her şeyi bırakıp gitmek / her şeyi bırakıp gitmek için gerekenler - ekşi sözlük

Her Şeyi Bırakıp Gitmek

her şeyi bırakıp gitmek

her şeyi bırakıp gitmek için gerekenler

  • (bkz: göt)
    (bkz: para)

  • cesaret, kararlılık, öfke (öfkesiz olmaz), tüm dış etkenlerin bağlayıcılığını yitirmiş olması.

  • herşeyi bırakmak için önce kafanızı dolduran düşünceleri, hatıraları ve uyku bölen hisleri, kısacası kendinizi geride bırakmanız gerekir. yoksa sadece gitmiş olursunuz ve en ağır yüklerinizi sırtınızda taşımaya devam edersiniz. o zaman da gitmenin anlamı kalmamıştır.

  • (bkz: into the wild)

  • -galaksi rehberi,
    -palyaço burnu,
    -isa sandaletleri,
    -aladdin'in sihirli lambası ve sihirli lamba kullanma kılavuzu. yahut aladdin'i alın.

  • 1 milyon amerikan doları.

    zaten ortalama plaza çalışanının 40 yılda edinebileceği reel değerlerle birikimi bundan fazla olması çok zor.

  • arkadaşlarınızı, ailenizi, toplumdaki yerinizi, mesleğinizi, sosyal ve kültürel statünüzü, özetle, toplum coğrafyasında yerinizi belirleyen her şeyi attığınızda, geriye ne kalır?

    bu soruyu penlan&#x;a gelmeden öce sorsaydınız ansell&#x;e, gerçek benliğiniz diye cevap verecekti.

    doğru cevabın bu olmadığını yılların geçişiyle öğrendi. münzeviliği uzadıkça dikkati içe değil dışa yöneldi. içine baktığı zaman gördü ki bulunabilecek gerçek, sabit bir benlik yoktur. ne vardır onun yerinde?

    zamanla, gittikçe daha güçlü bir biçimde, çevresinde kanat çırpan kuşlardan farklı olmadığını hissetti. onlarla arasındaki sınır sanki ortadan kalkmıştı. egosu, penlan&#x;ı zaman zaman saran bir sise karışıp yok olmuştu. bu tepelere kendimi bulmaya geldim ama bulmak yerine kaybettim. ve bu ölçülemez derecede daha iyi oldu.

    not: neil ansell 30 yaşında, bütün köprüleri yakıp galler ülkesinin en ücra köşelerinden birinde, elektriği, gazı, akarsuyu, telefonu olmayan küçük taş bir evde beş yıl yaşadı.

  • cesaretle başlayan listedir. eğer cesaret yoksa, gitmeden önce o bırakıp gidilecek 'her şey'i kaybetmek lazım. çok temiz iş.

  • cesaret

  • arkanızda kimseyi bırakmayacaksanız gidebilirsiniz
    gittiğiniz yerde aile arkadaş yani geride bıraktıklarınız aklınıza geliyorsa hiç gitmemişsiniz demektir.
    o zaman kalmak gitmekten daha evladır

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

Siz hi&#; her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi!

Sonuç olarak ertelemeler ve arkaya dönüp baktığımızda koskoca zaman kaybı. Bir gün elbette deyip ötelediğimiz pek çok hayalimiz, heveslerimiz… O an heyecan duyup erteledikten sonra bir gün hayat sana yeni bir fırsat sunar ama artık ne hevesin kalmıştır ne enerjin. Hayallerin artık sünmüştür, tortulaşmıştır. E ne anladın o zaman kazandığın paradan?

Farkındaysanız son yıllarda gezen insana daha çok ilgi duyar olduk. Neden? Hiç düşündünüz mü? Yanıtı çok açık aslında. Alışkanlıklarımız ayaklarımızı çiviliyor ve hapsediyor bizi. Risk alabiliyor muyuz? Alıyorsak ne boyutta yapabiliyoruz bunu? Aslında şunun farkına ve ayrımına varmak lazım belki de; iş, ev, araba vs. hepsi yerine konabilir ama yaş, zaman, sağlık ve hevesler yerine konulamayacak şeyler. Kıymetli olan o an. O an’ı kıymetlendirmek.

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

Zincirlerini elinin tersiyle iten biriyle Hasan Söylemez ile konuştum. O, 8 ay boyunca Türkiye’nin 4 bir tarafını pedallayarak gezdi. Üstelik çoğumuzun bahanesi paradır ya! O cebinde 5 kuruşu olmadan yaptı bunu. Duyar inanmayız böyle yaşanmışlıklara. Ama birazdan okuyacaksınız nasıl olduğunu, başarılabildiğini. Çünkü en basitiyle baktığımızda doğa bize her şeyi veriyor zaten. Ama eğer dünyaya da birbirimize davrandığımız gibi davranmaya devam edersek hiçbir şey vermeyecek o da… Döndükten sonra bir de kitap çıkardı ‘Hayata Yolculuk’ diye. Şimdiden çok satanlar listesindeki yerini sağlama almış vaziyette. Aklıma gelen her şeyi tüm detaylarıyla sordum. Özellikle böyle bir seyahate çıkacak olanlar ve ruhu gezgin olan, gezmeyi yaşam şekline getirenler göz atın derim muhabbetimize. Aç kaldı mı? Keşke başlamasaydım dedi mi? Başından iyi kötü neler geçti? Hadi başlayalım sohbete…

Şehir büyüdükçe insanların duyguları körelmeye başlıyor

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

B.S: Neden yola çıktın? Gitme isteği hep var mıydı?

H.S: Hepimizin içinde zaman zaman her şeyi bırakıp gitme isteği depreşiyor. Ve bu istek depreştiği zaman bir gün mutlaka diyip erteliyoruz cesaret edemiyoruz. Çünkü cesaret etmeye kalkıştığımız esnada bir anda aklımıza sevdiklerimiz arkadaş bırakacaklarımız geliyor. Bütün her şey ön plana çıkınca bu durumda tekrar bir gün mutlaka diyip o isteği tekrar yüreğinin en kuytu köşesinde saklıyorsun. Ben de yıllarca hep bir gün mutlaka dedim. Aslında bir gün mutlaka biraz da umuttur. Dayanma gücüdür. İnsana umut veriyor bu bir gün mutlaka. Bende cinnet geçirdim. Çünkü insanlar cinnet geçirdiklerinde kendilerine çevresine ya da başkasına zarar veriyorlar. Benim cinnet anımda kimseye zarar vermeyecek tamamen kendime dönüş yapabileceğim bir yolculuğa çıkmama sebep oldu. O şekilde yola çıktım. Yani ben, şehir hayatından sıkıldım bu yapaylıktan sıkıldım, insanlarda artık duygular kalmamıştı. Hakikaten şehirlerde yaşayan insanların duyguları şehir büyüdükçe körelmeye başlıyor. Bu duygular körelince de artık mekanikleşmeye başlıyoruz. Sabah erkenden kalkıp işe gidiyoruz gece geç saatlerde işten dönüyoruz o yorgun argın halimizle sevdiklerimizle sahici bir konuşma yapmaya fırsat bile bulamıyoruz. Bütün bu yapaylıklardan sıkılmıştım. Gazetede çalışıyoruz sürekli ajanslardan haberler akıyor. Şiddet, tecavüz, cinayet. İnsanın yüzünü gülümsetecek haber bulamıyorduk. O yüzden ben de yollara çıkıp hakikaten insanın en saf en doğal haline dokunmak için, kendi ruhuma dokunmak için, tabiatın ruhuna dokunmak için yolculuk yapmak istedim.

Bisiklet dünyanın en günahsız aracı

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

- Neden bisiklet?

Bisikleti aslında bir araç olarak görüyordum ki benim hayatımda bisikletim bile olmadı. Sahip olduğum bisikletle üç hafta sonra Türkiye’yi dolaşmaya çıktım. Çocukluğumda da hiç bisikletim olmamıştı. Bisikletle çıkmaya karar verdim çünkü biraz daha hızlı gidebilecektim. Hızlı değil aslında bisiklet hızı tamamen yavaşlatıyor zamanı yavaşlatıyor. Zamanı yavaşlattığı için zamanı hayatı daha iyi yaşayabiliyorsun. Bir de bisiklet dünyanın en çevreci en günahsız en masum aracıdır. Bisikleti tanımıyordum, yolculuk esnasında kendimle birlikte tanımaya başladım. En iyi yol arkadaşım oldu. Hatta ismi de Kurtik’ti. Kurtik bizim Muş'ta yüksek bir dağ. rakımlı bir dağ. Çocukluğum o dağın eteklerinde geçmişti. En masum anılarımı hatırlıyorum o dağın eteklerinde. Bisikletime bu ismi vermemin sebebi de o masumiyetten kaynaklanıyor.

- Kaç kiloyla bu yolculuğu yaptın?

Yola çıktığımda kendim 83 kiloydum. Bisikletin üzerindeki eşyalar ve  bisiklet 35 kilo. Yaklaşık kiloluk bir ağırlıkla yola çıktım. İstanbul’a döndüğüm zaman 75 kiloydum.

Manevi yükleri boşalta boşalta gittim

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

- Peki o ağırlıklar yolculuk esnasında azaldı mı?

Aslında yüküm büyük oranda azaldı. Manevi yüküm azaldı. Yani sırtımda taşımış olduğum gereksiz yükleri ben yolda boşalta boşalta gitmiştim. O yüzden istanbul’a geldiğimde kendimi kuş gibi hafif hissettim. Yani benim için o maddi ağırlıklar o kadar da önemli değildi.

- Yola nereden çıktın? Kaç il dolaştın?

İstanbul’dan çıktım Karadeniz, Doğu, Güneydoğu Akdeniz, Ege, Trakya tekrar İstanbul. Türkiye haritası çseafoodplus.infoşık 40 il yüzlerce ilçe ve yüzlerce köye gittim.

2 kez araba çarptı, ikisi de arkalarına bakmadan gitti

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

- Neler yaşadın 8 ay boyunca?

Başımdan kötü şeyler geçti ama çoğunlukla iyi şeyler geçti. Kötü şeylerden bir tanesini anlatırsam eğer insanlar bisiklet binen insanlara saygılı değiller. Maalesef ülkemizde bisiklet kültürü yaygın olmadığı için bisikletle giden insanlara çokta iyi davranmıyorlar, özellikle araçlar. Mesela Bartın-Zonguldak arasında rampayı tırmanıyorum ve nefes nefeseyim bir anda arkadan biri bir şaplak attı yere 2 metre uzandım. Düşünsene yoldan geçen bir araç yanıma yaklaşıyor camı indiriyor kafasını gövdesini camdan çıkarıyor ve bana şaplağı atıyor. İnsanlar bu anlamda gerçekten çok vicdansız. İki defa araba çarptı bana iki defa ölümden döndüm ve buna rağmen yolcuğa ara vermedim. Beni en çok üzen şey; bana çarpan bu arabaların bir daha arkalarına dönüp bakmamalarıydı.

- Şehirdeki insanın her şeyi var ama mutluluğu yok

İnsanlar nasıl bu kadar vicdansız olabilir onu da gördüm, nasıl bu kadar melek olabilir onu da gördüseafoodplus.infoin kalbi temizdir. İçine kötülüğü kendimiz koyuyoruz. İnsanlarla iletişim dilimiz duygular üzerinden oluyor. Bakın şehir insanına. Şehirde kimse mutlu değil. Adamların evi arabası var. Her türlü lüksü yaşayabiliyorlar ama mutsuzlar. Neden? Çünkü duygu yok bu insanlarda. Duygularını yitirdiler. Şehir hayatı duygularımızın körelmesine neden oluyor. İnsanlar biraz şehirden çıkıp kırsal yerlere giderlerse köylerdeki insanlarla biraz iletişim kurabilirlerse, onların hayatına biraz dokunabilirlerse, doğanın, tabiatın ruhuna dokunurlarsa kendi ruhlarına dokunmuş olurlar.

- Çok köy şehir dolaştın. Peki o insanlar buralara nasıl bakıyorlar, ne düşünüyorlar büyük şehirlerle ilgili? İlgilerini çekiyor mu?

Büyük şehirden korkuyorlar. Büyük şehre gelip kaybolmaktan korkuyorlar. Genelde insanlar büyük şehirlere geldiklerinde geleneklerini kaybediyorlar. Yavaş yavaş yok oluyorlar. Ne yazık ki bunun farkına vardıklarında iş işten geçmiş oluyor. Çünkü tamamen artık kopmuş oluyorlar.

- Pek çok gezgin var öyle 5 kuruşsuz yola çıkan. Gerçekten parasız mı ve parasız bu kadar seyahat edilebiliyor mu? En basiti, susadın bakkala girdin suyu nasıl istiyorsun?

Bakkala gerek yok ki. Yollarda çeşmeler var. En basiti insanların yerleşim yerinin olmadığı yerlerde dereler var. Derelerden sularını içebiliyorsun. Şu an derelerimizi kuruttular. Derelerimize santraller kuruyorlar.

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

- Parasız yola çıkmak seni korkutmadı mı? Şu kadar da yanımda kalsın ne olur ne olmaz başıma bir şey gelir kullanırım demedin mi?

Paraya neden ihtiyacım olsundu ki? Bir tek karnımı doyurmaya ihtiyacım vardı. Onun dışında hiçbir şeye ihtiyacım yoktu ki. Onun için de genelde yolda karşılaştığım insanlardan yardım istiyordum. Karnım aç diyordum. Bana yemek verirseniz onun karşılığında size iş yaparım diyordum.

- Ne işler yaptın?

Bulaşık yıkadım, tarlada çapa yaptım, garsonluk yaptım, insanlarla birlikte onların özellikle köylerde  köy işlerinde yardımcı oldum. Bu tarz işler yaptım ama zaten genelde insanlarımız çalıştırmadılar beni. Çünkü Anadolu insanı misafirperverdir. Herkesi misafir olarak görüyorlar. Gelip geçici olan kişilere misafir gözüyle baktıkları için çalıştırmıyorlar. Ben de bunu istemiyordum aslında. Onların içine daha rahat karışabilmem için onlara her anlamda muhtaç olmam gerektiğini biliyordum ve bu yüzden parasız yola çıktım. Onlar çalışmamı istemeyince aramızda öyle sıcak bir muhabbet oluyordu ki bir anda onların evladı, kardeşi oluyordum. Onlar da beni aileden biri olarak gördükleri için bu defa işlerine yardım ettiğim zaman onların da hoşuna gidiyordu.

Azla yetinince mutluluk geliyor

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

- En misafirperver yer neresiydi?

Şunu söyleyeyim, şehir nüfusunun az olduğu yerlerde, turizmin az olduğu yerlerde insani duygular daha ön plana çıkıyor. Oysa kırsal kesimlerde insanlar insana insan oldukları için davranıyorlar. Karşılık çıkar vs. yok. Daha huzurlu daha mutlular. Azla yetinmeyi biliyorlar. Modern hayatta çok şeyiniz var ama mutluluk getirmiyor. En basit düzlemde azla yetindiğimiz zaman mutluluk geliyor.

- O tekerlekler kilo taşıyarak döndü. Yola çıkmadan önce her hangi bir hazırlığın oldu mu? Tamam kafa olarak seyahate çoktan hazırdın ve çıkmıştın yola ama spor yapıp vücudunu da bu seyahate hazırladın mı?

İki haftalık bir antrenman yaptım. Bir bisikletçide çalıştım. Bisikletin nasıl tamir edilebileceğini öğrendim. Bütün teknik olarak neler yapmam gerektiğini bana öğrettiler. O sırada da antrenmanda yapıyordum. Her şeyi bisikletçi de öğrenmiştim. Yolda başımın çaresine bakabildim (Gülüyor)

- Rotanı nasıl çizdin?

Rotayı kafadan çizdim. Yanımda harita vardı ama pek ihtiyaç duymadım. Çünkü yolda gördüğüm insanlara gideceğim yeri soruyordum mesela 20 km sonra ne var diye soruyordum.

Güneş her gün farklı yerde doğup batıyordu benim için

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

- Nereye gideceğini bilmeden gittin yani?

Nerede akşam olacağını bilmeden gittim nerede sabah olacağını bilmeden gittim. Nerede ne yiyip içeceğim ve kimin yanında kalacağım neler yaşayacağımı bilmiyordum. Tamamen bilinmeze doğru yolculuk yapıyordum. Yani güneş her gün farklı yerden doğuyor farklı yerden batıyor. İçtiğim suyun tadı bile her gün her yerde farklı. Benim amacım da zaten plansız programsız bir yolculuk yapmaktı. Bilinmezliklere doğru gitmek istedim. İnsanlar korkuyorlar. Neden? Sistem bizi öyle bir çemberin içine almış ki o çemberin dışına adım atmaktan korkuyoruz. Eğer o çemberin dışına adım atarsak devrim bile yapabiliriz.

- Korkmadın mı yola çıkarken?

Hayır. İnsanların gözünü bu şekilde korkutmamak gerek. Korku, yapamamaktır, olduğun yerde kalmaktır. Her an başıma kötü şeyler gelecek korkusuyla zihnimi meşgul etseydim, bu yolculuğa başlayamazdım. Çünkü korkularla dolu bir kafada hayallere yer yoktur. Her yerde başımıza her şey gelebilir ama özellikle büyük şehirlerde bununla karşılaşma ihtimalimiz daha yüksek. Kapının önüne çıktığımız zaman hiçbirimizin hayat garantisi yok. 

- Ailenin haberi var mıydı? Genelde anneler hop oturup hop kalkar çocukları özellikle seyahate yalnız giderse

Babama söylemiştim. Boş işlerle uğraşma işinin başına dön demişti. Anneme beyaz yalanlar söyledik. İşimden istifa etmediğimi, yanımda arkadaşlarım olduğunu, cebimde para olduğunu, arkadan da bir ambulansın takip ettiğini söyledik. Annem bu beyaz yalanımıza inandı. Yolculuğumuzun ortalarına doğru gerçeği öğrendi ama ilk duyduğuna inanmayı tercih etmişti. Çünkü kendini o şekilde avutuyordu.

- Rota belli değildi kafana göre gittin gitmesine ama mevsimler bisikletli gezginin yoluna engel olabilirdi. Bunu nasıl planladın? Misal kar yağarsa eyvah!

Karda kullanılabiliniyor bisiklet ama yoğun bir kar değil tabi. Yollar temizlendiği için sürülebilir. Aslında o kısmı biraz planlı yaptım. Kışın doğu ve güneydoğunun o kara kışına yakalanmamak için o bölgeyi daha hızlı geçtim. İstanbul’a geldiğimde kar yağıyordu. İstanbul’dan çıktığımda ise kavurucu bir sıcak vardı.

Yolculuk yaparken ağaç dike dike gittim

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

- Parasız yolculuğunu aslında paraya da çevirdin. Nasıl yaptın bunu?

Yolculuğum boyunca her bölgede fotoğraflar çekiyordum. Bunlardan sergiler düzenledim. Yolculuk esnasında ve Karadeniz bölgesi Çernobil’den sonra çok ciddi derecede kanser vakaları artmaya başladı. Sergiyi açtığımda insanlar fotoğraf almak istedi. E benim de paraya ihtiyacım yoktu. Ne olacak diye düşündüm o halde ne yapayım? Bu bölgenin sorunu kanser dedim ve sergiden elde edilen geliri kanser hastalarına bağışlayayım dedim ve kansere umut vakfına bağışladık. Bir kanser hastasının tedavisi yapıldı bu paralarla. Sonra doğu ve güneydoğu bölgesinin ise en büyük problemi eğitim yetersizliği. Özellikle köylerdeki okullar büyük sıkıntılar yaşıyor. Biz de Gaziantep ve Iğdır’daki fotoğraf sergilerinin gelirlerini Iğdır Karakuyu köyü ilköğretim okuluna bağışladık. Orada okulun ihtiyaçları karşılandı. Akdeniz ve Ege, Antalya ve İzmir’de fotoğraf sergileri açtım. O bölgelerde sorun orman yangınlarıdır biliyorsunuz. Her yıl yüzlerce binlerce hektar ormanlık alan yangınlarda kül oluyor. Ben yolculuk yaparken aynı zamanda ağaç dike dike gidiyordum. O fotoğraf sergilerinin gelirlerini de TEMA’ ya bağışladım. Yüzlerce ağaç dikimi yapıldı oralarda. En önemlisi yolculuk bittikten sonra Van depremi oldu. Depremin ikinci günü oradaydım. Oradaki felaketi faciayı gördüm, bizzat tanıklık ettim. İstanbul’a döndüğümde buradaki insanlara nasıl bir faydam olabilir diye düşündüm. Van’da çok güzel bir Van Kedisi fotoğrafı çekmiştim ve çoğalttım fotoğrafı. İstiklal Caddesi’nde ay boyunca fotoğraf sattım. Sonra 4 bin çift kışlık çorap alıp oradaki çocukların ayaklarına giydirdim. Yani bu yolculuk sadece beni iyileştirmedi. Birçok insanı da iyileştirdi.

- Güzel bir anını dinlemek isterim, hafızanda güzel yeri olan unutamayacağın?

Hakkari’den Şırnak’a geçerken yolda yine biriyle karşılaştım. Beni arabasıyla götürmek istedi kabul etmedim. Ne yaptıysa ikna edemedi. O halde bu dağı geçtikten sonra bir köy var o köyün girişinde seni bekliyorum. Gel bu akşam benim misafirim ol dedi. Tamam dedim. Akşama kadar zor tırmandım dağa. İndiğimde hakikaten beni bekliyordu. Aldı beni evine götürdü. Kapının önündeki tavuklardan birini de benim için kesti. Ve tavuk yahnisi yaptı. Müthiş bir şey bu. Hala hatırladıkça o onları yaşıyor gibi hissediyorum. Karşılıksız ve insanlar benimle kendi mutluluklarını paylaştılarBize nasıl davranılmasını istiyorsak doğadaki her şeye öyle davranmalıyız. Ağaca, çiçeğe, insana.

- Bu seyahati kitaplaştırdın. Okuyucu ne bulacak bu kitapta?

İnsanlar yola çıksınlar. Ben gezi kitabı yazmadım ben gezen insanı yazdım. Gezen bir insanın ruh halini yazdım. Bu kitabın içinde duygu var ve herkesin özlem duyduğu duygular. O masum duygular. Ben gezdiğim yerleri tarif etmiyorum. Ben tamamen yolculuk esnasında yaşamış olduğum o ruh halini anlatıyorum. İnsanlarla iletişimi anlatıyorum o müthiş anıları anlatıyorum. Çok komik anılarım da var, beni çok üzen anılarım da var. Edebi bir dille de yazmadım.

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

- Gönülden istedikten sonra yapamayacağımız hiçbir şey yok

Varmak önemli değil. Eğer bir hayaliniz hedefiniz varsa yapmak istediğiniz ne olursa olsun önce gönülden isteyeceksiniz. Sonra inanacaksınız, yapabileceğinize inanacaksınız. Sonra hiç vakit kaybetmeden adımı atıp yola çıkacaksınız. İnancı olmayan bir insanın cesareti olmaz. Yola çıktıkları zaman hayal ettikleri şeyin ne olduğunu görecekler.

- Çantandaki en kilit şeyler ne?

Düdük, el feneri, ki benim kafa lambası vardı.

- Bisikletle böyle bir seyahate çıkacaklara ne önermeli?

Bisikletin teknik ekipmanlarının mutlaka yanlarında olması gerekiyor. Teker patladığında nasıl tamir etmesi gerektiğini bilmeli. Ben bunları yolculuk öncesi gittim öğrendim ama yolculuk esnasında da pratiğini yaptım. Yollar hakikaten yaşayarak öğreniyorsun.

- Neye karşı dikkatli olmak gerek?

Köpeğe. Köpekler dönen tekerlek görünce çıldırıyorlar. Sebebi de kendi bölgelerini korumak istiyorlar. Zarar vermek amaçlı değil. İçgüdüsel onlarınki. Beni çok kovaladı. Yolculuk esnasında çok fazla sinek ve böcek yuttum. Protein ihtiyacımı o sineklerden karşıladım. (Gülüyor)

- Aç kaldın mı hiç?

Evet. Bazen iki gün boyunca yemek yemediğim oldu. Yolda yiyebilmem için kumanya verenler de çoktu.

Siz hiç her şeyi bırakıp gitmek istediniz mi

- Kimse beş parasız yapılabileceğine inanmıyor ne dersin?

Köpek demişken Doğubeyazıt’tan Van’a geçerken Ağrı Dağı’nda bir hikayem var. Önceden uyarmışlardı buranın köpekleri çok tehlikeli dikkatli ol diye. Rampa çıkıyorum bir yandan da düşünüyorum acaba şuan karşıma köpek çıksa ne yaparım diye. Tüm bunları düşünürken karşıdan bir köpek havlayarak geldi. Ne kadar plan yaparsan yap olmuyor. O an bisikleti attım ve ben de bağırarak köpeğe doğru koşmaya başladım. Ben havlıyorum köpeğe doğru, köpek havlıyor bana doğru. Köpek irkildi kim kimi ısıracak diye. O durdu ben de durdum, o hırladı ben de hırladım. Korkuyorum ve korktuğum için bunu yaptım. İlk Çağ’da büyük bir yara almış bir yaratık gibi bağırıyordum. Düşünüyorum da nasıl öyle bağırmışım.  Sonra köpek durdu ben gittim bisikletimi aldım köpek baktı ben baktım ve sonra yoluma devam ettim.(Gülüyor)

İnsanlar kafalarında para duvarı örüyorlar. Hayalleri o para duvarına çarpıyor. Amacım insanların kafalarında ördüğü o para duvarını yıkmak. Yıktım mı? Evet yıktım ben. Beş parasız bu kadar şeyi yapabildiysem herkes yapar. Para ikinci, üçüncü planda. Yolculukta paraya çok ihtiyaç yok.

Ayağı toprağa basan insanların içinde umut vardır. Zaten umut toprağa yakın insanlardan çıkıyor.

Okuduğunuz gibi Hasan’ın çok güzel anıları var hafızasından hiç gitmeyecek. Duvarları yok. Kullanmadığı kanatları yok. Kullandığı kanatları var. Ne mutlu o’na. Unutmayalım yola çıkmak önemli olan, varmak değil…

Yolculuktan fotoğraflar için buraya tıklayın.

Hasan Söylemez'in katıldığı Mirgün Cabas'la Her Şey programını izlemek için buraya tıklayın.

Dönüşü olmayan bir bilet

IŞIL CİNMEN
[email protected]
seafoodplus.info

Fotoğraflar: Murat Kaya

Günde en az üç kişiden “Her şeyi bırakıp gitmek istiyorum” cümlesini duyuyorum.
“Bıktım! Hayat böyle olmamalı Gitmek istiyorum! Huzur istiyorum.”
Bıdı bıdı bıdı
Artık kızmaya başladım.

Hepimizin tek bir hayatı var!
Benim inancıma göre, sonrası, tekrarı, geriye sarma tuşu, ikamesi de yok.
Ömrünüzün tamamını bu ülkede ya da bu şehirde geçirmek istemiyorsanız, bu çok anlaşılır.
Ama her gün “gitmek istiyorum” diyeceğinize
Bir gün “her şeyi bırakıp” gidin!
Mümkün mü değil?
Engeller var, değil mi?
Şu, bu, o
Bitmeyen bahaneler!

Gerçekten isterseniz, belki her şey değil ama, çoğu şey mümkün olur.
Ben buna inanırım.
Hele gitmek Bu çok mümkündür!
Sizin de inanmanız için aradım taradım her şeyi bırakıp gitmiş birini buldum!

Jonas Kirsh.
30 yaşında bir Alman mimar.
“Gitmek istiyorum” cümlesini ikilememiş.
Küreyi almış eline, dünya serilmiş önünde.
Bakmış kıtalara, ülkelere, şehirlere
İçinden bir ses, “İstanbul” diye fısıldamış.
Dönüşü olmayan bir bilet almış kendine.
Üzerinde “tek yön” yazan o bilet, yeni hayatına taşımış Jonas'ı.

İnsan neden dönüşü olmayan bir bilet almaya ihtiyaç duyar?

Hayatım boyunca gezdim ve hep sınırlardaydım. Fransa ve Lüksemburg sınırında bir kentte, Almanya'da doğdum. Almanya, Hollanda, Belçika sınırında okudum. 18 yaşındayken evden ayrıldım. Her hafta sonu başka bir ülkedeydim. Benim normalim buydu. Taa ki Aachen'da mimarlıktan mezun olup çalışmaya başlayana kadar Bir mekana bağlı kalmak benim için pek kolay değildi. Gitmem gerektiğini hissediyordum ve bu sefer farklıydı; dönüş biletim olmayacaktı.

İstanbul'a tek yön bilet aldığın günü anlat.

Bileti alana kadar İstanbul'a geleceğimi bilmiyordum. Nereye gideceğimden çok dönüş biletimin olmaması önemliydi. Düşünsene, tüm dünya önünde duruyor ve nereye gideceğini, ne yaşayacağını henüz bilmiyorsun; bu muhteşem bir duygu Kafamda "İstanbul" belirdi. Ve daha fazla düşünmeme gerek yoktu.

"KENDİME SÖZ VERDİM: NE OLURSA OLSUN 1 YIL KALACAKSIN"

Koskoca dünyada neden İstanbul?

İstanbul beni çekti. Hem Avrupa'nın bileşenlerini taşıyor, hem de Avrupa değil ve Avrupa'da İstanbul kadar hızlı gelişen başka bir şehir yok.

Macera mıydı yoksa kaçış mıydı senin için?

Bu bir tatil değil, yeni bir hayat kurmak için bir yoldu. Yeni perspektiflere ihtiyacım vardı ve ancak yeni bir şehir ihtiyacım olan pencereyi açabilirdi. Gideceğim yerde ne yaşayacağımın ya da ne zorluklarla karşılaşacağımın bir önemi yoktu. Kendime bir söz verdim: "Ne olursa olsun en az 1 yıl kalacaksın." Çünkü her yeni şeyin zamana ihtiyacı vardır.

Kavafis'in Şehir şiirini bilirsin: "Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. Bu şehir arkandan gelecektir"

Güzel şiirdir ama Aachen arkamdan gelmedi. Aachen'ı Almanya'da bıraktım. Hangi şehir olursa olsun, bunu yapmazsan gidemezsin; gittiğin şehre de haksızlık edersin. Kendimi İstanbullu olarak görmüyorum; burada misafirim ve ne kadar zaman geçerse geçsin misafir gibi hissedeceğim. Bu başka bir şey

Kaç yıldır İstanbul'dasın?

4 yıldır.

"İSTANBUL'DA NE EVİM, NE İŞİM, NE ARKADAŞIM VARDI"

İstanbul'da arkadaşların ve hazır bir işin var mıydı?

Hayır, hiçbir şeyim yoktu.

Ne yaptın ilk gün uçaktan indiğinde?

Uçaktan indim, kendime kalacak bir yer buldum. Ev bulmak için Galata'da biraz gezindim. Evimi buldum, tuttum. Mimarlık bürolarına iş başvurularında bulundum, iş buldum. Ve yeni hayatıma başladım.

Ne değişti?

Ne değişmedi ki?

"TÜRKİYE'DE İNSANLAR ÇOK ÇOK ÇALIŞIYORLAR!"

Hiç tanımadığın bir şehirde, tanımadığın insanların, bilmediğin kuralların arasında hiç mi zorlanmadın?

Zorlanmaz olur muyum? Başta çok zorlandım! Türkçe bilmiyordum ve kimseyi tanımıyordum. Ama beni en çok zorlayan Türkiye'deki çalışma sistemi oldu. Burada insanlar çok çok çalışıyorlar. İşçilerden tut, yaratıcı ajanslara kadar herkes çok fazla çalışıyor.

Bunu bir Alman'dan duymak ne tuhaf!

Almanya'da iş disiplini yüksektir ama saatler ve iş yükü bellidir. Buradaki sisteme adapte olmam hiç kolay olmadı. İstanbul bazen çok yorucu Bunu sadece işle ilgili de söylemiyorum. Örnekse Almanya'da pazarları kimse dışarı çıkmaz, oysa İstanbul'da bir pazarın perşembeden ya da bir çarşamba gecesinin cumartesi gecesinden farkı yok. Bu çok yorucu.

Ama aynı zamanda da eğlenceli!

Elbette ama alışkın olduğum bir durum değildi. Burayı çok sevdiğim ve nefret ettiğim zamanlar oluyor. Hayat her zaman iyi değildir, değil mi?

KALABALIĞIN KABALIĞI

İstanbul hakkında en sevdiğin üç şey nedir?

Pis yemekler! Yani kokoreç, midye, döner gibi Çiğ köfte ve geleneksel ev yemeklerini de seviyorum. Etrafta deniz görmek çok iyi geliyor. Bir mimar olarak en önemsediğim özelliği ise yeninin ve eskinin bir arada olması. Özellikle Beyoğlu! Modernizm ve eski dokunun birleştiği özel bir yer. Eski binaların içinde yaşayan modern insanlar bile tek başına büyüleyici

Ya nefret ettiklerin?

İlk sıra elbette trafiğin! Ondan kim nefret etmez ki? Kalabalık ve kabalık da ikinci sırayı paylaşır. Daha doğrusu kalabalığın kabalığı

"TÜRKLERİN EV VE SOKAK KARAKTERLERİ ARASINDA CİDDİ FARK VAR"

Kalabalığın kabalığı ne demek?

Türklerle ilgili bana çok ilginç gelen bir şey var: İnsanların ev ve sokak karakterleri arasında ciddi bir fark var. Ortak alan duygusu yok; sokakta minimum nezaket bile sağlanamıyor. Örneğin trafikteki kaba davranışlar ya da sokakta birine çarpınca özür dilememek Ama aynı insanların evine gittiğinizde müthiş bir misafirperverlikle karşılaşıyorsunuz.

Hiç böyle düşünmemiştim ama doğru bir tespit Hatta aynı okumayı temizlik konusunda da yapabiliriz değil mi?

Kesinlikle, yine iç ve dış ayrımı var. Ortak alanı pisletirken, özel alanlarını temiz tutuyorlar. Bu benim anlamakta çok zorlandığım bir ayrım. Sokaklara izmarit ya da çöp atan insanları her yerde görüyorsunuz ama aynı insanların evleri tertemiz. Ayakkabı çıkarmamak hakaret gibi ama çöpünü sokağın ortasına dan diye atabiliyor.

BİR MİMARIN GÖZÜNDEN İSTANBUL

Mimar Sinan'a olan hayranlığından bahsettiler. Onu ilk ne zaman duydun?

Mimar Sinan'la ilgili araştırma yapmaya başladığım zaman Güney Afrika'daydım. Üniversite yıllarımdı. Mimarlığın kitaplardan öğrenilemeyeceğini biliyordum çünkü görmen, anlaman, analiz etmen, sentezlemen, yeni teknikler geliştirmen ve dönüştürmen gerekli. Öğrenciyken ilgim özellikle modern mimari ve high-tech yapılar üzerineydi. Bunu dengelemek için önemli tarihi mimarları araştırıyordum. Mimar Sinan'ı inceledikçe Türkiye'ye olan ilgim arttı. Mimar Sinan bu topraklardaki en önemli mimar çünkü bir değişim ve bir etki yarattı. Bugün Mimar Sinan'ın olduğu söylenen birçok yapıyı elbette şahsi olarak o yapmadı, bu imkansız olurdu, ama hepimiz onun yaptığını söylüyoruz.

Neden?

Çünkü o bir okul gibiydi ve İslami mimari için bir ekol yarattı. Kendi bilgisini, mimari anlayışını takipçilerine aktardı ve zamanının mimarisinde devrim sayılabilecek bir değişim yarattı.

İstanbul'da en beğendiğin üç yapıyı söyler misin?

Bir yeni, bir eski ve bir de ara dönemden söyleyeceğim.
Süleymaniye Cami/Mimar Sinan
Sancaklar Cami/Emre Arolat
Maçka'daki Hilton Oteli

Hilton mu? Neden

Çünkü Cumhuriyet'in ilk dönemlerindeki anlayışı ve reformları yansıtan iyi bir örnek. Modern Türkiye için modern bir projeydi. Sancaklar Cami de dini bir alan için ezber bozan bir yapı. Aynı örneği kopyalamaktansa yepyeni bir bakış açısı geliştirmek bir mimar için çok mühim.

"CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI GEÇMİŞİ ROMANTİZE EDİYOR"

Peki, Cumhurbaşkanlığı Sarayı ile ilgili mimari görüşün nedir?

Benim için mimari her zaman yaşadığımız zamanın izlerini taşımalıdır, bir gelişim sağlamalıdır. Saray'da tarihsel elemanların çok fazla kullanıldığını düşünüyorum; geçmişi romantize ediyor. Ben ise her yeni projeye mimarlığın yeniden keşfi olarak bakmayı tercih ediyorum. Bu yapıdan mimari olarak hoşlanmadım.

Türkiye mimarisi hakkında ne düşünüyorsun?

Türkiye mimarisi sadece Osmanlı'yla sınırlı değil, birçok kültürün izlerini taşıyor. Osmanlı fethettiği yerlerin kültürel bilgisini de kendi içine alıyordu. O yüzden mimari olarak da çok fazla çeşitlilik var; Yunan, Fransız, İtalyan, birçok farklı etki var. İstanbul'a ilk geldiğimde ne göreceğimi bilmiyordum ama gördüğüm, düşündüğümden çok farklı oldu.

Ya modern zamanlar?

TOKİ türü yapılaşmayı tanımlamak benim için çok zor. Bunu neden yaptıklarını anlıyorum; geçmişte Almanya'da benzer bir dönem oldu. Yapıyorlar çünkü insanların barınması gerekiyor ama bu yapılar ancak geçici olabilir. Sürekli bir yaşam alanı olarak düşünülemez, şehre bir doku katamaz, şehir için iyi olamaz. 20 yıl sonra bütün o binalara ne olacak?

"BİR BİNA BÜTÜN TOPLUM ADINA KONUŞABİLİR"

Şimdi zor bir soru geliyor; dünyada en beğendiğin üç yapı?

Bana biraz zaman vermeni istiyorum.

Elbette.

(20 dakika sonunda!)
Barselona/Sagrada Familia
New York/Seagram Building
Osaka/Shiba Ryotaro Müzesi
Bu üç yapı da zamanlarını yansıtıyor ve sonrasında oldukları şehirlerin mimarisine yön verdiler, mimari anlayışı etkilediler.

Sence mimarlar sanatçı mı?

Bir yönüyle yaratıyorsun, evet. Fakat ben bir mimarı sanatçıdan çok, bir mühendise yakın görürüm çünkü her zaman parametreler vardır. En basit haliyle mimari, insanı çevreden, dışarıdan korumakla ilgilidir. Seni sıcak, kuru, güvenli tutar. En küçük ölçekten en büyük ölçeğe kadar, birçok farklı katmanda ve birçok farklı cephede görevi budur. Şehir kadar büyük bir alanı planlayabilirsin ya da bir astronotun giyeceği kıyafet kadar küçük bir şeyi Mimari, her zaman insanlar içindir ve iyi bir yapı, zamanı, kültürü ve o zamanki insanı gelecek nesile yansıtır. İnşa edildikleri zamanın ruhunu taşır, teknik olarak da neler yapabileceğini gösterir. Bir bina bütün bir toplum adına konuşabilir.

