hukuk fakültesi için kaç net gerekir 2018 / Tus Taban Puanları

Hukuk Fakültesi Için Kaç Net Gerekir 2018

hukuk fakültesi için kaç net gerekir 2018

[email protected]

Диалог начинается с «да». Diyalog ‘evet’le başlar.журнал «да» – издание платформы диалог евразияda dergisi bir diyalog avrasya Platformu yayınıdır.

ежеквартальный международный культурно-интеллектуальный журналÜç aylık uluslararası düşünce ve kültür dergisi

Весна -2014, 40 номер bahar- 2013, Sayı: 40

yaygın Süreli yayın / T. c. kültür bakanlığı Sertifika no: 1106-34-002992

Платформа диалог Евразия DİYALOG AVRASYA PLATFORMUпредседатель baŞkanСвЕтлана винокурова SVETLAnA VİnOkUROVAсопредседатель eŞbaŞkanхарун токак hARUn TOkAkгенеральный сеКретарь Genel SekreTerиСмаил таС İSMAİL TAS

азербайджан azerbaycanнизами джаФароВ nizami caFerOvиса Хабиббейли iSa habiPbeyliмУстаФа саатчи mUSTaFa SaaTçi

белоруссия belarusсВетлана ВиноКУроВа SveTlana vinOkUrOvaжанна грищенКо janna GriŞenkOанатолий легчилин anaTOli leGçilinсезер чаКмаК Sezer çakmak

Эстония estonyaалан алаКУла alan alakUlaФатиХ гюллю FaTih GUllU

Казахстан KazaKistanгариФолла есим GariFOlla yeSimсейтКазы матаеВ SeyiTkazı maTayevКансеит абдезУлы kanSeyiT abdezUlıдиХан КамзабеКУлы dihan kamzabekUlıаКтолКын КУлсариеВа akTOlkın kUlSariyeva

КЫргЫзстан Kırgızistanасан ормУшеВ aSan OrmUŞevнУрлан КУдайбердиеВ nUrlan kUdayberdievсейитбеК идирисоВ SeyiTbek idiriSOvКыяз молдоКасымоВ kıyaz mOldOkaSımOvбаКыт орУнбеКоВ bakıT OrUnbekOvабдыКерим мУратоВ abdıkerim mUraTOvКУбан табалдиеВ kUban TabaldievнУргУль маКсУтоВа nUrGUl makSUTOvaтемирбеК тоКтогазиеВ Temirbek TOkTOGazievжолдошбеК бУзУрманКУлоВ jOldOŞbek bUSUrmankUlOv

молдавия Moldovaборис мариaн bOriS marianФеридУн тюФеКчи FeridUn TÜFekci

российсКая Федерация rusya Federasyonuлеонид сюКияйнен leOnid SUkiyainenтатьяна ФилиппоВа TaTyana FiliPPOvaалеКсандр рУчКин alekSandr rUckinеВгений дУгин yevGeniy dUGinдамир исХаКоВ damir iShakOvразиль ВалееВ razil valeevрасим ХУснУтдиноВ raSim hUSnUTdinOv

таджиКистан taciKistanмеХмон баХти mehmOn bahTi нодир одилоВ nOdir OdilOvЭмсал Коч emSal kOc

турция türKiyeмеХмет алтан mehmeT alTanбешир айВазоглУ beŞir ayvazOğlUниязи оКтем niyazi ÖkTemаВни озгУрель avni ÖzGÜrelмеХмет сарай mehmeT SarayЭдибе созен edibe SÖzen

турКмениcтан türKMenistanосман языджы OSman yazıcı

уКраина uKraynaсергей телешУн SerGey TelUŞinВладимир сергейчУК vOlOdimir SerhiyçUkалеКсей чебУКин alekSey cebUkinиВан драч ivan dracВладимир Казарин vladimir kazarinгоКХан демир GÖkhan demir

Page 10: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

8 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

Ни одна из религий не

оправдывает насилия

главная тЕма: рЕлигия и наСилиЕ

Page 11: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 9

Din ve ŞiDDet dosya

Hiç bir din şiddeti meşru görmez

DOSYA: Dİn VE şİDDET

Page 12: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

10 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

связь, устанавливаемая со Всевышним создателем, должна основываться на искренности человека. насилие же уничтожает искренность и подталкивает человека к лицемерию. поэтому аллах в священном Коране говорит: «призывай на путь господа мудростью и добрым назиданием и веди спор с ними наилучшим образом».

фузули курбановдоктор филоСофСких наук, завЕдуюший отдЕла, тЕории Познания и филоСофии науки, инСтитута филоСофии,Социологии и Права, национальной акадЕмии наук азЕрбайджана

Со дня создания человечества на ка-ждом этапе истории Всевышний Тво-рец устанавливал связь с людьми по-средством своих пророков и ниспо-сылал им откровения в виде свитков

и книг, указующих прямой путь. Божествен-ные откровения в разные времена посыла-лись разным народам и племенам.

Ислам – последняя религия откровения. Эта религия является подтверждением пре-дыдущих божественных откровений, она при-несла с собой принципы, которые ведут че-ловека к счастью и в этой жизни, и после нее. Ислам, по своей природе являющий-ся религией мира и милосердия, выступа-ет против насилия. Связь, устанавливаемая со Всевышним Создателем, должна основы-ваться на искренности человека. Насилие же уничтожает искренность и подталкива-ет человека к лицемерию. Поэтому Аллах в священном Коране говорит: «Призывай на путь Господа мудростью и добрым назида-

Fuzuli KurbanovDR., AzERbAYcAn ULUSAL bİLİMLER AkADEMİSİ, FELSEFE SOSYOLOjİ VE hUkUk EnSTİTÜSÜ, kOGnİSYOn TEORİSİ VE bİLİM FELSEFESİ böLÜMÜ bAşkAnI

Yüce Yaratıcı, doğru yolu göstermek için, tarihin her aşamasında, peygam-berleri aracılığıyla insanlarla bağ kur-muştur. İlahi vahiy farklı zamanlarda farklı millet ve kavimlere gelmiştir.

İslam son vahiy dinidir. İnsanoğlunu bu ha-yatta ve ahirette mutluluğa götüren ilkeleri taşıyan bu din, daha önce indirilen ilahi din-lerin garantisidir. Aslında huzur ve merhamet dini olan İslam, şiddete karşıdır. Yüce Yaratıcı ile kurulan bağ, insanların samimiyetine dayalı olmalıdır. Şiddet ise samimiyeti yok ederek bir insanı ikiyüzlülüğe iter. Bu nedenle Kuran-ı Ke-rim’de Allah şöyle buyuruyor: “Sen insanları Al-lah yoluna hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet et, gerektiği zaman da onlarla en güzel tarzda mücadele et”. (16, 125).

İslam Peygamberi bütün hayatı boyunca bu ilahi emre uymuştur. İnsanların kalble-rinde sevgi ve saygı uyandırmak için onlara, merhamet ve şefkatle davranmıştır. İnsanlı-ğa kutsal gerçeği duyurabilmek uğruna, onu

Возможны ли преступления во имя религии?

Din adına cinayet işlenebilir mi?

Page 13: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 11

Din ve ŞiDDet dosya

taşlayan, mübarek yüzüne vuran ve dişini kı-ran, yakınlarını öldürenlere beddua etmeden 13 yıl işkence ve ızdıraba katlanmıştır. Ellerini kaldırıp bu insanların bağışlanması için Allah’a dua etmiştir.

“Dinde zorlama yoktur” diyen İslam’da, sa-vaş savunma amaçlıdır. Hz. Peygamber tara-fından yapılan bütün savaşlar sadece savun-ma amacını güdüyordu. İslam kanunlarına gö-re savaş sırasında çatışmaya katılmayan ve ibadethenelerde saklanan insanları öldürmek yasaktır.

Bütün Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim, öldürme yasağını ve bir insan hayatının değerini şöyle anlatıyor: “İşte bundan dolayı İs-rail oğullarına kitapta şunu bildirdik: “Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarır-sa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.” (5,32). Bu ayette öldürme yasağıyla be-raber Yüce Allah, bir insanın hayatını kurtar-manın, bütün âlemi kurtarmaya denk olduğu-nu bildirmektedir.

Canlı bomba olarak İslam adına masum in-sanları öldüren sözde Müslüman bazı insanla-rın, bugün işlediği suçlara bakarsak, bu insanlar; kendi dinlerinin temellerini lekelemekle beraber bir de, yine o dine göre, bütün insanlığı öldür-müş gibi bir günah işlemektedirler.

İslama göre ırklar, milletler, diller ve gele-nekler düşmanca bir geçimsizliğin nedeni ola-

нием и веди спор с ними наилучшим обра-зом». (16, 125).

Пророк Ислама всю свою жизнь подчинял-ся этому божественному приказу. Чтобы вы-звать любовь и уважение в сердцах людей, он обращался к ним с милосердием и сострада-нием. Чтобы донести до людей святую истину, он тринадцать лет терпел страдания и оскор-бления и не проклинал людей, побивавших его камнями, разбивших ему лицо и сломавших зуб, убивших его близких. Наоборот – под-няв руки, он молил Аллаха об их прощении.

В Исламе, объявившем, что «нет принуж-дения в религии», война носит оборонитель-ный характер. Все войны, проведенные Про-роком, были исключительно оборонительны-ми. По канонам Ислама во время войны за-прещено убивать людей, не участвующих в боевых действиях, укрывшихся в храмах.

Запрет на убийство кого-либо и бесцен-ность человеческой жизни священная кни-га мусульман – Коран выражает следующим образом: «По этой причине Мы предписали сынам Исраила (Израиля): кто убьет челове-ка не за убийство или распространение не-честия на земле, тот словно убил всех лю-дей, а кто сохранит жизнь человеку, тот слов-но сохранит жизнь всем людям». (9,32). Все-вышний Аллах в этом аяте кроме запрета на убийство также указывает на то, что спасе-ние жизни одного человека приравнивает-ся к спасению всего человечества.

Şiddet ise samimiyeti yok

ederek bir insanı ikiyüzlülüğe iter.

bu nedenle kuran-ı kerim’de allah şöyle

buyuruyor: “Sen insanları allah yoluna

hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet

et, gerektiği zaman da onlarla en güzel

tarzda mücadele et.”

Page 14: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

12 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

maz, tam aksine, İslama göre bunlar çeşitlilik ve zenginliktir. Kuran-ı Kerimde bu durumdan şöyle bahsediliyor:

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda (Allah’ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olandır. “ (49,13).

Hz. Muhammed (s.a.v.), ırka ve etnik kimli-ğe bakılmaksızın insanların huzur ve mutluluk içinde beraber yaşamalarının mümkün olma-sından bahseden Kuran-ı Kerim’in bu ayetini açıkça uygulamıştır. Bir örnek verecek olursak, Hz. Resulullah (s.a.v.), farklı milletlerden ve dinlerden insanların yaşadığı Medine’ye hicret etmiş ve orada yaşayanların birbirinin hakları-nı girmemeleri için, bütün kavimlerin reisleri ile “Medine Anayasası” yapılmasını istemiş ve bu konuda oybirliğiyle karar alınmıştır.

Dinlerarası ilişkileri düzenleyen “Medine Anayasası’na” göre hem Yahudi ve Hıristiyan cemaatleri, hem de Müslümanlar ibadet et-mekte özgürdürler. Hz. Resulullah (s.a.v.) ta-rafından gayrimüslimlere tanınan bu haklar ve özgürlükler, insanlık tarafından ancak 14 yüzyıl sonra, 1948 yılında “İnsan Hakları Evrensel Bil-dirgesi’nin” vasıtasıyla tanınmıştır. İşin en kötü-sü, sözde Müslüman bazı insanların kendilerini Peygamber Efendimizin takipçileri olarak görüp, İslam adına cinayet işlemeleridir.

Oysa yukarıdaki Kuran-ı Kerim ayetlerine ve Hz. Peygamberin onları uygulama şekline ba-karsak, meşru müdafaa durumları haricinde, ne Müslümanları, ne de diğer dinlerin mensuplarını herhangi bir sebepten dolayı öldürmenin hiçbir durumda serbest olmadığını (izin verilmediği-ni) görürüz.

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yolunu takip eden Müslümanlar, her söz ve davranışlarının mu-hasebesini yapmalıdırlar. İslama atılan iftiralar karşısında Müslümanlara düşen, gerçek mümi-ne yakışır şekilde davranmaktır. Aksi takdirde yanlış bir hareket yapan insanla birlikte –maa-lesef- bütün Müslümanlar hakkında negatif bir izlenim oluşmaktadır.

Sonuç olarak belirtelim ki, bazı sözde Müs-lümanlar tarafından İslam adına işlenen suçlar, Kuran-ı Kerimin ve Hz. Peygamberin hadisleri-nin ilkeleriyle uyuşmuyor. Bir terörist Müslüman olduğunu iddia etse bile, aslında o gerçek müs-lümanın niteliklerini kaybetmiştir.

Page 15: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 13

Din ve ŞiDDet dosya

причисляют себя к последователям Проро-ка и совершают убийства от имени Ислама.

Обращаясь к вышеприведенным аятам Корана и тому, как следовал им Пророк, мы осознаем, что ни в коем случае нельзя убивать ни мусульман, ни представителей других ре-лигий, за исключением случаев самозащиты.

Именно по этой причине в сегодняшнем мире мусульманам, следующим пути Проро-ка Мухаммада (да благословит его Аллах и приветствует), необходимо строго отвечать за каждое свое слово и деяние. В ответ на клевету в адрес Ислама, мусульмане долж-ны вести себя как подобает истинным ве-рующим. В противном случае складывается плохое мнение не только о человеке, совер-шившем ошибочное деяние, но и обо всех мусульманах.

Отметим в конце, что преступления, совер-шаемые от имени Ислама некоторыми псевдо-мусульманами, не соответствуют принципам священного Корана и хадисам Пророка. Тер-рорист может заявить о своей при-частности к Исламу, но он –

человек, утратив-ший качества истинного мусуль-манина.

Если мы посмотрим на преступления, кото-рые совершают сегодня некоторые «мусуль-мане», использующие живые бомбы и совер-шающие преступления от имени Ислама для убийства невинных людей, то мы должны бу-дем засвидетельствовать, что они не толь-ко пятнают истинную сущность своей рели-гии, но и становятся грешниками – убийца-ми всего человечества.

Ислам не видит в существование разных рас, наций, языков и обычаев повода для враж-дебной розни, он считает это обстоятельство разнообразием и богатством. В Коране ука-занный аспект выражается так: «О люди! Во-истину, Мы создали вас из мужчины и жен-щины и сделали вас народами и племенами, чтобы вы узнавали друг друга, и самый по-читаемый перед Аллахом среди вас – наи-более богобоязненный». (49,13).

Пророк Мухаммад (да благословит его Ал-лах и приветствует) явно претворял в жизнь значение этого аята Корана, указывающего на возможность совместного проживания лю-дей в мире и благополучии независимо от их расовой и национальной принадлежности. Так, когда посланник Аллаха (да благо-словит его Аллах и приветствует) пере-селился в Медину, там жили люди раз-ных национальностей и вероисповеда-ний. С целью соблюдения прав жителей по отношению друг к другу вместе с главами всех племен он пришел к единогласному ре-шению о принятии «Конституции Ме-дины». В соответ-ствии с Мединской конституцией, которая регулировала межрели-гиозные отношения, каждая ев-рейская и христианская общи-на, а также мусульмане, были свободны в своем вероиспо-ведании. Эти права и свобо-ды представителей других ре-лигий, признанные посланником Аллаха (да благословит его Аллах и приветствует), человечество смогло признать только спустя 14 веков, в 1948-ом году, во «Всеобщей Декларации Прав Чело-века». Ирония же в том, что некоторые люди, лишь на словах считающиеся мусульманами,

Page 16: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

14 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

Какова роль религии в истории че-ловечества? История человечества немыслима без ре-

лигии, которая является одной из главных идеологических и культурных составляющих цивилизации. Без религии мир представить невозможно, ее нельзя полностью отделить, оторвать ни от одной из «мирских» проблем, будь то экономика или политика.

Увы, приходится признать и то, что на про-тяжении тысячелетий религия часто бывала инструментом в руках самых разных сил, ко-торые использовали ее в своих интересах и совершали именем Всевышнего далеко не богоугодные деяния.

Разрешает ли религия убийства во имя Господа?В мире есть разные религии. Каждая имеет

большое количество богословских направле-

İnsanlık tarihinde dinin rolü nedir?İnsanlık tarihini, medeniyetin ana ideolojik

ve kültürel unsurlarından biri olan dinin dışın-da düşünmek mümkün değildir. Dünyayı dinden ayrı olarak düşünmek; toplumun, ekonomi veya siyaset ile ilgili olan herhangi bir sorunundan dini ayırmak imkansızdır. Maalesef binlerce yıl boyu dinin, Allah adına fakat Allah için mak-bul olmayan işlerde kullanıldığını kabul etmek zorundayız.

Allah adına işlenen cinayetlere din açı-sından cavaz varmı?Dünyada çeşitli dinler var. Her dinin ise

çok sayıda mezhebi var. Kutsal Kitapların da sayısız yorumu var. Aralarından bazı-ları; Allah için cinayeti makbul görüyorlar. Fakat benim görüşüme göre cinayeti haklı göstermek amacıyla Allah’ın ismini kullan-mak, çoğu zaman, çeşitli siyasi, kişisel ve-

Религия и политика в современном мире

Çağdaş dünyada din ve siyaset

на вопросы журнала «да» отвечает алексей малашенко, доктор исторических наук, востоковед, сопредседатель программы «религия, общество и безопасность» в московском центре Карнеги.

MosKova carnegei merkezi ‘din, Toplum ve Güvenlik’ programının ortak başkanı, tarih ve doğu bilimleri doktoru aleksey malaşenko ile din ve siyasete dair...

Page 17: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 15

Din ve ŞiDDet dosya

ний, существует великое множество интер-претаций священных книг. Среди них есть и такие, которые допускают совершение убий-ства во имя Бога. Но мне кажется, что обра-щение ко Всевышнему для оправдания убий-ства есть зачастую прикрытие иных – поли-тических, личных и прочих целей.

Кто стоит за убийствами на религи-озной почве, и каковы причины, ве-дущие к ним?За гибелью любого человека стоят люди,

группы людей с конкретными практически-ми интересами. Они могут действовать весь-ма цинично, используя в своих целях в том числе искренне верующих людей. Кроме то-го, всегда были и есть религиозные фанати-ки, которые полагают, что они действуют во имя Бога, во имя веры, тем самым сражаясь за всеобщее благо. Сочетание цинизма од-них и искренней веры других представляет огромную опасность для людей, для стран и государств, ибо эта «горючая смесь» прово-цирует конфликты, а порой и войны. История показывает, что войны, в которых есть рели-гиозная подоплека, оказываются жестокими.

Не парадоксально ли, что на религи-озной почве совершаются убийства и террористические акты, хотя все рели-гии проповедуют прощение, милосер-дие, терпимость и обуздание гнева?Повторю, религия всегда использовалась

как инструмент – политический, военный. К сожалению, это происходит и в наше время.

К тому же надо признать, что, несмотря на призывы к добру и миру, каждая религия

увЫ, приходится признать и то, что на протяжении тысячелетий

религия часто бывала инструментом в руках самых разных сил, которые использовали ее в своих интересах и совершали именем Всевышнего

далеко не богоугодные деяния.

MaaleseF binlerce yıl boyu dinin, allah adına fakat allah için makbul

olmayan işlerde kullanıldığını kabul etmek zorundayız.

Page 18: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

16 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

ведет борьбу за собственное влияние на умы людей, каждая считает, что именно она – са-мая совершенная и наиболее близка к ис-тинному пониманию Бога. Между религия-ми всегда была и остается конкуренция, что вполне естественно. Но эта конкуренция по-рой становится очень жесткой.

Не лучше ли рассматривать конку-ренцию между религиями как одну из форм диалога между ними?В последние годы много спорят о «стол-

кновении цивилизаций». Одни считают, что ничего подобного не происходит, а все раз-говоры на эту тему носят провокационный ха-рактер. Их оппоненты полагают, что «стол-кновение цивилизаций» – реальный феномен, и началось оно давным-давно. Думаю, отка-завшись от страшного слова «столкновение», мы должны признать, что отношения между носителями разных цивилизаций и прежде, и теперь складываются непросто. Пожалуй, здесь уместно понятие «трение» – и это тре-ние существует на самом деле.

Все религии политизированы. Ислам не

ya diğer özel hedeflere ulaşmak sebebiyle gerçekleştirilir.

Din adına işlenen cinayetlerin arkasın-da kimler var? Söz konusu cinayetlere yol açan sebepler nelerdir? Herhangi bir insanın ölümünün arkasında

belli pratik amaçlarına ulaşmak üzere hareket eden insan grupları var. Bu insan grupları sin-si bir şekilde samimi iman sahibi olan insanları kullanarak hedeflerine ulaşmaya bakarlar. Bu-nun dışında Allah adına, din adına hareket edip insanlık uğruna mücadele ettiklerini sanan dini fanatikler eskiden vardı, bizim zamanımızda da var. İyiliğe inanmayan, şüpheci bir grup insanın sinizminin, diğer insanların samimi imanı ile bir-leşmesi, insanlar, ülkeler ve devletler için büyük bir tehlike yaratacak ‘yanıcı bir madde karışımı’ olur ve çeşitli çatışmalara, bazen de savaşlara yol açar. Tarih göstermiştir ki din münasebeti ile başlayan savaşlar çok acımasız olmuştur.

Bütün dinler insanlara bağışlama-yı, sabrı , merhameti, öfkeyi kontrol etmeyi emrederken , din adına terör

Page 19: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 17

Din ve ŞiDDet dosya

главное, чтобы конфликты не

были острыми, не провоцировали политические и

военные схватки. В конце концов, все мы принадлежим

к единой общечеловеческой

цивилизации.

MühiM olan, böyle anlaşmazlıklar

kritik durumlara yol açmasınlar, siyasi ve askeri çatışmalarda

provokasyon aracı olmasınlar. Sonuç

olarak hepimiz insanlık medeniyetinin

çocuklarıyız.

исключение. Более того, именно мусульман-ские богословы и идеологи откровенно при-знают и считают естественной взаимосвязь религии и политики.

Кому выгодны и кому наносят наи-больший вред преступления, имею-щие религиозную подоплёку?Такие преступления выгодны силам, заин-

тересованным в дестабилизации, тем, кто на-деется именно в кризисной ситуации добить-ся наибольшего успеха. К сожалению, им это порой удается. Огромный вред деятельность такого рода наносит всем, вне зависимости от того, какую религию люди исповедуют. Апел-ляция к религии в политических конфликтах ведет к их расширению и ожесточению.

Хочу еще раз сказать: полностью бескон-фликтными отношения между разными ци-вилизациями не бывали и едва ли когда-ни-будь станут. Главное, чтобы конфликты не были острыми, не провоцировали политиче-ские и военные схватки. В конце концов, все мы принадлежим к единой общечеловече-ской цивилизации.

olayları ve cinayetler yaşanması pa-radoks değil mi?Tekrar söleyeyim ki din her zaman siyasi

veya askeri bir alet olarak kullanılmıştır. Ma-alesef bu olay bugünlerde de oluyor. Bunun dışında şunu da belirtmek lazım ki, hayır ve sulha yapılan bütün çağrılara rağmen her din, insanların akıllarını etkileyebilmek için müca-dele verir. Her din kendini, üstün, mükemmel ve Allah’ın muradına en yakın din olarak tanıtır. Dinler arasında eskiden beri doğal bir rekabet vadır. Fakat bazen bu rekabet çok acımasız şe-killer alıyor.

Dinler arasındaki rekabet aralarındaki bir diyalog şeklinde uygulanırsa daha iyi olmaz mı?Son yıllarda ‘medeniyetler çatışması’ çok

tartışılan bir konu oldu. Böyle bir şeyin olma-dığını, bu konuda bütün konuşulanların ise pro-vakasyon özelliklerini taşıdığını düşünen şahıs-lar da var. Muarızları ise, ‘medeniyetler çatış-masının’ çok eskiden beri varolan bir fenomen olduğunu ileri sürmektedirler. Korkutucu bir ke-lime olan ‘çatışma’ ifadesinden vazgeçip farklı medeniyetlerin temsilcileri arasındaki ilişkilerin çok düzgün gitmediğini kabul etmek zorunda-yız. “Sürtüşme” ifadesi bu anlamda daha uygun olur sanırım ve bu sürtüşme gerçekten vardır. İstisnası olmadan bütün dinler bir dereceye ka-dar siyaset ile etkinleşimde bulunmaktadır ve İslam da bundan müstesna değildir.

Din üzerinden işlenen suçlardan kimler yararlanır ve kime en çok zarar verir. Toplumun istikrarının bozulmasını hedefle-

yen, bunalım durumları esnasında çok başa-rı elde etmeyi umabilecek durumdaki güçler böyle suçlardan yararlanırlar. Maalesef zaman zaman bu işi becermeyi başarıyorlar. Bu tarz olumsuzluklar, hangi dinden olursa olsun her-kese çok büyük zarar verir. Siyasi çatışmalarda din dilini kullanma çatışmaların büyümesine ve şiddetlenmesine yol açar.

Tekrar şunun altını çizmek isterim ki; mede-niyetler arasındaki ilişkiler hiç bir zaman çatış-masız devam etmemişti, bugünlerde de devam edemez. Mühim olan, böyle anlaşmazlıklar kri-tik durumlara yol açmasınlar, siyasi ve aske-ri çatışmalarda provokasyon aracı olmasınlar. Sonuç olarak hepimiz insanlık medeniyetinin çocuklarıyız.

Page 20: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

18 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

Бахытжан сатершиновдоктор филоСовСких наук, завЕдующий отдЕлом рЕлигиовЕдЕния инСтитута филоСофии, Политологии и рЕлигиовЕдЕния акадЕмии наук рЕСПублики казахСтан

Из-за террористических актов, со-вершенных от имени Ислама осо-бенно за последние 30-40 лет, Ис-лам, который по сути своей яв-ляется религией мира, стал вос-

приниматься как религия террора. С момен-та провозглашения независимости Казахстан придерживается политики толерантности ко всем конфессиям и выступает за решение про-блем мирным путем, но и здесь за послед-нее время произошло несколько неожидан-ных террористических актов «по религиоз-ным причинам». То, что основанные на лжи радикальные движения внезапно заявили о себе, свидетельствует о том, что начался но-вый период в идеологии террора и осущест-вления ее на практике в Казахстане, и что при этом произошел переход от завуалированно-го вмешательства к открытым действиям. В результате в обществе стали говорить о «по-литическом Исламе», о котором раньше из-вестно не было (некоторые считают, что за этим стоят внешние силы). Поэтому пришла пора отделить правду от вымысла.

Каковы же причины неверного толкова-ния Ислама? Дело в том, что некоторые ин-теллектуалы, чьи «знания об Исламе» не име-ют ничего общего с правдой, кто понятия не имеет о религии и меряет ее меркой пози-тивизма и материализма или же евроцен-тризма и ориентализма, при трактовке Ис-

Bakıtcan SaterşinovDR., kAzAkİSTAn İLİMLER AkADEMİSİ, FELSEFE, SİYASİ bİLİMLER VE Dİn bİLİMİ böLÜM bAşkAnI

Özünde “barış dini” olarak bilinen İs-lam dini, özellikle son 30-40 yıl bo-yunca din adına yapılan terör olay-ları sonrası, terör dini olarak algı-lanmaya başlandı. Bağımsızlığını

ilan ettiği günden beri dinlerarası hoşgörü ile uzlaşma politikasını yürüten Kazakistan’da da son dönemde birdenbire birkaç “dini” kılıflı te-rör olayı yaşandı. Yalan yanlış bilgilerle oluşan radikal hareketlerin hiç umulmadık zamanda meydana çıkması, Kazakistan’da terör ideolo-jisi ve pratiğinin gelişmesinde yeni bir dönem olarak kabul edilmekte ve mudahale etmenin gizli bir döneminden açık bir döneme geçişini göstermektedir. Bunun neticesinde bu zamana kadar hiç bilinmeyen (ihtimal dış güçlerin oyunu olarak tanımlanmış) “Siyasi İslam” toplumda tanınmaya başlandı. Dolayısıyla bu konuda ar-tık hurafe ile gerçeği ayırt etmek gerekir.

Bu yanlış yorumların kaynaklarını şöyle izah edebiliriz: Dinden haberi olmayan, İslam’la ilgili “bilgileri” doğrularla örtüşmeyen bir kısım en-tellektüellerin, İslam dinini pozitivist ve mad-deci yada eurocentric ve orientalistic prizmadan geçirerek, o prensipler temelinde anlatması-dır. İkincisi, Kuran ve Sünnet’in “mana tefsiri-nin” göz ardı edilmesidir. Marifete ait ayetlerle olaylara bağlı olarak inen ayetleri birbirinden kopararak manayı -bütündeki ruhu- göz ar-dı etmek yoluyla fanatizme duçar olunması-dır. Sonuç; yeni Haricilerin kendilerini farklı bir

Радикализм и терроризм в Казахстане:

Миф и реальностьKazakistan’da radikalizm ve terör:

Efsane ve gerçek

Page 21: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 19

Din ve ŞiDDet dosya

Page 22: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

20 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

uslupla sergilemeleri ve “terör odaklarının on-lardaki bu cehaleti su-i istimal etmesidir. İşte bunun neticesinde İslam ile terör aynı çizgide gösterilmektedir.

İslam’ı yalan yanlış yorumlamanın gerçek-leşme sebeplerine gelince: Toplumumuzda, özellikle gençler arasında dine olan yöneliş artış göstermektedir. Fakat aynı zamanda dini radikalizm de güç kazanmaktadır. Bu, genel-likle dışarıdan gelen Vahhabizm ile Selefiye, Hizb-ü Tahrir, Davetçiler gibi akımlarla ilgilidir . Bu akımlar devlete, millete hizmet edilmesi-ni istemezler, toplumdaki kurallara uymazlar ve kabul etmezler, milli değerler sayılan gele-nekleri reddederler. Buna karşı oluşan, “ancak Kazak milleti müslümandır” diye onlara ait ge-lenekleri ön plana çıkartan Zikirciler, Tanrıcılar ile Ervaha tapınanlar diye ayrı eğilimler vardır. Bunların hepsinden gelen tehlike ise, devletten, milleten ayrı kalarak kendilerine benzemeyen-leri ötekileştirmeleridir.

Bu tahrip edici akımlar, ülkemizin bağımsız-laşma çabaları sırasında, dine dair gelişen itidal siyasetinin neticesinde dış kaynakların etkisiyle topluma nüfuz ettiler ve kök saldılar. Selefiler yalnız kendilerini gerçek Müslüman sayarak geleneklere önem verenleri, ibadet yapma-yanları “kafir, küfre düşmüş, murtet” diyerek kendilerince hüküm çıkartırlar. Kuran’ın savaş halleriyle ilgili olan bazı ayetlerini bağlamından kopararak, (belli bağlamlarda geçerli) ayetle-ri asıl prensipler gibi kabullenerek ve sadece şeyhlerine itaat ederek katı bir gerçekçilik ile fanatizme bağlı kalırlar. Böylece Kuran ile Sün-net’in temel unsurlarından, asıl faziletinden, ru-hundan uzaklaşarak tam idrakinden mahrum kalırlar. İnsanlık kültürünün çeşitliliğinin ve top-lumdaki çok renkliliğin, insanlığın milletlere ve uluslara ayrılmışlığının temelinde Yaratıcı’nın külli iradesini ve hepsinin bir hikmete binaen gerçekleştiğini anlamazlar. Bu, tehlike teşkil eden bir durum, bunu önlemek gerek.

Onun için din eğitimini hukuk çerçevesinde sınırlayarak Din Kültürü derslerini okul ve üni-versitelerde çoğaltmak lazım. Aynı zamanda Hanefi mezhebinin doğru anlatılması yoluyla dini faaliyetler yapılmalıdır. Kazakistan Diyanet Başkanlığı topluma zarar verecek dini akımları önlemek için doğru bilgi edinerek insanları bil-gilendirmelidir. Hangi akımın nereden geldiğini haber vermelidir. Böylece toplum ak ile karayı ayırt edebilmelidir. Bu çalışmalar hızlı bir şe-kilde sistematik usulle icraata geçirilmelidirler

лама руководствуются лишь этими принци-пами. Во-вторых, это происходит из-за игно-рирования «тафсира» (толкования) Корана и Сунны. Вырвав аяты из контекста, тем самым изменив их суть, они ловят людей на крючок фанатизма. В итоге появляются Хариджиты наших дней, невежество которых использу-ют в своих целях «наставники» террористов. В результате это приводит к тому, что между Исламом и террором проводятся параллели.

Перейдем к воздействию ложного толко-вания, то есть рассмотрим последствия, к ко-торым приводит искажение традиции. Дело в том, что в нашем обществе (особенно сре-ди молодежи) растет интерес к религии. В то же время набирает обороты и религиозный радикализм. В частности это касается таких явлений в Исламе, как появившиеся из-за ру-бежа ваххабизм, салафиты, Хизб-ут Тахрир, «Призыватели» и др. Эти течения настрое-ны против служения государству и народу, не подчиняются и не признают нормы обще-ства, отвергают традиции почитания нацио-нальных ценностей. Есть и другие движения – это люди, называющие себя «зикиритами», «танрыджитами» и поклоняющиеся Эрваху; они считают мусульманами только казахов и ставят во главу угла исключительно их наци-ональные традиции. Опасность, которую не-сут все эти течения, заключается в том, что их представители отгораживаются от госу-дарства и общества и разделяют людей на «своих» и «чужих».

В результате политики религиозной уме-ренности, проводимой в период, когда стра-на пыталась отстоять свою независимость, та-кие деструктивные течения с помощью внеш-них сих проникли в наше общество и пустили в нем корни. Например, салафиты истинными мусульманами считают только себя и обвиня-ют тех, кто уважает традиции или не совер-шает молитву, называя их «неверными», «ве-роотступниками», «муртадами» (отрекшимися

большинство молодых людей Казахстана сейчас находятся в духовном поиске. нужно помочь им найти правильный путь. поэтому

необходимо воспитывать интеллектуалов и в религиозной сфере.

KazaK gençlerinin çoğunluğu şu anda manevi arayış içindeler. Onlara yöntem göstererek müspet yolu bulmaları için yardımcı olmak

lazım. böylece din alanında da entelektüeller oluşturulmalı.

Page 23: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 21

Din ve ŞiDDet dosya

çünkü özellikle gençlerimiz yanlış yönlendiril-mektedir. Kazak gençlerinin çoğunluğu şu anda manevi arayış içindeler. Onlara yöntem göste-rerek müspet yolu bulmaları için yardımcı ol-mak lazım. Böylece din alanında da entelek-tüeller oluşturulmalı.

Kazakistan’ın dini organizasyonlarla olan ilişkilerinin temel gayesi, toplumu birleştirmek, manevi boyutuyla geliştirmek ve iç politikayı is-tikrarlaştırmaktır. Devlet kendini hiçbir dine an-gaje etmez, fakat tarihsel ve kültürel vizyonun-da kök salmış geleneksel dinlerin olumlu ahlaki ve sosyal potansiyeline ihtiyaç duyar. Böylece dindar olanla olmayan ötekileştirmesine düş-meden, toplumu ayrıştırmadan birlik ve bera-berliği inşa etmeye çalışır. Kazakistan’da devlet ile dini birleştiren iki ortak nokta vardır: Evren-sel ve toplumsal uzlaşma nasihatı ve kültür-lerin yenilenmesi.

от ислама). Вырвав из контекста и тем самым изменив смысл некоторых аятов Корана, по-вествующих о военных действиях, салафиты принимают их за свои основные принципы, и подчиняясь только своим шейхам, действуют как жесткие материалисты и фанатики. Таким образом, они отдаляются от основных прин-ципов, добродетелей, сути Корана и Сунны, и лишают себя их истинного смысла. Они не по-нимают, что в основе разделения всех людей на народы и нации, а также многообразия че-ловеческой культуры и общества лежит все-общая воля Создателя и его мудрость. Такое непонимание – очень опасная ситуация, ко-торую нужно предотвратить.

Поэтому необходимо ввести религиозное образование в правовое поле и увеличить ко-личество уроков религиоведения в образова-тельных учреждениях. В то же время нужно, чтобы религиозная деятельность осущест-влялась на основании правильного толко-вания Ханифитского мазхаба. Во избежание опасных ситуаций Отдел по делам религий в Казахстане должен получать достоверную информацию о деструктивных религиозных движениях и информировать о них общество. Нужно объяснять, откуда появилось то или иное течение, чтобы общество могло отли-чить белое от черного. Такая работа долж-на проводиться быстро и носить системати-ческий характер, так как сложившаяся ситу-ация в первую очередь представляет опас-ность для молодежи. Большинство молодых людей Казахстана сейчас находятся в духов-ном поиске. Нужно помочь им найти правиль-ный путь. Поэтому необходимо воспитывать интеллектуалов и в религиозной сфере.

Основная цель поддержания Республикой Казахстан отношений с религиозными орга-низациями – единение и духовное развитие общества, а также стабилизация внутренней политики. Государство не является привер-женцем какой-либо религии, однако оно ну-ждается в нравственном и положительном социальном потенциале традиционных рели-гий, которые укоренились на его территории исторически и культурно. Таким образом, оно пытается обеспечить единство общества, не впадая в крайность разделения граждан на верующих и неверующих. В Казахстане у ре-лигии и государства есть две точки сопри-косновения: совместная работа по мирному универсальному и социальному регулирова-нию, а также обновление культуры.

Page 24: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

22 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

Ислам – религия мира и милосердия

Din adına işlenen cinayetlerin vebali

Page 25: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 23

Din ve ŞiDDet dosya

m. Fethullah Gülen

İslâm kelimesi; ‘teslimiyet, selamete erdir-mek ve barış tesis etmek’ manalarına gelir. Ne acıdır ki, temelde bu anlayışa dayanan İs-lâm dini, bugün, bir kısım çevreler tarafından terörizmle aynı şey gibi gösterilmektedir. Bu,

çok büyük bir tarihi hatadır ve her şeyden önce İslâm’ın ruhunu bilememenin ve onu kendi ru-huyla kavrayamamanın neticesidir. Zira, İslâm’a göre insan, insan olduğu için değerlidir. “Doğ-rusu biz insanoğlunu çok şerefli yarattık.”(İsra sûresi, 17/70) ayeti bunu gösterir. Kur’an-ı Ke-rim’de de açıkça ifade edildiği üzere; İslam, tek bir insanı öldürmeyi, bütün insanları öldürme, tek bir insanın hayatını kurtarmayı da bütün in-sanların hayatını kurtarma olarak kabul etmiş-tir. (Mâide Sûresi, 5/32)

Allah’ın gönderdiği semavi dinlerin, ister Ya-hudilik, ister Hıristiyanlık, isterse İslâm olsun, terörü, bırakın emretmeyi, ona müsaade etmesi bile düşünülemez.

Allah nazarında hayat çok değerlidir. Bütün varlık; hayatı netice vermek üzere programlan-mıştır ve Yüce Yaratıcı, gönderdiği Din ile, onu korumayı aslî değerlerden biri saymıştır.

İslâmiyet’te sertlik, huşûnet ve bağnazlık yoktur. O, her yönüyle bir aff u safh (hoşgörü) dinidir. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda onun dai-ma af ve müsamahayı esas aldığını görürüz. Bu bir ayet-i kerimede şöyle dile getirilir: “O takva sahipleri ki, öfkelerini yutarlar ve insanların ku-surlarını affederler. Allah, iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran, 2/134)

Müslümanlığı, onu yanlış temsil eden bir kı-sım zavallıların tavır ve davranışlarında değil,

м. фетхуллах Гюлен

Слово «Ислам» означает «покорность Богу, стремление к спасению и ми-ролюбие». К сожалению, Ислам - ре-лигию, в основе которой лежат эти идеи, кое-кто представляет сино-

нимом терроризма. Это великая историче-ская ошибка, которая является, прежде все-го, результатом непонимания сути Ислама и неспособности откликнуться душой на его призыв. Для Ислама человек ценен уже по-тому, что он человек. Об этом говорится в аяте: «Воистину Мы почтили сынов Адама» (Сура аль-Исра, 17/70). В Священном Кора-не прямо утверждается, что Ислам прирав-нивает убийство одного человека к убий-ству всего человечества, а спасение един-ственной человеческой жизни - к спасению жизни всех людей (Сура аль-Маида, 5/32).

Невозможно представить, чтобы в авраа-мических религиях Божественного открове-ния, будь то иудаизм, христианство или му-сульманство, допускался бы терроризм, тем более призывы к нему.

Для Аллаха жизнь имеет великую ценность. Все живое запрограммировано на продол-жение рода, и защита жизни, которую Созда-тель осуществляет через посланную им ре-лигию, для Него необычайно важна.

В Исламе нет места жестокости, хушунету (грубости) и фанатизму. Ислам – это религия прощения и сафха - толерантности во всех ее проявлениях. (Термин «сафх» означает толе-рантность в большей степени, чем слова «про-стить» и «помиловать». Прощение иногда но-сит оттенок упрека, устыжения, снисхожде-ния. А «сафх» означает терпимость без тени порицания. В Коране «прощение» и «сафх» упоминаются друг за другом, чтобы подчер-кнуть их разное значение: Бакара 2/109). Об-ращаясь к Священному Корану, мы видим, что в его основе - идеи прощения и смире-ния. В одном из аятов говорится: «Те бого-боязненны, кто сдерживают свой гнев и про-щают недостатки других. Аллах любит тво-рящих добро» (Ал-и Имран, 2/134).

Искать Ислам нужно в его истоках, исто-рии и на примере истинных последователей, а не в поступках и поведении тех несчастных, что искажают его смысл. Такие светочи люб-ви и терпимости, как достопочтенный Мев-

невозможно представить, чтобы в авраамических религиях божественного откровения, будь то иудаизм, христианство или

мусульманство, допускался бы терроризм, тем более призывы к нему. для аллаха жизнь имеет великую ценность. Все живое запрограммировано

на продолжение рода, и защита жизни, которую создатель осуществляет через посланную им религию, для него необычайно важна.

allah’ın gönderdiği semavi dinlerin, ister yahudilik, ister hıristiyanlık, isterse islâm olsun, terörü, bırakın emretmeyi, ona müsaade etmesi

bile düşünülemez. allah nazarında hayat çok değerlidir. bütün varlık; hayatı netice vermek üzere programlanmıştır ve yüce yaratıcı,

gönderdiği din ile, onu korumayı aslî değerlerden biri saymıştır.

Page 26: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

24 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

kendi kaynaklarında, tarihinde ve hakiki tem-silcilerinde aramak gerekir. Hazret-i Mevlana, Yunus Emre, Ahmed Yesevi gibi pek çok sevgi ve hoşgörü sultanı, hayatları boyu hep hoşgö-rü soluklayarak, birer sevgi ve hoşgörü âbide-si haline gelmişlerdir. Yunus’un tabiri ile döve-ne elsiz, sövene dilsiz ve incitene de gönülsüz oluvermişlerdir.

Aslında, İslâm dünyasında da, başka mil-letlerde de terörün temelinde fakirlik, ceha-let ve eğitimsizlik vardır. Öte yandan bugüne kadar Müslümanlığa maledilen terör olayları, bazen İslam’ı kendi derinliğiyle içine sindireme-miş ham ruhların öncülüğüyle, bazen genç his-siyatların aşırı tahrik edilmesiyle, bazen harici

ляна, Юнус Эмре, Ахмед Ясави, каждый вдох которых на протяжении всей жизни был ис-полнен кротости, стали настоящим симво-лом такой веры. По выражению Юнуса Эм-ре, они были «безрукими, когда их ударят, немыми, когда их бранят», и по отношению к оскорбляющим их они вели себя так, «буд-то бы у них не было сердца, которое могло бы разбиться».

На самом деле в основе террора – как в исламском мире, так и у других народов – лежат бедность, необразованность и неве-жество. С другой стороны, все приписыва-емые мусульманам террористические акты, были выполнены либо незрелыми душами,

Page 27: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 25

Din ve ŞiDDet dosya

güçlerin Müslüman isim ve görünümündeki ele-manlarıyla, bazen de insani duyguları ve korku hisleri baskı altına alınarak felç edilmiş katiller vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir.

Müslüman görünen bazı kimselerin, bomba yüklü araçlarla masum insanları katletmeleri-nin, mabedlere saldırmalarının; ne Kur’ân’la, ne Sünnet’le, ne de Müslümanlıkla telif edilmesi mümkün değildir. Ama maalesef günümüzde inanan gönülleri dilhun eden, mahcup duruma düşüren böyle bir tablo vardır. Elbette bu konu-da dış mihrakların sinsi ve organize yönlendir-meleri vardır fakat aynı zamanda sorun İslâm’ın yanlış anlaşılması ve yanlış yorumlanmasından da kaynaklanmakta; denilebilir ki bu terör olay-ları en çok İslam’ı vurmaktadır. Sonuç itibariyle, bu tür zulüm ve cinayetler, Müslümanlığın yü-züne kara çalmaktadır.

Mü’mince mücadele tarzıBir kısım batılıların; karikatürler, gazeteler

ve televizyonlar yoluyla İslâm aleyhine bulun-dukları durumlarda, hissî hareket ederek ay-nıyla mukabelede bulunmamalı ve İslam’la telif edilmesi mümkün olmayan davranışlar-dan uzak durarak, üslub namustur anlayışıyla, saldırıları, dinin temel esaslarına bağlılık içinde bertaraf etmeliyiz.

İlk Müslümanların, Mekke’de 13 sene bo-yunca bir insanın tahammül etmesi mümkün olmayan nice hâdiseye katlandığını biliyoruz. Hz. Peygamber, Kâbe’nin karşısında başını yere koyup secdeye kapandığında, inkâr ve cehalete kilitlenenler, O’nun başına deve işkembesi koy-muşlardır (Buhârrî, vudû’ 69). Bu zalimler, kaç defa onu taşa tutmuşlardır. (Buhârî, bed’ül’l-halk 7) Fakat O (s.a.v.) hiçbir zaman “Sizin ba-şınıza da taş yağsın!” dememiştir. Aksine ken-disine taş atan, dişini kıran, yanağını yaralayan, başını kanlar içinde bırakan insanlar karşısında bile ellerini kaldırmış ve “Allah’ım, kavmimi hi-dayet buyur. Çünkü onlar bilmiyorlar!” (Abdü-

не позволившими Исламу со всей его глуби-ной проникнуть в их сердца, либо чрезмер-но импульсивными молодыми людьми. Сре-ди них могли быть и те, кто называют себя мусульманами и выглядят как мусульмане, но являются наемниками внешних сил или безжалостными убийцами, чьи человеческие чувства и страх подавлены психотропными препаратами.

То, что некие люди, внешне похожие на мусульман, минируют транспорт, убивают ни в чем не повинных людей, нападают на хра-мы, никак нельзя соотнести ни с Кораном, ни с Сунной, ни с Исламом. Но эта ситуация, которая до боли ранит сердца верующих и

то, что некие люди, внешне похожие на мусульман, минируют транспорт, убивают ни в чем не повинных людей, нападают на храмы,

никак нельзя соотнести ни с Кораном, ни с сунной, ни с исламом.

MüslüMan görünen bazı kimselerin, bomba yüklü araçlarla masum insanları katletmelerinin, mabedlere saldırmalarının; ne kur’ân’la, ne

Sünnet’le, ne de müslümanlıkla telif edilmesi mümkün değildir.

Page 28: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

26 весна 2013 • 40 нОМеР

Религия и насилиеглавная тема

в исламе террор не может быть средством для достижения цели, и террористов нельзя называть борцами за свободу. даже если мусульманин станет террористом, это будет означать, что он уже перестал быть мусульманином.

terör, herhangi bir islâmî gayeyi gerçekleştirmede asla vasıta olamaz ve teröriste hürriyet savaşçısı denemez. müslümanların içinden terörist çıksa bile, böyle bir kişi müslümanlığa ait vasıflarını kaybetmiş demektir.

laziz el-Buhârî, Keşfü’l-esrâr, 1/13) demiş ve kendisine düşmanlık eden insanlara öfkeyle mukabelede bulunmamıştır.

Paranoya ihtiyacı ve aldatılan kitlelerMaalesef şurası da bir gerçek ki, bugün, İs-

lâm coğrafyasında cehalet ve fakr u zaruretten kaynaklanan zaaflar vardır. Bu zaafları kulla-nan, hastalıklı duyguları tetikleyerek kendi çı-karlarına göre dünyada kamuoyu oluşturmak isteyenler, belli senaryolar hazırlamış ve bazı insanları aldatmak, beyin yıkamak yoluyla bu senaryolarda figüran olarak kullanmışlardır. Evet, ihmal edilmiş, cehalete mahkûm bırakıl-mış nesilleri aldatıp kullanmışlardır.

Terörist asla hürriyet savaşçısı değildirTerör, herhangi bir İslâmî gayeyi gerçekleş-

tirmede asla vasıta olamaz ve teröriste hürriyet savaşçısı denemez. Müslümanların içinden te-rörist çıksa bile, böyle bir kişi Müslümanlığa ait vasıflarını kaybetmiş demektir. Terörist Müslü-man olamayacağı gibi, Müslüman da terörist olamaz. Kaldı ki İslâm, aslında savaşı da hoş görmemiş, bir insanlık realitesi ve beşer tarihi-nin en göze çarpan bir vakıası olmasına rağmen onu öncelikle savunma maksadına bağlamış-tır. Savaşın bile belli kuralları vardır. Efendimiz (s.a.v.) bir orduyu uğurlarken şöyle buyurmuş-tur: “Dinimiz; kadınlara, çocuklara ve mabedle-re sığınmış insanlara ilişilmesini yasaklamıştır.” Dolayısıyla günümüzde din adına işlenen bu ci-nayetlerle Kur’ân ve Sünnet’in ortaya koyduğu disiplinleri telif etmek mümkün değildir.

Başkalarına kendi sistemini dayatma di-nin ruhuna zıttır. Topla, tüfekle, şiddet, hiddet ve kaba kuvvetle insanların üzerine gitmenin, kendince savaş ilan ederek gidip bir alış veriş merkezini işgal etmenin, masum insanları rehin almanın Müslümanlıkla telif edilebilir bir yanı yoktur. Kötülüğe aynıyla mukabelede bulun-mayı zalimce bir kaide kabul ediyor ve insanca davranmayı her halükârda vahşice davranmaya tercih ediyoruz. Zaten inanan bir gönül, bu tür davranışlara tenezzül edecek kadar aşağılara düşmez/düşemez. Bu açıdan, küçülüp yakınla-şan günümüz dünyasında bize düşen, dini doğ-ru temsil etmek, herkese karşı saygılı olmak ve her anlayışı saygıyla karşılamaktır.

ставит их в положение виноватых, к сожале-нию, сегодня существует. Здесь несомненно присутствует скрытое влияние организован-ных внешних сил. Однако от террористиче-ских актов, совершаемых в силу непонима-ния и неправильной интерпретации Ислама, прежде всего страдает сам Ислам, ибо та-кая жестокость и убийства бросают тень на его репутацию.

Не отвечать гневом на гневКогда на Западе представляют мусуль-

ман чудовищами, оскорбляют Ислам кари-катурами, нападают в СМИ, не следует ру-ководствоваться чувствами и отвечать тем же или вести себя неподобающим мусульма-нину образом. Мы должны победить неспра-ведливые нападки, не отступая от основных принципов нашей религии и продолжая до-стойно следовать своим путем.

Нам известно, что первые мусульмане в течение тринадцати лет в Мекке смиренно переносили многое, что невозможно выне-сти обычному человеку. Когда Пророк рас-простерся в земном поклоне перед Каабой, упорствующие в неверии и невежестве бро-сали на Его голову верблюжьи внутренно-сти. Сколько раз эти жестокие люди кида-ли в него камни! Но Он (да благословит Его Аллах и приветствует) никогда не говорил: «Пусть дождь из камней падет на ваши го-ловы!». Наоборот, даже перед теми, кто бро-сал камни, сломал зуб, поранил щеку, раз-бил до крови голову, Он поднял руки в мо-литве и воскликнул: «О Аллах, направь мой народ на истинный путь! Ибо они не веда-ют…». Так он не стал отвечать гневом на гнев своих врагов.

Кто и зачем нас обманывает К сожалению, не все люди, живущие се-

годня на исламских территориях, способны здраво мыслить и знакомы со своими рели-гиозными корнями. А те, кто желают управ-лять общественным мнением в соответствии с собственным сценарием, используют их пси-хическую неуравновешенность в корыстных целях. Они видят наши слабости, порожден-ные невежеством и нуждой, и, обманув незре-лые души или одурманив наркотиками, ис-пользуют их как пешки в своей игре. Так они обманывают людей.

Page 29: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 27

Din ve ŞiDDet dosya

совершаемые сегодня от имени религии, не-допустимо связывать ни с Кораном, ни с пра-вилами, установленными Сунной.

Навязывание своей системы взглядов дру-гим противоречит духу религии. Нападение на людей с оружием в руках, принуждение и применение насилия, вторжение террори-стов в торговые центры и захват невинных людей в заложники – все это не согласуется с Исламом. Мы считаем, что отвечать злом на зло – жестокое правило, и в любой ситуации выступаем не за варварские, а за гуманные действия. Ведь сердце верующего никогда не смирится с жестокостью.

Поэтому в мире, который становится все более тесным, нам нужно показывать, что та-кое истинный Ислам, на собственном приме-ре, с уважением относиться к каждому че-ловеку и его взглядам.

Террорист не может быть борцом за свободуВ Исламе террор не может быть средством

для достижения цели, и террористов нель-зя называть борцами за свободу. Даже если мусульманин станет террористом, это будет означать, что он уже перестал быть мусуль-манином. Как террорист не может быть му-сульманином, так и мусульманин не может быть террористом. Более того, Ислам, являясь самой естественной для человеческой сущ-ности религией и выдающимся явлением в истории человечества, вовсе не приветствует войну и допускает ее прежде всего как обо-рону. Существуют определенные правила ве-дения такой войны. Пророк (да благословит его Аллах и приветствует!), провожая войско, сказал: «Наша религия запрещает воевать с женщинами, детьми и людьми, укрывающи-мися в храмах». Поэтому подобные убийства,

Page 30: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

28 весна 2013 • 40 нОМеР

актуальнО

Олимпийские игры в СочиЛегко ли быть великим государством?

Soçi Olimpiyatları Büyük devlet olmak kolay mı?

Page 31: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 29

Erdoğan ÖzdemirDR., RUSYA bİLİMLER AkADEMİSİ, SİYASAL bİLİMLER

Seksen sekiz ülkeden yaklaşık 6 bin sporcunun katıldığı 2014 Kış Olim-piyatları’na Rusya’nın Karadeniz kıyı şehri Soçi ev sahipliği yaptı. 7 Şu-bat’ta Fişt stadyumunda görkemli

bir açılışla başlayan olimpiyatlar, 23 Şubat’ta yine görkemli bir kapanışla sona erdi. Kırk bi-ne yakın seyircinin katıldığı açılış töreni, ışık ve lazer gösterileri ile başladı. Törene devlet başkanı Putin’in yanı sıra, Çin devlet başkanı Şi Cinping, Japonya Başbakanı Şinzo Abe, İtal-ya Başbakanı Enrico Letta, Norveç Başbakanı Erna Solberg ve Başbakan Erdoğan katılırken; Almanya Şansölyesinin, ABD, İngiltere, Hollan-da başkanlarının olumsuz cevap vererek katıl-mamaları dikkat çekti.

2014 Kış olimpiyatlarına ev sahipliği yapmak Rusya için önemliydi. Başkan Vladimir Putin, 27 Temmuz 2007 tarihinde bu ev sahipliğinin Rus-ya için önemini şöyle belirtmişti: ‘Artık emin ola-rak şunu söyleyebilirim ki eğer ülkemizin bü-tünlüğünü sağlayamasaydık, eğer Kafkasya’nın 6-7 sene önce Rusya’ya karşı almış olduğu kar-şıt pozisyonu kıramasaydık, eğer ekonomideki kötüye gidişi değiştiremeseydik, eğer sosyal problemlerimizi çözemeseydik olimpiyatlara ev sahipliği yapamazdık.”

Olimpiyatların kapanış töreninde Rusya tarihi ve kültüründen dün-yaca tanınmış figür-lerin canlandırıldığı bir geçit töreni dü-zenlendi. Sirk, bale gösterileri ve müzik ziyafetleriyle, orga-nizasyon için en üst düzeyde emek sar-

f e d e n

Эрдоган оздемирдоктор ПолитичЕСких наук, роССийСкая акадЕмия наук

Столицей XXII зимних Олимпийских игр, в которых приняли участие око-ло 6 тысяч спортсменов из 88 стран, стал российский город на берегу Черного моря – Сочи. Олимпиада

стартовала 7-го февраля с торжественной церемонии на стадионе «Фишт» и такой же блестящей церемонией завершилась 23-го февраля.

Церемония открытия, на которой присут-ствовали около 40 тысяч зрителей, началась световым лазерным шоу. На ней присутство-вали президент России В. В. Путин, предсе-датель КНР Си Цзиньпин, премьер-министр Японии Синдзо Абэ, премьер-министр Италии Энрико Летта, премьер-министр Норвегии Эр-на Солберг и премьер-министр Турции Ред-жеп Эрдоган. Для России было очень важно провести эти Олимпийские игры. Президент Путин 27-го июля 2007-го года заявил: «Я с уверенностью могу сказать, что если бы мы не обеспечили целостность нашей страны, не преодолели противостояние на Кавказе 6-7 лет назад, если бы не изменили эконо-мическое положение, не решили наши со-циальные проблемы, то не увидели бы ни-каких Олимпиад».

На церемонии закрытия Россия показала шоу, которое оживило известные всему миру фигуры российской истории и культуры: цирк и балет, музыка – Россия приложила массу усилий, чтобы все прошло на высшем уров-не. Однако мы понимаем: этим блистатель-ным шоу Россия хотела продемонстрировать, что она считает свою национальную культуру частью мировой, что ее культурное влияние на другие народы велико – и наоборот. Без преувеличения можно сказать, что и Олим-пиадой, и грандиозным шоу в Сочи Россия хотела заявить всему миру, что она крепко стоит на ногах, что она сильна и ей по плечу организовать праздник такого масшта-ба. То, что в подготовке к Олимпиаде были задействованы 7 тысяч человек, приехавших из 83 регионов страны, что на организацию было истрачено 50 мил-лиардов долларов, подтверждает сказан-ное. Здесь были потрачены не просто день-ги: во всех регионах России, во всех учебных

без преувеличения можно сказать, что

и олимпиадой, и грандиозным шоу в сочи россия хотела

заявить всему миру, что она крепко

стоит на ногах, что она сильна и ей по

плечу организовать праздник такого

масштаба.

rusya bu olimpiyatlarla

dünyaya bir nevi gövde gösterisi yapmış ve hala

güçlü olduğunu, dünya çapında büyük

organizasyonlar yapabileceğini

göstermek istemiştir.

Güncel

Page 32: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

30 весна 2013 • 40 нОМеР

заведениях – от средних школ до универси-тетов – прошла пиар-компания, связанная с Олимпиадой в Сочи. Эту задачу восприняли как общенациональную. И чемпионом Олим-пиады стала Россия, получившая 13 золотых, 11 серебряных, и 9 бронзовых наград. Вто-рое место досталось Норвегии, которая вы-играла 11 золотых, 5 серебряных и 10 брон-зовых медалей. Канада, добившаяся 10 зо-лотых, 10 серебряных и 5 бронзовых медалей, заняла третье место. Россия, став в целом обладателем 33 медалей, побила свой соб-ственный рекорд, установленный на Олим-пийских играх 1994-го года в норвежском Лиллехаммере.

Обсуждая организацию Олимпиады, умест-но упомянуть об отношениях между Турци-ей и Россией в спортивной индустрии. Ра-бота турецких строительных компаний в Со-чи получила хорошие отзывы. Президент Пу-тин поблагодарил премьер-министра Эрдо-гана за успешный вклад турецких строитель-

Rusya’nın, kendi kültürünün dünya kültürü ile özdeşleştiğini, diğer kültürlere etkisini ve on-larla iletişiminin ne kadar güçlü olduğunu gös-termek istediğini anlıyoruz. Hatta diyebiliriz ki Rusya bu olimpiyatlarla dünyaya bir nevi gövde gösterisi yapmış ve hala güçlü olduğunu, dünya çapında büyük organizasyonlar yapabileceğini göstermek istemiştir. Olimpiyat organizasyo-nunda Rusya’nın 83 bölgesinden 7 bin kişinin görev alması, organizasyona 50 milyar dolar harcama yapılması bu düşüncemizi teyid eder mahiyettedir. Bu süreçte şehir havaalanı yeni-lendi, yeni yollar ve yeni spor tesisleri yapıldı. Sadece para harcanmadı; Rusya’nın tüm bölge-lerinde, orta seviyeli okullardan üniversitelere kadar her düzeyde Soçi olimpiyatları tanıtım-ları yapıldı. Herkes ülkesi adına olimpiyatlara sahip çıkmalı atmosferi oluşturuldu. Buna ül-kenin milli davası olarak bakıldı ve sonuçta 13 altın, 11 gümüş ve 9 bronz madalya ile Rusya olimpiyat şampiyonu oldu. İkinci olan Norveç 11 altın, 5 gümüş ve 10 bronz madalyanın sahibi

актуальнО

Page 33: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 31

olurken, Kanada 10 altın, 10 gümüş ve 5 bronz madalya alarak üçüncü sıraya oturdu. 1994 yılında Norveç’in Lillehammer kentinde ger-çekleştirilen olimpiyatlarda Rusya 23 toplam madalya ile kırdığı rekoru bu yıl da 33 madalya alarak tekrar kırdı.

Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, Olimpiyat eleştirilerine, Uluslararası Olimpiyat Komitesi ile birlikte çalışıldığını, eksikliklerin birlikte giderildiğini belirterek ve Olimpiyat Ko-mite Başkanları Jacques Rogge ve Thomas Ba-ch’a teşekkür ederek cevap verdi. Başkan Putin ayrıca, bütün dünya yeni ve işbirliğine açık bir Rusya gördü, dedi. Soçi Belediye Başkanı Ana-toliy Pahomov, olimpiyat bayrağını Uluslarara-sı Olimpiyat Komitesi Başkanı Tomas Bach’a verdi. Bach, bayrağı 2018 Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapacak olan Güney Kore’nin Pye-ongchang şehrinin Belediye Başkanı Lee Seok-Rae’ye teslim etti.

2014 kış olimpiyatları devam edecek ve 7-16 Mart tarihlerinde Paralimpik Oyunları gerçek-leştirilecek. Rusya, Karadeniz kıyı şehri Soçi’de olimpiyatları gurur ve coşkuyla taşıyor.

Ne dersiniz, büyük devlet olmak kolay mı?

ных компаний в подготовку Олимпиады и по-желал успеха турецким спортсменам на этих Играх. Хотя Турция и не стала призером на Зимней Олимпиаде в Сочи, она имеет опыт в организации международных зимних игр. В 2011-ом году в городе Эрзерум Турция про-вела 25-ую Зимнюю Универсиаду. На Олимпи-аде в Сочи были спортсмены из нашей стра-ны, представлявшие лыжные виды спорта и фигурное катание. В лыжной гонке Турцию представили Келиме Четинкая, Сабахаттин Оглаго, в горных лыжах – Тугба Коджага, Эмрэ Шимшек, в фигурном катании – Алиса Ага-фонова и Альпер Учар.

Президент Российской Федерации Вла-димир Путин в ответ на критические ком-ментарии по поводу Олимпиады заявил, что в результате совместной работы с Междуна-родным Олимпийским Комитетом недостатки были устранены, и выразил свою благодар-ность новым председателям Международ-ного Олимпийского Комитета Жаку Рогге и Томасу Баху. Путин подчеркнул, что весь мир увидел новую, готовую к сотрудничеству Рос-сию. Мэр города Сочи Анатолий Пахомов пе-редал олимпийский флаг председателю МОК Томасу Баху. А тот в свою очередь вручил его передал флаг Ли Сок Рэ - мэру города Пхен-чхан в Южной Корее, который станет столи-цей зимних Олимпийских игр в 2018-ом го-ду. С 7-го по 16-е марта в Сочи пройдут Па-ралимпийские Игры.

Ну и как, читатель? Легко ли быть вели-ким государством?

Güncel

Page 34: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

32 весна 2013 • 40 нОМеР

актуальнО

Великая любовь султана

aşkıSultanların

Page 35: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 33

Güncel

Page 36: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

34 весна 2013 • 40 нОМеР

Тайная любовная переписка Роксоланы и Сулеймана ВеликолепногоHürrem ve Muhteşem Süleyman’ın

gizli kalmış aşk mektuplarıЛюбовные стихи Сулеймана к ХюрремТы та, с кем я, моя любимая, светлая луна,Мой близкий друг, родная, царица всех красавиц, го-спожа моя …Ты - рай мой, смысл моей жизни, Райский напиток,Весна, радость моя, смысл моих дней, моя любовь, твой образ вышит в моем сердце,Моя смеющаяся роза,Источник радости, вкус моего напитка, средоточие веселья моего, мой лучезарный свет, мой светоч.Златовласая, гранат мой, апельсин, ты свет моих но-чей и свет моих покоев…Ты - мой Стамбул, мой караван, любимая моя, ты до-стойна всей Анатолии и греческих земель.Ты Бадахшан – источник драгоценного рубина, моя кып-чаг¹, ты мой Багдад, мой Хорасан.Прекрасные волосы, тонкие брови, горящие глаза твои свели меня с ума! Если я умру, то по твоей вине, ведь ты проникла в мою кровь,Спаси меня, о беспощадная красавица, любовь моя. Я славлю тебя у твоих дверей,Будто бы мой извечный долг - восхвалять тебя.Мое сердце переполняет печаль, а глаза – слезы.Я – Мухибби³, любящий, что-то случилось со мной, я словно пьян.Я стал сам не свой.

¹ Кыпчаг – народность, обитавшая в Xl-XV веках в степях от Каспийско-го до Черного морей, в настоящее время проживает в Египте и Сирии.

² Муххиби-литературный псевдоним султана Сулеймана.

Süleyman’dan Hürrem’e Aşk ŞiiriBirlikte olduğum, sevgilim, parıldayan ayım, Can dostum, en yakınım, güzellerin şahı sultanım… Hayatımın, yaşamımın sebebi cennetim, Kevser şarabım, Baharım, sevincim, günlerimin anlamı, gönlüme nakşolmuş resim gibi sevgilim, Benim gülen gülüm, Sevinç kaynağım, içeceğimdeki lezzet, eğlenceli meclisim, nurlu parlak ışığım, meş’alem. Turuncum, narım, narencim, benim gecelerimin, visal odamın aydınlığı…İstanbul’um, Karaman’ım, Bütün Anadolu ve Rum ülkesin-deki diyara bedel sevgilim. Değerli lal madeninin çıktığı yer olan Bedahşan’ım ve Kıpçağım, Bağdad’ım, Horasan’ım. Güzel saçlım, yay kaşlım, gözleri ışıl ışıl fitneler koparan sevgilim, hastayım! Eğer ölürsem benim vebalim senin boy-nunadır çünkü bana eza ederek kanıma sen girdin, Bana imdad et, ey insafı olmayan güzel sevgilim. Kapında, devamlı olarak seni medhederim, seni överim, Sanki daima seni övmek için görevlendirilmiş gibiyim. Yüreğim gam ile, gözlerim yaşlarla dolu. Ben Muhibbi’yim, sevgi adamıyım, bana bir şeyler oldu, sarhoş gibiyim. Bir hoş hale geldim.

Page 37: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 35

Hürrem Sultan’dan Kanuni Sultan Süleyman’a mektup (1526)Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi No. E.5426

Gözyaşlarımı döktüğüm elbisemi gönderdimSultanım Padişahım,

Dualarım o güzel yüzünüz ve bir bakışıyla bütün dertlerimi yok eden güzel gözleriniz içindir. Her an hasretinizle inleyen ve ancak size kavuştuğunda huzur bulacak olan bu kulunuzun duaları inşallah kabul buyurulur.

Hasret acısıyla kıvranan ve çektiği ıztıraplar yüzünden peri-şan olan bu çaresiz kulunuzdan, bu değersiz sızlanmaları kabul ediniz. Ben sadece sizin yanınızda huzur bulabiliyorum. Sizin yanınızda olmaktan duyduğum mutluluğu anlatmaya kalem-ler yetmez.

Sizinle birlikte olduğumuz anların hatırası, sizin yanınızda geçirdiğim günlerin anısı bu miskinin gönlünde hep yaşa-

maktadır. Hiç olmazsa sizinle yaşadıklarımız, sizinle ortak anılarımız sayesinde biraz olsun teselli bulabilmekteyim. Esen rüzgarlar çektiğim acıları size ulaştırsa anlarsı-nız ki, kulunuzun durumu feryat ve figan eden bülbül gibidir.

Sizden ayrı kaldığımda dermanım, takatim kalmı-yor. Kimse acılarımı dindiremiyor. Gamla dolu gönlümü görseniz, ayrılık acısıyla inleyen bir ney gibi, hasta ve perişan olduğumu hemen anlarsınız.

Ömrüm, azizim, sultanım! Allah’tan tek dileğim ve yü-reğimin biricik arzusu, size tekrar kavuşabilmek ve ışık

saçan yüzünüze bir defa daha bakabilmektir. Artık bir daha ayrılık olmasın!

Rabbimden elbette dilerim ki; benim sultanım, candan ve gönülden sevdiğim şahım, dünyada ve ahirette hep mutlu olsun. Düşmanlarına karşı da-

ima zaferler kazansın. İyi biliyorum ki, benim sul-tanım bu kulunu, kaderin bir cilvesi ile gördü ve sevdi, bu kuluna mutluluk ve huzur ihsan etti. Bu cariyesinin gözyaşlarını dindirip sevindirdi. Sultanım sayesinde doğru yolu bulup iman ettim.

Bu yüzden mutlu olacağım gün sadece size kavuşacağım gündür. Size gözyaşları-mı damlattığım bir

elbise gönder-dim. Hatırım

için giyesiniz.

Sultanım saray halkının ve oğulla-

rınızın çok selamları vardır. Herkes ayağı-

nıza yüz sürmeyi mu-rad eder. Bundan başka

her iki cihanda mutlulu-ğunuzu dilerim sultanım!

Fakir ve hakir cariyeniz Hürrem

Письмо Хюррем Султан к Султану Сулейману (1526)Из архива Музея дворца Топкапы № E.5426

Послаю Вам платье, на которое упали мои слезыМой Султан, мой Падишах,

Свои молитвы я посвящаю Вашему прекрасному лику и очам, один взгляд которых избавляет меня от всех не-взгод. Я надеюсь, что Аллах примет молитвы Вашей ра-быни, которая каждое мгновение стонет от тоски и смо-жет обрести покой лишь рядом с Вами.

Примите никчемное роптание Вашей беспомощной и несчастной в своих страданиях рабы, которая не находит себе места от боли, причиняемой тоской. Я смогу обре-сти покой лишь рядом с Вами. Невозможно описать сча-стье, которое я ощущаю, когда мы вместе.

Воспоминания о тех днях и мгновениях, которые я провела рядом с Вами, всегда будут жить в моем бедном сердце. По крайней мере я нахожу некото-рое утешение в нашем прошлом и в воспоминаниях. Если веющие ветры донесут Вам мою боль, Вы поймете, что состояние Вашей ра-бы подобно соловью, грустно и пе-чально поющему свою песнь.

Когда я не с Вами, у меня иссякают силы, и я не мо-гу найти утешения. Ни-кто не в силах утолить мою боль. Если бы Вы уви-дели мое полное печали серд-це, которое стонет от боли расставания, Вы бы сразу поня-ли как я больна и несчастна.

Жизнь моя, мой дорогой, мой султан! Единственное чего я прошу у Аллаха – снова воссоединиться с Вами и еще раз взглянуть на Ваш лучезарный лик, лишь только этого жаждет мое сердце. Пусть больше не будет расставаний!

Конечно же, я молю Господа, чтобы мой султан, мой шах, которого я люблю душой и сердцем, был счастлив и в этом, и в том мире. Пусть он всегда одерживает победу над своими врагами. Мне хорошо известно, что судьбой было предопределено, чтобы мой султан увидел и полюбил свою рабу, даровал ей счастье и покой. Чтобы утер слезы своей пленницы и подарил ей радость. Благодаря моему султану я нашла истинный путь и обрела веру.

Поэтому я стану счастливой только в тот день, ког-да воссоединюсь с Вами. Я послала Вам платье, на кото-рое упали мои слезы. Носите его ради меня.

Мой султан, придворные и Ваши сыновья шлют Вам свое приветствие. Все надеются припасть к вашим но-гам. И еще я желаю Вам счастья в обоих мирах, мой султан!

Ваша бедная и презренная пленница Хюррем.

Page 38: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

36 весна 2013 • 40 нОМеР

Вопросы задает: Эрдоган Йылдыз

Мухтарбай Отелбаев – казахский уче-ный, известный во всем мире. Доктор физико-математических наук, профес-сор Мухтарбай Отелбаев родился в1942 году в Джамбульской области. Под его

руководством выросли 70 докторов и кандидатов наук, не говоря о магистрах. Являясь директором Математического института Евразийского На-ционального Университета им. Л. Н. Гумилева, Мух-тарбай Отелбаев вошел в историю как ученый, ре-шивший шестую из семи самых сложных задач, из-вестную как «уравнения Навье-Стокса». Знамени-тый Математический институт Клэя обещает премию размером в 1 миллион долларов за реше-ние каждой из этих семи задач. Решение системы уравнений Навье-Стокса в общем случае дает воз-можность рассчитывать движение жидкостей и газов, что позволяет предсказывать такие сти-хийных бедствия как цунами, тайфуны и торнадо.

röpörtaj: Erdoğan yıldız

Muhtarbay Ötelbayev, Kazakis-tan’ın yetiştirdiği dünyaca ta-nınmış bir bilim adamı. Kazakis-tan’ın Jambul Eyaleti’nde 1942 yılında dünyaya gelen Prof. Dr.

Muhtarbay Ötelbayev yıllar içinde 70 dokto-ra ve sayısını hatırlamadığı kadar çok master öğrencisi yetiştirdi. Aynı zamanda halihazırda Astana’da bulunan L.N Gumilyov - Avrasya Üni-versitesi Matematik Enstitüsü Başkanı Ötelba-yev, ‘Navier - Stokes denklemleri’ olarak bilinen ve dünyanın çözüm bekleyen en zor 7 sorusun-dan 6.sını çözerek tarihe geçti. Clay, Matematik Enstitüsü tarafından belirlenen bu 7 denklemin çözümü için soru başına bir milyon dolar ödül vaad ediliyor. Bu Matematik problemlerinin çö-zümü ile; gaz hareketleri öngörülebiliyor ve bu yolla tornado, tayfun ve tusunami gibi doğal afetlerin nasıl meydana geldiği hesaplanıyor.

Секреты математики раскрываютсяMatematiğin sırları bir bir çözülüyor

лицОМ к лицу

мУХтарбай отелбаеВmUhTarbay ÖTelbayev

Page 39: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 37

математиКа – это область, которая

важна не только для моей собственной

жизни, но и для всего человечества.

чтобы подняться на новую ступень

понимания, необходимо

развивать абстрактное мышление.

MateMatiK, sadece benim özel hayatım

için değil, tüm insanlık için önemli

bir bilim dalıdır. daha bilinçli olması

için insanoğlunun soyut düşüncede

gelişmesi önemlidir.

Size ait bir çalışma metodu var mı-dır? Verimli çalışmalar yapabilmek için hangi ortamları ve zamanı tercih edersiniz?Yaptığım çalışmalar belli bir ortama veya

duruma bağlı değil, İster ev ortamında, ister dışarıda, hiçbir an ilme olan aşkımı yitirmedim. Her zaman çalışma sürecindeyim. Kafama takı-lan düşüncelerin peşinde gezinirim. Farklı işler-le meşgul olduğum zamanlarda bile beyin san-cısı çekerim dersem mübalağa etmiş olmam. Dolayısıyla çalışmalarımı sürdürmek için şuyum olsun, buyum olsun, diye şart koşmam. Kayıt edilmesi gerek şeyler varsa veya bir yazı üzerin-de çalışma yapılması gerekiyorsa, tereddütsüz üzerine yoğunlaşarak vakit sarf ederim.

Genel anlamda matematik dalının sizin için önemi nedir?Matematik, sadece benim özel hayatım için

değil, tüm insanlık için önemli bir bilim dalıdır. Daha bilinçli olması için İnsanoğlunun soyut düşüncede gelişmesi önemlidir. İki çarpı ikinin dörde eşit olduğunu soyut düşünce açısından değerlendirmeye tabi tutsanız, beyninizin geliş-mekte olduğunu göstermiş olursunuz.

Sizi bu alanda çalışmaya sevk eden şey nedir?Bu alan kendi tercihim. Bu alanda başarılı

olabileceğime inandım. İşte şahit olduğunuz gibi çalışmalarımın neticesini görmekteyim.

Matematikte başarılı olmak sizce nedir?Matematik alanında başarılı olmanın herke-

se nasip olmadığı belli. Fakat enteresan yanı şudur, gelişmek veya geliştirmek isteyenler için diğer sayısal bilim dallarına göre pek masraflı değildir. Mesela, bir kimya için, fizik için labora-tuvarlar kurulmalı; çeşitli altyapılar oluşturul-malıdır fakat matematik için böyle bir masrafa gerek yoktur, dolayısıyla fakir ülkeler de bu dal-da kendilerini rahatlıkla ispat edebilirler.

2002 yılında “Altın Adam” Devlet Ni-şanı verildi size... Evet, “Altın Adam” Devlet Nişanı’na 2002

yılında sahip oldum. 2004 yılında İran, Türki-ye, Pakistan gibi ülkelerin katıldığı zirvede yi-ne ödül aldım. Sonra 2007 yılında Devlet Ödülü takdim edildi. Ödüller çok. Çanta dolusu ma-dalya var.

Есть ли у вас собственный метод ра-боты? Какие условия вам нужны для продуктивной деятельности?Мои исследования не требуют какой-ли-

бо особой обстановки. И дома, и вне его я не теряю любви к науке и всегда нахожусь в рабочем процессе. Меня постоянно зани-мают определенные идеи, а когда приходит-ся отвлекаться на другие дела, то буквально возникает сильная головная боль. Если нуж-но оформить какие-то наброски или порабо-тать над статьей, я без колебаний погружа-юсь в эти занятия.

Что важно для вас в математике?Математика – это область, которая важ-

на не только для моей собственной жизни, но и для всего человечества. Чтобы поднять-ся на новую ступень понимания, необходимо развивать абстрактное мышление. Утверж-дая, что дважды два равно четырем, вы уже делаете это.

Что подтолкнуло вас к работе в науке?Мои собственные склонности. Я поверил,

что буду успешен в ней. И вижу результат своего труда. Очевидно, что не всем дано достичь успеха в математике. Но есть один интересный аспект: математика, по сравне-нию с другими точными науками, не требу-ет больших финансовых затрат. Если физика и химия нуждаются в лабораториях и опре-деленной технической базе, то математика обходится без этого. Поэтому даже бедные страны имеют возможность заявить о себе в этой области.

В 2002-ом году вы были награждены Знаком Почета «Золотой Человек»…Да, в 2002-ом году я получил государ-

ственный Знак Почета «Золотой Человек», в 2004-ом году – международную премию, за которую боролись коллеги из Ирана, Тур-ции, Пакистана. В 2007-ом году мне вручи-ли государственную премию. Наград много – целый мешок медалей.

Оцените, пожалуйста, сегодняшнее положение математической науки в мире.В таких странах как Россия, США, в евро-

пейских странах, несмотря на высокий уро-вень развития технологий, уровень матема-

Yüz Yüze

Page 40: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

38 весна 2013 • 40 нОМеР

Bugün dünya çapında matematiğin se-viyesini değerlendirir misiniz?Avrupa, Rusya, Amerika gibi ülkelerde her

ne kadar teknoloji gelişiyor olsa da, mate-matiğin seviyesi ciddi manada düşüyor. Fakat Azerbaycan, Türkiye gibi ülkelerde tam tersine yükseliyor.

Bu düşüşün sebeplerini açabilir misiniz?Çünkü batılı ülkeler zengileşti. Genelde zen-

ginleşen ülkelerin halkı daha tembel olur diye düşünüyorum. Mesela, Amerika’ya bakalım. Pakistanlı, Çinli, Vietnamlı vs. matematikçiler var. Avrupa da hemen hemen aynı. Bizim coğ-rafyaya bir göz atın. Biz kendi gücümüzle ya-pıyoruz ne yapıyorsak. Batı’da ödenen büyük paralar bize ödenmiyor, fakat ona rağmen se-viyemiz yüksek. Sadece Kazakistan’ı ele alın. Matematiğin seviyesinin ne kadar yüksek ol-duğu görülecektir.

Dünyaca tanılan başka Kazak mate-matikçileri var mı?Benim bildiğim 10’dan fazla matematikçi var.

Prof. Dr. Askar Cumadilov’u dünya matematik-çileri çok iyi bilir. Genç bir matematikçi ve ‘The Moore Ödülü’nün sahibi. Dr. Ualbay Ömırbayev’i herkes tanır. Yine Prof. Dr. Tınısbek Kalmenov, Dr. Yerlan Nursultanov gibi matematikçilerimiz dünyaca ünlüdürler. Tabi ki Batı’nın Türki mil-letlere, Kazakistan’a bakışı farklıdır. Dolayısıyla yenilikler keşfettiğimiz zaman onlar hem şaş-kına dönüyorlar hem de imreniyorlar.

Sizi etkileyen matematikçiler oldu mu?Beni en çok etkileyen Moskova’daki öğret-

menlerim oldu. Mesela, Boris Levitan, Petro Lizorkin, Victor Sadovnichiy, Azeri Mirabbas Gasımov, Özbek Şavkat Alimov, Taşmuhamed Sarımsakov, bizim (Kazak) Asan Taymanov gi-bi dünyaca meşhur matematikçilerden etkilen-dim. Yine şu anda birlikte çalıştığımız Rıskul Oy-narov ile Askar Cumadildayev etkileyici bilim adamlarıdırlar.

Kainatın yaratılışında matematiğin ye-ri nedir?Basitçe cevap verecek olursak, tüm ilim dal-

ları anlaşılamayanı açıklamak için vardırlar. Ta-bii ki ilmi anlamak için dili bilmek gerekir. Ben-ce tüm ilimlerin başında ancak “dil” vardır ve herşey kendi dilinde konuşur. İşte dilden sonra gelen en önemli bilim dalı, matematiktir. Çün-

тики заметно падает. А в Азербайджане, Тур-ции – наоборот, растет. Дело в том, что за-падные страны стали слишком богатыми, на-селение их становится все ленивей. Напри-мер, в Америке сегодня активно работают математики из Пакистана, Китая, Вьетнама. Похожая ситуация и в Европе. Взгляните на наш регион – мы справляемся своими сила-ми. Хотя нам и не платят таких больших де-нег, как на Западе, мы все равно «держим планку». В Казахстане, например, высокий уровень развития математической науки.

Кто-то еще из казахских математиков получил мировое признание?Я знаю более десяти таких ученых. В ми-

ре математики хорошо известен профессор Аскар Джумадилов. Этот молодой матема-тик – лауреат премии Мура. Все знакомы с

результатами работ Уалбая Умир-баева, Тынысбека Кальме-

нова, Ерлана Нурсулта-нова – эти казахские

ученые также извест-ны во всем мире. Ко-нечно, Запад осо-

бым образом вос-принимает и Ка-

захстан, и дру-гие тюркские страны. Поэ-тому, когда у нас открыва-

ют что-то н о в о е , там и у д и в -

ляются, и завидуют.

Какие ве-дущие мате-

матики повлия-ли на вас как на

ученого?Сильнее всего повлия-

ли мои московские препо-даватели: Борис Леви-

тан, Петр Лизоркин, Виктор Садовничий.

А также азербайджа-нец Мираббас Гаси-

мов, узбеки Шав-

лицОМ к лицу

Page 41: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 39

я думаю, что в любой науке

главенствует ее язык, и все науки говорят на своих

языках. а над всеми ними возвышается

математика. Ведь если не уметь

считать, не уметь моделировать, то

понять жизнь будет невозможно.

dilden sonra gelen en önemli bilim

dalı, matematiktir. çünkü hesaplamayı

bilmezsek, yorum yapmayı bilmezsek,

hayat yaşanmaz hale gelir.

kü hesaplamayı bilmezsek, yorum yapmayı bil-mezsek, hayat yaşanmaz hale gelir. Dolayısıy-la kainatın yaratılışında matematiğin yeri çok önemlidir.

Orta Çağ’da yaşamış Müslüman ma-tematikçilerle ilgili görüşünüz nedir? Genelde Orta Çağ’ın dünyaca ünlü mate-

matikçileri Müslümandı. El-Farabi, El-Harezmi, Nasıruddin Tusi gibi sayısı çok olan matematik-çilerin çoğunluğunun Türk Dünyası’ndan neşet ettiklerini herkes bilir. Çünkü Türk Dünyası’ndan çıkan alimler, ilmin peşinde değişik topraklara hicret ederek ilim sahibi olmuşlar. Bağdat’da, Semerkand’da eğitim almışlar. Hakikaten o za-manlar, dünyanın yapısına etki eden, toplumla-ra yön veren alimlerdi.

Yeni nesil matematikçiler yetişiyor mu?Bazen ilkokulları ziyaret ederim. Bir sı-

nıf içinden matematiği seven ve anlayan 4-5 öğrenciye rastlamışımdır. Fakat lise öğren-cilerine gelince pek ilgileri yoktur. Çünkü öğ-retmenler verimli ders verme metodolojisine sahip değiller.

“Millenyum Denklemleri” olarak bili-nen dünyanın en zor 7 denkleminden altıncısını çözdünüz. Ödülü kazanırsa-nız, ne yapacaksınız? İnşaallah, ödülü alırım diye düşünüyorum.

Hayalimde bir müze çalışması var. Eğer Ule-malar Müzesi açılırsa, ona vakfetmeyi düşü-nüyorum. Mesela, Hoca Ahmet Yesevi Hazret-lerinin bulunduğu Türkistan kentinde yapılırsa, vermeye hazırım. Çünkü bu proje gerçekleşirse, özellikle bizim dünyamızdan birçok ulemanın neşet etmesine vesile olur, diye düşünüyorum.

кат Алимов, Ташмухамед Саримсаков, ка-захский ученый Асан Тайманов. И колле-ги, с которыми я работаю: Рыскул Ойнаров и Аскар Джумадилдаев.

Какое отношение имеет математика к описанию Вселенной?Все науки существуют для того, чтобы объ-

яснять непонятное. Очевидно: для того, что-бы изучать науку, необходимо овладеть ее языком. Я думаю, что в любой науке главен-ствует ее язык, и все науки говорят на своих языках. А над всеми ними возвышается мате-матика. Ведь если не уметь считать, не уметь моделировать, то понять жизнь будет невоз-можно. Поэтому роль математики в описании Вселенной чрезвычайно велика.

Что вы можете сказать о средневе-ковых мусульманских математиках?В средние века математиками с мировыми

именами в основном были мусульмане. Всем известно, что такие математики, как Аль-Фа-раби, Аль-Харезми, Насыруддин Туси были представителями тюркского мира. Выходцы из него становились учеными, странствуя в поисках знаний в разных землях. Они полу-чали прекрасное образование в Багдаде и Самарканде. Действительно, в то время они многое сделали для мира и человечества.

Растет ли новое поколение матема-тиков?Иногда я посещаю начальные школы. В

одном классе я как-то встретил несколько учеников – человек пять, которые любят и понимают математику. Что касается старше-классников, то у них особого интереса нет. Это происходит потому, что учителя не вла-деют результативными методиками обучения.

Вы нашли решение шестой из семи самых сложных задач, известных как «проблемы тысячелетия». Что буде-те делать, получив премию? Даст Бог, получу. Я мечтаю о создании

музея. Если Музей Улем откроется, передам деньги ему. Например, если он будет открыт в городе Туркестане, где находится мавзо-лей Ходжи Ахмеда Яссави, то я готов вру-чить ему эти деньги. Потому что я убежден: если этот проект осуществится, наша роди-на даст миру множество ученых.

Yüz Yüze

Page 42: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

40 весна 2013 • 40 нОМеР

Ванг БозавЕдующий кафЕдрой филоСофии ПЕкинСкого унивЕрСитЕта

Человечество было свидетелем жиз-ни великих людей как на Восто-ке, так и на Западе. Они оказали значительное влияние на форми-рование и изменение нашего ми-

ра. В этой статье мы расскажем о таких лю-дях, а в качестве примера приведем китай-ских философов. Мы попытаемся объяснить, как они видели наш мир, человеческую душу и жизнь, а также понять, чем мы им обязаны.

Wang BoPEkİn ÜnİVERSİTESİ FELSEFE böLÜM bAşkAnI

İnsanlık hem Doğu’da hem Batı’da büyük ruh-lara şahit olmuştur. Dünyamızı büyük ölçü-de o ruhlar oluşturmuş ve değiştirmişlerdir. Burada o büyük ruhlardan bahsedeceğim ama alanım gereği örneklerim Çinli filozof-

lar olacak. Onların bu dünyayı, sahip olduğumuz canımızı ve hayatımızı nasıl yorumladıklarını, geçmişte bizlere neler verdiklerini anlatmaya çalışacağım.

Araştırmamız Çin kültürü ile alakalı, fakat bu

Сезоны души в древней китайской философииAntik Çin felsefesinde

ruhun dört iklimi

филОсОфия

Page 43: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 41

Наше исследование касается китайской культуры, но это не значит, что оно не за-трагивает другие культуры. На самом деле то, что мы называем жизнью и существова-нием – одно и то же: и то, и другое не при-надлежит какому-либо одному народу или государству.

Тема моего исследования – Душа. Опре-деление души, которое дает философия, вер-но лишь отчасти. Я не утверждаю, что мое определение подойдет всем, но если гово-рить простым и понятным языком, то филосо-фия – это наука о душе. А сезоны – это весна, лето, осень и зима (что знают все, прожива-ющие в умеренном климате). Четыре време-ни года задают ритм мира и ритм жизни. Ка-ждая пора привлекательна по-своему и име-ет свое предназначение. На примере сезо-нов я попытаюсь объяснить такие разные и не похожие друг на друга элементы древней китайской философии, как конфуцианство, моизм, даосизм и легизм.

Весна души: КонфуцианствоЕсли вы живете там, где есть полно-

ценные четыре сезона, то вам известно: весна приносит тепло и дает жизнь. Ис-следуя все аспекты и тенденции конфу-цианства (от произведений до жизни его представителей), мы убедимся, что оно символизирует весну. Самым главным в конфуцианстве является символ «рен» (их-сан – искреннее служение, помощь, чело-вечность), который мож-но объяснить через другой иерог-лиф – «аи»,

FelSeFe

Page 44: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

42 весна 2013 • 40 нОМеР

onun başka kültürler tarafından paylaşılmadığı manasına gelmez. Aslında can ve hayat dediği-miz aynı şeydir; onlar sınır tanımazlar, ırk veya devlet sınırlarını aşmışlardır.

Benim alanım Ruh… Felsefenin yaptığı ta-nım, onun sadece bir kısmını oluşturmaktadır. Herkesi tatmin edebilecek bir tarif verebilece-ğimi iddia etmiyorum, fakat basit ve direk ola-rak söylemek gerekirse, felsefe, ruh hakkında-ki bilim dalıdır. Dört mevsim ise ilkbahar, yaz, sonbahar, kıştır. Ilıman iklimde yaşayan bütün insanların bildiği ve tecrübe ettiği gerçektir bu. Bunlar dünyanın ve hayatın ritmidir. Her iklim kendi özellikleri ile insanların dikkatini celbeder ve farklı manalar yüklenir. Ben burada iklimleri bir araç olarak kullanacak, Antik Çin felsefesin-de değişik ve birbirinden farklı olan Konfüçya-nizm, Mohizm, Taoizm ve Legalizmi anlatmaya çalışacağım.

Ruhun baharı: KonfüçyanizmDört iklimin tamamen hissedildiği bir yerde

yaşıyorsak baharın bize hissettirdikleri; ılıklık ve hayat emareleridir. Tüm yönleri veya eğilimleri ile incelediğimizde, gerek eserleri gerekse de temsilcilerinin hayatları ile Konfüçyanizmin ba-hara ait olduğunu görürüz. Ana noktasını ‘ren’ (yardım, insancıllık) oluşturur. Eğer başka bir karakter ile ‘ren’ı açıklamaya kalksaydık bu sevgi, aşk manasına gelen ‘ai’ olurdu. Konfüç-yüs, öğrencilerinin sorularını cevaplarken, ‘ih-san sahibi insanı sever’ diye meşhur bir cevap vermiştir. Bu anlamlandırmadan yola çıkarak Konfüçyüsçü felsefenin bir ‘sevgi felsefesi’ ol-duğunu söyleyebiliriz.

Peki, sevgi nedir? Konfüçyanizmin sev-giye bakışını 3 açıdan inceleyebiliriz. Önce-likle bu akıma göre sevginin nasıl bir temeli olduğunu anlamalıyız. Sevgi beden ve ru-hun kökü olarak görülmektedir. Guo Dian-chu; sevginin, bedende doğduğunu söyler. Bu şarttan yola çıkarak sevginin insana ih-san edilmiş bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Hatta diyebiliriz ki, insan sevgiden dolayı insandır. Böyle bir anlayışa göre sevgi in-sanın özüdür. İşte bundan dolayı Mencius, ‘başkalarına karşı bir iyi duygu beslemeyen insan değildir,’ demiştir.

İkinci olarak sevgi, insandan dış çevreye doğrudur, yani insanın diğer insanlara veya dünyaya karşı gösterdiği tavırdır. Başka şekil-de ifade edecek olursak, sevgi insanın kendisi-

филОсОфия

Page 45: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 43

означающий любовь. Отвечая на вопросы уче-ников, Конфуций произнес знаменитую фразу: «Искренний человек любит других людей». Ос-новываясь на этом, можно сказать, что фило-софия конфуцианства – это философия любви.

Но что такое любовь? С точки зрения кон-фуцианства можно рассмотреть три подхода к любви. Во-первых, следует понять, что явля-ется основой любви. Согласно этому учению любовь рассматривается как корень души и тела. По словам Гуо Дяньчу, любовь рожда-ется из плоти, то есть можно утверждать, что любовь - дар людям. Даже можно сказать, что человек является человеком благода-ря любви. В соответствии с таким понима-нием любовь – это человеческая сущность. Вот поэтому Мэн-цзы говорил: «Тот, кто не питает хороших чувств к другим, не человек».

Во-вторых, любовь направлена от чело-века вовне, то есть она проявляет отноше-ние человека к другим людям и к миру в це-лом. Другими словами, любовь не направле-на на того, кто ее испытывает, человек не может питать любовь к самому себе. Это по-яснение к выражению «Искренний человек любит людей».

Согласно конфуцианству, человек – су-щество социальное, неспособное существо-вать отдельно от общества. Таким образом, люди должны уметь ладить с другими людь-

ne doğru değildir, insan kendi kendine bir sevgi içinde bulunamaz. Bu ‘ihsan sahibi insanı sever’ sözünün anlatmak istediğidir.

Konfüçyanist akım insanı bir sosyal varlık olarak kabul eder, toplumdan ayrı yanlız bir ya-şam şeklini kabul etmez. Bundan dolayı insan, diğer insanlar ile olan ilişkilerine çözüm getir-mek zorundadır. Sadece ‘ben’ değil, her ne ka-dar başka isimleri, kimlikleri olsa bile diğerleri de insandır. İşte böyle bir anlayış ihsandır, sev-gidir. Ve ancak buna göre hareket edildiğinde ‘insan sevilir’.

Üçüncü olarak sevgide, insanın kendisi, di-ğer insanlar ve dünya bir bütün haline gelir. ‘Ren’ karakterinde (bu karakterde , insan ve iki rakamının karakteri birleşmiştir) iki insanın bir arada resmedilmesinin anlamı, baba-oğul, hükümdar-tebaa, karı-kocanın beraberliğidir.

По словам гуо дяньчу, любовь рождается из плоти, то есть можно утверждать, что любовь - дар людям. даже можно сказать, что человек является человеком благодаря любви. В соответствии

с таким пониманием любовь – это человеческая сущность.

guo dianchu; sevginin, bedende doğduğunu söyler. bu şarttan yola çıkarak sevginin insana ihsan edilmiş bir şey olduğunu

söyleyebiliriz. hatta diyebiliriz ki, insan sevgiden dolayı insandır. böyle bir anlayışa göre sevgi insanın özüdür.

FelSeFe

Page 46: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

44 весна 2013 • 40 нОМеР

Bu ikililerin bütünlüğünden, her şeyin, bir bü-tün olduğuna ulaşılır.

Böyle bir bakış ile Konfüçyanistlerin dünya-ya olan tavırları net ve açıktır: Sevgi, dünyayı bir bütün haline getirmektedir, dolayısı ile her bireyin hayatının anlamı kendisi ve bütün ara-sındaki ilişkilerdedir.

Ruhun yazı: MohizmYaz mevsiminin akla getirdiği kavurucu sı-

cak, bazen sağanak yağmur ve sert fırtınalardır. Herşeyin daha da olgunlaşması ile yaz sanki bahardan çok daha kalabalık gözükmektedir. Bu tam da Mohizme uymaktadır. Akımın kuru-cusu Mo zi; Konfüçyanistlerin fikirleri ile tatmin olmamış, sevgiyi daha da ileriye götüren ide-alist bir yol seçmiştir. Başkalarını kendisi gibi, başka ülkeleri kendi ülkesi imiş gibi görmekten bahsetmiştir. Yani Konfüçyanistler en azından kan bağlarına bağlı bir sevgiden bahsederken Mohizm bunu da yıkmaya çalışmıştır. Bu ba-kımdan gerçek hayatın bir meydan okuması ile karşı karşıyadır.

Ruhun sonbaharı: TaoizmSonbahar bir ikilem mevsimidir. Kazanma

ve kaybetme, başarı ve çaresizlik iç içedir, ayrılamazlar. Rüzgârla beraber yaprakların düşüşü insanda kelimeler ile tarif edileme-yecek bir hüzün hâsıl eder. Bu dönemin şa-irleri, gençlikte, hüzün denen şeyin tadının bilinmediğinden, onun yaşlılıkta anlaşıldığın-dan bahsederler. Onlar için sonbahar ‘olgun’ bir iklimdir. Başarı veya başarısızlıktan ge-len tecrübeler insanın ruhunu uyararak ol-gunlaştırır, heyecanlar biter ve soğukkanlılık kalır. Olgunluk demek büyüme zamanlarının muhasebesini yapmak demektir. Bu akımın temsilcileri olan Laozi ve Zhuangzi ile Konfü-yüsçü akımın temsilcisi Konfüçyüs arasındaki diyalog hiç bitmemiştir. Taoizmde sevgi, aşk bir ateştir. Bize sıcaklık verebildiği gibi zarar da verebilir.

Ruhun kışı: Legalizmİlkbahardaki doğuşu, yazdaki büyümeyi ve

bahardaki olgunlaşmayı kışın dondurucu so-ğuğu takip etmektedir. Legalizmin en önemli temsilcisi olan Han Fei; ‘savaşan hanedanlık-lar’ döneminin sonlarında yaşamış, insanın şer olarak doğduğu düşüncesini savunmuştur. Ona

ми. Нужно помнить не только о своем «я», но также и о том, что, хотя у каждого есть свое имя и характер, все мы – люди. Вот что значит искренность, вот что значит любовь. И лишь тогда человек является любящим, когда он поступает в соответствии с этими принципами.

В-третьих, в любви соединяются воедино сам человек, другие люди и весь мир. Иерог-лиф «рен» означает соединение двух людей, единство отца и сына, правителя и народа, мужа и жены. Единение распространяется на все, то есть все является одним целым.

Отношение конфуцианства к миру четкое и ясное: любовь объединяет весь мир, поэ-тому смысл жизни каждого человека - в от-ношениях с другими людьми.

Лето души: Моизм При слове «лето» мы вспоминаем паля-

щий зной, иногда проливной дождь и силь-ные грозы. По мере того, как все вокруг со-зревает, лето становится гораздо насыщенней весны. Это состояние соответствует моизму. Основатель учения Мо-цзы не был удовлет-ворен идеями конфуцианства и избрал иде-алистический путь, развивающий концепцию любви. Согласно моизму, других людей нужно любить, словно себя самого, а другие страны так, будто это твоя страна. Согласно фило-софии конфуцианства для любви нужно на-

ФилосоФ – идущий путник, для которого размышление гораздо важнее готового ответа. теплота конфуцианства, зной моизма, прохлада даосизма, леденящий холод легизма наряду с описанием духа и мировоззрения китайца говорит и о содержании его жизни и бытия.

филОсОфия

Page 47: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 45

göre problemlerin çözümü sevgide değil, çıkar-dadır. İnsanlar arasındaki ilişkiler sevgiye değil çıkara dayanmaktadır. Hatta daha da ileri gide-rek Konfüçyanist akımda baba-oğul arasındaki sevgi tezine karşı çıkmış, erkek ve kız evlatlara olan farklı tavırlardan yola çıkarak orada da çı-kardan bahsetmiştir.

SonsözKısacası filozof devamlı yürüyen bir yolcu-

dur, onun için hazır bir cevaptansa düşünmek daha önemlidir. Konfüçyanizmin sıcaklığı, Mo-hizmin yakıcılığı, Taoizmin soğukkanlılığı, Lega-lizmin soğuk donduruculuğu; Çin insanının ruha ve dünyaya bakış açılarını anlatmakta, can ve hayatın içeriğini açıklamaktadır. Sevginin ya-nında çıkarın da hayatımızda bir etkisi olduğu muhakkak. Fakat dostluk, aşk, fedakârlık gibi gerçekler de bizi duygulandıran şeylerdir. Bun-ları unutmak da Han Fei gibi klasik Legalistlerin acıklı kaderlerine denktir.

личие кровных уз, а моизм идет дальше, пы-таясь разрушить это условие. И здесь реаль-ная жизнь бросает вызов моизму.

Осень души: ДаосизмОсень – двойственное время года. Побе-

да и поражение, успех и отчаяние тесно свя-заны друг с другом и неразделимы. Облетаю-щие листья вызывают у людей печаль, невы-разимую словами. Поэты этого периода гово-рят: печаль неизвестна молодости, но знако-ма старости. Они считают осень сезоном зре-лости. Опыт, полученный через успех или не-удачи, закаляет дух, поэтому волнение исче-зает, остается хладнокровие. Зрелость – это время, когда надо предвидеть итоги перио-да роста. Диалог представителей этого уче-ния Лао-цзы и Чжуан-цзы с Конфуцием ни-когда не заканчивался. В даосизме любовь - это огонь, который может как согреть, так и обжечь.

Зима души: ЛегизмВслед за весенним рождением жизни,

летним ростом и осенней зрелостью прихо-дит леденящий холод зимы. Самый извест-ный представитель легизма Хань Фэй жил в эпоху «воюющих царств» и утверждал, что человек рождается злым. Согласно ему, ре-шением всех проблем является не любовь, а выгода. Межличностные отношения основа-ны не на любви, а на корыстных интересах. Продвинувшись еще дальше, он выступил против тезиса конфуцианства о любви меж-ду отцом и сыном, и, основываясь на разном отношении к дочерям и сыновьям, он и это объяснял выгодой.

ЗаключениеФилософ – идущий путник, для которого

размышление гораздо важнее готового от-вета. Теплота конфуцианства, зной моизма, прохлада даосизма, леденящий холод легиз-ма наряду с описанием духа и мировоззрения китайца говорит и о содержании его жизни и бытия. Нет никаких сомнений, что так же как на нашу жизнь влияет любовь, влияют на нее и соображения выгоды. Но дружба, лю-бовь, самопожертвование - это то, что про-буждает в нас чувства. Забыть о них – зна-чит разделить печальную судьбу таких клас-сических легистов, как Хань Фэй.

FilozoF devamlı yürüyen bir yolcudur,

onun için hazır bir cevaptansa düşünmek

daha önemlidir. konfüçyanizmin

sıcaklığı, mohizmin yakıcılığı, Taoizmin

soğukkanlılığı, legalizmin soğuk

donduruculuğu; çin insanının

ruha ve dünyaya bakış açılarını

anlatmakta, can ve hayatın içeriğini

açıklamaktadır.

FelSeFe

Page 48: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

46 весна 2013 • 40 нОМеР

мустафа БахардоцЕнт, д-р, руководитЕль кафЕдры измЕрЕний и оцЕнки, унивЕрСитЕта фатих

На полемику, которая ведется о част-ных и государственных школах, ока-зывают влияние разные элементы общества – от властей всех уров-ней до обычных граждан. В этих

спорах обсуждается функциональность и эф-фективность образовательных учреждений.

Существование частных школ – важное ус-ловие контроля за качеством системы обра-зования. В случае с частными школами можно говорить об экономической ответственности как о важной составляющей сферы образо-вательных услуг. Функционирование частных школ в некотором роде подобно бизнес-про-цессам и демонстрирует надежность, хоро-шие результаты и конкурентоспособность. Ведь в частном секторе существует прави-ло: неудачники проигрывают. А в государ-ственных школах преподавательский состав подобной ответственностью не отличается.

mustafa BaharYRD. DOÇ. DR., öLÇME VE DEğERLEnDİRME AnAbİLİM DALI bAşkAnI, FATİh ÜnİVERSİTESİ

Özel okul, devlet okulu tartışmaları ülkelerdeki otoritenin merkeziliğin-den ülke nüfusuna ve sosyo-eko-nomik düzeylerin yapılanmasına kadar farklı unsurlardan etkilenir.

Buna bağlı olarak da işlevsellikleri ve verimli-likleri ile ilgili tartışmalar değişmektedir.

Bugünkü tecrübemize göre performans kalitesinin kontrolü için özel okulların varlı-ğı önemli görünmektedir. Eğitimde önemli bir kavram olan hesap verebilirlik (accountability) özel okullarda mümkün olmaktadır. Belli ölçü-de ticari bir kuruma benzer şekilde işleyişinin olması özel okulları zarar etmeyen, sağlıklı iş-leyen, başarının takip edilmesinin zorunlu oldu-ğu kurumlar yapmaktadır. Nitekim özel teşeb-büste başarısız olan kaybeder... Hâlbuki devlet okullarında eğitim kadroları bu konuda yeterli sorumluluğa sahip değildirler.

Özel okullar saygınlık veya soylulukla ilgi-li nedenlerle değil eğitiminin niteliği nedeniyle tercih edilmelidir/edilmektedir. Çok iyi olanak-lara sahip olan öğrencilerin dışında (özel ders vb.) kalanlar için özel okulda eğitim alma getirisi yüksek bir seçenektir. Çocuğa evde küçük bir destek vermekle özel okula gerek kalmayacağı

Зачем нужны частные школы?Eğitimde özel teşebbüs

niçin gerekli?

ОбРазОвание

Page 49: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 47

ЧастнЫе школы служат своеобразным

критерием оценки эффективности

государственных школ, так как

помогают последним оценить

свою работу, проверить качество

образования в сравнении.

özel okullar ayrıca devlet okullarının

kendilerini test etmelerine,

kalitelerini kontrol etmelerine, mihenk

taşı işlevi görerek kıyas yapmalarına

katkı sağlamaktadır.

varsayımı, sonunda velilerin düzenli olarak her zaman yardım yapmalarını zorunlu kılmaktadır. Özellikle babanın ve annenin çalıştığı durum-larda bu imkânsızdır.

Özel okullar ayrıca devlet okullarının ken-dilerini test etmelerine, kalitelerini kontrol et-melerine, mihenk taşı işlevi görerek kıyas yap-malarına katkı sağlamaktadır.

Türkiye’deki özel okulların uluslararası olim-piyatlarda aldıkları dereceler ortadadır. Bu ba-şarılar özel okulların kendilerini ispatlamaları-na, başarı çıtasını yukarı çıkarmaya katkı sağ-lamaktadır. Örneğin devlet fen liseleri, öğrenci alımında özel fen liselerine göre daha yüksek puanla öğrenci aldığı halde özellerle aynı ba-şarıyı gösterememektedir. Kalite denetimi sür-dükçe özel okullar, eğitim sistemine çok yar-dımcı olacaktır. Nitekim özel okulların yaygın-laşması ile birlikte Türkiye’nin uluslararası bi-lim olimpiyatlarında aldığı derecelerde de çok belirgin artış olmuştur.

Özel okullara karşı çıkılmasındaki bir neden eşitsizlik getirdiği varsayımıdır. Ancak, her şey-den önce, öğrencileri başarısızlıkta eşitlemek kabul edilebilir bir şey değildir ve dahası insan-ların kazanılmış hakları ellerinden alınamaz. Bu durumda daha iyi bir seçenek; dezavantajlı öğrencilere ayrılacak kontenjanla eşitliğe katkı sağlamak olacaktır.

Частные школы родители выбирают не из-за высокого статуса или престижа, а потому, что они дают качественное образование. По-лучение образования в частных школах – хо-рошая альтернатива для тех учеников, у се-мей которых нет возможности нанять репе-титоров. Некоторые считают, что необходи-мость в частных школах отпадет, если роди-тели будут сами помогать ребенку дома – но начав заниматься, они будут вынуждены де-лать это постоянно, что особенно трудно, ес-ли оба родителя работают.

Частные школы служат своеобразным кри-терием оценки эффективности государствен-ных школ, так как помогают последним оце-нить свою работу, проверить качество обра-зования в сравнении.

Подтверждением качественного образо-вания частных школ Турции служат награды, получаемые их учениками на международных олимпиадах. Такие успехи свидетельствуют об эффективности обучения в частных школах и поднимают планку достигнутых результатов. Например, проходной балл в государствен-ных естественно-научных лицеях выше, чем в частных, но, несмотря на это, ученикам госу-дарственных учебных учреждений не удает-ся достигнуть результатов, которых добива-ются ученики частных школ. Пока будет про-должаться контроль качества образования в

eğitim

Page 50: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

48 весна 2013 • 40 нОМеР

ПриЧиной негативного отношения к частным школам является представление о том, что они якобы порождают неравенство. однако недопустимо, чтобы ученики равнялись на худшее, и нельзя лишать людей их законных прав. гораздо лучшим решением стало бы выделение квот в частных школах для учеников из малообеспеченных семей, что обеспечит равенство возможностей.

özel okullara karşı çıkılmasındaki bir neden eşitsizlik getirdiği varsayımıdır. ancak, her şeyden önce, öğrencileri başarısızlıkta eşitlemek kabul edilebilir bir şey değildir ve dahası insanların kazanılmış hakları ellerinden alınamaz. bu durumda daha iyi bir seçenek; dezavantajlı öğrencilere ayrılacak kontenjanla eşitliğe katkı sağlamak olacaktır.

Yabancı dil öğretimi, eğitim materyali zen-ginliği, sosyal, kültürel, sportif alanlardaki ka-tılımcı ve yönlendirici etkinlikler açısından özel okullar daha avantajlıdır. Bu noktada devlet okullarının hantal kaldığı açıktır.

Herhangi bir okulun seçiminde okulun eğitim kalitesi, sağladığı imkânlar, bütçesi, yönetimi, personeli hesaba katılmalıdır. Bunların içinde en büyük öneme sahip olan, çok sayıda araştırma-nın gösterdiği gibi, öğretmen kadrosudur. Öğ-retmen kadrosunun kalitesinin yanında, öğren-ciye karşı tutumu da çok önemlidir. Araştırmalar öğretmen tutumunun öğrenci başarısında öğ-retmen kalitesinden daha önde geldiğini gös-termektedir. Öğretmenlerin tavırları özel okul-ların başarısını belirleyici konumdadır. Bu aynı zamanda sorumlu davranışları da getirmekte, okul eğitim kadrosunun birbirleri ve öğrencileri ile uyumunun önemini göstermektedir. Ayrıca araştırmalar müdürlerin ve öğretmenlerin; özel okullarda daha fazla öğretim liderliği davranış-ları sergilediğini göstermektedir.

Başarının denetlenmesi kaydıyla, özel okul-ların sayısının artırılması özellikle belli nüfu-sun üstünde öğrenciye sahip ülkeler için ide-al bir çözüm olabilir. Özel okullar öğrenci yo-ğunluğu yaşanan yerlerde devletin yükünü hafifletmektedirler.

Yeni yüzyılın ihtiyaçlarını karşılayacak nite-likte eğitim verebilecek etraflı düşünebilen, di-namik kurumlar hayati bir gerekliliktir.

частных школах, они будут приносить боль-шую пользу образовательной системе. Ведь с распространением частных образователь-ных учреждений значительно повысилось и качество выступления Турции на междуна-родных научных олимпиадах.

Причиной негативного отношения к част-ным школам является представление о том, что они якобы порождают неравенство. Од-нако недопустимо, чтобы ученики равнялись на худшее, и нельзя лишать людей их закон-ных прав. Гораздо лучшим решением стало бы выделение квот в частных школах для уче-ников из малообеспеченных семей, что обе-спечит равенство возможностей.

Что касается изучения иностранных язы-ков, разнообразия образовательного мате-риала, возможности участия и организации социальных, культурных или спортивных ме-роприятий, то здесь обучение в частных шко-лах имеет больше преимуществ, а непово-ротливость государственных школ очевидна.

При выборе школы нужно принимать во внимание такие факторы, как качество об-разования, возможности, которые школа предоставляет детям, а также бюджет, ру-ководство, преподавательские кадры. На-ряду с профессионализмом преподавателей очень важно их отношение к ученикам. Со-гласно исследованиям, для достижений уче-ников гораздо важнее хорошее отношение к ним учителей, чем преподавательский про-фессионализм. Решающим фактором успеха учащихся частных школ оказывается отно-шение преподавателей. Кроме того, иссле-дования показали, что руководство и препо-даватели частных школ отличаются лучши-ми лидерскими способностями, чем их кол-леги в государственных школах.

Если всерьез говорить о контроле каче-ства образования, увеличение числа част-ных школ может быть идеальным решени-ем, особенно для стран с большим количе-ством обучающихся детей. Благодаря част-ным школам снижается нагрузка на государ-ственные учебные заведения в регионах с большой концентрацией учащихся.

Учебные учреждения, образование в ко-торых имеет комплексный, динамический ха-рактер, а его качество способно удовлетво-рить потребности нового века, являются по-истине жизненной необходимостью.

ОбРазОвание

Page 51: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 49

eğitim

www.bovona.com

Page 52: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

50 весна 2013 • 40 нОМеР

олександер ШокалоПиСатЕль, культуроСоф (украина, киЕв)

Тарас Григорьевич Шевченко (1814–1861) – великий украинский поэт, прозаик, драматург, художник (гра-вер, живописец), фольклорист, эт-нограф, академик Императорской

Академии художеств. В литературном насле-дии Т. Шевченко центральное место занимает поэтический сборник «Кобзарь», сыгравший огромную роль в становлении новой укра-инской литературы и украинского литера-турного языка.

Большой русский писатель, Нобелевский лауреат Иван Бунин (1870-1953) сказал о Та-расе Шевченко: «Совершенно гениальный по-эт!» и сознался, что его восхищает больше всего вневременность поэзии Шевченко и украинской народной песни. Сам Шевчен-ко понимал «вневременность» как «безвіч-ність» (безвечность) – то, что живет извеч-но и вне времени.

Вневременные, «безвечные» постижения Шев-ченко всегда современны, поскольку несут в себе непреходящую духовную сущность жизни.

Вневременная поэзия Шевченко стала основой для всех последующих поколений украинских поэтов: одним она дала импульс к их духовному саморазвитию, другие под-ражали ей буквально, а иные пытались пре-одолеть ее неминуемое влияние и тщеслав-но возвыситься над Поэтом.

Сам Шевченко ни над кем не возвышался, хотя и удивил своих литературных современ-ников появлением «Кобзаря» – поэтического

Oleksandr ŞokaloYAzAR, kÜLTÜR VE FELSEFE UzMAnI (UkRAYnA, kİEV)

Taras Grıgoroviç Şevçenko büyük Uk-rayna şairi, yazarı, oyun yazarı, res-sam, gravör, folklorcu, etnograf ve İmparatorluk Sanat Akademisi üye-siydi. Yeni Ukrayna edebiyatının ve

Ukrayna dilinin temelinde, Şevçenko’nun ‘Kob-zar’ isimli şiir kitabı vardır.

Büyük Rus yazarı ve Nobel ödülü sahibi İvan Bunin (1870-1953) Taras Şevçenko’nun gerçekten dahi bir şair olduğunu ve kendisinin, onun şiirlerindeki ‘zamandan bağımsız’lığa hay-ran kaldığını söylemişti. Şevçenko, ‘zamandan bağımsızlığı’ ‘sonsuzluk’ yani zaman dışılık, ön-cesiz ve sonrasız var oluş, olarak tanımlardı.

Şevçenko’nun fikirleri, hayatın ezeli mane-vi esasını açıkladığı için zamansızdır. Şevçen-ko’nun zamandan bağımsız şiirleri kendinden sonraki Ukrayna şairleri için bir temel olmuştur. O şiirler bazılarının manevi gelişimene doğru-dan katkı yapmış, bazıları ise onu taklit etmeye çalışmışlardır. Şevçenko’dan üstün olma hırsına kapılıp onun şiirlerinin tesirini yok etmeye çalı-şanlar da olmuştur.

Şevçenko ise kimseden üstün olmaya ça-lışmamıştı, o sadece ‘Kobzar’ isimli şiir kitabını çıkartarak yaşadığı çağın edebiyat temsilcile-rini şaşırtmıştı. Kitabının ismi olan Kobzar da-ha sonra şairin sembolik ismi oldu. Şevçenko; şiir yeteneği, medeni cesareti, açık görüşlülü-ğü, yenilikçiliği (o zamanki şiir geleneğine aykırı olarak basit halk şarkısı uslubunu kullanmaya başlamıştı) gibi özellikleriyle Ukrayna edebiya-tında herkesten farklı olduğunu belli etmişti.

Вневременность и современность поэзии

Тараса ШевченкоTaras Şevçenko’nun şiirlerinin

zamandan bağımsızlığı ve zamanlılığı

литеРатуРа

Page 53: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 51

шевЧенКо – один из самых правдивых

поэтов и своей эпохи, и нашего

времени: его правда всегда остается

для человека актуальным

мировоззренческим ориентиром

и моральным императивом.

ŞevçenKo yaşadığı çağın ve zamanımızın en dürüst şairlerinden

biridir. doğruluğu, insanlar tarafından,

daima hayat pusulası olarak algılanacaktır.

Kobzar isimli, kitabında Ukrayna halk şarkısının geleneğini teşhir etmişti. Kob-zarstvo, Ukrayna şarkı geleneğinde ar-ketip bir olgudur. Büyük Polak şair Adam Mitskeviç (1798-1855) şöyle demiştir: ‘Ukrayna top-rakları lirik şiirlerin mem-leketidir. Buradan isim-siz şairlerin şarkıları tüm Slav toprakları-na yayılmaktadır.’ Bu isimsiz şairle-re Kobzar denir. Kobzar: milli ozan, hatıra-ların muhafızı, ‘zamansızlı-ğın’ hamilidir.

B a ş k a milletlerin de Ukrayna kobzarlarına benzer isimsiz şarileri var-dır: Rişi, Kavi, Rapsod, Filid, Boyan, Ceguako, Şık, Akin, Hafız… Onlar da aydın, dü-şünür, bilge ve manevi mirasın hamilleriydiler.

Ukraynalılar sevdikleri şair ve ozan Taras Şevçenko’ya Kobzar ismini verdiler. Buna ben-zer bir durum İran kültüründe de var. Bu halk da lirik şair Şemseddin Muhammed’i (1325-1390), Hafız olarak adlandırmıştır.

Bu iki büyük milli şairin ünü tüm dünyaya yayılmıştır. Ukrayna’nın kobzarları gibi İran’ın “hafız”ları, manevi görevi yerine getiren mil-li ozanları bilgeliğin muhafızlarıydılar. Hafız’ın şiirleri hala Tacikler, İranlılar ve Afganlar tara-fından milli şarkılar olarak söylenir.

Şevçenko’nun neredeyse tüm şiir mirası (242 şiir içeren Kobzar kitabı) hem profesyonel müzisyenler tarafından, hem halk tarafından bestelenmiştir. 300’den fazla koro parçası, bir çok da solo parçası yapılmıştır. Bu, dünyada eşi görülmemiş bir olaydır.

Peki, Kobzar’ın bu yaygın ününün sırrı nedir?

Şevçenko yaşadığı çağın ve zamanımızın en dürüst şairlerinden biridir. Doğruluğu, in-sanlar tarafından, daima hayat pusulası ola-rak algılanacaktır.

Genç şair Rusça yazılan ‘Trizna’ (‘Cenaze Duası’) (1843) isimli şiirinde insan özünü şu şekilde anlatmıştı:

сборника, название которого стало символи-ческим именем самого поэта: Кобзарь. Поэзия Шевченко сразу стала принципиально новым явлением в украинской литературе. Поэтиче-ский талант, гражданская смелость и миро-воззренческая ясность позволили Шевчен-ко писать простым народнопесенным слогом в противовес тогдашнему книжному языку.

Кобзарь – народный поэт, он олицетворил всю многовековую украинскую песенную тради-цию, представленную в феномене кобзарства.

Кобзарство – реликтовое, архетипическое явление украинской песенной традиции. Боль-шой польский поэт Адам Мицкевич (1798-1855) возвестил: «Украинские просторы являются столицей лирической поэзии. Отсюда песни неизвестных поэтов распространялись часто по всей Славянщине». Такими безымянными поэтами были кобзари. Кобзарь – народный певец, духовный подвижник, хранитель глу-бинной памяти, носитель «вневременности».

Украинское кобзарство родственно по-добным духовным реликтам других народов, по-разному называвших своих певцов: ри-ши, кави, рапсоды, филиды, бояны, джегуа-ко, ашуги, акины, хафизы… Но суть была од-на – это просветленные мудрецы, носители глубоких знаний и ясной морали.

Подобное явление есть и в иранской куль-туре: поэта-лирика Шамседдина Мухаммеда (1325-1390) звали в народе «Хафиз» – Певец. Под этими знаковыми наименованиями два больших национальных поэта широко извест-ны в мире. В песенной культуре иранских на-родов хафизы – народные певцы, хранители глубокого знания выполняют такую же ду-ховную функцию, что и украинские кобзари. Стихи Хафиза как народные песни до сих пор поют таджики, иранцы, афганцы.

Почти все поэтическое наследие Шев-ченко (всего в полном собрании «Кобзаря» 242 стихотворения) положено на народную и профессиональную музыку: только хоровых произведений с вариантами написано свы-ше 300, не считая сольных. Это уникальное явление в мировой культуре.

В чем секрет такой популярности Кобзаря?

Шевченко – один из самых правдивых по-этов и своей эпохи, и нашего времени: его правда всегда остается для человека акту-альным мировоззренческим ориентиром и моральным императивом. Вот что молодой

eDeBiYAt

Page 54: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

52 весна 2013 • 40 нОМеР

всему уродливому, преходящему шевченко противопоставляет безвечную духовную сущность. В его вневременном постижении человека объединились трагический образ родной земли и ее светлый сакральный лик.

ŞevçenKo şiirlerinde bütün çirkin ve gelip geçici olanın karşısına insanın zamandan bağımsız, ebedi, manevi aslını koymaktadır.

Yüreksizce sitem yapmadanZor hayatın azaplarını çekipİhtiras uçurumlarının derinliğini ölçüpİnsanları, hayatı gerçek haliyle kavrayıpBütün yasadışı işlerive kara sayfaları okuyup,Kartalın uçuşunu ve güvercinin temiz kalbini

muhafaza etmek!Bu bir insan!..

İnsan, önyargıyla, Şevçenko’nun ‘yarım fi-kir’ olarak tarif ettiği katı düşüncelerle dolu bir akılla kavrayamayacağı nice insani atılımı temiz kalbiyle hisseder.

Şevçenko en vicdanlı şairlerinden biridir. Söyledikleri geçmişin ve zamanımızın sahte-karlığını açığa çıkartmaktadır. İnsanın hayati meselesi olan insan ruhunu muhafaza etme görevini Şevçenko ‘11. Mezamirin Taklidi’nde şöyle (1859) anlatır:

Şefkatli Tanrım,Dünyada çok az aziz insan kalmış, insanlar kalplerinde birbirinezincir vururlar...

Şevçenko şiirlerinde bütün çirkin ve gelip geçici olanın karşısına insanın zamandan ba-ğımsız, ebedi, manevi aslını koymaktadır. Ta-ras Şevçenko çok sevdiği ‘Ev etrafındaki Vişne Bahçesi’ isimli şiirinde, memleketinin toprakla-rında mutlu bir hayatla ilgili kendisinin ve Uk-rayna halkının hayalini anlatmıştı. Sonuç olarak bahçe; içinde her çiçeğin, her ağacın kendi rengi, kendi kokusu ve kendi meyveleri olan, özenle bakılmış insan kültürünün sembolüdür.

Şevçenko dünyanın en öngörülü şairlerin-den biridir. Hayatın manevi mahiyetine dair kav-rayışı çeşitli kültürlerin insanları için ahlaki bir pusuladır.

Gerçek şiirler için mekan ve zaman sınır-laması yoktur. Ukrayna’nın büyük Kobzarı da milletinin ve tüm insanlığın gelecek asırları-na hikmetli ve zaman dışı sözünü söylemiş-tir. Şevçenko’nun insafı ve dürüstlüğü, manevi hayata kaynaklık etmeye devam etmektedir. Kobzar’ın ilhamla söylediği ruhun zamansızlı-ğı ve ebediliğidir ve bizim temiz kalbimizle on-dan algıladıklarımız hayatımız üzerinde tesirini göstermektedir.

поэт говорит о сущности человека в русско-язычной поэме «Тризна»(1843) :

Без малодушной укоризныПройти мытарства трудной жизни,Измерить пропасти страстей, Понять на деле жизнь людей,Прочесть все черные страницы,Все беззаконные дела…И сохранить полет орлаИ сердце чистой голубицы!Се человек!..

Именно чистым сердцем чувствует чело-век свое истинное стремление, чего не по-нять умом, обремененным предвзятыми мыс-лями, навязчивыми идеями, которые Шевчен-ко называет «полуидеи, полувздор».

Шевченко – один из самых совестливых поэтов мира: его слово разоблачает притвор-ство прошлого и нынешнего времени. Чрезвы-чайно острую сегодня проблему сохранения человеческой души – жизненной программы человека – раскрыл Шевченко в «Подража-нии 11 псалму»(1859) :

Мій боже милий, як то малоСвятих людей на світі стало.Один на другого куютьКайдани в серці…

Всему уродливому, преходящему Шевчен-ко противопоставляет безвечную духовную сущность. В его вневременном постижении человека объединились трагический образ родной земли и ее светлый сакральный лик. Тарас Шевченко в стихотворении «Садок виш-невый круг хаты» представил и свою мечту, и мечту всего украинского народа о счастли-вой жизни среди родной природы.

Сад – это символ человеческой культуры, взлелеянной вдохновенным трудом человека, где каждый цветок, каждое дерево имеют свой цвет, свои ароматы и приносят свои плоды.

Шевченко – один из самых прозорливых поэтов мира: постигнутая им духовная сущ-ность жизни стала моральным ориентиром для людей разных культур. Истинная поэзия не знает ни пространственных, ни временных границ. Так Великий Кобзарь Украины сказал свое вещее, вневременное слово на все ве-ка жизни родного народа и всего человече-ства. Совестливость, правдивость Шевченко –источник духовного причастия, действую-щего и в нашей нынешней жизни, когда мы чистым сердцем воспринимаем вдохновен-ные слова Кобзаря как знаки вневременно-сти, безвечности духа.

литеРатуРа

Page 55: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi
Page 56: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

54 весна 2013 • 40 нОМеР

mikhail PozdnyakovşAİR, YAzAR, bELARUS YAzARLAR bİRLİğİ MİnSk şEhRİ şUbE bAşkAnI

2009 yılında Minsk’te faaliyet göstermeye başlayan Diyalog Avrasya Derneği halen iki ülke arasında (Be-larus ve Türkiye) kültür ve bilim alanlarında işbirliğini geliştirmek için çalışıyor. Belarus Yazarlar ve Yayıncı-lar Birliği olarak ülke halkları arasında dostluk ilişki-

lerinin geliştirilmesi için Diyalog Avrasya’nın yürüttüğü yapıcı faaliyetlere başlangıcından itibaren destek verdik.

Diyalog Avrasya Platformu Belarus’ta, Türkiye’nin kök-lü tarihi, edebiyatı, sanatı ve kültürü üzerinden Türk halkını tanıtmaktadır.

Bu bağlamda Belarus Yazarlar Birliği ve Türkiye Gazeteci-ler ve Yazarlar Vakfı arasında imzalanan bir işbirliği protokolu kapsamında yaratıcı projelere, sanata destek verilmekte, ve ülke edebiyatları arasında etkileşimlerin geliştirmesi amaç-lanmaktadır. Bu amaçla bugüne kadar Türk yazar ve şairlerin eserleri Belarus diline çevrildi. Bu çevirilerin ilkini devlet ödüllü çevirmen Nikolay Metlistki gerçekleştirdi. Türkiye, Вelaruslu yazarları çok sıcak karşıladı ve tabii ki Belaruslular da Türklere aynı sıcaklıkla mukabele etti.

Türkiye’nin önde gelen insanlarından, ilim adamı, yazar ve şair Fethullah Gülen’in kitaplarından “Diyalog ve Hoşgörü”, “Ölçü ve Yoldaki Işıklar’ çevrildi, yayınlandı. Düzeltisi benim tarafımdan yapılan yazar Harun Tokak’ın ‘Onlar Sabahı Bek-leyemediler’ adlı kitabı basıldı. Beyefendi ve zarif insan, yazar Harun Tokak beyi Yazarlar Birliğinin misafiri olarak Belarus’ta ağırlamak özellikle onur vericiydi. Bugün olduğu gibi gelecekte de, Harun Tokak beyin imzalı kitabını, arkadaşlarımıza, yakın-

михаил ПоздняковПоЭт, ПиСатЕль, ПрЕдСЕдатЕль минСкого городСкого отдЕлЕния Союза ПиСатЕлЕй бЕларуСи

С февраля 2009 года в Минске работает обществен-ное объединение «Диалог Евразия», которое со-действует установлению творческих, культурных, научных контактов между учреждениями и орга-низациями Беларуси и Турции, налаживанию все-

сторонних дружественных связей между нашими народами и странами. Буквально с первых шагов деятельность Плат-формы «ДА» в Минске поддержали творческие организа-ции, издательства, Союз писателей Беларуси.

Наши коллеги стали активными участниками многочис-ленных мероприятий, проводимых новым общественным объ-единением, что обеспечило широкую возможность глубже познакомиться с историей, литературой, искусством, куль-турой Турции, её трудолюбивым, мудрым и мужественным народом. Это способствовало заключению договора о твор-ческом сотрудничестве между Союзом писателей Белару-си и Союзом писателей и журналистов Турции, развитию и укреплению литературных связей, обмену творческими проектами и планами. Появились переводы произведений турецких писателей и поэтов на белорусский язык, выпол-ненные лауреатом Государственной премии Миколой Мет-лицким. В Турции тепло приняли белорусских писателей, а в Беларуси – турецких. В наших странах прошли незабы-ваемые встречи авторов с читателями, с общественностью.

Впервые в Беларуси были изданы книги выдающегося турецкого учёного, философа, писателя и поэта Фетхулла-ха Гюлена «Диалог и толерантность», «Критерии, или Огни

Плоды дружбы и взаимопонимания

Karşılıklı dostluk ve anlayışın meyveleri

Путешествие

Page 57: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 55

в дороге»; книга прозы известного турецкого писателя Харуна Токака «Они не дождались утра» (мне по-счастливилось редактировать ее пе-ревод). Мне довелось встретиться с её автором в Минске на презента-ции этой интересной и талантливой книги в зале Почётных гостей Со-юза писателей Беларуси. С гордо-стью храню, перечитываю, показы-ваю своим друзьям, родным, детям и внукам экземпляр с дарственной надписью уважаемого Харуна Тока-ка. А в Турции переведена на турец-кий язык и издана книга известно-го белорусского писателя Николая Чергинца «Сыновья», который также побывал в гостеприимной Турции.

Вот в такой творческой и очень теплой атмосфере со-трудничества, дружбы и взаимопонимания мы и получи-ли приглашение от Платформы «Диалог Евразия» сфор-мировать писательскую делегацию для поездки в культур-ную столицу Турции Стамбул. Горжусь, что возглавить эту писательскую делегацию из восьми человек посчастливи-лось мне. В неё вошли известные в нашей стране литера-торы: прозаик, публицист и поэт, главный редактор журна-ла «Гаспадыня» Зиновий Пригодич; прозаик, литературо-вед и публицист, заместитель председателя Минского го-родского отделения Союза писателей Беларуси Наталия Костюченко; прозаик, публицист и поэт, ответственный се-кретарь газеты «Літаратура і мастацтва» Ирина Тулупова; поэт и переводчик Елизавета Полеес; поэт Алина Легоста-ева; детская писательница Янина Жабко; прозаик, публи-цист и поэт Валерий Чудов.

larımıza, dostlarımıza ve torunlarımı-za gururla göstereceğiz. Diğer yandan Belaruslu meşhur yazar Nikolay Çer-genes’in ‘Oğullar’ kitabının Türkce’ye tercüme edilmesi ve Türk kitap sever-lerle buluşturması da ayrıca mutluluk vericiydi.

Bugün memnuniyetle söyleyebili-rim ki, bu kısa sürede Diyalog Avrasya ve Yazarlar Birliği yoluyla kurduğumuz bu işbirliği, iki ülke insanları arasında yaratıcı ve samimi ortamlar geliştir-di. Diyalog Avrasya Derneği; Belarus Yazarlar Birliği’nden bir yazar heyetini Türkiye’nin kültür başkenti İstanbul’a davet etti. Davet edilen sekiz kişilik heyetin başkanı olarak bu davetten çok gurur duydum. . Bu heyette ülke-

mizin önemli şair-yazarları ve tanınmış gazeteci yazarları vardı: Gaspadiniya Dergisi’nin genel yayın yönetmeni şair ve yazar Zi-novi Prigodiç; Belarus Yazarlar Birliği Minsk Şehri Şube Başkan Yardımcısı romancı, edebiyat eleştirmeni ve gazeteci Natalia Kostjuchenko; Litaratura i Mastatstva Gazetesi idari sekrete-ri, romancı, denemeci ve şair Irina Tulupova; şair ve çevirmen Elizabeth Polees; şair Alina Legostaeva; çocuk kitabı yazarı Janina Zhabko; romancı, denemeci ve şair Valery Çudof.

Türkiye ziyaretimizde bize Diyalog Avrasya Derneği’nden Türk arkadaşlarımız İhsan Dilekçi ve Zafer Eldem eşlik ettiler. Bizleri edebi eserler yayınlayan yayın evleri ile büyük bir hol-dingin bünyesinde faaliyet gösteren Yağmur Dergisi’ne, Zaman Gazetesi’ne, Kimse Yok mu Derneği’ne, Fatih Koleji’ne ve elbet-te Diyalog Avrasya Platformunu’nun merkez ofisine götürüp bu büyük şehirle tanıştırdılar.

Bizi en çok şaşırtan ve etkileyen geleneksel bir Türk ailesi

Gezi

Page 58: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

56 весна 2013 • 40 нОМеР

Мы активно знакомились с литературной, редакцион-но-издательской, культурной, общественной жизнью ме-гаполиса. Побывали в издательском холдинге, в редакци-ях журнала “Ярмур” (“Дождь”) и газеты “Заман” (“Время”), в общественном фонде “Есть ли кто-нибудь?”, в штаб-квар-тире Платформы “Диалог-Евразия”, колледже “Фатих”, дру-гих организациях. С восхищением увидели многие удиви-тельные достопримечательности, погостили в обычной ту-рецкой семье... Купались в Мраморном море, катались на теплоходе по красивейшему Босфору, загорали на незабы-ваемом островном пляже, бродили по утопающему в цве-тах острову. И, безусловно, были очень рады общению, ди-алогу, турецкому радушию, знакомству с огромным удиви-тельным городом, его богатейшей историей.

Так получилось, что все мы оказались в Турции впервые в жизни. И просто влюбились в эту замечательную страну, такую понятную и близкую по духовным устремлениям. По-этому уже в Стамбуле стали возникать наши первые произ-ведения о поездке, о стране, её истории и людях. Вернув-шись в Минск, мы на многочисленных творческих встречах в школах, вузах, в музеях и библиотеках, в трудовых кол-лективах рассказывали и рассказываем о великолепном Стамбуле, о красивой стране, о её гордом и трудолюбивом народе. Написали и опубликовали в литературных издани-ях статьи, очерки, рассказы, стихи, посвящённые незабыва-емой поездке в Турцию. А затем мне удалось собрать на-писанное нами и издать отдельной книгой “Рукопожатие над Босфором” в серии “Библиотека Минского городского отделения Союза писателей Беларуси”. Осуществить этот проект помогло издательство “Четыре четверти”, директор которого Лилиана Фёдоровна Анцух стала большим другом Платформы “Диалог Евразия” и основала серию “Библиоте-ка турецкой литературы”. Презентации этой книги прошли

tarafından misafir edilmekti. Orada en iyi şekilde ağırlandık: Yüzdük, güzel İstanbul boğazını gemiyle gezdik, adaların sa-hilinde unutulmayacak bir şekilde güneşlendik ve Ada’da güzel kokulu çiçeklerin içinde, dolaştık. Türk insanının samimiyeti, büyük ve aynı zamanda şaşırtıcı zengin tarihiyle bu güzel şe-hir aracılığıyla aşinalık ve iletişim kurduğumuz için son derece mutlu olduk.

Heyetteki yazarlarımız ilk defa Türkiye’yi ziyaret ediyordu ve bu harika ülkenin manevi atmosferine âşık oldular. Doğru-su ülkenin tarihi ve insanları hakkında düşüncelerimiz İstanbul gezisiyle başladı. Geziden döndüğümden beri Minsk’te sanat-kültür gecelerinde, okullarda, müzelerde, ve ülkenin farklı kü-tüphanelerinde kitap-kültür severlere, Türkiye’de geçirdiğimiz zamanı , ihtişamlı İstanbul’u, ülkenin güzelliklerini ve çalışkan insanlarını anlatıyorum. Türkiye’de edindiğimiz unutulmaz iz-lenimleri dergilere makale, deneme, öykü, şiir olarak yazdık. Ve sonra bu yazılanları toplayıp ‘Boğaz’da Tokalaşmak’ adlı bir kitap oluşturduk. Kitabı Belarus Yazarlar Birliği kitap serisin-den bir eser olarak basıp, merkez kütüphanesinde sunumunu yaptık. Kitabın basımında emeği geçen 4x4 Basım Evi müdürü Liliyana Ansuh, Diyalog Avrasya Derneği ile başlattıkları Türk Kitap Serisi’ne bu kitabı da ekleyerek ülkenin en ücra köşe-lerine kadar ulaştırdılar. Minsk’te Merkez Puşkin Kütüphane-si’nde gerçekleştirilen kitap sunumuna gelen Türkiye Belarus Büyükelçisi Cevat Nezihi Özkaya; iki ülke arasında ilişkilerin derinleşmesindeki katkılarından dolayı kitaba emeği geçenle-re ve Diyalog Avrasya Derneği Müdürü Sezer Çakmak’a övgü dolu sözler söyledi.

İstanbul’dan Minsk’e döndükten sonra; aktif bestecilikle uğ-raşan ve şarkılar söyleyen sanatçı arkadaşım Aleksander Yaki-menko’ya bu geziyi anlattım. Bir gün sonra beni aradı ve “Boğaz üzerindeki şehir’ şarkısını telefonda seslendirdi. Bu şarkı da

Путешествие

Page 59: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 57

во многих учреждениях страны. А в Минской областной би-блиотеке имени А.С. Пушкина на презентации этой книги присутствовали Посол Турции в Беларуси господин Нези-хи Озкая и новый директор Платформы “ДА” господин Се-зер Чакмак. Гости высоко оценили значимость этой кни-ги в расширении и углублении сотрудничества между на-шими странами.

По возвращении из Стамбула в Минск я предложил бе-лорусскому композитору и исполнителю песен, моему дру-гу Александру Якименку, с которым нас связывает много-летнее сотрудничество, посмотреть мои стихи из “Турецко-го цикла” для возможного переложения на музыку. Через день он позвонил и напел по телефону уже готовую пес-ню. Вскоре я получил ноты, и мы успели поместить песню “Город на Босфоре” в книгу “Рукопожатие над Босфором”. Позже Александр написал ещё две на мои стихи из этого же цикла – “Стамбулу” и “В Мраморном море”. Песни зазву-чали на многочисленных концертах в самых разных угол-ках страны, находя всё больше благодарных слушателей.

Недавно я перевёл “Город на Босфоре” на русский язык, и теперь эта песня, уверен, зазвучит ещё шире, прославляя не только величие Стамбула и турецкое гостеприимство, но и наше сотрудничество, направленное на взаимопонима-ние, доверие, диалог во имя Мира и Добра на всей Земле.

Михаил Поздняков, поэт, прозаик, переводчик, критик, языковед, публицист, председатель Минского городского отделения Союза писателей Беларуси

Город на Босфоре

Звонкий вечер плывёт над Стамбулом,Небо звёздами радует взор,И ему отзывается гуломИ живыми огнями Босфор.

Колыбель всех народов святая,Не приехать сюда я не мог.Я смотрю в твои очи, читаяЗолотые скрижали эпох.

Восхищают дворцы и мечети,Парки, пристани и корабли...Всех друзей тебе радостно встретитьВсем радушием щедрой земли.

Открываешь с почтением двериИ пленяешь своей красотой, Символ славы, культуры и веры,Древний ты и всегда молодой.

Я восторженно в сердце вбираюСилу и обаянье веков,И частичку души оставляю,Чтоб с тобою мне встретиться вновь.

birkaç düzeltmeyle Boğazda Tokalaşmak adlı kitaba eklendi. Bu şarkı, geziye katılan Yazarlar Birliği üyesi yazarlarımızın iç-ten sevgi ve dostluk dileklerini, İstanbul ve Türkiye hakkında-ki samimi düşüncelerini içeriyor. Bu şarkıdan sonra Alexander Yakimenko benim ‘İstanbul’ ve ‘Marmara Denizi’ adlı iki şiirimi daha besteledi. Bu şarkılar ülkenin birçok yerinde konserlerde dinleyicilerin beğenisine sunuldu.

Bir süre önce ‘Boğaz Üzerindeki Şehir’ şarkısının sözlerini Rusça’ya tercüme ettim. Bu şarkı; İstanbul’un ihtişamını, Türk insanının misafirperverliğini ve işbirliğimizi överek dünyada ba-rış ve iyilik için karşılıklı anlayışı, güveni ve diyaloğun önemini vurguluyor.

Boğaz Üzerindeki Şehir

Akşamın sedası yüzüyor istanbul’un üzerinde ,Göz alıcı ışıklarıyla yıldızlar,Ve musikisiyle cevap veriyor Canlı, ışıklarıyla efsunlu Boğaz.

Medeniyetlerin kutlu beşiği!Sana gelmeden yapamadım.Senin gözlerine bakıyorum Altın çağlarının zamanından.

Saraylara ve camilere hayran;Parkları, iskeleleri ve gemileri.Seninle karşılaşan bütün dostlar mutlu,Ey bütün kalbini açan mekân.

Tevazuyla açıyorsun kapılarınıGüzelliğinle esir ediyorsun sonra…Zaferin, inancın ve kültürün sembolü…Ey eski çağlardan kalmış genç!

Kalbimden sana akan hayranlıktır. Yüzyılların çekiciliği ve gücün…Gidiyorum ruhumdan bir parça bırakarakSenle ben elbet bir gün yine karşılaşacağız.

Gezi

Page 60: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

58 весна 2013 • 40 нОМеР

джамолиддин якубовглавный рЕдактор газЕты «наврузгох», таджикиСтан

Сарезское озеро – одно из живопис-нейших озер Таджикистана. Это уни-кальное и удивительное по своей красоте озеро находится в центре высочайшей горной системы – Па-

мира. Сарезское озеро с давних времен при-влекает путешественников, учёных, экспер-тов, писателей, журналистов и просто тури-стов. В ночь с 5 на 6 февраля 1911 года (в 23:15

Camoliddin yakubovnAVRUzGOh GAzETESİ REDAkTöRÜ, TAcİkİSTAn

Sarez Gölü; Tacikistan’ın en güzel manzaralı göllerinden biridir. Tam anlamıyla benzersiz, mucizevi bir güzellik olan bu göl, Pamir Dağla-rı’nın ortasındadır. Sarez Gölü eski-

den beri gezginlerin, bilim adamlarının, gaze-tecilerin ve turistlerin ilgi odağı olmuştur. 1911 yılının 5-6 Şubat gecesi saat 23:15’te Pamir’de dağları hareket ettiren 7 şiddetinde bir deprem

ПРиРОда

Сарез

Sarez

драгоценная жемчужина Памира

Pamir Dağlarının değerli incisi

Page 61: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 59

в народе озеро сарез называют

драгоценной жемчужиной

памира за его необыкновенную красоту. темно-

синяя вода сияет под прозрачным

небом, в ней отражаются

скользящие облака.

olağanüstü güzelliği nedeniyle Sarez gölüne halk arasında, “Pamirin

değerli incisi” dendi. Suyuna kayan

bulutların yansıdığı koyu lacivert göl,

şeffaf gökyüzü altında parlar.

по местному времени) на Памире произошло 7-балльное землетрясение, которое заста-вило двигаться горы. Огромная часть горы сорвалась с места и, набирая скорость, гро-мадная масса рухнула в долину Мургаб. Ни-кто из жителей кишлака Усой не мог пред-положить, что в один миг их живописный ки-шлак и его окрестности превратятся в боль-шую братскую могилу. В результате земле-трясения образовалась естественная пло-тина высотой 567 метров, которая получи-ла название по имени погребенного кишлака

olur. Dağın dev gibi bir parçası yerinden kopup hızlanarak Murgab Vadisi’ne kaydı. Uşak kış-lağının sakinlerinden hiç biri; güzel manzaralı kışlağın ve etrafının bir anda büyük bir toplu mezara döneceğini aklına getiremezdi. Deprem sonucunda yıkılmış dağ altında kalmış kışlak-ta Usoy adını alacak 567 metre yüksekliğinde doğal bir baraj oluşmuştu. Bugün Usoy barajı, dünyanın doğal afetler sonucunda oluşmuş en büyük barajı sayılır.

Depremden 6 ay sonra Murgab nehrinin su-ları sahillerinden taşınca yıkım yerinden yirmi kilometre mesafe yukarıda bulunan Sarez kış-lağı su altında kalmıştı. Kışlağın sakinleri evle-rini ve tarlalarını bırakıp yeni yerlere taşınmış-lardı. Kışlak gölün suları altında kalınca, göle Sarez ismi verilmişti.

Olağanüstü güzelliği nedeniyle Sarez gölü-ne halk arasında, “Pamirin değerli incisi” dendi. Suyuna kayan bulutların yansıdığı koyu laci-vert göl, şeffaf gökyüzü altında parlar. Gölde Marinka ve Osman balıkları yaşar. Bugün Sa-rez gölü, dağ deresi boyunca yukarıya doğru 58 kilometreye kadar uzanmaktadır. En derin yeri 505 metre, ortalama derinliği ise 201 met-re olan gölün, biriken suyun toplam hacmi 17 kilometre küptür.

Sarez Gölü’nün BekçileriGöle en yakın kışlak, 33 ailenin yani yaklaşık

200 kişinin yaşadığı Barçadiv kışlağıdır. Sokak-ları teraslı şekilde yapılmış evler ve göl arasın-daki mesafe 2200-3300 metredir.

Barçadiv’in 76 yaşındaki sakini Mavlodod Maskayev’in yaptığı gözlemlere göre son ya-rım yüzyıl içinde göldeki suyun seviyesi 20 met-

tABiAt

Сарез

Page 62: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

60 весна 2013 • 40 нОМеР

на севере сарез ограничен западной оконечностью хребта музкол, максимальная высота вершин которого достигает 5900 метров.

sarez Gölü’nün kuzeyinde zirvelerinin yüksekliği 5900 metreye varan muzkol sıradağı bulunur.

– Усой. Теперь Усойская плотина считается самой большой в мире дамбой, возникшей в результате природных катаклизмов. Через полгода воды реки Мургаб затопили распо-ложенный в двадцати километрах выше за-вала кишлак Сарез. Местные жители броси-ли дома и огороды и перебрались на новые места. Кишлак скрылся в водах озера, кото-рое в память о селении получило имя Сарез.

В народе озеро Сарез называют драго-ценной жемчужиной Памира за его необык-новенную красоту. Темно-синяя вода сияет под прозрачным небом, в ней отражаются скользящие облака. В озере водятся рыбы – маринка и осман. Сегодня Сарезское озеро растянулось на 58 километров вверх по уще-лью. Максимальная глубина его составляет 505 метров при средней глубине 201 метр, а объем скопившейся воды достиг 17 км³.

Смотрители озера СарезБлиже всего к озеру находится кишлак

Барчадив, где живет 33 семьи –около 200 че-ловек. Улицы расположены террасами, при-чем расстояние от домов до Сарезского озе-ра составляет от 3300 до 2200 метров.

По наблюдениям 76-летнего жителя Бар-чадива Мавлодода Маскаева за полвека уро-вень воды в озере поднялся на 20 метров. Пер-вым наблюдать за уровнем воды в озере на-чал его прадед Кабул Курбонбеков, служив-ший смотрителем озера с 1912 до 1922 года. В его обязанности входило ежедневное из-мерение уровня. Его сын Мамадниёз Кабулов также в течение пятнадцати лет наблюдал за озером. В шестидесятые годы родствен-ник Мамадниёза Кабулова Мирзоолим Оли-мов после окончания Алма-Атинского мете-орологического училища в течение двадца-ти двух лет (с 1963 по 1985 год) работал на-чальником метеостанции Ирхт. Сегодня сын Мавлодода Маскаева Саодаткадам служит начальником управления эксплуатации си-стемы «Усой» при Комитете по чрезвычай-ным ситуациям и гражданской обороне Ре-спублики Таджикистан.

ТуризмПуть к озеру из долины реки Бартанг (Мур-

габ) начинается в кишлаке Нисур и пролега-ет через перевал Жарногдашттаг к кишла-ку Барчадив. Отсюда тропа ведет вверх по

re yükseldi. Göldeki suyun seviyesinin takibini üstlenen ilk insan 1912-1922 yıllarında gölün bekçiliğini yapan Maskayev’in dede babası Ka-bul Kurbonbekov olmuştu. Ondan sonra oğlu Mamadniyoz 15 yıl boyunca göle bakmıştı. 60’lı yıllarda Mamadniyoz Kabulov’un akrabası Mir-zoolim Olimov, Alma-Atı meteoroloji okulundan mezun olunca yaklaşık yirmi yıl boyunca (1963-1985) İrht meteoroloji istasyonunda çalışmış-tı. Bugün Mavlodod Maskayev’in oğlu Saodat-kadam Tacıkistan Cumhuriyeti Olağanüstü Du-rumlar ve Sivil Savunma Kurulunun ‘Usoy’ sis-temi işletme idaresinin müdürlüğünü yapıyor.

TurizmBartang (Murgab) vadisinden göle giden yol

Nisur Kışlağında başlayıp Jarnogdaşttag dağ geçidi üzerinden Barçadiv kışlağına kadar de-vam eder. Bu yerden itibaren patika yolu, bazı yerlerde dağ boğazından çok yükselerek bazı yerlerde suya kadar inerek Murgab’ın sol kıyı-sından yukarıya doğru gider. Göle gitmek için özel bir izin almak gerekli. Rehber olmadan göle varmak imkansız. Sarez bölgesi turistlerin gü-venliğini sağlamak üzere korunma altındadır.

Hurmaher deresine yakın bir yerde patika yolu sağa dönüp dik şekilde Usoy tepesine doğru yukarı çıkar. Arkasından ilk olarak Şa-dau Gölü’nün sonra Sarez Gölü’nün manzara-sını seyretmek mümkün olur. Şadau Gölü’nün oluşum nedeni Sarez Gölü’nünkü ile aynıdır. An-cak uzunluğu Sarez gölünün uzunluğu ile kı-

ПРиРОда

Page 63: Diyalog Avrasya №40 journal da dergisi

SAYI: 40 • BAHAR 2014 61

за более чем вековую историю

существования озера здесь

побывало свыше 40 научных

экспедиций. после обретения

независимости в таджикистане

проведено четыре международных

конференции по проблемам

сарезского озера.

göle yüzyıl boyunca 40 bilim heyeti gelmiştir.

Folklor Akademi Dergisi (Folklore Academy Journal) 2018 - 3

3

Cilt 1 / 2018 issn: 2651-253X

Uluslararası Hakemli Dergi International Refereed Journal

Yılda üç sayı çıkar

Three issues in a year

fad

Folklor Akademi Dergisi

Folklore Academy Journal


FOLKLOR AKADEMİ DERGİSİ Folklore Academy Journal

2018 Cilt: 1 Sayı: 3 e-ISSN: 2651-253X


Sahibi/Owner Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Derneği adına Bican Veysel YILDIZ

Baş Editör/Chief Editor Prof. Dr. Işıl ALTUN (Kocaeli Üniversitesi)

Editörler/Editors Prof. Dr. Hanife Dilek BATİSLAM (Çukurova Üniversitesi) Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA (Muğla Üniversitesi) Dr. İsmail ABALI (Iğdır Üniversitesi) Dr. Çiğdem AKYÜZ (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi) Dr. Şakire BALIKÇI (Mardin Artuklu Üniversitesi) Dr. Erhan SOLMAZ (Uşak Üniversitesi)

Yayın Kurulu/Editorial Board Doç. Dr. Abdullah ACEHAN (Dumlupınar Üniversitesi) Dr. Zülfikar BAYRAKTAR (Bandırma On Yedi Eylül Üniversitesi) Dr. Özgür ERGÜN (Kocaeli Üniversitesi) Bican Veysel YILDIZ (Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Birliği) Sabri KOZ (Yapı Kredi Yayınları)

Redaksiyon/Dizgi M. Tekin KOÇKAR Ersin ÇELİK


BU SAYININ HAKEMLERİ Prof. Dr. Feriha AKPINARLI

Hacı Bayram Veli Üniversitesi

Türkiye

Prof. Dr. Tamella ALİYEVA

Muş Alparslan Üniversitesi

Türkiye

Prof. Dr. Işıl ALTUN

Kocaeli Üniversitesi

Türkiye

Prof. Dr. H. Dilek BATİSLAM

Çukurova Üniversitesi

Türkiye

Prof. Dr. Tanzilya KHADZHİEVA

Russian Academy

Rusya

Prof. Dr. Mehmet Naci ÖNAL

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi

Türkiye

Doç. Dr. Necdet Yaşar BAYATLI

Bağdat Üniversitesi

Türkiye

Doç. Dr. Ahmet KARAMAN

Afyon Kocatepe Üniversitesi

Türkiye

Dr. İsmail ABALI

Iğdır Üniversitesi

Türkiye

Dr. Ramazan ARI

Iğdır Üniversitesi

Türkiye

Dr. Mine CAN

Kocaeli Üniversitesi

Türkiye

Dr. Zekiye ÇAĞIMLAR

Çukurova Üniversitesi

Türkiye

Dr. Abuzer KALYON

Gazi Üniversitesi

Türkiye

Dr. Derya KARACA

Iğdır Üniversitesi

Türkiye

Dr. Derya ÖZCAN

Uşak Üniversitesi

Türkiye

Dr. Emin ONUŞ

Doğu Akdeniz Ünv.

Kıbrıs

Dr. Erhan SOLMAZ

Uşak Üniversitesi

Türkiye

Dr. Abdulhakim TUĞLUK

Iğdır Üniversitesi

Türkiye

Dr. Gürkan YAVAŞ

Kocaeli Üniversitesi

Türkiye

Öğr. Gör. M. Tekin KOÇKAR

Osmangazi Üniversitesi

Türkiye


Tasarım ACT Reklam Ajansı , Eskişehir

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksızın dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Folklor Akademi Dergisi IDEALONLINE, RESEARCHBIBLE, SINDEX ve CITEFACTOR veritabanları tarafından dizinlenmektedir. İletişim www.dergipark.gov.tr/folklor www.folklorakademi.org E-posta: [email protected] ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI YAZARLARI DERNEĞİ Bağdat Cad. No:385/B Maltepe-İSTANBUL


İÇİNDEKİLER / CONTENTS

ARAŞTIRMA MAKALELERİ / RESEARCH ARTICLES KUŞ MOTİFİNİN ÖZELLİKLERİ VE KUŞ MOTİFLİ DÖŞEMEALTI HALILARI ............................. 1 Hatice Feriha AKPINARLI& Pınar ARSLAN ..................................................................... 1 THE CHARACTERISTICS OF BIRD MOTIF AND DÖŞEMEALTI CARPETS WITH BIRD MOTIF ... 2 ESKİŞEHİR İLİ SİVRİHİSAR İLÇESİ DÜZ DOKUMALARININ İNCELENMESİ ........................... 15 İkbal DARÇIN & Fatma Nur BAŞARAN ........................................................................ 15 INVESTIGATION OF THE WEAVES ESKİŞEHİR PROVINCE SİVRİHİSAR DISTRICT ................ 16 DİVRİĞİLİ VELİ DEDE’NİN ŞİİRLERİNDEN HAREKETLE “DELİL” TERİMİ ÜZERİNE ............... 37 Nerin YAYIN ................................................................................................................ 37 THE TERM “DELİL” ON DİVRİĞİLİ VELİ DEDE’S POEM ....................................................... 38 PINAR KÜR’ÜN ASILACAK KADIN ROMANIYLA KAĞIZMANLI HIFZI’NIN SEFİL BAYKUŞ AĞITI ARASINDA METİNLERARASILIK ............................................................................. 47 Sefa ÇELİKÖRS ............................................................................................................. 47 INTERTEXTUALITY BETWEEN PINAR KÜR’S “ASILACAK KADIN” NOVEL AND KAĞIZMANLI HIFZI’S “SEFİL BAYKUŞ” .................................................................................................... 48 ALANYA YÖRESİNDE İPEK VE İPEKBÖCEKÇİLİĞİ KÜLTÜRÜ ÜZERİNE HALKBİLİMSEL BİR İNCELEME ....................................................................................................................... 63 Mahmut DAVULCU ..................................................................................................... 63 A FOLKLORISTIC STUDY ON THE SILK AND SERICULTURE OF ALANYA .............................. 64 KARAÇAY-BALKAR FOLKLORUNDA “ALĞIŞ - ALKIŞ”LAR .................................................. 87 M. Tekin KOÇKAR& Tanzilya M. KHADZHİEVA & Roza KOÇKAR ................................. 87 GOOD WISHING FORMULAE -ALGYSHLA IN KARACHAY-BALKAR FOLKLORE ................... 88 YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİNDE BİR MEKÂN OLARAK MEYHANE ........................... 103 Abdullah ACEHAN ..................................................................................................... 103 HOUSING AS A MECHANISM IN TURKISH POETRY IN THE REVOLUTIONARY PERIOD .... 104 GELENEKSEL ASETİN KOREOGRAFİ SANATLARI VE NART DESTANLARI .......................... 137 Zalina Konstantinovna KUSAEVA .............................................................................. 137 TRADITIONAL OSSETIAN CHOREOGRAPHIC ART AND THE NART EPOS .......................... 138


KARAÇAY - BALKARLILARIN FOLKLORUNDA TENGRİ (TEYRİ) KÜLTÜ ............................ 149 Tanzilya KHADZHIEVA ............................................................................................... 149 CULT OF TENGRI (TEYRI) IN THE FOLKLORE OF KARACHAYS AND BALKARIANS ............. 150

KİTAP İNCELEME / BOOK REVIEW YAZARIN POETİK TİPİ ................................................................................................... 163 Ra’no HAKİMJONOVA ............................................................................................... 163 THE WRITER'S "POETIC TYPE" ........................................................................................ 164 DİVAN EDEBİYATI BAHÇESİNDEN ÖRNEKLERLE TÜRLER ............................................... 173 Gülnihal AŞÇI ............................................................................................................ 173


EDİTÖRDEN Saygıdeğer Okur, 2018 yılının üçüncü Folklor Akademi Dergisi (e-ISSN: 2651-253X) ile karşınızdayız. Yeni bir sayı ile sizlerle buluşmaktan mutluluk duyuyoruz. Sosyal ve beşerî bilimlerin her alanında özellikle Türk edebiyatı ve halk bilimi alanında yazılar yayımlamayı hedefleyen, Avrupa dillerinden İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Türkçe ve Türkçenin lehçeleri ve Rusça yayın yapan Uluslararası Folklor Akademi Dergisinin 2018 yılı 3. sayısında, hakemlerimizin onayından geçmiş bir Rusça, bir Özbekçe ve bir kitap değerlendirmesi olmak üzere on bir akademik çalışmayı ilgilerinize sunuyoruz. Folklor Akademi Dergisi’nin bu sayısında yer alan üç makale geleneksel halk sanatları/zanaatları ile ilgili olup “Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme” adlı incelemede, tarihî-kültürel miraslarımızdan ipek dokumacılığının bugünkü durumu Antalya’nın Alanya ilçesinden derlenen bilgiler ışığında, geçmişle mukayeseli bir biçimde ele alınmıştır. Geçmişteki popülerliğini yitiren bu zanaatın, yeni nesle tanıtımı yazının amaçlarındandır. Benzer bir konuyu ela alan “Sivrihisar Düz Dokumalarının Teknik, Renk, Motif ve Kompozisyon Özellikleri Açısından İncelenmesi” adlı çalışmada konu geçmişteki örnekleri ile irdelenmeye çalışılmıştır. Çalışmada, Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde dokunmuş, şu anda Sivrihisar Belediye’si ve Zaimağa Konağı’nda koruma altına alınan düz kirkitli dokuma halı örnekleri fotoğraflanarak sahada yapılan detaylı araştırmalarla incelenmiştir. “Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları” adlı çalışmada ise Antalya’nın Döşemealtı ilçesinde aktüel olarak devam eden halı dokumacılığı, saha araştırması tekniği ile incelenmiştir. Kuş motifinin özellikle Türk mitolojisindeki konumu üzerinden yapılan tasnif ile dört farklı kuş motifi tespit edilmiş ve kompozisyon özellikleri ile ele alınmıştır. “Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil Terimi” adlı çalışmada, Türk tasavvuf edebiyatında özellikle Alevi-Bektaşi şiir geleneğinde “delil” adı ile kaydedilen şiirler ve bu şiirlerin diğerlerinden farklı/özel bir yerde tutulduğu tespit edilmiştir. Divriğili Veli Dede veya Veli Baba’ya ait olduğu belirtilen bu şiirlerde “delil” hem bir tür adı hem de içerik olarak Tanrı’nın tek mürşit olduğu, Alevi-Bektaşi geleneğinin dinamiklerinin ise insan yaşamını düzenleyen rehberler oldukları ortaya konulur. Bu sayımızda yeni Türk edebiyatı alanı ile ilgili iki makale yer almaktadır. “Pınar Kür'ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı'nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık” başlığını taşıyan makalede, ağıt türünün en nitelikli


örneklerinden birisi olarak kabul edilen “Sefil Baykuş” ve “Asılacak Kadın” romanı arasında konu ve karakter bağlamında metinlerarası ilişkiler tespit edilmiş; aynı zamanda farklı iki tür (ağıt ve roman) arasındaki ortak payda, okuyucunun dikkatlerine sunulmuştur. Bu alandaki “Yenileşme Dönemi Türk Şiirinde Bir Mekân Olarak Meyhane” ismini taşıyan diğer makalede yazar, Türk edebiyatında sıklıkla konu edilen bir mekân olan meyhaneyi, farklı perspektifler ışığında yeni Türk edebiyatı şiirlerinden yola çıkarak soyut ve somut göstergelerle değerlendirmeyi amaçlamış; meyhanenin iletişim boyutuna değinerek sosyalleşme aracı olduğu üzerinde durmuştur. “Karaçay-Balkar Folklorunda “Alğış-Alkış”lar” adlı çalışmada yazarlarımız, iyi dilek metinleri üzerinden Karaçay-Balkar halk edebiyatını konu edinmiştir. Çalışmada, doğaçlama olarak oluşturulan ve değişime açık olan söz konusu metinlerin, kelimenin gücüne inanan Karaçay-Balkar toplumu için geleceği “iyi” ile “programlama” işlevi gördüğü ileri sürülmüştür. Karaçay-Balkar folkloruna değinen bir diğer yazı da “Karaçay - Balkarlıların Folklorunda Tengri (Teyri) Kültü” adını taşımaktadır. Bu çalışma, Karaçay - Balkarlıların pagan döneminin dinîmitolojik sistemini, tanrılar tanrısı yüce Teyri’ye (Tengri) ettikleri duaların, söyledikleri ilahilerin ve şarkıların gizemli kapısını okura aralamayı amaçlıyor. “Geleneksel Asetin Koreografi Sanatı ve Nart Destanları” adlı Rusça çalışmada, Osetya “Nart Destanları”nın epik anlatısının yapısındaki dans motifi, Osetya halk koreografi sanatının kült yönü bağlamında değerlendirilmiş; dans koreografisinden yola çıkılarak Oset mitolojisi hakkında veriler tespit edilmiştir. “Yazarın Poetik Tipi” adlı Özbekçe makalede Ulugbek Khamdam’ın “Yaxshiyam sen bor!” hikâyesinin mecazi boyutu, Z. Freyd, E. Fromm ve K.Yung gibi psikanalistlerin eserleri üzerinden ele alınmıştır. Kitap değerlendirmesi bölümünde Prof. Dr. H. Dilek Batislam’ın “Divan Edebiyatı Bahçesinden Örneklerle Türler” adlı çalışması divan şiirinde türlerin adlandırılmasına açıklık getirmeyi amaçlayan, yazara ait daha önce farklı dergi ve kitaplarda yayımlanmış araştırma ve inceleme yazılarından derlenen on sekiz makalenin incelenmesini içerir. Folklor Akademi Dergisi, gönderilen tüm çalışmaları titizlikle inceleyen ve kör hakemlik sistemi ile değerlendirmeye alan, dört ayda bir yayımlanan uluslararası bir dergidir. Keyifle ve ilgiyle okumanızı temenni eder, iyi bir yıl dileriz. Saygılarımızla… Folklor Akademi Dergisi Editör Prof. Dr. Işıl ALTUN


Akpınarlı, H.F. & Arslan, P. (2018). Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları. Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 1-14 Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 24.07.2018 Kabul / Accepted: 30.10.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

KUŞ MOTİFİNİN ÖZELLİKLERİ VE KUŞ MOTİFLİ DÖŞEMEALTI HALILARI Hatice Feriha AKPINARLI*& Pınar ARSLAN** Öz Geçmişten günümüze zengin motif, desen ve kompozisyon özelliğine sahip, her biri birbirinden farklı olan Türk halıları, Anadolu’da birçok merkezde dokunmaya devam etmektedir. Yöre kadınının el maharetiyle dokunan bu halılar Türk halı sanatına dair en güzel örnekleri oluşturmaktadır. Birçok yörede halı dokumacılığı hem bir sanatsal uğraş, hem de geçim kaynağı olarak sürdürülmektedir. Bu yörelerden birisi Antalya Bölgesi’nde yer alan halı dokumacılığı ile ünlü Döşemealtı ilçesidir. Döşemealtı halılarında birden çok motife rastlamak mümkündür. Genellikle soyut anlatımın yer aldığı halılarda kullanılan motifler el, şıngır, deve, akrep, heybe suyu vb.dir. Ancak kimi zaman soyut anlatımın yanı sıra hayvan figürleri de halılarda görülmektedir. Döşemealtı halılarında yer alan ruhu, ölümsüzlüğü, sevinci ve mutluluğu temsil eden kuş motifleri ise çeşitli kuş türleri veya kuşların uzuvları (kuş ayağı, kuş çırnağı, kuş gagası, kuş gözü v.b) şeklinde kullanılmaktadır. Araştırma kapsamında Döşemealtı yöresinde yapılan alan çalışması sonucunda, hayvan figürünü somut olarak yansıtan kuş motifli halı tekniğiyle dokunmuş ürünler tespit edilmiştir. Kuş motifi Türk kültüründe çok farklı anlamları ve inanışları simgelemektedir. Bu çalışmanın amacı kuş motifinin özellikleri ve kuş motifinin kullanıldığı, 4 farklı motif özelliğine sahip Döşemealtı halısının incelenmesidir. Yapılan çalışma sonucunda; özgürlük, uğur haberci olan kuşlara anlam yüklenerek, halı minder ve yastıklarda motif olarak kullanılmıştır. Kuş türlerinden Döşemealtı bölgesinde yoğun olarak görülen ve yetiştirilen keklik, güvercin türünün halılarda kullanıldığı da tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Türk halı sanatı, Döşemealtı halıları, motif, kuş motifi

* Prof. Dr. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı Bölümü,

[email protected] ** Arş. Gör. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı Bölümü,

[email protected]

1


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

THE CHARACTERISTICS OF BIRD MOTIF AND DÖŞEMEALTI CARPETS WITH BIRD MOTIF Abstract Throughout settlements in Anatolia Turkish carpets are still being woven, each standing out in its own way. Those carpets, with an enriched tradition of motif, pattern and composition past to present; and woven by the capable hands of countryside ladies, represent the peak beauty in Turkish carpet art. In many areas carpet weaving lives on both as an artistic preoccupation and a means of living. One such area is the Döşemealtı district of carpet weaving fame, located in the Antalya region. It is possible to come across more than one motif in Döşemealtı carpets. While the expression is mostly abstract with motifs such as hand, millstone, camel, scorpion, saddlebag water etc., animal figures also sometimes join in on the picture. The bird motifs representing immortality, spirit, happiness and joy can be both different bird species or bird parts (beak, foot, eye etc.). Field survey conducted in the Döşemealtı region has been identified products woven with bird motif carpet weaving style, depicting bird motifs in a perceptible manner. Bird motif symbolises many meanings and beliefs in Turkish culture. The aim of this study is to examine the features of bird motif and Döşemealtı carpet that is 4 different motif features with the bird motif is used. As a result of the study birds are freedom, luck, messenger by given meaning has been used carpet, cushion and pillows as motif. It has also been found that species of pigeon and partridge from the bird species, which are seen and grown intensively in the Döşemealtı region were used on carpets. Keywords: Turkish carpet art, Döşemealtı carpets, motif, bird motif

2


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Giriş Kültür, binlerce yıl içerisinde toplumların, halkların arasında oluşan kuvvetli bağın ve birbiri ile etkileşimin sonucunda ortaya çıkan ve toplumun kimliğini meydana getiren bir kavram olarak ifade edilmektedir. Bireylerin duygu, düşünce, inanç, yaşam biçimi, örf, adet, gelenek, görenek, mimari, el sanatları vb. çok yönlü maddi ve manevi unsurlar kültürün zaman içerisinde şekillenmesine yardımcı olurken, geçmişten geleceğe aktarılmasında da önem taşımaktadır (Tanrıkulu, 2014: 473). Toplumlar arası kültürel içerik olan inançların, duyguların, düşüncelerin iletilmesinde semboller en etkili iletişim aracı olma rolünü üstlenmektedir. Sosyal ve kültürel değerlerin oluşumunda ve yapılanmasında kültürel semboller ait olduğu topluma özgün bir değer katmaktadır. Sanattan mimariye, felsefeden dine tüm alanları kapsayan semboller, anlatımın somut yerine soyut olarak ifade edilmesidir. Zengin ve derin bir anlama sahip semboller, yaşamın her alanında özellikle icra edilen sanat çalışmalarında kendine yer bulmuş ve o dönemin toplumsal yapı ve olaylarını sözlü anlatım yerine simgelerle, işaretlerle anlatmasına olanak veren farklı bir iletişim türü olmuştur (Alp, 2009: 3). Dokuyucular özenle işlediği motiflerde, kendi yaşamlarından bir parçayı kelimelerle anlatmak yerine sembolleri kullanmışlardır. Dokuyucunun kendi el emeği, göz nuru ile ilmek ilmek dokuduğu halı sanatında kullanılan semboller dikkat çekmektedir. Duygu, düşünce, hüzün, sevinci yansıtan motiflerin her biri kendi içinde özgün ve özel bir hayat hikâyesini içermektedir. Aynı zamanda toplumsal yaşamı konu alan motifler yaşanmışlıkların en somut özelliklerini de taşımaktadır. M.Ö. V-III. yüzyıllara tarihlendirilen dünyanın bilinen ilk havlı dokuması olan Pazırık halısından bu yana Anadolu’da üretilen halılarda sembol ve motifler çok yönlü olarak işlenmiş ve işlenmektedir (Akpınarlı, 2000: 20; Özkeçeci, 2004: 117). Türk halı sanatı incelendiğinde; ilk örnekten günümüze kadar hayvan figürlerinin benimsendiği görülmektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde hayvan figürleri ve hayvan uzuvları halı vd. dokumalarda sembol ve motif olarak yerini almıştır. Osmanlı döneminde 15. yüzyıla kadar nadir kullanılan hayvan figürleri; İslam inancının etkisiyle 15. yüzyıldan itibaren yerini tamamen bitkisel ve soyut bezemelere bırakmıştır (Güney ve Güney, 2000:

3


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

54; Akpınarlı, 2011: 24). Halılarda genellikle bitkisel, geometrik, figürlü, sembolik, nesneli ve yazılı olmak üzere çeşitli bezemeler yer almaktadır. Halılarda figürlü bezemelerde hayvan figürlerine yoğun olarak yer verilmiştir. Figürlü bezemeler grubunda yer alan kuş motifine kültürler arası farklı yaşam tarzlarından, geleneklerden, göreneklerden beslenerek, kimi zaman olumlu, kimi zaman olumsuz çeşitli anlamlar yüklenmiştir. Kuşların uçma özelliği evrenin sınırötesini aşan ruhları simgelemektedir. İnançla bağdaştırılan kuşlar sır saklayan özellikleri “Küçük bir kuştan aldım haberi” deyişi ile vurgulanırken, aynı zamanda bilgelik, zeki ve çevik düşünceyi sembolize etmektedir (Wilkinson, 2009: 58). Hz. Muhammed’in siyah bir kumaştan ibaret olan en ünlü sancağı, kartal, şahin, atmaca, tavşancıl vb. anlamına gelen Ukab adını taşımaktadır. Kuş motifini figürsel ifadesi yerine soyut bir anlam taşıyarak sembolize eden önemli bir örnektir (Özkeçeci ve Özkeçeci, 2007: 113-114). Kuş motifinin yer aldığı halılardan birisi de Antalya Döşemealtı yöresinde görülmektedir. Bu araştırmanın genel amacı; kuş motifinin genel özellikleri ve kuş motifli Döşemealtı halılarının özellikleridir. Araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemi, alan çalışması sonucunda ulaşılabilen farklı özelliğe sahip 4 adet kuş motifli Döşemealtı halısıdır. Yörede yapılan incelemede kuş motiflerinin özellikleri güvercin ve keklik kuşlarının kullanılması ile ilgili dokuyuculardan fazla bilgi alınamamıştır. Sadece yörede yoğun yetişen kuş örnekleri olduğundan motif olarak dokunduğu belirtilmiştir. Kuş Motifinin Özellikleri Orta Asya Türk inancında, ölünün ruhunun “kuş gibi göğe uçtuğuna” inanılmaktadır. Asyalılar kutsal hayvan saydıkları kuşların yardımıyla doğduklarını ve öldüklerinde ise ruhlarını göğe yükselttiklerini ve tekrar onların yardımıyla yeniden doğduklarına inanmaktadır. Kuşun onlara her zaman eşlik eden kutsal bir hayvan olduğunu kabul etmektedirler (Deniz, 2000: 186; Ateş, 2012: 156).

4


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Şekil 1: Kuş motiflerinden örnekler (Durul, 1987: 31)

Kuş motifi birçok anlama gelmektedir. Bazı toplumlarda uğuru, bazılarında ise uğursuzluğu simgelemektedir. Örneğin, baykuş, karga gibi kuşlar uğursuz sayılırken, güvercin, bülbül gibi kuşlar uğurlu sayılmaktadır. Aynı zamanda mutluluğu, sevgiyi, gücü ve dayanıklılığı da simgelemektedir (Erbek, 1987: 55 ; Akpınarlı, 2007: 18). Özellikle kutsal kitaplarda yer alan “Nuh Tufanı”nda; tufan bittikten sonra Nuh’un gemiden bir güvercin uçurması ve ağzında bir zeytin dalı ile dönen güvercinin suların geri çekildiğini müjdelemesi anlatılmaktadır (Türe, 2004: 82). “Kuşlar genel olarak, göklerin, ruhsal yükselmenin, yüksek şuur hallerine geçişi, ortamdaki yükselişi, dünyasallıktan uzaklaşmanın, hafifliğin, semaviliğin, ruhların, ruhsal unsurların, ruhsal tesirlerin, sezgi ve ilhamın, reenkarnasyonun, ruhun ebediliğinin, Gök ile Yer arasındaki irtibat ve aracılığın sembolleri olarak da kullanılmıştır.” (Salt, 2006: 228). İrtibat ve aracılığın sembolü olan kuşlar, Altay ve Türk destanlarında Tanrı’nın elçisi olarak bahsedilmiştir. “Bir Han’ın erkek çocuğu olmuyor. Kayın ağacına konmuş bir kuş Han’a, senin bir oğlun olacak, diye haber veriyor… Han’ın bir oğlu oluyor.” Burada kuş Tanrı’nın elçisi olarak ifade edilmiştir (Ögel, 1995: 548). Eski topluluklarda ve kabilelerde ise kuşlar yüksek seviyenin sembolü olarak sayılmaktadır. Buna göre; Yakut Türklerinin Şamanları kendi ruhlarını birer hayvanla temsil etmektedirler. Şamanlar ne kadar olgunlaşırsa ruhları da o kadar kusursuzlaşmakta, ve daha iyi mertebedeki hayvanlarda görünmektedir. Yakut şamanlarına göre kartal en yüksek ruhları taşıyan hayvandır. Bu nedenle yüksek seviyedeki Türk topluluğunu yansıtan kuş sembolü Altay ve Yakut kabileleri ile Oğuz boylarında yaygın olarak kullanılmıştır (Ögel, 1993: 47).

5


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

Döşemealtı Bölgesi ve Dokunan Halıların Özellikleri Döşemealtı, Türkiye'nin en eski yerleşim yerlerinden biri olma özelliğine sahiptir. Antalya ile Döşemealtı ilçesine bağlı Kovanlık Köyü'nün 2.5 - 3 km kuzeydoğusunda ovanın bitip Toros dağlarının ilk yükseltilerinin başladığı Roma dönemine ait Romalılar tarafından döşeme taşlarla yapılan 2.5- 3 m genişliği olan bir yoldur. Bu döşeme taşlarla yapılan yolun altında kalan köylere yöre halkı tarafından Döşeme'nin altında kalan köyler denilmiş ve zaman içinde bugünkü ismi olan Döşemealtı ismine dönüşmüştür (Anonim, 2012: 268) Şirin (1994) çalışmasında Kovanlık ve Aşağıoba köylerinde yaşayan topluluğun Karakoyunlu yörüklerinden oluştuğunu belirtmektedir (Şirin, 1994: 12). Yirmi üç köye sahip olan bu yörede, 1960'lı yıllara dek Karakoyunlu aşiretinin 17. yüzyıldan beri kışlak olarak seçtiği Kovanlık ve Aşağıoba köylerinde konar göçer karakterli küçük boyutlu canlı renklerin yer aldığı söz konusu halılar dokunmaktadır. Aynı zamanda bu halılar başlangıçta Kovanlık Köyü'nde dokunduğu için Kovanlık Halıları olarak bilinir. 1960'dan sonra Antalya'da turizmin gelişmesi sonucu Kovanlık halıları Döşemealtı'nın diğer köylerinde dokunmaya başlamışlardır. Böylece turizm amaçlı yazılan rehber kitaplarında Kovanlık halıları Döşemealtı halısı adıyla anılmıştır (Seyirci, 1992: 404). Döşemealtı halılarında kullanılan malzeme yündür. Koyun kırkıldıktan sonra yün elyafı önce yıkanmaktadır. Yıkanan yün elyafı tarama işleminden sonra eğrilerek iplik haline getirilmektedir. İplikler yörede bulunan bitkilerden elde edilen boyarmaddelerle boyanmaktadır. Döşemealtı halılarında kırmızı, mavi, lacivert, bordo, yeşil, siyah, beyaz gibi renkler yer alırken, zemin rengi genellikle kırmızı, mavi, bordo, lacivert tercih edilmektedir (Kaştan, 2007: 171-172 ; Aldoğan, 1981: 16-17).

6


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Şekil 2: 19. Yüzyıl Döşemealtı Halı Örnekleri (TEDHK, 2006)

Döşemealtı halılarındaki motife yanış, motifleri birbirinden ayıran kuşaklara da su denilmektedir. Arap (çırakman), el, şıngır, deve, akrep, heybe suyu, bıçak ucu, tutmaç top, mektup, mersin yaprağı topu, yantır, kocasu, bulanık su, çetene, çingilli, yastık yanışı, aklı su, böcü (koyun gözü), nacaklı su, albay suyu, küçük toplu su ve kırmızı toplu su Döşemealtı halılarında kullanılan motiflerdendir (Deniz ve Aydın, 2012: 430). Halılarda kullanılan bordürler ise kocasu, develi su, tutmaç suyu, çetene, nacaklı su, küçük toplu su, albay suyu, aklı su, bulanık su, kırmızı toplu su ve çingillidir. Bordürlerin içerisinde deve, testere dişli yaprak, çiçek, yantır, mersin yaprağı topu, şıngır, koyun gözü ve bıçak ucu vb. motifler yer almaktadır (Aldoğan, 1981). Kuşlu Döşemealtı Halılarının Özellikleri Türk halılarında kimi zaman mitolojik bir anlatımla anka kuşu olarak, kimi zaman sembolik bir anlatımla kartal, kumru, güvercin, sülün, kaz, ördek, turna, keklik, bülbül vb. çeşitli türleri yer aldığı kuş motifi figüratif bezemeler olarak karşımıza çıkmaktadır (Akpınarlı ve Üner, 2017). Döşemealtı halılarında yer alan kuş motifleri ise çeşitli kuş türleri ile kuşların uzuvları (kuş ayağı ,kuş çırnağı, kuş gagası, kuş gözü v.b) şeklinde kullanılmıştır. Karakoyunlu yörüklerinden olan Döşemealtı yöresi halkı konar göçer yaşamın etkilerini ürettikleri halılarında motif olarak işlemişlerdir. Uğur saydığı, avlandığı, haberci olarak kullandığı kuşları, özellikle yörede önemli olan keklik, güvercin vb. motif olarak halı minder ve yastıklarında kullanmışlardır.

7


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

Şekil 3: Keklik Kafesi (Akpınarlı vd., 2014: 91).

Yörede yapılan araştırmada saptanmış olan 4 kuş motifli halının özellikleri şöyledir; Döşemealtı halı örneği 1; minder amacıyla dokunmuştur. Halının etrafını çevreleyen lacivert, beyaz, açık kırmızı, yeşil renklerde su yolu ve çiçek motiflerinden oluşan zemininde siyah rengin hakim olduğu bir kalın bordür ve beyaz, açık kırmızı renkli düz-kesik çizgilerden oluşan bir ince bordür bulunmaktadır. Halının zemini 3 parçaya bölünmüştür. Sol ve sağ tarafta yer alan dikdörtgenler aynı motif ve kompozisyon özelliğine sahip ve eşit ölçüdedir. Dikdörtgenlerin zeminlerinde beyaz renk hakim, yeşil ve beyaz renkli artı motifleri üst üste 4 sıra halinde sıralanmıştır. Halının ortasında yer alan dikdörtgen diğerlerine nazaran daha geniş ölçüdedir. Bu dikdörtgenin zemini açık kırmızı ve yeşil renklerden oluşmakta ve ortasında siyah-beyaz renkli tasvir edilmiş bir keklik motifi göze çarpmaktadır. Ayrıca zeminde göz motifleri ile birleştirilmiş dört yön motifi, kırık çizgiler ve çiçekler yer almaktadır. Keklik Akdeniz bölgesinde evlerde yetiştirilen ve uğur sayılan bir hayvan özelliğindedir. Akdeniz bölgesinde yapılan alan çalışmalarında (Kahramanmaraş, Antalya, Burdur) keklik kafeslerinin evlerde bulunduğu, ava çıkan kişilerin keklik yakalayarak besledikleri tespit edilmiştir. Bu nedenle halılarda uğur sayılan bu keklik figürü işlenmiştir.

8


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Şekil 4: Döşemealtı Kuşlu Halı Örneği 1

Döşemealtı halı örneği 2; yastık amacıyla dokunmuştur. Halının etrafını çevreleyen yeşil rengin hakim olduğu bir kalın bordür ile kırmızı kontürlü lacivert üçgenlerden oluşan ve zemini hardal renginde olan bir ince bordür bulunmaktadır. Halının zemininde hardal renk hakimdir ve siyah, kahverengi, gri, sarı ve kırmızı renklerden oluşan ve birbirine bakan tasvir edilmiş iki güvercin motifi göze çarpmaktadır. Zeminde ayna simetrisi raportlama tekniği kullanıldığından, halının yarısında güvercinin üstüne yerleştirilen çiçekler ile önüne yerleştirilmiş vazodaki çiçekler, halının diğer yarısında tam tersi olacak şekilde aynı motifler yer almaktadır. Halılarda yer alan, iyi talih, mutluluk, sevinç ve haberciliği sembolize eden güvercinler bulundukları yere geri dönme becerileri ve dış güzellikleri ile de bilinmektedir (Yılmaz ve Boz, 2012: 49). Yön bulma yeteneği ve hızları sayesinde Türkmen boylarında ve Osmanlı döneminde haberleşme amacıyla posta güvercinleri yetiştirilmişse de, günümüzde hobi olarak güvercin yetiştiriciliği devam etmektedir (Özer, 2015: 183).

9


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

Şekil 5: Döşemealtı Kuşlu Halı Örneği 2

Döşemealtı halı örneği 3; minder amacıyla dokunmuştur. Halının etrafını çevreleyen koyu kahverengi kalın bordür, beyaz renkli ince bordür, daire içinde yıldız, üçgen ve göz motiflerinden oluşan zemininde yeşil, lacivert renklerin hakim olduğu bir kalın bordür ve zemininde beyaz rengin hakim olduğu su yolu şeklinde dolaşan çiçek motiflerinden oluşan bir ince bordür bulunmaktadır. Halının zemininde kırmızı renk hakimdir ve krem, koyu kahverengi, lacivert, beyaz ve yeşil renklerden oluşan ve tasvir edilmiş dört keklik motifi göze çarpmaktadır. Zeminde ayna ve ters simetri raportlama tekniği kullanılmıştır. Halının dörtte birinde yer alan keklik motifi ayna simetrisi ve ters simetrisi alınarak raportlanmıştır. Ayrıca zeminde beyaz-mavi renkli çiçek motifleri ile krem, koyu kahverengi, lacivert renkli vazolar yer almaktadır.

10


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Şekil 6: Döşemealtı Kuşlu Halı Örneği 3

Döşemealtı halı örneği 4; minder amacıyla dokunmuştur. Halının etrafını çevreleyen daire içinde yıldız, üçgen, göz motiflerinden oluşan ve zemininde lacivert, açık mavi, açık kırmızı, koyu kahverengi renklerin kullanıldığı kalın bordür ile beyaz, kırmızı renkli ince bordür bulunmaktadır. Halının zemininde yeşil renk hakimdir ve krem, beyaz, koyu kahverengi ve kırmızı renklerden oluşan ve birbirine bakan tasvir edilmiş iki keklik motifi göze çarpmaktadır. Zeminde ayna simetrisi raportlama tekniği kullanılmıştır. Ayrıca halının zemininde yüzeyde dağınık halde yerleştirilmiş farklı büyüklükte yıldız motifleri, çiçek motifleri ve iki kekliğin ortasında vazoda çiçek motifi yer almaktadır.

11


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

Şekil 7: Döşemealtı Kuşlu Halı Örneği 4

Sonuç Kuş motifi kültürden kültüre farklı anlam özelliklerine sahip olmaktadır. Bazı toplumlarda kuş sembolü inançla ilişkilendirilmiş ve bu sembole kutsal kitaplarda ruh ile bütünleştirilerek yer verilmiştir. Aynı zamanda kuşlar mutluluğu, sevgiyi, gücü, bilgeliği ve dayanıklılığı da sembolize etmişlerdir. Araştırma kapsamında 4 farklı motif özelliğine sahip Döşemealtı halı örneğini incelenmiştir. İncelenen örnekler kullanım açısından değerlendirildiğinde; halıların 3’ü minder halısı, 1’i yastık halısı olarak dokunmuştur. Kullanılan motif özellikleri açısından değerlendirildiğinde, Akdeniz bölgesindeki doğa güzelliğini yansıtan bitkisel bezemeler bordür ve zemin boşluklarında kullanılmıştır. 2 örnekte Döşemealtı halılarında kullanılan boncuk ve yıldız motiflerinden oluşan bordür yer almıştır (Şekil 5 ve 6). Konar göçer yaşamdan günümüzde yerleşik düzene geçmiş Döşemealtı halkı dost, postacı, uğur saydıkları hayvanları günlük kullanım eşyaları olan yastık ve minderlere işlemişlerdir. Özellikle Döşemealtı halılarında sıklıkla kullanılan soyut anlatım yerine figürsel olarak ifade edilen kuş figürleri (keklik, güvercin) bulunmaktadır. Halıların kompozisyonu genellikle ayna simetrisi şeklinde raportlanmıştır. Renk açısından değerlendirildiğinde ise lacivert, yeşil, beyaz, kırmızı ve krem renkler yoğun olarak halılarda tercih edilmiştir.

12


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Kaynaklar AKPINARLI, H. F. (2000). “Motiflerin Dili”. Motif Dergisi, S. 23, 20-21. AKPINARLI, H. F. (2007). “Türk Kilimlerinde Kullanılan Geometrik Bezemelerin Form İsim ve Kompozisyon Açısından Değerlendirilmesi”, II. Uluslararası Romanya'da Türk Kültürün İzleri Sempozyumu. 11-23, Romanya. AKPINARLI, H. F. (2011). “Osmanlı Dokumalarında Kuş Motifinin İncelenmesi”, Osmanlı Sanatı, Mimarisi ve Edebiyatına Bakış 18. CIEPO Sempozyumu. 23-35, Edirne. AKPINARLI, H. F vd. (2014). Kahramanmaraş El Sanatları. Ankara: Hangar Marka İletişim Reklam Hizmetleri Yayıncılık Ltd. Şti. AKPINARLI, H. F. ve ÜNER, İ. (2017). “İç Anadolu Bölgesi Halılarında Görülen Figüratif Sembol ve Motifler”. SDÜ ART-E Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, C. 10, S. 20, 630-651. ALDOĞAN, A. (1981). “Döşemealtı Halıları”. Sanat Dünyamız, S. 23, 16-17. ALP, K. Ö. (2009). Orta Asya’dan Anadolu’ya Kültürel Sembollere Giriş. Ankara: Eflatun Yayınevi. ANONİM. (2012). Dünden Bugüne Antalya I. Cilt. Antalya: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. ATEŞ, M. (2012). Mitolojiler ve Semboller “Ana Tanrıça ve Doğurganlık”. İstanbul: Milenyum Yayınları. DENİZ, B. (2000). Türk Dünyasında Halı ve Düz Dokuma Yaygılar. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı. DENİZ, B ve AYDIN, Ö. (2012). Döşemealtı Halıları. Dünden bugüne Antalya II. Cilt. Antalya: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. DURUL, Y. (1987). Anadolu Kilimlerinden Örnekler 2. İstanbul: Ak Yayınları. ERBEK, G. (1987). Anatolian Motifs from Çatalhoyuk to the Present. İstanbul. GÜNEY, K. Z ve GÜNEY, A. Nihan. (2000). Osmanlı Süsleme Sanatı. Ankara: SFN Ltd. Şti. KAŞTAN, Yüksel. (2007). “Antalya Yöresi'nde Döşemealtı Halılarının Dünü ve Bugünü”, I. Uluslararası Türk El Dokumaları Kongresi. 170-177, Konya. ÖGEL, B. (1993). Türk Mitolojisi I. Cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. ÖGEL, B. (1995). Türk Mitolojisi II. Cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. ÖZER, S. (2015). “Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Posta Güvercinleri”. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 55, S. 2, 167-188. ÖZKEÇECİ, İ. (2004). Zamanı Aşanlar IX. Yüzyıla Kadar Türk Sanatı. İstanbul: Güzel Sanatlar Matbaası. ÖZKEÇECİ, İ ve ÖZKEÇECİ, Ş. B. (2007). Türk Sanatında Tezhip. İstanbul: Seçil Ofset. SALT, A. (2006). Neo-spiritüalist Yaklaşımlarla Ezoterik Bilgilerin Işığında Semboller. İstanbul: Ruh ve Madde Yayıncılık ve Sağlık Hizmetleri A. Ş.

13


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

SEYİRCİ, M. (1992). “Antalya'daki Karakoyunlu Aşireti ve Dokumaları”, IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi. Ankara. ŞİRİN, N. (1994). Döşemealtı Halıları, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. TANRIKULU, M. (2014).. “Türkiye Coğrafyasında Genel Kültür, Alt Kültür ve Mozaik Kültür”, TÜCAUM VIII. Coğrafya Sempozyumu. 473-480, Ankara. TEDHK. (2006). Türk El Dokuması Halılar Katolog 4. Ankara: Semih Ofset Ltd. Şti. TÜRE, A. (2004). Arkeoloji, Antropoloji ve Folklor Açısından Takılar ve Süs Taşlarında Sembollerin Dili. İstanbul: Goldaş Kültür Yayınları. WILKINSON, K. (2010). Semboller ve İşaretler. (Çev.: Seda Toksoy), İstanbul: Alfa Yayınları. YILMAZ, O ve BOZ, A. (2012). “Tarihten Günümüze Türkiye'de Güvercin (Columba Livia) Yetiştiriciliği”. Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, C .9, S. 1, 45-51.

14


Darçın, İ. & Başaran, F.N. (2018). Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi. Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı: 3, 15-36 Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 15.09.2018 Kabul / Accepted: 07.11.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

ESKİŞEHİR İLİ SİVRİHİSAR İLÇESİ DÜZ DOKUMALARININ İNCELENMESİ İkbal DARÇIN* & Fatma Nur BAŞARAN**

Öz Maddi kültür değerlerimiz içerisinde yer alan dokumacılık, en eski el sanatları arasında yer almaktadır. Dokuma, Anadolu kadınlarının üzüntülerini, aşklarını, sevinçlerini, mutluluklarını yansıtan, bulunduğu yörede yaşayan insanların kültür ve yaşam biçimleri hakkında bilgi veren, geçmişten günümüze ayna tutan önemli bir unsurdur. Çabuk yıpranan bir yapıya sahip olması, korunamaması ve yeterince araştırılamaması gibi nedenlerden dolayı pek çok dokuma örneği günümüze ulaşamamış veya eski önemini yitirmeye başlamıştır. Maddi kültür değerlerimizin yaşatılması ve yok olmaya yüz tutmuş dokumaların gelecek nesillere aktarılması için yapılmış olan bu çalışmada, Sivrihisar ilçesinde dokunmuş, şu anda Sivrihisar Belediye’si ve Zaimağa Konağı’nda koruma altına alınan düz kirkitli dokuma örnekleri konu alınmıştır. Sahada detaylı olarak incelenen ve kayıt altına alınan Sivrihisar düz dokuma örnekleri teknik, renk, motif ve kompozisyon özellikleri bakımından incelenmiş, orijinal fotoğraflarla desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Dokuma, kirkitli dokuma, Eskişehir, Sivrihisar, motif, kompozisyon

* Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Tekstil Tasarımı Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi,

[email protected] ** Doç. Dr. AHBV Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Tekstil Tasarımı Bölümü, [email protected]

15


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

INVESTIGATION OF THE WEAVES ESKİŞEHİR PROVINCE SİVRİHİSAR DISTRICT Abstract Weaving, among our material culture values, remains one of the oldest handicrafts. Weaving is an important element that reflects the sadness, love, joy and happiness of Anatolian women, gives information about the cultures and lifestyles of the people living in that region, mirroring from past to present. Many weaving examples have not reached the present day or have lost their former importance because of the fact that it has a fastwearing structure, it cannot be preserved and it cannot be researched enough. In this study, which was done in order to keep our meterial cultural values alive and to hand almostextinct weavings down to the future generations, plain weavings samples that were weaved in Sivrihisar town and protected under Sivrihisar Municipality and Zaimağa Mansion were covered. Sivrihisar plain weaving samples, which were analysed and recorded in detail in the field, were analysed in terms of technic, color, motif and composition characteristics and, supported with original photographs. Keywords: Weave, kirkitli weave, Eskişehir, Sivrihisar, motif, composition

16


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

1.Giriş Ulusların geçmişlerini geleceğe bağlayan en önemli unsurlardan biri kültürel değerlerdir. Yurdumuzda maddi kültür ürünleri arasında bulunan dokumalar çok önemli bir yere sahiptir. Özellikle düz kirkitli dokuma ürünleri, yaşanan mekanlarda yalıtım ve süsleme malzemesi olarak en çok kullanılan ürünler olmuştur. Düz kirkitli dokumalar; koyunyünü, keçi kılı, deve yünü, pamuk ve bazen bunların arasında keten, ipek, sırma ipliklerden oluşan atkı, desen iplikleri, çözgüler arasından geçirildikten sonra sıkıştırmak amacıyla kemikten, demirden veya tahtadan yapılmış kirkit adı verilen aletin kullanılmasıyla oluşturulan dokumalardır (Onuk ve Akpınarlı, 1998, s.32; Onuk ve Akpınarlı, 2003, s.17). Çoğunlukla, çadır, ev, saray, cami tabanlarına, eşyaların üzerine, kapı ve pencere önlerine serilerek kullanılmışlardır. Düz kirkitli dokuma tekniklerden biri olan kilim, atkı ipliğinin önlü arkalı çift sıra halinde duran çözgü iplikleri arasından bir alt-bir üst geçirilerek, çözgü ipliklerinin atkılar tarafından tamamen gizlendiği dokuma türüdür (Akpolat, 2011, s.28). Cicim, dokunduğunda yüzü ve tersi farklı görüntü veren, atkı ve çözgü ipliği dışında yüzeyde süsleme yapmak amacıyla desen ipliği kullanarak dikey tezgâhlarda üretilen dokumalardır (Konuk, 2015, s.14). Zili tekniği, üç veya daha fazla iplik sistemiyle (Ergüder, 2009, s.42), dokuma yüzeyinde düz veya verev hat etkisi oluşturan bir tekniktir. Sumak ise desen alanları içinde, ayrı renkteki desen ipliklerinin çözgü çiftlerine devamlı olarak sarılması ile oluşan dokumalardır (Asker, 2009, s.20). Düz kirkitli dokumalar, yurdumuzun pek çok yöresinde yüzyıllardır süregelen bir gelenek ve korunması gereken kültürel değerlerdir. Bu yörelerden biri olan Eskişehir ilinin Sivrihisar ilçesinde dokumacılık faaliyetleri tamamen bitmiştir. Geçmişten günümüze ulaşan düz dokuma örneklerinin de giderek azaldığı dikkati çekmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, Sivrihisar ilçesi düz kirkitli dokuma örneklerinin teknik, renk, motif ve kompozisyon özelliklerinin incelenerek belgelenmesi amaçlanmıştır.

17


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

2. Materyal ve Yöntem Bu araştırmanın amacı; el dokumacılığının güzel örneklerinden birini oluşturan, Eskişehir ilinin Sivrihisar ilçesi düz kirkitli dokuma örneklerini teknik, motif, renk, kompozisyon özellikleri açısından inceleyerek belgelemek ve literatüre kazandırmaktır. Bu amaç doğrultusundan çalışmada belgesel tarama ve alan araştırması kapsamında betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Dokuma örnekleri detaylı görsellerle belgelenmiş ve motif çizimleri yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini Sivrihisar ilçesinde bulunan 44 adet düz dokuma örneği oluşturmuştur. 3. Bulgular Eskişehir ili Sivrihisar ilçesinin ne zaman kurulduğu bilinmemekle birlikte tarihte çeşitli isimlerle anılmıştır. Etiler devrinde Sallpa, Yunan ve Roma devrinde Spalya, klasik devirde Abrustula, Bizanslılar devrinde Jüstinyanus, Kazvini devrinde Sibrihisar, Seferihisar ve en son Sivrihisar olmuştur (Özalp, 1960, s.7). İç Anadolu Bölgesi’nin kuzey batısında yer almaktadır. Doğusunda Günyüzü ve Ankara, batısında Mahmudiye ve Çifteler, kuzeyinde Mihallıççık, güneyinde Emirdağ (Afyon) ve Çeltik (Konya) ilçeleri yer almaktadır (Altın, 2014, s.16). Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Halkın %80’i tarım ve hayvancılıkla, geri kalanı ise el sanatları ve ticaretle uğraşmaktadır (Aytekin, 2013, s.4). Yöre halkı geçmiş yıllarda kendi ihtiyacını karşılamak için evlerinde kurdukları tezgâhlarda ürettikleri yöreye özgü dokumaları, malzemelerini saklama ve taşımada kullanmışlar veya yer yaygısı, seccade vb. olarak değerlendirmişlerdir (Çolak ve Başaran, 2017, s.144). Sivrihisar’da 13-14. yy. ve 18-19. yy’da dokunmuş halı ve kilimlerin çoğu İstanbul Sultanahmet Halı ve Kilim Müzesi (Keskin, 2001, s.140) ve Ankara Vakıf Eserleri Müzesi’nde sergilenmektedir (Çolak ve Başaran, 2017, s.143). Araştırmaya konu olan örnekler ise ilçe merkezinde Zaimağa Konağı’nda koruma altına alınan örneklerdir.

18


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

3.1. Sivrihisar Düz Dokumalarının Araç-Gereç Özellikleri Günümüzde yörede dokumacılık faaliyetleri bulunmamakla birlikte, araştırma kapsamında geçmişte bu sanat ile uğraşan dokuyucu ve yakınları ile görüşmeler yapılmış ve yöreye özgü özellikler saptanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda yöreden elde edilen bilgilere göre, Sivrihisar düz dokumaları ıstar tezgahlarda üretilmiştir. Tezgah, iki yanda bulunan iki adet yanlama, üst takım, alt takım, gücü dalı, vargel, burgu, taban kazığı ve sargı çubuğundan oluşmuştur. Boyutları genellikle 250x190 cm olan tezgahların yapımında gürgen ya da çam ağacı kullanılmıştır. Dokuma yapılırken iplikleri sıkıştırmak için kullanılan yardımcı araçlara yörede “kirket” adı verilmiştir. İncelenen örneklerde genellikle yün ipliğinin kullanıldığı tespit edilmiştir. İğ ile geleneksel yöntemlerle eğrilen iplikler, o dönemlerde doğal ve toz boyalarla renklendirilmiştir. Az da olsa çözgüsünde pamuk ipliği kullanılan örneklere de rastlanmıştır. 3.2. Sivrihisar Düz Dokumalarının Teknik Özellikleri Sivrihisar yöresinde incelenen 35 adet kilim, 4 adet zili ve 5 adet cicim tekniğiyle üretilmiş dokumaların boyutları, saçak uzunlukları, dokuma sıklıkları ve iplik özellikleri çeşitlilik göstermektedir. Yörede tespit edilen düz dokumalar tekniklerine göre gruplandırılarak, her bir grubun kendi içinde ağırlıklı ortalamaları alınmıştır. Elde edilen sonuçlar Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. Sivrihisar Yöresinde İncelenen Düz Dokumaların Teknik Özellikleri Ortalama Değerler/ Dokuma Teknikleri

Kilim

Boyut Χ̅ f

Saçak Χ̅

%

İplik Özellikleri

Dokuma Sıklığı Χ̅

En (cm )

Boy (cm )

Uzunluk (cm)

Çözg ü (adet)

Atkı (adet)

315

6

4

10

Çözgü

3 5

79, 55

156

Pam uk Yün

Zili

4

103

140

12

3

12

Yün

Cicim

5

9,0 9 11, 36

110

146

9

5

8

Yün

%2 0 %8 0 %1 00 %1 00

Atkı

Bezeme

Yü n

%1 00

Yü n

%1 00

Yü n Yü n

%1 00 %1 00

Yü n Yü n

%1 00 %1 00

N=44

19


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Tablo 1 incelendiğinde; Sivrihisar yöresinde incelenen kilim dokumaların ortalama en ölçüsü 156 cm, boy ölçüsü 315 cm, ortalama saçak uzunlukları 6, ortalama 1 cm2’deki dokuma sıklıklarının 40 olduğu tespit edilmiştir. İncelenen toplam 35 kilim örneğinin 28 adedinde yün, 7 adedinde pamuk çözgü ipliği kullanılmıştır. Atkı ve bezeme iplikleri %100 yün ipliğidir. Zili dokumaların ortalama en ölçüsü 103 cm, boy ölçüsü 140 cm, ortalama saçak uzunlukları 12 cm, 1 cm2’deki dokuma sıklıkları 3x12’dir. Çözgü, atkı ve bezeme ipliklerinde %100 yün ipliği kullanılmıştır. Cicim dokumaların ise ortalama en ölçüsü 110 cm, boy ölçüsü 146 cm, ortalama saçak uzunlukları 9 cm, ortalama 1 cm2’deki dokuma sıklıklarının 5x8 adet olduğu tespit edilmiştir. Çözgü, atkı ve bezeme iplikleri %100 yündür. Sivrihisar düz dokumalarının çoğunlukla kilim tekniği ile dokundukları tespit edilmiştir. Kilim tekniğinin yanı sıra yöredeki düz dokumalarda zili ve cicim tekniği ile üretilmiş örneklere de rastlanmıştır. Hatta bazı örneklerde ikiden fazla tekniğin bir arada kullanıldığı da gözlenmiştir. Sivrihisar kilimlerinde eğri atkılı, konturlu ve iliksiz kilim teknikleriyle dokunmuş 33 adet dokuma örneği incelenmiştir. 4 adet kilim dokuma örneğinin içerisinde genellikle su şeklinde cicim tekniği de yer almaktadır. Aynı uygulamaya zili tekniğiyle dokunmuş bazı örneklerin bordür kısımlarında da rastlanmaktadır. Benzer olarak literatürde, Sivrihisar yöresinde büyük boyutlu kilimlerin dışında cicim, sumak ve zili tekniğiyle dokunmuş seccade boyu yaygı ve yastık yüzlerinin tespit edildiği bilgisine de rastlanmaktadır (Çolak ve Başaran, 2017, s.146).

20


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Fotoğraf 1. Kilim, zili ve cicim örnekleri

3.3. Sivrihisar Düz Dokumalarının Renk, Motif ve Kompozisyon Özellikleri Anadolu’da dokunan düz kirkitli dokumaların büyük kısmı desenlidir, çok az kısmı motifsiz üretilmiştir. Bu dokumalar üzerinde yer alan her bir motif yöresel farklılıklar göstermekle birlikte, bir anlama sahip olmuş ve dokuyucusunun iç dünyasını, mesajlarını veya geleneksel yapısını yansıtan ifadeler taşımıştır. Bilimsel araştırmalarla tespit edilen örneklerin daha iyi açıklanabilmesi için motifler bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Sivrihisar düz dokumalarında kullanılan motifler de bu sınıflandırmaya göre değerlendirilerek elde edilen sonuçlar Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2. Sivrihisar Düz Dokumalarında Kullanılan Bezemeler Kullanılan Bezemeler

f

%

Geometrik Bezeme

44

30,35

Bitkisel Bezeme

9

6,20

Figürlü Bezeme

23

15,86

Sembolik Bezeme

39

26,90

Nesneli Bezeme

30

20,69

Toplam

145

100,00

N=44

21


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Sivrihisar düz dokuma örneklerinde en çok geometrik motiflerin kullanıldığı tespit edilmiştir. Bilindiği gibi geometrik motifler kirkitli dokumacılıkta teknik olarak en kolay uygulanabilen bezemelerdir. Bitkisel, figürlü ve nesneli bezemelere de rastlanan yöre örneklerinde sembolik motiflerin de oldukça fazla kullanıldığı dikkat çekmektedir. Bazıları, her yörede rastlanan ortak anlam ve çizgilere sahip olmakla birlikte, incelenen dokumalarda kullanılan motifler ve yöreye özgü özellikleri aşağıda belirtilmiştir. Sivrihisar Düz Dokumalarında Kullanılan Motifler BEZEMELER VE MOTİFLER

MOTİF ÖZELLİKLERİ

Geometrik Bezemeler

Zili tekniği ile dokunan motif, iç içe geçmiş iki kare ve kareleri çevreleyen sekiz köşeli yıldızdan oluşmaktadır. Yörede Halil İbrahim bereketini simgelemektedir. Sivrihisar’da genellikle dokumaların göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde Türkmen yıldızı motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Kirman-Türkmen gülü-Türkmen yıldızı motifi ve çizimi Bitkisel Bezemeler

Kavak motifi ve çizimi Figürlü Bezemeler

Kurt izi motifi ve çizimi

22

Motifte her iki yanda bulunan uzantılara parmak, ortadaki boşluğa göl, tepedeki çıkıntıya çuka veya takke adı verilmektedir. Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 9 adedinde kavak motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Yörede bu motife sıkça rastlanmaktadır. Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 10 adedinde kurt izi motifi yer almaktadır.


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Yörede ortadaki motife dombay göbeği adı verilmektedir. Dombay yörede büyükbaş hayvanlardan olan mandaya verilen isimdir. Sivrihisar dokumalarının bordüründe genellikle cicim tekniği ile yer almaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 9 adedinde dört ayak motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Dört ayak motifi ve çizimi

Tam sarı ayak motifi yörede zincir olarak bilinmektedir. Sivrihisar dokumalarının bordür süslemelerinde yer almaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde tam sarı ayak motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Tam sarı ayak motifi ve çizimi

Konturlu kilim tekniği ile oluşturulan motif, düşmanlık ve kötülüğü simgelemektedir. Bordürde kullanıldığında düşmanın tehlikesiz ve zararsız, orta göbekte kullanıldığında ise düşmanın zararlı ve tehlikeli olduğu anlatılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 2 adedinde ejderha motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Ejderha motifi ve çizimi

Eğri ayak motifi yörede yarım çoban iliği motifinin kareler içine alınmasıyla yapılmaktadır. Sivrihisar dokumalarının bordüründe kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde eğri ayak motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Eğri ayak motifi ve çizimi

23


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Motif yörede gücü simgelemektedir. Sivrihisar dokumalarının göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde koçbaşı motifi yer almaktadır.

Koçbaşı motifi ve çizimi

Boynuzlu motifi ve çizimi Sembolik Bezemeler

Yörede motife boynuzlu adı verilmektedir. Sağda ve solda bulunan çıkıntılara boynuz, orta kısma parmak, üçleme şekline de filiz adı verilmektedir. Sivrihisar dokumalarında bordür süslemesi olarak kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 7 adedinde boynuzlu motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Tek kavak motifinin iç içe geçirilmesinden oluşmaktadır. Her bir kavak motifi farklı renklerde olabileceği gibi, bazılarında iki rengin dönüşümlü olarak kullanılmasından da oluşturulabilmektedir. Sivrihisar dokumalarının göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 7 adedinde göl motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Göl motifi ve çizimi Motif, Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde çift ay motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Çift ay motifi ve çizimi

24


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Yarım gagak su motifi ve çizimi

Gagak yörede ördek anlamına gelmektedir. Sivrihisar dokumalarında bordür süslemesi olarak kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 13 adedinde yarım gagak su motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Kilim tekniği ile oluşturulan motif, yörede kadını simgelemektedir. Genellikle dokumaların göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 5 adedinde eli belinde motifi yer almaktadır.

Eli belinde motifi ve çizimi

Karı boşatan motifi ve çizimi

Motife ait hikayenin Sivrihisar’dan çıktığı rivayet edilmektedir. Bir dokuyucu, gençlik yıllarında motifi oluşturmak için günlerce uğraştığı halde bir türlü başarılı olamamıştır. Bunun üzerine kocası: “Bu basit motifi yapamayan kadını ben ne yapayım” diyerek karısını boşamıştır. Motifin adı bu olaydan sonra karı boşatan olarak kalmıştır. Yörede hemen hemen tüm zili dokumalarda bordür süslemesi olarak kullanılmaktadır. Sapan ya da Y harfine benzemektedir. İncelenen 44 adet dokumanın 10 adedinde karı boşatan motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Sivrihisar dokumalarında kenar suyu olarak kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 8 adedinde sığır sidiği motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Sığır sidiği motifi ve çizimi

25


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Tüm dokumalarda sıkça rastlanmaktadır. Keskin çizgilerle S harfi eksenindedir. Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 7 adedinde çoban iliği motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Çoban iliği motifi ve çizimi Eli belinde motifinin ters olarak birleştirilmesinden ve içine kavak, bödelek (kavuk) motiflerinin oturtulmasından oluşturulmuş bileşik bir motiftir. Genellikle yörede kilim dokumaların göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 4 adedinde çift eli belinde motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Çift eli belinde motifi ve çizimi Sivrihisar dokumalarının bordüründe kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 5 adedinde yedi bela motifinin cicim tekniği ile uygulandığı tespit edilmiştir.

Yedi bela motifi ve çizimi Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarına konturlu kilim tekniği ile uygulanmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 1 adedinde topluluk motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Topluluk motifi ve çizimi Yöre dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 1 adedinde iyilik-kötülük ve gece-gündüz motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. İyilik-kötülük ve gece-gündüz motifi ve çizimi

26


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 2 adedinde sevdim dolaştı motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Sevdim dolaştı motifi ve çizimi Nesneli Bezemeler

Motif tanrıya ulaşmayı ve insanların birbirlerine yardım ederek iyiliğe, doğruluğa birlikte ilerlemelerini simgelemektedir. Sivrihisar’da bordürden sonra orta göbeğe başlamadan önce kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 16 adedinde merdivenli motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Merdivenli motifi ve çizimi

Ayna motifi ve çizimi

Oğuzların Kınık Boyu’ndan gelen kilim motifidir. Ailede birlik, beraberlik, dostluk ve dayanışmayı simgelemektedir. İçinde kavak motifi bulunduğundan, yörede motife kavaklı ayna da denmektedir. Sivrihisar dokumalarının göbek kısmında konturlu kilim tekniği ile kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 13 adedinde ayna motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Sivrihisar dokumalarının göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde kayık motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Kayık motifi ve çizimi

Yörede özellikle seccade olarak dokunan düz dokumalarda mihrap süslemesi olarak kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 1 adedinde mihrap motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Mihrap ve çizimi

27


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Yeni gelinlere “sülaleniz geniş, çocuklarınız bol ve sağlıklı, aileniz dallı budaklı olsun ve genişlesin” dileğiyle gül budağı motifinin kullanıldığı cicim dokumalar verilmektedir. Genellikle dokumalarının göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 4 adedinde gül budağı motifine rastlanmıştır.

Gül budağı motifi ve çizimi

Bıçağın tırtıklı kısmına benzediğinden bu isim verilmiştir. Genellikle bordür süslemelerinde, konturlu kilim tekniği ile kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 10 adedinde bıçak sırtı motifi yer almaktadır. Bıçak sırtı motifi ve çizimi

Kavuk motifi ve çizimi

Tek olarak ya da diğer motiflerle birleştirilerek kullanılan motif konturlu kilim tekniği ile oluşturulmuştur. Bazı köylerde bödelek olarak bilinmektedir. Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 5 adedinde kavuk motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Gagak yörede ördek anlamına gelmektedir. Ayna motifine çift boynuz eklenerek oluşturulmaktadır. Sivrihisar kilim dokumalarının orta göbeğinde kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 4 adedinde çift gagaklı ayna motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Çift gagaklı ayna motifi ve çizimi

28


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Sivrihisar dokumalarında orta göbekte kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 4 adedinde nazarlık motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Nazarlık motifi ve çizimi

Sivrihisar dokumalarında geometrik bezemelerden en çok düz çizgi, bitkisel bezemelerden kavak, figürlü bezemelerden kurt izi, sembolik bezemelerden yarım gagak suyu, nesneli bezemelerden en çok merdivenli motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Dokumaların genel renk ağırlığı kırmızıdır. Kırmızı dışında pek çok renge de rastlanmakta, özellikle aynı renk tonlarının birlikte kullanıldığı dikkat çekmektedir. Sivrihisar düz dokumalarının kompozisyon değerlendirilerek elde edilen sonuçlar Tablo 4’de verilmiştir.

özellikleri

Tablo 4. Sivrihisar Düz Dokumalarının Kompozisyon Özellikleri Kullanılan Bezemeler

f

%

Bütün Yüzeye Yayılan

15

34,09

Dikey

11

25,00

Yatay

18

40,91

Toplam

44

100,00

N=44 İncelenen Sivrihisar düz dokumalarında dikey ve bütün yüzeye yayılan kompozisyonlara rastlanmakla birlikte, çoğunluğunun yatay kompozisyona sahip olduğu tespit edilmiştir.

29


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Fotoğraf 2. Yatay, dikey ve bütün yüzeye yayılan kompozisyon örnekleri

Araştırma kapsamında yöreden ve literatür taramasından elde edilen bilgiler doğrultusunda, Sivrihisar dokumalarından bazı örneklerin kompozisyonları nedeniyle özel isimlerle anıldığı tespit edilmiştir.

30

DOKUMALAR

ÖZELLİKLERİ

Beş Bacalı

Beş bacalı kilim geçmişte ve günümüzde Sivrihisar’ın en tipik ve en tanınmış dokuma örneği olmuştur. “Genellikle Karaburhan, Sarıkavak, Dümrek ve Zey köylerinde dokunmuştur. Tasavvuftaki beş merhaleyi ve insan ruhundaki arındırmayı temsil etmektedir” (Altın, 2014, s.349). İncelenen örnekler arasında sadece 2 adet beş bacalı kilim tespit edilebilmiştir.


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Çubuklu Pala

Diğer dokumalardan artan iplikleri değerlendirmek amacıyla veya özel olarak renk renk boyanmış ipliklerle, genellikle 0,5 cm eninde yatay şeritler şeklinde üretilmiş dokuma örnekleridir. Yörede bu şeritlere çubuk adı verilmektedir. İncelenen dokumalar arasında 8 adet tespit edilen çubuklu kilimlerin bazılarında cicim motiflerine de rastlanmaktadır.

31


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Bacalı

Üretiminde cicim tekniği kullanılmakla birlikte genel olarak “Bacalı kilim” olarak anılan örnek, yöre halkı tarafından Sivrihisar Kalesi’ne atfedilmektedir. Bacalı kilimin tarihçesi yörede ikamet eden Fadime Tokkaya tarafından aktarılmıştır: “Kale Bizanslılar tarafından kuşatılmış, günlerce işgal altında kalmış ama ele geçirilememiştir. Bunun üzerine bir Türk kızının kasıtlı olarak düşmana esir düşmesine karar verilmiştir. Kıza belli simge ve işaretler öğretilmiştir. Her simge ve işarete belli anlamlar verilmiş ve bu simgeleri kullanarak kalenin planını kilime dokuması istenmiştir. Dokunan kilimlerden birinin kale dışına çıkacağı umulmuştur. Böylece kilimin desenlerinden nerede oklu, nerede atlı askerlerin bulunduğu öğrenilecek, bu plana göre saldırı düzenlenecektir. Kale çevresinde gezinirken düşmana esir düşen genç kız hemen tezgahını hazırlamış, kilim dokuyacağını söyleyerek askerlerden ip istemiştir. Kalenin planını simge ve işaretlerle anlatan desenleri kilimine dokumuştur. Bir şekilde kilimi ele geçiren Türkler simge ve işaretleri çözümleyerek saldırı planı hazırlamış ve kaleyi fethetmiştir. Yörede sadece 1 örneği tespit edilebilmiştir.

32


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

4.Sonuçlar ve Tartışma Eskişehir ili Sivrihisar ilçesinde gerçekleştirilen saha araştırması sonucunda yöre dokumacılığının günümüzde ne yazık ki sürdürülmediği, ancak eski dokuma örneklerinin koruma altına alındığı tespit edilmiştir. İncelenen 44 dokuma örneği kilim, cicim ve zili teknikleri ile dokunmuş ve genellikle yaygı olarak kullanılmıştır. Dokumaların ilme ve atkı ipliklerinin tamamı yündür. Çoğunluğu yün olan çözgü ipliklerinde az sayıda pamuk kullanımına da rastlanmıştır. 3 farklı kompozisyon şeması belirlenen örneklerde ağırlıklı olarak geometrik ve sembolik bezemelerin yer aldığı ve bazı motiflerin yöresel isimlerle anıldığı tespit edilmiştir. Anadolu toprakları üzerinde yerleşen çeşitli uygarlıklar ve yaşanan tarihsel olaylar, kültürel ürünlere de çeşitlilik ve zenginlik kazandırmıştır. Sivrihisar yöresinde tespit edilen bacalı kilim gibi yurdumuzun pek çok yöresinde üretilen bu değerler, ihtiyacı karşıladığı gibi topluluklar arasındaki haberleşmenin kısıtlı olduğu zamanlarda mesaj iletme aracı olarak da kullanılmıştır. Var oldukları dönemlerden beslenmiş, üzerlerine yeni değerler eklenerek devam etmiş ve kültürel miras özelliği kazanmışlardır. Günümüzde ise ileri teknoloji ürünlerinin haberleşme, ulaşım, sanayi vb. kavramları tamamen değiştirdiği, ülkeler arasındaki sınırları bile kaldırarak, özde yüzyıllardır yaşatılan bu değerleri de ne yazık ki olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. Teknoloji sayesinde geçmişte varlığından bile haberdar olunamayan topluluk kültürleri, internet aracılığı ile bir diğerini etkiler hale gelmiştir. Olumlu ya da olumsuz yönde değişim yaşandığı gibi bazı değerler tamamen terk edilmiştir. Artık neredeyse hiçbir genç kız nişanlısına mendil işlememekte/çorap örmemekte, kaynanasına mesajını oyasıyla iletmemekte, geleneksel dokumalarını üretmemekte ve yeni kuracağı evinde kullanmayı tercih etmemektedir. Bu tür geleneksel ürünler modern yaşam alanlarına, inşa edilen devasa akıllı evlere yakışır bulunmamakta ve modası geçmiş olarak değerlendirilmektedir. Eskiden göçlerle yaşatılan, zenginleştirilen, olumlu yönde etkileşen bu değerler ve orijinal örnekleri günümüzde yaşanan büyük göçler nedeniyle de tehlike altındadır. Tüm dünya üzerinde yaşanan bu teknolojik gelişmelerin insan hayatını kolaylaştırdığı, değer ve kalite kattığı savunulsa da pek çok açıdan

33


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

çevresel ve kültürel erozyonu da beraberinde getirmektedir. Geçmişte büyük ihtiyaçlara ilaç olarak üretilen kültürel ürünler artık üretilmedikleri gibi, günlük yaşamda yerini alamadıkça ne yazık ki eski örnekleriyle bir bir yok olmaktadır. Bu yüzden toplumsal bilinçle geliştirilen projeler, müze, vakıf gibi oluşumlarla bu örneklerin koruma altına alınması umut vericidir. Sivrihisar Belediyesi de kendi yöresine ait dokuma örneklerini aynı amaçla bir araya toplamış ve geçmişe bir anlamda sahip çıkmıştır. Söz konusu örneklerin aynı zamanda bilimsel çalışmalarla incelenerek literatüre kazandırılması, geleceğe aktarılması açısından büyük önem taşımaktadır.

34


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Kaynaklar Akpolat, C. (2011). Erzurum ve Çevresi Günümüz Dokumacılığı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum. Altın, T. (2014). Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi (Merkez) Folkloru. Eskişehir: Karaca Medya Yayınları. Asker, Z. (2009). Şırnak Düz Dokumaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van. Aytekin, O. (2013). Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Kapaklıkaya Evi Restorasyon Önerisi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Çolak, A., Başaran F.N. (2017). “Ankara Vakıf Eserleri Müzesinde Bulunan Sivrihisar Kilimlerinin Renk, Motif Ve Kompozisyon Açısından İncelenmesi”. V. Uluslararası Halk Kültürü ve Sanat Etkinlikleri Sempozyum Bildiri Kitabı. s:141-154. (12-14 Ekim). KahramankazanAnkara. Ergüder, A. A. (2009). Kars Yöresi Düz Dokumaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum. Keskin, O. (2001). Bütün Yönleriyle Sivrihisar. İstanbul: Bayrak Matbaası. Konuk, D. (2015). Karaman Müzesinde Bulunan Kirkitli Dokumaların Teknik ve Desen Özellikleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Onuk, T., Akpınarlı, H. F., Ortaç, S., Alp, Ö. (1998). İçel El Sanatları. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. Onuk, T., Akpınarlı, H. F. (2003). Şanlıurfa Karakeçili Kilimleri. Türkiye: Atatürk Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayınları. Özalp, T. (1960). Sivrihisar Tarihi. Eskişehir: Tam-İş Matbaası Kaynak Kişiler İrfan BAKAR, Halk Eğitim Merkezi Müdürü, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017) Meriç OKUR, Kültür ve Sosyal Hizmetler Müdürü, 50 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 11.05.2018) Seda SAKARYA, Sivrihisar Belediyesi’nde Görevli, 27 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 11.05.2018) Fadime TOKKAYA, Ev Hanımı, 41 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017) Emine BARIŞ, Ev Hanımı, 77 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017) Raziye GÜMÜŞTEKİN, Ev Hanımı, 75 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017) Nazlı ALTIN, Ev Hanımı, 52 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017)

35


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

36


Yayın, N.(2018) Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine, Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 37-46. Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 12.11.2018 Kabul / Accepted: 18.12.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

DİVRİĞİLİ VELİ DEDE’NİN ŞİİRLERİNDEN HAREKETLE “DELİL” TERİMİ ÜZERİNE Nerin YAYIN* Öz “Veli” mahlası, şairler arasında yaygın kullanılmakla birlikte Divriğili Veli Dede ve Veli Baba olarak bilinen iki farklı “Veli” mahlaslı şairin, cönklerinde bazı şiirlerini “delil” olarak adlandırdıkları görülmüştür. “Delil”, bilinen anlamı ile içerdiği kanıt, şahit vb. kelimelerin ötesinde edebî bir terim olarak “rehber-mürşit” anlamı da taşır. Türk tasavvuf edebiyatında sıklıkla kullanılan şiir türlerinin yanında özellikle Divriğili Veli Dede veya Veli Baba’nın (Birebir aynı şiiri oluşturmaları aynı kişi olduklarını düşündürmektedir.) AleviBektaşi geleneğinde şiirlerini “delil” adı ile kaydettikleri tespit edilmiştir. “Delil” adını verdikleri şiirler incelendiğinde ise bu terim ile Allah’a ulaşmada rehbere-mürşide ihtiyaç olduğu vurgusunun ön plana çıktığı görülmektedir. Bunun yanı sıra diğer şiirlerin herhangi bir tanımlama yapılmadan sunulmasına rağmen sadece “delil” olarak isimlendirilen şiirlerde bu durumun görülmesinin, bu şiirlerin diğerlerinden özel bir yerde tutulmak istendiği şeklinde yorumlanması mümkündür. Anahtar kelimeler: Delil, Şathiye, Nutuk, Nefes, Cem Ayini, Kanıt, Rehber, Yol.

* Prof. Dr., Ege Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi.

37


Nerin Yayın

THE TERM “DELİL” ON DİVRİĞİLİ VELİ DEDE’S POEM Abstract The “Veli” penname was widely used among poets, but two poets who were known as Divriğili Veli Dede and Veli Baba, they called some of their poems as “evidence”. “Delil” also means mentor-guide as a literary term beyond words its known meaning, witness, proof ect. In addition to the types of poetry commonly used in Turkish mystic literature, Divriğili Veli Dede or Veli Baba (Suggesting that they are the same person who create the same poem one by one.) In Alevi-Bektashi tradition, it was seen that they recorded their poems under the name of “evidence”. When the poems they call “evidence” are examined, it is seen that the emphasis is on the need for a mentor-guide via reaching the God. Although the other poems are written without any definition, this is seen only in the poems called “evidence”. It is possible to interpret these poems as desiring to be kept in a special place. Keywords: Evidence, Shathiye, Nutuk, Nefes, Cem Rituals, Proof, Mentor, Way.

38


Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine

Arapça “delâlet” fiilinden gelen ve “kılavuzluk, iz-işaret, belirtmek” anlamlarına geldiği belirtilen “delil” (Parlatır, 2014: 320), İslam Ansiklopedisi’nin aynı adlı maddesinde “yol göstermek-irşad etmek” “delil”inde “yol gösteren-kılavuz-rehber, doğru yola ve doğru sonuca götüren, göstererek haber veren” (Yavuz, 1994: 136-138); Ethem Cebecioğlu’nun “Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü”nde ise “işaret, iz, rehber-yol gösteren, delil, şeyh” olarak açıklanmakta; Alevi ve Bektaşi cemlerinde dergâhın meydanında yanar halde bulunan mumların yakıldığı tek muma da “delil” dendiğini, bu ince uzun mumum içindeki fitilini dışı yumak şeklinde iple sarılı ve bir ucunun sürekli dışarı çıkarılmış vaziyette durduğu belirtilmektedir (Cebecioğlu, 2009: 46). Doğan Kaya’nın “Türk Halk Edebiyatı Terimleri Sözlüğü”nde yer almayan “delil” terimi Türkçe Sözlükte de benzer anlamıyla “delil-kanıt ve rehber-kılavuz, iz-yol, insanı doğruya götürecek iz” şeklinde açıklanmaktadır (1988: 350). En bilinen anlamıyla “delil”, “kanıt-ispat etmeye yarayan kişi, nesne, olay vb” ve bu bağlamda “şahit” anlamına gelmektedir. Özellikle hukuk alanında sıkça kullanılan “delil” terimi ile ilgili pek çok deyim, söylem herkesçe bilinmektedir: “delil toplamak”, “delil göstermek”, “delil bulunmadığı yani suçu ispat edilmediği sürece herkes masumdur” gibi… Tasavvufi anlamda ise delil en çok “rehber-kılavuz” olarak kullanılagelmiş; bu bağlamda “Delilsiz cennete girilmez” şeklindeki bir söylem dilimize yerleşmekte gecikmemiştir. “Deli”nin “çok güçlü, karşı konulmaz derecede güçlü, kuvvetli” anlamından hareketle bu söylemin “Delisiz cennete girilmez” şeklinde de kullanıldığını hatırlatarak “delil”in “uyarı-ikaz, işaret” anlamında kullanılması da söz konusudur: İnsanın rüyasında gördüğü herhangi bir olay-kişi-nesne ve bunun gibi daha sonraki günlerde yapması gerekenleri bir işaret, bu yolda bir uyarı olarak kabul etmesinde davranışlarını hatta sosyal ilişkilerini bile buna göre düzenlemesi gibi… İbrahim Aslanoğlu’nun; 1. İğdecikli Veli (Sivas) 2. Divriğili Veli (Sivas; şiirlerini Veli adayla yazmaktadır) (33 no’lu cönk) 3. “Şarkışla’nın Kılıçkil Köyü’nden Âşık Veli ki aslen Ağa köyünden olup uzun müddet şiirlerini “Veli” adıyla yazmıştır.” (Aslanoğlu, 1984: 11-12)

39


Nerin Yayın

şeklinde açıkladığı, “Veli” adını kullanan pek çok aşığın bulunması, bu durumun ise tasavvufta şeyhe bağlılığın esas olduğu, bu bağlamda aynı adın veya mahlasın kullanılmasının, onun şiirlerine nazire söylenmesinin veya yazılmasının da bu bağlılık içinde değerlendirilmesi gerektiği (Köprülü 1976, 125) görüşünün hareket noktası teşkil edeceğini, bu noktada “velî” sözcüğünün “Cenab-ı Hakk’a yakınlık derecesini kazanmış olan seçkin kulu Allah’ın dostu ve sevgili kulu bir çocuğun sorumluluğunu üstüne alan ve velayet hakkına sahip olan kimse, sahip (ki genelde başka kelimelerle birlikte kullanılır), imanlı kullarının dostu olan onlara yardım eden insanlara başarı nasip eden-sıkıntılarını gideren-Allah” (ki Esma-i Hüsna’dan biridir) anlamlarında kullanıldığını (Parlatır, 2014: 1791) belirtmek istiyoruz. 2007 yılında Sivas’ta sunduğumuz Divriğili Veli Dede’nin şiirleri ile ilgili hazırlıklar sırasında Divriği’nin Aydoğan köyünde yaşayan ve Pir Sultan Abdal, Kul Mustafa, Sadık, Nesimi, Noksani, Derviş Ali, Şah Hatayi, Virani, Kul Himmet, Derviş Mehmet gibi âşıkların şiirlerinin de yer aldığı Hasan Yalıncaklı’da bulunan 33 no.lu cönkte 210 numarasıyla kayıtlı olan şiirin “delil” olarak verildiğini, bu adlandırmanın Cemal Şener’in hazırladığı ve Alevi törenleri ile Abdal Musa, Sultan Hamza Baba, Veli Baba, Hacı Bektaş Veli’nin şiirlerinin de yer aldığı yüksek lisans tezinde de söz konusu olduğunu, adı geçen tezde yer alan ve Veli Baba’ya ait olan 522, 527, 52 no.lu şiirlerde de görüldüğünü tespit ettik. “Delil” diye tanımlanan ve elimizde bulunan dört şiirden Divriğili Veli Dede’ye ait olup 33/8 koduyla ve 210 numarasıyla kayıtlı olan şiir ile Veli Baba’ya ait olup 522 numarayla kayıtlı “şathiye” türündeki şiirler birbirinin aynıdır. Şiirin: 522-210 VELÎ DELİL Bir derde düş oldum tabip ararken Tabibi buldum ki derdi benden çok Her derdin tabibi seni bilirdim Ne hikmet ki senin derdin benden çok

40


Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine

Dertli olan düşünmesin boşuna Çok iş gelir er olanın başına Tevekkül eyledim Hakk’ın işine Her derdi kuluna reva görmüş Hakk Yerin göğün temelini kurunca Ağlamaya gülmeye o dem verince Tabipler tabibi dertli olunca Besbelli ki bu âlemde dertsiz yok Derdi çok vermişsin ne idi suçum Eğer dertli ise dert ehline açın Ehl-i beyte gam yoldaş olduğum için Âşık isen dertli sinen oda yok VELİ’m eyder işim ah u zar ise Hakk bize yardımcı Ali olursa Bu âlemde bir muradın kalırsa Kerbela’da İmam Hüseyin’e bak şeklindeki dizelerinden de anlaşılacağı üzere (belli belirsiz bir samimiyet söz konusu olsa da) Allah’ın varlığı ve birliği mutlak varlığın sadece O olduğu, her derdin çaresinin O’na inanmakla bulunacağı belirtilmektedir.

41


Nerin Yayın

Veli Baba’ya ait olan ve adı geçen tezde 527 numarada kayıtlı olan; 527 VELİ DELİL Canım kurban olsun Ali evladına Âşıkları esir edip coşturur Kırım tilkileri kırılsın ölsün Şeytan gibi birbirini şaşırır Şeytan’dan işitir Ali’yi bilmez Hallak-ı âlemde doluyu bilmez Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi bilmez Üstad Firavun yoldan şaşırır Bizim müşkülümüzü mürşid halleder Efendimiz yolsuzları yollu eder Biz ednayız âşıklardan belleder Sultanı seven gaflete düşürür Hakkı bilen halka Allah’ı fark eder Ezel kör gelenler yine kör gider Padişahlar tacı tahtı terk eder Her aşığı efendisine düşürür

42


Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine

VELİ’m der ki Hakk halk eyledi âlemi Cebrail Hakk’dan getirdi selamı Şeytanınan çalınan kalemi Ahirette yine şeydan şaşırır şeklindeki şiir ise bir “nefes” olup “Hz. Ali’ye bağlılık”, “Hacı Bektaş Veli sevgisi”, “Hz. Ali ve Hacı Bektaş Veli’nin rehber-mürşit-kılavuz-yol gösterici olduğu” gibi unsurların yer aldığı “Allah’ın tek yaratıcı, mutlak varlık olduğu” inancı ile son bulmaktadır. Sözü geçen tezde 528 numarada kayıtlı olan ve ilk yedi dörtlüğünü aşağıya aldığımız şiir ise bir “devriye”dir: 528 VELİ DELİL Bir kişi Allah’ın emrin bilmese Seçilip geriye kalmak görünür Kurulsa da tekebbürlük eylese Ahirinden imansız olmak görünür Eğer ki dünya için aşarsa İblis’e uyup doğru yolundan şaşarsa İki musahibin biri düşerse Anın nasibini bulmak görünür Birinde düşüne ya bir hal olur İkide düşüne sinem yol olur Üçünde düşüne hayli kal olur Ana hayli zaman kalmak görünür

43


Nerin Yayın

Dördünde düşenin işi zar olur Beşinde düşenin işi zor olur Altıda düşenin nuru nar olur Onu yoluyanan bulmak görünür Yedide düşenin gözü yaş olur Sekizde düşenin işi şaş olur Dokuzda düşenin yazı kış olur Onu küll-i Kuraniye etmek görünür Onunda düşende ağlar gülünmez On birinde düşen yol gelemez On ikide düşenin derdine dermen bulunmaz Bir mürşid bir buyruk bulmak görünür Arar mürşidi de buyruğu bulur Aman Mürvet der de darına durur Erenler yerden gökten kuvvetli olur Yüz üstü düşüp de gelmek görünür satırlarından da anlaşılacağı üzere şiir, insanın bu dünyadaki hayatının evreleri ve bu evrelerin her birinde nelerle karşılaşacağı işlenmektedir. Bu şiirin de diğerleri gibi “Allah’ın tek yaratıcı ve mutlak varlık olduğu, onun emirlerine uymamanın başına iyi şeyler getirmeyeceği, tek rehber-tek mürşidin Allah olduğu” inancıyla son bulmakta olduğunu belirttikten ve hepsinin “delil” şeklinde adlandırıldığını bir kere daha hatırlattıktan sonra diyebiliriz ki:

44


Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine

1. Türü ne olursa olsun gerek Divriğili Veli Dede gerekse Veli Baba şiirlerini “delil” diye tanımlayarak Allah’ın varlığı ve birliğini, O’nun tek yaratıcı, tek ve mutlak varlık olduğunu, 2. Bu dünyanın, bu âlemin Allah’ın büyüklüğü ve tek yaratıcı olduğunun en büyük delili, en büyük şahidi olduğunu, 3. Tüm Müslümanlar için Allah’a ulaşmanın, onun inayetini kazanmanın Hz. Ali ve Hacı Bektaş-ı Veli’yi rehber-mürşit olarak kabul etmekle mümkün olacağını, 4. Tek mürşidin, tek rehberin ise sadece Allah olduğunu, O’na ulaşmak için emirlerini kılavuz-rehber edinmek gerektiğini vurgulamak ve bu konuya dikkati çekmek istemişlerdir. Bu bağlamda “DELİL” hem bilinen “şahit-kanıt” hem de tasavvuftaki “mürşit-rehber-kılavuz” anlamlarında kullanılmış; Allah’ın varlığı-birliği-tek yaratıcı olduğu “delil” teriminin her iki anlamı üzerinden hareket ederek belirtilmiştir. Asıl mühim nokta ise gerek İğdecikli Veli Dede gerekse Veli Baba’nın şiirlerinin hiçbirine herhangi bir tanımlama yapmazken sadece örnek olarak verdiğimiz şiirlere “delil” adını vererek bunların diğer nefes-devriye ve şathiyelerden daha önemli bir yere oturttuğunu göstermek istemiş olmasıdır. Bir başka ifadeyle bu şiirlerin verdikleri mesajlar ve içerdikleri bağlamında “nutuk”, birer “öğreti” değerinde olduğu, söz konusu şiirlerin her birinin aslında birer rehber”, birer “kılavuz” gibi değerlendirildiği ortadadır. Gerek İğdecikli Veli Dede gerekse Veli Baba’nın aynı olan şiirlerinin birbiriyle tamamen örtüşmesini ise nazirecilik ve mürşide bağlılık geleneğinden çok aynı adı taşıyan pek çok şairin bu bağlamda Veli adını taşıyan birden fazla şairin bulunduğunu dikkate alarak “karışmış olabileceği” şeklinde açıklamak istiyoruz. Kaynaklar ASLANOĞLU, İ. (1984). İbrahim Âşık Veli, Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, MFAD Yayınları: 33, Halk Edebiyatı Dizisi: 8, ss: 11-12. CEBECİOĞLU, E. (2009). “Delil”, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Ağar Kitabevi Yayını s: 46.

45


Nerin Yayın

KAYA, D. (2007). Ansiklopedik Türk Halk Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yayınları. KÖPRÜLÜ, M. F. (1976). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No: 118. PARLATIR, İ. (2014). Osmanlı Türkçesi Sözlüğü”, (7. Baskı), Ankara: Yargı Yayınevi. ŞENER, C. (1995). Alevi Törenleri, Abdal Musa, Veli Baba Sultan, Hacı Bektaş Veli, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Lisans Tezi. Türkçe Sözlük, (1988). Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, TDK Yayınları, C. 1, s: 350. YAVUZ, Y. Ş. (1994). “Delil”, İslam Ansiklopedisi, C. 9, Türkiye Diyanet Vakfı. YAYIN, N. (2017). “Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinde Konu, Şekil ve Tür”, Osmanlılar Döneminde Sivas Sempozyumu, 21-25 Mayıs 2017, Sivas.

46


Çelikörs, S. (2018). Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinleraraslılık. Uluslarası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 47-62. Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 17.09.2018 Kabul / Accepted: 08.12.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

PINAR KÜR’ÜN ASILACAK KADIN ROMANIYLA KAĞIZMANLI HIFZI’NIN SEFİL BAYKUŞ AĞITI ARASINDA METİNLERARASILIK Sefa ÇELİKÖRS* Öz

Metinlerarası ilişki, farklı eserlerdeki ortak paydanın alınması, doğrudan kullanılması ya da kahramanları değiştirilerek aynı olayın, başka karakterler üzerinden yaşatılmasına dayalı bir kuramdır. Bu kuramdan yararlanılarak oluşturulan eserlerden biri de Pınar Kür’ün Asılacak Kadın adlı eseridir. Roman metinlerarası ilişkiler yönünden irdelenebilecek türden bakış açılarına elverişlidir. Adı geçen eserde yazar, 19. yüzyıl halk şairlerinden biri olan Kağızmanlı Hıfzı’nın “Sefil Baykuş” ağıtından metinlerarası bağlamda faydalanmıştır. Söz konusu romanda Sefil Baykuş ağıtının trajedisi, romanın kahramanı Melek üzerinden aktarılır. Bu çalışmada Asılacak Kadın adlı roman, metinlerarasılık bağlamında incelenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Asılacak Kadın, Sefil Baykuş, Metinlerarasılık.

* Ahi Evran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi,

[email protected].

47


Sefa Çelikörs

INTERTEXTUALITY BETWEEN PINAR KÜR’S “ASILACAK KADIN” NOVEL AND KAĞIZMANLI HIFZI’S “SEFİL BAYKUŞ” Abstract Intertextual relationship, taking different common denominator in the works, replacing the direct use of the same events or heroes, is a theory based on the kept alive through other characters. One benefit of this theory is the work of works created from the original She later also to women. This novel are such that can be analyzed in terms of intertextual relations. Name the author of the work, which is one of the 19th century folk poet Kağızman Hıfzı's "Sefil Baykuş" has benefited from a lament intertextual context. Owl lament the tragedy of miserable novel, the hero of the novel are transmitted on an angel. This study will be examined in the context of intertextuality from the original novel to women. Keywords: Asılacak Kadın, Sefil Baykuş, Intertextuality.

48


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

Giriş Metinlerarasılık

“Yeniliği ne olursa olsun, öyleyse bir metin alıntı, alıntıların bir karışımıdır.” Jean Claude Vareille. Metinlerarasılık kavramı Julia Kristeva tarafından ortaya atılmıştır. Bu kavram bir ya da birkaç gösterge dizgesinin bir başkasıyla transpozisyonu yani yeniden konumlandırılması anlamına gelmektedir. 1 Metinlerarasılık Kubilay Aktulum’a göre yeniden yazma işlemidir. Öte yandan metinlerarası ilişki alıntı ve gönderge, gizli alıntı (aşırma), anıştırma, yansılama, alaya dönüştürüm ve öykünme gibi yöntemlerle kurulmaktadır.2 Metinlerarasılık, başka bir eserden bir olaya, yargıya; Julia Kristeva’nın bir sözüyle ifade etmek gerekirse “Bir göstergeler dizgesinin başka bir dizgeye geçişi” olarak tanımlanabilir. “Bir kültür ortamının içinde doğan metin, kendinden önceki metinlerin evreninde dolaştığı gibi kendisinden sonraki metinler için de -kısmen veya tamamen- bir malzeme mahiyetindedir. Örtülü veya açık göndermelerle metinler arasında yakınlık, benzerlik, karşıtlık, öykünme biçiminde değişik biçim ve boyutlarda ilişkinin kurulmasına aracılık eder.” 3 Diğer bir deyişle metinlerarası ilişki, farklı eserlerdeki ortak paydanın alınması, doğrudan kullanılması ya da kahramanları değiştirilerek aynı olayın, başka karakterler üzerinden yaşatılmasına dayalı bir kuramdır. Çoğu yazarın kullandığı kural koyucu Tanrı, metindeki varlığını yitirmeye başlar ve ölür. Geriye ise çok sesli bir dil olan, metin kalır. Çok sesli dil, birçok metnin tek bir metinde yer almasının sonucudur. “Metinlerarasılık, bir anlatım biçimi olarak ele alındığında, sadece postmodern kurgunun bir anlatım biçimi olarak kabul edilemez. Gerçekçi 1 Victoria R. Holbrook, Aşkın Okunmaz Kıyıları, İletişim Yay., İst. 1998, s. 63-64. 2

Bakınız: Kubilay Aktulum, “Metinlerarası İlişkiler”, Öteki Yay., Ankara, 1999.

3

Sevim Nilay Işıksalan, “Postmodern Öğreti ve Bir Postmodern Roman Çözümlemesi: Kara Kitap/ Orhan Pamuk”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 2, 2007, s. 429.

49


Sefa Çelikörs

edebiyat ve modern edebiyat da bu anlatım biçimini kullanmıştır. Onların metinlerarasılık ilkesini kullanım biçimi, daha çok kaynak ve köken araştırmalarına yönelik olmuştur. Postmodern yazarlar, metinlerarasılık ilkesini çok daha fonksiyonel ve ayırt edici işlevler için kullanmıştır. Böylece, çizgisel bir kurgu izleyen klasik yazı yazma biçimleri yeni bir anlayışla düzenlenmiştir.”4 Edebi metinlerin kaynağını besleyen; destanlar, şiirler, hikâyeler, sonrasında romanlar varlıklarını her daim sürdürmüşler; günümüzde de şiir, destan, hikâye ve romanlar, kurgu anlamında bazı metinlerin içinde, tek bir metin olarak çok sesli bir dile dönüştürülmüştür. Bu tür yapıtları oluşturmada da metinlerarasılığın katkısı yadsınamaz. “Metinlerarasılık, üstkurmacanın bir türevidir. Yazma eyleminin odak noktaya yerleştiği üstkurmaca metinlerde, roman kişileri, sürekli metinler üretmektedir. Yazar, içbükey aynalarda olduğu gibi iç içe geçmiş metinleri sürekli kurgulamaktadır.” 5 Yıldız Ecevit’in bu anlatısını göz önünde tutarsak, iç içe geçmiş metinlerin sürekli kurgu halinde olması, metinlerarası ilişkilerde alıntılama ve diğer yöntemlerle (kolaj, pastiş, vb.) mümkün olan bir durumdur. Bu tür metinlerde geçen, yapıtın özündeki ontolojik katmanlar ya da karakterlerindeki ilginç yanlar, bir başka metnin içerisinde gönderme yapılıp konu edinilebilir. “Önceleri, metinler, çoğunlukça tarihe, yazara, yazarın psikolojisine, ereklerine göre ele alınıyordu. Ancak sonradan söylemlerin iç içe geçtikleri, yapıtların üst üste gelerek birbirleriyle karıştıkları, her yazınsal metnin aslında “çoksesli” özellikte olduğu, metnin ve anlamın büyük ölçüde önceki metinlerden gelen kesitlerin iç içe geçmelerine bağlı olarak üretildiği savı ileri sürülerek yeni bir metin tanımı ve anlayışı ortaya konur.” 6 Bu noktada William Shakespeare’in Kral Lear adlı eserindeki Kral Lear karakterinin kendinden sonraki metinlere kurgu bağlamında yol gösterdiği söylenebilir. Örneğin Turgenyev bu eserden yola çıkıp Bozkırda Bir Kral Lear adlı uzun bir öykü kaleme alır ve bu öyküsünde adından da anlaşıldığı üzere Shakespeare’in eserindeki karaktere benzer bir karakter kurgular.

4 Dilek Yalçın-Çelik, “Yeni Tarihselcilik Kuramı ve Türk Edebiyatında Postmodern Tarih Romanları”, Akçağ Yay.,

Ankara, 2005, s. 47. 5

Yıldız Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, İletişim Yay., İstanbul, 2001, s. 110.

6

Kubilay Aktulum, “Metinlerarası İlişkiler”, Öteki Yay., Ankara, 1999, s.7.

50


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

Metinlerarasılık kuramında kullanılan kavramlardan birisi “Yansılama” (Parodi)’dır. Yansılama bir metnin biçimi ya da içeriği bakımından birtakım değiştirmelerin olduğu ve yeni bir metne uyarlandığı eserlerdir. Başka bir ifadeyle: “…Soylu bir metnin biçeminin sıradan bir konuya uyarlanmasıdır. Yazarların yansılama yöntemine başvurmalarındaki amaç, destansı söylemlerle alay etmektir.” 7 Parodi Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğünde ise şu şekilde tanımlanmaktadır: “Bir edebiyat eserinin, gülünç bir şekilde, zekice ve doğan bir espri çerçevesinde taklit edilmesi. Başka bir deyişle, taklit etmek suretiyle meşhur bir eseri ve sanatkârını alaya alıp kusurlarını açığa vurarak komik duruma düşürmek; bir nevi onu olumsuz yönde eleştirmektir.”8 Metinlerarasılık yönteminde yer bulan bir başka kavram “alıntı”dır. Jacopsan, alıntıyı, “bir sözce içinde sözce, bir ileti, bir sözce üzerine sözce” olarak tanımlar. “Bu tür dış sözler söylemlerimizde geniş yer tutar. Başkalarını alıntılarız, geçmişte kendimize ait sözlerimizi alıntılarız, kimi deneyimlerimizi böylelikle öz-alıntılar biçiminde sunarız.” 9 Alıntı metinlerarasılık kavramında en belirgin ve somut olan unsurdur. Çünkü bir başka metinden alınan alıntı, olduğu gibi aktarılır. Yazarlar kendi oluşturdukları metinlere bir başka metinde yer alan söz, diyalog, şiir, gibi unsurları olduğu gibi aktararak metinlerarası “alıntı” yapar. “Gizli Alıntı” ise metinlerarasılık yönteminde kullanılan kavramlardan bir diğeridir. Bu konuda Kubilay Aktulum “Metinlerarası İlişkiler” adlı eserinde bu konuya şöyle değinmektedir: “Ayraçlar ya da italik yazı ile belirtilen, metinlerarasının en açık ve en sık başvurulan biçimi olan alıntının karşısına, kapalı metinlerarası diye anılabilecek “gizli alıntı”yı, bir başka deyişle, “aşırma”yı yerleştirebiliriz. Gerçekten de gizli alıntı, bir sözcenin ayraçlar ya da italik yazı kullanılmadan, sözcenin geldiği yapıt ya da yazarın adı belirtilmeden yapılan alıntıdır.” 10 “Gizli alıntı” yapılınca okur, bu durumu anlamakta zorluk çekebilir. Bu kavram herhangi bir belirti ya da alıntının gösterilmeden yapılması durumundan kaynaklanır. 7

Tezer Özlü’nün Yaşamı, Yazınsal Kişiliği, Yapıtları ve Kurmaca Metinlerinde Cesare Pavese Etkisi, s. 22.

8 Turan Karataş, Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Sütun Yay., İstn, 2011, s. 465. 9 Metinlerarası İlişkiler, s. 94. 10

Metinlerarası İlişkiler, s. 103.

51


Sefa Çelikörs

Bir diğer kavram ise “Anıştırma”dır. Anıştırma da metinlerarası ilişkilerde anlaşılması zor olan yöntemlerden bir diğeridir. Bunu ayırt etmek diğer unsurlara göre daha meşakkatlidir. Metinlerarasılığın çok kullanılan biçimlerinden birisi olan anıştırma, “…anıştırılan metin ile (yani gönderge metin, ancak kapalı bir gönderge), anıştırma yapan metin arasında bir “söyleşim”i işin içerisine sokar. Kavramın kavranması için, bir sözce ile yansılarını gönderdiği bir başka sözce arasında belli bir algılamayı zorunlu kılama unsuru vardır.”11 Metinlerarasılıkta varlık bulan tekniklerden bir diğeri de Pastiş’tir. Pastiş, daha önce var olan bir metnin söylem özellikleri dikkate alınarak yeni bir roman meydana getirilirken; romanın üslubunun taklit edilmesidir. Metinlerarasılığın diğer kavramlarından birisi de Kolâj’dır. Kolâj, “kes yap” manasını taşır. Fotoğraf, gazete kâğıdı gibi nesnelerin yapıştırılması, bazen de boya ile karıştırılarak uygulanan nesne üzerinde yeni bir resim yaratma tekniğidir. Asılacak Kadın ve Sefil Baykuş Ağıtı Asılacak Kadın romanının ilk baskısı 1979 yılında yapılır. Kitap işlediği konu bakımından farklı tepkilere yol açtığı için bir müddet sonra mahkeme kararıyla yasaklanıp toplatılır; yasağın kaldırılmasıyla da tekrar raflardaki yerini alır. Sinemaya da aktarılan Asılacak Kadın romanı yıllar önce işlenen bir yalı cinayeti olayının haberi ile başlar: “Birkaç ay önce kamuoyunu haftalarca meşgul eden ve halk arasında ‘Yalı Cinayeti’ olarak adlandırılan dava dün sonuçlanmış ve sanıklardan Melek Ebruzade idama, suç ortağı Yalçın Özveren ise ömür boyu hapse mahkûm olmuşlardır.”12 Asılacak Kadın Romanı üç bölümden meydana gelmektedir. İlk bölümde bir kadın düşmanı olan Hâkim, ikinci bölümde Melek, üçüncü bölümde ise Yalçın karakteri konuşmaktadır. Çalıştığı yalıda küçük yaşta, ev sahibi tarafından hayat kadınlığı yaptırılan Melek; ona âşık olan Yalçın’ın ev sahibini öldürmesiyle bütün suçun Melek’in üzerinde kalması ve Melek’in idama, Yalçın’ın ise müebbet hapse doğru giden öyküsü işlenmektedir. Eserde dikkat çeken bir husus vardır. Bu, Melek’in dilinden düşürmediği bir 11

Metinlerarası İlişkiler, s. 108-109.

12

Pınar Kür, Asılacak Kadın, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1979, s.7.

52


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

ağıtın varlığı ve okuyucunun ruhuna işleyen bir acının olması hususudur. Bu ağıt halk edebiyatının önemli şairlerinden birisi olan Kağızmanlı Hıfzı’ya (ö. 1918) ait bir şiirdir. Kağızmanlı Hıfzı, amcasının kızı olan Suna’nın mezarı başında Sefil Baykuş adlı bir ağıt yazmıştır. Daha sonra bestelenen bu ağıt, yukarıda da belirtildiği gibi Melek’in dilinden hiç düşmeyecektir. (Kağızmanlı Hıfzı çok genç yaşta Ermeniler tarafından şehit edilmiştir.) Asılacak Kadın Romanında Sefil Baykuş Ağıtına Açık Gönderme Açık göndermeler, metinlerarasılıkta en çok kullanılan yöntemlerden birisidir. Bu yöntemde, bir metnin içerisine; bir başka metinden alınan alıntılar yerleştirilir. Diğer metnin bazı bölümlerine açık bir şekilde göndermeler yapılır. “Bu biçimde yapılan göndermeler, okuru alıntı yapılan metne yönlendirdiği için daha zengin okumalar yapılmasına olanak sağlar.”13 Bu tür metinlerarasılıklar genellikle alıntılama yöntemiyle doğrudan yapılmaktadır. “…alıntı, yazarın kendi metnini biçem, konu, tema, imgesel ve simgesel anlatım gibi açılardan desteklemek için başvurduğu bir yöntemdir.”14 Asılacak Kadın romanı içerisinde devamlı Sefil Baykuş ağıtına açık bir şekilde göndermeler yapılır. Ağıt, roman içerisinde bir ses olarak manolya ağacının altında başkişinin benliğine çok ötelerden seslenir. Bu ses, bütün olarak değil, parça parça, kahramanın çocukken dedesinden öğrendiği bir türkü olarak ara ara anımsanır. En başta kahraman bu sesin nereden geldiğinin merakıyla iç dünyasında oyalanır. Sesi düşündükçe, ağıtın dörtlükleri diline dolanır: “te bebecikken ihtiyar hem söyler hem ağlar Azad eyleseler uçamaz mısın Kırılmış kolların kanadın hani. Kim o ihtiyar bir türlü çıkaramam gözüm görmüyo aklım ermiyo sırf gönlüm duyuyo…” (s.67). Ağıtı gönlüyle, vicdanıyla duyan başkişi, zaman zaman bu türküyü hatırlar ve sürekli geçmişe, dedesinin hayallerine sarılır: “gitmiş beni üvey ağamın hayın anamın eline bırakıp gitmiş bilemen türküsünü duyarım ihtiyar çatlak sesini duyarım”. (s.113-114). 13

Tezer Özlü’nün Yaşamı, Yazınsal Kişiliği, Yapıtları ve Kurmaca Metinlerinde Cesare Pavese Etkisi, s.14.

14

Tezer Özlü’nün Yaşamı, Yazınsal Kişiliği, Yapıtları ve Kurmaca Metinlerinde Cesare Pavese Etkisi, s.18.

53


Sefa Çelikörs

Roman kahramanı Melek, roman boyunca birçok kötü olayın etkisinde kalır. Hayat kadını sıfatını almasının yanında, cinayetle suçlanması kahramanın sonu olur. Dolayısıyla haksız yere asılacak olan kahraman, kendisine sahip çıkacak bir aile kimliğinden yoksundur. Bu noktada kahramanın sığınabileceği tek yer, onu ruh-beden çatışmasından uzakta tutan büyülü türküdür: “… ihtiyar anlatır durur kim ki o ihtiyar Kırık mı kanadın kolların hani Yeller mi savurdu küllerin hani Azad eyleseler Kırık mı kanadın kolların Küllerin Yeller mi savurdu… “nerde geliyo bu ses hep geliyo hep geliyo, içerimi yakıyo yaktığınan kavuruyo bu türkü çatlamış bir erkek sesi iyicene kocalmış kim peki o ihtiyar sevmek sevmek dedikleri… Küllerin hani küllerin hani Kolların hani” (s.64). Bu türkü henüz on beş yaşında ölen Suna adında bir genç kızın acısıyla söylenmiştir. Melek’te Suna gibi henüz on beş yaşlarındadır. Küçük yaşında erkeklerin cinsel objesi kimliğine dönüştürülmüş; yaşayan bir ölü haline getirilmiştir. Romandaki ses unsuru oldukça önemlidir. Ses; bir uyarılış, çağrılış, yenilenme, dikkat çekme, özellikle de maceraya davettir. Kendi içinden başka bir ben yaratma ya da ona bağlanıp onunla bütünleşme; tek bir benlik yaratmaktır. Romanda bir anda ötelerden bir ses, bir ağıt metnin içinde yer bulur ve kahraman, sese doğru giderek geçmişine varır. Kağızmanlı Hıfzı’nın özelde Sefil Baykuş için kaleme aldığı bu türkü, simgesel düzeyde açmazda bulunan, varlık-yokluk ekseninde çırpınan kişi ya da varlıkların geneline seslenir. Pınar Kür’de Hıfzı’nın bu sesine romanında yabancı kalmaz, onun çağrısına Melek üzerinden cevap verir: “…uzaktan bi türküdür gelir aklıma neyin nesidir bi doğru dürüst

54


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

toparlayamam işittiğim ses hep o ihtiyarın çatlamış sesi “ecel tuzağını açamaz mısın açıp da içinden kaçamaz mısın ninni balam ninni kalma uykusuz hem garip hem çıplak hem aç hem susuz” (s.89). Roman içerisinde açık bir alıntı şeklinde yer alan ağıt, sese göndermeler yapar. Bu açık göndermenin en temel amacı, şiirin trajedisiyle Melek’in ruh halinin benzerliğidir. Yazar metne en uygun alıntıyı şiirle göstermiştir. Çünkü başkişi Melek, ait olduğu yalıdan kaçamayan tutsak bir kadın konumundadır. Yapıtlar Arası Gönderme Asılacak Kadın ve Sefil Baykuş Yapıtlar arası göndermeler metinlerde sık kullanılan unsurlardan birisidir. Bu gönderme kurgusal metinler içinde, bir başka metne yapılan göndermelerden meydana gelir. Yapılan göndermelerde metnin ana konusunun korunması önemlidir. Çünkü amaç o metinden yola çıkarak, yeni bir edebi metin (ya da kurgu) oluşturmaktır. Muhlise Coşkun Ögeyik yapıtlar arası gönderme hususu hakkında şöyle demektedir: “Eserler arası göndermeler, eserlerin ana kurguları kullanılarak, bir başka kurgu oluşturma ve güncelleme biçiminde de olabilir.”15 Asılacak Kadın adlı roman, söz konusu metnin ana konusuna sadık kalmış, şiirin ana teması olan ölüm duygusunu, henüz yaşarken ölen başkişi Melek’in benliğine yerleştirmiştir. Bu yerleştiriş bir çağrı niteliğinde hayat bulmuştur. Ana teması ölüm acısı olan Sefil Baykuş ağıtı, Asılacak Kadın romanında Melek’in kurtuluş sesi olur. Romanda olay örgüsü, dış dünyaya algılarını kapayarak kendi ben’ine yönelen kahramanın, ötelerden gelen sesin ontolojik derinliğini anlamlandırma çabasıyla şekillenir. Bu ontolojik bağ, ölüm olgusuyla iç içedir. Ötelerden gelen bu ses, Kağızmanlı Hıfzı’nın ağıt türünde yazdığı şiirle tek bir benliğe bürünür:

15 Muhlise Coşkun Ögeyik, Metinlerasılık ve Yazın Eğitimi, Arı Yay., Ankara, 2008, s.56.

55


Sefa Çelikörs

“… Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın Ver bana tutayım ellerin hani Ellerin haniellerinhaniellerinhaniellerin” (s.111). Başkişi Melek kaderi yazılmış şiirin özünü değiştirmez, ölüme, idama doğru gitse de şiirin sesinde ne bir azalma sözlerinde ne bir eksilme olur: “Ben kendirden sallanırken bi başka eller kendiri boynuma geçirip sona ipi çekeriken ben ellerimi uzatıp da tutacak birini bulamaz iken de çağıracak türküsünü türküsünü duyacam herhal…”(s.115). Romanın içine sinen bu acılı ağıt ya da anlatıcının ifadesiyle türkü, kahramanı kendisine çağırır ve ona yeni bir dünyanın eşiğine kadar eşlik eder. Kahramanın dilinden düşürmediği bu ağıt, bu melodi, Kars’ın Kağızman ilçesinde bir türkü ve ağıt olarak bilinir. Kağızmanlı Hıfzı’ya ait olan bu türkünün kaynağı, romanda açıkça belirtilmez ama okuyucuya sezdirilir: “…türkü peşimi bırakmaz fikrimden hiç çıkmaz..."(s.114). Romanda metoforik işleve sahip olan ağıt, bir bakıma kurguyu üstlenici konumdadır. Ağıt kahramanın zihninde uyanan vicdanının sesidir. Kendi iç dünyasına, bilinçaltına inen kahraman, ruhsal yönden bir değişimdönüşüm evresinin eşiğinde bulur kendisini. Burada ağıt kahramanın maceraya çağrılışının işlendiği bölüm olarak sezilir. Bu ağıt, hem romanda hem de şiirde arayış içinde bulunan kahramanların duygu dünyalarını şekillendiren ortak bir simgedir: “O ihtiyar sade ağacın altında değil kimi geceler de gelir daha düşüme bile dalmadan kapar gözlerimi Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın Ver bana tutayım ellerin hani Ellerin hani Ellerin hani…” (s.89). “işte bi de bi ihtiyar varıdı kimdi ki o da nerelere gitti beni geride koyup sesi çatlak kucağı yumuşacıkdı sıcak bir türküdür çağırır hem söyler

56


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

hem ağlar kulağımdan gitmez gene de bi türlü doğrusunu bilemem.”( s.103104.) Romanda sesin işlevi yadsınamayacak derecede önemlidir. Kurguda insanın, iç dünyasına sığındığı vakit, yaşadığı birtakım olayların ruh ve bedenine uygun çağrışımı nasıl ortaya çıkardığıyla karşı karşıya kalırız. Yazar, varlığı bedeninde hayat bulmayan kahramana, bir ölüye yazılmış ağıt armağan etmiştir. Melek’in iç sesi bir bakıma bu armağana kulak verir: “Dedem o benim öldü gitti lakin çağırdığı türkü peşimi bırakmaz fikrimden hiç çıkmaz..." (s.114). Kağızmanlı Hıfzı da genç yaşta ölen amcasının kızı Suna’nın mezarının başına gelerek, onun acısı ve ölümünün gerçekliği karşısında hissettiği duygularla bu ağıtı yakar. Şiiri yazan şair için bu ağıt acının paylaşımı olmuş; romanda ise bir oyalama evresi oluşturup olayı çıkmaza sürüklemiştir. Bu çıkmazın sonunda ölüme giden yolun görevinin ağıta yüklendiği görülür. Ağıtta, yalnızca ölen kişiye söyleyiş yönlendirilirken, romanda kahraman, kendi kendine yönlendirir. Üstelik bu sesten diğer roman kahramanları mahrumdur. Yalnızca Melek bu çağrışımın sesini duymaktadır: “Ben kendirden sallanırken bi başka eller kendiri boynuma geçirip sona ipi çekeriken ben ellerimi uzatıp da tutacak birini bulamaz iken de çağıracak türküsünü türküsünü duyacam herhal…”(s.115). Melek, Hüsrev Bey’in eve getirdiği adam tarafından tecavüz uğradıktan sonra tamamen içine kapanır. Çünkü geri dönüp gidecek ya da sığınacak bir aile şefkatinden mahrumdur. Zamanla Melek her şeye itaat edip, susmayı tercih eden birisi olur. Düşmüş olduğu durum, onu kendi iç dünyasına kapatır ve zamanla bilinci ona ötelerden bir ses getirir. Bu ses, kimse tarafından duyulmaz: “…kim demişise bu türküyü türkü müdür nini midir hep uykuma dalmadan gelir kim demişise doğru demiş tam benim için demiş önüm dalım kapalı tanrım bilir ezelden kapalimişı yerim yurdum gidecek yerim kalmamış ağacın altına uzanmış bu türküyü çözecem diye fikrimi yorar dururum.”(s.90). Kahramanın ötelerden gelen sesi, metinlerarasılığın alıntı yaparak gönderme yapması dışında, şiirin kaderini, romana uydurmuştur. Bu devrede

57


Sefa Çelikörs

kadercilik kavramıyla karşı karşıya kalırız. Melek, kendi iç dünyasıyla çatışma içerisinde kalır. Kaderini; şiirin kaderi ile ölümsüz kılmak ister. Kahraman bu sese öylesine kapılmıştır ki, işlemediği cinayeti bile itiraf edememiş, o an bile itaat eden, kabullenen kölelik sıfatından kendini çekememiştir. Şiirin kadercilik katmanı; Ölen kişinin geri dönmeyeceği, aranacağı, acısının dinmeyeceği, mezarı başında ona acıyla haykıran seslerin var olacağı, sözleriyle kaldırmaya çalışan kişilerin olacağı ama ölünün asla geri dönemeyeceğidir. Melek’in iç sesi ona ötelerden ağıt yakmaktadır. Döneceği bir aile şefkatinden mahrum olması, yoksul bir hayat sürmesi, zamanla asıl kendi benini unutturur ona. Çünkü gerçek Melek, cinselliğin kölesi olduktan sonra bir mezara düşmüş gibidir. O yüzden içinden gelen ses, mezar başında ona haykıran bir diğer benidir. Burada yaşayan ve yaşamayan iki ölünün, okurun karşısına çıkarılması bir metinlerarasılık örneğidir. Romanda Kağızmanlı Hıfzı’dan, şiirin adından, türkünün ağıt olduğundan bahsedilmediği gibi ağıtı yakılan Suna’dan da romanda bahsedilmez. Yalnızca bir yerde türkü içinde adı geçer: “Hüsrev bey takkesini entarisini giyinip yatağına yattıktan sonra döşeğimde yakalar beni Kocaldın mı on beş yılın sunası Yok mudur takatin hallerin hani Sen de deden gibi tez uyandın Dedengibidedengibidedengibidedengibi” (s.114). Ağıtta geçen “Deden gibi” ifadesi açıkça Melek üzerindeki baskıyı gösterir. Çünkü Melek bu türküyü dedesinden öğrenmiştir. Cinsel istismara uğradığı yaşı ise Suna’nın öldüğü yaşlardır.(Suna genç yaşta tutulduğu hastalıktan ölür.) Burada yapılan alıntı: Ölüme çağrışımdır. Romanın sonunda mahkeme Melek’i asmaya karar verir. Yani romanın sonunda Melek’in içindeki ses, asıl sahibine kavuşur. Çünkü Melek’in sonu da bir ağıta dönüşür: “…kendiri boynuma geçirip sona ipi çekeriken ben ellerimi uzatıp da tutacak birini bulamaz iken de çağıracak türküsünü türküsünü duyacam herhal…”(s.115).

58


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

“ak çarşaflar örttüler üstüne türküsü bitti lakin ömrüm kendirin ucunda bitti bitecek o türkü bitmeyecek.” (s.114). Her iki metnin ortak noktası ise çaresizliktir. Şiir de kaybolan, öncesinde var olup daha sonra hiç derecesinde görülmeyen bir kişi aranır. Romanda ise bu durum aynı gibidir. Melek, cinsel istismardan sonra elleri, kolları, dilleri bağlanan bir ölüye döner. Yani içsel âleminden, ölü bedenine seslenir. Başkişi, roman boyunca bütün algılarını kapatıp, kendisinden başka kimsenin duymadığı sese odaklanır. Bu ses ölüm karşısında duyulan, insanlığın ortak acısıdır. Melek karakterini şu şekilde ikiye ayırmak mümkündür: Birisi yıllar öncesine kilitlenmiş küçücük, tertemiz bir kız… Diğeri ise büyümesine rağmen cinselliğin kölesi altında ezilen asıl kadın… Ötelere gizlenmiş küçüklüğü karşında, büyük olmasına rağmen, küçüklüğü kendisinden daha olgundur. Çünkü sözü edilen ve hitap eden odur. Melek’in o zamanki hali özgürlüğü, yaşadığı anı ise tutsaklığıdır. Bu sebepten ötelerdeki sesi ona bir ağıtla seslenir: “…lakin köyden ne kalabilmiş ki aklımda bi ırak türkü sesi bi de bi ağaç bozkırın ortasında … Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın Ver bana tutayım ellerin hani Ellerin haniellerinhaniellerinhaniellerin” O ağacın da ak çiçekleri vardı ya bununkiler gibi kocaman kocaman değil pul pul dökülmüş ak yapracıklar kar gibi üstüme başıma yağmış ihtiyar pulları saçımdan ayıklar Vah yetimim benim vah. Vah benim biçare yerim kızım. Dedesinin yetim kızı… dede dede dede tamam işte o ihtiyarın adı dede.” (s.111). Böylelikle “Sefil Baykuş” ağıtı Melek’in geçmişiyle şimdiki anını birbirine yakınlaştıran bir köprü mahiyetindedir. Şiir de Kağızmanlı Hıfzı toprağın içindekine seslenir. Romanda ise mezar başından seslenen Melek’in iç sesiyle bütünleşen geçmişidir. Mezarda olan ise Melek’in o an ki ruhani halidir ve böylelikle şiirin temel konusu olan ölüm, manevi anlamda romana işlenmiş olur. Şiirin en gerçek anlamı olan ölüm ise Melek’in mahkeme salonunda haksız yere atılan suçlamayı reddetmeyip sonuna kadar susmasıyla

59


Sefa Çelikörs

gerçekleşir. Melek, idam edilerek ötesinden seslenen kendisine kavuşur. Böylelikle metinlerarasılık, roman ve şiirdeki en ortak nokta olan acı ve ölümü, ağıtın sesinde birleştirir. Sonuç Asılacak Kadın adlı romanda metaforik bir işleve sahip olan ağıt, bir bakıma kurguyu üstlenici bir rol oynamıştır. Kendi iç dünyasına açılan kahraman kendisini ruhsal yönden bir değişim-dönüşüm evresinin eşiğinde bulur. Ağıt kahramanın maceraya çağrılışını imler. Kahramanı maceraya çağıran ses, bir ölümün yokluğunda duyulan acıdır. Başkişinin idamına kadar giden yolda bu sesin çağrısı hiç dinmez. Alıntılama yöntemiyle, başka metinlerden yapılan alıntılar, edebi eserlerde çok sesli bir dil yaratır. Metinlerarasılık yöntemi, böylelikle okurlara zengin bir anlatım dağarcığı oluşturur. Asılacak Kadın romanı da, Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş ağıtından aldığı alıntılarla okura ilginç ve dopdolu bir metin sunar. Gerek açık bir şekilde yapılan bu gönderme, gerekse yapıtlar arası olarak bir şiirden bir romana yapılan bu göndermeler, birisi yaşarken ölen Melek’in bir diğeri ise hastalıktan ölen Suna’nın ortak trajedisinin bir ürünüdür.

60


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

Kaynaklar ASLAN, E.. (2011). Türk Halk Edebiyatı. Ankara: Maya Akademi. AKTULUM, K.. (1999). Metinlerarası İlişki. Ankara: Öteki Yay. BULUT, F. (2018). ‘Metinlerarasılık’ Kavramının Kuramsal Çerçevesi: Edebî Eleştiri Dergisi, Cilt II, Sayı 1, s.1-19. ECEVİT, Y. (2001). Türk Romanında Postmodern Açılımlar. İstanbul: İletişim Yayınları. COŞKUN ÖGEYİK, M. (2008). Metinlerasılık ve Yazın Eğitimi. Ankara: Arı Yay. ÇOBAN, A. (2004). Edebiyatta Üslûp Üzerine. Ankara: Akçağ Yay. HOLBROOK, V. R. (1998), Aşkın Okunmaz Kıyıları. İstanbul: İletişim Yay. Işıksalan, S. N. (2007). Postmodern Öğreti ve Bir Postmodern Roman Çözümlemesi: Kara Kitap/ Orhan Pamuk, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 7, Sayı:2, s: 419-466. KARATAŞ, Turan. (2011). Ansiklopedik Edebiyat Terimleri. İstanbul: Sütun Yay. KÜR, P.. (1979). Asılacak Kadın. İstanbul: Bilgi Yayınevi. YİĞİT, Ş. N.. (2010). “Tezer Özlü’nün Yaşamı, Yazınsal Kişiliği, Yapıtları ve Kurmaca Metinlerinde Cesare Pavese Etkisi”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk -Dili ve Edebiyat Ana Bilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı. YALÇIN Ç., D.. (2005). Yeni Tarihselcilik Kuramı ve Türk Edebiyatında Postmodern Tarih Romanları. Ankara: Akçağ Yayınları.

61


Sefa ร elikรถrs

62


Davulcu, M. (2018) Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme, Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 63-.86 Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 28.09.2018 Kabul / Accepted: 02.12.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

ALANYA YÖRESİNDE İPEK VE İPEKBÖCEKÇİLİĞİ KÜLTÜRÜ ÜZERİNE HALKBİLİMSEL BİR İNCELEME Mahmut DAVULCU * Öz Yaprakları ipek böceğinin yegâne besin kaynağı olan dut ağacının yetiştirilmesinden ham ipek elde edilmesine ve hatta çeşitli ürünlere dönüştürülmesine kadar geçen bütün aşamaları kapsayan ipekböcekçiliği yardımcı bir tarım kolu olarak değerlendirilmekle birlikte aslında son derece kadim bir meslek ve sanattır. İpek, kolay boyanabilen, yumuşak ve dayanıklı bir ip çeşidi olması nedeniyle tarih boyunca çok kıymetli bir dokuma hammaddesi olarak karşımıza çıkar. Asya’nın en eski askeri ve ticari ulaşım yoluna modern araştırmacılarca İpek Yolu isminin verilmesi ipeğin insanlık ve medeniyet açısından taşıdığı önemden kaynaklanmış olmalıdır. Kökleri binlerce yıl öncesine ve Asya kıtasının derinliklerine uzanan bu sanatın günümüz Türkiye topraklarında yaşatıldığı belli başlı merkezlerinden birisi de Antalya iline bağlı olan Alanya’dır. Alanya yöresi, ipekböceğinin yetiştirilmesi için uygun iklim koşullarına sahip bir coğrafyadır. İpekböcekçiliği ve ipek dokumacılığı Alanya geleneksel kültürü, sosyal yaşamı ve yöre ekonomisinde geçmişte oldukça mühim bir yer işgal etmiş olup, ipek ve ipekböcekçiliğinin önemi günümüzde de kısmen devam etmektedir. Makale çalışması Alanya’da çeşitli tarihlerde gerçekleştirilen alan araştırması ve inceleme gezilerinde elde edilen bilgilerin literatür kaynakları ile desteklenmesi yolu ile hazırlanmış olup yörede mevcut ipek ve ipekböceği kültürünün halkbilimsel açıdan tasviri ve analizini içermektedir. Anahtar kelimeler: Alanya, folklor, el sanatı, ipek, ipek böceği, ipekçilik, somut olmayan kültürel miras.

* Halk Kültürü Araştırmacısı (Sanat Tarihçi), KTB, Antalya, [email protected]

63


Mahmut Davulcu

A FOLKLORISTIC STUDY ON THE SILK AND SERICULTURE OF ALANYA Abstract Silkworm, whose leaves are the only food source of silkworm, is used as an auxiliary agricultural arm, covering all stages from the cultivation of mulberry tree to the production of raw silk and even into various products, but it is actually an extremely ancient profession and art. Silk is a very valuable raw material that can be easily dyed, soft and durable. The name of the Silk Road by modern researchers should be the result of the importance of silk in terms of humanity and civilization. This art is deeply rooted and the roots of the Asian continent for thousands of years alive today one of the major centers of Alanya, which is linked to the territory of Turkey is Antalya province. Alanya is a geography with suitable climatic conditions for the cultivation of silkworm. Silkworm and silk weaving The traditional culture, social life and local economy of Alanya occupied a significant place in the past, and the importance of silk and silkworm is still partially continuing. The article study was prepared by supporting the information obtained in the field research and study visits on various dates in Alanya with the literature sources and includes the folklore description and analysis of the silk and silkworm culture in the region. Keywords: Alanya, folklore, handicraft, silk, silkworm, sericulture, intangible cultural heritage.

64


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

1. Giriş “İpek böcekleri tarafından salgılanan, glisin ve alanin amino asitleri bakımından zengin ve antiparalel beta yaprakları şeklinde düzenlenmiş birden fazla polipeptit zincirinden oluşan, molekül ağırlığı 350000 Dalton kadar olan, kozayı oluşturan fibroin ve serisin proteinlerini içeren ipliksi madde” (Karol-Suludere-Ayvalı, 1998) olarak tanımlanan ipek, kültür tarihimiz açısından oldukça önemli unsurlardan birisidir. Halil İnalcık (İnalcık, 2008), ipeğin medeniyet tarihinde, servetin, siyasal ve sosyal prestij ve egemenliğin sembolü, kıtalararası iletişim ve ticaretin konusu, sanat üsluplarının yayılışı için temel madde olduğunu yazar. Asya’nın en eski askeri ve ticari ulaşım yoluna modern araştırmacılarca “İpek Yolu” isminin verilmesi ipeğin insanlık ve medeniyet açısından taşıdığı önemden kaynaklanmış olmalıdır1. İpekböcekçiliği, ipeğin yegâne besin kaynağı olan dutun yetiştirilmesinden ham ipek elde edilmesine kadar geçen bütün aşamaları içeren bir uğraştır (Günbulut, 2013a:1). İpekböcekçiliği yardımcı bir tarım kolu olarak değerlendirilmekle birlikte aslında başlıbaşına bir meslek ve sanattır.

Fotoğraf-1: İpek kozaları

1

“İpek Yolu” ismi ilk kez, Alman coğrafyacı ve jeolog Baron F. Von Richthofen 1877 yılında yayınladığı "Çin" adlı eserinde kullanmıştır (Toprak, 2008:2).

65


Mahmut Davulcu

İpek, kolay boyanabilen, yumuşak ve dayanıklı bir ip çeşidi olması nedeniyle tarih boyunca çok kıymetli bir dokuma hammaddesi olarak karşımıza çıkar (Karacadağlı Çalık, 2017: 27). İpekböceğinden elde edilen ipliğin kesiksiz yapısı onu pamuk, keten ve yünden elde edilen iplerden daha güçlü ve kolay dokunabilir kılmıştır (Atav-Namırtı, 2011:113). İpek hem sıcak hem de soğuk ağır iklim koşullarına uygun bir özelliğe sahiptir. Bakteri, küf ve mantar oluşmasını engeller. İpeğin parlak görünümü ve yumuşaklığının yanı sıra hava dolaşımını sağlamada da etkisi bilinir. Ayrıca ıslaklık hissi vermeden yüksek oranda nem çekme özelliğine sahiptir (Yurtoğlu, 2017:182). Günümüzde ipekböceği kozasından elde edilen ham ipek; ipekli kumaş, ipek halı, ameliyat ipi ve paraşüt ipi, hediyelik eşya, askeri çelik yelek imalatı gibi değişik birçok alanda kullanılmaktadır (Başkaya,2013:269). Ülkemizde ipek ve ipekböcekçiliğinin tarihsel olarak gerek ekonomik ve gerekse kültürel açıdan önem taşımış olduğu bölgelerden birisi de Alanya’dır. Yöre ipekböcekçiliği için oldukça uygun şartlara sahip bir coğrafyadır. Kuzeyinde Toros dağları ve güneyinde Akdeniz’in yer aldığı küçük bir karstik yarımada üzerinde kurulu bulunan Alanya, sahip olduğu coğrafi konum nedeniyle tarih boyunca Akdeniz ticaretinde rol almış bir yerleşim yeridir. Kilikya ile Pamphylia sınırında, Antalya körfezinde yer alan kent tarihi süreç boyunca önce Korakesion ve daha sonra Kalon Oros isimleri ile anılmıştır. Selçuklu Türklerinin 13. yüzyılda şehri fethetmesiyle birlikte şehrin fatihi olan Sultan Alâeddin Keykubad’ın ismine nispetle onun kenti manasında kullanılan Ala’iyye adını almıştır (Bozkuş, 2016:2010). Akdeniz ikliminin hakim olduğu bölge oldukça dağlık ve ormanlıktır. En önemli geçim kaynakları turizm, tarım ve kısmen hayvancılıktır. 2. Yöntem Betimsel nitelikli makale çalışmamızın çıkış noktasını ve en önemli amacını Alanya yöresinde ipek ve ipekböcekçiliği etrafında teşekkül etmiş olan kültürel yapının incelenmesi ve günümüzdeki durumunun tespiti olarak özetleyebiliriz. Makale, araştırma evrenimizi de teşkil eden ve Antalya ili sınırları içerisinde yer alan Alanya’da gerçekleştirilen saha araştırmalarında elde edilen bilgi ve bulguların yanı sıra mevcut literatür ve arşiv belgelerinin

66


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

değerlendirilmesi sonucu kaleme alınmıştır. Gerçekleştirdiğimiz araştırmalarda halkbilime özgü tekniklerle gözlem, görüşme, katılımlı gözlem ve görüntü ile belgeleme tekniklerinden yararlanılmıştır. İpekböcekçiliğinin tarihsel geçmişi, icra tekniği, elde edilen ürünler ve günümüzdeki durumu makale bünyesinde ele alınan başlıca konulardır.

Fotoğraf-2: Etnofotografik belgeleme-Alanya

3. İpek ve İpekböcekçiliği İpek elde etmek amacıyla kullanılan tırtıl türü kelebekgillerden olan ve dut ağacının yaprağıyla beslenen Bombyx Mori L’dir (Atav-Namırtı, 2011:112). Bombyx Mori L cinsi ipekböceği birçok ipek böceği türü içinde en iyi ipek üreten, kultive edilmiş en özel cinsidir. Bu cinse ait ipek kozalarından 1500 metre ve hatta daha uzun ipek tel çekilebilmektedir (İmer, 2005:7). Günümüzde dünyada yaklaşık 70 ülke ipek üretmekte olup dünyanın en büyük üpek kozası üreticisi ülke Çin’dir (Atav-Namırtı, 2011:113).

67


Mahmut Davulcu

Fotoğraf-3: İpekböcekleri-Alanya (Aysun Ç. Davulcu Arşivi)

Yazılı kaynaklar ve arkeolojik verilere göre Çin’de keşfedilen ipek ve ipekböcekçiliği uzun süre Çin coğrafyasının dışına çıkamamış, ilerleyen yüzyıllarda Türkistan, İran ve Anadolu coğrafyası üzerinden batıya doğru yayılmıştır2. Türklerin ipekle ilgisi henüz İç Asya’da yaşarken başlamıştır. İpek kelimesi Türkçedir (Koraş, 2018:172). Martti Räsänen, Türkçe'nin çeşitli lehçelerinde yibek, yipek, yifek, cifek, çipek, jibek gibi telaffuzlarla söylenen ipek kelimesinin “ip” kökünden türetildiğini yazar (Bozkurt, 2000:361). Gerek Orhun abidelerinde ve gerekse Divanü Lügati't-Türk’te ipekle ilgili kelimelerin zenginliğinin yanı sıra ipeğin aldatıcı cazibesine de dikkat çekilir (Bozkurt, 2000:362). Selçuklular Anadolu topraklarını fethettikten sonra ipek üretimini burada da geliştirdiler. I.Alaeddin Keykubad'ın Venedikliler'le yaptığı ticari antlaşmalardaki ihraç malları arasında ham ve işlenmiş ipek de zikredilir; bunlar "Türkiye ipekleri" (seta Turchia) adıyla tanınmaktaydı (Bozkurt, 2000:362). Osmanlılar gerek ipekböcekçiliği, gerek ipek dokumacılığı ve gerekse ipek ticaretini geliştirmek için büyük çabalar sarfetmişlerdir (İnalcık, 2000:362-365). İpekböceği, yaşadığı ortamdaki sıcaklık ve nem koşullarına hassasiyet gösteren bir canlıdır. Onun fizyolojik faaliyetlerini tam olarak yerine getirebilmesi için gelişim evrelerinde (Nisan- Haziran döneminde) 20İpeğin Çinlilerden daha önce Türk halkları tarafından keşfedildiği ve üretildiği yönünde çalışmalar da bulunmaktadır (İmer, 2005: 28). 2

68


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

28°C‟lik ideal ortam sıcaklığı, %70-85 arasıda değişen nispi nem oranlarına ihtiyaç vardır (Özgür, 1996: 97). Yumurta, larva (tırtıl), krizalit (pupa) ve kelebek aşamaları ipekböceğinin hayatındaki dönemlerdir. Kelebek aşamasına gelen ipekböceği kozasını delerek dışarı çıkacak ve bu döngü devam edecektir. İpekböceği yetiştirilmesi sırasında erkek işgücünün yanı sıra kadın iş gücü de yoğun bir şekilde karşımıza çıkar. Büyük bir yatırım istemeyen, uzun zaman gerektirmeyen, yardımcı bir iş koludur. Ülkemizde ipekböcekçiliği yardımcı bir tarımsal faaliyet olarak gerçekleştirilen, aile fertlerinin emeklerinin değerlendirilmesinde ve kırsal bölgelerde gizli işsizliğin önlenmesinde işlev gören bir faaliyettir (Atav-Namırtı, 2011:117). İpekböceğinin yetiştirilmesi oldukça kolay getirisi ise oldukça yüksektir. Türkiye, ipek böceği yetiştiriciliği açısından oldukça elverişli şartlara ve iklim koşullarına sahip olmakla birlikte günümüzde ipek böcekçiliği çeşitli nedenlerden dolayı büyük ölçüde terk edilmiştir (Atav-Namırtı, 2011:118). 4. Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Alanya yöresi, ipekböceğinin yetiştirilmesi için uygun iklim koşullarına sahip bir coğrafyadır 3 . Aynı şekilde yaprakları ipekböceğinin yegâne gıdasını teşkil eden dut ağacı da bu bölgede kolayca yetiştirilebilmektedir. İpekböcekçiliği ve ipek dokumacılığı bu yörede geçmişten günümüze gelen geleneksel bir uğraştır. Alanya’da ipekböcekçiliğinin tarihsel gelişiminde İpek yolu büyük bir önem taşımıştır (Zaimoğlu, 2012:170). Yörede ipekböcekçiliğinin ne zaman başladığını kesin olarak söylemek mümkün değildir. Marino Sanudo 1300’lü yılların başında Antalya4 ve Alanya limanlarından diğer bir çok malla birlikte ipeğin de ihraç edildiğini yazar (Bozkuş, 2016:210, 216). 16. yüzyılda Osmanlılar ile İran arasında gerçekleşen savaşların ipek ticaretini etkilemesiyle Anadolu’da ipekböcekçiliğinin yavaş yavaş yayılmasına koşut bir şekilde bu bölgede de Türkiye’de ipekböcekçiliğinin Akdeniz iklimi ve geçiş bölgelerinde yapılabildiği bir vakıadır (Özgür, 1996: 100). 4 13. yüzyılın ikinci yarısında İlhanlı veziri Reşidüddin’e Selçuklu Anadolu’sundan gönderilen armağanlar arasında bir tür ipekli olan “kemha-i Antalî” (Antalya kemhası) de bulunmaktaydı (Oğuz, 2004). 3

69


Mahmut Davulcu

ipekböcekçiliğinin başladığını ve yaygınlaştığını söylemek yerinde olacaktır. İnalcık, Alanya’yı Osmanlı döneminde karşımıza çıkan önemli üretim merkezlerinden birisi olarak zikreder (İnalcık, 2000:364). Katip Çelebi, 17. yüzyılın ortalarında Alanya’da elde edilen mahsüller arasında ipeği de sayar (Gönüllü, 2003:10). 1630’lu yıllarda Alanya’da ipek üretimi ve mekikli dokumacılık yapıldığına dair bilgiler bulunmaktadır (Moğol, 1992:95-96; Günbulut, 2013a:29; Karacadağlı Çalık, 2017:39). 1814-15 yıllarına ait kayıtlarda Antalya’daki ipek üreticileri arasında Alaiyeli olduğu anlaşılan bazı gayrimüslimler de (Alaiyeli Dimitri kefere, Alaiyeli Yani kefere, Alaiyeli Tormuş kefere, Alaiyeli Yorgi kefere, Alaiyeli Arslan kefere) zikredilmiştir (Moğol, 1992:98; Günbulut, 2013a:31). 19. yüzyıla ait bir kayıtta Alaiye sancağına bağlı Oba nahiyesinde ibrişim bağı tarım alanı olarak bir kayıt bulunmaktadır. Sancakta ise toplam 1032 adet dut ağacı kayıtlıdır. İpek yetiştiriciliği için önemi tartışmasız olan dut ağaçlarının kayıtlı olduğu yerler Oba nahiyesinde 532, Alaiye merkezde 131, Şeyh nahiyesinde 277, Sedire nahiyesinde 92 adettir (Karagedik, 2005: 65; Özkan, 2011:99). 1844-45 yıllarına ait kayıtlara göre Alaiye Kazası Merkezinde yaşayan Müslüman ahali arasında ipek dokumacılığı ile ilintili (kazzaz, çulhalık) iki hane mevcuttur (Karagedik, 2012:216). 20. yüzyılın başlarında Alanya’da pamuk ekimi ve pamuklu dokumacılığın yanı sıra ipekböcekçiliği ve ipek dokumacılığı da oldukça gelişmişti. Dokumacılık büyük ölçüde evlerde kurulu el tezgâhlarında sürdürülüyor, üretilen mendil, çorap, elbiselik kumaşlar daha çok yerel ihtiyaçları karşılamak üzere tüketiliyordu. Dokumaların bir kısmı da Anadolu’ya ihraç ediliyordu (Gürboğa, 2008:173). 1906 yılına ait kayıtlara göre 500 kıyye yerli ipek kozası ve 9900 kıyye ecnebi kozası üretilmiştir (Gönüllü, 2003:24). 1869, 1899, 1910 yılı kayıtları yörede ipekli dokumalar yapılmakta olduğunu gösterir (Gönüllü, 2003:24, 59). 1914 yılı kayıtlarına göre Alanya’dan 47 harar ipek kozası ihraç edilmiştir (Gönüllü, 2003:61). Cumhuriyet döneminde ipekçiliğin gelişmesi için önemli adımlar atılmıştır. 1930 yılında elde dilen koza miktarı 54.00 kilodur (Gönüllü, 2003:99). 1933 yılında tüm Antalya bölgesinde açılan 2225 kutu ipekböceği yumurtasından 900’ü Alanya’da kullanılmıştır ki bu oldukça yüksek bir rakamdır. 1935 yılında ise Alanya’da açılan ipekböceği yumurtası kutusu 1250’ye yükselmiştir (Günbulut, 2013a:34). 1938 yılına ait belgelere göre Alanya’da ortak bir koza pazarı yoktur. Kaymakamlık tarafından girişimde bulunulduğu halde halkın pazara koza getirmemesi nedeniyle bu

70


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

fikirden vazgeçilmiştir. Üreticiye ipekböceği tohumunu satan tüccar, mahsulü geri satın almaktadır. Bu şekilde çalışan 6 tane tüccar vardır. Her birinin ayrı ihnakları ve koza satış yerleri bulunmaktadır (Günbulut, 2013a:39). 1938 yılında Alanya’da ipekböcekçiliği okulu kurulmuştur (Günbulut, 2013b). Benzer şekilde ipek dokumacılığı Cumhuriyetten sonra da devam etmiştir. Dokunan ipekli bezlerden gömleklik bez, yatak çarşafı ve ipek kuşak imal edilmekte ve Anadolu’nun bir çok bölgesine gönderilmekteydi (Gönüllü, 2003:99-100). Antalya Valiliği tarafından 1938 yılında hazırlanan bir raporda “Alanya’da şöhret almış ipekli dokumacılıktan başka hiçbir sanat/zanaat yoktur” denilerek ipek dokumacılığının önemi vurgulanmıştır (Güçlü, 2012:465). Yakın zamanlara kadar hemen her evde bir tezgah olduğu ve tezgahlarda ipekli dokumalar yapıldığı bir vakıadır (Karacadağlı Çalık, 2017:29). Türkiye’de ipekböcekçiliğinin yoğun olduğu yörelerde kooperatifler açan Kozabirlik5, 1984 yılında Alanya’da da bir kooperatif tesis edilmesini sağlamıştır (Günbulut, 2013a:10). Günümüzde Alanya’da ipekböcekçiliği -geçmişe göre azalmış olmakla birlikte- bilhassa kırsal kesimde ve evlerde küçük aile işletmesi şeklinde gerçekleştirilmektedir. Yaklaşık 250 hane ipekböceği üreticisi olup bu uğraş Sapadere, Uzunöz, Dereköy, Fakırcalı, Tırılar, Şıhlar, Gözüküçüklü, Gümüşkavak, Yalçı, Dim Öteköy, Dim Taşbaşı, Dim Bucak, Dim Alacami ve Kuzyaka gibi yerleşim yerlerinde karşımıza çıkmaktadır.

5

Türkiye’de koza üretimini arttırmak ve üreticiyi korumak amacıyla 1940 yılında Bursa’da kurulan Kozabirlik (Koza Tarım Satış Kooperatifleri Birliği) 2010 yılı rakamları ile 3.254 ortağa sahiptir ve Bursa, Bilecik, Adapazarı, Mihalgazi ve Alanya’da bulunan 5 kooperatifi ile hizmet vermektedir. Bünyesinde Tohum Üretim İşletmesi ve Koza Çekim Tesisi de barındıran Kozabirlik Türkiye’de koza üretimini arttırmak ve üreticiyi koruyarak teşvik etmek suretiyle sektörde önemli bir işlevi yerine getirmektedir (Başkaya Top, 2011:2, 7).

71


Mahmut Davulcu

KÖY SAYISI

YIL 2017 2016 2015 2014 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1999 1998 1997 1996 1995 1994 1993 1992 1991 Tablo-1: ipekböcekçiliği6

6

31 33 33 25 25 24 24 24 25 24 24 24 24 27 24 24 34 35 35 33 35 20 46 35 55 45 52 TUİK

Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/

72

HANE SAYISI

verilerine

246 262 286 313 334 369 392 378 437 425 446 466 532 601 586 590 510 720 800 796 800 1.200 988 1.200 1.210 1.050 2.335 göre

AÇILAN TOHUM KUTUSU SAYISI 454 462 (Adet) 507 513 503 545 625 629 706 706 677 636 695 734 736 714 617 677 800 1.060 900 857 943 1.210 1.500 1.170 2.600

1991-2017

yılları

YAŞ İPEK KOZASI (Ton) 13,386 13,108 14,971 16,521 15,282 20,050 20,764 18,954 20,846 20,313 22,990 20,430 22,734 23,662 29,006 22,865 13,532 14,883 24,480 31,735 25,480 26,727 26,000 35,000 45,000 35,000 78,000 arasında

Alanya’da


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

5. Alanya İpekböcekçiliği Mektebi Alanya’yı da kapsayan Antalya İlinin 1940’lı yıllara kadar Türkiye’nin önemli ipekçilik merkezlerinden birisi olduğunu görürüz (Deniz, 2015:320). Antalya’da ipekböcekçiliği ile ilgili ilk eğitim müessesi 1928 yılında Yenikapı mahallesinde kurulmuştur (Aydın, 2012:180). “Antalya Böcekçilik ve İpekçilik Mektebi” adıyla kurulan bu okulun 7 sorumluluk sahası Hatay’dan Antalya’ya kadar olan bölgeyi ve Göller bölgesini kapsamaktaydı (Deniz, 2015:320). Her yaştan, her meslekten vatandaşın katıldığı mektepte böcekçilik ve tohumculuk hakkında teorik ve uygulamalı dersler gerçekleştirilmiştir. Mekteple beraber yürütülen derslerin yanı sıra köylere, okullara, kışlalara giderek vatandaşlara da böcekçilikle ilgili kurslar ve konferanslar verilmiştir (Günbulut, 2013a:1). 1938 yılında ise bu defa Alanya’da İpekböcekçiliği Mektebi tesis edilmiştir. Okul geleneksel usullerle üretim yapan yöre halkının ipekböcekçiliği konusunda daha bilinçli ve modern yöntemlerle üretim yapabilmesi ve üretimin arttırılması amacıyla kurulmuştu ve Bursa’dan görevlendirilen Kontrolör Galip Canatay’la eğitime başlamıştı (Aydın, 2012:181; Günbulut, 2013a:1,53). Okul müdürü ise İbrahim Tevfik Yılmazer’dir (Günbulut, 2013a:1, 53). Öğrencilere ders verilen mektep binası böcek beslemeye uygun olmadığı için ayrıca bir de böcekhane kiralanmıştır (Aydın, 2012:181). Bu okulda 35 kadın ve 101 erkek öğrenci eğitim almış ve eğitim sürecini başarıyla tamamlayan 75 öğrenci mezun edilerek kendilerine İpekböcekçiliği Mektebi Şehadetnamesi verilmiştir (Günbulut, 2013a:91). Kursa katılan öğrencilerin büyük çoğunluğu Tokuş, Güçoğlu, Doğru, Azakoğlu, Salor gibi Alanya’nın köklü ailelerinden oluşmakta idi (Günbulut, 2013a:70). Kurslar ilkbaharda her mıntıkada ipekböceği tohumu kuluçkaya konulduğu tarihten başlayarak üç ay devam etmiş, bu süre zarfında öğrencilere günde iki saat olmak üzere teorik ve gerektiği kadar uygulamalı dersler verilmişti (Günbulut, 2013a:85). Okul müdürleri gerekli hallerde böcekçilikle uğraşan yakın köyleri de gezerek konferanslar ve besleme usullerini göstermek suretiyle de halkı aydınlatmaktaydı (Günbulut, 2013a:93). 7

Türkiye’de ipekböcekçiliğini ıslah etmek ve geliştirmek amacıyla kurulan ilk eğitim kurumu Bursa’da 1888 yılında çalışmalarına başlayan “Harir Darü’t-Talimi” isimli okuldur (Altun, 2013:56).

73


Mahmut Davulcu

6. Alanya Yöresinde İpeğin Üretim Aşamaları İpekböcekçiliği kapalı mekânlarda gerçekleştirilen bir uğraştır. İpekböceklerinin yetiştirildiği bu mekânlar genellikle evlerin içerisinde yer alan çeşitli oda ve bölümlerdir. Yörede ipekböceğinin beslendiği mekân “böcek odası/böcü odası” olarak tabir edilir. Nadiren bu iş için hususi olarak inşa edilmiş yapılar da karşımıza çıkabilmektedir. Bu mekânların temizliği, aydınlatılması, ısıtılması, serinletilmesi, nem oranının düzenlenmesi ve havalandırılması büyük önem ve ihtimam ister. Havadaki ani sıcaklık değişimleri böcekleri olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu mekânların içerisinde ahşap malzemeden meydana getirilen raf, makat veya kerevet adı verilen ahşap tezgâhlar böceklerin yetiştirildiği alanlardır. Türkiye’de ipekböceğinin beslenmesi ilkbahar ve sonbaharda yapılabilmekle birlikte Alanya yöresinde bu işlem daima ilkbaharda gerçekleştirilmektedir. İpekböceklerinin yetiştirilme zamanı, dut yapraklarının büyüme mevsimine denk gelecek şekilde ayarlanmıştır. Buna göre böcek üretimi nisan ve mayıs ayları arasında gerçekleştirilir. Alanya yöresinde ipekböceği yetiştirilmesi “böcü dutmak”, “ipek böcüsü dutmak” şeklinde ifade edilir. İpeğin elde edilme süreci yaklaşık kırk günlük bir süreçtir. Bu süreç yumurtaların çatlayarak larvaların meydana gelmesi ile başlar. Yumurtalar doğal olarak oldukça küçüktür, yaklaşık 2000 yumurta 1 gr. kadar ağırlığa sahiptir. Günümüzde yumurtalar Kozabirlik’ten temin edilmektedir. Kozabirlik’ten temin edilen ipekböceği yumurtaları temiz bir beze sarılarak çatlaması için sıcak bir yerde muhafaza edilir. Böceğin yumurtadan çıkışı “inficar” olarak adlandırılmaktadır. Gönüllü (1998:18). 20. yüzyılın ortalarında Alanya’da ipekböceğinin inficarı şu şekilde tasvir etmektedir: “Alanya halkı, Mart 9’dan yani Sultan Nevruz’dan (21 Mart) sonra ipek tüccarlarından yeterli miktarda (yarım kutu, bir kutu vs.) ipekböceği tohumu alırlar. Eve gelen tohum, temiz bir kumaş parçası üzerine dökülür. Ayrıca bu tohumun içine yedi adet buğday tanesi konur. Tohum paketini evin hanımı koynuna yerleştirir. Bunun yanında evin beyi de bu paketi ilk Cuma günü, cebine katarak camiye götürür ve onunla birlikte Cuma namazı kılar. Tohum eve geldiği zaman tekrar koyundaki yerini alır. Burada 7-8 gün durur. Bu süre zarfında tohum ağarmaya başlar. Bunun üzerine paket, koyundan çıkarılır ve içine bez serilmiş bir bakır sahana açılarak yerleştirilir. Tohum ince bir tül ile örtülür. Bunun üstüne de dut yaprağı (dut pürü) konur. Tohumdan çıkan ipek böceği (ipek böcüsü) dut yaprağına gelir.”

74


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

Yumurtadan çıkan böcekler kalbur tepsilere alınarak tütün büyüklüğünde ince kıyılmış dut yaprakları ile beslenmeye başlanır. İpekböceğinin yegâne beslenme kaynağı dut yaprağıdır ve yörede “dut pürü” olarak adlandırılır. Yumurtadan ilk çıktığında siyah ya da kahverengi olan larvaların ilerleyen aşamalarda renkleri açılacaktır. Hızla büyüyen böcekler gelişme aşamaları sırasında üç ya da dört kere gömlek değiştirir. Böceklerin gömlek değiştirmesi Alanya yöresinde “uyku” olarak adlandırılır (Karacadağlı Çalık, 2017:29). Uyku devresinde hareketsiz kalan böcek bu dönemi tamamlayınca gömlek değiştirerek beslenmeye devam eder. Olgunlaşan ve koza örme aşamasına gelen böceklerin üzerine yeşil yapraklı çalı dalları konur. Bu dallar Alanya’da “şah” olarak isimlendirilmektedir (Gönüllü, 1998:18; Karacadağlı Çalık, 2017:29). Çalıya çıkan ve koza pamuğu adı verilen bir miktar ipek salgılayarak kendisini çalıya sağlamca tutturan tırtıl kozasını örmeye başlar. Tırtılın kozasını tamamlaması yaklaşık olarak üç gün sürer. Kozayı örmesinden sonra kozanın içerisinde bulunan böceğin öldürülmesi gerekmektedir. Bu işlem “koza boğdurma” olarak adlandırılır. Bu amaçla güneşte veya sıcak su buharında ısı ile öldürme işlemi gerçekleştirilir. Güneşte öldürme metodu ürün kaybına neden olabildiği için günümüzde pek tercih edilmemektedir. Sıcak buhara maruz bırakılan kozalar daha sonra kurutulur. Boğdurma işlemi gerçekleştirilen kozalara “kuru koza”, boğdurma işleminden geçirilmeyen kozalara ise “yaş koza” adı verilmektedir. Kozadan ip elde edilmesi “koza çekme” ya da “ip çekme” olarak adlandırılmaktadır. Yörede bu işlem tümüyle geleneksel yöntem ve tekniklerle gerçekleştirilmiştir. Koza çekme büyük bir ustalık ve deneyim isteyen bir işlemdir. Kozadan ip çekmek için en az üç kişi gerekir. Geçmişte koza çekiminin akrabaların ve komşuların da katıldığı bir imece şeklinde gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır (Gönüllü, 1998:19). Kurutulan kozalardan ip elde etmek amacıyla sıcak su kullanılır. Evlerin altında bahçelerde büyük kazanlarda su ısıtılır kozalar sıcak suya konur ve çömçe ile karıştırılır. Yumuşayan ve uç vermeye başlayan kozalardan bir süpürge ile bu uçlar çekilir, iğ adı verilen gereçlerle bükülür. Daha sonra ılgıdır adı verilen aletle ılgıdırlanır ve kelefe haline getirilir. Ilgıdırda kelefe (çile) halinde toplanan ipek güneşte kurutulur ve katkısız sabun rendesi ile pişirilir ve asılarak kurutulur8. Daha sonra eleme ve çark (çıkrık) adı verilen gereçlerle makara Bu işlemden geçirilmeyen yani pişirilmeyen ipekle yapılan dokumaya çiğ dokuma, pişirilen ipekle gerçekleştirilen dokumaya ise bişik dokuma adı verilmektedir. 8

75


Mahmut Davulcu

haline getirilir. Makaradan geçirilirken ipek tellerine büküm verilmiş olur. Büküm ipliğin kıvrılmasıdır ki bükümün hasarsız ve doğru olması kumaşın kalitesini etkileyen faktörlerden birisidir (Karacadağlı Çalık, 2017:32). Kozanın kazanda kalan posasına güğül adı verilir (Aydın, 2012:198). Güğül atılmaz ve değerlendirilir. Kazanda sabun ve küllü su ile tekrar pişirilen güğün kurutulduktan sonta kirmanla eğrilir (Gönüllü, 1998a:19). Buna “güğül bükümü” adı verilir.

Fotoğraf-4: İpek kozaları

Fotoğraf-5/6: Çile haline getirilmiş olan ipek-Alanya

76


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

Fotoğraf-7: İplik halindeki ipek-Alanya

Kozadan ip çekmenin bir diğer yolu ise “mancınık” 9 olarak adlandırılan tertibatı kullanmaktır. Mancınık daha çok küçük ticari işletmelerde yer almıştır. İpek kozalarının kaynatılarak yumuşatıldığı ocak kısmı ile ipeğin sarıldığı ve elle çalışan çıkrık bölümünden oluşan ilkel bir tertibattır. Kazanda ısıtılan ve kaynama noktasına yakın bir ısıya getirilen suya kozalar atılır, kazanda sıcak suyun etkisiyle kozalar uç vermeye başlar, kozalara süpürge ile vurularak toplanan bu uçlar (kamçıbaşı) çıkrığa aktarılır ve ipek liflerine dönüştürülür. Çile (kelefe) haline getirilen ham ipek sabunlu suda yıkanır ve asılarak kurutulur. Daha sonra çıkrıktan geçirilerek bükülür. 7. Alanya Yöresinde İpekten Elde Edilen Ürünler, Kullanımı ve İşlevi 7.1. İpek Dokumacılığı ve İpek Dokuma Ürünler Yakın zamanlara kadar Alanya halkı kozadan elde ettiği ipeği kendi işleyerek elde ettiği ürünleri günlük hayatında kullanmıştır (Gönüllü, 1998a:20). Günümüzde Alanya yöresinde ipek dokumacılığı büyük ölçüde Hisariçinde bulunan bazı evlerdeki basit el aletleri ve geleneksel dokuma tezgâhları marifetiyle gerçekleştirilmektedir. Bu üretim büyük ölçüde Alanya Belediyesi’nin desteğiyle devam ettirilmektedir. Kırsal kesimde de çalışan tezgâhlara tesadüf etmek mümkündür. Dokumacılığa ilişkin faaliyetlerde kadın iş gücü ön plandadır. 9

Ülkemizde tarihsel olarak insan gücü ve motor gücü ile çalıştırılan mancınıklar kullanılmıştır. İnsan gücü ile hareket ettirilen mancınıklar da elle ve ayakla çalıştırılanlar olmak üzere ikiye ayrılabilir.

77


Mahmut Davulcu

Fotoğraf-8: Çulfalık tezgâhları-Alanya

Fotoğraf-9/10: Çulfalık tezgâhında dokuma yapılması-Alanya

78


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

Yörede icra edilen ipek dokuma tekniği mekikli dokumadır. Bu kapsamda bezayağı örgüsü karşımıza çıkar. Dokumacılık yörede “curfalık” olarak adlandırılan ve ahşaptan imal edilmiş olan mekiği elde atılan, kamçısız, basit yüksek tezgâhlarda gerçekleştirilir. Dokumaların hem çözgüsü (çözün) hem de atkısı (atın) ipektir. Mekik, kirman (tengirek), masura, makas, çıkrık ve çözgü dolabı dokumacılıkta kullanılan diğer aletlerdir. Günlük hayatta özellikle geleneksel giyim kuşamda ipekli dokuma ve kumaşlar karşımıza çıkar. Trablus (Alaiye) kuşağı, ipek fular, ipek şal, alaca kumaşı (gelinlik, mendil, göynek-gömlek, pijama, bohça, yastık kılıfı, yatak takımı, cibinlik, iç çamaşırı) yörede gerçekleştirilmiş olan başlıca ipek dokumalardır (Aydın-Çatalkaya, 2014; Karacadağlı Çalık, 2017:33). En bilinen ipek dokuma ürün ise Alanya kuşağıdır. Dikdörtgen formundaki kuşakların çözgüsü genellikle beyaz ipekten hazırlanmıştır. Genişliği yaklaşık 20 cm ve uzunluğu da üç metre kadardır. Tek renkli veya çok renkli olabilmektedir (Aydın, 2012:185). Ali Rıza Gönüllü (1998a:20-21), kuşakları ipek kuşak ve gügül kuşak olmak üzere iki ana gruba ayırır ve ipek kuşakların da kendi içinde ak ve ala kuşak olmak üzere ikiye ayrıldığını yazar. 7.2. Alanya Yöresinde İpek Kozasından Çiçek ve Dekoratif Ürün Yapımı Günümüzde Alanya’da ipek kozalarının çeşitli şekil ve boyutlarda kesilmesiyle elde edilen parçaların boyanması ve birleştirilmesi sonucu çeşitli dekoratif ürünler (dekoratif ev eşyaları, çiçekli panolar, aksesuarlar, yaka çiçekleri ve takılar) meydana getirilmektedir. Kozadan üretilen çiçekler “kozak çiçeği” olarak da adlandırıır. Çiçek modelleri canlı çiçeklere bakılarak çıkartılır. Begonvil, portakal çiçeği, kır çiçeği, gelincik, dağ lalesi, sümbül ve nergis en yaygın modellerdir. Üretim amacıyla ipek kozasının dışında çiçek sap ve dallarını yapmak için çiçek teli, kurdela, çeşitli ipler ve yapıştırıcı da kullanılır.

79


Mahmut Davulcu

Fotoğraf-11: Çeşitli şekillerde kesilmiş olan kozalar-Alanya

Sözlü kültürde koza çiçeği yapımcılığının Alanya’da başlaması ve yaygınlaşması konusunda yaklaşık bir asır önce Japonya veya Çin’den gelen ve Alanya iskelesine yanaşan bir gemi ile bir bağ kurulmaktadır.

Fotoğraf-12/13: İpek kosasından yapılmış olan çiçek örnekleri-Alanya

Kozalar jilet maket bıçağı ya da nakış makası ile enine, boyuna ya da verev olmak üzere üç farklı şekilde kesilerek hazırlanmaktadır. Daha sonra

80


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

koza parçaları meydana getirilecek çiçeğe göre uygun renkte ve çeşitli boya maddeleri ile boyanmaktadır. Bu amaçla doğal boyalar ya da viktorya kumaş boyası kullanılmaktadır. Doğal boyama amacıyla Soğan kabuğu, nar kabuğu, vişne, çay suyu, ceviz yaprağı, ceviz kabuğu gibi maddelerden yararlanılır. Son olarak alacağı form veya tasarlanan kompozisyona göre dikilerek ya da iplikle bağlanarak birleştirilmektedir (Zaimoğlu, 2012:173). 7.3. İpek İple Oya Örücülüğü Oyalar renkli ipliklerle, tığ, mekik, iğne, firkete aracılığı ile örülen; iki veya üç boyutlu olabilen ince dantelalardır. Alanya yöresinde oya yapımcılığında kullanılan hammaddelerden birisi de ipektir (Karacadağlı Çalık, 2017:60). Yörede ipek iplik kullanılarak meydana getirilen oyalar geleneksel kıyafetlerden çeyiz eşyasına ve ev içi aksesuarlara kadar birçok alanda karşımıza çıkabilmektedir. 8. Sonuç ve Değerlendirme Yaprakları ipek böceğinin yegâne besin kaynağı olan dut ağacının yetiştirilmesinden ham ipek elde edilmesine ve hatta çeşitli ürünlere dönüştürülmesine kadar geçen bütün aşamaları kapsayan ipekböcekçiliği yardımcı bir tarım kolu olarak değerlendirilmekle birlikte aslında son derece kadim bir meslek ve sanattır. Kökleri binlerce yıl öncesine ve Asya kıtasının derinliklerine uzanan bu sanatın günümüz Türkiye topraklarında yaşatıldığı belli başlı merkezlerinden birisi de Antalya iline bağlı olan Alanya’dır. Ortaçağ’da bir korsan merkezi iken Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından fethedilen ve Türkiye Selçukluları Devletinin kışlık başkenti haline getirilen Alanya sahip olduğu zengin kültürel mirasla ilgi uyandırmaktadır. İpekböcekçiliği ve ipek dokumacılığı Alanya geleneksel kültürü, sosyal yaşamı ve yöre ekonomisinde geçmişte oldukça mühim bir yer işgal etmiş olup, ipek ve ipekböcekçiliğinin önemi günümüzde de kısmen devam etmektedir. Geçmişte ipekböcekçiliğinin bir kazanç kapısı olmasının yanı sıra ipek üretimi yapan ailelerin elde ettikleri ürününün bir kısmını da kendi günlük ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kullandıkları bir vakıadır. İpek kumaşlar Alanya geleneksel giyim-kuşamında önemli bir yer tutar (Avcı, 2010). İpekböcekçiliği yöre mimarisinde de karşılığını bulmuş, konutu oluşturan mekanlar böcek üretimine uygun olarak biçimlendirilmiştir. Alanya Hisariçinde yer alan bazı evlerde ipek

81


Mahmut Davulcu

dokuma için kullanılan odalar yer almaktadır (Kapancı, 2008:40). İpek, yörede maddi kültürün yanı sıra gelenekler10 ve sözlü kültürde de karşımıza çıkan bir unsurdur11. Yöreye ait bir bilmece ipekböceğini konu alır: Nesnedir nesne Bülbül kafeste Yem yemez su içmez Böyle bir nesne (İpekböceği) (Gönüllü, 1998b:26). Günümüzde önemli bir turizm merkezi olan ve belki de Akdeniz bölgesinin en münbit topraklarına sahip olan Alanya, her yıl yüzbinlerce turisti ağırlamaktadır. Gerek ipekböcekçiliğinin ve gerekse ipekten elde edilen çeşitli ürünlerin kültür turizminin geliştirilmesi ve sürdürülebilmesi açısından büyük bir potansiyel taşıdığı ortadadır. Hâlihazırda yöre turizminde kültürel, hediyelik ve turistik eşya olarak işlev gören ipekli dokuma, ipekli giyim eşyası, ipek kozalarından elde edilen dekoratif ürün ve aksesuarlar sağlam bir altyapı ve organizasyonla güçlendirilerek Alanya ipeği bir marka haline dönüştürülebilir. Hiç kuşkusuz suni ipek ve sentetik iplik kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte eski pazarını kaybetmesine rağmen ipek halen tercih edilen ve severek kullanılan bir üründür. Ayrıca çok fazla yatırım ve sermaye gerektirmeyen ipekböcekçiliğinin tarım alanlarının ve alternatif gelir kaynaklarının kısıtlı olduğu bölgelerde gelir sağlayarak işsizliğin önlenmesi ve köyden kente göçü engellemesi gibi işlevleri de bulunmaktadır (Taşkaya Top, 2011). Alanya Belediye Başkanlığı “Dut Ağacından Dokuma Tezgâhına” isimli bir proje yürüterek bu mirasa güçlü bir destek vermiştir. Belediye ayrıca 2012 yılından itibaren “İpekböcekçiliği”, ”İpek Dokuma”, “İpek Kozasından Çiçek Yapımı” ve “İpek İğne Oyası” gibi kurslar açmıştır. Aynı şekilde Belediye tarafından Alanya’da ipek kültürünü konu alan sergiler gerçekleştirilmiştir. Alanya’da Hüseyin Azakoğlu Kent Müzesi, Alanya Belediyesi Ömürlü- Kemal Atlı Kültür Evi, Geleneksel El Sanatları merkezi olarak değerlendirilen Sandık Emini Kayhanlar Evi ve Alanya Arkeoloji Müzesi Alanya’da geçmişte meydana getirilmiş ipek dokuma örneklerinin 10

Alanya yöresi evlenme geleneklerinde düğün evine odun getiren develere ipek mendil ve bürüncük gömlekler bağlanması şeklinde bir uygulama bulunmaktaydı (Hacıhamdioğlu, 1996:159). 11 İpek, Antalya yöresi halk hekimliğinde de kullanımı olan bir üründür. Türk Akdeniz Dergisinde 1937 yılında yayımlanan bir yazıda konuya ilişkin şu bilgi bulunmaktadır: “Yürümeye başlarken sık sık düşen küçük çocuğun düşmemesi için bacakları ince bir ipekle bağlanır, ön tarafına bir parça ekmek konur, arka tarafında bir köpek getirilir, ona çocuğun iki bacağı arasındaki ipek kopartılır ve bu ekmek yedirilirmiş.” (Kayalı, 197:16).

82


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

muhafaza edildiği ve sergilendiği en önemli mekânlardır.

İpekböcekçiliği ve ipek dokumacılığının Alanya’nın zengin kültürel dünyasında bir renk olarak yaşatılması son derece önemlidir. Bunun yanı sıra ipekböcekçiliği konusunda gerçekleştirilecek olan yeni koruma ve geliştirme (ürün tasarımı, tanıtım ve pazarlama) çalışmalarının gerek Alanya ve gerekse Türkiye ekonomisine önemli bir girdi sağlayacağı da aşikârdır. Kaynaklar ALTUN, D. (2013). XIX. Yüzyılda Bursa’da İpek Böcekçiliği, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ANONİM (2012), Dünden Bugüne Antalya, I-II, Antalya: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları. ATASOY, N. (2001). İpek Osmanlı Dokuma Sanatı, İstanbul: TEB İletişim ve Yayıncılık. ATAV, R.; NAMIRTI, O. (2011). “İpek Liflerinin Dünü ve Bugünü”, Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Bilimleri ve Tasarımı Dergisi, 1(3), 112-119. AVCI, Z. (2010). Alanya Baş Süslemeleri ve Giyim Özelliklerinin Araştırılarak Turistik Bebek Üzerinde Simgeleştirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü. AYDIN, Ö. (2011). “Alanya İpek Çeyiz Dokumaları”, Uluslararası İpek Böcekçiliği ve İpekli Dokumalar Sempozyumu, Akdeniz Üniversitesi, 25-28 Ekim 2011, Alanya. AYDIN, Ö. (2012). "Alanya İpekli Dokumaları", Alanya XII. Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 4-6 Mayıs 2012, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 180198. AYDIN, Ö.; ÇATALKAYA, E. (2014). “Akdeniz Bölgesi Mekikli Dokumaların Atlas Çalışması”, ART-E Dergisi, Teke Yöresi Kültürel Değerleri Özel Sayısı, 96-117. BARIŞTA, Ö. (1992). “Alanya ve Çevresinin Dokumaları”, II. Alanya Tarih Ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1992, Alanya. BAŞKAYA, Z. (2013). “Gelişimi ve Dağılışı Bakımından Türkiye İpekböcekçiliğinde Bilecik İlinin Yeri, Sorunları ve Çözüm Önerileri”, Doğu Coğrafya Dergisi, 18 (30), 257-286. BOZKURT, N. (2000). “İpek”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 22, 361-362. BOZKUŞ, M.A. (2016). “Ortaçağ Alanya’sında Ticaret ve Ticari Yollar”, Phaselis Disiplinlerarası Akdeniz Araştırmaları Dergisi, 2, 209-223 DALSAR, F. (1960). Türk Sanayi ve Ticaret Tarihinde Bursa’da İpekçilik, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları. DAVULCU, M.; TOKAT, M.; YÖRÜR, S. (2015). Antalya’da Yaşayan Geleneksel Meslek, Sanat ve Zanaatlar-The Living Traditional Professions, Arts and Handicrafts of Antalya, Antalya: Antalya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları.

83


Mahmut Davulcu

DENİZ, M. (2009). Cumhuriyet’ in İlk Yıllarında Antalya Şehrinde Eğitim (1923-1950), Doktora Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. DENİZ, M. (2015). “Kapatılan Antalya İpekböcekçiliği Mektebi ve Antalya’da İpekçilik”, Türk ve İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2 (2), 319-327. EMECEN, F. (1991). “Antalya”, İslam Ansiklopedisi, c.3, İstanbul: TDV Yayınları, 232-236. GENÇ, F. (1995). İpekböceği Yetiştirme Teknikleri, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. GÖNÜLLÜ, A.R. (1998a). “Alanya’da İpek Dokumacılığı”, 1. Antalya Yöresi El Sanatları Sempozyumu Bildirileri, 16 Ekim 1998, Antalya: Antalya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları, 18-21. GÖNÜLLÜ, A.R. (1998b). Alanya Folklorundan Derlemeler, Antalya: Derya Ofset Matbaacılık. GÖNÜLLÜ, A.R. (2003). Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Alanya (1908-1938), İstanbul: Marmara Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü. GÖNÜLLÜ, A.R. (2008). Demokrat Parti Dönemi’nde Antalya (1950-1960), Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü. GÖNÜLLÜ, A.R. (2010). Cumhuriyet Döneminde Antalya (1923-1960), İstanbul: Tarihçi Kitabevi. GÜÇLÜ, M. (1997). XX.Yüzyılın İkinci Yarısında Antalya, Antalya: ATSO Kültür Yayınları. GÜÇLÜ, M. (2012). "Cumhuriyetin 15. Yılında Alanya Kazası", Alanya XII. Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 4-6 Mayıs 2012, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 458-471. GÜNBULUT, A. (2013a). Cumhuriyet Döneminde Antalya’da İpekböcekçiliği Eğitimi (1926-1960), Yüksek Lisans Tezi, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü. GÜNBULUT, A. (2013b). Alanya İpekböcekçiliği Mektebi, Alanya: Alanya Ticaret ve Sanayi Odası Yayınları. GÜRBOĞA, N. (2008). “Osmanlı Taşrasında Belediye İdaresi: Alanya Belediyesi (1914-1915)”, ÇTTAD, VII (16-17), 165-185. HACIHAMDİOĞLU, T. (1996). “Alanya’da Aratma Geleneği”, Alanya Tarih ve Kültür Seminerleri, Alanya: Alanya Belediyesi Yayınları, 159-160. HACIHAMDİOĞLU, T. (2009). Alanya Ağzından Esintiler, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları. İMER, Z. (2005). “Miladi Dönem Öncesi Orta Asya’da İpek”, Bilig, 32, 1-32. İNALCIK, H. (2000). “İpek”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 22, 362-365. İNALCIK, H. (2008). Türkiye Tekstil Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. KAPANCI, M. (2008). Alanya Kaleiçi Evleri, Yüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.

84


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

KARACADAĞLI ÇALIK, S.G. (2017). Alanya’da Yaşayan El Sanatları, Yüksek Lisans Tezi, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü. KARAGEDİK, N. (2006). “XIX. Yüzyıl Ortalarında Alaiye Merkezde İskan Nüfus Ve Mesleki Yaşam1844 Tarihli Temetuat Defterlerine Göre”, IV.Alanya Tarih Ve Kültür Seminerleri, Alanya: ALSAV Yayınları. KARAGEDİK, N. (2012). "19. Yüzyıl Ortalarında Alaiye Sancağında Reaya’nın Kaza Ekonomisindeki Durumu (Temettuat Defterlerine Göre)", Alanya XII. Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 4-6 Mayıs 2012, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 208-229. KAROL, S.; SULUDERE, Z.; AYVALI, C. (1998). Biyoloji Terimleri Sözlüğü, Ankara: TDK Yayınları. KAYALI, K.K. (1937). “Antalya Folkloru-Doğum ve Çocuk Büyütme Hakkında”, Türk Akdeniz Dergisi, 2, 15-17. KORAŞ, H. (2018). “İpek Kelimesi, Kökeni Üzerine Tartışmalar Ve Kavram Alanı”, Uluslararası Medeniyet Çalışmaları Dergisi, III (1), 171-179. MERÇİL, E. (2000). Türkiye Selçukluları’nda Meslekler, Ankara: TTK Yayınları. MOĞOL, H. (1992). “Antalya’da İpek Üretimi”, Türk Dünya Araştırmaları, s.79, 96. OĞUZ, B. (2004). Türkiye Halkının Kültür Kökenleri-4 (Dokuma ve Giyim Teknikleri), İstanbul: Anadolu Aydınlanma Vakfı Yayınları. ÖZGÜR, M. (1996). “Türkiye’de İpekböcekçiliği”, A.Ü. DTCF. Coğrafya Araştırmaları Dergisi, 12, 95-106. ÖZKAN, S.H. (2011). “XVI. Yüzyıl Alaiye Sancağında Dokuma Ve Tekstil Sanayisinde Kullanılan Ürünlerin Üretimi”, ARIŞ Halı, Düz Dokuma, Kumaş, Giyim, Kuşam Ve İşleme Sanatları Dergisi, 4 (5), 96-101. SEYİRCİ, M. (1991). “Alanya’da Dokumacılık”, 1.Alanya Tarih ve Kültür Semineri, 16 Şubat 1991, Alanya Kaygusuz Abdal ve Çevre Kültürü Araştırma Derneği, Alanya. SEYİRCİ, M. (1993). “Alanya Dokumaları”, Alanya 1. Tarih Ve Kültür Semineri, 81-86, Alanya. SÖYLEMEZOĞLU, F. (1995). Antalya İlinde Üretilen İpekböceği (Bombyx Mori) Kozalarının Koza Kalitesi ve Kozalardan Çekilen İpek Liflerinin Bazı Teknolojik Özellikleri Üzerine Bir Araştırma, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. SYDYKOVA, G. (2009). Türkiye’deki İpekli Tekstil Ürünleri ve Sanayisi’nin Dünü ve Bugününün Saptanması ve Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ŞAHAN, Ü. (2011). İpekböcekçiliği, Bursa: Dora Yayınları. TAŞKAYA TOP, B. (2011). “Türkiye’de İpekböcekçiliği Pazarlamasında Kozabirlik’in Rolü”, TEPGE Bakış, 13, 1-8. TOPRAK, A. (2008). Doğu-Batı Kültürel Etkileşiminde İpekyolu (Başlangıçtan Göktürk Dönemi Sonuna Kadar), Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

85


Mahmut Davulcu

YURTOĞLU, N. (2017). “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de İpek Böcekçiliği (1923-1950)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XVII (34), 159-189. ZAİMOĞLU, Ö. (2012). “Alanya Koza Çiçekçiliği ve Yaşayan Bir Usta: Belgüzar Afyoncu”, Alanya XII.Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 4-6 Mayıs 2012, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 170-179. http://www.kozabirlik.com.tr/ Alanya Halk Kültürü Alan Araştırması Derleme Notları, 2013 Alanya Halk Kültürü Alan Araştırması Derleme Notları, 2014 Alanya Halk Kültürü Alan Araştırması Derleme Notları, 2016

86


Koçkar, M.T. Khadzhieva, T. M. Koçkar, R. (2018). Karaçay-Balkar Folklorunda “Alğış – Alkış”lar. Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 87-102. Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved:09.12.2018 Kabul / Accepted: 27.12.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

KARAÇAY-BALKAR FOLKLORUNDA “ALĞIŞ - ALKIŞ”LAR M. Tekin KOÇKAR*& Tanzilya M. KHADZHİEVA** & Roza KOÇKAR*** Öz Bu makale, Karaçay-Balkarlıların sözlü Edebiyatının en popüler ve en sevilen türlerinden birisi olan “alğış”larla ilgilidir. Alğış metinleri, Karaçay-Balkarlıların dini inançlarını, hayatlarını, yaratıcı kültürünü yansıtır. Eskiler, en önemsiz işe bile Alğış ile başlardı. Kelimenin gücüne çok inanan Karaçay-Balkarlılarda, iyi dilekler günlük yaşamlarının ayrılmaz bir parçasıydı. Doğada doğaçlama vardı ve bu da söz söyleme sanatında önemli sayıda seçeneklerinin var olmasına yol açtı. Alğış'ın ana işlevlerinden biri, üzerinde durulduğu kişiye mutlak bir iyilik getirmesi arzusudur. Alğışların çoğunda, dileklerin metinleri, bireyin veya bir topluluğun müreffeh, ideal geleceği için “programlama” yapmayı amaçlar. Anahtar kelimeler: Alğış-Alkış, doğaçlama, takvimsel törenler, Teyri, topluluk, ninniler, Ozay, Tepena

* Öğretim Görevlisi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Halkbilim Araştırma ve Uygulama Merkezi (HAMER),

[email protected] ** Prof. Dr., A. M. Gorkiy Institute of World Literature of RAS, Candidate of Philological Sciences,

[email protected] *** Öğretim Görevlisi, Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

87


M. Tekin Koçkar & Tanzilya M. Khadzhieva & Roza Koçkar

GOOD WISHING FORMULAE -ALGYSHLA IN KARACHAYBALKAR FOLKLORE Abstract The report is devoted to one of the most popular genres of Karachay-Balkar oral poetry – good wishing formula algysh. Texts of algyshes reflect religious ideas, everyday life and culture of their creators. Ancient people believed in the strength of the word to such a degree that they began every business even small and quite insignificant one with algysh, that is why good wishing formulae became an essential part of their everyday life. They were of an improvisational character due to this reason they existed in many variants. One of the main functions of algysh is wishing absolute good to the person they are addressed. Most algyshes textually «programm» wealthy, ideal future of a certain person or the whole community. Keywords: Good wishing formulae algysh, improvisation, calendar rituels, Teyri, community, cradle-song, Ozay, Tepena.

БЛАГОПОЖЕЛАНИЯ – АЛГЫШЛА В ФОЛЬКЛОРЕ КАРАЧАЕВЦЕВ И БАЛКАРЦЕВ Аннотация Настоящая статья посвящена одному из популярных и любимых жанров устной поэзии карачаевцев и балкарцев – алгышу-благопожеланию. В текстах алгышей отражены религиозные воззрения, быт, культура их создателей. Древние настолько верили в силу слова, что даже самое незначительное дело начинали с алгыша, поэтому благопожелания были неотъемлемой частью их быта. Они носили импровизационный характер, что обусловило бытование их в значительном числе вариантов. Одна из основных функций алгыша – пожелание абсолютного блага тому, кому он адресуются. В большинстве алгышей тексты пожеланий как бы «программируют» благополучное, идеальное будущее отдельного человека или общины. Ключевые слова: Алгыши-благопожелания, импровизация, календарные обряды, Тейри, община, колыбельные, Озай, Тепена.

88


Karaçay-Balkar Folklorunda “Alğış - Alkış”lar

Giriş “Alkış” (hayırdua) ya da “kargış” (beddua, ilenç), kişilerin iyilik ya da kötülüklerinin otorite sayılan güçlerden talep edildiği dilek bildiren kalıplaşmış sözlerdir (Terzioğlu, 2007: 34). Karaçay-Balkarlılarda da Türkçe konuşan diğer halklarda olduğu gibi sözlü edebiyatın küçük türlerinden olan “alğış (alkış)” ve “karğış (kargış)”lar çokça bulunmaktadır1. Karaçay- Balkar alğışları iki gruba ayrılır: törensel (dini, takvimsel, üretim ve aile-gündelik törenlerle ilgili olanlar) alğışlar ve törensel olmayan (gündelik ve yaşamın farklı durumlarında söylenen) alğışlar. Algış'ın ritüel uygulamada ve günlük yaşamda yaygın kullanımı, kelimenin sihirli gücüne olan inançtan kaynaklanmaktadır. Karaçay-Balkar halkı, sözün gücüne çok inan inanmaktadır. Öyle ki, her hangi biri kötü bir kehanette bulunduğu zaman şöyle söylerler: Aman auz açma (Ağzını kötüye açma)2. Aile ve ev dileklerinde geleneksel kelimeler şunlardı: Bu üyden alğış ketmesin,

Bu evden alğış gitmesin

Karğış bu üyge cetmesin,

Karğış bu eve girmesin,

Amanla aythan kibik Allah etmesin! Allah kötülerin söylediği gibi yapmasın (KMF, 1994:393). Karaçay ve Balkarlıların alğış ve karğış üzerine söyledikleri atasözleri de bulunmaktadır: “Altın ornuna algış al - Altın yerine alğış al” “Kuru stolga algış aytılmaz - Boş masaya alğış söylenmez” “Ertden alğış çaçılır, İngir karğış çaçılır - Sabah alğış dağıtılır, akşam karğış dağıtılır” “Kargış tüzge ceter - Karğış bozkıra yetişir” “Kargış cürügen cerde bereket bolmaz - Karğış söylenen yerde bereket 1 Karaçay-Balkar dilinde "algış" kelimesinin çeşitli anlamları vardır: 1. Dilek, şükran, nimet; 2. Dua, sihir (yılan

Alğışı (yılandan korunma), nazar alğışı (nazardan koruma), v.b.); 3. Alğış metinleri (Alğış sözleri); 4. Yemekte, kadeh tokuşturmada veya düğün, toplantıda boza, şerbet içme geleneğinde alğış (ayak alğış).

89


M. Tekin Koçkar & Tanzilya M. Khadzhieva & Roza Koçkar

olmaz” (Aliylanı, 1963: 317)

Tören alğışlarını yaratıcı, doğaçlama yeteneği güçlü insanlar oluştururlar. Bunlara “alğışçıla” denir. Bir tören sırasında, alğışı genellikle o töreni yöneten kişi olan “töreçi” söyler. Her iyi dileğin arkasından “Amin!” denilir. O yüzden alğışlarda onlara da “aminciler” denilir. Algışçıla algış etsinle,

Alğışçıla alğış etsin,

Aminçle: “Amin”, desinle,

Aminciler amin desin,

Alğışları kabıl bolsun! 1994: 382, 387).

Alğışları kabul olsun! (KMF,

Alğışlar genellikle yüksek bir recitative ses tonuyla telaffuz edilir. Bazı tören algışları ise sadece sözle söylenmezler, şarkı olarak da söylenir. Gündelik alğışlar genellikle doğaçlamadır ve bu da çok sayıda alğış biçiminin oluşmasına yol açmaktadır Alğışların amacı sosyo-normatif, iletişimsel ve ritüel-büyülü bir işlevi gerçekleştirmektir. İslamiyet öncesi pagan dönemlerde KaraçayBalkarlılarda alğışların ilk iki işlev türü yaşamın günlük, geleneksel-görgüsel yönüne hizmet ederken, alğışların ritüel-büyü işlevi ise törenlerin geleneksel sözel bileşeni olarak gerçekleştirilir. Böylece, birçok kült alğışlar ve ilahi şarkılarda, alğışın adanmış olduğu tanrıya karşı büyük bir dilek ve iyi dileklerin bir araya geldiği ilahi tezahüratların başında, sunulan armağanın işlevi baskın bir işlev kazanırdı. Bu sözlü metinler, armağanın maddi nesneleri (kurbanlık hayvan, ritüel yiyecek, vb.) ile birlikte, topluluk (cinsiyet, aile, birey) ve tanrı (ya da koruyucu kutsal) arasında hediye alışverişi sürecine katılmıştır. Bu alğış türleri armağanın fonksiyonuna ek olarak, koruyucu bir koruma fonksiyonu da gerçekleştirmekteydi. Karaçay-Balkar törenlerinin sözel kısmının bir analizi olan arkaik alğışların büyük bir çoğunluğu içinde rica, ilahi bir komplo taşıyorsa da her durumda mutlak iyilik ve esenlik arzusunu ifade ettiklerini göstermektedir. Hemen hemen tüm tören alğışlarına ritüel ve büyülü eylemler eşlik eder. Örneğin, takvim törenlerinden biri olan ilkbahar doğa yenilenme kutlaması, gök gürültüsü töreni, Balkar ve Karaçay'da geniş bir biçimde kutlanır. Bu kutlamada çocuklar ev ev dolaşırlar ve alğış şarkıları söylerler.

90


Karaçay-Balkar Folklorunda “Alğış - Alkış”lar

Bu ayıng - Totur ayıng,

Bu ay Totur ayı

Üyüngde bolsun ballı mayıng,

Evinde ballı yağın olsun

Cazgı kününg bolsun sanga ogurlu! Bahar günün olsun sana uğurlu!2 (KMF, 1994: 404). Bütün topluluk ibadet yerlerinde tören ayini düzenlerler. Kurban hayvanının etinin kaynatıldığı ateşin etrafında dönen tören katılımcıları 3 , Teyri (Tengri-Tanrı) ve doğurganlık tanrısı Çoppa, şimşek tanrısı Şıbla ve yıldırım tanrısı Eliya onuruna şarkı söylerlerdi: Onlara göre, gelecekteki hasadın bolluğu ve zenginliği bu tanrılara bağlıydı. Tören sırasında, ateşin üzerinden atlarlardı. Bir kap içerisinde suya ilkbaharın yeni çıkan çimlerini karıştırarak birbirlerinin üzerine dökerlerdi. İlk gök gürültüsü gibi doğa olayları yaşam güçleri kültüyle ilişkilendirilirdi. Cankoz (Kardelen) çiçeği de bu kült ile ilişkilendirilmekteydi. Balkarya'da ilkbaharda yapılan özel bir tören vardı. Yaşlı kadınlar ve çocuklar, kardelen toplarlardı. Onları su ile karıştırır ve bir şarkı ile köyün etrafında yürürledi. Köyde her avluda, sahipleri ve hayvanlarına bu suyu serpiştirirlerdi. Evde genç gelin varsa onu üzerine su ile kardelen saçarak alğışlar söylerlerdi: Kırdık kibik üylegin, çoğalasın Malıng, cılıng kaynasın,

Kırlardaki Hayvanların,

çimenler yılın

gibi

bereketli

olsun Sabiylering cankoz kibik cıltırasınla! Çocuklarınız kardelen gibi hep açsınlar! (a.g.e: 1994: 386). Bu alğışta “Çocuklarınız kardelen gibi hep açsınlar” sözünün anlamı Karaçay ve Balkarlılar arasında kardelen çiçeğinin canlılığın, mutluluğun ve zenginliğin bir sembolü olduğunun belirtisidir. XX. yüzyıla kadar Karaçay ve Balkarlılarda yılbaşı, ilkbaharda Mart 2

Totur Ayı, Karaçay ve Balkarlıların eski takviminde ilkbahar ayıdır. 1 – 10 Nisan günlerine denk gelir. Mitolojide başarılı av, kurt ve çobanların koruyucusu Totur (Aziz Fyodor) adına adanmaştır. Mart, Toturnu al ayı ve Nisan sonu Toturnu art ayıdır.

3

Karaçay-Balkarlılar, dünyanın pek çok halkı gibi, ateşi bir temizlik, iyileştirme, koruyucu ve canlandırma gücü olduğuna inanırlar (Daha ayrıntı için Bakınız: Frazer 1980: 676-721; Çursin 1902 ve diğerleri)

91


M. Tekin Koçkar & Tanzilya M. Khadzhieva & Roza Koçkar

ayında (İlkbahar ekinoks günü) kutlanırdı. Yılbaşı tarımsal işlerin başlangıcı ile aynı zamana denk gelirdi ve bu nedenle yeni yılın ilk toplantısı büyük bir ulusal bayramdı. O gün için çeşitli içecekler ve özel ritüel yiyecekler hazırlanırdı (Shamanov, 1971: 113). Bayram başlangıcından önce, toplumdaki yaşlılar, ibadet biçiminde dileklerini dile getirmekteydiler: Cazıbız cauunlu bolsun,

İlkbaharımız yağmurlu olsun

Küzübüz künlü bolsun,

Güzümüz güneşli olsun

Acalıbız sabır bolsun!

Ecelimiz sabırlı olsun

Istauuatla mallı bolsunla,

Ahırlar hayvanlı olsun

Batmanla ballı bolsunla,

Kovanlar balla dolsun

Küfle mirzeuden tolsunla,

Küpler darıdan dolsun

Azıgıbız mol bolsun,

Azımız çok olsun

Cılıbız nasıblı bolsun! 1994: 404).

Yılımız nasiple dolsun (KMF,

Bundan sonra at yarışı, geleneksel sporlar, oyunlar, geleneksel danslar vb. çeşitli oyunlar oynanırdı. Kahkahalar ve esprilerle, keçi kostümü giyen (teke kültü, gyapçi kültü) birisi tarafından yönetilen gençler evleri dolaşır, söyledikleri geleneksel alğışlar, iyi dilek- şarkıları “Ozay” ve “Güppe” için ödül talep ederlerdi. Bu bahar şarkılarının genellikle geleneksel başlangıcı şöyleydi: Ozay, Ozay!

Ozay, Ozay!

Kelgenbiz sizge,

Geldik biz size

Berigiz bizge!

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir