kaynağı değiştir]
1 Kasım 'de saltanatın kaldırılması ile, Sultan-Halife gibi, çifte görevi olan Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları, devlet yetkileri alınmıştı. Eski Osmanlı hükümdarına sadece, dinî başkanlık yetkileri tanınmıştı. Hükûmet, TBMM'nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi'den, sadece "Müslümanların Halifesi" (Halife-i Müslimin) unvanını kullanmasını, gösterişli hareketlerde bulunmamasını istemişti. Abdülmecid, halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak, Müslümanların Halifesi unvanından başka sıfat ve unvanlar taşıyarak Cumhuriyet hükûmetinin talimatı dışına çıkmıştır.
Bazı politikacılar ise "Hilafet aynı hükûmettir, hilafetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin, hiçbir meclisin elinde değildir" diyerek Halife'yi, Padişah gibi yaşatmak istiyorlardı. Bu durum halifelik kurumu hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu. Fakat Mustafa Kemal Paşa'yı halifelik makamını kaldırmak için zorlayan önemli bir sebep, Türkiye'de gerçekleştirmeyi planladığı laisist/sekülarist karakterdeki reformları halife mevcut oldukça yapamayacağı idi.
Sünni mezhebine mensup Müslümanlar, halifeliğin "şura" adı verilen seçimle yapılmasını öngördükleri hâlde, Şii mezhebine mensup Müslümanlar ise "imamet" ismini verdikleri makama seçilimin sadece Allah tarafından ve Ehl-i Beyt adı verilen seçkinler arasından yapılabileceğine inanırlar. Bu makam, Şiilikte en büyük dini ve manevi otoriteyi de temsil eder.
Halifelik daha çok Müslümanların Sünni tarafının temsilcisi olarak kabul görülmüştür. Çünkü Şii tarafı büyük ölçüde Sünni hilâfet yönetimi altında yaşasa da, halifeyi kabul etmemişlerdir. Şiilerin kabul ettiği imamet, teokratik (dinsel) bir özellik taşımasına rağmen, halifelik büyük oranda dini bir özellik taşımamıştır. Sünnilikte halife eleştirilebilir bir makamda bulunmasına rağmen, Şiilikte imam eleştirilemez ve yanlışlanamaz bir makamda bulunur.
Halife, ilk zamanlarda İslam toplumunda ileri gelenlerin seçimiyle başa gelmiş, Emevîler ve Abbâsîlerden itibaren ailevi bir saltanat şeklini almıştır. Ayrıca yüzyılda zayıflayarak siyasi gücünü kaybetmiş ve sadece ruhani önder veya İslami toplulukların onursal lideri haline gelmiştir.
Abbâsîler döneminde Bağdat'ta yaşayan halife, Hülagû Han komutasındaki Moğolların 'de Bağdat'ı yağmalamaları sonucunda Mısır'a, yani Memlûk Devleti himayesine kaçmıştır. yüzyılın başlarında, yılında, Osmanlı Devleti padişahı Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethedip Memlûk Devleti'ne son vermesiyle birlikte halifelik makamı İstanbul'a, Osmanlı Hanedanı'na geçmiştir ve dört asır aradan sonra, 3 Mart tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır.
Sünni Müslümanlar ilk 4 halifeyi "Raşidun Halifeler" (doğruya ulaştıran anlamında) olarak adlandırır ve onlara bir tür kutsallık atfederler. Şii Müslümanlar ise ilk üç halifeyi ehli beytin hakkı olan makamın gaspçıları olarak görürler ve Ali'yi kutsallaştırırlar.