Hayatının geri kalanını nerede geçirmeyi planlıyorsun?

Bunu bilemem. Belki 10 yıl İstanbul'da kalırım, belki önümüzdeki yıl başka bir şehire taşınırım. Ama şunu söyleyebilirim, gidersem de bu İstanbul'un hatası olmaz.

"HAYATI KEŞFETMEK İÇİN PARAYA DEĞİL, YENİ GÖZLERE İHTİYAÇ VAR"

Bu büyük bir özgürlük. Gitmek için mutlaka zengin olmak gerekiyor mu?

Ben zengin bir aileden gelmiyorum hatta hiçbir zaman çok paramız olmadı. İki büyükbabam da madenciydi. Annem hemşire ve babam da elektrik teknisyeniydi. En parasız olduğumuz zamanlarda bile gezdik. Uçağa binecek paramız yoksa trenle gidebileceğimiz kadar uzağa giderdik. Bu bir tercih meselesi, ben böyle büyüdüm. Babam 14 yaşındayken bana "Keşfet" demişti, "Ancak gezerek keşfedebilirsin, gidebildiğin kadar git, bu çok önemli."

Neymiş önemi?

Yaşamla ilgili neyi takdir ettiğini ya da neyin eksik olduğunu görmek için bir yol, kendini tanımak için bir araç, güvenli bölgenin yani evinin dışında nasıl hayatta kalacağını öğrenirken attığın bir adım. Belki sınıra yakın yaşamanın da etkisiyle, her zaman tüm sınırların ötesini merak ettim.

Peki ya hiç parası olmayanlar?

Hayatı keşfetmek için paraya değil, yeni gözlere ihtiyacınız var. Evine giderken her zamanki yoldan değil, yan sokaktan geçebilirsin. İyi bir zihin, yalnızca bir sokak ötede dahi farklı bir şey keşfedebilir. Ama zihin açık değilse, aklınız dünyanın en ilginç yerinde bile sıra dışı olanı görmenize izin vermez. Hayatın içinden kör gibi geçersiniz.

Yani aslolan meraktır

Merak, kalbinizin içinden geldiği an rehberiniz bulunmuş olacak; rehberiniz merak olacak. İnsanın hayalleri ve hedefleri olabilir, ama hayallerinize kör kütük tutulmak hayatın içindeki keşfedilecek diğer detaylara karşı sizi duyarsızlaştırabilir. O hayal bir gün gerçek olabilir ya da olmayabilir ama zihniniz dünyaya açık olmalı.

"ESKİDEN POLİS ÇAĞIRIRDIM, ŞİMDİ İSE KAFAMI YASTIĞIN ALTINA SOKUYORUM"

Çok farklı kültürler gördün, seni çok etkileyen tek bir anını anlatır mısın?

Güney Afrika'da kaldığım üç ay, gözümü en çok açan deneyimlerden biri oldu. Onların hayatla kurdukları ilişkiden çok etkilendim. İlk geldiğimizde bizim için bir parti düzenlenmişti ve gittiğimizde salı günü gece yarısıydı. Müziğin sesine inanamazsınız ve kaldıkları küçük derme çatma evlerin bir ses yalıtımı olmadığını da tahmin edersiniz. Almanya'da saat 'den sonra o yükseklikte müzik çaldığınız an kapınıza polis gelir. Bunu düşünerek, "Sesi kıssak mı? Yandakiler rahatsız olmaz mı?" diye sordum. Ev sahibi bana baktı ve dedi ki: "Hayır, biz burada öyle yaşamıyoruz. Bizim hiçbir şeyimiz yok ve eğer birinin mutlu olup kutlayacağı bir olay olmuşsa, ben kimim ki onun bu mutluluğunu elinden alayım? Yarın belki işe biraz yorgun gideriz ama o anın mutluluğunu birbirimizden almayız." Bu benim için müthiş aydınlatıcıydı.

Şimdi senin komşun müziği açtığında ne yapıyorsun?

Eskiden polis çağırırdım; şimdi ise kafamı yastığın altına sokup mutlu olmaya çabalıyorum! Ve inan bana bu halimi çok daha fazla seviyorum

Fotoğraflar: Murat Kaya

her şeyi bırakıp gitmek

  • bir yerdeki hic bir seyi yanina almadan pat diye gitmek

  • başka şeylerin olduğu başka bir yere gidilerek gerçekleştirilen hayata reset atma işlemi

  • oysa ki özgürlüğü seçmek
    başka vücutlar sevmek
    bir şehri tam kalbinden
    beyninden vurup gitmek var
    (bkz: teoman)

  • (bkz: herseyi birakip gitme istegi)

  • en buyuk ukte.
    tek mutlak gidiş vardır:olum

  • ilk anda cok zor ve acitici gelse de sonradan cogunlukla dogru yaptiginizi anladiginiz hareket

  • doğası gereği tek hamleli ve tekrarı olmayan hareket; sessiz sedasızaniden..

  • çoğu insanın yaşadığı zor anlarda aklından geçirdiği, yapması büzük isteyen eylem.
    bu eylemin en güzel örneğini heat'te robert de niro'nun canlandırdığı karakter olan neil vermektedir. kendisi olayın gerek ve şart koşulunu şöyle özetler:

    "never get involved in anything you're not ready to turn your back on and walk out of in thirty seconds flat"

  • (bkz: via)

  • leave it behind
    you've got to leave it behind
    all that you fashion
    all that you make
    all that you build
    all that you break
    all that you measure
    all that you steal
    all this you can leave behind
    all that you reason
    all that you sense
    all that you speak
    all you dress up
    all that you scheme

  • nest...

    batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir