Yer Ordu () Korgan yaylasnda Hekimin bir olu olur ad brahim. lerde halk kahraman olup ‘Hekimolu’ diye anlacak bu delikanl, sarn, uzun boylu yakkl ve yiittir. Çatmalarda ‘Martini’ tüfeine balad ayna sayesinde dümanlarn gözünü kamatracak kadar da akll.
te o yllarda, Ordu dolaylarnda Gürcü akn sürmektedir. Korgan yaylasnda da Sefer Aa adnda bir Gürcü Beyi hüküm sürmektedir. Babasna bakma kz al derler ya ite bu babaya bakmazsak Gürcü Beyin çok güzel ‘narin’ bir kz varm, ad Fadime. Kahramanmz da bu kz bir gün deirmen yolunda görmü, tabi kz da onu görmü olacak ki gizlice Hekimolu ile bulumu. Ama kzmzn balk paras çoktan verilip bir amcaoluna sözlendirilmi bile.
O zamanlar milletin birbirine gurur yapma lüksü yokmu tabi. Ancak töre bile bu ak engelleyememi. Hikâyenin sonrasnda: Kzn nianls bunlar görür ve narin kzmzn sorguya çekilmesine neden olur ve gizli ak ortaya çkar. Gürcü Sefer Aa dellenir ve Hekimolu’nu teke tek hesaplanacak bir yere çarr.
Gürcü Beyi sözünü tutmayp Hekimolu’na adamlaryla pusu kurar. Ancak mavzeri aynal yiit, çemberi yararak kurtulur ve kalle aann en önemli adamlarndan birini de öldürür. Bu olay yiidimizin ‘Hekimolu’ diye anlmasnn ve halk gözünde kahramanlamasnn balangc olur.
Hekimolu, Bolu beyine bakaldran Körolu gibi, daa çkmaktan baka bir çare bulamaz. Ardndan halk ona o da halka kucak açar ve ‘Robin Hood’a esin kayna olur (hani bunu istilaclar da okuyordur çarm yapsnlar diye) Yeil Karadeniz ormanlarndaki bu zenginden alp fakire verme, zorba yönetime bakaldrma, esnasnda kendine katlanlarla güçlenen Hekimolu; Gürcü Beyinin korkulu rüyas olur.
Bunun üzerine Sefer Aa komu Ünye, Fatsa yörelerini de dolaarak Hekimolu’na kar kkrtr. Fatsa’daki gönüllülerin kurduu zaptiye karakolu komutan dahi Hekimolu’nun peine düer.
Gürcü Beyine gelen bir istihbaratla Hekimolu’nun bir frncnn evinde kaldn örenir. Fatsa’daki zaptiye kuvvetlerini ve kendi adamlarn da alarak Kumru’daki köye yürür. Evin çevresi sarlr ve bir çetin çatma daha balar. Aann önemli bir adam daha vurulur ve Hekimolu evin bitiindeki frn arkasn delerek kaçacak bir yer bulur. Gürcüler için de bir yas daha vardr.
Günlerden bir gün Hekimolu’nun iki yeeni ‘Çitlice’ köyüne dost bildikleri muhtarn evine giderler. Ancak ‘put’ Çitlice Muhtar, Hekimolu’nun yeenlerini çoktan satmtr. ki genç kurun yamuruna tutulur.
Acdan çldran Hekimolu hemen köye iner muhtarn evini sarar; ancak bu bir tuzaktr ve aann adamlar dahil tüm zaptiyeler pusudadr. Cenk balar. Hekimolu bu sefer de pusuyu yarmay baarsa da ar yaralanr; kendisi kadar ünlenmi ‘aynal martin’ tüfei elinden düer. Bir aacn dibinde son nefesini verirken boularak öldürülür.
Hekimolu’nun cesedi kendini ekya zaptiyeler eliinde Fatsa’ya getirilir. lerde Amerika’ya yerleecek bir Rum köylü baka fotorafç olmadndan kaymakam ve zaptiyelerin olduu o ünlü resmi çeker () ve o resim daha sonra resmi çeken tarafndan Fatsa Belediyesine gönderilir.
Hekimolu derler benim aslma
Aynal martin yaptrdm da narinim kendi nefsime
Konaklar yaptrdm döetemedim.
Ünye de Fatsa bir oldu narinim ba edemedim
Konaklar yaptrdm mermer direkli
Hekimolu dedim de narinim aslan yürekli
Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi
Hekimolu'nu görünce narinim budur dedin mi
Çiftlice Muhtar puttur pezevenk
Hekimolu geliyor narinim uçkur çözerek
Hekimolu derler bir ufak uak
Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fiek
Ünye Fatsa aras ordu da kuruldu
Hekimolu dedim de narinim o da vuruldu
Ocaklarda yanar odun kömürü
Çok canlar yakyor da narinim mavzer kurunu
Türküyü Yoranlar: Fuat Saka, Ferhat Tunç, Grup Ç, Ahmet Ymaz, Çakr…
Kaynak: Mehmet Bayrak Ekyalk ve Ekya Türküleri/ Yorum Yaynlar Ankara
Halk heyecan uyandıran her olaya bir türkü yakılır; bunlar bestelenir. Kimi dizeler
düşer, yerlerine yenileri eklenir. Konuları ise daha çok ferdî ve sosyal hâdiselere dayanır. Bir
hâdiseyi hikâye etmekten ziyâde, hâdise karşısındaki içli duyguları ve tepkileri dile getirir.3
Hekimoğlu İbrahim ise, halk düşüncesinde kahramanlık destanlarına, türkülerine konu
olmuş; bazıları da onu Robin Hood veya Köroğluna benzetmiştir. Hekimoğlu hakkında ilk defa arşiv
vesikaları kullanarak makale kaleme alan Ayhan Yüksel şöyle diyecektir.
Bugüne kadar Hekimoğlu hakkında yazılanlar bazen kulaktan dolma bilgilere, bazen de
yılında Amerikadan gönderildiği söylenen bir fotoğrafa dayanmakta, daha da ilginci kendisine
yakılan türkülerden yola çıkılarak hayalî bir Hekimoğlu ortaya konulmaktadır. Hekimoğluna ideolojik
amaçla değişik kimlikler bulunulmaya çalışılması ise pek çok halk kahramanı için söz konusu olan bir
tavırdır.
Aynalı Martiniyle Hekimoğlu İbrahim
(Fotoğrafın yılında Amerikadan gönderildiği söylenmektedir.)
26 Nisan gecesi 8 saat süren bir çarpışmada Yassıtaş Köyünde vurularak öldürülmüştür.
Hekimoğlu hakkında bugüne kadar en ciddî araştırma Mithat SERTOĞLU ve Ayhan YÜKSEL
tarafından yapılmıştır. Mithat Sertoğlu halk ağzından derlediği ve doğruluğu kabul gören bir
bölgesel araştırma.4 Ayhan Yüksel ise zamanın devlet kayıtlarına, yani Başbakanlık Osmanlı
Arşivinde bulduğu belgelerle konuyu gün yüzüne çıkarmıştır. İlk defa Ayhan Yüksel tarafından
Tombak Dergisinde yayımlanan belgeler onun hayatı hakkında çok mühim bilgiler içermektedir.5
Hekimoğlu İbrahim Kimdir?
Hekimoğlu İbrahim, Fatsanın Yassıtaş Köyündendi. Yassıtaş Köyü, yerli halkın yaşadığı
bir Türk köyü idi. Hekimoğlu, hakkında bir kitap yazmış olan Murat Sertoğlunun halk ağzından
derlediği ve doğruluğu genel kabul gören bilgilerine göre Hekimoğlu İbrahim sarışın, yakışıklı,
yiğit ve atak bir gençti, kuvveti ve silâh atıcılığındaki ustalığı ve mahirliği ile diğer
arkadaşları arasında hemen fark ediliyordu.
Anadolunun pek çok yerinde olduğu gibi Karadenizde de herkesin bir soy adı, bir lâkap
taşıması pek eski bir gelenektir. Bu bakımdan İbrahime Hekimoğlu derlerdi ve adından çok bu lâkapla
anılırdı.6 Sertoğlu, Hekimoğlunun ilk yıllarını şöyle anlatıyor.7
Hekimoğlu İbrahim, Fatsada lü yıllarda () harbi muhacirlerinden Gürcü
Sefer Ağanın değirmeninde çalışmaktadır. Sefer Ağanın Fadime adında yeni yetişmiş çok güzel bir
kızı vardı. Fadime bir gün babasını görmek üzere değirmene gelmişti. Sefer Ağa değirmende olmadığı
için onun yerine Hekimoğlu kendisini karşıladı ve bu ilk karşılaşmada birbirlerine âşık oldular.
Hekimoğlunun 26 Nisan
Gecesi Öldürüldüğüne Dair Belge
(BOA DH. MTV 55/48)
Rivayetlere göre iki genç uzak yerlerde buluşuyorlardı. Ve işte bu buluşmaların birinde
Gürcülerden Yusuf adında bir genç bunları gördü. Yusuf onlara orada Gürcü kızlarının evlenmeden
önce nişanlıları bile olsa, bir erkekle buluşup konuşmalarının yasak olduğunu söyledi. Hekimoğlu
oradan ayrılıp eve geldi, eve kapandı ve kimseyle görüşmedi.
Hekimoğluna Gürcülerin Yassıtaş Köyündeki halkla selâmı sabahı bıraktıklarına, alış
veriş yapmadıklarına dair haberler geliyordu. Aradan iki hafta geçti ve Gürcü Köyünden Hasan geldi
ve kendisi ile yarın bağ evinde görüşmek istediğini söyledi. Onların amacı, Hekimoğlunu bağ evinde
vurarak bu işi kökünden kapatmaktı.
Hekimoğlu gidip gitmemek arasında kararsızdı. Ve uzun düşüncelerden sonra gitmeye karar
verdi. Eğer gitmezse korkak olduğunu göstermiş ve suçu kabullenmiş olacaktı. Kararını vererek
Martinini aldı. Fişeklerini omuzlarına ve beline doladı. Tabancasını da kuşağının arasına
yerleştirdi.
Kendisine nereye gittiğini soranlara domuz avına gittiğini söyledi ve onlardan haklarını
helâl etmelerini istedi. Ama, Gürcü genci bağda onu bekliyordu; çoğunluk onun buraya gelecek kadar
deli olmadığını öne sürüyordu. Fakat Hekimoğlu onların yanına geldi ve ona niçin böyle bir şey
yaptığını sordular. O da amacının kötü olmadığını, her şeyi Yusufun abarttığını söyledi.
Bu arada Yusuf silâhını ateşledi. Fakat Hekimoğlu hemen yere yattı ve kurşun sıyırdı. O
arada Hekimoğlu martininin tetiğine bastı ve acı bir çığlık duyuldu. Hekimoğlu oradan uzaklaştı ve
ormana daldı. Gürcülerden bir kişi ölmüştü ve onun intikamı alınmalıydı. Sabah Fatsaya gittiler ve
olayı zaptiyeye bildirdiler. Hekimoğlu ise gidip hükûmete teslim olmayı düşündü, ancak bu delilik
olabilirdi.
O bu cinayeti nefsini korumak için işlemiş olduğuna kimseyi inandıramayacaktı ve haksız
yere bu cezayı çekecek olsa bile hapishanede onu Gürcüler yaşatmayacaklar ve adamları eli ile
öldürteceklerdi. Bu durum karşısında ister istemez dağları kendisine mesken tutmak kanun dışı bir
hayat sürmek durumundaydı.
seafoodplus.info
HEKİMOĞLU EŞKIYA RUHLU MU?
Hekimoğlu ise Kumruda bulunan yakın arkadaşının yanına patika yolları takip ederek
gitti. Arkadaşına, Karataş Köyünde bir Gürcüyü öldürdüğünü anlattı. Ona köye gitmesini ve gelirken
canı tehlikede olduğundan dolayı iki yeğenini getirmesini istedi.
Yolda gelirken çok samimi arkadaşı Gedik Halil de onlara katılınca dört kişi ile
Hekimoğlu Çetesi kuruldu ve Kumrudan ayrılıp Niksara gittiler. Birkaç baskın ve dağa adam
kaldırarak para sıkıntısından kurtuldular.
Bir yıl sonra 11 kişi olup hükûmetin başına büyük belâ oldular. Tokat, Zile, Niksar,
Ünye, Fatsa, Kumru ile Akkuş arasındaki yerlerdeki geniş arazide istediği gibi at koşturuyordu. Bu
arada zaptiye kuvvetleri ile giriştiği birkaç çatışmadan rahatlıkla sıyrılmıştı.
Zorda kalmadıkça adam öldürmemeye dikkat ederdi. Halka zulüm etmekle tanınmış kişilere
musallat olmak ve bunlardan aldığı paraların bir kısmını fukara, yardıma muhtaç köylüye dağıtırdı.
Onun bu davranışı fakir köylüler nezdinde büyük heyecan uyandırmış, onu sevmeye ve ona halk
kahramanı gözüyle bakmaya başlamışlardı. Hangi köye uğrayacak olsa orada sevinç ile karşılanıyor ve
dikkatle korunuyordu. Bunun için zaptiyeler bütün gayretlerine rağmen onun izini bulamıyorlardı.
Bu devirlerde kendisini tanımış bulunan birçok yaşlı hemşehrileri ve kişilerle konuştum.
Hepsi de Hekimoğlunun hiç de eşkıya ruhlu, kan dökmekten zevk alan bir kişi olmadığını söylemekte
birleşiyorlar. Bunlardan biri olan eski güreşçilerden İsmail Hakkı Edeoğlu bakın neler anlatıyor.
Ben Tokatın Kızılcaören Köyündenim. O sıralarda köyün ilkokuluna devam ediyordum. Bir
gün evimize bir takım silâhlı adamlar geldiler; bunların hemen Hekimoğlu Çetesi olduğunu öğrendik.
İşte Hekimoğlu denilen adamı o zaman görüp tanıdım. Orta boylu, sarışın, son derece yakışıklı bir
adamdı.
Biz önce bunlardan korkmuştuk, ama büyüklerimizde bir korku falan görmeyince, bunların
öyle korkulacak bir yeri olmadıklarını hemen anladık. Büyüklerimiz onları dostça karşılamışlardı.
Sonra Hekimoğlu okulumuza geldi. Bizi topladı, sevdi, okşadı. Bize marşlar, okul şarkıları söyletti.
Arkasından derslerimize çok çalışmamızı, yurda yararlı kişiler olmamızı öğütledi.
Giderken de her birimize beşer kuruş verdi. Bundan da güzelce anlıyoruz ki, Hekimoğlu bütün
cahilliğine rağmen eşkıya olmak için yaratılmış bir kişi değildi. Bir defa elini kana bulamış ve
kanun dışı bir hayata sürüklenmişti.
ÜNYE EŞRAFI TARAFINDAN ÇEKİLEN TELGRAF
Bir süre sonra Gürcü Seyyid Ağa ile Hekimoğlunun kan davası etnik bir kavgaya dönüşür.
Ünyeden Müderris Yusuf ve 15 imzalı, 15 Aralık de Dahiliye Nezaretine çekilen telgrafta,
Hekimoğlunun eşkıyalığı yüzünden Gürcülerle Türkler arasında meydana gelebilecek çarpışma
tehlikesinden bahsedilmektedir.
Nitekim Hekimoğlu, Gürcü muhacirlerin hasmı durumuna girecek, Gürcülere karşı Türkleri
koruyan ve kollayan bir kişi olarak namlanacaktı.8 Telgrafın asıl çekiliş amacına baktığımızda Ünye
civarında bulunan eşkıyaları kısa bir sürede yakalayan Canik Jandarma Kumandanı Ahmed Beyin
takibata memur edilmiş olduğu halde geri alınmasının asayişin sağlanmasında zor çıkaracağı ve
mümkünse tekrar vazifelendirilmesi istenmekte ve Hekimoğlu olayının etnik bir kavgaya sebep
olacağından bahsedilmektedir. Ünyeden Dahiliye Nezaretine çekilen telgraf şu şekildedir.9
Müderris Yusuf vs. İmzasıyla
Ünyeden Çekilen Telgrafname
(BOA DH. İD. I/13)
Eşkıya ve firarilerin derdesti ile muhtel bir halde bulunan asayişimizin teskini zımnında kazamıza
izam buyrulmuş olan Canik Jandarma Kumandanı Ahmed Bey’in mücerrebimizin olan tedabir-i hekimhane ve
besaratkaranesi ile eşkiyayı meşhureden Ali, Dralı, Moli Mevlüt arz-ı dehaletle refiki Laz Mehmed
derdest edilerek, hükûmete teslim edilmiş ise de mir-i mumaileyhte takipten el çektirilmiş, livaya
alındığı maattessüf görülmüştür. Asayişi memleketi ihlâle tasaddi edilen eşkıya çetelerinin birkaç
günde derdest ve tenkili mir-i mumaileyhin tedbir-i mûttahazesinden kaddiyen memul ve muntazır
olduğundan, şu sırada takipten aldırılması tedabir-i müttehızeyi akim bırakacağı cihetle, selamet ve
asayişi memleket noktayı nazarından muvafık-ı maslahat olamayacağından ve ünlü eşkıyadan Hekimoğlu
nam şakinin icra ettiği şekavetin tarz-ı cereyanına nazaran Gürcülerle Türkler arasında mukatele
vukuu tehdidesi mevcut olduğundan mir-i mumaileyh buradan infilâk ettirilmezden evvel şu tehlikenin
vukuu esbabının istikmali ehemmiyetle temenni olunur.
İmzalar
Çoldurzade Hakkı, Kahraman Ağazade Rahmi, Mahir Efendi zade Halid ve ahalisinden Feyzullahzade
Rüşdü, Müderris Yusuf, Gazizade Şükrü, Hazinedarzade Asaf, Kadızade Sırrı, Müftizade Remzi,
Sogumoyodiyan,Negalidiyis, Negadiyadis, Hacı Hasan zade İbrahim, Uzun Hacızade Osman, Gusyoziyan.
Ünyeden gelen bu telgraf üzerine Dahiliye Nezareti Trabzon Vilâyetine çektiği 10 Ocak tarihli
yazıda Müderris Yusuf vs. imzasıyla Ünyeden çekilen telgrafname kopyasının celp ve mütalâasıyla
Canik Jandarma Kumandanı Ahmed Bey’in takibata memur edilmiş olduğu halde geri aldırılmasının neden
kaynaklandığı sorulmuştur.
Hulusi Ağa Vuruluyor
Murat Sertoğluna göre, Hekimoğlunun dikkat ettiği bir nokta da Gürcü köylerine uğramamak, onlarla
yeni çatışmalara girişmemekti. Onların kendisine karşı ne derece düşman olduklarını bildiği halde o
bu düşmanlığı sürdürmek istemiyordu. Bu sırada hükûmet elinden geleni yaptığı halde kendisini bir
türlü yakalayamıyordu. O günlerde bir Gürcü köyü olan Salihli Köyünün ağası Hulusi Ağa zaptiyelerin
başarısızlığı yüzünden o da Hekimoğlunun peşine düşmeye karar verdi. Hükûmet onu kır serdarı
tayin etti. O devirde eşkıya takibinde olan bir kişiye yetki vermek usulü vardı ve çok defalar bu
işte affa uğramış eşkıyalar kullanılırdı. Bu gibilere bir aylık bağlanır ve kendilerine kır
serdarı’ unvanı verilirdi.
Tabii Hulusi Ağa’nın bir eşkıyalıkla ilişkisi olmadığı gibi aylığa falan da ihtiyacı yoktu. Kendisi
varlıklı bir kişi, bir köy ağası idi ve görevi de Hekimoğlu’ndan Gürcülerin intikamını almak, onu
tepelemek, çevrede iyiden iyiye bozulmuş olan asayişi sağlamak için kabul etmiş bulunuyordu. Tabi
Hekimoğlu Fatsa ve diğer çevre yerlerde adamlarından bu haberi öğrendi ve hiç de memnun olmadı.
Hulusi Ağa, Hekimoğlunun Kumruyu kendine bir çeşit üs olarak seçmiş olduğunu biliyordu.
Hulusi Ağa daha sonra Hekimoğlunun Bohçaarmut Yaylası’nda olduğunu öğrenmiş ve onların saklanmış
olduğu köyü ve fırını sarmışlardır. Sabah vakti olduğundan fırıncı, fırını daha yakmamıştı. Hulusi
Ağa ve adamları, Hekimoğlu ve adamlarına teslim ol çağrısında bulundular; fakat cevap hayır olunca
büyük bir çatışma başladı. Hekimoğlu, Hulusi Ağa’nın yerini tespit etti ve başının yarısını gördüğü
halde, Hulusi Ağa’yı vurdu. Fırının etrafı sarıldığından kaçacak yerleri yoktu. Fakat fırının arka
tarafı biraz çalılıktı ve kaçmaya müsaitti. Fırının ekmek pişen yerinde, bir kişi sığacak kadar yer
açarak kaçtılar
Hekimoğlu kendisini ele geçirmeye çalışan muhacirlerden Tahmazoğlu Hulusi Ağayı bir çatışma
sırasında âdeta kendisiyle bütünleşen aynalı martiniyle tek kurşunla vurarak öldürünce daha da
ünlendi. Seyyid Ağa’nın yeğenini öldüren Hekimoğlu’nun muhacirlerin baskısıyla jandarma ve
gönüllüler tarafından takibine çıkıldı ve öldürülmeye çalışıldı. Ancak, Hekimoğlu, kendisini ele
geçirmeye çalışan kuvvetleri epeyce meşgul ederek uzun süre yakalanmamayı başardı. Yine, kabul gören
görüşlere göre bunun da sebebi Hekimoğlu’nun ırza, namusa çok düşkün, ahlâklı bir kimse olması, bir
de yardım ve barınma imkânı veren köylerde bulunmasıydı
Hekimoğlu derler benim de aslıma!
Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime.
Konaklar yaptırdım döşetemedim,
Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim!
Konaklar yaptırdım mermer direkli,
Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli!
Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi?
Hekimoğlunu görünce narinim budur dedin mi?
Çiftlice Muhtarı puşttur, pezevenk;
Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek.
Hekimoğlu derler bir ufak uşak,
Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fişek!
Hekimoğlu Af İstiyor
Devletin resmî belgelerine göre senelerden beri Trabzon ve Sivas Vilâyetleri dahilinde dolaşarak
hükûmeti uğraştıran, halkı korku içinde bırakan ve bir türlü ele geçirilemeyen Hekimoğlu İbrahim,
hükûmetten af talebinde bulundu. Sivas Vâlisi Nazım, Tokat Mutasarrıflığı’na dayanarak bu konuda
Dahiliye Nezareti’ne çektiği 18 Kasım tarihli telgrafta Hekimoğlunun Ünyeli bir şahıs
aracılığıyla, Niksar Kaymakamlığı ile Redif Binbaşılığı’na bir varaka gönderdiği ve vilâyet
dahilinde bulunan kaza kaymakamlıklarından birine teslim olmak arzusunda olduğunu bildirir; şahsi
hukuk saklı kalmak isteğiyle birlikte Hekimoğlu’na teminat verilerek af isteğinin kabulünün uygun
olacağı belirtiliyordu
Sivas Vilâyeti’nden alınan telgraf üzerine Dahiliye Nezareti’nden Sadarete 22 Kasım tarihli
bir arz gönderilerek şaki-i şehir yani ünlü eşkıya Hekimoğlu İbrahim’in af isteğinin kabulünün
uygun olacağı bildirildi ve yapılacak işlem için teminat istenildi
yılında da Ordu, Fatsa ve Ünye kazalarında kargaşanın ve bir bakıma anarşinin en üst düzeyde
olduğu anlaşılmaktadır. Muhacir Gürcüler’le, Türkler arasında kavga şiddetlenerek devam etmekteydi.
Asayişsizliğin hüküm sürdüğü bu kazalardaki durumu bizzat takip ve alınacak önlemleri yerinde tespit
etmek için Vâli bu yöreye gitmiştir. Yörede incelemede bulunan Trabzon Vâlisi Mustafa, yerinde
tespit ettiği hususları Fatsa’dan çektiği 17 Ocak tarihli bir telgrafla Dahiliye Nezareti’ne
rapor etti. Trabzon Vâlisi’ne göre Ordu, Fatsa, Ünye ve Niksar kazalarında iskan edilen Kafkasya
Gürcüleri, eski yurtlarındaki huylarını, yaşama tarzlarını, âdet ve ananelerini aynen devam
ettirmekte, adam öldürme, mal gasbetme, meskene tecavüz gibi suçları burada işlemekte, etrafa
tecavüzleri her geçen gün artmaktaydı.
Gürcüler’den cinayet işleyenler etnik duygularla komşu kazalarına yerleşen Gürcüler tarafından da
himaye görmekte, kendilerine yardım edilmekteydi. Bu nedenle Ordu, Fatsa ve Niksar kazalarında önlem
olarak gerektiğinde Çeteler Kanunu’nun uygulanması gerekmekteydi. Ancak Trabzon Vâlisi’nin
raporundaki bir istediği; Dahiliye Nezareti’nin 20 Ocak tarihli telgraf müsveddesine göre
‘Çeteler Kanunu’nun her vilâyette uygulanmasının memlekette asayişin olmadığı anlamına gelebileceği
görüşü dile getirildi ve Ordu, Fatsa ve Niksar kazalarında uygulanma talebi Kanunun uygulanmasını
gerektirecek bir durum olmadığı gerekçesi ile kabul görmedi
Samsun’dan, Trabzon Vâlisi Mustafa imzalı, Dahiliye Nezareti’ne çekilen 21 Ocak tarihli
telgrafta, diğer eşkıyaların yanında yine söz konusu olan Hekimoğlu İbrahimdi ve Sivas Vilâyeti’ne
bir yazı yazılarak müfrezelerin ‘eşkiyadan Hekimoğlu ve avanesinin takibine çıkarıldığı
bildiriliyor; Fatsa’da adliye teşkilâtının henüz tam anlamıyla teşekkül etmediği ve işlerin,
yetkileri sınırlı hakim ve müstantik elinde kalmış olması sebebiyle adliye teşkilâtının bir an evvel
tam anlamıyla icraat yapar hale getirilmesi gerektiğine işaret ediliyordu
Bunun üzerine harekete geçen Dahiliye Nezareti 23 Ocak tarihinde Adliye Nezareti’ne gönderdiği
yazıda, Fatsa kazasında henüz adlî teşkilât icra kılınmamış ve adlî işler iktidarı sınırlı bir hâkim
ile hali ve kıyafeti verilen vazifesinin ehemmiyetine uygun olmayan bir müstantik elinde kalmış
olduğundan bahisle mezkur kazanın adlî teşkilâtının bir an evvel icrası lüzumu Trabzon Vilâyeti’nden
çekilen telgrafnamede bildirilmekle, gereğinin süratle yapılmasını istemektedir Hükûmeti meşgul
eden sadece Hekimoğlu değildi. Ordu Mutasarrıflığı’nın Trabzon Vilâyeti’ne, Trabzon Vilâyeti’nin de
29 Ocak ’da Mustafa imzalı Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği yazıda şunlar belirtilmektedir
Evvelce arz olunduğu veçhile Ünye ve Fatsada ve Samsunda tertip olunan müfrezelerden Liva
Jandarma Kumandanlığı refakatinde bulunan müfreze vasıtasıyla suç erbabından kaçmakta bulunan
Fatsanın Uçalan (?) Köyü’nde Batak Mehmet ile kayınbiraderi İbrahim ve Karataşoğlu Ahmet ve Ergen
Köyü’nde Pelitoğlu Salih ve Niksarlı sürekli suç işleyenlerden iki şahıs bir fakir kadın ile beraber
ele geçirilerek adliyeye teslim olunduğu Canik Mutasarrıflığı telgrafnamesi üzerine arz olunur.
Yine Trabzondan Dahiliye Nezareti’ne yazılan 19 Şubat tarihli ve Mustafa imzalı yazıda, Fatsa
ve civarı kazaları dolaşarak mahallî asayişi karıştıranlardan Dadyan Arslan adlı şahıs ile Samsun
hapishanesinden firar eden, Fatsa’nın Ergen Köyü’nden Çuvakşiyan oğlu Mevlüd’ün teslim alındığını
bildirmektedir
Hekimoğlu İbrahimin bu af talebi Sivas Vâlisi tarafından Dahiliye Nezareti’ne çekilen ve
Hekimoğlu’nun af isteğinin bildirildiği telgraf 7 ay sonra Sivas Vâli Vekili Şurayı devlet
riyasetine 20 Mayıs tarihli bir mektup gönderdi. Burada Hekimoğlunun Gürcüler’le arasında
meydana gelen soğukluk yüzünden dağlara çıkmış olduğu ve bir takım Gürcü eşkıyasının tecavüzünden
rahatsız olan yerli ahali tarafından bu nedenle korunduğu ve takip müfrezelerine izinin
gösterilmediği, bunun için de takipten bir netice alınamadığı belirtiliyor.
Af kabul edilmediği taktirde Hekimoğlunun Trabzon ve Sivas Vilâyetlerine bağlı köylerde
dolaşacağı, peşindeki Gürcü eşkıyasının da köylerdeki ahaliyi huzursuz edeceği ve zarar vereceği
ifade ediliyordu. Bunun için yapılacak işlem için talimat bekleniyordu. Özellikle Niksar ve
çevresinde dolaştığı, asayişi ihlâl ettiği için Hekimoğlunun af edilmesi konusunda ısrarlı olan ve
konunun takipçisi görünen Sivas Vilâyeti, Vâli Mehmed Emin imzasıyla bu defa 6 Haziran
tarihinde Dahiliye Nezareti’ne şifreli bir telgraf gönderildi.
Bu şifrede yine Hekimoğlu’nun Gürcü eşkıyasının tecavüzden rahatsız olan yerli halk tarafından
korunduğu bildiriliyor. Başkaları tarafından İcra-yi şekavet edilerek yapılan suçların
Hekimoğlunun üzerine atılacağına dikkat çekiliyor, bu yüzden de ahalinin bundan zarar göreceği
belirtiliyordu. Vâli Mehmed Emin, Tokattaki incelemeler ânında bu bilgilere ulaşmış ve bunun
önlenmesi için Hekimoğlu’nun memleketin ve ahalinin emniyeti için af edilmesinin uygun olacağını
yazmıştır. Dahiliye Nezareti de, Hekimoğlunun affı konusunu 9 Haziran tarihli arz ve sadaret
makamından tekrar sormuştu
Nihayet Hekimoğlu’nun affı ile ilgili olarak beklenen Şura-i Devlet kararı ortaya çıkmış ve karar
Şura-i Devlet Reisi’nin imzasıyla 15 Haziran tarihinde Dahiliye Nezareti’ne bir telgrafla
bildirildi. Buna göre, karar için önce Mülkiye Dairesi’nde, Sivas Vilâyeti’nden alınan tezkire affa
esas teşkil edecek izahat bulunmadığı hükmüne varılmış, daha da önemlisi affın kabulü halinde
emsaline bir bakımına haklı örnek teşkil edeceği gerekçesi ile Hekimoğlunun af talebi kabul
edilmemiştir
Hekimoğluna Ağır Bir İtham
Hekimoğlu’nun takibine çıkanlardan birisi de Niksar Jandarma Bölük Kumandanlığı’nda görevli
Hacı Nuri Çavuş hakkında Hekimoğlunu takip için gittiği köylerde devr-i istipdadda olduğu gibi
halka zulüm ettiği, halktan içmek için içki istediği, ambarları boşalttığı şeklinde şikayetler yer
almaktaydı. Halk, eşkıyalardan zor ile vicdansız memurlardan resmen zulüm görmekte, artık
tahammülsüz hale geldik demekteydiler. Ancak, Hacı Nuri Çavuş hakkındaki bu iddiayı hükûmet kabul
etmemiştir. Hükûmete göre Hacı Nuri çavuş ve mahiyetindekiler kanun dışı bir harekette bulunmamakta
idiler. Bir görüşe göre böyle bir dedikodu ve şikayet, Hekimoğlunu korumak, takibi amacından
saptırmak için Metropolid Vekili Hanyeri Papazı Yorgo Efendi’nin kandırmasıyla Kıllıgeriş Papazı
Konstantin ve Dirama efendiler tarafından çıkarılmaktaydı. Rum tebaasından köylüler bu yüzden
Metropolidin kışkırtmasıyla Hacı Nuri Çavuşu şikâyet eden dilekçe vermekteydiler
Asıl önemlisi Niksar Kaymakamlığı tarafından Hekimoğlu hakkında çok önemli bir suçlamada
bulunulmuştu. Bu da Hekimoğlunun tenassur ettiği, yani din değiştirerek Hıristiyan olduğu
iddiasıdır. Bu ihbar Niksar Kaymakamlığı’nın 22 Kasım tarihli telgrafıyla hükûmet merkezine
bildirilmiştir. Telgrafta Hekimoğlu İbrahimin din değiştirdiği, Hacı Nikola ismi ile anıldığı,
takibe çıkan müfreze tarafından ele geçirilen evrakın tetkikinden anlaşıldığı bildirilmekte,
Hekimoğlunun ailesinin Kıllıgeriş Köyü’nde muhafaza edildiği, eşyasının da köy papazının ve diğer
evlerden çıkarıldığı, Hekimoğlunun bir köylüden takas yoluyla aldığı bir atın da Metropolid
tarafından satın alındığına değinilmekteydi.
Yine telgrafa göre Hekimoğlunu ele vermek için her türlü yalan ve iftiraya başvurulan Kıllıgeriş
Köyü’nde, Hekimoğlunun beş nüfustan ibaret ailesi kalmaktadır ve Hekimoğluna ait bir hayli hayvan
ve eşya müfreze tarafından evlerden çıkarılmıştı. Ayhan Yüksel bu konuda, Hekimoğlunun din
değiştirdiği iddiası hakkında bir yorum yapılamamakla birlikte Hekimoğlunun Gürcüler’den ve hükûmet
kuvvetlerinden saklanmak için bir Rum köyü olan Kıllıgeriş’teki davranışları, bu yönde ortaya
konduğu düşünülebilir. demektedir
Hekimoğlu İçin Tetikçi Bulunuyor
Daha sonra Hekimoğlunun izini sürme işinde olay farklı bir boyuta taşınmıştır. Takipten bir netice
alamayan hükûmet, Hekimoğlunu ortadan kaldırmak için mahkûmlardan bir tetikçi bulmuştu. Belgeye
göre bulunan tetikçi şayet başarılı olursa, yani Hekimoğlunu öldürürse kamu hukuku nedeniyle aldığı
cezadan af edilecekti. Hekimoğlunun bu şartlar içinde ortadan kaldırılması için Trabzon Vâlisi
Mehmet Ali imzasıyla Dahiliye Nezareti’ne 10 Nisan tarihinde şifreli bir telgraf çekildi.
Dahiliye Nezareti, Trabzon Vilâyeti’nden aldığı bu şifreli telgraf üzerine 12 Nisan de Adliye
Nezaretine gizli ve acilen cevaplandırılması kaydıyla yazı yazmış ve görüş istemiştir Ancak bu
konuda ne tür cevap alındığı ve ne yapıldığı hakkında bilgiye sahip değiliz
Sivas, Trabzon ve Canik Sancakları dahilinde pek çok efal-i şekavetkaranenin irtikab eylemesinden
dolayı senelerden beri takip edildiği halde derdest edilemeyen erbab-ı cinayetten Fatsalı Hekimoğlu
nam şahsın izale-i vücudu için adam bulunmuş ise de husulü muvaffakiyet halinde hukuk-ı umumiyecek
(?) edilmek üzere kendisinin temini lâzım geleceği Jandarma Kumandanlığı’ndan bildirildiği Trabzon
Vilâyeti Âliyesi’nden alınan telgrafnamede izbar kılınmakta olup, bu babdaki mütalâayı âliyelerinin
müsaraa-i imba buyrulmuş.
Gürcüler’in intikamını almak isteyenlerden biri de, Hulusi Ağa’nın Köyü Salihliden Dadyan Arslan
adlı Gürcü genciydi. Murat Sertoğluna göre, Dadyan Arslan”, adının şahsına uygun düştüğü nadir
kişilerden biri idi. Gayet uzun boylu, geniş omuzlu bir adamdı. Ben onun Fatsada oğlunu görüp
tanıdım diyor. Dadyan Arslan, Hekimoğlunun dağda, taşta yakalanmayacağını bildiğinden bol para
vererek, her köyden kimsenin şüphelenmeyeceği kişileri ajan tuttu ve istihbarat ağı kurdu. Ayrıca bu
kan davasının bittiğini de Hekimoğlunun duyması için de aşikâr söylüyordu. Bunun üzerine Hekimoğlu
adamlarını tek tek saldı ve yanında Gedikli Halil ve iki yeğeni kaldı. Artık yol kesmiyor. Dağa adam
çıkarmıyordu
Hekimoğlu Ne Zaman Vuruldu?
Bu zamana kadar yayımlanan bütün çalışmalarda Hekimoğlunun yılında arkadaşı Alanlı Osman ile
birlikte vurulduğu yazılmakta, kaynak olarak da son yıllarda Fatsada bulunan Yunanistanlı misyoner
Jan tarafından çekilen ve Fatsa Belediyesine gönderilen fotoğraf gösterilmekte ise de
yayımladığımız belgeler Hekimoğlunun bu yıllarda yaşadığını açıkça göstermektedir.
Murat Sertoğlu’na göre Hekimoğlu, yeğenlerinin vurulduğu Korgan, Tepealan Köyü’nde arkadaşı Gedik
Halil ile birlikte muhtarın ihbarı üzerine takip müfrezesi ve kendilerine katılan, daha önce Trabzon
Vâlisi tarafından asayiş-i mahalliyyeyi ihlâl edenlerden biri olarak gösterdiği Gürcü Dadyan
Arslan ve Tahmazoğlu Yusuf tarafından çıkan çatışmada öldürülmüştür Osmanlı arşiv belgeleri bu
sayılan şahsiyetleri doğrulamadığı, Hekimoğlunun asıl öldürülüş şeklini ortaya koymaktadır.
Ayhan Yüksel tarafından Tombak Dergisi’nde yayımlanan, Canik Mutasarrıfı Necmî imzasıyla Dahiliye
Nezaretine çekilmiş 27 Nisan tarihli telgrafa göre, Hekimoğlu 13 Nisan (26 Nisan )
gecesi sekiz saat süren bir çarpışma sonunda kendi köyü olan Yassıtaşta vurularak öldürülmüştür.
Canik Mutasarrıfı Necmî, Hekimoğlunun ölü ele geçirilişini şöyle bildirmektedir
Niksar, Fatsa, Ordu kazaları dahilinde icra-yi şekavet-i vahşiyyat ederek bu ahaliyi sekenesini
bizar eden ve iki seneden beri Tokat ve Fatsa müfrezeleri tarafından takip edilmekte bulunan şaki
Hekimoğlu nam şeririn üç gün evvel hanesine gelerek ihtifa eylemekte olduğu haberi alınmasıyla
kuvve-i takibiyye tarafından abluka edilerek, gece sekiz saat devam eden müsademede şaki ile
avenesinden birinin maktülen der-dest edildiği ve diğer rüfakasının da şiddetle takip edilmekte
bulunduğunu Fatsa Kaim-makamlığı’ndan işar olmağla bera-yi malumat maruzdur.
Belgede Hekimoğlunun yanında ölü olarak ele geçenin Alanlı Osman mı ya da Gedik Halil mi olduğuna
dair bilgi bulunmamaktadır. Fakat, Hekimoğlunun ölü ele geçirilişinde bulunanların Jandarma Süvari
Müfreze Kumandanı Şakir Onbaşı ile dokuz nefer olduğu yazılıdır. Üç ayı aşkın bir zamandan beri
müfrezeye kılavuzluk ederek Hekimoğlunun ele geçirilmesinde hizmetleri görülenler ise Fatsanın
Sayaca Köyü’nden Keşişoğulları’ndan Todar ve Yorika isimli iki şahıstır. Canik Mutasarrıflığı, Fatsa
Kaymakamlığı’nın teklifi üzerine Hekimoğlunu ölü ele geçiren Şakir Onbaşı ve dokuz nefer ile
kılavuzluk yapan Todor ve Yorikanın münasip bir miktar para ile taltifini Dahiliye Nezaretinden
talep etmiştir
Hekimoğlu Türküsü
Ümit TOKCAN
Ne olursa olsun Hekimoğlunu sevenler onun arkasından gözyaşları dökmüşler ve bir de ağıt
yakmışlardır. Eski düşmanlıkları körüklüyor diye bir ara Gürcüler tarafından yasaklanmak istenen,29
fakat bugün de hemen her tarafta söylenen ve memlekete yayılmış olan bu ağıtı, Ordulu Ümit Tokcan
tüm Türkiye’ye yaymıştır. Uzun yıllar Fatsa, Ordu, Tokat, Niksar ve Samsun dağlarında hüküm süren,
halk arasında mertliği, yiğitliği ve yardımseverliğiyle şöhret yapan, yöre halkı tarafından sevilen
Hekimoğlunun öldürülmesi üzerine bu türkü dilden dile, nesilden nesile söylenerek, bugüne kadar
gelmiş ve radyo repertuarına girmiştir
Osman DOĞAN
Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım da narinim kendi neslime
Evlerinin önü arpa sergisi
Hekimoğlu İbrahim de narinim ayva sarısı
Hekimoğlu İbrahim taştan bakıyor
Elindeki martini de narinim canlar yakıyor
Konaklar yaptırdım hurma dalından
İçin döşedemedim de narinim acem şalından
Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu dediğinde narinim aslan yürekli
Konaklar yaptırdım döşedemedim
Ünye, Fatsa bir oldu da narinim baş edemedim
Hekimoğlu derler bir ufak uşak
Bir omuzdan bir omuza da narinim on arma fişek
Bugün günlerden pazardır Pazar
Çitlice muhtarı da narinim puşluklar düzer
Ünye, Fatsa arası ordu da kuruldu
Hekimoğlu İbrahim de narinim o da vuruldu.
HEKİMOĞLU
Necmettin Şahin
KAYNAKÇA :
4) Sertoğlu, Mithat Kahramanlar Kahramanı Hekimoğlu İstanbul
5) Yüksel, Ayhan Eşkıya Hekimoğlu Tombak, Sayı : 35 (Aralık ), s. 72 75; Ayhan
Yüksel Eşkıya Hekimoğlu İbrahimin Aynalı Martin Tüfeği, Hürriyet Tarih 27 Kasım , s. 20
BeğenYükleniyor
Öğretim Yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü öğretmenlerinden Kemal Demiray, öğrencilerden yaz tatilinde birer araştırma yapmalarını istedi.
Ben de Hekimoğlu türküsünün hikâyesini araştırmaya karar verdim.
Çünkü bu türkü Fatsa’nın Beyceli köyünde mısır kazma imecelerinde, imececileri gayrete getirmek için sesi uygun olan kişiler tarafından diğer bazı türküler gibi sık sık söylenirdi.
Üstelik ben türkünün tam da kaynağından geliyordum. Hekimoğlu’nun köyü olan Fatsa’ya 10 km. uzaklıktaki Yassıtaş köyünde yılları arasında iki yıl öğretmenlik yapmıştım. Yassıtaş’ın komşusu olan Karataş adında küçük bir Gürcü köyü vardır. Öğrencilerimizin bir kısmı da bu köyden geliyorlardı.
Okulumuzun iki bekâr öğretmeni, Karataş Köyü’nde İnoğlu Süleyman Kutlu’nun evinin üst katında kalıyorduk. Alt katta oturan yaşlı Süleyman amca, akşamları yanımıza çıkar, geçmiş günlerden anlatırdı.
Anlattığı şeyler arasında Hekimoğlu da vardı. Hekimoğlu İbrahim, Süleyman Kutlu’nun babası Hasan Ağa’nın yanında hizmetkâr duruyormuş. Bir meseleden ötürü araları açılmış ve Hekimoğlu İbrahim bir cinayet işleyerek dağa çıkmıştı.
Gazi Eğitim Enstitüsünün devrimci öğrencileri, o tarihlerde Ruhi Su’nun türkülerini söylemeye meraklıydılar. Bu türküler Fatsa’da Mehmet Ali Şahin’in sahibi olduğu ve kardeşi TİP ilçe başkanı Zeki Şahin’in işlettiği Bahçeli lokantada da plaktan söylenirdi. İşlerinde en ünlüsü “Drama Köprüsü” adlı bir eşkıya türküsü idi.
Gazi Eğitim’in müzik bölümü öğrencilerinden birine, bizim oralarda da benzer bir türkü söylendiğini, onu notaya alarak söyleyip yaymalarını önerdim. “Nasıl bir şey?” diye sordu arkadaşım. Türküyü seslendirdim. Beğenmedi. “Gerekmez!” dedi.
yılı yaz tatilinde bir yıl önce ayrıldığım Yassıtaş köyüne giderek bu türkünün hikâyesini araştırmaya başladım. Yedi sekiz kişiyle konuştum. Bunlardan biri de köyün Gaga Mahallesi’nde hayatta olan Hekimoğlu’nun yeğeni Cennet Dalay’dı.
Fakat fark ettim ki, çevrede dilden dile dolaşan başka eşkıya hikâyeleri de vardı. Düzgün bir ödev yapmak için konuşulması gereken daha birçok kişi vardı. Yazılı kaynaklara da başvurulmalıydı.
Hekimoğlu, yarı sömürge haline gelmiş bir ülkede bozulmuş olan düzenin yarattığı bir sonuçtu. Osmanlı’da o dönemdeki vergi sistemi neydi? Toprak mülkiyeti nasıldı? Toprak ağalığının zayıflaması ile onun yerini tefecilik nasıl almıştı?
Hayallerimi geniş tuttum. Köy köy gezmeli, büyük bir araştırma için pek çok kişiyle konuşulmalıydı. Dairelerde bulunabilecek belgeler de incelenerek toplumun değişim yasalarını ortaya çıkarmalıydı. Ancak bu, yıllarca sürecek bir araştırmayı gerektiriyordu.
Hekimoğlu ile ilgili elimdeki notları düzenledim. Okulumuz açılınca bunlardan bir nüshayı Kemal Demiray’a, diğer nüshasını ise oyunlaştırmaları için Halk Oyuncuları’na verdim.
Birkaç yıl geçmeden Hekimoğlu türküsü radyolarda, televizyonda sanırım Ümit Tokcan söyledikten sonra ünlü oldu. Çok sevildi.
Hekimoğlu hakkında yazılan öykülere gelince, bunlar pek çok çeşitlidir ve dallı budaklıdır. Hangisinin gerçek, hangisinin efsane olduğunu ayırmak zordur. Başbakanlık Arşivinin Osmanlı Dönemine ilişkin bazı belgeleri de daha sonra yayımlandı. Bunlar yöredeki hükümet organlarının Hekimoğlu hakkında verdiği raporlardır. Onun için çıkarılması gereken af reddedilmiştir. Hekimoğlu 26 Nisan ’te öldürülmüş, cenazesi at sırtında Fatsa’ya getirilerek halka gösterilmiş, yetkililer de biri Hekimoğlu olan iki eşkıyanın arkasına geçerek fotoğraf çektirmişlerdir. Bunlardan biri Amerikalıdır.
Bu fotoğraf, yıllar sonra Amerika’dan tek nüsha olarak Fatsa’ya gönderilmiş. Çoğaltılmış. Köyümüzün eski muhtarı Atıf Sarıhan’da varmış. Bana verdi ve ben de bunu ödev metnimle birlikte örneğini almadan Kemal Demiray’a teslim ettim. O fotoğraftaki fötr şapkalı olanının o sırada maden aramak için Fatsa’da bulunan bir İtalyan olduğu söylenmişti. İşte benim tezlerimi destekleyen bulunmaz bir fotoğraftı. Madenlerini başkaları işleten bir devletin iç düzeni de böyle olurdu!
Kendi araştırmama erişmek için sağlığında Kemal Demiray öğretmenime rica ettim. Acaba evrakı arasında benim bu araştırmamı bulabilir miydi? Bulabilse ne kadar güzel olurdu! “Bulamadım” dedi! Halk Oyuncuları ise çoktan sahneden silinmişti…
Arkadaşlarla eğlenceli bir toplantıda bir araya geldiğimizde bana Hekimoğlu’nu söyletirler. Birlikte koro yaparız. Ancak bir yere gelince onlar susar. Ben bir beyit daha söylerim. Çünkü bunu köylülerden başkası bilmez.
Çitlice Muhtarı puşttur pezevenk
Hekimoğlu geliyor Narinim uçkur çözerek… (Gülüşmeler olur)
Kıssadan hisse:
Araştırın. Basit gibi görünen her hikâyenin arkasında koca bir dünya vardır.
Araştırmalarınızı çoğaltın ve örneğini almadan başkasına vermeyin. Hekimoğlu hakkında yapılan bu ilk araştırma şimdi elimizde olsaydı, kötü mü olurdu?
(29 Aralık )
ZEKİ SARIHAN
Aynı isimli televizyon dizileri için Hekimoğlu sayfasına bakınız.
Hekimoğlu (d. Yassıtaş, Fatsa, Ordu – ö. 26 Nisan , Fatsa), asıl adıyla Hekimoğlu İbrahim, uzun yıllar Fatsa, Ünye, Ordu, Tokat, Niksar, Samsun dağlarında hüküm süren, halk arasında mertliği, yiğitliği ve yardımseverliğiyle şöhret yapan ve adına türkü yakılan bir Türk halk kahramanıdır.
Ayhan Yüksel'in Başbakanlık Devlet Arşivleri Osmanlı Arşivinde araştırmalarına göre, 'lerin ilk yıllarında Fatsa'da değirmencilik yaparken haksız bir suçlamayla karşılaşıp Gürcü bir beyin yeğeni tarafından vurulmak üzereyken atik davranarak beyin yeğenini vurmuş ve ardından dağa çıkmıştır. Daha sonra Gürcü Beyi kan davası güderek Hekimoğlu'nun köyünde zulüm yapmış ve ardından Kadı Osman, Alanlı Mehmet Çavuş ve Fatsalı bir nalbant dağa çıkarak Hekimoğlu'na katılmıştır. Hekimoğlu zalimin zulmünü yanına bırakmamış, aynalı martiniyle, attığını vurmasıyla namı yürümüş ve olay Türk-Gürcü çatışmasına dönmüştür.
15 Aralık 'de Fatsa müderrisinin Dahiliye Nezareti'ne çektiği telgrafnamede durum ayrıntılarıyla anlatılmış ve Hekimoğlu'nun dağdan indirilmesi için destek ve takip istenmiştir. Ama gerek Hekimoğlu'nun becerisi gerekse Türk köylerinden destek görerek saklanmasıyla uzun süre Hekimoğlu dağdan indirilememiş ve Gürcü Bey'e karşı faaliyetlerini arttırmıştır. Birkaç sene sonra Osmanlı Devleti'nden affını talep etmişse de Şura-yı Devlet kararıyla af talebi kabul olunmamış ve 26 Nisan günü Korgan’ın Tepealan beldesinde sekiz saat süren bir çarpışma sonrası öldürülmüştür. Hekimoğlu Türküsü ise ölümünden sonra adına yakılmıştır.