Konser öncesi Londra Filarmoni Orkestrası’nın baş flütisti Juliette Bausor ve baş perküsyonist Andrew Berclay ile bir araya gelerek AKM’nin onlar için ne ifade ettiğini konuştuk. Türkiye konseri için çok heyecanlı olduklarını söyleyen ikili AKM’nin açılış konserini vermekten ötürü tüm topluluğun kendini ayrıcalıklı ve gururlu hissettiğini söyledi.
‘İLK SENFONİ KONSERİNİ VERMEK BİR GURUR’
Bausor, “Bir konser salonunun ilk filarmoni konserini vermek çok değerli. Bu deneyimi daha önce başka ülkelerde de yaşadık. İstanbul’un en önemli konser salonu olan Atatürk Kültür Merkezi için açılış konserini hangi toplulukla yapacağı kararı çok önemli. Bu noktada Londra Filarmoni Orkestrası’nın ilk konseri vermesi bizler için mutluluk ve gurur verici. Bizim için harika bir deneyim olacak” diye konuştu. Bausor, pandemi süreci boyunca online konserler verdiklerini ancak eylül ayından beri izleyiciyle tekrar buluşmaya başladıklarını ifade etti.
Barclay daha önce 2002 yılında Aya İrini’de bir konser verdiklerini, Türkiye dinleyicisiyle buluşmanın her zaman çok keyifli olduğunu vurgularken Avrupa ve Asya’nın birleştiği İstanbul’un müzikal anlamda çok farklı bir his verdiğini belirtti.
‘TÜRKÜYÜ ÇOK SEVDİK’
Türkiye için özel olarak hazırladıkları ‘Haydar Haydar’ türküsünün tınılarının kendisini çok etkilediğini söyleyen Andrew Barclay, “Gittiğimiz ülkelerde insanların daha önceden aşina olduğu melodileri senfonik anlamda yorumlamayı çok seviyoruz. Dinleyiciler için hoş bir sürpriz oluyor. Haydar Haydar türküsünü çok sevdik ve yorumlamaktan memnuniyet duyuyoruz” diye konuştu.
PEK ÇOK SANATÇI USTA YORUMLADI
2006 yılında 71 yaşındayken kaybettiğimiz ünlü Türk halk müziği sanatçısı Ali Ekber Çiçek’in bestesi olan Haydar Haydar, müzik uzmanları tarafından senfonik özelliği olan bir deyiş olarak kabul edilir. Aynı zamanda bir bağlama solosu olarak kabul edilen Haydar Haydar’ı şimdiye kadar pek çok müzisyen yorumladı. Ali Ekber Çiçek’in bestelediği eserin sözleri, 1865-1928 yılları arasında yaşamış Aşık Sıdkı Baba’ya ait ‘Düş Oldum’ başlıklı şiirinden alınmış.
|
YARAYI HEM SARAN HEM YAKAN ALİ EKBER ÇİÇEK
Cümleler tınısını bulmuş ilerliyor bağlamaların tellerinde. O bağlamayı bir dertli el tutuyor ki sormayın. Binlerce âhı çekmiş içine, bin bir feryat gizlemiş diline, bir suyun hem hırçınlığını hem duruluğunu gösteriyor sesinde. Bir çocuğun ilkbaharda açan çiçeğe koşuşundaki heyecanı barındırıyor sahneye çıkışındaki adımları. Bir annenin gurbetteki oğluna özlemi de işte şuradaki telinde bağlamanın. Üstündeki süt kokusunu yeni atmış genç bir oğlanın cayır cayır yanan ciğerine düşen ateşin hikayesi de orada bir yerde. Herkesin çocukluğunun bir türküsü vardır elbet. Fonumuzda çalan bir çok türkünün elini tutmuştur Ali Ekber Çiçek.
“Bülbül oldum firdevs bağında öttüm Bir zaman gül için zara düş oldum” (Haydar Haydar)
1935 yılında Erzincan’da doğdu Ali Ekber Çiçek. Babasını 1939 yılında Erzincan depreminde kaybetti, babasız büyümeye başladı. Küçük yaşlarda rençberlik yapıyor ayrıca bağlama çalmak için de uğraşıyordu. Cem toplantılarında çalınan ezgileri kulağına iliştirmişti o zamanlarda. İleride neyi doldurduysa onu dilinden dökeceğinden habersizdi.
“Yolu çok küçükken gurbete düşmüştü. Yetimliği, yalnızlığı, uzaklarda olmayı yaşamının içine demleye demleye, yedire yedire bir iyicene yerleştirmiş, tüm aşklarını, sevdalarını, hüzünlerini, dertlerini türküler söylerken dile getirmişti. Gönlü hep gamlıydı, hep gerçek bir dost aradı, gerçekten huzurlu, mutlu olacağı bir yerin keşfindeydi.” (Cem Vakfı/Ayhan Aydın)
O zamanlarda bir insanın okuması çok güçtü. İşte o zorluğun ağına bir de Ali Ekber Çiçek takıldı. Okulu bitiremeden bırakmak zorunda kaldı ama müziğin yakasından hiç kurtulmak istemedi. Mırıldandığı, bağlamanın tellerine dokunduğu yerde yeşerdi huzur.
“Derdim çoktur hangisine yanayım Yine tazelendi yürek yarası Ben bu derde hande derman bulayım Meğer şah elinden ola çaresi” (Derdim Çoktur Hangisine Yanayım)
Hep hayatımın köşesine iğnelenmiş bir cümle vardır. Nerede mutluysan orada ol. Müzikte mutluydu Ali Ekber Çiçek. Bunu anladığı vakit İstanbul yolunu tuttu. Orada bir çok önemli isimle karşılaştı. Askerliğini yapıp döndükten sonra TRT’nin hazırladığı sınavı kazandı. Böylece TRT Ankara Radyosu’na katıldı. Bunun yanında “Yurttan Sesler Korosu”na girdi.
“Kırma gönül şişesini Yapan bulunmaz bulunmaz Yıkma hakkın binasını Ören bulunmaz bulunmaz” (Gönül Hakkın Şişesini)
Bir çok türkü derledi, bıraktı insanlığın diline. 54 kaset çıkardı, teslim etti TRT’nin arşivine. Evlendi ve doldurdular Cemile Cevher Çiçek ile evlerinin köşelerindeki tozları bile türkülerle. Fakat 2006 yılında pankreas kanserinden kaybettik Ali Ekber Çiçek’i. Bir elinde bağlama ile gitmiştir illaki. İnsanın sevdiğinden ayrılması mümkün müdür?
“Gül yüzlü sevdiğim nemden incindin Araya söz katan eldir efendim Kul oldum kapına mürvete geldim Göster cemalini güldür efendim” (Gül Yüzlü Sevdiğim)
Bir sabah uyanmış ve annemi eski evimizde koca tahta masamızın başında bulmuştum. O kaybettiklerine ağlıyor ben ise çocuk aklımla hiçbir şey anlamıyordum. Tek bildiğim annemin gözlerinden akan yaşın sebebi ne ise benim bile içimi yakıyordu. Aslında odada annemin iç çekişlerinden başka bir şey duyulmuyordu. Ama şimdi şimdi düşündükçe fonda hep bir Ali Ekber Çiçek açılan yaramızı sarıyordu. Anneme “Ağlama gözlerim” diyordu işte tam o masada.
“Gurbet elde bir hal geldi başıma Ağlama gözlerim mevlam kerimdir Derman arar iken derde düş oldum Ağlama gözlerim mevlam kerimdir” (Ağlama Gözlerim)
Eski evlerin küçücük salonları olurdu. Kim ne yapsındı koskoca odaları? Birinin birine eli değiyordu, insan başka bir insanın varlığını unutmuyordu. Sözler selamlaşmasa o gün o evde omuzlar çarpışarak anlaşırdı. İşte o evlerin birinde, annem ve teyzemler yerde otururdu. Dayım elinde bağlama ile koltukta otururdu. Biz yine bir çocukluk çağındayız, koşturur dururduk. Dayım o bağlamanın tellerine vurduğu an dururduk. Bağlama bilirdi ne çalacağını. Sesler birleşir oluştururdu yeniden Ali Ekber Çiçek’i o odanın ortasında. Kimin aklında ne vardı bilmezdik. Kim unutamamıştı aşkını, kim yaralanmıştı içerden, kimdi düşündüren gecenin bir vakti uyuması gereken saatlerde insanları? Bilmezdik. Ama hep derdik “Unutursun”
“Bir gün olur sende beni Unutursun unutursun Zaten kalmışam yalınız Sende birgün unutursun” (Unutursun)
Hayatımızın içindeydi Ali Ekber Çiçek. Bizi tanıması için yaşaması gerekmezdi ki. Bizimle yaşaması için tanıması da gerekmediği gibi… Biz onu işte böyle böyle işlemiştik çocukluğumuza. Her çocukluğun bir türküsü vardır. En güzel notalarında yürüdü Ali Ekber Çiçek. Ağlayışımızın, sarılışımızın adamı. Duyun onu. Mırıldınıyor yine kimlerin içindekilerini.
Öyküm Deniz, Yarayı Hem Saran Hem Yakan Ali Ekber Çiçek (arakatsanat)