Bildiğimiz şekliyle Homo Sapiens bir asırda yok olacak.
Özellikle Sapiens: Hayvanlardan Tanrılara (), Homo Deus () ve Yüzyıl İçin 21 Ders () eserleriyle küresel çapta tanınan Yuval Noah Harari, popüler bilimin gerekliliği olarak anlaşılır bir dille yazdığı ve antropolojiyle beraber biyolojik evrimden hareket ettiği çalışmalarıyla ezber bozan bir yazar.
Bu yazımızda Yuval Noah Harari kimdir, eserleri nelerdir ve Harari sevenlerin beğenebileceği yazarlar ile yazarın bizzat okumanı tavsiye ettiği kitaplardan bahsedeceğiz.
24 Şubat , Kiryat Atada doğan Yuval Noah Harari, İsrailli bir tarihçi ve entelektüeldir. Kudüs İbrani Üniversitesi Tarih Bölümünde profesör olarak görev yapan Harari, son zamanlarda dünya çapında büyük bir okuyucu kitlesine ulaşan bilim temalı kitapları ile popülerliğe ulaşmıştır. Sapiens: İnsanlığın Kısa Tarihi (), Homo Deus: Yarının Kısa Tarihi () ve Yüzyıl İçin 21 Ders () kitaplarının yazarı olan Harari, insanlık tarihine homo sapiensin evrimini inceleyerek başlar ve yüzyılın teknolojik gelişmelerine kadar detaylı bir inceleme yapar.
Harari, sıradan bir çocuk olarak büyümedi. Sekiz yaşından itibaren Hayfada bulunan Leo Baeck Eğitim Merkezinde üstün zekâlı çocuklara eğitim veren bir sınıfta eğitim gördü. 17 yaşına geldiğinde ise Kudüs İbrani Üniversitesinde Tarih ve Uluslararası İlişkiler alanlarında öğrenimine başladı. – yılları arasında Kudüs İbrani Üniversitesinde Ortaçağ Tarihi ve Askeri Tarih konularına yoğunlaştı. Doktorasını yılında Oxforddaki Jesus Collegedan alan Harari, doktora sonrası çalışmalarını – yılları arasında Yad Hanadiv Fellowu olarak Tarih alanında yaptı. Harari, doktorasını yaparken, düşüncelerinde büyük etkisi olduğunu ifade ettiği Jared Diamondın yazılarıyla tanıştı.
Yuval Noah Harari, ve yıllarında olmak üzere iki defa Polonsky Yaratıcılık ve Özgünlük Ödülünü kazandı. de, Askeri Tarihle ilgili yazdığı makalelerle Askeri Tarih Derneği tarafından verilen Moncado Ödülünü kazandı. Yazar, yılında Genç İsrail Bilimler Akademisine seçildi. de Homo Deus eseri yılın en etkili kitabı seçilerek Handelsblatt tarafından verilen Almanya Yılın Ekonomi Kitabı Ödülünü kazandı. Harari, ve yıllarında Davostaki Dünya Ekonomi Forumu’na konuşmacı olarak katıldı.
Yuval Noah Hararinin kitaplarında işlediği ana fikir, insanların toplum olarak genellikle kurgulama becerileri tarafından yönlendirildiğidir. Bu kurgular ister tanrılar ister uluslar olsun, bizim kolektif hayal gücümüzde var oldukları için etkilidirler. Bu kurgulara duyduğumuz inanç sayesinde biz topluluklar olarak bir araya gelme ve işbirliği yapma becerisi ediniriz. Harari’nin incelediği temalar ise özgür irade, bilinç, zeka, mutluluk ve acıdır.
Harari, yıl kadar önce, bilişsel devrimle Homo Sapiensin, Neandertalleri ve diğer Homo türlerini domine ettiğini belirtir. Bilişsel devrimi on iki bin yıl önce gerçekleşen tarım devrimi, onu da beş yüz yıl önce başlayan bilimsel devrim izler. Kitaplarında ayrıca insanın yarattığı akıllı biyolojik organizmalar tarafından domine edilmesine neden olacak fütürist bir biyoteknolojik dünyadan da bahseder ve şunu söyler: Bildiğimiz şekliyle Homo Sapiens bir asırda yok olacak.
Anlaşılır ve etkileyici örneklerle insanlığın geçmişi, bugünü ve geleceği ile ilgili herkesin kavrayabileceği bir dilde kitaplar yazan Yuval Noah Harari’ye benzer olarak popüler bilim alanında kitaplar kaleme alan ve akademik geçmişleriyle öne çıkan yazarlar tanımak isteyenler için bir liste hazırladık.
Amerikalı yazar ve dilbilimci Bill Bryson, İngiliz dili ve mizah seyahat kitapları yazmıştır. Yazarın Türkçe’ye çevrilen kitapları arasında Beden – Bir Kullanıcı Kılavuzu ve Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi Bulunuyor.
Tüm dünyada çok satan kitabı Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi’nde Bryson, Büyük Patlama’dan günümüz uygarlığına kadar insanlık tarihinin peşine düşüyor. Yazar kitabında insanın gizemine dair şu cümleyi kurar: Bir yandan ilahi kudretin en derin sırlarını çözerken, öte yandan bize asla zararı dokunmamış, kendisine ne yaptığımızı anlamaktan bile aciz bir yaratığın kökünü kurutabilen bir organizma türüdür insanoğlu.
Kanadalı yazar, psikolog ve bilişsel bilimci Steven Pinker, evrimsel psikoloji ve bilgisayarlı zihin kuramının savunucularından biridir. Türkçe’ye çevrilen kitapları arasında Dil İçgüdüsü, Doğamızın İyilik Melekleri, Düşüncenin Maddesi ve Zihin Nasıl Çalışır bulunan yazar, Noam Chomsky’nin dil ile ilgili teorisini popülarize etmesi ile bilinir. Hem dil hem de psikoloji alanında katkılar yapmış olan Pinker, insan topluluklarındaki gelişmeler için en iyi açıklamaların evrimsel psikoloji perspektifinden yapılabileceğini iddia eder.
İngiliz evrimsel biyolog ve yazar Richard Dawkins, British Humanist Association Başkan Yardımcılığını görevini yürütmektedir. Dawkins bir ateist ve hümanisttir. Birçok bilim kitabı yazan yazar aynı zamanda televizyon ve radyo programları da yapmaktadır. Yazarın Türkçe’ye çevrilen kitapları arasında; Gen Bencildir, Kör Saatçi, Olasılıksızlık Dağına Tırmanmak, Ruhtaki Bilim, Gerçeğin Büyüsü, Bir Şeytanın Papazı, Tanrı Yanılgısı, Merak Tutkusu, Genişlemiş Fenotip, Yeryüzündeki En Büyük Gösteri ve Cennetten Akan Irmak bulunmaktadır.
Yazarın kitaplarında, evrim, yaratılışçılık ve din konularında yazmıştır. yılında oldukça ses getiren kitabı Gen Bencildir’de yazar, ‘Mem’ adında bir terim ortaya atarak Memetik bilimini kurmuştur. Kitaptaki ana fikir, hayatın DNA’ların kendilerini kopyalama ve çoğaltma mücadelesinden başka bir şey olmadığıdır. Kitapta, genin gözünden canlı varoluşunu değerlendiren yazar evrimle ilgili birçok imada bulunmuştur.
yılında yayımlanan Genişletilmiş Fenotip isimli kitabı Gen Bencildir’in devamı olarak yazılmış ve bu kitapta Genişletilmiş Fenotip fikrini ortaya atmıştır. Kitapta gen merkezli iddialarını daha genişletmiştir. yılında yayımlanan Kör Saatçi ile akıllı tasarım teorisine ve onu destekleyen bir yapıtaşı olan İndirgenemez Karmaşıklık terimine karşı çıkar. yılında yayımlanan Tanrı Yanılgısı isimli kitabında ise tanrının varlığına ve dinlerin gerekliliğine karşı çıkmış ve ateizmi savunmuştur.
Amerikalı yazar ve coğrafya profesörü Jared Diamond, popüler bilim kitaplarıyla tanınan bir yazardır. Yedi yaşında kuşları gözlemlemeye başlayan Diamond, daha sonra Ornitoloji (Kuş Bilimi) ile ilgili birçok çalışma yayınlamıştır. de Harvard Kolejinde Biyokimyasal Bilimler alanında üniversite eğitimi gören yazar, de Cambridge Üniversitesi Trinity Kolejinden doktora derecesini almıştır. Jared Diamond’ın Türkçe’ye çevrilen kitapları arasında Yükseliş, Çöküş, Üçüncü Şempanze: İnsan Türünün Evrimi ve Geleceği, İnsan Cinselliğinin Evrimi, Tarihin Doğal Deneyleri ve Tüfek, Mikrop ve Çelik bulunmaktadır. Herkesin anlayacağı bir dille bilimsel makaleler yayımlayan yazar, özellikle Pulitzer Ödüllü Tüfek, Mikrop ve Çelik isimli kitabıyla öne çıkar. Bu kitaba dayanarak bir belgesel hazırlanmıştır. Kitabında bir ırkın başka bir ırka genetik olarak üstün olmadığını vurgulayan Diamond, toplumla arasındaki güç ve teknoloji bakımından eşitsizliklerin öncelikle çevresel farklılıklardan kaynaklandığını ortaya atıyor. Diamond bu teorisini açık bir şekilde Çevresel Determinizme dayandırmaktır.
Yazdığı kitaplarla dünya çapında büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmayı başaran Harari’nin bu başarısının altında eğitimi, okuduğu kitaplar ve disiplinli bir çalışmaları vardır. Yuval Noah Harari’nin, kendisini etkileyen ve muhtemelen düşüncelerinin şekillenme sürecinde ilham aldığı bazı kitaplar arasında Cesur Yeni Dünya, Tüfek, Mikrop ve Çelik ve Enlightenment Now: The Case for Reason, Science, Humanism and Progress bulunuyor.
İngiliz yazar Aldous Huxley’nin bilim kurgu türünde yazdığı kitabı Cesur Yeni Dünya, gelmiş geçmiş en popüler bilim kurgu kitaplarından biri. yılında yazılan ve ertesi yıl yayımlanan eser bir distopya. Fütürist bir dünyada geçen eserde Huxley, hayal gücünü kara mizah anlayışıyla bir araya getirerek neredeyse yıl sonra hala daha zevkle okunan bir kitap yazmış. yüzyılda İngiltere’de şekillenen olayların geçtiği kitapta, üst düzey teknolojilerin hüküm sürdüğü ancak insanın değerinin yerini maddiyat ve tüketime bıraktığı bir dünya kurgulanır.
Tüfek, Mikrop ve Çelik, de kurgusal olmayan genel eser dalında Pulitzer Ödülü ve En İyi Bilim Kitabı dalında Aventis ödülünü kazanmıştır. Tüfek, Mikrop ve Çelik: İnsanlığın Son Yıllık Kısa Hikayesi adıyla da yayınlanan kitapta, avrasyalıların üstünlüğü fikri, ahlaki veya doğuştan nedenlere dayanmadığı ancak çevresel faktörlerle ilgili olduğu iddia edilir. Diamond, topluluklar arasındaki güç ve teknoloji farklılıklarını çevresel temelde açıklarken gen yapılarında bir üstünlük olmadığını iddia eder.
Diamond, iddiasında coğrafyanın toplum ve kültürlerin dolayısıyla insanlık tarihi üzerindeki etkisinin öneminin üstünde durur. Yazar, toplulukların gelişiminde dört önemli faktörü vurgular: Potansiyel tahıllar ve ehlileştirilebilen hayvanların ulaşılabilirliği, tarımın yayılmasına yön veren kıta ekseninin yerleşimi, kıtalar arasında bilginin transferi ve nüfus büyüklüğü.
Steven Pinker, Enlightenment Now kitabını, Doğamızın İyilik Melekleri’nin devamı olarak yazmıştır. Kitap, aydınlanma çağının getirdiği gelişmelerin önemine odaklanır. Aydınlanmanın temel değerleri olan akıl, bilim ve Hümanizmin insanlığa getirdiği teknolojik ilerlemeye vurgu yaparken, dünyanın neden ve nasıl daha iyi bir hal aldığını ilerleme ölçütlerine göre açıklar. Yazar, 16 bölümden oluşan kitapta, aydınlanmanın değerleri sayesinde; sağlık, barış, güvenlik, çevre, demokrasi, insan hakları, eşitlik ve mutluluk bağlamında dünyada olumlu bir tablo oluştuğunu belirtir.
Sapiens ile insanlığın geçmişine, Homo Deus ile insanlığın geleceğine ışık tutmaya çalışan ve Yüzyıl İçin 21 Ders ile içerisinde bulunduğumuz yüzyılın dinamikleriyle baş edebilmek için bizlere yol göstermeyi amaçlayan Yuval Noah Harari’nin eserlerini Storyel kitaplığında bulabilirsin.
Kitap ÖnerileriKitap TavsiyeleriOkunması Gereken Kitaplar"Hayvanlardan Tanrılara Sapiens kitabıyla insan türünün dünyaya nasıl egemen olduğunu anlatan Harari, Homo Deus'ta çarpıcı öngörüleriyle yarınımızı ele alıyor. İnsanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısalık peşindeki yolculuğunu bilim, tarih ve felsefe ışığında incelediği bu çalışmasında, insanın bambaşka bir türe, Homo deus'a evrildiği bir gelecek kurguluyor. Yola "önemsiz bir hayvan" olarak çıkan Homo sapiens,tanrılar katına ulaşmak uğruna kendi sonunu mu hazırlıyor? Homo sapiens nasıl oldu da evrenin insan türünün etrafında döndüğünü idia eden hümanist öğretiye inandı? Bu öğreti gündelik yaşantımızı, sanatımızı ve en gizli tutkularımızı nasıl şekilendiriyor? İnsanı inekler, tavuklar, şempanzeler ve bilgisayar programlarının tümünden ayıran yüksek zekası ve kudreti dışında herhangi bir alametifarikası var mı? Tarih boyunca benzeri görülmemiş kazanımlar elde etmemize rağmen mutluluk seviyemizde neden kayda değer bir artış olmadı? " "Tüm bunları anlamak için tek yapmamız gereken geriye dönüp bakmak ve Homo sapiens'in aslında ne olduğunu, hümanizmin nasıl dünyaya hakim bir din hâline geldiğini ve hümanizm rüyasını gerçekleştirmeye çalışmanın aslında neden insanlığın kendi sonunu getireceğini incelemektir. İşte bu kitabın temel meselesi budur. " "Okurken hem eğlenecek hem de çok şaşıracaksınız. Her şeyin ötesinde, kendinizi daha önce hiç düşünmediğiniz şeyleri düşünürken bulacaksınız. " -Danıel Kahneman, Hızlı ve Yavaş Düşünme'nin yazarı- "Homo Deus'u okuduğunuzda uzun ve zorlu bir yolculuğun ardından vardığınız bir uçurumun kenarında durduğunuzu hisedeceksiniz. Yolculuğun artık bir önemi kalmayacak, çünkü bir sonraki adımınızı engin bir boşluğa atacaksınız. " -David Runciman, The Guardian-".
Yazar:Kolektif Kitap
1 YUVAL NOAH HARARI HAYVANLARDAN TANRILARA
2 > > 30 S > 5 o o msan türünün kısa bir tarihi - < C = O > > 70 > 7D
3
4 Yuval Noah Hararı da doğdu. 20Q2de Oxford Üniversitesinde tarih doktorasını tamamladı. Şimdilerde Kudüs İbrani Üniversitesi nde Beşeri Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümünde dünya tarihi dersleri veriyor.
5 Yayıncının Notu: Bu kitapta Türkiye den verilen örnekler metnin orijinalinde yer almaktadır. Yazar kitabın yayımlanacağı her ülkeye özel değişiklikler yapmıştır.
6 HAYVANLARDAN TANRILARA SAPİENS İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi Yuval Noah Harari
7 Kolektif Kitap İnceleme -8 Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens İnsan Türünün Ktsa Bir Tarihi Özgün Adı: Sapiens ABrief History of Humankind Yuval Noah Harari, Türkçesi: Ertuğrul Genç, Kolektif Kitap, ISBN: Yayına Hazırlayan: Cihan Kara Son Okuma: Serpil Işıldar Sayfa Düzeni: Kolektif Tasarım Kapak Resmi: Viktor Vasnetsov, Kapak Tasarımı: Deniz Akkol 1. Baskı, Şubat , İstanbul 7. Baskı, Ekim , İstanbul Sertifika No: Baskı ve Cilt: Berdan Matbaacılık Güven Sanayi Sitesi C Blok No: Topkapı, İstanbul Sertifika No: a Kolektif Kitap Bilişim ve Tasarım Ltd. Şti. Caferağa Mah. Sarraf Ali Sok. Eren Apt. No: 26/1 Kadıköy, İstanbul [email protected] T: F: Bu kitabın haklan The Deborah Harris ve Anatolialit Telif Haklan Ajansı aracılığıyla alınmıştır. Yayıncının izni olmaksızın elektronik ya da mekanik herhangi bir yolla çoğaltılamaz ve iletilemez. Tüm haklan saklıdır.
8 HAYVANLARDAN TANRILARA SAPİENS İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi Yuval Noah Harari Türkçesi: Ertuğrul Genç
9
10 Babam Shlomo Harari nin Sevgi Dolu Hatırasına
11
12 İÇİNDEKİLER Birinci Kısım: Bilişsel Devrim Önemsiz Bir Hayvan: 17 Bilgi Ağacı: 33 Adem ve Havva nın Bir Günü: 52 Sel: 74 İkinci Kısım: Tarım Devrimi Tarihin En Büyük Aldatmacası: 89 Piramitleri İnşa Etmek: Fazla Dolu Hafıza: Tarihte Adalet Yoktur: Üçüncü Kısım: İnsanoğlunun Birleşmesi Tarihin Oku: Paranın Kokusu: Emperyal Vizyonlar: Dinin Kanunu: Başarının Sırrı: Dördüncü Kısım: Bilimsel Devrim Cehaletin Keşfi: Bilimle İmparatorluğun Evliliği: Kapitalist itikat: Sanayinin Çarkları: Kalıcı Bir Devrim: Ve Sonsuza Dek Mutlu Yaşadılar: Homo Sapiens in Sonu: Sonsöz: Tanrılaşan Hayvan:
13
14 Teşekkür Tavsiyeleri ve yardımları için Sarai Aharoni, Dorit Aharonov, Amos Avisar, Tzafrir Barzilai, Noah Beninga, Tirza Eisenberg, Amir Fink, Benjamin Z. Kedar, Yossi Maurey, Eyal Miller, Shmuel Rosner, Rami Rotholz, Ofer Steinitz, Michael Shenkar, Guy Zaslavsky ve Kudüs teki Hebrew Üniversitesi Dünya Tarihi programındaki tüm öğrenciler ve öğretim üyelerine teşekkür ederim. Özel teşekkürlerim, bana büyük resme bakmayı öğrettiği için Jared Diamond a, bana bu hikayeyi yazma ilhamını verdiği için Diego Holstein a ve bu hikayeyi etrafa duyurduğu için Deborah Harris e.
15
16 I. KISIM BİLİŞSEL DEVRİM G ö rse l 1: Yaklaşık 30 b in yıl ö n ce g ü n e y Fransa daki C h a u v e t-p o n t-d A rc M a ğ a ra s ın ın d u varında görülen bir insan el izi. Biri Ben buradaydım! dem ek istemiş.
17
18 Önemsiz Bir Hayvan Y A K L A ŞIK 13,5 M İLYAR Y IL Ö N C E, Big Bang olarak adlandırdığımız bir şeyle madde, enerji, zaman ve uzay ortaya çıktı. Evrenimizin bu temel özelliklerinin hikayesine fizik diyoruz. Bunların ortaya çıkışından yaklaşık bin yıl sonra madde ve enerji, atom adını verdiğimiz daha karmaşık yapılar ortaya çıkardılar, bunlar da zamanla birleşerek molekülleri oluşturdu. Atomların, moleküllerin ve aralarındaki etkileşimin hikayesine kimya diyoruz. Yaklaşık 3,8 milyar yıl önce, Dünya adı verilen gezegende, bazı moleküller organizma adı verilen oldukça geniş ve karmaşık yapılar oluşturdu. Organizmaların hikayesine biyoloji diyoruz. Yaklaşık 70 bin yıl önce Homo sapiens e ait organizmalar, kültür adını verdiğimiz daha da karmaşık yapılar oluşturdular. Bunu takip eden insan kültürlerinin gelişimine tarih diyoruz. Tarihin akışını üç önemli devrim şekillendirdi: Yaklaşık 70 bin yıl önce başlayan Bilişsel Devrim, 12 bin yıl önce bunu hızlandıran Tarım Devrimi ve tarihi sona erdirip bambaşka bir şeyi başlatabilecek yalnızca 5 bin yıl önce başlayan Bilimsel Devrim. Bu kitap, bu üç devrimin insanlan ve diğer organizmaları nasıl etkilediğinin hikayesini anlatıyor. * * * Tarihten çok önce insanlar vardı. Modem insanlara benzeyen hayvanlar ilk olarak yaklaşık 2,5 milyon yıl önce ortaya çıktı. Fakat sayısız nesil boyunca aynı çevreyi paylaştıkları çok sayıda organizmadan ayrışmadılar.
19 İki milyon yıl önce Doğu Afrika ya bir gezi yapsaydınız, çok tanıdık insan karakterlerine tanık olabilirdiniz: çocuklarına sarılan endişeli anneler, çamurda oynayan çocuklar, rahat bırakılmak isteyen yaşlılar ve toplumun kurallarına başkaldıran gençler, görmüş geçirmiş yöneticileri ve köyün güzelini etkilemek isteyen gösteriş meraklısı maçolar. Bu arkaik insanlar âşık oldu, oynadı, yakın arkadaşlıklar kurdu, güç ve statü için mücadele etti. Fakat bunu şempanzeler, babunlar ve filler de yapıyordu. İnsanların hiç de özel bir durumu yoktu. Hiç kimsenin, elbette insanların da, bir gün kendi soylarından gelenlerin ayda yürüyeceğine, atomu parçalayacağına, genetik kodu çözeceğine ve tarih kitapları yazacağına dair en ufak bir fikri yoktu. Tarih öncesi insanlarla ilgili bilinmesi gereken en önemli şey etraflarına goriller, ateşböcekleri veya denizanalanndan daha fazla etki etmeyen sıradan hayvanlar olduklarıdır. Biyologlar organizmaları türler hâlinde sınıflandırır. Hayvanlar eğer birbirleriyle çiftleşip üretken yavrular yapabiliyorlarsa aynı türe ait kabul edilirler. Atların ve eşeklerin yakın geçmişten ortak bir ataları vardır ve bu iki hayvan pek çok fiziksel özelliği paylaşır. Buna karşılık birbirlerine pek az cinsel istek duyarlar. Eğer teşvik edilirse çiftleşirler de, fakat katır adı verilen yavrulan kısır olur. Dolayısıyla eşek DNA sındaki mutasyonlar asla atlara (veya tam tersi atlardaki eşeklere) geçemez. Bu iki tip hayvan, sonuç olarak ayrı evrimsel yollarda ilerleyen iki ayrı tür olarak kabul edilir. Buna karşılık, çok farklı görünen bir buldok ve bir spaniel aynı türün üyeleridir ve aynı DNA havuzunu paylaşırlar. Memnuniyetle çiftleşebilir ve yavruları da başka köpeklerle çiftleşerek başka yavrular üretebilirler. Ortak bir atadan evrimleşen türler cins adı verilen bir başlıkta toplanır. Aslanlar, kaplanlar, leoparlar ve jaguarlar Parıthera cinsinin altındaki farklı türlerdir. Biyologlar organizmaları iki parçadan oluşan Latince bir isimle adlandırırlar. Önce cins, sonra tür. Örneğin aslanlar Panthera leo olarak adlandınlırlar, Panthera cinsinin leo türü. Bu kitabı okuyan herkesin Homo sapiens olduğunu varsayabiliriz. Homo (insan) cinsinin sapiens (zeki) türü. Cinsler de kendi içinde ailelere ayrılırlar, örneğin kediler (aslanlar, çitalar, ev kedileri), köpekler (kurtlar, tilkiler, çakallar) ve filler (filler, mamutlar, mastodonlar). Bir ailenin tüm üyelerinin soylan kurucu bir anneye veya babaya dayanır. Örneğin en küçük ev kedisinden en vahşi as
20 lana tüm kediler, yaklaşık 25 milyon yıl önce yaşamış ortak bir kedi atasını paylaşır. Homo sapiens de bir aileye mensuptur. Bu sıradan bilgi tarihteki en sıkı korunan sırlardan biriydi. Homo sapiens uzunca bir süre kendisini diğer hayvanlardan ayrı, ailesiz (kuzeni veya kardeşi, hepsinden de önemlisi ebeveyni olmayan) bir yetim olarak gördü, ama durum böyle değildi. Sevelim ya da sevmeyelim, büyük maymunlar adı verilen gürültücü ve büyük bir grubun üyesiyiz. Yaşayan en yakın akrabalarımız arasında şempanzeler, goriller ve orangutanlar var, ve şempanzeler bunların en yakını. Yalnızca 6 milyon yıl önce, tek bir dişi maymunun iki kızı oldu. Bunlardan biri tüm şempanzelerin atası olurken, diğeri de bizim büyükannemiz oldu. Dolaptaki İskeletler Homo sapiens bundan daha da rahatsız edici bir sır saklıyordu. Pek çok diğer medeni kuzenlerimizin yanı sıra, bir zamanlar birkaç erkek ve kız kardeşimiz de vardı. Tek insan türü olduğumuzu düşünüyorduk, çünkü son 10 bin yılda türümüz gerçekten de dünyadaki tek insan türüydü. Yine de aslında insan kelimesi gerçekte Homo cinsine mensup bir hayvan anlamına gelir ve eskiden bu cinste Homo sapiens dışında pek çok tür mevcuttur. Daha da ötesi, kitabın son bölümünde de göreceğimiz gibi, çok da uzak olmayan bir gelecekte Sapiens olmayan insanlarla da karşılaşabiliriz. Bu durumu açıklığa kavuşturmak için sıklıkla Sapiens terimini Homo sapiens türünün üyelerini belirtmek için kullanacağım, buna karşılık insan terimini Homo cinsinin tüm uzak üyelerine saklayacağım. İnsanlar ilk olarak 2,5 milyon yıl önce Doğu Afrika da, Güney Maymunu anlamına gelen Aııstralopitbecus adı verilen bir maymun cinsinden evrimleşti. Yaklaşık iki milyon yıl önce, bu arkaik erkek ve kadınların bazıları anayurtlarım terkederek Kuzey Afrika, Avrupa ve Asya nın çeşitli yerlerine göç ettiler. Kuzey Avrupa nın karlı ormanlarında hayatta kalmak, Endonezya nın nemli cangıllarından daha farklı özellikler gerektirdiğinden, insan toplulukları farklı yönlerde evrildiler. Bunun sonucunda pek çok farklı tür ortaya çıktı, bilim insanları da bunların her birine ayrı birer şatafatlı Latince isim koydular.
21 Avrupa ve Batı Asya daki insanlar çoğunlukla Neandertaller olarak adlandırılan Homo neandertalensis e evrildiler ( Neandertal Vadisi İnsanı ). Neandertaller Sapienslerden daha güçlü, daha kaslıydı ve Buzul Çağı nm Batı Avrasyasına uyumluydular. Asya nın daha doğu bölgeleri Dik adam anlamına gelen Homo erectus tarafından mesken tutulmuştu. Bu tür, bu bölgede iki milyon yıla yakın bir süre hayatta kalacak şu ana kadarki en dirençli insan türü oldu. Bu rekorun bizim türümüz tarafından kırılması oldukça zor görünmektedir. Homo sapiens m bin yıl sonra bile ortalarda olacağı şüphelidir, bu yüzden iki milyon yıl bizim başarabileceğimiz bir şey değil kesinlikle. Endonezya daki Java adasında Solo Vadisi İnsanı anlamına gelen Homo soloensis yaşamaktaydı. Bu tür de tropik yaşama uyumluydu. Diğer bir Endonezya adası Flores te arkaik insanlar bir cüceleşme süreci geçirdi. İnsanlar Flores e ilk defa deniz seviyesi olağanüstü derecede düşükken geldiler; bu esnada adaya anakaradan kolayca ulaşılabiliyordu. Denizler yeniden yükseldiğinde, bazı insanlar kaynakları çok kıt olan adalarda mahsur kaldılar. Daha çok yiyeceğe ihtiyacı olan büyük insanlar ilk önce öldüler, daha küçük yapılılarsa çok daha iyi hayatta kalabildiler ve Flores insanları nesiller boyunca cüceye dönüştüler. Bilim insanları tarafından Homo floresiensis olarak bilinen bu kendine mahsus tür ancak bir metre boya ulaşabiliyor ve 25 kilogramdan daha ağır olmuyordu. Buna karşılık taştan aletler yapabiliyor ve hatta zaman zaman adadaki filleri bile avlayabiliyorlardı (adil olmak gerekirse, adadaki filler de cüce bir türdü) da, bilim insanları Sibirya daki Denisova mağarasını kazarken fosilleşmiş bir parmak kemiği keşfettiklerinde, diğer bir kayıp kardeş de hiçlikten kurtarıldı. Genetik analiz, parmağın daha önceden bilinmeyen bir insan türüne ait olduğunu kanıtladı ve bu türe de Homo denisova adı verildi. Kim bilir daha kaç tane kayıp akrabamız diğer mağaralarda, adalarda ve farklı iklimlerde keşfedilmeyi bekliyor. Bu insanlar Avrupa ve Asya da evrim geçirirken, Doğru Afrika daki evrim de durmadı. İnsanlığın beşiği Rudolf Gölü İsanı anlamına gelen Homo rudolfensis, Çalışkan insan Homo ergaster ve hiç de alçakgönüllü davranmayarak Zeki İnsan adını verdiğimiz türümüz Homo sapiens gibi pek çok türe ev sahipliği yapmaya devam etti. Bu türlerin bazı üyeleri dev gibiyken bazıları cüceydi. Bazıları korku-
22 G ö rse l 2: Tartışm alı rekonstrüksiyonlara g ö re kardeşlerim iz (soldan sağa): Homo rudolfensis (D o ğ u A frik a ): Homo erectus (D o ğ u Asya); Homo neandertalensis (A vrupa ve Batı Asya). Hepsi insanlar. tucu avcılarken bazıları zararsız bitki toplayıcılardı. Bazıları tek bir adada yaşarken pek çoğu kıtaları aştı. Ama hepsi Homo cinsine mensuptu. Hepsi insandı. Bütün bu türleri ergaster in erectus a, erectus un Neandertallere ve Neandertallerin bize evrildiği düz bir soy çizgisi olarak düşünmek yaygın bir hatadır. Bu çizgisel model, dünyada belirli bir anda sadece tek bir insan türünün var olduğu ve tüm önceki türlerin bizim eski modellerimiz olduğu yönünde yanlış bir izlenim yaratmaktadır. Gerçekteyse yaklaşık 2 milyon yıl önceden 10 bin yıl öncesine kadar dünya aynı anda pek çok insan türüne ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca neden yapmasın ki? Bugün dünyada pek çok tilki, ayı ve domuz türü var. bin yıl önceki dünya en az altı değişik insan türüne ev sahipliği yapmaktaydı. Geçmişimizdeki çok türlü durumdan çok şu anki yalnızlığımız istisnai ve belki de tehdit edici. Az sonra göreceğimiz gibi, türümüz Sapiens in kardeşlerinin anılarını bastırmak için iyi sebepleri var. Düşünmenin Bedeli Pek çok farklılığa rağmen tüm insan türleri belirleyici pek çok özellik paylaşmaktadır. En başta, insanların diğer hayvanlara kıyasla olağanüstü büyük beyinleri vardır. 60 kilogram ağırlığındaki memelilerin orta
23 lama beyin hacmi santimetre küptür. En erken erkek ve kadının, 2,5 milyon yıl önce beyinleri yaklaşık santimetre küptü. Modern Sapiens in ortalama beyniyse santimetre küptür, Neandertal beyni ise daha da büyüktü. Evrimin daha büyük beyinleri seçmesi bize oldukça basit gelebilir. Yüksek zekamızdan o kadar eminiz ki, beyin kapasitesinin daha fazlasının daha iyi olacağını varsayıyoruz. Ama eğer böyle olsaydı, kedi ailesi de hesap yapabilen kediler üretirdi. Hayvan krallığında, neden Homo cinsi bu kadar büyük düşünme makineleri üretebilmiş tek cins? Aslında büyük bir beyin vücutta büyük bir yük demektir. Taşıması zordur, özellikle de büyük bir kafatasının içindeyken. Enerji sağlaması daha da zordur. Homo sapiens te beyin toplam vücut ağırlığının yalnızca yüzde 2 ila 3 ünü oluşturur, fakat dinlenme hâlinde vücudun tükettiği enerjinin yüzde 25 ini harcarken, diğer maymunların beyni dinlenme anında enerjinin sadece yüzde 8 ini kullanır. Arkaik insanlar geniş beyinlerinin bedelini iki şekilde ödediler. Birincisi, gıda ararken daha çok zaman harcadılar. İkincisi, kasları köreldi. Savunmadan eğitime para aktaran bir yönetim gibi, insanlar bisepslerden nöronlara enerji aktardılar. Bunun savanda hayatta kalmak için iyi bir strateji olduğu şüphelidir. Bir şempanze Homo sapiens le yaptığı bir sözlü tartışmayı kazanamaz, fakat maymun insanı bir oyuncak bebek gibi parçalayabilir. Bugün büyük beyinlerimiz çok işe yarıyor, çünkü hem şempanzelerden çok daha hızlı hareket etmemizi sağlıyor hem de güvenli bir mesafeden onlara ateş edebildiğimiz arabalar ve silahlar üretebiliyoruz. Ama arabalar ve tüfekler nispeten yeni şeyler. İki milyon yıldan uzun bir süre boyunca insanın sinir ağları giderek büyüdü, fakat çakmaktaşından birkaç bıçak ve sivri sopa dışında insanlar bununla pek az şey yapabildiler. Peki, bu iki milyon yıl boyunca insan beyninin evrimini sürdüren şey neydi? Dürüst olmak gerekirse bu sorunun cevabını bilmiyoruz. İnsana mahsus diğer bir özellik de iki ayak üstünde dik yürümesidir. Ayaktayken av hayvanlarına veya düşmanlara karşı savanı taramak daha kolaydır ve hareket etmek için gerekmeyen kollar, taş atmak veya işaret etmek gibi işler için kullanılabilir. Ellerimiz daha fazla şey yapabildikçe ellerin sahipleri de daha başarılı hâle geldiler, dolayısıyla evrimsel baskı avuçlarda ve parmaklarda daha yoğun bir sinir ağı ve kasların gelişmesini sağladı. Bugün insanlar bunun bir sonucu olarak elleriyle çok ince iş
24 leri yapabilir, özellikle de karmaşık aletler üretip bunları kullanabilirler. Alet üretimine ilişkin ilk kanıtlar 2,5 milyon yıl öncesine aittir ve alet üretimi ve kullanımı, arkeologların eski insanların varlığını tanımalarındaki temel ölçüleridir. Bununla birlikte, iki ayak üstünde yürümenin dezavantajları da vardır. İlkel atalarımızın iskeletleri, milyonlarca yıl boyunca dört ayağı üstünde yürüyen ve görece küçük kafası olan bir canlıdan evrilmiştir. Dik bir pozisyona geçmek büyük bir zorluktu, özellikle de iskeletin çok geniş bir kafayı desteklemesi gerektiğinde. İnsanlık geniş görüş açısının ve becerikli ellerinin bedelini sırt ağrıları ve boyun tutulmalarıyla ödedi. Kadınlar daha da fazlasını ödemek zorunda kaldı. Dik bir duruş daha dar kalçalar demekti ve bu da doğum kanalını daraltıyordu, üstelik aynı anda bebeklerin de beyni giderek büyüyordu. Doğumda ölüm, dişi insanlar için ciddi bir sorun hâline geldi. Bebeklerinin kafası ve beyni daha küçük olduğundan, erken doğum yapan kadınlar daha çok hayatta kaldılar ve daha çok çocuk sahibi oldular; doğal seçilim bu şekilde erken doğumlara hayatta kalma şansı verdi. Elbette böylelikle diğer hayvanlara kıyasla insanlar, pek çok hayati öneme sahip sistemleri henüz tam olarak gelişmemişken erken doğar hâle geldiler. Bir tay doğumdan kısa süre sonra yürüyebilir, bir yavru kedi birkaç haftalıkken annesi yiyecek arayışı sırasında onu yalnız bırakabilir. İnsan bebekleriyse yıllar boyunca yardım, bakım, koruma ve eğitim için büyüklere muhtaçtır. Bu durum insanlığın olağanüstü sosyal becerilerine ve kendine özgü toplumsal problemlerine ciddi katkı yapmıştır. Yalnız yaşayan anneler, eteklerinde yardıma muhtaç çocuklarıyla kendileri ve yavruları için gıda ararken çok zorluk yaşamıştır. Bir çocuk büyütmek, ailenin diğer üyelerinden ve komşulardan sürekli yardım almayı gerektirir, bu yüzden bir insanı büyütmek için bütün kabileye ihtiyaç vardır. Evrim böylelikle, güçlü sosyal bağlar kurabilenleri desteklemiştir. Buna ek olarak, insanlar az gelişmiş olarak doğduklarından diğer tüm hayvanlardan daha çok eğitilebilir ve daha çok sosyal ilişki kurabilirler. Pek çok memeli, anne kamından fırından çıkan toprak kap gibi çıkar, onları yeniden şekillendirmeye çalışmak onlara zarar verir. İnsanlar ise anne kamından bir ocaktan çıkan erimiş bir cam gibi çıkarlar ve şaşırtıcı oranda şekillendirilebilirler. Bu yüzden bugün çocuklarımızı Müslüman veya Budist, kapitalist veya sosyalist, savaşçı veya banşçıl olarak eğitebiliyoruz.
25 * * * Büyük bir beyin, alet kullanımı; üstün öğrenme becerisi ve karmaşık toplumsal yapıların çok önemli avantajlar olduğunu varsayıyoruz. Bütün bunların insanı dünyadaki en güçlü hayvan yaptığı çok açıktır. Öte yandan insanlar bu avantajlara zayıf ve sıradışı yaratıklar olarak kaldıkları iki milyon yıl boyunca da sahiptiler. Yani bir milyon yıl önce yaşayan insanlar, büyük beyinlerine ve sivri taşlara rağmen avcı hayvanlardan korkarak, nadiren büyük hayvanlar avlayarak yaşadılar ve hayatta kalmaları bitki toplayarak, böcek yiyerek, küçük hayvanları avlayarak ve daha güçlü hayvanların bıraktığı leşleri yiyerek mümkün olabildi. İlk taş aletlerin en önemli kullanım alanlarından biri kemikleri kırarak kemik iliğini almaktı. Bazı araştırmacılar bunun insanların ilk orijinal buluşu olduğunu düşünüyorlar. Ağaçkakanların ağaç gövdelerinden böcekleri almakta uzmanlaşmaları gibi, ilk insanlar da kemik iliği çıkarmakta ustalaşmışlardı. Peki, neden kemik iliği? Bir aslan sürüsünün bir zürafaya saldırıp onu yediğini gözünüzün önüne getirin. Onlar işini bitirene kadar sabırla beklersiniz. Ama hâlâ sıranız gelmemiştir, çünkü önce sırtlanlar ve çakallar -ki bunlara saldırmaya cesaret edemezsiniz- geriye kalanları yağmalarlar. Ancak onların da işi bittikten sonra, sağı solu dikkatle kontrol ederek cesede yaklaşıp geriye kalmış yenebilir durumdaki parçalara ulaşabilirsiniz. Bu durum tarihimizi ve psikolojimizi anlamak için çok önemlidir. Homo cinsinin besin zincirindeki yeri çok yakın bir zamana kadar ortalardaydı. Milyonlarca yıl boyunca insanlar küçük hayvanlar avladılar, ne buldularsa onu yediler ve aynı şekilde büyük avcılar tarafından avlandılar. Ancak bin yıl önce çeşitli insan türleri büyük av hayvanlarını avlamaya başladı ve ancak yüz bin yıl önce Homo sapiens in ortaya çıkışıyla, insan besin zincirinde yukarı zıpladı. Orta sıralardan yukarıya doğru atılan bu büyük adımın çok önemli sonuçları oldu. Piramidin tepesindeki aslan ve köpekbalığı gibi diğer hayvanlar, bu pozisyona kademeli olarak milyonlarca yıl içinde yükselmişti. Bu da, ekosistemin çeşitli kontrol ve denge mekanizmaları üreterek, aslanların ve köpekbalıklarının ortalıkta terör estirmelerini engelledi. Aslanlar daha ölümcül oldukça ceylanlar da daha hızlı koşmaya, sırtlanlar daha iyi işbirliği yapmaya, gergedanlar daha saldırgan olmaya baş
26 ladı. Buna karşın, insan tepeye o kadar hızlı çıktı ki, ekosistemin gerekli ayarlamayı yapacak vakti olamadı, ve buna ek olarak insanlar da bu değişime ayak uyduramadı. Gezegendeki büyük avcıların çoğu muhteşem yaratıklar; milyonlarca yıl süren hâkimiyetleri sayesinde kendilerine olağanüstü derecede güveniyorlar. Sapiens ise adeta bir muz cumhuriyetinin diktatörü gibi. Daha yakın zamana kadar savandaki orta hâili yaratıklar olduğumuz için hâlâ korku ve endişelerle doluyuz, ve bu da bizi fazlasıyla zalim ve tehlikeli kılıyor. Ölümcül savaşlardan çevre felaketlerine pek çok tarihsel kötülük, bu çok hızlı gerçekleşen sıçramadan kaynaklanıyor. Bir Aşçı Irkı Bu sıçramadaki önemli adımlardan biri de ateşin kontrolünün keşfedilmesiydi. Bazı insan türleri bin yıl önceden beri ateşi zaman zaman kullanıyordu; yine aşağı yukarı bin yıl önce Homo erectus, Neandertaller ve Homo sapiens in ataları da ateşi günlük olarak kullanıyordu. İnsanlar nihayet güvenilir bir ışık ve ısı kaynağına ve aynı zamanda etraflarında gezinen aslanlara karşı ölümcül bir silaha kavuşmuşlardı. Kısa süre içinde insanlar komşularına karşı da bu silahı bilerek kullanmış olabilirler. Ateş dikkatli kullanıldığında sık bitki örtülerini av hayvanlarıyla dolu harika bir çayıra çevirebilir. Ayrıca ateş söndükten sonra, Taş devri girişimcileri hâlâ tüten kalıntılar arasında gezerek tütsülenmiş hayvanları, kabuklu yemişleri ve kökleri toplayabiliyorlardı. Ama ateşin en önemli katkısı pişirmekti. İnsanların normalde sindiremedikleri -buğday, pirinç ve patates gibi- yiyecekler, pişirebilme becerisi sayesinde şu anda beslenmemizin temelini oluşturuyor. Ateş besinlerin kimyasını değiştirmekle kalmadı, onların biyolojisini de değiştirdi. Pişirmek gıdalarda bulunan parazit ve mikropları yok ettiği gibi, insanların eskiden beri çok sevdikleri meyve, kabuklu yemiş, böcek ve leşler pişirildiklerinde daha rahat çiğnenip sindirilebiliyordu. Şempanzeler günde beş saatlerini çiğ besinleri çiğnemeye harcarken, insanların pişmiş besinleri yemeleri için bir saat yeterli oluyordu. Yemek pişirmenin icadı insanların daha çeşitli besinler yiyebilmesini, yeme işlemini daha kısa sürede yapabilmesini, ayrıca daha kısa bağırsak ve daha küçük dişlerle idare edebilmesini sağladı. Bazı araştırmacı
27 lar yemek pişirmenin icadıyla insanların sindirim sisteminin kısalması ve beyinlerinin büyümesi arasında doğrudan bir bağlantı bulunduğuna inanıyorlar. Uzun bağırsaklar ve büyük beyinler çok ciddi enerji tükettiklerinden, ikisine birden aynı anda sahip olmak çok zordur. Yiyecekleri pişirme, bağırsakları kısaltıp enerji tüketimini azaltarak, Neandertallerin ve Sapiens in devasa beyinlerinin önünü açtı.1 Ateş ayrıca insanlarla diğer hayvanlar arasındaki ilk büyük farkın oluşmasını sağladı. Neredeyse tüm hayvanların gücü vücutlarına bağlıdır: kaslarının gücü, dişlerinin boyutu, kanatlarının genişliği. Rüzgarlardan ve akıntılardan yararlanabilseler de bu doğal güçleri kontrol edemezler ve her zaman fiziksel tasarımlarıyla sınırlıdırlar. Örneğin kartallar, sıcak hava akımlarını anlayabilerek dev kanatlarını açar ve sıcak havanın kendilerini yukarı kaldırmasını sağlarlar. Ancak bu sıcak hava akımlarının yerini değiştiremezler ve azami taşıma kapasiteleri kanat açıklıklarıyla doğrudan orantılıdır. İnsanlar ateşi kullanmayı öğrenince hem itaatkar hem de potansiyel olarak sınırsız bir güce kavuşmuş oldular. Kartalların aksine insanlar bir ateşi ne zaman ve nerede yakabileceklerine karar verebiliyor ve ateşi pek çok farklı amaç için kullanabiliyorlardı. En önemlisiyse ateşin gücü insanın yapısına, vücut biçimine ve gücüne bağlı değildi. Tek bir insan çakmaktaşıyla veya yanan bir çubukla, birkaç saat içinde koca bir ormanı yakabiliyordu. Ateşin kontrolü daha sonra olacakların habercisiydi. Kardeşlerimizin Koruyucuları bin yıl önce, insanlar ateşin faydalarına rağmen hâlâ güçsüz ve önemsiz yaratıklardı. Artık aslanları korkutabiliyor, soğuk gecelerde kendilerini ısıtabiliyor ve karşılarına çıkan ormanları yakabiliyorlardı. Yine de mevcut tüm türleri düşündüğümüzde, muhtemelen Endonezya takımadalarıyla İberya yarımadası arasında yaşayan bir milyon civarında sayılarıyla, ekolojik radardaki küçük bir noktadan fazlası değillerdi. Kendi türümüz Homo sapiens o dönemde dünyada mevcuttu, fakat Afrika nın bir köşesinde kendi işiyle meşguldü. Homo sapiens olarak tanımlanabilecek hayvanların daha önceki bir insan türünden ne zaman 1- Gibbons, Food for Thought: Did the First Cooked Meals Help Fuel the Dramatic Evolutionary Expansion of the Human Brain?, Science, cilt: , sayı: (),s
28 H arita 1: H om o sapiens dünyayı fethediyor. ve nerede ayrıldığı tam olarak bilinmiyor, fakat bilim insanları aşağı yukarı bin yıl önce Doğu Afrika nın tıpkı bizim gibi görünen Sapienslerle dolu olduğuna inanıyorlar. Bugün bile bir patalog herhangi bir fark bulamaz. Ateş sayesinde atalarından daha küçük çeneleri ve dişleri vardı, buna karşılık beyinleri bizimki gibi çok büyüktü. Bilim insanları 70 bin yıl önce Doğu Afrika kökenli Sapienslerin Arap yarımadasına doğru yayıldıklarını ve oradan da tüm Avrasya ya dağıldıklarına inanıyorlar. Homo sapiens Arabistan a vardığında Avrasya nın çoğu diğer insanlar tarafından mesken tutulmuştu. O insanlara ne oldu? Buna cevap olarak birbiriyle çelişen iki teori var. İlk teori olan Irk Karışımı Teorisi çekim, seks ve karışıma dayalı bir hikaye anlatır. Buna göre, Afrikalı göçmenler dünyaya yayıldıkça diğer insan topluluklarıyla karıştılar ve bugünkü insanlar da bu karışımın sonunda ortaya çıktılar. Örneğin Sapiens Ortadoğu ve Avrupa ya ulaştığında Neandertallerle karşılaştı. Bu insanlar Sapiens ten daha kaslıydı, beyinleri daha büyüktü ve soğuk iklimlere daha iyi adapte olmuşlardı. Çeşitli aletleri vardı ve ateşi kullanabiliyorlardı. Ayrıca iyi avcılardı ve anlaşıldığı kadarıyla hasta ve yaşlılarına bakım yapıyorlardı (Arkeologlar, uzun yıllar ciddi fiziksel engellerle yaşamış Neandertal kemikleri buldular, bu da akrabalarının onlara baktığını gösteriyor). Neandertaller genellikle kaba saba ve aptal mağara insanları olarak karikatürize edilirler, fakat yakın tarihli bulgular bu imajı değiştirmiştir.
29 G ö rse l 3: B ir N e a n d e rta l ç o cu ğ u n tartışm alı re konstrüksiyonu. G e n e tik kanıtlar, en azından bazı N e a n d e rta lle rin açık renkli saç ve te n e sahip olm uş olabileceğini gösteriyor. Irk Karışımı Teorisi ne göre, Sapiens Neandertal topraklarına yayılınca, iki insan nüfusu tamamen birleşene kadar birbirleriyle karıştılar. Eğer gerçek buysa, bugünkü Avrasyalılar saf Sapiens değil Sapiens ve Neandertallerin karışımıdır. Doğu Asya ya ulaşan Sapiens de benzer şekilde oradaki yerli Erectus la karışmıştır, dolayısıyla Çinliler ve Koreliler Sapiens le Erectus un karışımıdır. Buna karşılık Yerine Geçme Teorisi başka bir kurgu anlatır: uyumsuzluk, tepki ve hatta belki de soykırım. Bu teoriye göre Sapiens ve diğer insanların farklı anatomileri vardı ve muhtemelen çiftleşme alışkanlıkları hatta vücut kokuları bile farklıydı, dolayısıyla birbirlerine cinsel ilgi duyma ihtimalleri düşüktü. Yanı sıra bir Neandertal Romeo ile Sapiens Jülyet âşık olsalar bile üretken çocuklar yapamazlardı, çünkü iki tür arasındaki genetik uçurum çok büyüktü. Bu yüzden iki tür birbirlerinden tamamen ayrışmış olarak var oldular ve Neandertaller tamamen ölünce veya öldürülünce, genleri de onlarla birlikte yok oldu. Bu görüşe göre Sapiens diğer türlerle hiç karışmadan onların yerine geçti. Eğer gerçek bu şekildeyse günümüzdeki insanların tamamının soyu 70 bin yıl önce Güney Afrika ya kadar götürülebilir. Bu durumda hepimiz saf Sapiensler iz. Pek çok tartışmanın dayanağı bu konudur. Evrim açısından bakarsak 70 bin yıl görece kısa bir zaman dilimidir. Eğer Yerine Geçme Teorisi doğruysa, yaşayan tüm insanlar aşağı yukarı aynı genetiğe sahiptir ve aralarındaki ırksal farklılıklar önemsiz kabul edilebilir. Ama eğer Karışım Te
30 orisi doğruysa Afrikalılar, Avrupalılar ve Asyalılar arasında yüz binlerce yıl geriye giden genetik farklılıklar vardır. Bu çıkanm siyasi açıdan çok riskli, çünkü saatli bomba gibi patlamaya hazır ırk teorilerine malzeme sağlıyor. Geçtiğimiz on yıllarda Yerine Geçme Teorisi bu alanda kabul edilen ana teoriydi, çünkü hem daha güçlü arkeolojik kanıtları vardı hem de siyaseten daha doğruydu (bilim insanları, modern insan toplulukları arasındaki ciddi genetik farklardan bahsederek Pandora nın Kutusu nu açmak istemiyordu); fakat bu durum Neandertal genom haritasının dört yıllık bir çaba sonucunda açıklandığı da sona erdi. Genetikçiler fosillerden yeterli miktarda bozulmamış Neandertal DNA sı toplayarak bunu günümüz insanının DNA sıyla karşılaştırabilmişlerdi. Sonuçlar bilim dünyasını şaşkınlığa uğrattı. Modern Ortadoğu ve Avrupa insanı DNA sının yüzde 1 ila 4 ünün Neandertal DNA sı olduğu ortaya çıktı. Bu büyük bir oran değil, ama önemli. Birkaç ay sonra Denisova daki fosilleşmiş parmaktan alman DNA nm haritası çıkarıldığında ikinci şok geldi. Sonuçlar modern Melanezyalıların ve AvustralyalI Aborjinlerin DNA sının yüzde 6 ya varan oranda Denisova DNA sı kökenli olduğunu ortaya koydu. Eğer bu sonuçlar gerçekse -bu arada araştırmaların hâlâ sürdüğünü ve gelecekte bu bulguların doğrulanacağını veya değişeceğini öngörmekte fayda var- Karışım Teorisi taraftarları en azından bazı konularda haklı çıkmıştır denebilir. Yine de bu bulgulara göre, Yerine Geçme Teorisi tamamen yanlış anlamına gelmez. Günümüzdeki insanın genomunda sadece küçük bir miktar Neandertal ve Denisova DNA sı bulunduğundan, Sapiens ve diğer türler arasında tam bir karışım bulunduğunu iddia edemeyiz. Her ne kadar aralarındaki farklar üretken bir cinsel ilişki kurmalarına engel olacak kadar büyük değilse de, bu tür ilişkilerin nadiren gerçekleşmesini sağlayacak kadar da büyüktü. Peki bu durumda Sapiens, Neandertal ve Denisovalıların biyolojik akrabalığını nasıl açıklamalıyız? Açıkça görülüyor ki bunlar atlar ve eşekler gibi tamamen farklı türler değillerdi. Öte yandan Buldoklar ve Spanieller gibi aynı türün farklı popülasyonlan da değillerdi. Biyolojik gerçeklikler siyah ve beyaz değildir, çok önemli gri alanlar da vardır. Ortak bir atadan türeyen her iki tür, örneğin atlar ve eşekler, bir ara aynı türün iki ayrı popülasyonuydular, tıpkı Buldoklar ve Spanieller gibi. Her iki popülas-
31 yon birbirinden oldukça farklı olduğu hâlde tarihin bir noktasında, nadiren de olsa cinsel olarak üreyip üretken yavrularının olduğu bir zaman dilimi olmalıydı. Son bir genetik mutasyon, sonrasında iki cins arasındaki bu son bağı da kopardı ve evrimsel yollarına ayrı ayrı devam ettiler. Öyle anlaşılıyor ki 50 bin yıl kadar önce Sapiens, Neandertaller ve Denisovalılar bu son aşamada bulunuyordu. Tam olarak değil ama neredeyse apayrı türlerdi. Sonraki bölümde göreceğimiz gibi Sapiens daha o zaman bile Neandertallerden ve Denisovalılardan sadece genetik kod ve fiziksel özellikler açısından değil, aynı zamanda bilişsel ve sosyal becerileri bakımından da çok farklıydı, yine de nadiren de olsa bir Sapiens ve Neandertal üretken bir yavru ortaya çıkarabiliyordu. Dolayısıyla nüfuslar karışmadı ama bazı şanslı Neandertal genleri Sapiens trenine son anda bindiler. Biz Sapienslerin bir sıralar belki başka türden bir hayvanla cinsel ilişkiye girip çocuk sahibi olduğunu düşünmek rahatsızlık verici -belki de heyecan verici- bir durum. Öte yandan eğer Neandertaller, Denisovalılar ve diğer insan türleri Sapiens le karışmadıysa, neden ortadan kayboldular? Olasılıklardan biri Homo sapiens in onları yok oluşa itmesi. Bir grup Sapiens in Neandertallerin yüz binlerce yıldır yaşadığı bir Balkan vadisine geldiğini hayal edin. Yeni gelenler, Neandertallerin geleneksel yiyecekleri olan meyveleri ve yemişleri toplayıp geyikleri avlamaya başlıyorlar. Sapiensler, üstün sosyal becerileri ve daha ileri teknolojileri sayesinde daha iyi avcı ve toplayıcılardı, bu yüzden de sayıca çoğalıp yayıldılar, buna paralel olarak daha az kaynağa sahip olan Neandertaller giderek kendilerini daha zor besleyebildiler. Nüfusları azaldı ve yavaş yavaş yok oldular, sadece belki bazı üyeler Sapiens komşularına katılmış olabilirler. Diğer bir olasılık da kaynaklar için verilen savaşın şiddetlenerek soykırım boyutuna ulaşması. Hoşgörü Sapiens in baskın özelliklerinden biri değildir. Modern zamanlarda bile ten rengindeki, lehçe veya dindeki bir farklılık bir grup Sapiens in bir başka grubu yok etmeye çalışmasına sebep olabiliyor. Eski Sapiensler tamamen farklı bir insan türüne karşı hoşgörülü olabilir miydi? Sapiens Neandertaller ile ilk karşılaştığında, ortaya tarihteki ilk ve en büyük etnik temizlik harekatının çıkmış olması gayet mümkündür. Hangi şekilde olursa olsun Neandertaller (ve diğer insan türleri) tarihteki en büyük merak konularından biridir. Neandertallerin veya De-
32 nisovalıların Homo sapiens ile birlikte hayatta kaldığını hayal edin. Pek çok farklı insan türünün yan yana hayatta kaldığı bir dünyada nasıl kültürler, toplumlar ve politik yapılar ortaya çıkardı? Örneğin dini inançlar nasıl gelişirdi? Dini kitaplar Adem ile Havva nın Neandertallerin atası olduğunu mu söylerdi? Ya da İsa Denisovalıların günahları için mi ölürdü, ya da K uran cennette türü ne olursa olsun tüm insanlar için mi yer ayırırdı? Neandertaller Roma lejyonlarında, ya da Çin İmparatorluğu nun geniş bürokrasisinde hizmet verebilirler miydi? Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi tüm Homo türlerinin eşit olduğunu mu ilan ederdi? Kari Marx tüm türlerin işçilerinin birleşmesini mi önerirdi? Geçtiğimiz on bin yıl boyunca Homo sapiens ortalıktaki tek insan türü olmaya o kadar alıştı ki bizim için diğer ihtimalleri hayal etmek çok zor. Kardeşimizin olmaması kendimizi yaratım sürecinin son noktası olarak görmemizi kolaylaştırıyor ve aynı şekilde hayvanlar âleminin geri kalanıyla aramızda uçurum olduğunu zannetmemize sebep oluyor. Charles Darwin Homo sapiens in diğer hayvanlar gibi bir hayvan türü olduğunu söylediğinde, insanlar kızmıştı, bugün bile çoğu kişi bunu reddediyor. Neandertaller hayatta kalsaydı bugün hâlâ kendimizi ayrı bir yaratık olarak görür müydük? Belki de bu yüzden atalarımız Neandertalleri yok etti, çünkü Neandertaller yok sayılamayacak kadar yakın, fakat tolere edilemeyecek kadar da farklılardı. * * * Sapiens in suçu mudur bilinmez, ama gittikleri her yerde yerli nüfus tükendi. Homo soloensis in son kalıntıları günümüzden 50 bin yıl önceye tarihlenmektedir. Homo denisova da bundan kısa süre sonra yok oldu. Neandertaller ise yaklaşık 30 bin yıl önce yok oldular. Flores Adası ndaki son cüce insanlar da 12 bin yıl önce yok oldular; geride kemikler, taştan aletler, DNA mızdaki bazı genler ve pek çok cevaplanmamış soru ve son insan türü olan Homo sapiens i bırakmış oldular. Sapiens in başarısının sırrı neydi? Birbirinden çok uzak ve ekolojik olarak çok farklı yerlere bu kadar hızla yerleşmeyi nasıl başardı? Diğer insan türlerinin hepsini nasıl yok oluşa itti? Neden güçlü kuvvetli, beyni gelişmiş ve soğuğa dayanıklı Neandertaller bile bizim katliamımızdan kaçamadılar? Bu konudaki tartışmalar sürüyor. En muhtemel cevap, za
33 ten tartışmanın da hâlâ sürmesini sağlayan şey. Homo sapiens dünyayı, her şeyden önce kendine özgü dili sayesinde fethetti.
34 Bilgi Ağacı Ö N C E K İ BÖ LÜ M D E, bin yıl önce Doğu Afrika ya yerleşen Homo sapiens in sonradan dünyanın geri kalanına yayılıp, yaklaşık 70 bin yıl önce de diğer insan türlerini ortadan kaldırmaya başladığım gördük. Aradaki bin yıllar boyunca bu arkaik Sapiensler, aynen bizim gibi bir dış görünüşe ve gelişmiş bir beyne sahip olsalar da diğer insan türlerine karşı belirgin bir üstünlükleri yoktu. Ayrıca gelişmiş aletler yapmak gibi özel başarılar da gösterememişlerdi. Aslında, Sapienslerle Neandertaller arasındaki bilinen ilk karşılaşmayı Neandertaller kazandı. bin yıl önce bazı Sapiens grupları kuzeye, Doğu Akdeniz e doğru göç ettiler. Burası Neandertal bölgesiydi ve Sapiensler buraya tam olarak yerleşemediler. Bunun sebebi, düşmanca davranan yerliler, uygun olmayan bir iklim veya Sapiens in yabancısı olduğu yerel parazitler ve hastalıklar olabilir. Sebep her ne olursa olsun, sonuçta Sapiensler o bölgeden çekildiler ve Neandertaller Ortadoğu nun efendileri olarak kaldılar. Bu başarısızlıklar sebebiyle, bilim insanları bu Sapienslerin beyinlerinin iç yapısının bizimkilerden farklı olduğunu öne sürerler. Bizim gibi görünüyorlardı, fakat bilişsel becerileri -öğrenme, hatırlama, iletişim kurma- bizden çok daha sınırlıydı. Bu eski Sapienslere, örneğin Türkçe öğretmek, İslamın temel öğretilerini anlatmak veya evrim teorisini açıklamak sonuçsuz çabalar olarak kalırdı. Aynı şekilde biz de onların dilini öğrenmekte ve düşünce biçimlerini anlamakta çok zorlanırdık. Bununla birlikte, Homo sapiens 70 bin yıl önceden başlayarak çok özel birtakım işler yapmaya başladı. Bu tarihte Sapiens kabileleri Afrika dan ikinci kez çıktılar ve bu sefer Neandertalleri ve diğer tür-
35 leri sadece Ortadoğu dan değil, tüm yeryüzünden sildiler. Kayda değer kadar kısa sürede, Sapiens Avrupa ve Doğu Asya ya ulaştı. Yaklaşık 45 bin yıl önceyse bir şekilde açık denizi geçerek o tarihe kadar insanlar tarafından ulaşılmamış olan Avustralya ya vardılar. 70 bin yıldan 30 bin yıl öncesine kadar geçen sürede botlar, yağ lambaları, ok ve yaylar, iğneler (sıcak tutan elbiselerin dikimi için çok önemlidir) gibi aletlerin icadı gerçekleşti. Sanat olarak kabul edilebilecek ilk mücevherler ve dinlerin oluşumunu gösteren ilk buluntularla, ticaret ve toplumsal katmanlar da yine bu dönemde ortaya çıkmıştı. Çoğu araştırmacı, bu daha önce örneği olmayan başarıların Sapienslerin bilişsel yeteneklerinde gerçekleşen bir gelişmeye dayandığına inanıyor. Neandertalleri yok eden, Avustralya ya kadar yerleşen ve Stadel aslan adamını yapan insanların en az bizim kadar akıllı, yaratıcı ve duygusal olduğuna inanılıyor. Stadel mağarası sanatçılarıyla karşılaşsak, biz onların ve onlar da bizim dilimizi öğrenebilirdi. Onlara bildiğimiz her şeyi (Alice Harikalar Diyarında d&n kuantum fiziğinin gizemlerine) açıklayabilirdik ve onlar da bize kendi insanlarının dünyayı nasıl gördüğünü anlatabilirdi. G ö rse l 4: A lm a n y a daki S tadel M a ğ a ra s ın d a bulu nm uş, g ü n ü m ü z d e n ya kla şık32 bin yıl ö n ce yapılm ış, vü cu d u insan, başı aslan şeklinde fild işin d e n bir aslan a d a m (veya aslan kadın"). H iç tartışmasız, ilk sanatsal ve m uhtem elen dini üretim örneklerinden biri olduğu gibi, insanların gerçekte var olm ayan şeyler hayal ed ebilm e becerisini de kanıtlar.
36 Bilişsel Devrim, 70 ila 30 bin yıl önce ortaya çıkan yeni düşünce ve iletişim biçimleri anlamına gelir. Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte, en çok kabul gören teoriye göre genetik mutasyonlar Sapiens in beyin iç yapısını değiştirerek, daha önce mümkün olmayan şekillerde düşünmelerini ve tamamen yeni dillerle iletişim kurabilmelerini sağladı. Bilgi Ağacı mutasyonu adını verebileceğimiz bu mutasyon, neden Neandertal yerine Sapiens in DN Asında gerçekleşti? Bilebildiğimiz kadarıyla bunun sebebi tamamen tesadüf, önemli olansa Bilgi Ağacı mutasyonunun sebeplerinden ziyade sonuçlarını anlamak. Yeni Sapiens dilini, tüm dünyayı fethetmesini sağlayacak kadar güçlü kılan özellik neydi?2 Üstelik bu ilk dil de değildi. Her hayvan türünün bir tür dili vardır. Örneğin karıncalar ve arılar gibi böceklerin bile karmaşık biçimde iletişim kurduğu bilinir, bu da genellikle gıdanın nerede bulunduğunu iletmek için kullanılır. Sapiens dili, ilk sesli dil de değildi; tüm maymun türleri dahil pek çok hayvanın sesli dilleri vardır. Örneğin yeşil maymunlar iletişim kurmak için pek çok farklı ses çıkarırlar. Zoologlar şu ana kadar Dikkatli ol! Kartal geliyor! anlamına gelen birini tanımlayabildi. Biraz daha farklı bir diğeri, Dikkat et! Aslan! anlamına geliyor. Araştırmacılar ilk çağrının kaydını bir grup maymuna dinlettiğinde, maymunlar yaptıkları işi bırakıp korkuyla yukarı baktılar. Aynı grup ikinci çağrı dinletildiğindeyse hemen bir ağaca tırmandı. Sapiensler yeşil maymunlardan çok daha çeşitli sesler çıkarabiliyordu, ama balinalar ve fillerin de aynı derecede etkileyici yetenekleri vardır. Bir papağan, Albert Einstein ın söylediği her şeyi söyleyebileceği gibi, aynı zamanda çalan telefon, sertçe kapanan kapı ve siren seslerini de taklit edebilir. Einstein m bir papağana göre pek çok üstünlüğü vardı elbet, ama ses konusunda değil. Peki o hâlde dilimizi bu kadar özel kılan şey ne? Buna cevap olarak en yaygın kabul, dilimizin olağanüstü esnek olmasıdır. Sınırlı sayıda sesi ve işareti kombine ederek her biri farklı bir anlama sahip sonsuz sayıda cümle üretebiliriz. Bu sayede de etrafımızdaki dünya hakkında devasa miktarda bilgiyi algıyabilir, depolayabilir ve iletebiliriz. Bir yeşil maymun arkadaşlarına Dikkat et! Aslan! diye bir uyarı gönderebilirken, modem insan, arkadaşlarına sabah saatlerinde 2- Burada ve kitabın ilerleyen bölümlerinde Sapiens dilinden bahsederken türümüzün temel dil yeteneğinden bahsediyorum, herhangi bir diyalektten değil. İngilizce, Hintçe ve Çince gibi dillerin hepsi Sapiens dilinin çeşitli türleridir. Anlaşıldığı kadarıyla Bilişsel Devrim in gerçekleştiği dönemde bile Sapienslerin birbirinden farklı diyalektleri vardı.
37 nehrin kıvrım yaptığı yerde bir bizon sürüsünü takip eden bir aslan gördüğünü söyleyebilir. Ayrıca olayın yerini tam olarak aktarabilirken, buraya giden farklı yollan bile anlatabilir. Haberi alan insan grubu, bu bilgiyle kafa kafaya verir ve nehre yaklaşıp aslanı kaçırarak bizonu avlama planı yapabilir. İkinci bir teori, dilimizin dünyayla ilgili bilgi paylaşımıyla zaman içinde evrildiğini öne sürer, ve elbette en önemli bilgiler, aslan ve bizonlarla değil insanlarla ilgili olanlardır. Bu teoriye göre dilimiz dedikodu yapma aracı olarak evrilmiştir ve Homo sapiens her şeyden önce sosyal bir hayvandır, sosyal işbirliği hayatta kalma ve üreme için kritik öneme sahiptir. Kadın ve erkek bireyler için aslanların ve bizonun yerini bilmek yeterli değildir, asıl önemli olan kabilede kimin kimden nefret ettiğini, kimin kiminle ilişkiye girdiğini, kimin dürüst ve kimin hilebaz olduğunu bilmektir. Birkaç düzinelik bir grupta sürekli değişen ilişkileri takip edebilmek için edinilmesi ve depolanması gereken bilgi miktan inanılmazdır (50 kişilik grupta, farklı birebir ilişki vardır, ve bundan çok daha fazla sayıda karmaşık kombinasyon da bulunur). Tüm maymunlar sosyal ilişkilerle yakından ilgilidir, ancak etkin bir biçimde dedikodu yapamazlar. Neandertaller ve arkaik Homo Sapierısler de muhtemelen birbirlerinin arkasından rahatça konuşamazdı. Dedikodu sıkça kötülenen ama aslında kalabalık gruplar hâlinde işbirliği yapabilmenin de temelini oluşturan bir beceridir. Modern Sapiens in yaklaşık 70 bin yıl önce edindiği yeni dil becerisi, ona saatlerce dedikodu yapabilme şansı verdi; kime güvenilebileceğine dair bilgi, küçük grupların daha büyük gruplara dönüşmesine, dolayısıyla da Sapiens in daha sıkı ve karmaşık işbirliği yöntemleri geliştirmesine yol açtı.3 Dedikodu teorisi ilk başta şaka gibi gelebilir ama pek çok çalışma bunu destekliyor. Bugün bile insanlar arasındaki iletişimin büyük bölümü, ister e-posta ister telefon konuşması veya gazete sütunları olsun, dedikodudan oluşur. Bu durum bize o kadar doğal gelir ki, sanki dilimiz özellikle bu amaç için evrimleşmiş gibidir. Yoksa siz tarih profesörlerinin öğlen yemeğinde Birinci Dünya Savaşı nm sebeplerini tartıştığını veya nükleer fizikçilerin akademik konferansların kahve molasında zerreciklerden 3- Robin Dunbar, Grooming, Gossip, and the Evolution oflanguage, Cambridge, Mass.: Harvard University Press,
38 bahsettiklerini mi düşünüyorsunuz? Belki bazen öyledir. Ama genellikle, kocasının kendisini aldattığını yakalayan profesör, bölüm başkanıyla dekan arasındaki tartışma veya bir meslektaşlarının araştırma fonuyla kendisine lüks bir araba alması gibi konularda dedikodu yaparlar. Dedikodular genellikle yanlış davranışlar üzerine odaklanır. Günümüz basınının ilk örneği sayılabilecek söylenti, toplumu bilgilendirerek insanları hilebazlardan ve asalaklardan koruyan gazetecilik faaliyeti gibiydi. * * * Muhtemelen hem dedikodu hem de nehrin kenarında aslan var teorisi geçerlidir. Dilimizin gerçekten özgün olan tarafıysa, insanlar ve aslanlar hakkında bilgi paylaşımına olanak sağlamasından çok, var olmayan şeyler hakkındaki bilginin aktarılmasını sağlamaktır. Bildiğimiz kadarıyla sadece Sapiens hiç görmediği, dokunmadığı veya koklamadığı varlıklar hakkında konuşabiliyor. Efsaneler, mitler, tanrılar ve dinler ilk kez Bilişsel Devrim sayesinde ortaya çıktı. Daha önce pek çok hayvan ve insan türü Dikkat et! Bir aslan! diye uyarı gönderebiliyordu, ama Bilişsel Devrim sayesinde, Homo sapiens aslan kabilemizin koruyucu ruhudur deme becerisini kazandı. Kurgular hakkında konuşabilme becerisi, Sapiens dilinin en özgün yanıdır. Sadece Homo sapiens in var olmayan şeyler hakkında konuşabildiği iddiası herkesçe kabul edilebilecek bir önerme. Bir maymunu, ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz. Peki bu neden bu kadar önemli? Sonuçta kurgu tehlikeli biçimde yanlış yönlendirebilen veya dikkat dağıtan bir şey olabilir. Ormana melekler ve tek boynuzlular görmeye giden insanların hayatta kalma şansı kesinlikle ormana mantar ve geyik bulmaya gidenlerden daha az olacaktır. Ayrıca eğer zamanınızı var olmayan koruyucu ruhlara dua etmekle geçirirseniz, gıda toplamak, savaşmak ve üremek gibi şeyler için kullanılabilecek değerli vakti boşa harcamış olmaz mısınız? Öte yandan kurgu, sadece bir şeyleri hayal edebilmemizi değil, bunu kolektif olarak yapmamızı sağladı. Bu sayede Incil deki yaradılış hikayesi, Avustralya yerlilerinin Dreamtime mitleri ve modern devletlerin mil
39 liyetçi mitleri gibi ortak mitler yaratabiliyoruz. Bu mitler Sapiens e büyük gruplar hâlinde esnek bir işbirliği yapabilme becerisi vermiştir. Karıncalar ve anlar da çok büyük gruplar hâlinde çalışabilirler, ancak bunu yalnızca çok katı bir biçimde ve sadece akrabalanyla yaparlar. Kurtlar ve şempanzeler, karıncalardan çok daha esnek biçimde işbirliği yaparlar, ama onlar da sadece yakından tanıdıkları az sayıdaki üyeyle yapabilirler bunu. Sapiens ise sonsuz sayıda yabancıyla çok esnek bir şekilde işbirliği yapabilir. İşte bu yüzden Sapiens dünyayı yönetirken, kanncalar bizim artıklarımızla beslenir ve şempanzeler de araştırma laboratuvarlannda ve hayvanat bahçelerinde kafes altındadır. Peugeot Efsanesi Şempanze kuzenlerimiz genellikle birkaç düzineden oluşan küçük gruplar hâlinde yaşarlar. Yakın arkadaşlıklar kurar, birlikte avlanır, babunlara, çitalara ve düşman şempanzelere karşı omuz omuza mücadele ederler. Sosyal yapılan hiyerarşik olma eğilimindedir. Baskın üye (hemen her zaman bir erkektir) alfa erkek olarak adlandınlır. Diğer erkek ve dişi bireyler, alfa erkeğe itaatlerini önünde eğilerek ve sesler çıkararak gösterirler, tıpkı kralın önünde eğilen insanlar gibi. Alfa erkek grubun içindeki sosyal uyumu korumaya çalışır; iki birey kavga ettiğinde araya girerek şiddeti durdurur, zaman zaman daha doğrudan müdahale ederek çok sevilen gıdalara el koyar ve daha alt sıralarda bulunan erkeklerin dişilerle çiftleşmesini engeller. İki erkek alfa pozisyonu için mücadele ettiğinde, bunu genellikle grubun erkek ve dişi üyelerinden oluşan geniş bir destekçiler ağı oluşturarak yaparlar. Grubun üyeleri arasındaki bağlar sanlma, dokunma, öpüşme, tımarlama ve karşılıklı iyilikler gibi yakın günlük ilişkilerle oluşur. Aynen politikacıların seçim kampanyalannda etrafı gezerek insanlarla el sıkışıp bebekleri öpmeleri gibi, bir şempanze grubunda da üst pozisyon için mücadele edenler diğerlerine sanlmakla, sırtlannı sıvazlamakla ve bebek şempanzeleri öpmekle vakit geçirirler. Alfa erkeği genellikle bu pozisyonu sadece fiziksel olarak güçlü olduğu için değil, daha geniş ve istikrarlı bir destekçi ağı olduğu için kazanır. Bu ağlar alfa pozisyonu için gerçekleşen açık mücadelelerin yanında gündelik aktivitelerde de kritik bir rol. oynar. Bir grubun üyeleri birbiriyle daha fazla vakit geçirir, yiye
40 cek paylaşır ve başlan belaya girdiğinde birbirlerine yardım ederler. Bu şekilde kurulan ve sürdürülen gruplann büyüklükleri sınırlıdır. Grubun sağlıklı işleyebilmesi için tüm üyeler birbirlerini yakından tanımalıdır. Birbirini hiç tanımamış, birlikte hiç kavga etmemiş, birbirini hiç tartmamış iki şempanze birbirine ne zaman güveneceğini, yardım etmeye değer olup olmadığım ve kimin daha üst sırada olduğunu bilemez. Doğal koşullarda tipik bir şempanze grubu 20 ila 50 arası bireyden oluşur. Bir gruptaki şempanze sayısı arttıkça sosyal denge istikrarsızlaşır ve nihayetinde bir kınlma yaşanarak yeni bir grup oluşur. Zoologlar sadece birkaç kez kişiden daha büyük gruplar gözlemlemişlerdir. Nadiren işbirliği yapan farklı gruplar, genellikle toprak ve gıda için mücadele hâlindedir. Araştırmacılar, gruplar arasında uzun süren savaşlara, hatta bir seferinde soykırıma varacak boyutta sistemli olarak öldürme vakalarına tanık olmuşlardır.4 Benzer örüntüler muhtemelen arkaik Homo sapiens de dahil, ilk insanlann yaşamında da egemendi. İnsanlann da tıpkı şempanzeler gibi, atalannm arkadaşlık kurmalanna, hiyerarşi oluşturmalanna, birlikte avlanıp aralannda kavga etmelerine sebep olan sosyal içgüdüleri vardır. Bununla birlikte insanlann sosyal içgüdüleri de, tıpkı şempanzeler gibi küçük ve samimi gruplar hâlinde yaşamalanna uygundu. Grup çok büyüdüğünde sosyal denge bozuluyor ve grup dağılıyordu. Bereketli bir vadi arkaik Sapiens i besleyebilse bile, bu kadar çok yabancının bir arada yaşaması mümkün değildi. Bu kalabalıkta kimin lider olacağını, kimin nerede avlanacağını ve kimin kiminle çiftleşeceğini nasıl belirleyebilirlerdi? Bilişsel Devrim in arifesinde, dedikodu Homo sapiens in daha büyük ve daha istikrarlı gruplar kurabilmesini sağladı. Ama dedikodunun bile bir sının vardır. Sosyolojik araştırmalar dedikodu sayesinde bir arada durabilen doğal bir grubun sınırının kişi olduğunu göstermiştir. Grup bundan daha büyük olduğunda çoğu kişi diğerlerini ne yeterince yakından tanıyabilir, ne de etkili bir şekilde dedikodu yapabilir. 4- Frans de Waal, Chimpanzee Politics: Poıver and Sex among Apes, Baltimore: Johns Hopkins University Press, ; Frans de Waal, Our Irıner Ape: A Leading Primatologist Explains Why We Are Who We Are, New York: Riverhead Books, ; Michael L. Wilson ve Richard W. Wrangham, Intergroup Relations in Chimpanzees, Annııal Review of Anthropology, sayı: 32 (), s ; M. McFarland Symington, Fission-Fusion Social Organization in Ateles and Patı, International Journal of Primatology, cilt: 11, sayı: 1 (),s;seafoodplus.info anvelaurenj. Chapman, Determinants of Groups Size in Primates: The Importance of Travel Costs, On the Move: Hou> and Why Animals Travel in Groups, Sue Boinsky ve Paul A. Garber (ed.), Chicago: University of Chicago Press,
Daha göster