hilafet nedir / Hilafet ne demek, ne anlama geliyor? Hilafet kelimesinin anlamı nedir? TDK'ya göre sözlük anlamı

Hilafet Nedir

hilafet nedir

HALİFELİK NEDİR?

İslam'ın devlet anlayışında devlet başkanı için kullanılan unvandır. Hz. Peygamber'den sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder. Devlet başkanı için kullanılan bu unvan ayrıca tasavvufi anlam da kazanmıştır. Yapılan yorumlarda hilafet-i Rabbani ve hilafet-i Rahmani ayırımı öne çıkarılmıştır. İlki "manevi taht sahiplerini", diğeri ise "tahta layık olan adaletle hükmeden sultanı" tanımlamak için kullanılmıştır. 

Hz. Peygamber'in biri vahiy yoluyla aldığı Kur'an ayetlerini ve İslam dininin esaslarını insanlara tebliğ ederek öğretme ve tezkiyesini sağlama; diğeri İslam'ın ve Kur'an'ın esaslarını bizzat uygulama olmak üzere iki önemli görevi vardı. İkinci görevini yerine getirirken hicretten sonraki dönemde Medine'de kurduğu devletin başkanlığını yaptı. Son peygamber Hz. Muhammed'in (ö. ) vefatıyla ilk görevi tamamlanıp sona ererken ikinci görevi ise hilafet kurumuyla sürdü. Kur'an ve hadislerde devlet başkanlığı, bunu üstlenenlerin görev ve sorumlulukları gibi hususlarda detaylı hükümler yer almaz ve bu konuların toplumların gelenek, kültür ve sosyal değerleri ile yakından ilgili olduğu belirtilir. Bundan dolayı siyasi liderliğin Hz. Muhammed'den sonra ilahi tayin veya babadan oğula geçme yoluyla değil, toplumun ortak tercih ve onayıyla gerçekleşeceği konusunda fikir birliği vardır. 

İslam tarihi bakımından birçok yönüyle büyük bir önem taşıyan dört halife döneminde görev yapan halifelerden her birinin hilafet makamına geliş usulleri farklıdır. Hz. Ebû Bekir (ö. ) ile Hz. Ali (ö. ) Medine halkının seçimiyle, Hz. Ömer (ö. ) halef bırakma suretiyle, Hz. Osman (ö. ) da şÃ»ra yoluyla halife olmuştur. "Halifetü Resûllillah" (Resûlullah'ın Halifesi) unvanıyla anılan Hz. Ebû Bekir rahatsızlanınca, imamlık görevini bıraktığı Hz. Ömer'i kendisine halef tayin etmeye karar verdi. Hz. Ebû Bekir ile birinci derecede kan bağı bulunmayan Hz. Ömer, 23 Ağustos 'te vefat eden ilk halifenin yerine Mescid-i Nebevi'de herkesten biat alarak ihtilafsız bir şekilde halife oldu.

"Halifetü Halifeti Resûlillah" (Resûlullah'ın Halifesi'nin Halifesi) şeklinde hitap edilen ve ileride halife sayısının artmasıyla söz konusu tamlamanın uzayacağı ve halifelerin birbirlerinden ayırt edilemeyeceği endişesiyle "Emirü'l-mü'minin" (Müminlerin emiri) unvanı da kullanılan Hz. Ömer kendisinden sonraki halifenin belirlenmesini Aşere-i mübeşşereden hayatta olan altı kişilik bir şÃ»ra heyetine bıraktı. Sa'd b. Ebû Vakkas (ö. ) ile Zübeyr b. Avvam'ın (ö. ) da adaylıktan çekilmesinden sonra Hz. Ali ile Hz. Osman'ın aday olarak katıldıkları Mescid-i Nebevi'deki son toplantıda Hz. Osman'da karar kılındı. Hz. Osman'ın şehid edilmesinden (17 Haziran ) sonra hilafet problemi yeniden gündeme geldi. Muhacir ve ensar başta olmak üzere Medine'de bulunan herkesin desteğiyle Hz. Ali'ye biat edildi.

Hz. Ali'yi halife olarak tanımayan ve hilafet konusunda Medine'de alınan biatın tüm İslam dünyasına şamil olduğu anlayışına da karşı çıkan Muaviye (ö. ), Hz. Osman'ın akrabası sıfatıyla onun kanını dava etme hakkına sahip olduğunu söyleyerek Suriye'deki Müslümanlardan biat almaya başladı. Muaviye adına hakem olan Amr b. As'ın (ö. ) Hz. Ali'nin hakemiyle yaptığı görüşmelerden Muaviye'yi tek taraflı olarak halife seçtiğini ilan etmesiyle İslam dünyası siyasi bakımdan parçalandı, Irak Hz. Ali'nin, Şam da Muaviye'nin kontrolüne girdi. Emevilerle birlikte hilafet, veraset kuralını esas alan bir hanedana dönüştürüldü. Halkın yönetiminde Kitap ve sünnetin uygulanmasını esas alan, Hz. Peygamber'in vekili sıfatıyla işgören, devletin menfaatiyle kişisel ve ailevi menfaatlerini birbirinden ayıran muhacir ve ensara dayanan Raşid halifelerin yerini gücü ve asabiyeti esas alarak devleti idare eden halifeler aldı. Dini ikinci plana atan ve yönetimi dünyevi bir mahiyet kazanan devleti hilafet-saltanat karışımı mutlak-teokratik-irsi bir monarşi ile idare eden ve "Halifetullah (Allah'ın halifesi)", "halifetu Rabbi'l-alemin (alemlerin Rabbı'nın halifesi)", "eminullah (Allah'ın itimat ettiği)" unvanları kullanan halifeler resmi unvanları bakımından olmasa bile ameli olarak hükümdardı.

Emevilere karşı yürütülen muhalefet hareketinin lideri İmam Muhammed b. Ali'nin oğlu Ebû'l-Abbas es-Seffah'a (ö. ) Kûfe'de biat edilmesiyle Abbasi hilafeti başladı. Hz. Peygamber'e soyca yakınlıklarını meşruluklarının temel gerekçesi yapan Abbasiler devrinde halife mutlak bir hükümdar, halifelik verasete dayalı bir hükümdarlık şeklinde sürdü; veliahtlık müessesesi de hilafetin Abbasi ailesinin elinde tutabilmek gayesiyle korundu. Yerlerini aldıkları Emevi halifeleri gibi dünyevi zihniyet ve temayülde oldukları halde etrafa karşı dindar ve zahid görünmeyi ihmal etmeyen Abbasi halifeleri "Halifetullah" veya "Zıllullah fi'l-arz" unvanlarını kullanarak kudret ve kuvvetlerinin kaynağını ilahi bir temele dayandırıyorlardı. 

Abbasilerin ilk yıllardan itibaren bir yüzyıl içinde batıda ve doğuda bağımsız veya yarı bağımsız birçok mahalli hanedan ortaya çıktı; yüzyılın ortalarına doğru hilafetin maddi nüfuzu başşehir ve çevresiyle sınırlı hale geldi. İslam aleminde fiili hakimiyetin Haremeyn'de adına hutbe okunan kimseye ait olduğunu dikkate alan Fatımiler, Hicaz'a hakim olduktan sonra siyasi, askeri ve iktisadi faaliyetler ve daileri vasıtasıyla Suriye, Kuzey Afrika, Yemen ve Musul'u ele geçirerek hem halifelik alanlarını genişletmek hem de müntesip oldukları Şii-İsmaili mezhebini yaymak için harekete geçtiler. Hükümdarlarının ve davetçilerinin bütün çabalarına rağmen İslam aleminin tamamına hiçbir zaman hakim olmayı başaramayan Fatımiler Endülüs Emevi hilafetinin doğmasına zemin hazırlayan sebeplerden birisini teşkil ettiler. 

Endülüs Emevi hükümdarlarından III. Abdurrahman (ö. ) "emiru'l-mü'minin" unvanının yanında "en-Nasır Lidinillah" lakabını alarak kendisini halife ilan etti () ve İslam dünyasında Bağdat, Kahire ve Kurtuba olmak üzere üç hilafet merkezi ortaya çıktı. Emevi Devleti'nin yıkıldığı 'e kadar geçerli olan Endülüs'teki halifelik anlayış ve uygulamasında, halifenin Sünnilik çerçevesinde din emniyetini sağlama dışında başkaca bir dini salahiyeti yoktu. 

Abbasi hilafetini takviye eden Selçukluların zayıflaması ile Moğolların ortaya çıkışı yeni siyasi gelişmelerin başlangıcını oluşturdu. Cengiz Han'ın torunlarından Hülagû (ö. ) Bağdat'ı işgal ederek Abbasi hilafetine son verdi (10 Şubat ). Bağdat Abbasi halifeliğinin () yılında Moğol istilasıyla yıkılmasının ardından İslam alemi üç yıl halifesiz kaldı. 'da Moğol istilasını durduran Memlük Sultanı Baybars (), son Abbasi halifesi Müsta'sım-Billah'ın amcası Ebû'l-Kasım Ahmed'i Kahire'ye davet ederek el-Mustansır-Billah lakabıyla halife ilan etti (9 Haziran ). Böylece Abbasi hilafeti üç yıllık bir aradan sonra yeniden kuruldu ve ismen halife olmakla birlikte gerçekte yetkileri olmayan Mısır Abbasi halifelerinin isimleri sikke ve hutbelerde Memlük sultanları ile birlikte zikir edilmeye başlandı.

İslamiyet'in geniş bir coğrafyaya yayılması ile birlikte değişik zamanlarda ve yerlerde bazı sultanlar kendi topraklarında halife unvanını kullanmışlardır. Bu anlamıyla hilafet bir hükümranlık ifadesi olarak değerlendirilmiş ve meseleye şer'i bir dayanak bulabilmek için, "Hakka riayetle adaleti yerine getiren ve şeriatı uygulayan sultanlar kendi ülkelerinde halife sıfatını kullanabilirler" şeklinde yorumlar yapılmıştır. Osmanlı sultanları da I. Murad'dan (ö. ) itibaren bu geleneğe uyarak halife unvanını kullanmışlardır.

Yavuz Sultan Selim (ö. ) döneminde Mısır ve Arap yarımadası Osmanlı hakimiyetine girince padişah "hadimü'l-Haremeyni'ş-şerifeyn" unvanına sahip oldu. Mısır'ın fethi üzerine son Abbasi halifesi III. Mütevekkil-Alellah'ın hilafeti Sultan Selim'e bir merasimle devrettiği -dönemin tarihi kaynakları tarafından kesin olarak teyit edilmemiş olmakla birlikte- şeklinde bilgiler vardır. Hicaz ve Mısır'da hakimiyet kurulmasından sonra yapılan yazışmalarda Osmanlı hükümdarları tabii hak olarak halife unvanını daha güçlü şekilde vurgulamaya başladılar. Kanuni Sultan Süleyman (ö. ) zamanında Osmanlı sultanlarının Kureyş soyuna mensup olmamalarının halifelikleri için engel olup olmayacağı konusu İslam hukukçuları tarafından gündeme getirilmişse de halife olabilmek için Kureyş kabilesinden gelme şartının bulunmadığı ve zamanın imamı olan Sultan Süleyman'ın halifeliğinin meşruiyetinin bütün Müslümanlarca tasdik edildiği hususunda mutabakat ortaya çıktı. Kanûni ve III. Murad (ö. ) tarafından Kuzey Afrika'da hüküm süren Sa'di sultanlarına gönderilen mektuplarda Osmanlı hilafetini kabul etmelerinin istenmiş olması bu hususu teyit etmektedir. 'de III. Ahmed (ö. ), Afgan hükümdarı Eşref Han ile imzaladığı bir antlaşmada kendisini "bütün Müslümanların halifesi" olarak nitelendirdi. Küçük Kaynarca Antlaşmasında da Osmanlı padişahları bütün Müslümanların halifesi sıfatıyla tanındığı resmen belgelendi. Osmanlılardan ayrılan ilk İslam toprağı olan ve müstakil hale gelen Kırım Hanlığı dini bakımdan hilafet müessesine bağlılığını sürdürecek ve hutbeler Osmanlı padişahı adına okunacaktı.

Tanzimat Fermanı'yla geleneksel halifelik anlayışında önemli değişiklikler meydana geldi ve hilafet padişahın sadece Müslümanların reisi olması dolayısıyla dini riyasete, saltanat ise aynı zamanda gayrimüslimleri de kapsadığı için salt siyasi riyasete dönüştü. II. Abdülhamid (ö. ) hilafet kurumuna özel bir önem verdi. Osmanlı hilafetini hem teoride hem de pratikte kuvvetlendirmek için tedbirler aldı. Otuz üç yıllık saltanatı boyunca İslam dünyasını genel olarak Osmanlı hilafeti etrafında birleştirmeyi ve ortak bir kamuoyu oluşturmayı başardı. II. Meşrutiyet döneminde hilafetin kazanmış olduğu milletlerarası mahiyet korunmaya çalışılırken, iç siyasetteki konumu ise daraltılmak istendi. Çünkü halifenin millet üstünde değil halifeyi tayin eden milletin onun üzerinde hakimiyeti vardı ve hükûmet reisi makamında olan halifenin hak ve yetkileri sadece icra ile sınırlıydı. 22 Ağustos tarihli kanunla halifenin hak ve yetkileri daha da sınırlandırıldı. İttihat ve Terakki yönetimi, Trablusgarp ile Balkan savaşları esnasında İslam dünyasından özellikle de Hindistan'dan gelen maddi ve manevi destekleri görünce halifenin ilan edeceği cihad-ı ekberden fayda umdu.

Ancak İngiltere, Fransa ve Rusya kendi Müslüman sömürgelerinde gereken tedbirleri alıp halkı harekete geçirmesi muhtemel bütün kişi ve kuruluşları tasfiye etti. İngiltere'nin Araplara yönelik çalışmalarının bir sonucu olarak Şerif Hüseyin (ö. ) Osmanlı Devleti'ne isyan etti. Şerif Hüseyin'e hilafet meselesini gündeme getirmemesi ve savaş bitimine bırakmasını tavsiye eden İngilizler, savaştan sonra da İslam aleminden gelen tepkiler üzerine hilafet meselesine karışmak istemediklerini bildirdiler. Lozan görüşmelerinde de Şerif Hüseyin'e destek vermediler. Bunda Hindistan'da ortaya çıkan Hindistan Hilafet Hareketi etkili oldu. 

anayasasında muhafaza edilen hilafet 1 Kasım 'de lağvedilen saltanattan ayrıldı. Son padişah VI. Mehmed'in (ö. ) 17 Kasım 'de İstanbul'dan ayrılması üzerine veliaht Abdülmecid Efendi'den saltanat iddiasında bulunmayacağına dair bir belge alınarak halife ilan edildi. Bütün İslam halifelerinin haiz olduğu "emirü'l-mü'minin" yerine "halife-i müslimin" unvanı verilen yeni halifeye 24 Kasım günü Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Saadet Dairesi'nde biat edildi. Abdülmecid Efendi'nin (ö. ) tartışmalara sebep olan saltanatsız hilafeti 3 Mart 'te halifeliği kaldıran ve Osmanlı hanedanını yurt dışına çıkarmayı öngören sayılı kanunun kabulüne kadar sürdü.

YAZAR

Mustafa Küçükaşçı

 

kaynağı değiştir]

Etimolojik olarak "halife" kelimesi, half (arka) kelimesinden türetilen ve "ardından gelen, makamını işgal eden, yerine geçen veya temsil eden" anlamlarında kullanılan bir kelimedir.

İslam öncesi Arabistan'da monarşiler geleneksel olarak malik veya melik gibi semitik kökenli aynı kökten kelimelerle tanımlanırdı.[1]

Halife teriminin "Allah Resulü'nün halifesi veya Resulullah'ın ardılı" deyiminin zaman içinde kısaltılmışı olarak geliştiği düşünülse de, İslam öncesi döneme ilişkin çalışmalar, deyimin İslam öncesinde de "Allah tarafından seçilmiş kişi, halef, vekil, temsilci" anlamlarında kullanıldığını göstermektedir.[1]

Kur'an'da ise birkaç yerde temsilci veya hükümran anlamında kullanılmıştır.

Kur'an'da kullanımı:

Müslümanlar arasında hilafet yerine imamet, halife yerine de emir, emir'ül-müminin veya imam kelimeleri de kullanılır. Şii Müslümanlar imam ve imamet deyimini tercih etmektedirler.[2]

Mezhep farklılıkları[değiştir kaynağı değiştir]

  1. ^abKadi, Wadad; Shahin, Aram A. (). "Caliph, caliphate". The Princeton Encyclopedia of Islamic Political Thought: &#;
  2. ^"Arşivlenmiş kopya"(PDF). 11 Temmuz tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ocak &#;
  3. ^Dictionary of Battles and Sieges: F-O 21 Nisan tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. edited by Tony Jacques
  4. ^Lambton, Ann; Lewis, Bernard (). The Cambridge History of Islam: The Indian sub-continent, South-East Asia, Africa and the Muslim west. 2. Cambridge University Press. s.&#; ISBN&#; 1 Eylül tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mart &#;
  5. ^"caliph – Islamic title". Encyclopædia Britannica. 3 Mayıs tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ağustos &#;
  6. ^Nafi, Beşir (). "The Abolition of the caliphate: causes and consequences". The Different aspects of Islamic culture, v. 6, pt. I: Islam in the World today, Retrospective of the evolution of Islam and the Muslim world. UNESCO. s.&#;&#;
  7. ^İdris Yücel, Fransız Belgelerinde Son Halife Abdülmecid ve Türkiye'de Hilafetin Kaldırılması 4 Şubat tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 61, Güz

Kaynakça[değiştir

HİLAFET NEDİR? HALEP NEDEN HİLAFETTİR?

Tohum_Kisindd

Hilafet kelimesi, günümüzde algı olarak İslam ile özdeşleştirilse de yönetim biçimi anlamında, köken olarak çok daha eskiye hatta ilk organize olmuş yönetimlere dayanmaktadır. İngilizce’de caliphate şeklinde aktarılan sözcüğün, terim olarak ilk kez İslâm öncesinde Arabistan coğrafyasında miladi altıncı yüzyıla ait Arapça bir metinde geçtiği bilinmektedir.

HİLAFET KELİMESİNİN KÖKENİ

“Hilâfet” kelimesiyle ilgili sözlükler, kelimenin kökeni ile alakalı Arapça’daki sülasi (3 harfli) mastar kullanımlarını işaret edip (halefe) (yahlifu / yahlufu) (halfen), (hilfeten) ve (hilâfeten) şeklinde kelimeleri örnek olarak vermektedir. Anlam bakımından bu sözcükler “bir kişinin ardından gelmek, o kişinin yerine geçmek, bakasına niyabet etmek, bir kimseden geriye ve sonraya kalmak, halef ve vekil olmak anlamlarına gelir. Hilafet kelimesi, günümüzde algı olarak İslam ile özdeşleştirilse de yönetim biçimi anlamında, köken olarak çok daha eskiye hatta ilk organize olmuş yönetimlere dayanmaktadır. İngilizce’de caliphate şeklinde aktarılan sözcüğün, terim olarak ilk kez İslâm öncesinde Arabistan coğrafyasında miladi altıncı yüzyıla ait Arapça bir metinde geçtiği bilinmektedir. O metinde halife “bir yerdeki egemen adına genel valilik ya da nâiblik yapan” anlamında kullanılmıştır.

KUR’AN’DA HİLAFET KELİMESİ YOK AMA HADİS-İ ŞERİT’TE YER ALIYOR

“Hilâfet” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de yer almaz hatta halife de terim anlamıyla bulunmaz fakat “halife, halâif ve hulefâ” kelimeleri ile insanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğuna sıkça vurgu yapılır.

Hadis-i Şerif’lerin dayandığı kaynaklarda ise hilâfet kelimesiyle beraber, imam ve emir kelimeleri yer alır. Bunlar, İslam dünyası için Hz. Peygamber’den sonra başlayan Halifelik kurumunun da zeminini hazırlamış ve “devlet bakanı, yönetici, lider” gibi bir anlama gönderme yapmaktadır. Hadislerde yönetim şeklinin adalet ile örtüştürüldüğünde “mükâfat”, zulümle bir araya getirildiğinde “ceza” ile karşı karşıya kalınacağına vurgu yapılır. Adil yönetici övülür, Allah tarafından gölgelendirilmek suretiyle mükâfatlandırılacağı bildirilir, zulüm ile abat olan yöneticinin ise kötü akıbetinden bahsedilir.

Hilafet bir emir makamı olduğu kadar emri altındakilerin sorumluluğunun da taşındığı bir mesuliyet makamıdır. Halifelik yönetimi altındakiler için bir koruyuculuk makamıdır ve isyan emretmediği sürece kendisine itaat etmek gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Bazı kaynaklarda biat edilen iki halife söz konusu ise sonrakinin öldürülmesi ve gerçek anlamda hilafetin 30 yıl sürdüğü ve sonra saltanata dönüştüğü ve hilafetin Kureyşlilere ait olduğuna dair yorumlar da yer almaktadır.

Hilafet sözcüğünün kelime anlamı dışında yaygın ve ağırlıklı kullanılan terim anlamında ise İslam devletlerinde, Hz. Peygamber sonrasındaki devlet yöneticiliği kurumu kastedilir.

Mâverdî, Ahkâmu’s-Sultaniyye eserinde hilâfeti, “Dinin ikâmesinde, irtidat ve bid’atlardan korunmasında, devlet siyasetinin dini hükümlerinin ve usüllerinin prensiplerinde Peygamber’e niyabet” olarak tanımlar.

HİCRET İSLAM SİTE DEVLETİ&#;NİN TEMELLERİNİ ATTI

Hz. Muhammed (A.S.), Allah’ın yeryüzüne gönderdiği İslam’ı tebliğ ile görevlendirilen hak dininin Peygamberi olmak vazifesi ile görevlendirilmiş, dünya üzerine peygamberlik makamı için gelen son kişi idi. Hz. Peygamber İslam dininin Peygamberi olduğunu ilan etmesi ile birlikte baskı ve şiddete uğramış ve göç etmek zorunda kalmıştı.

Cahiliye devrini yaşayan, çok tanrılı dinlere sahip, Arap toplumu, yeni tebliğ karşısında eski inançlarından vazgeçmeyi istemiyordu. Hz. Peygamberi Mekke‘den Medine‘ye göç etmek zorunda bıraktı. İslam dünyasında Hicret, İslam devletinin temelleri bakımından bir miladı işaret eder. Hicret edilen Medine’de, “İslam Site Devletinin” temelleri atılır.

Tohum_Kisindd

DİNİ LİDER seafoodplus.infoBER İSLAM DEVLETİ İLE DÜNYEVİ LİDER DE OLDU

Her ne kadar “İslam Site Devleti” kuruluş yeri bakımından bölgesel bir nitelik taşısa da yüklendiği görev ve sorumluluklar açısından evrenseldi. En büyük gaye İslam’ın insanlığa anlatılması ve yayılmasıydı. İslam dininin tebliğcisi, irşadcısı, peygamberi Hz Muhammed (S.A.V.) aynı zamanda ilk kurulan İslam Devletinin de başı oldu. Dini bir lider olan Hz. Peygamber, temelleri Medine’de atılan devlet ile aynı zamanda dünyevi bir lider olarak da dünya siyasi tarihinde yerini aldı.

CAHİLİYE DEVRİ TOPLUMSAL HAYATTA DEVRİM GEÇİRDİ

Hz. Peygamber dini ve dünyevi liderlik vasfının yanı sıra, İslam devletinin kurulması ile birlikte, İslam Dini’ni yaymak amacı ile “savaşlarda komutan, antlaşmalarda müzakereci, devletler arası ilişkilerde diplomat, anlaşmazlıklarda hakim, bütçe ve ganimet paylaşımında ekonomist vb.” idi. Tüm bu görevlerin tek amacı İslam devletini sağlam temeller üzerine inşa etmekti ve kendinden sonra gelecek insanlığa örnek miras bırakmaktı.

Hz. Muhammed (S.A.V) döneminde İslam devleti ideal idare tarzına erişmiş, Ashabın ileri gelenlerinin yardımıyla Arap toplumları Cahiliye Dönemi’nin karanlık dehlizlerinden giderek uzaklaşmaya başlamışlardı. Toplumsal hayattaki devrim niteliğindeki bu değişimle, nesiller; Kur’an-ı Kerim ve Sünnet eşliğinde yetişiyordu.

Allah’ın Resulü’nün ebedi âleme göçüyle dini ve dünyevi liderini aynı anda kaybeden Müslümanlar, içine düştükleri çıkmaz ile ne yapacağını şaşırmış durumda, Cahiliye adetleriyle baş başa kalma ve geri dönme tehlikesi ile yüzleşmişlerdir.

Hz. Peygamberin vefatı sadece Allah’ın elçisinin, dini bir önderin, “en sevilenin” göç etmesi anlamına gelmiyordu. Aynı zamanda kurumsal ve toplumsal hayatta büyük bir boşluğun da habercisiydi. Elbette o boşluğu doldurmak için vahiylerle tamamladığı Allah’ın ayetleri Kur’an’ı ve bunların hayata tatbiki olan sünneti rehber olarak bırakmıştı ama yine de “O” olmadan kolay olmayacaktı.

Tohum_Kisinddseafoodplus.infoBER KİMSEYİ TAYİN ETMEDİ

Hz. Peygaber’in son peygamber olduğunu bilen Müslümanlar başka peygamber, dini önder gelmeyeceğinin farkındaydı. Ama Hz. Peygamber aynı zamanda bir devlet başkanıydı. Ve yılında ebedi âleme intikaliyle devlet başkanlığı görevi, nübüvveti gibi sonsuz değildi. İslam alemi için yeni bir devlet başkanı seçilmesi elzemdi çünkü Hz. Peygamber kendinden sonra kimseyi tayin etmemişti. İslam ümmetinin tek çatı altındaki varlığını sürdürebilmesi için yeni bir idareciye ihtiyaç vardı. Çünkü Hz. Peygamber zamanında temelleri atılan İslam devleti, İslam Dini’nin yayılmasında da rol üstlenmişti.

Hz. Peygamber‘in kendisinden sonrasında devlet yönetimi için birini işaret etmemesi, teferruatlı bir hadis tanımı yapmamış olması ve bilindiği gibi Kuran-ı Kerim‘de böyle bir emrin bulunmayışı nedeniyle ümmet zorluğa düşmüştü. Bilinen tek gerçek vardı; o da göreve gelecek kişi her kimse, onun Kur’an’a ve Sünnet’e sıkı sıkıya bağlı biri olması gerektiğiydi.

HALİFELİK MAKAMINA seafoodplus.infoİR SEÇİMLE GELDİ

İslam dünyası unvanı, seçim şekli, görev süresi ve özellikleri bakımından daha önce ölçütleri belirlenmemiş bir lider arayışındaydı. İslam devleti ve ümmeti Hz Peygamber sonrası ilk büyük sınavını Ben-i Saide gölgeliğinde yapılan seçim ile başarılı bir biçimde vermişti. Hz. Peygamber’den sonra ona en yakın isim olan dostu Hz. Ebu Bekir, “demokratik bir seçimle” göreve gelmişti.

İslam devleti başkanını seçilmesiyle Hz. Ebu Bekir (R.A) Halifet-i Resulullah; yani Resulullah‘ın Halifesi unvanını aldı. Yaygın anlamda “Halifelik”in başlangıcı bu seçimdir. Hz. Ebubekir ve sonrasında gelenler de Halife unvanı ile anılacaktır.

Hz. Ebubekir ve sonrasında gelenler, İslam devletine başkanlık ettiklerinden dolayı böyle anılacaktı. Bu unvan sadece İslam devleti liderine has bir unvandı ve sonrasında başka bir amaç için kullanılmayacaktı ve sadece makamdan ibaret olan bir unvandı. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali ile 30 yıl süren dönem İslam tarihinde “Dört Halife Dönemi” olarak geçecekti.

PEYGAMBERSİZ YAŞAMA PRATİĞİ VE EMEVİ SALTANATINA DÖNEN HİLAFET 

Dört Halife Dönemi, Müslümanların “Peygambersiz yaşama pratiğinin” başlangıcını temsil eder. İslam ümmeti, Dört Halife döneminde farklı kültürlerle karşılaşmış ve intibak süreçleri yaşamışlardır, bu açıdan bu dönem önemlidir. Hz. Peygamber’den sonra devlet başkanının belirlenmesi ile ilgili gelişmeler özellikle dikkatleri çekmiştir.

Hz. Peygamber’in de hem devletinin kuruluşu hem de işleyişi sürecinde istişareye bağlı kalıyordu. İlginç bir ayrıntı olarak “Cahiliye döneminde” de Kabile şeflerinin eksik de olsa istişare ile görevlendirildiği biliniyor. Yani yönetim konusunda istişare İslamiyet öncesinde de sonrasında da vardı ve kullanılıyordu.

Dört Halife döneminde istişare geleneği farklı şekilleri ile devam ediyor. İslam devleti tarihinde Hz. Ömer’in devlet başkanı belirlerken istişare mekanizmasının değişik bir modele başvurması da dikkat çekiyor. Dört Halife Dönemi sonrasında ise “şûraya dayalı” bir yönetim biçimi yerini Emevi Saltanatına bırakıyor.

92 YIL SONRA BİLE KALDIRILMASI TARTIŞILIYOR

Hilafet Makamı yılından 3 Mart ’e kadar geçen sürede dönüşümler yaşayarak tarihteki yerini aldı. İlk değişim Emeviler döneminde saltanat şeklini almasıyla oldu. Son değişimi ise Osmanlı Devleti‘nin Mısır’ı ele geçirmesiyle ilk kez Kureyş’ten olmayan birinin Halife unvanını kullanmaya başlaması ile gerçekleşti.

Halifelik başta Büveyhiler, Selçuklular, Fatimiler ve Memlükler saltanatında sembolik bir manevi lider makamından ibaretti. Güçlü olduğu dönemden bir hayli uzaktı. Osmanlı İmparatorluğunda ise halifelik makamı ve unvanın bütün hak ve yetkileri sultanlarda toplanmıştı. Osmanlı hükümdarlarına geçmesi ile halifelik bambaşka şekle büründü. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hilafet kurumunun ve halifeliğin takındığı yanlış tutum ve davranışları ileri sürerek ‘ün baharında kaldırdı.

Halifelik serüveni ‘de seafoodplus.info Bekir ile başlamış ve ‘te son halife Abdülmecit Efendi ile miadını doldurarak tarihteki yerini aldı. Halifeliğin kaldırılması 92 yıl sonra bugün bile tartışılmaya devam ediyor.

İSLAMİ LİTERATÜRE GÖRE YERYÜZÜNÜN İLK ŞEHRİ HALEP

Çok eskilere dayanan geçmişi ve kozmopolit şehir yapısıyla bugün Suriye sınırları içerisinde kalan Halep, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış dünyanın önemli kentlerinden biridir. Anadolu, Mısır, Suriye ve Akdeniz’e giden yolların kavşak noktasındaki bu kent tarih boyunca defalarca istilalara maruz kalmıştır. Halep stratejik önemini ve bunun getirdiği avantajları siyasi birlik olduğu dönemde sonuna kadar kullanmıştır.

Halep’in Müslümanlar tarafından fethedilmesi yılında gerçekleşmiştir. Kültürel dokusuna uzun süre dokunulmayan kent “Kınnesrin” ordugâhına bağlı kalarak uzun süre kuzeye doğru yapılan fetih hareketlerinin lojistik noktası olmuştur. Atabeyler dönemi ve öncesi Hamdani hâkimiyeti Halep’in dünyadaki önemli merkezlerden biri olmasını sağlamıştır.

Halep’in dokusu Hamdani döneminde kültürel ve sosyal dönüşüme uğramıştır fakat hâkimiyetlerinin son döneminde şehir büyük kazanımlarını yitirmiş sonrasında da Bizans istilalarına sahne olmuştur.

HER DÖNEMDE TİCARETİN GÖZBEBEĞİ HALEP

ve yüzyıllarda Kuzey Irak ve Suriye’de hüküm sürmüş Türk devleti Zengiler ve Eyyubiler hükümranlığı altında geçen dönemler Halep için huzurun egemen olduğu dönemlerdir. Şehrin istilalar ile bozulan olumsuz izleri silinmiş, siyaset, mimari ve sosyal alanda büyük gelişim göstermiştir.

Bütün İslam dünyasında olduğu gibi Moğol istilası sonrası büyük yıkımlar yaşamış, kanlı istilanın izleri bir buçuk asır devam etmiştir. Ticari merkezlerden olan Kilikya Ermeni Krallığının yıkılması, Memlüklüler döneminde Halep’in ticari potansiyelini artırırken eskiye nazaran 2 kat daha büyümesine vesile olmuştur.

Memlükler ile başlayan ticari dinamizm, Osmanlı İmparatorluğunun bölgede yer almaya başlaması ile daha da hız kazanmıştır. Halep liman kenti olmadığı halde bu denli ticari öneme sahip ender kentlerden biri olmuştur. yılından sonra bölgeye Türkmen yerleşimi gerçekleşmiştir. Halep o dönemden itibaren tarihi bakımından Türk tarihinin bir parçası haline gelmiştir.

Tohum_KisinddOSMANLI&#;NIN EN ÖNEMLİ SANCAĞI

Halep Osmanlı İmparatorluğunun en büyük ve en önemli sancaklarından biriydi. XVI. yüzyılın ilk yarısında Şam vilâyetine bağlı bir sancak iken müstakil bir eyalet haline getirildi ve “Paşa Sancağı” yapıldı. Halep nüfus bakımında her dönemde kalabalık bir kent olmuştur. Nüfusu ağırlık olarak Müslümanlardan oluşan kentte Hristiyan nüfus da bulunmaktaydı.

Tarihin her döneminde gözde kentlerden biri olan Halep bugün Suriye sınırları içerisinde kazanmış olduğu zenginlikleri ve ticaretin merkezi olma özelliğini yitirdi. Sömürgeci devletlerin bombalarının maharetlerinin sergilendiği, yerli rejimin kendi halkına acımasız yüzünü gösterdiği mağdur bir kente dönüştü.

İslam Devleti’nin temelleri Medine’de Hicret ile atıldı. Hilafetin temelinde de İslam dünyasının dini ve dünyevi lideri Hz. Peygamberimizin diğer âleme göç etmesi vardı. İslam devleti ve ümmeti Hz. Peygamber sonrası ilk büyük sınavını Ben-i Saide gölgeliğinde yapılan seçim ile verdi ve bu seçimle Halifelik makamının temelleri de atıldı. Dört Halife Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin yaklaşık 30 yıl süren halifelikleri sonrası, hilafet makamı kendi gerçekliliğinden çıkıp İslam dünyasına Kerbela gibi büyük acıların yaşatıldığı saltanat makamına dönüştürüldü.

Emeviler’de saltanatına dönüşen hilafetin ilk kez Kureyş kabilesinin dışına çıkması Osmanlı Devleti ile gerçekleşti. Osmanlı döneminde de halifelik makamı güçlü ve zayıf dönemlerini yaşadı. yılında başlayan hilafet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra yılında kaldırıldı.

Hilafetin en iyi dönemleri kuşkusuz Dört Halife Dönemi’dir. Sonrasında ise Osmanlı dönemi gibi her ne kadar iyi temsil edildiği dönemler söz konusu olsa da hiçbiri yılları arasındaki gücüne ve önemine ulaşamamıştır.

Halifelik makamı resmen sona ermiş olsa da İslam toplumlarında halen “Güçlü hükümdar, kurtarıcı, manevi lider” gibi beklentiler ile varlığını korumaktadır. Bugün Halifelik denildiğinde anlaşılması gereken temsil edilen bir makam ve makamı temsil eden bir lider değildir. Halifelik, Hz Peygamber sonrası Dört Halife Döneminde en iyi örneklerinin sergilendiği “adaletle yönetim, mazlumu koruma, Hakk’ı gözetme, birlik sağlama, makamı değil toplumu güçlü kılma” gibi işlevlerin vücut bulduğu ideal bir yönetime öykünme şeklidir. Dünyevi lider olarak Kur’an ve Sünnet’in emrettiği biçimde halkını ve ülkesini dosdoğru yönetmektir.

Suriye’de ölüm kol gezerken, Halep bombalar altındayken, rejim kendi halkına katliam yaparken sadece Halep’te değil, zulmün kol gezdiği tüm coğrafyalarda “Hilafet”; zulme boyun eğmemek, mazluma sahip çıkmak, sığınana kapılarını açmak ve korumak demektir. Yoksa sadece kişiye fayda sağlayan hilafet aşağılık bir saltanattan öteye gitmez.

Suriye bugün insanların katledildiği bize en yakın coğrafyalardan biri ve orada sadece insan değil, şehir de kültür de gelecek de katlediliyor. Hilafet sadece insanı da kurtarmak değildir. Kenti, kültürü, mimariyi, ticareti, geleceği de kurtarmaktır.

O yüzden adalete hizmet eden, İslam’ın çizgisinden çıkmayan ve tüm canlılar adına kaygı duyan ne kadar yönetici varsa hepsi birer halifedir, halifelik için görevlidir. Halifelik Hz. Peygamberin izinden giderken diğer insanları da beraberinde taşımaktır. Kuru makam kavgası, şöhret ve varlık merakı ancak kötü sona hizmettir.

Hakan Göksel / Gazeteci, Yazar

Sayı / Kış

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir