hobbes insan insanın kurdudur / insan insanın kurdudur - ekşi sözlük

Hobbes Insan Insanın Kurdudur

hobbes insan insanın kurdudur

Hobbes, siyaset kuramının temelini güç ve devlet üzerinden oluşturmuştur. Hobbes, doğal durumu savaş durumu olarak tasvir eder. Savaş durumunda tüm bireylerin sınırsız haklara sahip olması, gücünü istediği gibi kullanmakta özgür olması kaos ortamını oluşturur. Doğal durum kişilerin hayatta kalmasını dahi tehlikeye sokacak bir hal almıştır. Bunun üzerine bireyler kendi aralarında sözleşme yapıp haklarını üçüncü bir erke devreder. Sivil toplum durumuna geçişle tüm haklar egemenin elinde toplanmıştır. Mutlak özgür olan egemendir.

Hobbes’a göre insan doğal durumda arzu ve isteme gibi duyumlara sahip olan, arzunun nesnesine ulaşmaya çalışıp haz duyusunu yakalamaya çalışan ve bu ulaşma çabasını güç ile elde edebilen varlıktır.

Hobbes’un görüşünce;

 "İnsanlar doğuştan eşittir. Doğa, insanları bedensel ve zihinsel yetenekler bakımından öyle eşit yaratmıştır ki, bazen, bir başkasına göre bedence çok daha güçlü veya çok daha çabuk düşünebilen birisi bulunsa bile, her şey göz önüne alındığında iki insan arasındaki fark, bunlardan birinin diğerinde bulunmayan bir üstünlüğe sahip olduğunu iddia etmesine yetecek kadar fazla değildir. Çünkü bedensel güç bakımından, en zayıf olan kişi ya gizli bir düzenle ya da kendisiyle aynı tehdit altında olan başkalarıyla birleşerek en güçlü kişiyi öldürmeye yetecek kadar güçlüdür

İnsanlar her ne kadar eşit yaratılmış olsa da gücü eline alan üstünlük sağlıyor. İnsan doğal durumda toplumsal bir varlık değildir. Arzu ve istekleriyle hareket eden çıkarı peşinde koşan tehlikeli varlıktır. Doğal hak ve doğal özgürlük birbirinden farklı olmadığı için her birey sınırsızca her istediğini yapma hakkına sahiptir. Doğal durumda bir kimsenin özgürlüğü diğer kişi tarafından kabul görüp tanınmadığı için kişinin özgürlüğü mümkün olmaz. Başıboş sonsuz sınırsız bir özgürlük mevcut ancak kabul görmüyor. Doğal durumda “özgürlük”, “adalet” gibi kavramlar ortak kabul görüp uzlaşılmadığı için yoktur. Bundan ötürü doğa durumu herkesin herkesle savaşıdır.

Hobbes, sözleşmeye giden yolu “İnsan, insanın kurdudur” (Homo homini lupus) sözüyle ifade etmiştir. Kişi, birbirinin kurdu olduğu doğal durumdan barış durumuna geçmeyi istemiştir. Barış durumuna geçmedeki referans akıldır. Yani doğa yasalarıdır. Hobbes doğa yasalarını aklın emri olarak tanımlar. Sözleşme önce kişilerin kendi arasında yapmış olduğu sonra egemene devredilmiş haklar bütünüdür. Böylece devletin kurulma zarureti ortaya çıkmıştır. Hobbes bu otoriter devlete Leviathan adını vermiş ve fikirlerini de bu adı taşıyan kitabında açıklamıştır. Leviathan adını Kutsal Kitap  (Eski Ahid)’dan almıştır.

Sözleşme sonrasında doğal durumda olan tek varlık Leviathandır. Sınırsız özgürlüğe sahip olan da Leviathandır. Egemenin yaptığı her eylem devletin güvenliği için olacaktır. Yasa ve adaletin mümkün olduğu bu sivil durumda savaş söz konusu değildir ancak doğal durumda olan devletlerarasında savaş mubahtır, tabi sözleşme de mubahtır.

Sivil duruma geçen birey doğal hak ve özgürlüğe ne kadar sahiptir? Egemenin belirlediği kadar. Yasanın sınırları doğrultusunda. Uyruklara öğretilecek düşünceleri, kimin önünde konuşmaları gerektiğini, yayınlanmamış kitapları öncesinde kimin inceleyeceğini egemen belirler. Doğal durumda herkesin sınırsız özgürlük sahibi olmasından ötürü özgürlük sahibi olmayan birey sivil toplum durumunda bu haldedir. Bireyin eylemlerinin belirlendiği bir toplum hali bireyi özgür kılmaz diye düşünüyorum.

Hobbes'un yapmaya çalıştığı şey halkı yönlendirecek, devletin beka ve güvenliği için bir egemen, din ve yasa inşa etmektir. Bizim anladığımız türden (belki de modern birey özgürlüğü olarak özgürlük ) muhtemelen Hobbes’un felsefesinde hiç mümkün olmayacaktır.

Günümüz Türkiye’sini Hobbes’un felsefesi, Toplumsal sözleşme ve birey özgürlüğü olarak düşünelim bakalım. Haklarımızı bir egemene devretmiş modern bireyler olarak mutlak özgürlüğe sahip miyiz? Hangimiz ne kadar özgürüz.

kaynağı değiştir]

Atasözünün bir şekli Plautus'unAsinaria oyununda satırda görülür: "Lupus est homo homini, non homo, quom qualis sit non novit"[2], "İnsan, bir yabancı için insan değil, ancak bir kurttur." veya "Bir insan, karşısındakinin henüz nasıl biri olduğunu anlamamışsa onun nezdinde bir adam değil, bir kurttur."

Seneca, Epistulae morales ad Lucilium'unda (Epistula XCV, paragraf 33) geçen "homo, sacra res homini"[3], "İnsan, insanın gözünde kutsaldır." olarak tercüme edilen cümlesiyle bu düşünceye karşı çıkar.

Erasmus, Adagia'da Plautus'un kullandığı cümleden bahsederken şunları yazdı: "Burada tanımadıklarımıza güvenmememiz, onlardan birer kurtlarmışçasına sakınmamız salık veriliyor."[4]

Filozof, ilahiyatçı ve hukukçu Francisco de Vitoria, Relectiones Theologicae'lerinden birinde şair Ovid'in atasözüyle aynı fikirde olmadığını yazmıştır: "'İnsan,' der Ovid, 'arkadaşı için bir kurttan ziyade bir adamdır.'"

Thomas Hobbes, De Cive'inde atasözü üzerine şunları yazdı: "Tarafsız olmak gerekirse her iki söz de çok haklıdır: İnsan, insan için hem bir çeşit tanrı hem de iflah olmaz bir kurttur. Vatandaşlar boyutunda bakarken ilki doğrudur, şehirler boyutunda ise ikincisi." Hobbes, insanların toplumun diğer üyelerine adil ve cömert davranmaya ve toplumların diğer toplumlara karşı aldatıcı ve şiddetle hareket etmeye eğilimli olduğunu iddia eder, kendi tabiriyle "Birinde barışın ikiz kızkardeşleri olan adalet ve hayırseverlik tanrıları ile benzerlikler vardır, ancak diğerinde iyi insanlar, savaşın iki kızı aldatmaca ve şiddet tanrılarına sığınarak kendilerini savunmalıdır."

Sigmund Freud, Das Unbehagen in der Kultur'de (Medeniyetin İçindeki Geçimsizlikler) atasözüne katılıyor: "İnsan sevilmek isteyen, saldırıya uğradığında kendisini savunmaya gücü ancak yetecek nazik bir yaratık değildir; içgüdüsel donanımları arasında ciddi miktarda saldırganlık olduğu gerçeği kabul edilmelidir. Bunun sonucu olarak komşuları, onlar için yalnızca muhtemel bir yardımcı veya cinsel nesne değil, aynı zamanda saldırganlıklarını tatmin etmeye, karşılık görmeden çalışma kabiliyetini istismar etmeye, rızası olmadan onu cinsel olarak kullanmaya, ele geçirmeye teşvik eden, onu küçük düşürmek, acı çektirmek, işkence etmek ve öldürmek yönünde baştan çıkartan biridir. Homo homini lupus. Tüm yaşam ve tarih deneyimi karşısında kim bu iddiaya itiraz etme cesaretine sahip olabilir?"[5]

Primatolog ve ahlakbilimci Frans de Waal, atasözünde iki büyük kusur gördüğü için katılmadığını belirtti: "Birincisi, gezegendeki en cana yakın ve işbirlikçi hayvanlar arasında yer alan köpekgilleri görmezden gelmesidir (Schleidt ve Shalter ). Daha fenası, bu söz kendi türümüzün fıtrat gereği sosyal oluşunu reddediyor."[6]

yılında Fizyoloji/Tıp dalında Nobel ödülü alan Konrad Lorenz, İşte İnsan: Saldırganlığın Doğası Üzerine adlı ünlü eserinde "insan, insanın kurdudur" tezinin biyolojik ve evrimsel temellerini anlatır.

Ayrıca bakınız[değiştir

insan insanın kurdudur

  • latincesi homo homini lupus olan sözdür.

  • (bkz: trouble every day)

  • bu doğru saptamanın bir verisyonu için:

    (bkz: kadın kadının kurdudur)

  • (bkz: kitap kitabın kurdudur)

  • hobbes değil plautus söylemiştir. çetin altan'dan iyi mi bileceksiniz. (26 temmuz , milliyet)

  • (bkz: kurt adam)

  • (bkz: deniz kurdu)

  • hobbes'e göre;doğa halinde insanlar bir anarşi içinde/vahşet içinde yaşıyordu, çıkara dayalı olarak insanların sınırsız bir hürriyrt hali vardı ve hürriyet' in sınırsızlığı insanın insana kurtlar gibi saldırmasına neden oldu. işte bu durumu betimlemek amacı ile kullanılan cümle.

  • altenatifi olarak; `insan olan insanın karşısında, kurtlar dahi insanlaşır`

  • insanin kendi varligini korumak icin surekli digerleriyle bir savasim icinde oldugunu ve bu ilkel durumdan kurtulmak icin yaratilan sozlesmeyle devletin olusturuldugunu dile getiren thomas hobbes () cumlesi.

  • Tecessüsle izlediğim, her fırsatta cumburlop daldığım tartışmalardan birisi, “doğa durumu” diye de bilinen, insanın doğasına ilişkin olanı. Teoloji çevrelerinde tartışma, “kötülük problemi” (teodise) başlığı altında sürdürülüyor. İnsan nedir? İnsanı meleklerden ve diğer canlılardan ayırt eden hususlar nelerdir? İnsanın doğuştan getirdiği potansiyeller var mıdır? İnsan fıtraten iyi midir yoksa kötü mü?.. Bu sorular, gerçekten de kışkırtıcı ve zihin çelici. Batı’da bu tartışma, düşünürleri çok yorgun düşürdü. Bir süreden beri, her şeyi şakaya vurmaktan başka çaremiz kalmadı diyen, kendilerini “ironisist” diye adlandıranlar, “insanın doğası, özü diye bir şey yok kardeşim, vazgeçin artık onu bulma sevdasından” diye feveran edip duruyorlar. Müslüman dünyada da tarih boyunca bu tartışmanın oldukça farklı biçimlerini görmek mümkün ama insanın, en güzel şekilde (ahseni takvim üzere) yaratılmış olmakla, sefillerin en sefili (esfeli safilin) düzeyine indirilmek arasında salınabileceği (Tin/) hususunda genel bir fikir birliği ve sükûnet var.

    Yazımın başlığı, Thomas Hobbes’un devletin kökenlerini ve gerekçesini açıklamak için kaleme aldığı “Leviathan” kitabına dayandırılan, meşhur “homo homini lupus” sözünün tercümesi. Hobbes, insanın karıncalar, arılar gibi uyum ve dayanışma içinde olamayacak, sürekli birbirinin aleyhine işleyen yapıda bir arzu akışı olduğunu, dolayısıyla devletin gerektiğini belirtebilmek için söylediğinden beri, bu söz, insanın doğasına olumsuz bakışın mottosu haline gelmiş durumda. O günden beri, insanın doğuştan iyi mi yoksa kötü mü olduğuna ilişkin bir tartışma durmaksızın sürüp gidiyor. İnsanın doğuştan iyi olduğuna inananlar, insanlığın geleceği konusunda iyimserken, insanı kötü bir tabiatta görenler, dünyada ne zaman büyük bir kötülük olsa “ben size dememiş miydim!” pozu veriyor, kendi kötülüklerini de bu tezle meşrulaştırmaya girişiyorlar.

    “İnsanın doğası” tartışması bundan sonra da hiç bitmeyecek, bizi hep cezp edecek ama günümüzün küresel insanın hallerine bakınca, Hobbes haklı görünüyor. İnsanın doğası tartışmalarında Müslümanların mutabık kaldıkları fikir, benim de düşüncelerime yön veriyor ama günümüz insanı, hele hele modern Batının zihniyet dünyasına sahip olanlar kesinlikle birbirinin kurdu Dilersek gördüklerimizi insan doğasıyla değil de kültürle de açıklayabiliriz ama görünen bu.

    Yaşadığımız zamanları Ulrich Beck, “risk toplumu” diye formüle ediyor. Bu kavramı birçokları gibi ben de benimsiyor, yazılarımda kullanıyorum. Geleneksel toplumlarda belki doğadan ve diğer insanlardan gelen somut tehlikeler daha çoktu ama yine de onlar “risk toplumu” değillerdi. Çünkü “risk” sözü, gelecekteki ihtimaller düşünülerek değerlendirilen tehlikeleri anlatıyor; dolayısıyla yalnızca geleceğe yönelmiş ve geçmişten kopmaya çalışan modern zamanlarda söz konusu. Yaşadığımız modern toplumun en büyük övünç kaynaklarından birisi, doğadan gelen tehlikelerin belli ölçülerde kontrol altına alındığı iddiası. (Ki ben bu iddiaya hiç ama hiç katılmayanlar tarafındanım.) Ama kendi imal ettiğimiz riskler insanlık tarihinde hiç bu düzeyde olmadı. Çevresel sorunlar, silahlanma, nükleer tehlike ve hele bir de zengin olana dahi güvende olmadığını hissettiren oynak finans piyasaları…

    Çözümsüz bir ekolojik sorun, akılları yuvalarından fırlamış iki nükleer silaha sahip devletin savaşa tutuşması, tüm gezegeni mahvedebilir. İmal edilmiş riskler yalnızca bunlarla sınırlı değil; önceleri büyük ölçüde gelenekler tarafından sınırları çizilen evlilik ve çocuk yetiştirme tarzları, şimdi tamamen belirsiz. İnsan, ne yapacağını kendisi belirlemek durumunda… Küreselleşen dünyadaki risk alanlarına bir de hep birbirini kovalayan ve dünya ölçeğinde salgın (pandemi) yapma ihtimali bulunan AIDS, Ebola ve tuhaf ölümcül grip türleri gibi bulaşıcı hastalık tehlikelerini de eklersek

    Risk toplumunda yaşadığımızın bir göstergesi de sigorta sisteminin günümüzde ortaya çıkıp yaygınlaşması Hepimiz bir biçimde geleceğimizi, hayatımızı garanti altına almak istiyoruz. Garanti bir süreliğine sağlansa bile hepimiz için ve kalıcı biçimde mümkün olamayacağı açık.

    Her ilerleme, her keşif, aynı zamanda beraberinde yeni sorunlar getiriyor risklerimiz her gün biraz daha artıyor. Risk toplumunda yaşamak, her yeni gün, bugünden bilemeyeceğimiz yeni risklerin ortaya çıkabileceğini, bunlar karşısında acze düşebileceğimizi, giderek daha çok endişeli hale geleceğimizi daha baştan kabul etmek demek. O halde, endişenin ve endişeyle ilgili psikiyatrik rahatsızlıkların ve endişeyi bir nebze olsun azaltabilmek için yapılan girişimlerin her yıl çığ gibi artmasında, adeta bir endişe pazarı kurulmasında, velhasıl birbirimize karşı kurtlaşmamızda şaşılacak bir şey yok…

    nest...

    batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir