Deprem Türkiye’nin en önemli tarihi sit alanlarını da vurdu. Nemrut, Zeugma, Göbeklitepe iki depremi hasarsız atlattı. Hatay Arkeoloji Müzesi kısmen hasar gördü. Tarihi Hatay Meclis Binası ve Anadolu’daki ilk cami olan Habib-i Neccar Camisi yıkıldı.
10/02/
Deprem Türkiye’nin en önemli tarihi sit alanlarını da vurdu. Nemrut, Zeugma, Göbeklitepe iki depremi hasarsız atlattı. Hatay Arkeoloji Müzesi kısmen hasar gördü. Hürriyet'te yer alan habere göre, tarihi Hatay Meclis Binası ve Anadolu’daki ilk cami olan Habib-i Neccar Camisi yıkıldı.
NEMRUT HEYKELLERİ BUNU DA ATLATTI
Deprem sonrası ekipler, Adıyaman’ın Kahta ilçesindeki Kommagene Krallığı’na ait görkemli anıtların bulunduğu Nemrut Dağı’na ulaşmak için yoğun bir çaba sarf etti. Karla kaplı alanda yapılan ilk incelemede heykellerde bir hasar tespit edilmedi.
GÖBEKLİTEPE DE HASARSIZ
Dünyada keşfedilen en eski tapınak alanı Göbeklitepe, Şanlıurfa’yı da sarsan iki büyük depreme rağmen herhangi bir hasar görmedi. Uzmanların MÖ – yıllarında inşa edildiğini öngördüğü ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Göbeklitepe’nin dikilitaşları yerli yerinde duruyor.
ZEUGMA’DAN İYİ HABER
Bakanlık açıklamasına göre Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Osmaniye, Diyarbakır, Adana müzeleri zarar görmedi. Gaziantep’in Nizip ilçesi yakınlarındaki ZEUGMA antik kenti de depremi hasarsız atlattı. (UMUT ERDEM)
TARİHİ MECLİS BİNASI ÇÖKTÜ
Kentin sembol yapılarından biri olan Hatay Meclis Binası da korkunç depreme dayanamadı. Hatay Meclis binası arasında, Hatay’ın bağımsız olduğu dönemde kullanıldı.
Fransız mimar Leon Benju tarafından yılında Sinema salonu olarak inşa edilen bina, Hatay Devleti’nin kurulduğu ve Türkiye’ye katılma kararının alındığı yapı olarak tarih sayfalarında yerini almıştı.
ANADOLU’DAKİ EN ESKİ CAMİYDİ: HABİB-İ NECCAR ÇÖKTÜ
Kahramanmaraş merkezli iki Deprem, Anadolu topraklarında inşa edilen ilk camiyi de yerle bir etti.
Antakya’nın yılında Müslüman Arapların eline geçtiği dönemde inşa edilen Habib-i Neccar Camisi, Kurtuluş Caddesi’nde yer alıyordu. Tarihi alandaki birçok yapıyla birlikte bu tarihi eser de büyük hasar gördü.
TARİHİ MAHALLE ARTIK YOK
Zaten Habib-i Neccar Camisi’nin bulunduğu Şeyhali Mahallesi’ndeki çok az sayıda yapı ayakta kalabildi. Buradaki eski köşkler, tarihi yapılar yerle bir oldu. Kubbesi, minaresi ve bazı duvarları yıkılan tarihi cami, Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalının adını taşıyor.
ŞUPPİLULİUMA’NIN MÜZESİ HASARLI
Kültür Bakanlığı, çok önemli mozaiklerin ve Kral Şuppiluliuma Heykeli’nin sergilendiği Hatay Arkeoloji Müzesi’nin bir bölümünde hasar meydana geldiğini açıkladı.
Müzeye koruma için personel takviyesi yapıldı. Elektrik sorunu olabilir diye güneş enerjili kamera sistemleri kuruldu.
TARİHİ KİLİSE AĞIR HASAR GÖRDÜ
Farklı dinlerin buluşma noktası olan Antakya’da, tarihi Rum Ortodoks Kilisesi de depremlerde ağır hasar gördü. Binanın çatısı ve bazı duvarları tamamen çöktü.
E-posta bültenine abone ol:
Merak etme spam mailler gelmeyecek.Depremin en ağır vurduğu illerden Hatayda kentin en büyük binalarından biri depremi hafif çatlaklarla atlattı. Yıkılan 14 asırlık Habibi Neccar Camii’nin karşısındaki dört yıllık The Museum Hotel’in nasıl ayakta kaldığını mimarı Emre Arolat anlattı.
Sanatataktan Ayşegül Sönmeze konuşan mimar Emre Aralot, Proje ekibinin tasarım aşamasında ortaya koyduğu mesleki sorumluluk bilincinin yanında vurgulanması gereken bir diğer önemli konu da yapının inşa sürecinde imalatın ve belki de bundan daha önemlisi, teknik kontrollerin titizlikle yapılmış olması dedi.
Emre Arolat, The Museum Hotel Antakya yapısı pek çok diğer proje gibi konumlandığı coğrafyanın doğal, fiziksel, iklimsel, sosyal, kültürel, tarihsel, demografik, ekonomik ve politik verileri üzerinden şekillendi. Bu coğrafyanın en belirgin özelliklerinden olan deprem gerçeği de ilk aşamadan itibaren gündemde tutulan başat bir unsur olarak yapının cisimleşme sürecinde tasarımın önemli ölçütlerden birine dönüştü diye konuştu.
Zemin etüdünün bulgularının ayrıntılı bir biçimde değerlendirildiğini belirten Arolat, Yapının ana taşıyıcıları mevcut zeminin metrelerce altındaki sağlam zemine oturtuldu. Bu işlemler sırasında arazide bulunan tarihi kalıntıların bütünüyle korunması da çok önemli bir diğer ölçüttü. Yapının taşıyıcı sistemi büyük oranda çelik strüktür olarak tasarlandı ve imalat çok ciddi bir mühendislik hizmeti alınarak gerçekleştirildi ifadelerini kullandı.
TEKNİK KONTROLLER TİTİZLİKLE YAPILDI
Arolat, şunlara dikkat çekti:
Bu tür yapıların deprem anında salınım yaparak sarsıntının yıkıcı etkisini sönümlendirmesi ve böylelikle bertaraf etmesi öngörülür. Müze Otel yapısı da meydana gelen bu felaket sırasında teknik olarak hayli olumlu bir performans gösterdi ve gözle görülür, kayda değer bir hasar almadı. Depremin bu denli büyük bir tesir oluşturmasına karşın olay sırasında içinde bulunanların tümünün salimen ve kontrollü bir şekilde dışarı çıkabilmesine olanak verdi. Yapı daha sonrasında da tedbir amaçlı olarak tamamen boşaltıldı. Proje ekibinin tasarım aşamasında ortaya koyduğu mesleki sorumluluk bilincinin yanında vurgulanması gereken bir diğer önemli konu da yapının inşa sürecinde imalatın ve belki de bundan daha önemlisi, teknik kontrollerin titizlikle yapılmış olması.
Bugün kullanılan evrensel teknik bilgi dağarcığı ve yüksek teknoloji sayesinde, yapım maliyeti de göz ardı edilirse, yeryüzünün her noktasında ve her koşula dayanıklı yapılar inşa etmenin teorik olarak mümkün olduğu söylenebilir ifadelerini kullanan Arolat, Ancak yine de ortada çok ayrıklı bir durum olmadığı sürece kişisel olarak bu tür iddiaları çok da anlamlı bulmadığımı söylemeliyim. Bir yapının ya da daha geniş çerçevede bir yerleşkenin, hatta daha da büyük ölçeğe çıkalım, herhangi bir yerleşim biriminin çok özel haller dışında zemin ve depremsellik anlamında sorunlu bölgelerde konumlanmasını doğru bulmadığımı vurgulamak isterim. Bu çerçevede çok yönlü ve büyük ölçekten yapı ölçeğine kadar titizlikle ve katmanlı bir şekilde ele alınan kentsel planlamanın önemine bir kez daha dikkat çekmek gerekir dedi.
Arolat şöyle devam etti:
Çok genel bir tanımla, bir yapının yer alacağı konumun zemin ve depremsellik özelliklerine bağlı olarak tasarlanması ve bu çerçevede üretilmiş olan yönetmeliklere uyum sağlaması esastır. Ancak her şeyden önce yönetmeliklerde verilen tüm verilerin kabul edilmesi gereken en az değerlerden oluştuğu bilinmelidir. Herhangi bir yapının taşıyıcı sistem tasarımını yapan uzman mühendisin deneyimi ve öngörüsü ile bu konuda yapacağı yorum önemlidir. Bununla birlikte, taşıyıcı sistemin konfigürasyonu da çok kritik bir konudur. İmalat esnasında yapım detaylarına da dikkat edilirse, yapı kabul edilen yüklerin daha fazlasını rahatlıkla karşılayabilir. Belki tekrar olacak ancak bir kez daha hatırlatmak isterim ki bir yapının deprem anındaki performansı ile ilgili olarak ayrıntılı zemin etütlerine göre hazırlanmış olan taşıyıcı sistem tasarımı en kilit projedir ve hiçbir mimari fikir, deney ya da kapris taşıyıcı sistem tasarımına ilişkin prensiplerin önüne geçmemelidir.
İSTANBUL İÇİN ZAMAN VERİMLİ KULLANILMADI
Arolata İstanbul da depremini bekliyor. Bu depremle tanık olduklarımız sayesinde bunu daha da çabuk bekler olduk ve ne zaman bunu konuşmaya çözüm bulmaya çalışsak sağlıklı binalarda oturmanın da binamızı sağlıklı hale getirmenin de maddi olarak imkânsız olduğunu idrak ediyoruz. Bu sizce de imkânsız mı? İstanbul’un depreme dayanması her birimizin sağ salim kalabilmesi imkânsız mı? sorusu da yöneltildi.
Arolatın bu soruya yanıtı şöyle oldu:
Bahsettiğin anlamda bütünsel bir imkansızlığa doğrusu hiç inanmıyorum. Bugünkü merkezi yönetim, ve yılları arasında, tam yirmi beş yıl İstanbul’u yönetti. Bütünüyle doğru değil ama, haydi diyelim ki hepimizi uyarması gereken Yalova ve Düzce depremleri yılında gerçekleşti ve daha öncesinde de deprem hiçbirimizin gündeminde değildi; yine de bu yönetimin kenti hazırlamak için en az yirmi yılı vardı. Üstelik bu süreç merkezi ve yerel yönetimin uyum içinde olduğu ve en azından uzunca bir süre halkın önemli bir bölümünün neredeyse kayıtsızca destek olduğu bir döneme rastlıyor. Bu zaman aralığı çok daha verimli ve bilimsel gerçekliklere uygun olarak değerlendirilseydi, çıkartılan yasalara, kanun hükmünde kararnamelere ve yönetmeliklere uyulsaydı, yasaların eksik kısımları tamamlanıp gereken düzenlemelerin tümü yapılsaydı, böylelikle evrensel tasarım, yapım ve denetim normlarına uygun bir imalat süreci yürütülseydi, bugün büyük bir deprem felaketi bekleyen İstanbul’un için söz konusu olan tehlikenin önemli bir bölümü bertaraf edilmiş olurdu. Hep söylerim, ilk olarak İhsan’dan (Bilgin) duymuştum toplumsal suç ortaklığı tanımını. Kimse üzerine almak istese de bir gerçekliktir bu aslında. Acı ve fena bir gerçeklik.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Öte yandan kişisel olarak halen İstanbul’un öncelikli meseleleri arasında en önde geleninin bu olduğunu düşündüğümü söylemeliyim. Bu çerçevede daha fazla zaman kaybetmeden, geç kalındı, iş işten geçti demeden, kentin tüm katman ve dinamiklerini göz önüne alan bir dönüşüm planı yapılmalı. Kim bilir belki birazdan belki de on, ya da yirmi yıl sonra gerçekleşecek bu deprem. O zaman geldiğinde de bugünkü gibi hayıflanmayız hiç olmazsa
Daha Fazla Göster:Antakyadeprememre arolatthe museum hotel