kaynağı değiştir]
Hümanizm Rönesans'a, İslamiyet'inAltın Çağı’na ve Antik Yunan kalıntılarına dayandırılabilir ve hatta hümanist düşünce Buddha ve Konfüçyüs’te de görülebilir. Bunun yanında hümanizm terimi daha çok batı felsefesiyle bağlaşıktır. Hümanizm terimi yüzyılın başlarında, yüzyıl İtalya’sında klasik edebiyatla ilgilenen kimseler için söylenen umanista sözcüğünden kökenlenir.
Hümanizm ve Rönesans kavramlarının içinde XV. yüzyılda İtalyada doğan ve oradan Avrupaya yayılan yeni bir anlayışlar bütünü ve yeni eğilimler birliği söz konusudur.
Rönesans
Rönesans anlam olarak yeniden doğuş anlamına gelmektedir. Avrupada gerçekleşmiş olan bir olaydır, ancak özellikle Batı Romanın sürdürücüsü olan Latin bölümünün, bu gelişmeleri sağladığı söylenebilir, Doğu Romanın rönesansın gelişiminde doğrudan bir etkisi ya da rolü olmamıştır. Batı kültürü ve Batı felsefesi bu dönemde bir anlamda yeniden doğmuştur.
İlkçağda ve ortaçağdaki düşüncelerin tekrar incelenmesi ya da tekrar değerlendirilmesi değil, çok daha kapsamlı bir anlamda o zamana kadar tartışılagelen konuların tamamen yeni bir biçimde ortaya konulmaları, önceki çağlardan çok farklı bir insan tipinin ortaya çıkması ve düşünceler geliştirmesi sözkonusudur.
Rönesans felsefesi aynı zamanda bir geçiş dönemi felsefesi olduğu için önceki çağlar ile daha sonra iyice belirginleşecek olan yeniçağ düşüncesi arasında bir köprü işlevi de görmüştür; böylece önceki tartışmalar yeni formlar ve içeriklerle yeni gelişmelere aktarılmıştır. Rönesans coşkulu, parçalı ve yaratıcı yeniliklerle dolu bir dönemdir.
Tarihsel olarak rönesansın başlangıcını kesin bir şekilde belirlemek güçtür; bu noktada bir çok saptamalar vardır. Genel olarak bunun için deki reformasyonnun başlamasına işaret edilmektedir. Rönesansa etki eden gelişmelerin yüzyılın sonlarından itibaren görmek mümkündür. Bu dönem kilisenin gücünü hem ekonomik hem de düşünsel anlamda kaybetmeye başladığı bir dönemdir. Ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeler belirli bir şekilde felsefi gelişmeleri etkilemiş ve bu dönemde yeni sıçramalar göstermiştir.
Dinsel otoritenin zayıflamasına paralel olarak rönesansta felsefe, kendini bağımsızlaştırmaya başlamıştır; bunu da deneyi ve aklı öne çıkararak yapmaya çalışmıştır. Böylece ortaçağdaki kapalı düşünce biçimi açılmaya ve parçalı bir görünümle çoğullaşmaya başlamıştır. Felsefe din adamlarının etkisinden çıkıp farklı konumlara sahip yazarlar ve düşünürlerin ilgi alanında yer almaya başlamıştır. Kurulan üniversiteler bu bakımdan önemli bir rol oynamıştır. Rönesans felsefesi buna bağlı olarak farklı düşüncelerin, felsefe sorularını farklı yollardan değerlendiren felsefe eğilimlerinin varolmasını sağlamıştır. Bu yönelimlerin ortak bir paydası varsa, o da skolastik felsefeye karşı koymak olarak belirtilebilinir.
Skolastik felsefe inanç ile bilgi ya da din ile felsefe arasındaki ilişkinin belirlenmesi konularında açık olmayan bir yol izlemiş ve bunları birbirlerine indirgemeye yönelmiştir. Orta Çağın sonlarına doğru bu yaklaşım iyice çözülmeye başlamış ve din-felsefe ilişkisi birbirinden uzaklaşmaya yönelmiştir. Felsefe giderek bağımsızlaşacak ve rönesansta kendi başına bir güç kazanacaktır. Özellikle bu kopuşta nominalizmin etkisini belirtmek gerekir. Doğrunun çift nitelikliliği, bilgi bakımından doğru olmayan bir şeyin inanç bakımından doğru olabileceği düşüncesi bu dönemde temelendirilmiştir. Böylece inanç ile bilginin sınırları kesin olarak birbirinden ayrıştırılmış olunmaktadır. Skolastiğin son dönemleri bu anlamda rönesans felsefesinin oluşmasının ipuçlarını verir.
Bu özerkleşme süreçlerinin bir parçası olarak birey öne çıkmış, felesefe de insan düşüncesinde sorun olan her şeyin irdelendiği bir disiplin olarak yeniden ele alınmaya başlanmıştır. Parçalı, renkli, monolitik olmayan rönesans düşüncesi böylece ortaya çıkmıştır.
Rönesans felsefesi, yüzyıl sonlarından başlayıp yüzyıl ortalarına kadar geçen dönemde, özellikle de yüzyılda ortaya çıkan çok yönlü felsefi gelişmeleri adlandırır. Rönesans felsefesi, genel olarak felsefe tarihinde bir geçiş dönemi felsefesi olarak kabul edilir. Bilimde ve düşünce alanında yeni gelişmeler meydana gelmeye başlamış, ortaya çıkan yeni perspektifler ve bilgiler rönesans felsefesini, ortaçağ düşüncesiyle yeni çağ düşüncesi arasında köprü rolünü oynamaya yöneltmiştir.
Hümanizm
Rönesans felsefesinin gündeme getiridiği en önemli sorunun insan sorunu olmasına bağlı olarak gündeme giren bir yönelimdir. İnsanı temel alan ve onun ne olduğunu, bu dünyadaki yerinin ve anlamının ne olduğunu gündeme getiren eğilim bu anlamda hümanizmdir. Bir başka anlamda da hümanizm, antikçağ felsefesinin kaynaklarına ve anlaşılmasına yöneliş ve onların yeniden bir değerlendirilmesi girişimi olarak ortaya çıkmıştır. Ancak hümanizm esas ve yaygın anlamda, yeni meydana gelen modern insanın yeni dünya görüşü ve yaşam anlayışı olarak anlam kazanmıştır.
Rönesans özellikle İtalyada meydana gelen güçlü bir akım olmuştur; aynı şekilde hümanizm de ilk olarak ortaya çıkar. Hümanizm bu anlamda bir gerçek insan arayışıdır ya da insanı gerçek olarak temellendirme arayışı. Bireysellik bu akımda önemli bir öğedir. Şair Francesca Petrarca hümanist düşüncenin ilk atalarındandır. Bireyselliği ve hümanizmi ile en önemli isimlerden biri ise Michel de Montaigne dir. Ayrıca hümanist düşüncenin ünlü ve kurucu isimlerinden biri olarak Erasmusu da anmak gerekir. (Vikipedi, özgür ansiklopedi)
Ortaçağın yaşam, düşünce, din, ve sanat sorunlarını kendine özgü bir anlayışla ele alma ve işleme yöntemi vardır. Edebiyat ve sanat, dinsel ve ahlaki ölçütlere yöneliktir. İnsan en çok yaradılış ve yok oluş kavramları içinde ele alınıyordu. Hemen hemen her şey yalnızca Hırıstiyanlığın amaçlarına uygun, ahlaki bir yaşantının koşullarını gerçekleştirme amacıyla değerlendiriliyordu.
Rönesans, elbette düşüncenin bu dar sınırlandırılışını ani bir şekilde yıkmış değildir. Gerçekçiliğin getirdiği güçlü bir akım, kalıplaşmış düşünce biçimine karşı tepkiye yol açmış, dinle olduğu gibi dünya ile de, ahlak ve metafizikle olduğu gibi, bunların dışındaki kavramlarla da ilgilenme eğilimini ortaya çıkarmıştır.
Hümanizm (İnsancılık)-2
Hümanist Sanatçıların Başlıca Ortak Özellikleri:
Hümanizmin Önemli Temsilcileri
Türk Edebiyatında Hümanizm
Hümanist düşünüş Türkiyede ancak Cumhuriyet döneminde etkili olmuştur.
başını çektiği bazı deneme yazarları çağdaş düşünceyle beslenmiş bir hümanizmi savunmuşlardır. Bu yazarlara göre, hümanizm akımıyla bir ilgisi olmasa da ilk Türk hümanisti Yunus Emredir. Ancak Yunus Emrede insan sevgisinin tasavvuftan kaynaklandığı da unutulmamalıdır.
Rönesans düşünürleri
1. İtalyan Hümanizmi
İtalyada XV. yüzyıl, herşeyden önce, bireyciliğin kendine özgü eylem kuralını koyduğu töre dışı davranışlar yüzyılıdır. Bu yüzyılda aklın düzeni, gücü ve esnekliğinin zaferi hazırlandı. Dogmatik etkiden kurtulan insan yeni ufuklar aradı ve Batı kültürünün iki etkin kaynağına yöneldi. Bunlar Yunan ve Roma kaynaklarıydı.
Eski edebiyat tutkusunun sonuçları neler olmuştur?
Eski edebiyat sevgisi, yazarları, bütün elyazmalarını araştırmaya yöneltti. Rönesans insanları bu elyazmalarını iyi anlamak için eski dili öğrenmeye koyuldular. Metinleri ilk arılıkları içinde yeniden yazmaya çalıştılar. Böylece Rönesans içinde iki farklı hareket ortaya çıktı. Biri eleştiriye, düzeltilmiş metinlerin ve yorumların yayımlanmasına yönelikti. Diğeri ise edebiyat ürünlerini yaratma amacı güdüyordu.
XIV. yüzyılda İtalyada yeni düşünce biçimi nasıl gelişmiştir?
XIV. yüzyılla birlikte, yeni düşünce biçimi ilk kez İtalyada ortaya çıktı. Bu ülkede, Ortaçağ anlayışının son temsilcisi Dantedir. Dantenin ünlü eseri ilahi Komedyasındaki Beatricei, sevilmiş ve bu yüzden övgüler düzülmüş bir kadın değil,
ozanı Tanrıya götüren bir üstün varlıktır. Sonraki kuşaktan Petrarca () Rönesans yazarıdır. Esenlendiği güzellik gerçektir ve insanla ilgilidir. Çağdaşı Boccaccio, çağın toplumunu yansıtan İl Decamerone adlı eserinde İtalyan Rönesansının niteliklerinden biri olduğunu ahlak dışıyönelimin (amoralizmin) bir tasvirini verir.
XV. yüzyıl İtalyan Hümanizminin sonuçları neler olmuştur?
XV. yüzyılla birlikte İtalyan Hümanizmi doruğuna ulaşmıştır. Eskiçağın büyük ekolleri örnek alınarak Floransada, Rucellailer Eflatuncu Akademisini kurmuşlardır. Lorenzo Valla, Yunan metinlerini incelemişve klasik flolojinin ilk verilerini ortaya koymuştur. İstanbulun Osmanlıların eline geçmesi üzerine İstanbuldan kaçan Bizanslı bilginler Floransaya sığındılar. Bunlardan Gemistos Plethon, Batıda henüz bilinmeyen Eflatunun Diyaloglarını getirdi. Floransa şansölyesi Poggio () Lucretiusun De Nature Rerum (Doğa Üstüne) adlıeserini ve Horatiusun odlarını (lirik şiir) buldu. Ayrıca bir Floransa tarihi ve olağanüstü serbestlikle fıkralar yazdı. Lorenzo İl Magnificonun lalası Angelo Poliziano, Orfeo ve Stanze adlı eserlerinde Yunanlıları örnek aldı. Medicilerin koruyuculuğuna giren Pico della Mirandola bütünüyle felsefi olarak Hırıstiyanlık, Eflatunculuk İskenderiyecilik ve Doğu anlayışlarınıuzlaştırma çabasına girdi. Kilisenin şimşeklerini üzerine çekerek Fransaya kaçmak zorunda kaldı. Eflatuncu felsefeyi benimseyen Marsilio Ficino Eflatundan, Plodinosdan İambilikhosdan ilk çevirileri yaptı. Aristoteles ile Eflatunu uzlaştırdığını iddia etmeye başladı. Nihayet, Pietro Pomponazzi, Aristotelesin eserlerini özgür bir biçimde inceleyerek ruhun ahlaksızlığını reddetme cesaretini gösterdi ve ataizme yakın bir öğreti önerdi. Leon Battista Alberti, insan üstüne edinilen bilgilerin bir sentezini yaparak Leonardo da Vincinin yolunu açtı. Bütün yeni eserler için Gutenbergin keşfettiği ya da en azından geliştirdiği basımevi olağanüstü bir araç oldu. Venedike yerleşen Aldolar ilk Yunan metinlerini bastı.
XV. yüzyıl hümanistlerinin araştırmaları, düşüncenin yeni yönelimi, Leonardo da Vinci ()nin kişiliğinde tam bir yansımasını buldu. Bu dâhî, çeşitli yüzlerin biçimi ve yapısında duygu dünyasınıkeşfetti. Bilgisinin evrenselliği ve çalışma gücü ona aynı zamanda astronom, jeolog, biyolog, anatomici, mimar, düşünür, ozan ve ressam olma imkanı verdi. Leonardo, evreni canlı bir varlık gibi duymuş ve bir bakışta bu evrenin yasalarını yakalamıştır. Daha sonra yasaların keşfinden uygulamalarına geçmiştir. Cornetlerinde, zamanımızda sadece maddi olarak gerçekliğini sürdüren sayısız düşünce bırakmıştır. Birşey bulmak, onun yaşama nedenlerinden biriydi. O, yaşamanın anlamak olduğunu söylüyordu. Sanat ve edebiyatın bu eşsiz gelişimi Lorenzo il Magnifico ()nun kişiliğinde ko ruyucusunu bulmuştur. Lorenzo, ayrıca Toscana halk türküleri biçiminde güzel şarkılar da bırakmıştır.
İtalyan Savaşlarının İtalyan düşüncesine etkisi ne olmuştur?
XVI. yüzyılda İtalya Savaşlarıile birlikte İtalyan düşüncesi gücünü yitirdi, devrin siyasi ve dini kargaşasının etkisinde kaldı. Bir yandan çağın felaketleri, yazarları, bir düş edebiyatına doğru sürüklerken öte yandan bu felaketlerin tasarımı tarihçi ve düşünürleri çağlarının gerçeklerini anlama çabasına itiyordu.
Eski İtalyada daima gözde olan bu düşedebiyatı, bu yiğitlik hikayeleri Ariosto ile yeni bir canlılık kazandı. Ludovico Ariosto, bir süre sonra edebiyat ve şiiri incele meye koyuldu. Boiardonun XV. yüzyılda izlediği bir konuyu yeniden ele alarak Ariosto, Orlando Frioso () adlı eserini yazdı. Bu eser savaş başarılarıyla aşk hikayelerinin birbirine girdiği tarihi bir romandır. Romancı, Petrarca ve Boccacciodan esinlenmiş, Eskiçağın etkisi altında kalmıştı.
Ariostonun eseri, XVI. yüzyıl İtalyan edebiyatınıderin bir şekilde etkiledi. Yarattığı değerler tartışıldı. Diğer klasiklerle karşılaştırıldı. Tasso, belli bir ölçüde Ariostonun halefi oldu. Bu yazar, eski destanları yaratma düşü içindeydi ve Homeros, Vergilius ve Hırıstiyanlık şiirlerini yeni bir eserde toplamak istiyordu. Amintayı ve Gerusalemme Liberatayı yazdı. Eserlerine dini bir tema vererek karşıre formcu düşünce izlerine, devrinin gereklerine uymuştu. Tasso, kutsal şeylere dinsizliği karıştırmakla suçlandı.
İtalyada edebiyat alanında Rönesans Tasso ile amacına ulaştı. Duygu ve ifade öz gürlüğü Trento Konsili tarafından yenilenen dini düşüncenin saldırıları altında kayboldu. Roma uzlaşmazlığı ve İspanyol Tiranlığının hakim olduğu yeni bir devir açıldı.
Machiavellinin sunduğu düşünce yapısı nedir?
Diğer önemli bir kişilik de Machiavelli ()idi. İtalyada güçlü bir devlet düşü içinde, zeki ve cesaretli Cesare Borgianın hizmetine girdi. Medicilerin dönüşü üzerine resmi görevinden çekilen Machiavelli, zamanınıİl Principe adlıeserini yazmaya verdi. Yazarın amacı İtalyan birliğini gerçekleştirmekti. Geçmiş olayların soğukkanlıve nesnel olarak incelenmesi onu, insanlarıolduklarıgibi ele alan tüm tedirginliklerinden arınmış bir hükümdarın bu birliği kurabileceği düşüncesine götürdü. Koyu milliyetçiliği ve hümanizmi, onda tüm ahlaki duyguları yoketti. Discorsi Sopra la Prima Decca di Tito Livio (Tito Livio Üstüne Söylevler) adlıkitabında küçük ölçüde de olsa aynıilkeleri işler. Machiavelli, her yerde bireysel istekle biçimlenen her şeyi devlet uğruna feda etme gerekliliğini bulur. Zaman ve koşullara göre yazarın düşüncesi bir devlet sosyalizmine veya anarşik bir bireyciliğe varır.
Her tür önyargıyı kenara atarak kişisel yararın üstünlüğünü bildiren Guicciardini, belki de daha çok Machiavellici idi. Storia dİtalia adlıeserini tam bir tarafsızlıkla yazacak ve ülkesinin gerilemesinde kaygısız kalabilecektir. Daima uyanık gözlemleri ve tarafsızlığıyla Guicciardini, bilimsel düşünceyle aynı kurallardan esinlenir. Gerçekten, hümanizm ; insanı, dünyanın merkezine çekinmeden yerleştirip, eleştirici akıl kurallarını getirerek fiziksel gerçeklerin incelenmesine ve dün yanın akılcı yapısının işlenmesine elverişli koşulları doğurmuştur.
Tıp alanındaki gelişme nasıl olmuştur?
Bu dönemde, edebiyat ve sanat alanındaki gelişmeye güçlü bir bilim hareketi eşlik etti. İtalyanların ilgisini özellikle tıp çekmiştir. İlk kez hastalık belirtilerini doğru bir şekilde tasvir eden ve bunları sınıflandıran İtalyanlar oldu. Frengi tesbit edildi ve epidemioloji alanında yeni bir çığır açıldı. anatomi ve cerrahi Floransalı Antonoi Benivieni, Colombo ve Cesalpini ile büyük bir gelişim gösterdi. Benivieni, patolojik anatomiyi kurdu. Bu arada organların anatomosi incelendi ve otopsilerin sonuçları saptandı.
Matematik ve astronomi alanında İtalyada Galileiye kadar gerçek bir bilgin çıkmadı. Hümanist düşüncenin mirasçısıolan Galilei, Leonardo da Vincinin bilimde, Machiavellinin tarihte yaptığı gibi olayların dolaysız gözleminden hareket etti. Matematikçi, fizikçi ve astronom olan bu bilgin, Venedikin verdiği özgürlükten yararlanarak dinamik ve astronomi çalışmalarını yayımladı. Aristotelesi reddederek Kopernikin kuramlarını destekledi ve bu yüzden din bilginlerinin muhalefetiyle karşılaştı. Engizisyon mahkemesi önüne çıktı ve yerin güneş çevresinde döndüğünü bildirdiği Dialogo Soprai due Massimi Sistemi del Mondo, Ptolomaico e Copernico (İki Büyük Yer Sistemi, Ptolemaios ve Kopernik Sistemleri Üstüne Konuşmalar) adlı eserinde bulunan hatalardan vazgeçmek zorunda kaldı.
2. İtalyan Rönesansı
İtalyada bilginler gibi şair ve düşünürler İlkçağekolünü örnek almış, mimar, heykeltraş ve ressamlar İlkçağ anıtlarının kalıntıları üstüne eğilmişti. Gotik üslubun vardığı aşırılık ve abartmaların yerini, Rönesans eserlerinde sadelik ve arılık aldı. Başka ülkelerde olduğu gibi burada da XV. ve XVI. yüzyıl insanları artık geçmişten kopma bilincine varmıştı.
Floransada Rönesansa ilişkin gelişmeler nedir?
Floransa, hümanizmin beşiği olmuştu. Ayrıca sanatların da merkezi durumuna gelmişti. Brunelleschi () mimari mantığa uygun yeni anlayışı hissedilir hale ilk getiren ustadır. San Lorenzo da İlkçağ mimarisinin anlamını yeniden buldu. Mimari kuramcı Leon Battista Alberti (), Riminide Malatestiano Tapınağında ve Napolide Alphonse dAragon Zafer Anıtında, Rönesans sanatına kesin biçimini verdi.
Kişiliği ve iç dramıyla Michelangelo, Rönesans sanatına son biçimini verdi. Eserlerinde üzüntülü karşıtlıklarla dolu yaşamının panteizmini yansıttı. Giovanni Bologna ile Rönesans heykelciliği son ereslerini getirdi. Rönesans sanatıbiçim tutkusuyla heykel ve resmin sıkı bir dayanışma yapmasını sağladı.
XV. yüzyılın ilk yarısında gerçekten orijinal bir düşünceye varabilmek için başka yerlere de bakmak gerekiyordu. Bu bakımdan Pablo Uccello kendine özgü düşüncesi olan ressamlardan biri idi.
Botticelli sadece ressam değil, ayrıca ilkçağmitolojisi ile dolu Hırıstiyan simgeciliği ile payen simgeciliği arasında kalmış bir hümanistti.
Floransa yanında Padova ve Ombriada başka ekoller gelişti. Leonardo da Vinci, Rafaello ve Michelangelo ile resim sanatı yeni bir devre, Rönesansın en parlak devrine girdi. Adriyatike özgü ışık oyunlarınıverme arzusu ve doğuya yönelmiş tüccar şehrinin bolluğunun esinlendirdiği yeni bir Rönesans Venedikten çıkmıştı. Rönesans, Bellini ve Vittore Carpaccio ile Venedikde doğdu. Bu sanatçılar Venedik bayramlarının çekiciliğini ve parlaklığını vermek çabasında idiler. Bunların halefleri Giorgone, Lorenzo Lotto ve Palma Vecchio nefse ilişkin ve parıltılıresimlerinde Venedik ekolünün üç büyük ustasının, Tziano, Tintoretto ve Veronesein öncüseafoodplus.infoetto, İtalyan Rönesansının son temsilcisi ve XVII. yüzyıl resim sanatının biçim öncüsüdür.
3. Fransız Hümanizmi
Fransız Rönesansı, gerçekte İtalyan uygarlığı ile uzun bir ilişki sonucunda doğmuştur. de İtalyan Savaşlarısırasında Fransızlar hümanizmin yeni güzelliklerini tanıdılar. Nitekim XV. Yüzyılın başından beri Floransa, yeni bir edebiyat ve sanata sahipken Paris iç savaşların dehşetini yaşıyordu. Fransa ancak Louis XI, ile huzura kavuşabilmiş, hümanizmin tohumları da bu hükümdarın saltanatı sırasında atılabilmişti.
Hümanizmin gelişimi nasıl olmuştur?
Humanizm, oluşumunu herşeyden önce matbaa makinesinin yaygınlaşmasına borçludur. Jean de la Pierre ve Guillaune Fichet, de matbaa makinesini Fransaya getirince Yunan ve Latin metinlerini basma imkanıdoğdu. Ortaçağda edebiyat öğretimi yapılmaz, sanat fakültesi öğrencileri Homeros, Eflatun, Cicero ve Horatiusu tanımazken, Rönesans ustalarıklasikleri incelemeye başladı. Önce metin leri açıkça anlaşılır hale getirmeye çalışan bu ustalar sonradan öğretmenler yorumlamaya ve açıklamaya koyuldular. Bir süre sonra İtalyadan gelen hocalar metinlerin Yunan baskılarını da birlikte getirdiler ve Fransada Yunan İlkçağı zevkinin doğmasına yardımcıoldular. Artık İtalyanların özellikle Erasmusun etkisiyle Fransa hümanizme yönelmişti. Jacques Lefèvre dEtaples İncili eleştirel bir yöntemle açıklamaya girişti ve böylece ilk Fransız reformcu akımını kurdu. Fransada Yunan ve Roma uygarlıklarını tanıma tutkusuna düşen aydın bir kesim oluştu. François Iin tahta çıkışı ile de hümanizm doruğuna ulaştı. İlkçağla ilgili herşeye merak saran bu kral, klasik yazarların eserlerini yayımlattı, College de Franceı kurdu. Bu okulda; Yunanca, Latince, İbranice ve Matematik okutulmaya başlandı. Kralı örnek alan senyörler ve şehirler de hümanizmi korudu.
XVI. yüzyılın ilk yarısında iki önemli isim Rabelais ve Montaignedir. Bu iki sanatçı Fransız düşüncesinin farklıiki görünüşünü yansıttılar. Rabelais, Rönesans başlangıcının adamıydı. Montaigne ise bir din savaşçısı, insan mizacına pek güvenmeyen kanılarında pek emin olmayan, ihtiyat ve bilgelikle yoğrulmuşbir yazardı. İtalyan uygarlığıve kamu yaşamıile olan ilişki Montaignei yumuşattı. Başlangıçtaki Stoacılık daha esnek, daha kendine özgü bir bilgeliğe yerini bıraktı.
4. Fransız Rönesansı
Fransız Rönesansıİtalyan düşüncesinden hareket ederek edebiyat ve sanat alanında özgün eserler verdi. Düşünce alanında Fransa Gotik anlayışla Rönesans anlayışı arasında bölünmüştü. İtalyan anlayışı yavaş yavaş zafere ulaştı ve kısa süre sonra yerini Fransız anlayışına bıraktı.
Fransada Rönesans, önce yaşama biçiminin genişlemesiyle belirgin hale geldi. Savaş gerekleri ve baskısından kurtulan sivil mimari askeri ögeleri bir yana itti. Şatolar en iyi yerleşme yerleri oldu ve şehirler artık savunma duygusundan esinlenmeyen sanat anıtlarıyla doldu.
Rönesans mimarisi ancak Henry II devrinden başlayarak zafere ulaştı. Bu devri, Pierre Lescot, Philibert de lOrme ve Jean Bullant gibi üç büyük sanatçı temsil etti. Tıpkı mimari gibi heykeltraşlık da Fransız geleneği ile İtalyan geleneği arasındaki bu etki savaşını yansıtır. Bunda hiç kuşkusuz İtalyan Savaşlarının payı olmuştur. Resim sanatı, mimari ve heykeltraşlığa oranla daha sönük kalmıştır. XV. yüzyıl ustaları Jean Fouquet ve Avignon Okulu henüz Ortaçağ geleneğine bağlıydı. Rönesans ilkelerinin etkinliğini görmek için Fontainebleau Okulunu beklemek gerekecekti. Resimde Fransız rönesansı Clouet ile başladı.
5. Kuzey Ülkelerinde Hümanizm ve Rönesans
Avrupanın kuzey ülkelerinde Rönesans çok daha geç başladı ve İtalya ile Fransa kadar bütünlük sağlayamadı. Bunun nedeni, yeni kültürün Latin ruhundan hareket etmesi ve bu ülkelerde dinin düşünce eylemlerinin erkenden tekeline almışol masıydı. Almanya, Holonda ve İngiltere sıra ile Rönesans hareketine katıldılar. Hümanizmin bütün Avrupa ülkelerine yayılmasını sağlayan baskı makinesi Almanyada icat edildi.
İbraniceyi inceleyen ve Yahudi olmayan ilk bilim adamı Johannes Reuchlin bilgilerinin evrenselliği ile hümanizm hareketinin başında yeraldı. Yahudi dili ve filolojisi üstüne yorumlar getirdi. Bu bilginin reformcu eğilimi ve İbranice eserlerin toplatılmasına karşın yaptığı bir protesto din çevrelerinin hakkında kovuşturma açması ile sonuçlandı.
Kuzey ülkelerinin en büyük humanizm temsilcisi Erasmus oldu. Alaycıve liberal kafalıolan Erasmus, araştırmalarında teolojik ve skolastik yöntemlerin sıkıntısı ile erkenden karşılaştı. Manastır hayatıonu Yunan ve Latin kültürünü incelemeye itti. Erasmusun dostu ve tilmizi İngiltere şansölyesi Thomas Moreda düşünce özgürlüğünün ve ilginç bir gözüpekliğin kanıtlarınıverdi. Düşüncesinin genişliğini Eflatunun Devleti örneği üzerine kurulmuşve zamanın gereklerine uyarlanmış olan Ütopya adlıeserinde ortaya koydu ve düşünce özgürlüğüne bağlılığıyaşamına maloldu.
Kuzey ülkelerinde hümanizm, parlak bir başlangıçtan sonra dini çatışmalar ve hükümdarların hoşgörüsüz davranışları ile engellendi. Bununla birlikte kültür alanında Erasmusun kitapları gibi temel eserler bıraktı. Ayrıca fen dalında getir dikleri ile İtalya ve Fransayıgeride bıraktı. Almanya, doğu bilimleri mineroloji ve coğrafya alanında büyük çalışmalara sahne oldu. Polonya, modern astronomi kurucusunu Micolaj Coperniki () yetiştirdi.
Buna karşılık sanat dalında rönesans, kuzey ülkelerinde güneye oranla daha zayıf kaldı. Almanya bu yüzden XVI. yüzyılın sonuna kadar klasik mimariyi tanımadı. Rönesans, Hollandada da Almanyada olduğu gibi geç başladı.