daha doğrusu dört kanonik resim modlarının isimleri. Sfumato, Cangiante, Chiaroscuro ve Unione. Bu da kitabı ilgi çekici kılmış. Her bir kanonik resim modunun ardından hikaye biraz daha şekil değiştiriyor.

Kitapta yazarın kendi görüşleri olduğunu sezdiğiniz bazı görüşler, uzun monologlar bulunuyor yer yer. Ama bunlar sıkmıyor. Temel seviyede felsefe eğitimi görür gibi veriliyor okuyucuya bunlar. Aynı zamanda yazarın görüşlerinin çoğunu paylaştığım için, bir şekilde romana kendini katmasına memnun da oldum. Ayrıca kitabın en sonunu çok beğendim. Adı son teknikle anılan kısmı. İşin içine Afganistan vb. durumdaki ülkeler girdiğinde Hakan Günday’ın bunun üstünden ne denli iyi kalktığını Kinyas ve Kayra okuyanlar tecrübe etmiştir zaten.

Kısacası iyi bir kitap. İçeriğini anlatmak istemiyorum pek, çünkü fazla kaptırıyorum kendimi. 417 sayfayı iki sayfaya sığdırmaya falan çalışıyorum. Ama birkaç alıntı var tabi ki.

- Reklam Arası -

“Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye’dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim.”

– Devlet mi öldürecekti?
– Devlet bir kelimedir, Gaza. İnsanlar öldürür.

- Reklam Arası -

” Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi, halkın asli görevi, başına geçen her lideri tedavi edip huzur içinde ölmesini sağlamaktır. Buna, Halk Hastanesi, denir. Karşılığında da, lider, Devlet Hastanesi kurup halkın hizmetine sunar. Lideri tedavi etme görevini yerine getirmeyenlerin belirlenip vatan haini olarak ifşa edilmesi, yeni bir iç çatışma konusuna dönüştürülerek, krizin sürdürülebilmesi açısından yararlı olabilir.

Unutmadan, bu kitabın bir filmi çekildi. Ülkemizdeki gösterim tarihi belli değil ama şu sıralar Avrupa’da bir festivalde gösteriliyor. Senaristliğini Hakan Günday yaptığı ve oyuncularından biri Tuba Büyüküstün olduğu için kayda değer bir film olacağını tahmin etmek zor değil. Birkaç gün önce fragmanı yayınlandı, vizyon tarihini de yakında öğreniriz sanıyorum.

hakan günday

4. Tüm kitaplarını okuduğum, her birini ayrı ayrı sevdiğim, manyaklık derecesinde hayranlık duyduğum yazar. Kendisi 1976 doğumludur, ilk romanı Kinyas ve Kayra 2000 yılında basılmış, aslında 1998 yılında -yani 22 yaşındayken- kaleme alınmıştır. şu anki sadık okuyucusunu da bu romanıyla kazanmıştır. Beni asıl büyüleyen olay da bu kadar genç bir yaşta, henüz toyken böylesine bir eser ortaya koyabilmesidir zaten. Devamında da sırasıyla; zargana, piç, malafa, azil, ziyan, az ve daha kitapları yayımlanmıştır. 

Aynı zamanda “daha” kitabı prix medicis “en iyi yabancı roman ödülü”nü almıştır ve onur saylak yönetmenliğinde türkçe ve -more ismiyle- ingilizce olarak film olmuştur. 

Bunların yanı sıra hakan günday, şahsiyet isimli dizinin de senaristidir. 

Edebi hayatına beslediğim hayranlık dışında, kendisiyle 5-6 saat muhabbet etme fırsatım oldu. Bu güzel tesadüf için babama minnettarım, çok güzel bir insan tanımış oldum. çok samimi ve alçakgönüllü aynı zamanda da eğlenceli bir insan gözlemlediğim kadarıyla. 

çok seviyorum çok.

İlk etapta 3 kitabını bitirip sonra başka bir yazara geçmeyi planlıyorum.

Hangi 3 kitap ile ve hangi sıra ile başlamamı tavsiye edersiniz?


 

kinyas kayra
piç
az

tembel degilim useniyorum

şüphesiz kinyas ve kayra sonrasında bana kalırsa azil ve ziyan. az' ı en sonra bırak pek bişey kaybetmezsin okumasan bile ama bu dediklerim hakan günday' ın zirvesidir. mutlaka okumalısın.

zxcv

ben kinyas ve kayra, azil, zargana, az, piç, ziyan, malafa şeklinde okudum.

ama azilden sonra ziyanı oku bence sen .

nabruknabruknabruk

kinyas ve kayra ilk ama, bence piç onun için iyi bir ısınma olabilir. daha kısa, çabucak biter. sonra da kinyas ve kayra için daha bir heves olur diye düşünüyorum.
ben sırasıyla gitmiştim ama.

n g u

piç, kinyas ve kayra, malafa, az, azil, zargana.

nesilsiz

1

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir