hz alinin hilye i şerifi / Hz. Muhammed (S.A.V.)'in sözcüklerle resmini çizmek: Hilye-i Şerif

Hz Alinin Hilye I Şerifi

hz alinin hilye i şerifi

Hilye-i Şerif evlerin tanıdık bir parçasıdır. Sözlüklerde ‘’süs, ziynet, güzellik’’ gibi anlamlara gelen Hilye, ‘’suret, hilkat, dış görünüş ve güzel vasıflar’’ anlamlarını da karşılar. Terim olarak ise peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in fiziksel özelliklerini, güzelliğini ve güzel vasıflarını her ne kadar yetersiz kalsa da kelimelerle çizmek, resmetmek demektir.

Hat: Mustafa Mesten – Tezhip: Hamdiye Kanik

Hz. Muhammed resminin çizilmesini hoş ve doğru bulmamıştır. Çünkü toplumun hafızalarında putların resmini çizip onlara tapma gibi İslam inancıyla bağdaşmayan alışkanlıklar vardır. Bu huyların tekrar canlanmaması ve tevhid inancına zarar gelmemesi için Hz. Muhammed (sav) resim, heykel ve benzeri yansıtmaları yasaklamıştır. Bu nedenle kendi resminin de çizilmesini istememiştir. Keza Hazret-i Resul-i Ekrem zamanında insanların resmini çizme gibi bir alışkanlık da yoktur.

İçindekiler

Hilye-i Şerif’in ortaya çıkışı… 

Peygamber efendimize özlem duyan ümmeti onu kalplerinde resmetmek için fiziksel özelliklerini ve halet-i ruhiyesini kelimelerle anlatmaya çalışmıştır. Bu da kitap, kağıt ve levhalara işlenen Hilye-i Şerif sanatının doğmasına vesile olmuştur. Osmanlı döneminde de Müslümanlar,  Hz. Muhammed’i görsel sanatlar yerine Muhammediye, Miraciye ve Mevlid-i Şerif gibi yazılı eserlerle anlatarak resmetmişlerdir. Hat sanatında bütün yönleriyle bir biçim olan Hilye, göğüs ceplerinde taşınması ya da evlere asılması durumunda insanları hastalıktan koruyacağına inanılır.

Öyle ki Hz. Ali’den rivayetle peygamber efendimizin ‘’Hilyemi gören beni görmüş gibidir. Beni gören insan bana muhabbetle bağlanırsa Allah ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından emin olur, mahşer günü çıplak olarak haşrolunmaz.” anlamındaki hadis-i şerifi de hilyeyi şerifin Müslümanlar için önemli bir yeri olduğunu ortaya koyar.

Ayrıca Osmanlı divan şairi Nahifi bu durumu şu sözlerle anlatmıştır: “Muhakkak ki bir kimse, hilye-i şerif yazsa ve ona çok nazar eylese, Allâh Teâlâ o kimseyi hastalık ve sıkıntılardan ve ani ölümden hıfz eyler. Şayet bir yere sefer ettiğinde beraberinde götürürse, o seferinde daima Hakkın muhafazasında olur.”

Hilye-i Şerif’in özenli levhalara hat yani güzel yazı yazma sanatıyla yazılmaya başlanmasının bir sebebi de yukarıda bahsi geçen konudur. Bu sebeple Hilye-i Şerif adı verilen peygamberimiz Hz. Muhammed’in fiziksel özelliklerini ve ahlakını anlatan bu levhalar evlere, dükkânlara asılır, asılırdı. Bir diğer sebebi de Resul’ü Ekrem’in, onun güzel ahlakının, sünnetinin herkesçe bilinip tanınmasını sağlamaktı. Ayrıca peygamber efendimiz bir rivayete göre hilyesinin yazılmasını da istemiştir; Hz. Muhammed’in vefatına yakın bir zamanında kızı Hz. Fatıma yanına gelip onun yüzünü bir daha göremeyeceğini dile getirerek üzülmüş, ağlamıştır. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Ali’yi çağırıp, ‘’Hilyemi yaz; benden sonra onu gören, beni görmüş gibi olur’’ demiştir.

Hilye-i Şerif’in bölümleri

Usta hattatların ellerinden günümüze ulaşan çokça Hilye-i Şerif örnekleri vardır. 17. Yüzyılda Osmanlı hattatlarca icra edilen bu süsleme sanatı toplamda sekiz bölümden oluşur. Bunlardan dördü ana bölümdür. Bu dört ana bölüme besmelenin yer aldığı ‘’Başmakam’’, Hz. Muhammed ile ilgili anlatıların bulunduğu ‘’Göbek’’, Hz. Muhammed ile ilgili bir ayetin yer aldığı ‘’Kuşak (Ayet)’’ ve hilye metninin devamı ile duanın olduğu ‘’Etek’’ isimleri verilir. Diğer kalan 4 bölüm ana bölümün etrafını saran 4 daireden oluşur. Bu dairelere dört halifenin (Hz. Ebû Bekir, 5. Hz. Ömer, 6. Hz. Osman, 7. Hz. Ali) isimleri yazılır.

Klasik bir hilye-i şerifin bölümleri: 1. Başmakam, 2. Göbek, 3. Kuşak (Ayet) 4. Etek 5. Hilâl, 6. Hz. Ebû Bekir, 7. Hz. Ömer, 8. Hz. Osman, 9. Hz. Ali, 10-11. Koltuk, 12. İç pervaz, 13. Dış pervaz

Hilye-i Şerifler yazılırken en güvenilir kaynak Hz. Ali’nin rivayetleridir. Hz. Ali (ra), Hz. Muhammed (S.A.V.)’in boyu, göz rengi, saç rengi ve şekli, tavrı, mizacı, konuşması ve ses tonu hakkında şöyle söz eder:

“Rasûlullah (sas), ne son derece uzun ne de kısaydı; o, orta boyluydu. Saçları ne kıvırcık, ne de dümdüzdü; hafif dalgalı idi. Şişman olmadığı gibi, yüzü de yusyuvarlak değildi. Yüzünün rengi kırmızıya çalan beyazdı. Gözleri kara, kirpikleri uzundu. Kemiklerinin eklem yerleri iri ve omuzlarının arası genişti. Avuçları ve ayakları dolgundu. Yürüdüğünde yokuştan iner gibi sert adımlar atardı. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi.

İki omzu arasında Peygamberlik mührü vardı; zira O, peygamberlerin sonuncusuydu. İnsanların en cömerdi, gönlü en geniş olanı, en güzel ve düzgün konuşanıydı. Gayet yumuşak tabiatlı ve insani ilişkilerde arkadaş canlısı idi. Ansızın O’nu gören kimse heybetinden ilk anda çekinir; fakat tanıdıkça O’nu çok severdi. Ondan bahseden bir kimse, ‘Ne O’ndan önce, ne de O’ndan sonra asla bir benzerini görmedim.’ demekten kendini alamazdı.’’

Tirmizî, Menâkıb 8.

Türkçe hilye-i şerif örneği;

Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatı – rahle

Bir Demet Hadis Tüm Yazılar 

admin Hilye-i Şerif: Hz. Ali (ra), hz muhammed fiziki özellikleri, hz muhammed karakteri, hz muhammet boyu, hz muhammet eli ayağı, hz muhammet gözü, hz muhammet karakteri, hz muhammet kirpikleri, hz muhammet konuşması, hz muhammet nasıl biri, hz muhammet omuzu, hz muhammet peygaöberlik mührü, hz muhammet saçı, hz muhammet şemaili, hz muhammet vucudu, hz muhammet yürüyüşü, hz muhammet yüzü, hz muhammetgözü, hz muhammetkilosu, hz muhammetrengi, peygamberimiz fiziki özelligi, Rasulullah’ı (sas) Anlatıyor

Rahman Rahim Allah’ın Adıyla…

Hz. Ali (ra) Peygamber Efendimiz(sas)’i şöyle anlatıyor: “Rasûlullah (sas), ne son derece uzun ne de kısaydı; o, orta boyluydu. Saçları ne kıvırcık, ne de dümdüzdü; hafif dalgalı idi. Şişman olmadığı gibi, yüzü de yusyuvarlak değildi. Yüzünün rengi kırmızıya çalan beyazdı. Gözleri kara, kirpikleri uzundu. Kemiklerinin eklem yerleri iri ve omuzlarının arası genişti. Avuçları ve ayakları dolgundu. Yürüdüğünde yokuştan iner gibi sert adımlar atardı. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi.

İki omzu arasında Peygamberlik mührü vardı; zira O, peygamberlerin sonuncusuydu. İnsanların en cömerdi, gönlü en geniş olanı, en güzel ve düzgün konuşanıydı. Gayet yumuşak tabiatlı ve insani ilişkilerde arkadaş canlısı idi. Ansızın O’nu gören kimse heybetinden ilk anda çekinir; fakat tanıdıkça O’nu çok severdi. Ondan bahseden bir kimse, ‘Ne O’ndan önce, ne de O’ndan sonra asla bir benzerini görmedim.’ demekten kendini alamazdı.”[i]

 [i] Tirmizî, Menâkıb 8.

Hilye-i Şerif: Hz. Ali (ra), Rasulullah’ı (sas) Anlatıyor

[i] Tirmizî, Menâkıb 8.

Ne mutlu bize; her ramazan sergilerle, Yıldız Holding olarak geleneksel sanatlarımızı destekliyoruz.

Her yıl Ramazan ayında süregelen sergi geleneğimizde 2011 yılında Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü’nde müzelerimiz ve özel koleksiyonlardan bir araya getirilerek sergilenen nadide bir Hilye-i Şerifeler sergisi olmuştu, hatta ne mutlu bize ki Yıldız Holding olarak destekçilerinden idik. Daha da güzeli bu sergi bir kitap (*) ile taçlandırılmıştı; “Hilye-i Şerife, Hz. Muhammed’in Özellikleri”. Ben bu kitaplara “anıt kitap” adını veriyorum. Sadece içerik değil baskı, kağıt kalitesi ve ebadı ile farklılık gösteren bu eserler aynı zamanda artık antika oldular, zira tekrar basımı yok bunların. Bu kitapta sadece sergiden değil hat sanatının inceliklerinden detaylı bir şekilde bahsediliyor. 

İslam geleneğinde Peygamberimiz (SAV) için güzel sanatlar aracılığı ile ona duyulan sevgi ve bağlılığın birçok farklı ifadelerini görmek mümkündür. Bu aktarımın yapıldığı en meşhur şekli hilyelerdir. Hilye Arapça kökenli bir kelimedir ve süs, ziynet, cevher, güzel sıfatlar, güzel yüz gibi anlamlar taşır.

Hz. Peygamber’in (SAV) vefatından sonra O’nu tanımak ancak, O’nu tanıyanların bildiklerini anlatmasıyla olmuştur. Damadı Hz. Ali’den aktarılan bir tarif/tasvir bize bu imkanı sunmuştur.

Hâfız Osman’ın sülüs-nesih hatlarıyla H.1103/M.1691 yılında yazdığı hilyesi (Chester Beatty Library, T.559.4. Dublin / İrlanda)

Önceleri Müslümanlar arasında bir saygı göstergesi olarak göğüs cebinde taşınan ve nesih hattıyla yazılan hilye metinlerinin en eski örneği Şeyh Hamdullah’da (1429-1520) mevcuttur. İlk defa 17 yy’da meşhur hattat Hafız Osman (1642-1698) tarafından levha şeklinde yazıldığı kabul edilmektedir. Hz. Muhammed’in (SAV) insani ve ahlaki niteliklerini, tavır ve hareketlerini bize aktaran bu kıymetli eserler, izledikçe insana huşu veren, insanın ruhuna şifa olan kıymetlerdir. İbrahim Ethem Gören pek yakın zamanlarda Hilyeler konusunda  İttifak Gazetesi’nde bir yazı dizisi yayınlandı. Bu seneki Ramazan sergimizden de söz etmiş. (**)

Hilyeler tarih boyunca Hz. Ali’den aktarılanları defalarca bir ibadet şevkiyle çeşitli şekillerde sanatkarane yazan hattatların aslında bir mezuniyet belgesi sayılmıştır. Bu sanat eserlerinindetaylarına değinirsek; Hilyelerde yazıya ayrılan kısımlar ve süslemeye ayrılan kısımlar olarak iki ayrı bölümden bahsedebiliriz.

Hilye metinleri gönüllerde dini bir heyecan ve peygamber sevgisi uyandırır. Bu metinler ise şöyle kısımlara ayrılmıştır. (*)

1-Başmakam: Dikey dikdörtgen ebatlı hilyelerin en üstündeki kısmıdır, içine Besmele yazılır. Her işe Allah’ın adını anarak başlama prensibine dayanır.

2-Göbek: Besmele’nin hemen altında yer alan dairevi alandır. Burada Hz. Peygamber’in fiziki ve ahlaki özelliklerinden bahsedilir. Genelde de Hz. Ali’nin yaptığı tarif/tasvir kullanılır. Bazı hilyelerde oval, çokgen, dörtgen veya başka şekiller de olabilir.

3-Hilal ve Çevresi; Genelde kalınlığı değişmekle birlikte göbeği bir hilal kucaklar. Hilal ebced hesabıyla 66 rakamına tekabül eder, Allah kelimesinin de ebced toplamı 66’dır. Aynı zamanda Hilal Hz. Muhammed’in (SAV) ay yılı esaslı takviminin, ayın gökteki en güzel halinin ve Hz. Peygamber’in simgesidir.

Her ne kadar böyle bilinse de bu altın bezeli parlayan yuvarlak şeklin bana hatırlattığı tutulan bir güneştir. Güneşin ışığını tutan, gölgede bırakansa sadece Hz. Peygamberin (SAV) tarif/tasviridir. Zaten Peygamberimiz Efendimiz (SAV) yaşadığı şehrinin adının “Aydın Şehir” (Mednei Münevver) olması da bundandır. Bu aydınlık ilmin, hakikatın velhasıl her alanda gerçekleştirilen entellektüel aydınlanmanın kendisidir. Bir düşünce devrimi gerçekleşirken asla bir yıkım ve husumete yol açmayan, bilakis af, barış ve huzurun hakim olduğu barışçıl bir ortam meydana gelmiştir. Müslümanlar tarafından Mekke’nin fethi buna en güzel örnektir. Neticede hiç kimse esir alınmadan, ganimet toplanmadan ilan edilen genel af neticesinde herkes müslüman olmuş, ayrılık gayrılık kalmamıştır. Bu dahi Diyalektik Materyalizm Metodu ile Dünya Tarihi incelememizde (***) öğretildiği gibi Hz. Peygamberin tek yadsınamaz, tarihen sabit mucizesidir. 10 yıl gibi bir sürede bugünkü Avrupa’dan daha büyük topraklar savaş ve barış ile fethedilmiştir. Tüm bu fetihlerde sadece 1500 civarında can kaybı olmuştur. Bin kişi müslümanlardan, beşyüz kişi ise müslüman olmayanlardan telef olmuştur. (****)

4567-Çihar Yar Köşeleri: Göbeğin üst ve alt, sağ ve sol kısımlarında yer alan dört küçük dairevi alandır ve buralara Farsça kökenli dört seçkin dost anlamına gelen Çihar Yar-ı Güzin isimleri, İslamın ilk dört halifesi ile O’nun torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in isimleri yazılagelmiştir.

8-Ayet: Başmakamın alt kısmındaki simetrisidir. Hz. Peygamber’le (SAV) ilgili ayetler burada yer alır. En çok tekrar edileni Enbiya Suresi’nin 107. Ayeti olan “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” ayetidir. Levha geneline göre bu kısım biraz daha kalın yazılır.

9-Etek: Ayet kısmının altında yer alan yatay dikdörtgen alandır. Göbekte yer alan Hz. Peygamber’i tasvir eden metnin devamı burada da yer alır. Hattat burada bazen kendi adını ve ardından hocasının adını zikreder ve ikisinin günahlarının bağışlanması için dua kelimelerine yer verilir. Böylece hattatın ve hocasının isimlerinin yer aldığı bir mezuniyet belgesi sıfatı da taşır.

1011-Koltuklar; Eteğin içinde yer alan iki yan pervaz kısımdır, yani metnin iki yanında dikey dikdörtgen alana verilen isimdir. Zamanın süsleme anlayışıyla klasik, rokoko ya da barok tarzda süslenirler.

12-Pervazlar: Ana bölüm ile kenar süslemeleri birbirinden ayıran kısma verilen addır. Genelde küçük ebatlarda tek kat, büyük ebatlarda çift kattır. Pervaz içine ebru yapılması da zaman zaman uygulanan bir yöntemdir.

13-Kenarlar: Bu kısım içte kalan asıl hilyeyi öne çıkarmaya, onu gölgelemeden süslemeye hizmet edecek şekilde tezhipenir. Hilye ile bütünlük içerisinde tasarlanır.

Hilyelerde hattın yazıldığı kâğıt ile uyumuna dikkat edildiği kadar tezhibin renklerinin o denli hassas işlenmesi, bütünün ruhuna uygun olması gerekir. O yüzden birbirine uyan ve birbirini tamamlayan renkler kullanılır.

Yine hal böyle iken ben şahsen yeni yazdırdığım hilyelerin tezhibinde yeni renk tonlarını ve günümüz hattatlarının ise yine modern sayılacak hilye formlarını denediklerini görüyorum. Onların bu cesaret sonucunda elde ettikleri rağbet ve başarıyı takdir ediyorum.

Mehmed Fehmi Efendi (1860- 1915) Hilye-i Şerif. 85×60 cm. Yıldız Holding Koleksiyonu. Muhakkak, sülüs ve nesih hattı ile yazılmıştır. Başmakamdaki besmele muhakkak hat olup, göbek çevresindeki madalyonlarda dört halifenin isimleri yazılıdır. Ayet bölümünde sülüs hattı ile Enbiya Suresinin 107. Ayeti “biz seni ancak alemlere rahmet olsun diye gönderdik” yazmaktadır. Göbek ve etek kısmı nesih hatlı olup Hz. Muhammed’in fiziksel özellikleri ve dualar yazılıdır.

Hilyelerde kullanılan hat çeşitleri Sülüs, Nesih, Muhakkak, Nesta’lik, Gubari, Kufi ve Rika’dır.

Sülüs: Hat çeşitleri içerisinde en eski ve en çok kullanılan yazı çeşididir, sözlük anlamı üçte bir demektir. Bu adı almasının sebebi ise harflerinin her birinin üçte bir kısmı yuvarlak, üçte ikisinin de düz hatlardan meydana gelmesidir. “Ümmü’l Hutut” yani yazıların anası kabul edilir. Yazanı ve seyredeni ölçülü olmaya alıştırır. Başmakamda yer alan besmelenin yazılışında, göbek kısmında yer alan Çeheryar’ın (Dört Halife’nin adlarının) ve Hz. Peygamber  (SAV) ile ilgili ayet’in yazılmasında kullanılır.

Nesih: Sülüs hattının küçük yazılan şeklini andırır. Kelime anlamı ise ortadan kaldırmaktır. Kitap yazımlarında diğer yazılarından daha çok kullanıldığı yani onları yokettiği için bu isimle anıldığı kabul edilmektedir. Genelde hilye levhaların göbek ve etek kısımlarında Hz. Muhammed’in (SAV) hilyesini anlatırken kullanılır. Hattatlar da imzalarını genellikle nesih hattıyla atar.

Muhakkak: Doğruluğu anlaşılmış, isbat olunmuş anlamına gelir ve kalınlığı sülüs kadardır ancak daha büyüktür ve yayılma özelliği gösterir. Büyük boy Kuranı Kerimler’de ve diğer kitaplarda hatta 16. Yüzyıla kadar mimari eserlerde kullanılmıştır. Hilyelerde ise başmakamda bulunan besmelenin yazımında kullanılır.

Nesta’lik: Sülüs ve nesihten sonra İslam dünyasında en çok kullanılan yazı türüdür. Geçmişi daha eskilere dayanmakla birlikte sanat özelliği kazanmış hilye hali Mehmed Esad Yesari (1213-1798) ile başlar. Besmele, göbekte yer alan Hz. Peybamber’le ilgili ayetler ve onu öven beyitlerin yazımında kullanılır.

Seyyid İbrahim Sukuti, (Osman Efendi Talebesi) Gubari Hat Levhası 55 x 63 cm Yıldız Holding Koleksiyonu. 18. yy ‘’Hz. Muhammed (S.A.V.)’’ orijinal tezhipli, çift bordür içinde, içteki bordürde Dört Halife, Aşere-i Mübeşşere’den (Cennete girecekleri Allah (c.c) tarafından vâdedilmiş, olan on sahabe’ye Aşere-i Mübeşşere denir.) diğer sahabeler, Hz. Hasan ve Hüseyin’in isimleri ile ketebe bölümü yer alıyor. Dıştaki bordür ise tezhiplerle bezelidir.

Gubari: Sözcük olarak toz gibi, tozumsu anlamındadır. Aslında okumakta güçlük çekilecek kadar ince ve küçük yazılardır. Hilyelerde genelde hattı bir form ve harf oluşturacak şekilde yani yazılardan meydana gelen harfler şeklinde veya çok küçük hilyelerin yazımında kullanılmaktadır.

Kufi: İslam dininin doğuşundan itibaren 4. İla 9. yüzyıllara kadar özellikle Kuranı Kerim’in yazılışında kullanılan, geometrik, dik ve köşeli karakterdedir. Hilye levhaların göbek kısmının üzerinde veya hilyenin en alt kısmından başlayıp mesela Kelime-i Tevhid, Muhammed gibi ibareleri ve en üste bir cami kubbesi ile minareleri oluşturacak kompozisyonlar yapılır. Tamamı kufi hattıyla yazılmış nadir hilyelere bir örnek ise Derviş İbrahim (1131-1718) imzalıdır.

Rika; Küçük ve ince kalemle yazılır, çoğu harfler birbirine bitişik olması nedeniyle hızlı yazılmaya uygundur. Sülüs ve nezih hatlarıyla yazılmış hilyelerin imza satırlarının yazımında kullanılmıştır.

Mehmet İlmi Efendi. (1839- 1923) Hilye-i Şerife 60.5x 43.5 cm. Yıldız Holding Koleksiyonu. Sülüs ve Nesih hattıyla yazılmıştır. Mehmet İlmi Efendi, Kazasker Mustafa İzzet’in öğrencilerindendir ve meşhur hattat İsmail Hakkı Altunbezer’in babasıdır. Eserin iç tezyinatı klasik üslupta, dış tezyinatı ise kahverengi üzerine altın halkar ile yapılmıştır.

Peygamberimizi (SAV) dünya gözü ile görüp ona eşlik edenlere Sahabe denir. Hz. Peygamber’i (SAV) görmek nasip olamadı ama onu göremeyen Müslümanların onu daha yakından tanımak istemesi tabiidir, haliyle onu göremeyenlerin yaptıkları şey, onu görenlerden sormak olmuştur. Böylece Hz. Peygamber’in (SAV)  güzel huyları, örnek alınacak davranışları yüzyıllar boyunca dilden dile gönülden gönüle aktarılmıştır. Bunu da tarif usulüyle yapmak, onu sanatla, göz nuruyla ifade etmek ne güzeldir!

Macit imzalı,Türkçe Hilye. 28×22 cm. Yıldız Holding Koleksiyonu.

Türkçe çalışılan bu eserdeki metni aşağıda sizlerle paylaşıyorum;

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla

Hz. Ali (Allah ondan razı olsun)

Hz. Peygamberi (Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun) vasfettiği zaman şöyle buyurdu;

Hz. Peygamber’in boyu ne çok kısa ne de çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa ne de düz uzun saçlıydı, saçı kıvırcıkla düz arasında idi, değirmi yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğüs ortadan karnına kadar kılsızdı. İki avucu ve tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu arasında ‘Nübüvvet Mührü’ vardı. Bu, O’nun sonuncu peygamber oluşunun nişanesi idi.

Biz seni ancak âlemlere rahmet olsun diye gönderdik.

O insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu ve en arkadaş canlısı idi. Kendilerini ansızın görenler, O’nun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler; fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, O’nu her şeyden çok severlerdi. O’nun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse:”Ben gerek O’ndan önce ve gerekse O’ndan sonra Resulullah gibisini görmedim.” demek suretiyle O’nu tanıtmak hususundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allah’ın salât ve selamı O’nun üzerine olsun.     

İşte bu hilyeler gerçekten bulundukları yere, bakanın gözüne, ruhuna huzur verirler. Hattatlarca kaleme alınan, onun güzel özelliklerini insanlara aktarmak için müstesna bir araç olan bu kıymetli sanatı, topluma O’nun örnek ahlakını aşılamak için de çok önemli buluyorum. Bu nedenle bu kıymetli sanatın varlığını desteklemek, onları sizlerle buluşturmak ve Yıldız Holding içerisinde hilyelere yer vermek benim için her daim önemli olmuştur. Umarım bu sanatın inceliklerini ve özelliklerini okumak, öğrenmek ya da yeniden hatırlamak, örneklerini görmek size de iyi gelmiştir.

Kaynakça

(*) Taşkale F. ve Gündüz H. (2011). “Hilye-i Şerife, Hz. Muhammed’in Özellikleri”, Artam Antik A.Ş. Kültür Yayınları, İstanbul.

(**) Gören İ.E (2021). Hilye-i Şerifeler https://www.ittifakgazetesi.com/hilye-i-serifeler-m2569.html ;  https://www.ittifakgazetesi.com/kadin-sanatcilarin-goz-nurlari-camlica-da-m2559.html  ve https://www.ittifakgazetesi.com/muzehhibe-fatma-rikkat-kunt-hanimefendi-m2577.html.

(***) Akarlı, E. (1982). Boğaziçi Üniversitesi, Diyalektik Materyalizm Metodu ile Dünya Tarihi Seçimlik Dersi anlatımı.

(****) Hamidullah, M. (2002) Peygamberimizin Savaşları, Beyan yayınları, s.176.

İLGİLİ İÇERİKLER

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir