hamilelikte progesteron kullanımı kadınlar kulübü / Hamilelikte Kabus Görme Nedenleri

Hamilelikte Progesteron Kullanımı Kadınlar Kulübü

hamilelikte progesteron kullanımı kadınlar kulübü

Progesteron Nedir? Gebelikte Progesteron Değeri Ne Olmalıdır?

Gebelik sırasında vücudunuz bebeğinizin büyümesi ve gelişimi için pek çok değişiklik yaşar. Bu değişiklikler arasında hormon seviyelerinde meydana gelen değişimler de yer almaktadır. Gebelik sırasında önemli bir rol oynayan hormonlardan bir tanesi progesterondur. Bu hormon hem kadının doğurgan olduğu yaşlarda hem de gebelik sırasında anne ve bebeğin sağlığı için çok önemlidir. Gebelikte progesteron değerinin ne olması gerektiğini ve bu hormonun gebelikte neden önemli olduğuna dair her şeyi bu yazıda okuyabilirsiniz.

Progesteron Nedir?&#;


Progesteron_seafoodplus.info


Progesteron, kadınlık hormonlarından bir tanesidir. Bu hormon esas olarak her ay yumurtlama gerçekleştikten sonra yumurtalıklar tarafından salgılanır. Progesteron, adet döngüsüve gebeliğin sürdürülmesi için oldukça önemlidir.

Progesteron, adet döngülerinizin düzenlenmesine yardımcı olur. Bununla birlikte esas görevi rahmi gebeliğe hazır hale getirmektir. Her ay yumurtlama gerçekleştikten sonra progesteron rahim içi tabakayı kalınlaştırarak embriyonun tutunması için hazır hale getirir.

Gebelikte Progesteron Hormonunun Önemi&#;


Bir adet dönemi içerisinde yumurtanın döllenmesi meydana gelmediyse progesteron seviyeleri düşer ve adet kanamasıgerçekleşir. Döllenmiş yumurtanın rahme tutunması durumunda ise progesterin gebelik boyunca rahim içi tabakanın korunmasına yardımcı olur.

Progesteron hormonunun gebelikte sağladığı faydalar genel olarak şu şekilde özetlenebilir:

  • Rahim içi tabakayı embriyonun tutunması için hazır hale getirir.
  • Gebeliğin başarılı bir şekilde devam etmesi için rahim içi tabakanın kalınlaşmasını sağlar.
  • Arteriyel kan ile glikojen akışını arttırarak bebeğin yeteri kadar besin almasını sağlar.
  • Rahim ağzını kalınlaştırarak ve mukus tıkacını oluşturarak rahme bakterilerin girmesini önler.
  • Rahim kasılmalarını önlemeye yardımcı olur.

Gebelikte Progesteron Seviyesi Kaç Olmalı?&#;


gebelikte_progesteron_seafoodplus.info


Progesteron seviyelerinizin ölçmek için doktorunuz progesteron testi yapabilir. Kan alınarak yapılan ölçüm için ekstra bir hazırlık yapmanız gerekmez.

Progesteron testi hamile kalmada zorlanan kadınlarda hormon seviyelerini ölçmek için kullanılabildiği gibi yüksek riskli gebeliklerde de kullanılabilmektedir. Progesteronseviyelerinin gebelikte normalden yüksek olması normaldir. Hatta çoğul gebelik yaşıyorsanız hormon seviyeleriniz daha da fazla olacaktır.

Progesteron seviyelerinin normalde kaç olması gerektiği kadının hamile olup olmadığına ya da adet döngüsünün neresinde bulunduğuna göre değişiklik gösterecektir.

Progesteron seviyeleri mililitre başına nanogram (ng/ml) cinsinden ölçülür. Aşağıdaki tabloda yetişkin bir kadının adet döngüsü içerisinde ve gebelikte sahip olması gereken normal progesteron seviyelerini görebilirsiniz.

hamilelik_Progesteron_seafoodplus.info

Test sonuçlarının laboratuvarlar arasında değişiklik gösterebileceğini unutmayın. Bununla birlikte testinizin sonuçları hakkında endişeleriniz varsa doktorunuzla konuşmayı ihmal etmeyin.

Gebelikte Progesteron Yüksekliği&#;


Gebelik sırasında progesteron seviyelerinin artması normaldir ve endişelenmenizi gerektirmez. Bununla birlikte progesteron yüksekliği nedeniyle bazı istenmeyen belirtilerle karşılaşabilirsiniz.

Gebelikte progesteron yüksekliği nedeniyle ortaya çıkabilen belirtiler arasında şunlar bulunabilmektedir:
  • Progesteron yüksekliğine bağlı olarak ruh halinde değişimler ve depresyon görülebilir.
  • Progesteron gebelikte kasların gevşemesinden sorumlu olduğu için burun deliklerindeki yumuşak kasların gevşemesine neden olup burun tıkanıklığına yol açabilir.
  • Gebelikte artan progesteron seviyeleri ile beyne giden kan akışı artarak migrene ya da şiddetli baş ağrılarına neden olabilir.
  • Progesteronun bağırsak kaslarını gevşetmesiyle birlikte dışkının geçişi zorlaşabilir ve kabızlık meydana gelebilir.
  • Progesteron, göğüslerde ağrı ve hassasiyet yaşanmasına neden olabilir.
  • Progesteron merkezi sinir sistemini etkilediği için aşırı yorgunluk ve uykusuzluk yaşanmasına neden olabilir.

Gebelikte Progesteron Düşüklüğü&#;

hamilelikte_Progesteron_seafoodplus.info

Gebelikte progesteron seviyelerinin düşük olması konusunda uzmanların fikirleri değişiklik göstermektedir. Kimi uzmanlar düşük progesteron seviyelerinin rahim içi tabakanın gebelik sırasında korunması için bir sorun olabileceğini söylemektedir.

Gebelikte düşük progesteron seviyeleriyle ilgili olarak merak edilen konulardan bir tanesi bunun düşüğe neden olup olmadığıdır. Düşük yaşayan kadınlarda progesteron seviyelerinin düşük olduğu görülebilmekle birlikte düşük progesteron seviyelerinin mi düşüğe neden olduğu ya da durumun tam tersi mi olduğu bilinmemektedir.

Doktorunuz progesteron seviyelerinize bakarak gebeliğiniz için bir risk olup olmadığına karar verecek ve gerekli görürse progesteron takviyesi kullanmanızı isteyecektir.

Gebelikte progesteron seviyelerinin düşük olması durumunda progesteron iğneleri, vajinal progesteronlar ya da ağızdan alınan tabletler kullanılabilir.

Daha önce tekrarlayan düşükler yaşadıysanız doktorunuz tekrar hamile kalmadan önce progesteron takviyesi kullanmanızı isteyebilir. Gebeliği devam ettirmek ve düşükten kaçınmak için gebeliğin erken dönemlerinde takviye kullanmaya devam etmeniz gerekebilir.

Düşük Progesteron Seviyeleri Tüp Bebek Tedavisini Etkiler mi?&#;

tup_bebek_seafoodplus.info

Tüp bebek tedavisi sırasında kadının adet döngüsü normalden farklılık gösterir. Çünkü tedavi sırasında yumurtalıkların progesteron üretmesini önlemek amacıyla bazı ilaçlar kullanılır. Bu nedenle tüp bebek tedavisi sonrası hamile kalan kadınlarda progesteron açığını kapatmak için progesteron takviyesi kullanılması gerekebilir.

Progesteron Seviyesini Arttıran Besinler&#;


Progesteron seviyenizi arttırmak için beslenme düzeninizde bazı besinlere yer vermeye dikkat edebilirsiniz.

Daha fazla B6 ve C vitamini tüketin:Karaciğerin östrojeni parçalaması için B6 vitamini gerekir. B6 vitamini eksikliğinde östrojenin parçalanması yavaşlar ve vücuttaki östrojen miktarı artar. Bu durumda hormonal dengesizlik meydana gelebilir. B6 vitaminin yanı sıra C vitamin tüketmeniz de önemlidir. Günlük yeteri kadar C vitamini almanız, vücudunuzdaki progesteron seviyelerinin artmasını sağlayabilir.

Çinko bakımından zengin gıdalar tüketin:Çinko vücutta progesteron üretimi arttırması bakımından önemlidir. Çinko, yumurtlamaya yardımcı olur ve östrojen ile progesteron üretimine katkıda bulunur.

Magnezyum bakımından zengin besinler yiyin:Vücutta yeteri kadar progesteron bulunması için tüketilebilecek önemli besinlerden bir diğeri magnezyum olmaktadır. Magnezyum, progesteron seviyesini düzenleyerek hormonal dengenin korunmasına yardımcı olur.

Doğru besinlerin tüketilmesinin yanı sıra yapabileceğiniz başka şeyler de bulunmaktadır. Progesteron seviyelerinizi doğal olarak arttırmak için şunlara dikkat edebilirsiniz:


Stresinizi kontrol altına alın:Kronik stres durumunda vücudunuzda kortizol seviyeleri yükselebilir. Yüksek kortizol seviyeleri ise sağlığınız bakımından zararlıdır ve hormonal dengesizliklere yol açabilir.


Kilonuza dikkat edin:Aşırı kilolu kadınlarda daha fazla östrojen üretilir ve bu durumda vücuttaki progesteron seviyeleri dengesiz hale gelir. Kilo vermek vücudunuzdaki progesteron seviyelerini arttırmayacak olsa da hormon seviyelerinizin dengelenmesini sağlayacağı için önemlidir.


Aşırı egzersiz yapmaktan kaçının:Gebelik sırasında egzersiz yapmak stres yönetimi ve sağlıklı kiloda olma bakımından önemli olsa da çok fazla egzresiz yapılması durumunda vücutta progesterondan fazla stres hormonları üretilebilir. Bu nedenle gebeliğiniz sırasında egzersiz yapmak için en iyi seçenekleriniz yüzmek, yürümek ve yoga yapmak olacaktır. Daha yoğun egzersizlere başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışın.

gebelikte progestan kullanımı

Hamilelikte aspirin ve progesteron seafoodplus.info Mumcu (seafoodplus.info)

Hamile olduğunu öğrenen ve bunu isteyen bir kadının ilk ve en büyük endişelerinden birisi düşük yapma olasılığıdır. Çevresinden duyduğu pekçok düşük öyküsü bu endişelerini daha da arttırır. Gerçekten de düşük her 5 hamile kadından birinin başına gelen ve çok sık karşılaşılan bir durumdur. Bu düşüklerin çok büyük bir kısmı da maalesef önlenemez nedenlerden kaynaklanmaktadır. Özellikle hamileliğin ilk haftlarında görülen erken düşüklerin neredeyse tamamına yakını o gebeliğe ait kromozomal anomaliler nedeni ile yaşanmaktadır. Bir başka deyişle düşükle sonuçlanan gebeliklerin önemli bir kısmında zaten anomalili ve yaşama şansı olmayan bebekler söz konusudur.

Ancak bu bilimsel gerçek bir yana düşük olayı yaşayan hemen tüm anne adayları daha sonraki gebeliklerinde de benzer bir olayı yaşama endişesine kapılırlar ve tekrar düşük yapmamak için bazı önlemler almayı isterler. Bu amaçla ilk yaptıkları şey jinekologlarına başvurarak araştırma yapılmasını istemektir. Hatta düşük gerçekleştikten sonra düşük materyali ya da küretaj ile elde edilen dokuların patolojik incelemeye gönderilmesi çok yaygın bir uygulamadır. Ancak düşük materyalinde patolojik incelemenin çoğu zaman hiçbir yararı yoktur. Patolojik inceleme sonucu eğer bir mol gebelik ya da dış gebelikten şüphe edilmiyorsa jinekoloğa herhengi bir bilgi vermez sadece incelemeye gönderilen materyalin bozulmuş bir gebeliğe ait dokular içerdiğini gösterir.

Gerek e-posta ile gelen sorularda gerekse yüzyüze görüşmelerde düşük olayı yaşayan pekçok kadının bu tür bir patoloji raporunu gösterip "inceleme de yapıldı hiçbirşey bulunamadı acaba ben neden düşük yaptım ve bir dahaki gebeliğimde de aynı sorun olur mu?" şeklindeki sorusu ile karşılaşıyoruz. Oysa o patoloji raporunun zaten düşüğün nedenini açıklaması beklenilen birşey değil. Eğer düşük materyali patolojik inceleme yerine genetik incelemeye gönderilse belki bir neden bulunabilir ancak bu da tek bir sefer yaşanan düşüklerde tedavi yaklaşımını değiştirmez. Öte yandan kadınların yaklaşık %1'ini etkileyen ve 2 ya da daha fazla sayıda gebeliğin arka arkaya düşük ile sonuçlandığı tekrarlayan düşük olgularında ise durum farklıdır ve altta yatan nedeni bulmak için incelemeler yapılmalıdır.

Ya ilk gebeliğinde düşük yaşayan veya düşük endişesi yaşayan kadınlarda ne yapılmalıdır? Doktorlarımız bu durum için iki mucize ilaca sarılmaktadır: ASPİRİN ve PROGESTERON.

Aspirin ve düşükler
Aspirin tıpta çok uzun yıllardır kullanılan ve hergün yeni bir yararı ya da yan etkisi keşfedilen değişik bir ilaçtır. Herhalde tıp alanında aspirin kadar çok araştırılan bir başka ilaç yoktur. Son günlerde aspirini popüler yapan bir başka özelliği de gebelik kayıpları üzerinde olan etkisidir.

Aspirin sadece bir ağrı kesici, iltihap giderici ve ateş düşürücü değildir. Aynı zamanda kanın pıhtılaşma sistemi üzerinde de etkileri vardır. Halk arasında "kanı sulandırıcı" şeklinde tellaffuz edilen bu etki ağrı giderici dozundan çok daha düşük dozlarda da ortaya çıkmaktadır. Kanın pıhtılaşmasını engelleyen bu etkiyi sağlamak amacıyla piyasada bulunan ürünler genelde bebe aspirini olarak tanımlanmaktadır.

'li yılların sonuna kadar düşük doz aspirin sadece anjina, inme, kalp krizi, serebrovasküler olaylar (beyin damarları ile ilgili olaylar) ve bazı gebelik dışı hastalıkların tedavisinde kullanılmakta ve genelde gebelik sırasında kullanımından kaçınılması gereken bir ilaç olarak kabul edilmekteydi.

Gebelik ile ilgilenen tıp branşı olan obstetrik alanındaki gelişmeler özellikle tekrarlayan düşük olgularının bazılarında altta yatan nedenin antifosfolipid sendrom (aPL) olarak tanımlanan bir bozukluk olabileceğini ortaya koymuştur. Bu sendromda kanın pıhtılaşma mekanizması bozularak kılcal damarlar içinde mikroskopik pıhtılar oluşmakta ve gelişmekte olan bebeğe giden kan akımını azaltarak düşüğe neden olabilmektedir. Ayrıca gebelik toksemisi ya da zehirlenmesi olarak da bilinen prekelempsinin de oluş mekanizmalarından birisi antifosfolipid sendromdur.

Bu bulgunun ortaya konması acaba erken gebelikte kanın pıhtılaşmasını engelleyen ilaçların verilmesi düşükleri engelleyebilir mi sorusunu gündeme getirmiştir. Gerçekten de yapılan araştırmalar antifosfolipid sendrom varlığında düşük doz aspirin ve heparin gibi kanın pıhtılaşmasını önleyen ilaçların gebelikler üzerinde çok olumlu sonuç verdiğini ve %70'ler civarında canlı doğum oranlarının elde edildiğini oryaya koymuştur. Bu bilimsel kanıtların sonucunda günümüzde antifosfolipid sendromu ve gebelik varlığında klasik tedavi aspirin ve heparindir

Peki ya antifosfolipid sendrom yoksa? İşte bu noktada ilaç suistimali sorunu ortaya çıkmaktadır.

Daha önceden düşük yapmış kadınlara sonraki gebeliklerinde doktorlarının aspirin vermesi ve bu sayede kadının düşük yapmadan sağlıklı bir bebek doğurması kulaktan kulağa çok hızlı bir şekilde yayılmakta ve gebelikte aspirin tedavisi neredeyse rutin hale gelmektedir. Bu durum tüm dünyada söz konusu olmakla birlikte ülkemizde daha fazla suistimal edilmektedir. Bu suistmalde sadece doktorların değil onları bu uygulamaya iten kadınların da payı vardır.

Hatta durum o boyuta gelmiştir ki gebelik testi pozitif çıkan ya da adet gecikmesi ile doktora başvuran ve gebelik saptanan her hastaya vitamin gibi aspirin rutin olarak başlanmaktadır ve bu moda maalesef giderek yayılmaktadır.

Bu konu üzerinde dünyada yapılmış en geniş kapsamlı çalışma olan CLASP (Collaborative Low-dose Aspirin Study in Pregnancy) ve onu takip eden araştırmalardan çıkan sonuç bu tür bir uygulamanın gebeliğin seyri üzerinde herhangi bir olumlu etkisinin olmadığıdır. CLASP çalışması bilimsel alanda bu konudaki en güvenilir çalışma olarak kabul edilmektedir.

Günümüzde Amerika Birleşk Devleteri başta olmak üzere pekçok gelişmiş ülkedeki bilimsel ve resmi derneklerin bu konudaki ortak yorumu ve önerisi şu şekildedir:

"Düşüğü, preeklempsiyi ve rahim içi gelişme geriliğini engellemek amacıyla gebe kadınlara rutin aspirin kullanılmalarını önermeyi destekleyecek yeterli bilimsel kanıt yoktur."

Üstelik bu uygulamanın uzun dönem etkileri konusunda da elimizde yeterli veri yoktur. yılı Ağustos ayında British Medical Journal'de yayınlanan bir araştırmada gebeliğin erken dönemlerinde aralarında aspirinin de bulunduğu bazı ağrıkesicilerin kullanılması durumunda düşük riskinin arttığı ileri sürülmektedir.

Dahası Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi (Centers for Disease Control and Prevention ) daha önceden düşük öyküsü olmayan ve aPL saptanmayan ve düşüğü önlemek amacı ile aspirin ve heparin kullanan 38 yaşında bir kadının 9. gebelik haftasında öldüğünü bildirmiştir. Merkez bu olayın gebelikte aspirin kullanımı ile ilgili ilk ölüm olgusu olduğunu belirtmektedir.

Bugüne kadar yapılmış 42 çalışmanın sonuçlarını birarada değerlendiren bir başka analizde ise preklempsinin önlenmesi amacı ile aspirin kullanımının hafif bir yarar sağlayabileceği ancak hangi kadınlarda bu yararın görüldüğü, tedaviye hangi dozda ve ne zaman başlanması gerektiği konusunda bir karar verebilmek için daha fazla araştırmaya gerek duyulduğu belirtilmektedir.

Benzer bir başka araştırmada da preeklemspi açısından orta derecede risk grubunda olan kadına gebelikleri boyunca günde 50 miligram aspirin verilmiş, hastaya ise herhangi bir tedavi uygulanmamıştır. Sonuçlar incelendiğinde aspirin kullanan ve kullanmayan kadınlarda düşük, ölü doğum, bebek ölümü, ortalama doğum ağırlığı, düşük doğum ağırlıklı bebek ve erken doğum oranları arasında hiçbir fark saptanmadığı ortaya konmuştur.

Progesteron ve düşükler
En son söylenmesi gerekeni ilk başta söyleyelim. Progesteron düşüğü engellemez !

Progesteron yumurtlamadan hemen sonra yumurtalıklardan salgılanan ve rahimin içini döşeyen endometrium tabakasının desteklenmesini sağlayan bir hormondur. Erken gebelikte eğer yumurtalıktan bu hormonu salgılayan kısım (korpus luteum) çıkartılırsa gebelik düşük ile sonuçlanır. Adet siklusunun ikinci yarısında progesteronun yetersiz salgılanması Luetal Faz yetmezliği olarak adlandırılır. Ancak bu durumun tanısı ve tedavi gerektirip gerektirmediği konusunda şüpheler vardır ve bilimsel alanda fikir birliği sağlanamamıştır.

Özellikle tekrarlayan düşüklerde kan progesteron düzeylerinin düşük bulunması dışarıdan verilecek progesteron desteği ile gebeliğin devam ettirilebileceği fikrini doğurmuştur. Geçmişte kabul gören bu tedavi yaklaşımı yapılan araştırmalar sonucu geçerliliğini yitirmiştir.

Oysa hala daha özelllikle ükemizde gebelik sırasında erken dönemde kanama ortaya çıktığında progesteron vermek doktorlar arasında yaygın bir uygulamadır. Bu uygulamanın hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur.

Gebeliğin seyri sırasında kanama ortaya çıktığında eğer ultrasonda canlı yani kalp atışları olan bir embryo görülebiliyorsa bu gebeliğin düşük olmaksızın devam etme olasılığı % arasında değişmektedir.

Bebek kalp atımı saptandığında haftalara göre gebeliğin devam etme olasılığı şu şekildedir.

Gebelik haftası Kanama varsa Kanama yoksa
< 6 hafta %67 %84
hafta %90 %95
hafta %96 %98
Bir başka deyişle 7 haftada kanama görülür ve düşük tehdidi ortaya çıkarsa bu gebelik %90 sorunsuz devam edecektir. Kanamayı görür görmez progesteron başlamak bu oranı daha da arttırmaz.

Erken gebelikte kan progesteronun düşük olması bir sebepten çok sonuçtur. Yani bu gebelik progesteron azlığından dolayı kötü değildir. Gebelik başarısız olduğu için progesteron düşüktür.

Düşüklerin önlenmesi amacıyla progesteron kullanımı ile ilgili son 30 yıl içinde yapılmış olan araştırmaların sonuçlarını bir arada değerlendiren bir çalışmada bu tedavi yaklaşımın gebeliğin seyri üzerinde herhangi bir olumlu etkisinin olmadığı gösterilmiştir. Üstelik sentetik progesteron kullanımının yenidoğanlarda solunum sıkıntısına ve erkek bebeklerde hipospadias adı verilen ve penis deliğinin tam uçta değil penis üzerinde başka bir bölgede olması şeklinde açıklanabilecek bir anomaliye neden olabileceğini düşündüren bulgular vardır. Doğal progesteronlarda ise bu tür bir etki gözlenmemiştir

İngiliz Kraliyet Jinekoloji ve Obstetrik Birliği, tekrarlayan düşükler ile ilgili Mayıs 'de yayınladığı kılavuzda düşüğü önlemek amacı ile progesteron kullanımının hiçbir olumlu etkisinin olmadığını belirtmekte, ve bu uygulamanın sürdürülmesi için elde hiçbir bilimsel kanıtın olmadığını bildirmektedir. Tüp bebek uygulamaları ise farklı bir durum arz etmektedir ve bu önerilerin dışındadır.

Bununla birlikte son yapılan araştırmalar progesteronun düşükleri önlememekle birlikte erken doğumun engellenmesinde önemli rol oynayabileceğini göstermektedir.

Sonuç
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) aspirini gebelik sırasında düşük dozlarda (günlük miligramın altında) C, standart dozlarda ise D kategorisine sokmaktadır. Progesteron ise B kategorisindedir.

Gebelikte hiçbir ilaç yarar potasiyeli zarar potansiyelinden fazla olmadıkça, bir başka deyişle mecbur olmadıkça kullanılmamalıdır.

Günümüzde klinik çalışmalarımız sırasında hiçbir öyküsü ya da risk faktörü olmadığı halde hamilelere "düşük yapma ya da prekelempsi gelişmesin" diye aspirin ya da progesteron başlandığına şahit oluyoruz. Bundan daha sık karşılaştığımız bir uygulama ise hafif bir kanama varlığında bile progesteron verilmesi. Oysa ultrasonda bebeğin kalp atımlarının görülmesi % bu gebeliğin kanamaya rağmen düşük ile sonuçlanmayacağını bize gösteriyor.

Peki doktorlar neden hala daha gerek olmadığı durumlarda bile bu ilaçları reçete etmeye devam ediyorlar?

Bugüne kadar yapılmış olan çalışmaların söz edilen ilaçların bazı olası yararlarını saptayamadığını düşünüyor ve progesteron ve aspirin kullanımından doğacak olan riskin az olmasına güveniyor olabilirler.
Elde hastaya öneribilecek tedavi alternatifi olmadığı için bu şekilde davranarak kendilerini rahatlatıyor olabilirler.
Bilimsel yayınları izlemedikleri ve kanıta dayalı tıp yaklaşımlarından habersiz oldukları için geleneksel uygulamalarını devam ettiriyor olabilirler.
Hastaların yapılacak birşeyler olmalı baskısına veya düşük sonrası yaşadıkları depresyonun sonucunda birşeylerin işe yarayabileceği ümidine yenik düşüyor olabilirler.
Nedeni ne olursa olsun bilimsellikten uzak bu tedavi yaklaşımları Hipokrat'tan beri tıbbın temel felsefesi olan "önce zarar verme" ilkesine tamamen ters uygulamalardır.

Dr. Alper Mumcu



KAYNAKLAR

CLASP (Collaborative Low-dose Aspirin Study in Pregnancy) Collaborative Group. CLASP: a randomised trial of low-dose aspirin for the prevention and treatment of pre-eclampsia among pregnant women. Lancet ;
da Fonseca EB, Bittar RE, Carvalho MH, Zugaib M. Prophylactic administration of progesterone by vaginal suppository to reduce the incidence of spontaneous preterm birth in women at increased risk: a randomized placebo-controlled double-blind study. Am J Obstet Gynecol. Feb;(2)
Daya S. Efficacy of progesterone support for pregnancy in women with recurrent miscarriage. A meta-analysis of controlled trials. Br J Obstet Gynaecol Mar
Italian Study of Aspirin In Pregnancy. Low-Dose Aspirin in Prevention and Treatment of Intrauterine Growth Retardation and Pregnancy-Induced Hypertension. Lancet. Feb (). pp
Karamardian LM, Grimes DA. Luteal phase deficiency: effect of treatment on pregnancy rates. Am J Obstet Gynecol Nov
Knight M, Duley L, Henderson-Smart DJ, King JF. Antiplatelet agents for preventing and treating pre-eclampsia (Cochrane Review). In: The Cochrane Library, Issue 3, Oxford: Update Software
Li DK, Liu L, Odouli R. Exposure to non-steroidal anti-inflammatory drugs during pregnancy and risk of miscarriage: population based cohort seafoodplus.info Aug 16
Marzetti L, Boni T, Fazzio M, Giobbe M. Current role of progesterone therapy in the prevention of spontaneous abortion and in the treatment of threatened abortion Minerva Ginecol Dec
Pregnancy-Related Death Associated with Heparin and Aspirin Treatment for Infertility, Pregnancy-Related Death Associated with Heparin and Aspirin Treatment for Infertility,
Queenan JT, Hobbins JC (eds): Protocols for High-Risk Pregnancies, 3rd ed. Boston, Blackwell Science,
Rotchell YE, Cruickshank JK, Gay MP, Griffiths J, Stewart A, Farrell B, Ayers S, Hennis A, Grant A, Duley L, Collins R. Barbados Low Dose Aspirin Study in Pregnancy (BLASP): a randomised trial for the prevention of pre-eclampsia and its seafoodplus.info J Obstet Gynaecol. Mar;(3)
Royal College of Obstetricians and Gynecologists (RCOG). The Investigation and Treatment of Couples with Recurrent Miscarriage (17) - May
Drugs in Pregnancy and Breastfeeding
Error Page

 

HAMİLELİK BELİRTİLERİ NELERDİR VE NE ZAMAN BAŞLAR?

Bebek sahibi olmak isteyen anne adaylarının en merak ettiği şeylerin başında hamilelik belirtileri geliyor. Erkek üreme hücresi sperm ile kadın üreme hücresi yumurtanın döllenmesi sonucunda oluşan hamilelik, kadınların vücudunda ve ruhsal durumunda çok fazla değişik yaşanmasına neden olur. Anne adaylarının merak ettiği hamilelik belirtilerini ve hamilelik belirtilerinin zaman içerisinde değişimine dair hastanemiz Kadın Hastalıkları ve Doğum Departmanı doktorumuz seafoodplus.info Betül Atakan'dan bilgi aldık.

Yumurta ve spermin birleşmesiyle oluşan embriyonun rahme tutunması, yaklaşık olarak döllenmeden gün sonradır. Ve bu andan itibaren bazı erken gebelik belirtileri ortaya çıkabilir. Bu belirtilerin nedeni döllenmeden sonra, anne kanında beta hCG, östrojen ve progesteron hormonlarının artmaya başlamasıdır. Peki, bu erken gebelik belirtileri nelerdir?

HAMİLELİK GEBELİK BELİRTİLERİ NELERDİR?

Düzenli cinsel hayatı olan ve adeti geciken her kadın hamile olmaktan şüphe duyar ve vücudunu dinlemeye başlar.

Aslında hiçbir gebelik, hamilelik belirtisi hamileliği kesin olarak kanıtlamaz çünkü hamilelikten emin olmak için hamilelik testi yapılması gerekir.

Hamileliğin ilk haftalarından başlayarak son günlere kadar ortaya çıkan hamilelik belirtileri şu şekilde sıralanabilir:

Adet gecikmesi

Gebeliğin ilk belirtilerinden biri adet gecikmesidir. Ancak düzenli bir adet döngüsüne sahip değilseniz gebe olduğunuzdan şüphelenebileceğiniz başka belirtiler olabilir. Ayrıca her adet gecikmesi gebelik işareti olmayabilir. Stres, beslenme, iklim değişiklikleri gibi çevresel faktörler, ilaç kullanımı, kilo alımı ya da kilo kaybı gibi durumlar da bazen adet gecikmesine sebep olabilirler.

Mide bulantısı

Artan hcg (gebelik hormonu) ve östrojen hormon düzeyi, gebeliğin ilk zamanlarında özellikle sabah bulantılarına neden olabilir. Bazı gebelerde kusma bulantılara eşlik edebilir. Ancak bulantı başka durumlarda da ortaya çıkabilir. Mide-bağırsak hastalıkları, kabızlık, reflü, gastrit, stresvertigo gibi. Ayrıca artan östrojen hormon düzeyi gebelikte koku hassasiyetine neden olabilir. Özellikle yemek kokuları, parfüm ve sigara kokusu öğürme refleksine neden olup bulantıyı tetikleyebilir.

Yorgunluk, halsizlik ve uyku hali

Özellikle gebeliğin ilk 3 ayında artan progesteron hormonunun etkisiyle kendinizi yorgun hissedebilir, sürekli uyumak isteyebilirsiniz.

Kokulara karşı yoğun hassasiyet

Hormonların değişmesi yüzünden anne adayının yaşadığı değişikliklerden biri de kokulara karşı aşırı duyarlı hale gelmesidir. Bu dönemde anne adayı daha önce sevilen kokulardan tiksinebilir. Hiç hoşlanılmayan pek çok koku da sevilmeye başlanabilir.

Hafif kanama ve kas ağrısı

Hamileliğin ilk dönemlerinde zaman zaman hafif kanamalar, lekelenmeler ve kasık ağrıları görülmesi normaldir. Bu kanamalar adet kanaması gibi uzun soluklu kanamalar olmaz. Embriyonun anne adayının rahmine tutunmaya ve yerleşmeye çalışmasının neden olduğu bu kanamalar ve ağrılar da gebelik belirtileri arasında sayılır.

Kabızlık

Gebelik durumunda salgılanan progesteron hormonu sebebiyle sindirim sistemi problemleri yaşanabilir. Anne adayının sindirimi yavaşlar ve sindirim sistemindeki bu hormonsal değişim kabızlığa yol açar. Kabızlık durumunda anne adayının beslenme düzenine daha fazla dikkat etmesi gerekir.

Göğüslerde dolgunluk, hassasiyet

Erken gebelik belirtilerinden bir diğeri de göğüslerde oluşan değişikliklerdir. Artan hormonlar ve göğüslere gelen kan miktarının artışıyla birlikte göğüslerde büyüme ve büyümeye bağlı ağrı ve hassasiyet görülebilir. Ayrıca yine gebelikte artan bu hormonlar, meme başındaki renk değişimini sağlayan melanosit denilen hücreleri etkileyerek, meme başında koyulaşma ve areola dediğimiz meme başı bölgesinde genişleme yaparlar. Bu durumda yine erken gebelik belirtileri arasındadır.

Hafif kanama ve akıntı

Lekelenme şeklinde görülen vaginal kanama da gebeliğin erken belirtilerinden biri olabilir. Halk arasında 'üstüne görme' olarak bilinen bu durum, embriyonun rahime tutunmasından kaynaklanan implantasyon kanamasıdır. Adet kanamasından farkı miktarının az ve süresinin kısa olmasıdır ve bu kanama normal adet kanaması haline dönüşmez. Özellikle ağrı ile beraber olduğunda dış gebelik belirtisi de olabileceğinden, bu durumda kadın doğum muayenesi yapılması önemlidir.

Sık idrara çıkma

Döllenmeden sonraki ilk haftalarda artan hormon düzeylerinden dolayı sık idrar çıkma hissi olabilir. Gebeliğin ilerleyen dönmelerinde de bu şikayet sıkça görülür. Bunun nedeni büyüyen rahmin idrar torbasına yaptığı baskıdır. Ancak bazen idrar yollarındaki enfeksiyon durumlarından kaynaklanabilir. Özellikle yanma şikayetinin eşlik ettiği durumda mutlaka doktor kontrolü yapılmalıdır.

Vücut sıcaklığının artması

Gebelikte yine hormon düzeylerinin artmasına bağlı olarak vücut sıcaklığı yaklaşık 1 derece kadar yüksektir.

Kasık ağrısı

Yine gebeliğin erken dönemlerinde özellikle 4 ve 5. haftalarda embriyonun rahme yerleşmesine bağlı, şiddetli olmayan, genellikle batma tarzında hafif kasık ağrıları olabilir. Bu ağrılar çoğunlukla istirahatle geçer. Kanamanın eşlik ettiği şiddetli kasık ağrıları varsa mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

Tüm bu erken gebelik belirtileri, gebeliğin ilk haftalarından itibaren başlayabilir ve çoğunlukla gebeliğin 5. ve 8. haftaları arasında görülür. Ancak bu belirtiler her gebede görülmeyebilir. Ayrıca her anne adayı bu durumları fark etmeyebilir. Bu belirtilerden bazıları tüm gebelik boyunca görülmeye devam edebilir. Bazıları ise gebelik dışı durumlarda görülebilir. Dolayısıyla bahsedilen erken gebelik belirtileri kişinin gebe olduğunu kesin olarak göstermez. Kesin gebelik tanısı idrarda veya kanda yapılan gebelik testleri ile öğrenilir.

Baş dönmesi ve ağrısı

Hormonların bir anda çoğalması, kan akışını etkilediği için tansiyon düşmesi ve tansiyon düşmesine bağlı baş dönmeleri, bayılmalar yaşanabilir.

Duygusal olarak hassaslaşma

Döllenme sonucunda yaşanan hormon artışı anne adayının sadece vücudunu etkileyen bir şey değildir. Hamilelik anne adayının ruhsal durumu üzerinde de ciddi etkiler bırakır. Hamile olan kadınlarda çok ani duygusal geçişler yaşanır. Mutlu ve keyifli görünen, kahkahalar atan bir anne adayı hiçbir sebep yokken bir anda öfkelenebilir, ağlayabilir, üzülebilir. Bu durumlarda anne adayının en büyük destekçisi baba adayı olmalıdır. Baba adayları, anne adayının bu değişimleri kasıtlı olarak yaşamadığını ve kontrol edemediğini unutmamalı, eşinin kötü hissettiği anlarda destekçisi olmalıdır.

Döllenmeden yaklaşık gün sonra kanda beta hCG dediğimiz gebelik hormonu yükselmeye başlar. Bu durumda kanda ya da idrarda bakılan gebelik testleriyle gebe olup olmadığınızı öğrenebilirsiniz. Bu hormon önce kanda sonra idrarda yükselmeye başladığından dolayı gebelik önce kanda sonra idrarda belli olur. Evde yapılan idrar testinde çift çizgi görülmesi testin pozitif olduğunu gösterir. Kanda yapılan gebelik testi için bir hastaneye gitmeniz gerekir. Hcg (gebelik hormonu) değerleriniz çok düşük bile olsa kan testinde tespit edilebilir. Ancak günümüzde düşük hCG değerlerini idrarda da tespit eden erken gebelik testleri mevcuttur.

HAMİLE OLDUĞUNU NASIL ANLARSIN?

Kadınların vücudunun ergenlik döneminde adet görmeye başlamasından itibaren bir çocuk doğurmaya hazır olduğunu biliyoruz. Kadın üreme organları her ay belli bir dönemde kendisini oluşabilecek bir gebeliğe karşı hazırlar. Eğer döllenme sağlanabilirse gebelik oluşur ancak sağlanamazsa kadın üreme organları tarafından üretilen yumurta hücresi parçalanarak adet kanaması olarak vücuttan atılır. Hamile olmayı isteyen kadınların "Hamile olduğumu nasıl anlarım" sorusuna verilen ilk yanıt genelde adet gecikmesi olur.

ADET GECİKMESİ HAMİLELİK BELİRTİSİ MİDİR?

Düzenli cinsel hayatı olan kadınlar için adetin gecikmesi hamilelik ihtimalini ortaya çıkarır. Elbette adetin gecikmesi hamileliğin kanıtı sayılamaz ancak bir belirti olarak kabul edilebilir. Hamileliğin çok fazla belirtisi olduğunu daha önce söylemiştik. Adetin gecikmesi, diğer belirtilerin yanında değerlendirilirse gebelik testi yapılması için bir sebep olarak görülebilir.

HAMİLELİĞİN İLK HAFTASINDA NELER OLUR?

Kadın üreme organlarının işleyişi dikkate alındığında son adet dönemi bittiği anda kadınların yumurtalıkları yumurtlama için hazırdır. Son adet döneminin ardından gelen günde yumurtlama gerçekleşir. Yumurtalıklarda oluşan en sağlıklı yumurta, fallop tüpleri aracılığıyla rahme gider. Kadın üreme organı yumurta rahimde korunmasız cinsel ilişki yaşanırsa birleşme saat canlı olarak durabilir.

Erkek üreme hücresi olan spermde bu süre gün olarak değişir. Yani kadının rahmine giren bir sperm rahimde gün canlı olarak durur. Yumurta henüz canlıyken yaşanan korunmasız bir cinsel ilişki sonucunda kadın rahmine giren sperm yumurtayı döller. Döllenen yumurta rahim astarına girer ve hamilelik oluşur.

İlişkiden 7 gün sonra hamilelik oluşur ancak belli olmaz. Ultrasonda da görülmez. Hamileliğin testlerde ve ultrasonda görünmesi için döllenmenin üzerinden 14 gün geçmesi gerekir. Ancak bu durum erken hamilelik belirtilerinin görülmesine engel olmaz. Hormonların hızla değişmesine yol açan döllenme sonucunda 7 günde hamilelik belirtileri görüldüğü söylenebilir.

EN ERKEN HAMİLELİK BELİRTİLERİ NE ZAMAN ORTAYA ÇIKAR?

Hamilelik şüphesi duyan kadınların gebelikle ilgili en çok merak ettiği konulardan biri de hamilelik belirtilerinin başlama zamanları ve döllenme sonrası vücutta yaşanan değişimlerdir.

Hamileliğin ilk haftasından itibaren hamilelik belirtileri görülmeye başlayabilir. Progestoron düzeyinde yaşanan artış, östrojen hormonunun çoğalması ve döllenen yumurtanın rahime etkisi anne adayının vücudunda ve duygu durumunda değişikliklerin yaşanmasına yol açabilir.

Gebelik takvimi çıkarırken gebelik sürecinin sağlıklı şekilde gözlemlenebilmesi için gebeliğin başlangıç günü olarak, hamile olan kişinin son âdet kanamasının ilk günü kabul edilir. Gebeliğin bir kan testinde görülebilmesi için çiftlerin cinsel birleşmesi üzerinden 14 gün geçmiş olması gerekir.

EN ERKEN HAMİLELİK BELİRTİSİ NEDİR?

Yumurtanın döllenmesinin ardından oluşan embriyo fallop tüpleriyle rahme taşınır. Anne adaylarının merak ettiği ilk hamilelik belirtileri de bu taşınmanın ardından başlar. Embriyonun rahme tutunmasının ardından ilk implantasyon kanaması yaşanır ve bu kanamayla birlikte implantasyon dönemi başlamış olur. İşte bu implantasyon kanaması ilk hamilelik belirtisi olarak gösterilebilir. Halk arasında lekelenme adıyla anılan bu kanamanın ardından gebelik oluşmuştur ve sırasıyla diğer belirtiler de görülmeye başlar.

Hamilelik sürecinde anne adayının vücudu adeta baştan ayağa değişen tepkiler verir. Hamilelik hafta kadar sürer ve neredeyse her hafta hamilelik belirtileri farklılık gösterir. Bazı belirtiler ve değişiklikler sadece erken dönemde görülürken bazı belirtiler sadece doğuma yakın görülür. Anne adayları kendi vücudunu dinleyerek erken hamilelik belirtilerini anlayabilir.

Erken hamilelik belirtileri genelde döllenmenin ve hormon artışının dışa vurumu olarak yaşanan fizyolojik değişimlerdir.

Hamilelik belirtilerinin hepsi her kadında aynı şiddette gözlemlenmeyebilir. Tüm bu belirtilerden bazıları fark edildiyse ve bir de adet gecikmesi varsa bir gebelik testi yapılmasının faydası olacaktır.

HAMİLELİK TESTİ NASIL YAPILIR?

Herhangi bir eczaneden alabileceğiniz gebelik testleriyle evinizde 2 dakika içinde hamile olup olmadığınızı dair bilgi edinebilirsiniz. Eczaneden aldığınız gebelik testine idrarınızı yapıp biraz beklemelisiniz. Gebeliğin oluşması durumunda salgılanan beta Hcg hormonu kanda ve idrarda kendisini gösterir. Gebelik testi üzerindeki göstergede çift çizgi çıkması durumunda hamile olduğunuzu, tek çizgi çıkması durumunda hamile olmadığınızı anlarsınız.

Evde yaptığınız gebelik testleri genel olarak doğru sonuç verse de bazen yanılabilir. Bu yüzden eğer ki evde yaptığınız gebelik testinde iki çizgi çıktıysa (ki bu pozitif demektir ve hamile olduğunuz anlamına gelir) bir de jinekolog muayenesine gitmekte fayda var.

Hekiminiz, yapacağı gebelik testlerinde Beta hcg değerlerini inceleyecektir. Kadınların hamile olup olmadığı Beta hcg hormonuna göre belli olur.

Evde yapılan gebelik testleri gebeliğin ilk haftasında sonuç vermeyebilir. Gebeliğin ilk hastasında ultrasonda da gebelik görülmez ancak hekiminiz yapacağı kan testlerinde Beta hcg hormonuna rastlanırsa gebelikten bahsetmek mümkün olur.


Kaynak : Makale seafoodplus.info sitesinden alıntılanmıştır. Orjinal makaleyi okumak için lütfen tıklayınız

gebeliğin 3 ayında progestan kullanan var mı?

betül19 .!.:

kızlar 11+6 günlük hamileyim ve 3 gün önce kahverengi lekem geldi.ağla ağla doktora gittim ve bebişim çok şükür çok seafoodplus.infoa sordum progestana gerek var mı diye yok seafoodplus.info ben bir önceki gebeliğimi bu hafta sonlandırmıştım.şimdi çok seafoodplus.infoım hap sabah 1 akşam iki içiyorum bir sakıncası var mı?benim gibi kullanan var mı?bu hapın bebeğe yan etkisi var mı?:teselli:
inşallah herşey iyi seafoodplus.infoin tüm duaları kabul olsunhug:

Genişletmek için tıkla


canım ya bende suan 13 haftalık hamileyim
bene bundan öneki bebeğimi kaybettim
bende çok korkuyorum
bebğime bişey olacakmı diye
geçen hafta çok az bir lekelenmem oıldu doktora gittim hemen
bebek çok iyi dedi
vede ben progestan kullanıyordum
artık kullanma gerek yok dedi bende senin gibi düşünsdüm acaba devam etsemmi diye hatta arda bitane attım
brence doktorum ggerek yok dediyse gerek yoktur yinede senbilirsin

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir