hz davut allah ile konuşması / Allah (cc)’ın Hz. Davud (as)’a Vahyi Ve Sevdiği Kullarına İkramları | tasavvufokulu

Hz Davut Allah Ile Konuşması

hz davut allah ile konuşması

D&#;v&#;d Peygamber kimdir ?

İbrânîce'de "en çok sevilen kişi, göz bebeği" anlamına gelen (Pirot, II, ) bu ismin Kitâb-ı Mukaddes'te Dâvid veya Dâvîd şeklinde geçtiği ve sadece Hz. Dâvûd'a ad olarak verildiği görülmektedir.

Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde Hz. Dâvûd'un çeşitli özellikleri belirtilmekle beraber gerek soy kütüğü gerekse hayat hikâyesiyle ilgili ayrıntılı bilgi yoktur. Bu konuda diğer İslâmî kaynaklarda yer alan bilgiler de İsrâiliyat türünden olup Ahd-i Atîk'teki mâlûmatla büyük ölçüde benzerlik göstermektedir.

Ahd-i Atîk'e göre Dâvûd, Yahuda sıbtının ileri gelenlerinden ve Beytülahm'de (Beytlehem) ikamet eden Yesse'nin oğludur (Rut, 4/22; I. Samuel, 16/13). Onun Hz. İbrâhim'e kadar varan şeceresi Kitâb-ı Mukaddes'te ve İslâmî kaynaklarda şu şekilde verilmektedir: Dâvûd, Yesse, Obad, Boaz, Salmon, Nahşon, Aminadab, Ram, Hetsron, Perets, Yahuda, Ya'kūb, İshak, İbrâhim (Rut, 4/; Matta, 1/; Luka, 3/; Taberî, Târîh, I, ). Yesse'nin bir rivayete göre yedi oğlu ve iki kızı (I. Tarihler, 2/), başka bir rivayete göre sekiz oğlu (I. Samuel, 16/; 17/12), Taberî ve Sa'lebî'ye göre ise on üç oğlu vardır ve Dâvûd en küçükleridir (Taberî, a.g.e., I, ; Sa'lebî, s. ).

Ahd-i Atîk'te "kızıl, kırmızı yüzlü, güzel gözlü ve hoş bakışlı" (I. Samuel, 16/12; 17/42); "iyi çeng çalan cesur bir yiğit, cenk eri, sözünde tutarlı ve yakışıklı" (I. Samuel, 16/18) şeklinde nitelendirilen Dâvûd, İslâmî kaynaklarda "bedeni ve saçı kızıl, mavi gözlü, az saçlı ve kısa boylu" (Taberî, Târîh, I, ); "kısa boylu, sarı benizli ve mavi gözlü" (Sa'lebî, s. ); "gür ve güzel sesli, iyi huylu, temiz kalpli, çok anlayışlı ve çok güçlü" (Taberî, Târîh, I, ) olarak tavsif edilir. Babasının koyunlarını otlatırken aslan yahut ayı geldiğinde bunları vurup kaptıkları kuzuyu ağızlarından kurtarmakta, onları tutup yere çalmakta (I. Samuel, 17/), sapanıyla attığı her şeyi vurmakta, rastladığı aslanın üzerine binip kulaklarından tutmakta, fakat aslan ona bir şey yapmamaktadır (Taberî, a.g.e., I, ; Sa'lebî, s. ).

Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Dâvûd'dan ilk defa, Câlût'u (Golyat) öldürmesi münasebetiyle şu şekilde bahsedilir: "Tâlût'un askerleri Câlût ve askerlerine karşı çıktıklarında şöyle dediler: 'Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam tut ve o kâfir millete karşı bize yardım et'. Derken Allah'ın izniyle onları bozguna uğrattılar, Dâvûd Câlût'u öldürdü" (el-Bakara 2/).

Dâvûd'un Câlût'u öldürmesiyle ilgili olarak gerek Ahd-i Atîk'te gerekse tefsir ve kısas türünden İslâmî kaynaklarda oldukça ayrıntılı ve benzer bilgiler vardır. Buna göre Tâlût'un (Saul) askerleriyle Câlût'un askerleri karşılaşıp Câlût meydan okuyunca hiç kimse ona karşı çıkmaya cesaret edemez. Bunun üzerine Tâlût, peygamber Şemuyel'e (Samuel) başvurarak Allah'a dua edip yardım dilemesini ister. Allah, "Câlût'u öldürecek olan İşâ'nın (Yesse) oğludur. Şu yağ boynuzu kimin başına konulduğunda kaynarsa Câlût'u öldürecek odur ve o Benî İsrâil'e kral olacaktır" buyurarak Câlût'u kimin öldüreceğine işaret eder. Bunun üzerine Samuel İşâ'nın yanına giderek, "Oğullarını bana göster. Yüce Allah oğullarından birinin Câlût'u öldüreceğini bana vahyetti" der. İşâ da her biri boylu boslu on iki oğlunu birer birer onun huzuruna çıkarır, yağ boynuzu her birinin başına konulduğu halde hiçbir değişiklik olmaz. Başka oğlu olup olmadığı sorulunca İşâ önce gerçeği saklarsa da daha sonra, "Ey Allah'ın elçisi! Benim Dâvûd adında bir oğlum daha var, fakat halkın onun kısa boyluluğunu ve çelimsizliğini görmesinden utandığım için koyunların başında bıraktım" der. Samuel Dâvûd'un bulunduğu yeri öğrenerek oraya gider ve koyunları ikişer ikişer alıp sel suyundan geçirdiğini görünce, "İşte aradığım budur. Hayvanlara böyle acıyan kişi insanlara daha çok acır" diyerek yağ boynuzunu başına koyar ve yağ kaynamaya başlar. Böylece Dâvûd, daha Câlût'u öldürmeden önce Tanrı tarafından kral olarak seçilir (Taberî, Târîh, I, ; Sa'lebî, s. ). Ahd-i Atîk'e göre (I. Samuel, 16/), henüz Saul kral iken ve Golyat'la karşılaşmadan önce rab Samuel'e, Beytlehemli Yesse'nin oğullarından birini kral olarak hazırladığını, yağ boynuzunu yanına almasını ve onu kral olarak meshetmesini emreder. Bu şekilde henüz Saul kralken Dâvûd da kral olarak meshedilir. Bir başka rivayete göre Câlût'un karşısına kimsenin çıkmadığını gören Tâlût, onunla çarpışacak kişiye kızını ve malının yarısını vereceğini ilân eder. Bu sırada Dâvûd'un kardeşleri savaşmak için orduya katılmışlar, Dâvûd ise koyunların başında kalmıştır. Koyunları otlatırken, "Ey Dâvûd! Câlût'u sen öldüreceksin, haydi sürünü rabbine emanet et ve kardeşlerine katıl" diye bir ses duyar. Bunun üzerine Dâvûd babasına gider ve cephedeki kardeşleri için hazırlanan azığı alıp yola koyulur. Ordugâha vardığında Tâlût ona, "Câlût'u öldür, sana kızımı vereyim ve seni hükümdarlığıma ortak edeyim" der. Sonra da zırhını ve silâhlarını verir. Dâvûd önce zırhı giyip silâhları kuşanırsa da fikir değiştirerek onları çıkarır ve sadece sapanını alıp Câlût'un karşısına dikilir. Dâvûd'un sapanla karşısına çıktığını gören Câlût kendisini küçümsediğini düşünerek çok kızar. Ancak Dâvûd sapanına koyduğu taşla Câlût'u iki kaşının arasından vurur ve Câlût ölür. Bunun üzerine Tâlût sözünü tutarak ona kızını verir; yönetimine de ortak eder (Taberî, Târîh, I, ). Ahd-i Atîk'e göre ise Saul başka şartlar ileri sürer ve sonunda kızını verir (I. Samuel, 18/27). Fakat halkın Dâvûd'u çok sevmesini kıskanarak ona düşman olur ve onu öldürmeye karar verirse de bunu başaramaz. Buna karşılık Dâvûd'un eline fırsat geçmesine rağmen Saul'u öldürmez. Nihayet Saul katıldığı bir savaşta ölünce yerine Dâvûd kral olur (I. Samuel, 31/6; II. Samuel, 2/4; Taberî, a.g.e., I, ; Sa'lebî, s. ).

Kur'ân-ı Kerîm'de, Câlût'u öldürmesinden sonra Dâvûd'a hem hükümdarlık hem de hikmet (nübüvvet) verildiği bildirilir (el-Bakara 2/). İsrâiloğulları'nın tarihinde peygamberlikle hükümdarlık ilk defa Hz. Dâvûd'un şahsında bir araya gelmiştir (İbn Kesîr, Kısasü'l-enbiyâʾ, s. ). Hz. Dâvûd'un Kur'an'da belirtilen özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Demiri işleyip zırh yapması. Allah, İsrâiloğulları'nı savaşın şiddetinden korumak için Hz. Dâvûd'a zırh yapmayı öğretmiş, demiri yumuşatmak suretiyle ustaca işlenmiş geniş zırhlar yapmasını bildirmiştir (el-Enbiyâ 21/80; Sebe' 34/). İslâmî kaynaklarda, Hz. Dâvûd'un hükümdar olduktan sonra tebdilikıyafet ederek halkın arasına karıştığı, hükümdarın ve devletin icraatı hakkında onların düşüncelerini öğrendiği nakledilir. Bir defasında insan suretine girmiş bir melek, Dâvûd'un hem kendisi hem de ümmeti için hayırlı bir insan olduğunu, ancak kendisinin ve ev halkının geçimini devlet hazinesinden karşıladığını söyleyince Dâvûd Allah'a yalvararak geçimini temin edecek bir kazanç yolu ihsan etmesini dilemiş, bunun üzerine kendisine zırh yapma sanatı öğretilmiştir. Rivayete göre zırh yapıp giyen ilk kişi odur. Hz. Peygamber bir hadisinde, "İnsanın yediğinin en güzeli kendi kazandığıdır. Allah'ın nebîsi Dâvûd kendi elinin emeğinden başkasını yemezdi" demiştir (Buhârî, "Büyûʿ", 15).

Dağlar ve kuşların onunla beraber Allah'ı tesbih etmesi. Allah dağları ve kuşları Hz. Dâvûd'un buyruğuna vermiş, onlar da akşam sabah onun tesbihine katılmışlardır (el-Enbiyâ 21/79; Sebe' 34/10; Sâd 38/). İslâmî kaynaklarda nakledildiğine göre Hz. Dâvûd'un sesi hem çok gür hem de çok güzeldi. Dâvûd o gür ve güzel sesiyle Zebûr'u okumaya başladığında kurt kuş durup onu dinler, sesinden dağlar yankılanırdı. Hz. Âişe ve Ebû Hüreyre'den rivayet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber Ebû Mûsâ el-Eş'arî'nin sesini işittiğinde, "Ebû Mûsâ'ya Dâvûd'un Mezâmir'inden verilmiştir" (Müsned, II, ); Ebû Mûsâ'nın naklettiği bir başka rivayette de, "Ey Ebû Mûsâ! Sana Âl-i Dâvûd'un Mezâmir'inden bir mizmar verilmiştir" (Buhârî, "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 31) demiştir. Hz. Dâvûd sesinin güzelliği yanında süratli okuyuşuyla da tanınmıştı. Ebû Hüreyre'den nakledilen bir hadise göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: "Dâvûd'a kıraat kolaylaştırılmıştır. O bineğinin hazırlanmasını emreder ve daha bineği hazırlanmadan Zebûr'u okurdu; ayrıca yalnız kendi el emeğini yerdi" (Buhârî, "Enbiyâʾ", 37; "Tefsîr", 17/6).

İbadete çok düşkün oluşu. Hz. Dâvûd'un günah işlemekten titizlikle kaçındığı, Allah'ı çok zikrettiği, ibadete ve salih amele düşkün olduğu Kur'ân-ı Kerîm'de belirtilmektedir (Sâd 38/17). Hz. Peygamber de onun namazını ve orucunu şu şekilde övmüştür: "Allah'ın en sevdiği namaz Dâvûd'un namazı, en sevdiği oruç yine Dâvûd'un orucudur" (Buhârî, "Teheccüd", 7). Yaşadığı sürece gündüzleri oruç tutacağını, geceleri namaz kılacağını ifade eden Abdullah b. Amr'a Resûl-i Ekrem her ay üç gün oruç tutmasını söylemiş, bunu az görmesi üzerine bir gün oruç tutup iki gün tutmamasını tavsiye etmiş, bunu da kabul etmeyince, "Bir gün tut, bir gün tutma. Bu Dâvûd'un orucudur ve oruçların en faziletlisidir; ondan daha faziletli oruç yoktur" demiştir (Buhârî, "Ṣavm", , 59; "Enbiyâʾ", 37; "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 34; "Edeb", 84; İstiʾzân", 38). Öte yandan Hz. Peygamber, Dâvûd'un her gecenin yarısında uyuduğunu, üçte birinde namaz kıldığını, altıda birinde yine uyuduğunu haber vermiştir (Buhârî, "Teheccüd", 7; "Enbiyâʾ", 38).

Kur'ân-ı Kerîm Hz. Dâvûd'a Zebûr'un verildiğini bildirip (en-Nisâ 4/; el-İsrâ 17/55) muhtevasına kısaca temas etmekle birlikte (el-Enbiyâ 21/) ayrıntılı bilgi vermemektedir. Diğer İslâmî kaynaklarda ise Hz. Dâvûd'a verilen Zebûr'un ramazan ayında indirildiği, içinde mev'iza ve hikmetli sözlerin bulunduğu, Dâvûd'un onu genellikle makamla ve bir mûsiki aleti eşliğinde okuduğu nakledilmektedir (bk. ZEBÛR).

Hz. Dâvûd yeryüzünde halife kılınmış, onun saltanatı güçlendirilmiş, adaletle hükmetmesi emredilmiştir (Sâd 38/20, 26). Onun döneminde İsrâiloğulları'nın tam anlamıyla yerleşik medeniyete geçip devleti güçlendirdikleri, Hz. Dâvûd'un gerek kendi evini gerekse krallığın idaresini belli bir düzene koyduğu, ibadetleri sistemleştirdiği, sürekli bir ordu kurduğu Kitâb-ı Mukaddes'te ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır. Buna göre Dâvûd, Tanrı'dan aldığı görevi sadakatle yerine getirmiş, krallığına Tanrı'nın İbrâhim nesline vaad ettiği genişliği kazandırmış, onun hükümranlığı Fırat sahillerinden Kızıldeniz kıyılarına kadar yayılmıştır (II. Samuel, 8/3; I. Tarihler, 18/3). Hz. Dâvûd gerçek bir devlet başkanı ve ehliyetli bir yöneticiydi. Kudüs'ü başşehir yapmak suretiyle iktidarı merkezîleştirmiş, askerî teşkilâtını geliştirmiştir. Devleti yönetirken adaleti öncelikle kendisi icra ediyor, davalara bizzat bakıyordu (II. Samuel, 8/15; 14/; 15/; I. Tarihler, 18/14).

Bu son özelliğiyle ilgili olarak Kur'ân-ı Kerîm'de şu açıklamalar yer alır: "Dâvûd ile Süleyman'a da lutfettik. Hani onlar bir ekin hakkında -zarar tesbiti ve tazmini için- hüküm veriyorlardı. Bir grup insanın koyun sürüsü geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp zarar vermişti. Biz onların hükmüne şahit idik" (el-Enbiyâ 21/78). İslâmî kaynaklardaki rivayete göre bu meselede Hz. Dâvûd bir çözüm yolu bulmuş, fakat oğlu Süleyman'ın getirdiği çözüm şekli daha mâkul olduğu için onu kabul etmiştir.

Hz. Dâvûd'un, halkın şikâyet ve dileklerini bizzat dinleyip çözüme kavuşturmasıyla ilgili olarak Kur'an'da verilen bir başka örnek de şöyledir: "Ey Muhammed! Sana davacıların haberi geldi mi? Hani odasının duvarına tırmanıp Dâvûd'un yanına girmişlerdi de onlardan korkmuştu. 'Korkma dediler, biz iki davacıyız. Birimiz ötekinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet; zulmetme, bizi doğru yola ilet.' (Biri dedi ki:) 'Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu, benimse bir tek koyunum var. Böyle iken onu da bana ver dedi ve tartışmada bana baskın çıktı.' Dâvûd dedi ki: 'Andolsun ki o senin koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana zulmetmiştir. Zaten mallarını birbirine karıştıran ortakların çoğu birbirine zulmeder. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar bunun dışındadır ki onlar da ne kadar azdır; Dâvûd kendisini denediğimizi sandı da rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip bize döndü. Biz de ondan bunu affettik. Yanımızda onun yakın bir makamı ve güzel bir dönüş yeri vardır" (Sâd 38/).

Bu kıssa Ahd-i Atîk'te de yer alır ve Dâvûd'un zina edişiyle ilgili bir misal olmak üzere zikredilir (II. Samuel, 12/). Ahd-i Atîk'e göre dokuz karısı ve pek çok câriyesi olan Dâvûd (II. Samuel, 3/, 13; 5/; 11/27; I. Krallar, 1/3), ordusu Ammonoğulları'na karşı sefere çıktığında bu savaşa iştirak etmez ve Kudüs'te kalır. Bir akşam kral evinin damında gezinirken yıkanmakta olan bir kadın görür ve kim olduğunu soruşturur. Orduda asker olan Hittî Uriya'nın karısı Bat-Şeba olduğunu öğrenip evine aldırır ve onunla zina eder. Daha sonra kocasını çağırtıp ordu kumandanına teslim edilmek üzere bir mektup vererek tekrar cepheye gönderir. Uriya kuşatma sırasında, Dâvûd'un mektupta yazdığı tâlimat doğrultusunda ön safa konulur ve ölür. Dâvûd da Uriya'nın karısını evine alıp eşleri arasına katar (II. Samuel, 11). Rab Dâvûd'un bu davranışına çok öfkelenir ve peygamber Natan'ı ona gönderir. Natan Dâvûd'a gelerek şu kıssayı anlatır: Bir şehirde biri zengin, öbürü fakir iki adam yaşardı. Zengin adamın pek çok koyunu ve sığırı vardı; fakir adamın ise küçük bir dişi kuzudan başka malı yoktu. Kuzu onun yanında kendisiyle ve çocuklarıyla beraber büyümüştü. Bir gün zengin adama bir yolcu geldi. Zengin adam bu yolcuyu ağırlamak için kendi koyunlarına ve sığırlarına kıyamadı, fakir adamın kuzusunu aldı ve misafirine onu hazırladı. Bu olayı duyan Dâvûd'un öfkesi alevlenip Natan'a şöyle dedi: "Hay olan rabbin hakkı için, bunu yapan adam ölüm oğludur ve bu şeyi yaptığı ve acımadığı için kuzuyu dört kat ödeyecektir." Natan Dâvûd'a şöyle dedi: "O adam sensin" (II. Samuel, 12/). Daha sonra Dâvûd rabbe karşı suç işlediğini itiraf eder. Rab onun suçunu bağışlar, fakat yine de ceza olmak üzere zina neticesi doğan çocuk ölür (II. Samuel, 12/).

Kur'ân-ı Kerîm'de Dâvûd'un tevbesine böyle bir zina suçunun sebep olduğundan söz edilmez. Diğer İslâmî kaynaklarda ise bu kıssa ile ilgili başlıca üç görüş ve izah tarzı yer almaktadır. Bunlardan birincisi Hz. Dâvûd'un büyük günah işlediği şeklindedir. Buna göre Dâvûd Uriya'nın karısına âşık olmuş, hile ile kadının kocasını öldürterek onunla evlenmiştir. Bunun üzerine birbirinden davacı iki insan şeklinde iki melek gönderilmiş, bunlar söz konusu kıssayı naklederek Dâvûd'un suçlu olduğunu ima etmişler, Dâvûd da suçunu anlayıp tevbe etmiştir. Ahd-i Atîk'teki yoruma benzeyen bu değerlendirme kaynaklarda şu şekilde açıklanır: Hz. Dâvûd'un doksan dokuz karısı vardı. Rivayete göre Dâvûd okuduğu kitaplarda ataları İbrâhim, İshak ve Ya'kūb'un faziletteki üstünlüklerini görünce, "Yâ rabbi! Görüyorum ki hayrın tamamını benden önceki atalarım almış. Onlara verdiğin gibi bana da ver, bana da onlara yaptığın gibi yap" diye dua etmiş. Bunun üzerine Allah, "Ataların çeşitli şeylerle imtihan edildiler; sen o tür bir imtihan geçirmedin. İbrâhim oğlunu kurban etmekle, İshak gözlerini kaybetmekle, Ya'kūb ise Yûsuf'a olan üzüntüsüyle imtihan edildi" buyurmuş. Dâvûd'un, "Beni de onlar gibi dene; onlara verdiğin gibi bana da ver" demesi üzerine, "Bekle, sen de deneneceksin" denilmiştir. Nitekim bir süre sonra şeytan altın bir güvercin şekline bürünerek namaz kılan Hz. Dâvûd'un önüne konar. Dâvûd onu tutmak istedikçe kaçar. Nihayet güvercini kovalarken yıkanmakta olan bir kadın görür. Son derece güzel olan bu kadın Dâvûd'u farkedince saçlarıyla kendini gizlemeye çalışırsa da bu tutumu Dâvûd'un arzusunu daha da kamçılar. Kadına kim olduğunu sorar; kocasının asker olduğunu öğrenince ordu kumandanına mektup yazarak o askerin ön safa sürülmesini emreder. Adam cephede ölür, Dâvûd da bu kadınla evlenir (Sa'lebî, s. ).

Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerin dışında tarih ve tefsir kitaplarında buna benzer pek çok rivayet vardır ki çoğu Vehb b. Münebbih'e dayanmaktadır ve İsrâiliyat'tandır. Kur'an'daki kıssanın (Sâd 38/), Ahd-i Atîk'te olduğu gibi Hz. Dâvûd'un kadınla evlenmek için kocasını öldürttüğünü gösterdiği iddiası ise hem gerçeklerle, hem de İslâm'daki nübüvvet anlayışıyla bağdaşmayan bir iftiradır. Zira peygamberlere zina isnadı onların ismet sıfatlarına ters düşmektedir. Normal insan için bile haram olan, ayrıca Mûsâ şeriatında yasaklanmış bulunan bir fiilin bir peygamber tarafından işlenmesi mümkün değildir. Söz konusu kıssadan önce ve sonra Hz. Dâvûd'un birçok fazileti zikredilmektedir. Dinî yasayışta güçlü ve sağlam, Allah'a yönelen, onu çok anan, kendisine hikmet verilen, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma kabiliyeti gelişmiş, Allah'a yakın olan ve güzel bir gelecek kazanmış bir kimsenin (bk. Sâd 38/, 25) zina gibi büyük bir günahı işlemiş olması düşünülemez. Sonuç olarak bazı İslâmî eserlere de geçen buna benzer rivayetlerin İsrâiliyat'tan olduğu anlaşılmaktadır (Muhammed Ebü'n-Nûr el-Hadîdî, s. ).

Kıssa ile ilgili diğer bir yorum da Hz. Dâvûd'un küçük günah işlediği şeklindedir. Buna göre Dâvûd, evli olan bir kadını almak için onun kocasını öldürtmemiştir, zira kadın Uriya ile evli değil nişanlı idi. Hz. Dâvûd nişanlı olan bu kadını almıştır. Onun hatası, birçok karısı olduğu halde bir mümin kardeşinin nişanlısını elinden almasıdır. Bir başka açıklamaya göre de dönemin âdeti uyarınca Hz. Dâvûd Uriya'dan karısını boşamasını, onunla evlenmek istediğini söylemiş, Uriya da kralın isteğini reddetmenin uygun olmayacağını düşünerek bu teklifi kabul etmek zorunda kalmıştır. Her ne kadar bu davranış o dönemdeki şer'î hükümlere uygunsa da Dâvûd'un kemaliyle bağdaşmadığı için günah sayılmış, bu sebeple de Dâvûd tövbe etmiştir.

Hz. Dâvûd'u suçlu veya kusurlu gösteren yukarıdaki açıklamaları reddeden İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre ilgili âyetlerde ilk bakışta Dâvûd'un günah işlediğini düşündüren, "Dâvûd onu imtihan ettiğimizi zannetti de rabbinden mağfiret diledi, tövbe etti; biz de ondan bunu affettik" şeklindeki ifadeler gerçekte onun suç işlediğini göstermez. Olay şöyle olmuştur. Hz. Dâvûd'un düşmanlarından bir grup, onu öldürmek maksadıyla beklenmedik bir zamanda ve beklenmedik bir yoldan onun bulunduğu odaya tırmanıp içeriye girmişler, Dâvûd onların asıl niyetini anlayınca nefsi kendisini onlardan intikam almaya zorlamış, ancak o bunu yapmamıştır. Zaten içeri girenler de Hz. Dâvûd'un yalnız olmadığını görünce korkarak yalan söylemişler ve söz konusu anlaşmazlığı gündeme getirmişlerdir. Dâvûd da bir an bile olsa intikam duygusuna kapıldığı için tövbe etmiş veya gerçek öyle olmadığı halde onların kendisini öldürmek için geldiklerini zannetmiş ve bu suizan sebebiyle tövbe etmiştir.

Kıssa şu şekilde de açıklanabilir: Kur'ân-ı Kerîm'de de belirtildiği gibi Hz. Dâvûd sadece davacıyı dinleyip hüküm vermiş, davalıyı dinlememiş, daha sonra bu tutumunun yanlış olduğunu düşünerek tövbe etmiştir. Hadise yine Kur'an'da zikredilen, ekin tarlasına girip zarar veren sürü kıssasıyla da ilgili olabilir (bk. el-Enbiyâ 21/78). Zira iki kıssada da haksızlık, koyunlar ve Hz. Dâvûd'un hükmünde tam isabet etmemesi söz konusudur. Sonuç olarak kıssa kesinlikle Hz. Dâvûd'un günah işlediğini göstermemektedir (Râzî, XXVI, ).

Ahd-i Atîk'e göre Hz. Dâvûd, otuz yaşında kral olmuş ve kırk yıl altı ay (yedi yıl altı ay Hebron'da, otuz üç yıl Kudüs'te) saltanat sürdükten sonra yetmiş bir yaşında vefat etmiş (II. Samuel, 2/11; 5/4, 5; I. Tarihler, 29/27), Dâvûd şehrine (Kudüs) defnedilmiştir (I. Krallar, 2/10).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


Hz. Davut Kimdir? Hz Davut'un Hayatı Ve Kıssası Hz. Davud'un Mucizeleri Nelerdir?

Hz. Davut Kimdir?

 Allah'ın yeryüzüne gönderdiği peygamberlerden biri olan Hz. Davut, tıpkı Hz. İbrahim gibi hem sultan hem de elçiydi. Ülkesini her zaman barış ve adaletle yönetti. Hz. Davut, aynı zamanda Kudüs'ü ilk kez fetheden ve İsrailoğullarına başkent yapan kişidir.

 Kendisinden sonra tahta geçen Hz. Süleyman da birçok ülkeyi fethetmiş ve fethettikleri bölgeleri İslami hükümlere göre yönetmiştir.

 Hz. Davut'un Hayatı ve Kıssası

 Hz. Davut yılında Kudüs yakınlarında doğdu. Halkına kendisine indirilen Zebur'daki nasihatlere uyarak hükmetti. Hz. Davut, diğer tüm peygamberler gibi her zaman adaletten yana oldu ve hiç kimseye haksızlık etmedi. Günümüzde de sıklıkla kullanılan Doğrucu Davut deyimi, ilk kez Hz. Davut için söylenmiştir.

 Çeşitli kaynaklarda Hz. Davut'un Mizmar adlı bir çalgıyı çok iyi çaldığı ve güzel sesiyle birçok şiir okuduğu belirtilir.

 Hz. Davut 40 yıl boyunca sultanlık yaptı ve Allah'ın emirlerini insanlara tebliğ etti. yılında, 70 yaşındayken vefat eden peygamberin yerine oğlu Hz. Süleyman tahta geçti.

 Hz. Davud'un Mucizeleri Nelerdir?

 Hz. Davut'un bilge bir peygamber olduğu Kuran'ı Kerim'in birçok ayetinde geçer. Oğlu Hz. Süleyman gibi Hz Davut da hayvanların dilinden anlar ve onlarla konuşabilirdi. Peygamberin en büyük mucizelerinden biri vahşi hayvanlara bile istediği gibi hükmedebilmesidir. Kafir ordulara karşı savaşta kuşları kullanan Hz. Davut, bu sayede düşman ordularını bozguna uğratmıştır.

 Peygambere verilen bir diğer mucize ise demirlere istediği gibi şekil vermesidir. Hz. Davut, elindeki demire istediği şekle verebilirdi. Demirden yaptığı zırhları giyen Hz. Davut, birçok savaşa katılmış olmasına rağmen hiç yara almamıştı.

Güzel Sesli Peygamber: Hz. Davud

İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden olan Hz. Davud&#;a, dört büyük kitaptan biri olan Zebur indirilmiştir.
Davud, İbranice&#;de en çok sevilen kişi, göz bebeği anlamına gelir. Diğer semavi dinlerin kaynaklarında kendisinden
uzun uzadıya söz edilir. Hakkında teferruatlı bilgiler verilmektedir. O da Hazreti İbrahim&#;in soyundan gelen bir
peygamber olup, bu koldan Nuh Aleyhisselam&#;a dayanmaktadır (En&#;âm; 84). Babasının adı İsa&#;dır (Yesse olarak da geçmektedir).

Davud Aleyhisselam, bir çok peygamberin yapmış olduğu gibi koyun güden, iyi sapan taşı atan, çok cesur ve kahraman
bir genç olarak tanındı. Mavi gözlü, saçı ve bedeni kızıl, kısa boylu, sarı benizli, gür ve güzel sesli, güzel
huylu, temiz kalpli, çok anlayışlı ve çok güçlü özellikleriyle tebarüz etti. Hayvanlarına musallat olan kurtlara
saldıracak kadar gözü pekti. Keskin nişancı olup, sapanıyla attığı her şeyi vuran, rastladığı aslanların sırtına
binip kulaklarından tutan, buna rağmen kendisine bir şey yapılmayan birisi olarak rivayet edilmektedir (Harman, s. 21).
Hz. Davud&#;un güzel ve etkili bir sese sahip olması, ayet-i kerimede ifade edilmiş; buna nisbetle kalın, tok, tesirli ve güzel
seslere "Davudi ses" denilmiştir.

Talut ve Calut

Davut Aleyhisselam&#;ın gençlik yılları, İsrailoğullarının karışık ve sıkıntılı bir dönemine rastlar. İnsanlar,
Calut adlı bir müstebit kumandanın baskısı ve tehdidi altındaydılar. Ona karşı koyacak pek kimse yoktu.

Calut, İsrailoğullarını perişan ederek yurtlarından sürdü. Bunun üzerine aralarında bulunan peygamberlerine
giderek, kendilerine bir kumandan tayin etmesini istediler. Peygamberleri de halktan biri olan Talut&#;u başlarına kumandan
tayin etti. Bu hadise Kur&#;an-ı Kerim&#;de şöyle anlatılmaktadır: "Peygamberleri onlara; &#;bilin ki Allah, Talut&#;u size
hükümdar olarak gönderdi&#; dedi. Bunun üzerine; &#;Biz, hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve
zenginlik yönünden geniş imkanlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur?&#; dediler. &#;Allah sizin üzerinize onu seçti,
ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi
bilendir,&#; dedi" (Bakara; ). İsrailoğullarına göre; ehliyet, kabiliyet ve liyakatten önce servet ve sermaye
gelir. Ancak, servet ve sermaye sahipleri iktidara gelebilirler. Bunların dışındakiler, iktidara layık değillerdir. Bu
sebepten dolayı, halktan birinin kendilerinin başına kumandan olarak seçilmesine itiraz ettiler.

Talut&#;un ordu hazırlamak için adam toplamakta sıkıntı çektiği rivayet edilmektedir. Bu durumu ortadan kaldırmak ve
orduya katılıma teşvik için taahhütlerde bulunur. Kendisiyle savaşa katılacak ve Calut&#;u öldürecek kişiye malının
yarısını vereceğini ayrıca, kızını da onunla evlendireceğini bildirir. Bu gelişmeler yaşanırken henüz Davud
Aleyhisselam orduya katılmış değildir. O, hala hayvanlarıyla meşgul olmakta ve başlarında durmaktadır. Hayvanlarını
güttüğü sırada, "Ey Davud! Calut&#;u sen öldüreceksin, haydi sürünü Rabb&#;ine emanet et ve kardeşlerine katıl!"
(Harman, s. 21) mealinde bir ses duyduğu rivayet edilmektedir. Bu olayı müteakiben önce babasının yanına gidip izin
isteyen Davud Aleyhisselam, Calut&#;a karşı hazırlanan Talut&#;un kumandasındaki orduya katılır. Çeşitli sebeplerden
dolayı, İsrailoğullarının önemli bir kısmı hazırlanan orduya katılmazlar veya sonradan ayrılırlar. Düşman
ordusuyla karşılaşmak maksadıyla nehrin karşı tarafına geçtikten sonra da, "&#; Bugün bizim Calut&#;a ve
askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler&#;" (Bakara; ). Böyle düşünenlerin de ayrılmasından
sonra, çok az sayıda kalan birlik, düşmanla savaşa tutuştu. Kendilerini muzaffer eylemesi için Cenab-ı Hakk&#;a dua
ettiler.

Ka&#;b ibn Mâlik&#;ten nakille, bir hadis-i şerifte dua için, Davud Aleyhisselam&#;a şu şekilde vahyedildiği
bildirilmektedir: "Herhangi bir kulum, yaratıklarıma değil de bana sırtını dayarsa, bunu onun samimi niyetinden de
anlarsam, gökler içindekilerle beraber ona tuzak kursalar, ben, bu tuzaktan kurtulması için ona mutlaka bir çıkış kapısı
açarım. Her hangi bir kulum da beni bırakıp bir yaratığa sırtını dayarsa ve ben bunu niyetinden de anlarsam, mutlaka
önündeki bütün yükseliş sebeplerini keser ve çöküş yollarını kolaylaştırırım. Herhangi bir kul bana itaat
ederse, o daha istemeden ben mutlaka kendisine veririm. Benden bağışlanmasını dilemeden onu affederim." (Câmi&#;ü&#;s-sağîr,
2. C., s. )

Görünürde kendilerinden çok daha üstün olan bir orduyla savaşa girmişlerdi ama, arkalarında Cenab-ı Hakk&#;ın desteğinin
olması yeterliydi. Calut&#;un ordusunu perişan ettikleri gibi, Davut Aleyhisselam da Calut&#;u öldürdü (Bakara; ). Bu
hadise ile Hazreti Davud&#;un, İsrailoğulları ile arasındaki bağ güçlendi. Sözünü tutan ve taahhüdünü yerine
getiren Talut, kızını Hazreti Davud&#;a (as) verdi. Daha öncesinden, Calut&#;u öldürene kızını vereceğini ve onunla
evlendireceğini vaat etmişti. Talut ölünce de onun yerine geçerek, hükümdar oldu. Bir süre sonra da peygamber olarak
vazifelendirildi (Nisâ; ).

Davud Aleyhisselam, böylece hem peygamber hem de hükümdar idi. Halkın durumunu ve devletin icraatını öğrenmek maksadıyla,
direk kendisi bilgi alma yoluna gitti. Kıyafet değiştirerek halkın arasına katılmak suretiyle doğru bilgiyi kaynağından
aldı. Halkın düşüncelerini bizzat duyarak ve görerek öğrendi. Tebdil-i kıyafet edip halkın arasına karıştığı
bir sırada, insan suretine girmiş bir melek yanına yaklaşarak; Davut&#;un (as) yönetiminin iyi olduğunu, halkın
kendisinden memnun olduğunu ancak, ailesinin geçimini devletin hazinesinden karşıladığını söyledi. Bu sözler fazlasıyla
kendisini etkiledi ve Allah&#;a yalvararak, geçimini sağlayacak bir mesleğin, işin kendisine ihsan edilmesini diledi. Duası
kabul edilerek, zırh yapma sanatı kendisine ihsan edildi. Aynı zamanda zırh yapıp giyen ilk kişi de o oldu. Onun bu
durumuna işaret eden Peygamber Efendimiz (sav); "İnsanın yediğinin en güzeli, kendi kazandığıdır. Allah&#;ın
nebisi Davud kendi elinin emeğinden başkasını yemezdi" diye buyurmuştur. (Harman, s. 22)

Davudî Ses

Davud Aleyhisselam&#;ın çok güzel sesi vardı. Büyük bir lütuf olan güzel sesiyle ilahiler söyler ve Allah&#;ı tespih
ederek dinleyen kalpleri vecde getirirdi. Kendisine indirilmiş bulunan ve dört büyük kitaptan birisi olan Zebur&#;u çok güzel
ve seri okurdu. Gür ve güzel sesiyle Mukaddes Kitabı okumaya başladığında sadece insanlar değil, hayvanlar da
dinlemeye gelirlerdi. Kurtlar ve kuşlar onu dinler, sesinden dağlar yankılanırdı. Bu sebepten dolayıdır ki, halk arasında
gür ve güzel sesler için "Davudi ses" tabiri kullanılmıştır. Aynı zamanda Divan edebiyatında da gür ses için
bu tabir kullanılmıştır. Mübarek sesiyle mest olan hayvanlar emrine amade olur; kuşlar adeta havada hapsedilmiş halde,
toplu olarak her biri Peygambere yönelirlerdi. Kendisine itaat ettikleri gibi, ona tabi bir şekilde tesbih ederlerdi (İbn
Kesîr, s. ). Kur&#;an-ı Kerim&#;de bu konuya şöyle temas edilmektedir:

"Doğrusu biz akşam sabah onunla (Davud Aleyhisselam) beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri
altına vermiştik. Hepsi O&#;na yönelmiştir." (Sâd; ) Bir sonraki ayet-i kerimede de; "Onun hükümranlığını
kuvvetlendirmiş, ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik" denilmektedir. Diğer bir ayet-i kerimede ise
"Andolsun, Davud&#;a tarafımızdan bir üstünlük verdik. Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin, dedik. Ona
demiri yumuşattık." (Sebe&#;; 10) denilmektedir.

Birincisinde, sabah-akşam dağlar ve kuşların Peygamberin (as) ibadetine eşlik ettikleri, ikincisinde mülkünün
kuvvetlendirilmesinden söz edilmektedir. Ayet-i kerimede "hepsi ona yönelmiştir" ifadeleri, dağlarla kuşların
hep birlikte zikirlerini Davud Aleyhisselam&#;ın başkanlığında, ahenkle tesbih ettiklerine işaret edilmektedir. Davud
Aleyhisselam, Cenab-ı Hakk&#;a dönüp "evvab" deyip yönelirken, kendisine tabi olan ve bağlanan dağlarla kuşlar
da "evvab" deyip yöneliş ve bağlılığı bildirmişlerdir. (Yazır, s. )

Ayet-i kerimede geçen, "dağlar ve kuşların onunla beraber tesbih etmesi ve Cenab-ı Hakk&#;ın onları bu yönde
buyruk altına alması"ndan Davud Aleyhisselam&#;ın sesinin hoşluğundan olduğu belirtilmektedir. Zebur&#;u okumaya başladığı
zaman kuşlar havada durup ona cevap verirlerdi (İbn Kesir, C., s. ). Mübarek kitabı tatlı tatlı okurken yükselen
nağmeler ve yanık sesinin etkisiyle o an içinde bulundukları bütün durumlarından ve vaziyetlerinden sıyrılan dağlar,
taşlar, uçan veya belli bir yerde duran kuşlar bu tatlı duaya koşarak iştirak ediyorlardı (İbn Kesir, C. s.
). Bu durum her seferinde tekrarlanırdı. Zebur&#;un her okunuşunda Peygamberin (as) etrafına toplanan hayvanlar onun
emrinden çıkmaz ve tesbihlerine birlikte devam ederlerdi (Mehmet Vehbi, C., s. ).

Bediüzzaman; "Doğrusu, biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına
vermiştik" (Sad; 18); "Andolsun, Davud&#;a tarafımızdan bir üstünlük verdik. Ey dağlar ve kuşlar! Onunla
beraber tesbih edin, dedik. Ona demiri yumuşattık" (Sebe; 10), "&#; bize kuşların dili öğretildi.."
(Neml; 27) mealindeki ayetleri tefsir ederek (Sözler, s. ) Cenab-ı Hakk&#;ın, Davud Aleyhisselam&#;ın tesbihatına büyük
bir kuvvet, yüksek bir ses ve hoş bir eda vermesiyle dağları vecde getirdiğini belirtir.

Dağların fonograf ve bir insan gibi, serzakirin etrafında halka tutarak, bir daire gibi tesbihat yaptıkları ve bunun mümkün
olup olamayacağı sorusuna Bediüzzaman, “evet” cevabını vermekte ve dağların tesbihatlarına da açıklık
getirmektedir. Burada ilk akla gelen dağlardaki yankıdır. Dağa karşı durup "Elhamdulillah" denildiğinde aynı
şekilde karşılık alındığı bilinmektedir. Dağlardaki bu akis olayı da Allah&#;ın dağlara vermiş bulunduğu bir
ihsanıdır. Cenab-ı Hakk, Davud Aleyhisselam&#;a peygamberliği ile birlikte yeryüzünün halifeliğinin müstesna bir
tarzda verildiğini, geniş ve muazzam bir saltanata layık mucize bahşedildiğini hatırlatmaktadır. (Nursi, Sözler, s.
).

Cenab-ı Hakk&#;ın kainatın küçük bir numunesi olarak et ve kemikten teşekkül ettirdiği insanın akıl sahibi olması,
düşünebilmesi, konuşması gibi özelliklere sahip olması gayet normal ve tabii karşılanmaktadır. Aynı şekilde
Cenab-ı Hakk&#;ın yarattığı dağları ve taşları konuşturması, kuşların kendine özgü bir tarzda tesbih etmeleri akıldan
uzak değildir. Et ve kemikten oluşan insanın konuşması mümkün olduğu gibi dağın ve taşın konuşturulması da mümkündür.
Nitekim, günümüzde sadece canlılar konuşmamakta aynı zamanda cansızlar da konuşturulmaktadır. Televizyon ve radyo
gibi.

Mucizeleri ve İbadeti

Davud Aleyhisselam&#;ın belki de en büyük mucizesi demiri, her hangi bir ısıtma faaliyetine girmeden hamur gibi yumuşatıp,
istediği şekli vermesidir. Bu mucize, peygamberliğinin bir delili olmakla beraber insanlık tarihinde çok ayrı bir öneme
sahiptir. Çünkü, demirin işlenmeye başlaması, büyük bir ilerlemenin temelini teşkil etmiştir. Bediüzzaman
Hazretleri, mucizeler için şu tespitte bulunur:

"&#; gerek enbiyanın kıssa ve hikayeleri, gerek mucizeleri hakkında Kur&#;an-ı Kerim&#;in işaratından fehmettiğime göre,
mu&#;cizât-ı enbiyadan iki gaye ve hikmet takip edilmiştir. Birincisi: Nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmektir.
İkincisi: Terakkiyat-ı maddiye için lazım olan örnekleri nev-i beşere göstererek, o mucizelerin benzerlerini meydana
getirmek için nev-i beşeri teşvik ve teşci etmektir" (Nursi, İşaratü&#;l-İ&#;caz, s. ). Kur&#;an-ı Kerim, bu
nakillerle ilerlemenin esasları ve temellerine parmak basmak suretiyle insanları bu yönde çalışmaya sevk eder.
Mucizeler örneklerdir. Çalışmalarınız ve ilmi çabalarınızla bunların emsalini yapacaksınız diye ihtar eder.

Geçmiş, geleceğin aynası hükmündedir. Gelecekte vücuda getirilecek icatlar, geçmişle direk irtibatlı olup, kurulmuş
bulunan temeller üzerine bina edilmektedir. Günümüzde sağlanan ilerlemenin temelini, dinlerden alınan işaretler,
mucizelerden hasıl olan ilhamlar teşkil eder. İlk saat ve gemi mucize eliyle insanlığa hediye edildiği gibi, terakkinin
belkemiğini teşkil eden; "Bütün san&#;atların medarı olan demirin yumuşatılıp kullanılması” da “Ve demiri
de onun için yumuşattık, (Sebe&#;; 10)” ayetiyle işaret edilen Hazret-i Davud&#;un mucizesine mazhardır" (age, s.
).

Davud Aleyhisselam, her işini düzenli bir şekilde tanzim ettiği gibi, zamanını da tanzim ederek, gördüğü işlere göre
dörde ayırırdı. İbadet etmek ve zikir yapmak maksadıyla bir gününü buna ayırır ve çok zaruri bir durum olmadığı
sürece başka işlerle meşgul olmazdı. Bilindiği gibi, insanlar arasında Cenab-ı Hakk’a en fazla ibadet edenlerin başında
peygamberler gelir. Davud Aleyhisselam da bu ulvi vazifesini asla ihmal etmezdi. Ayet-i Kerime’de; "&#; Davud&#;u, o
kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah&#;a yönelirdi" (Sâd; 17) ayetiyle Davud Aleyhisselam&#;ın ibadet konusundaki
hassasiyetine işaret edilmektedir. İbn Abbas, kuşluk namazının bu ayete göre kılındığını nakletmiştir. Peygamber
Efendimiz (asm) de ibadeti konusunda şöyle buyurmuştur:

"Allah&#;ın en çok sevdiği oruç, Davud&#;un (as) orucudur ki, o, bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Allah&#;ın en
çok sevdiği namaz da Davud&#;un (as) namazıdır ki, gecenin ilk yarısında uyur, üçte birini ibadetle geçirir, geriye
kalan altıda birinde de yine uyurdu" (Camiü&#;s-sağir, 1/85).

Bir gününü, insanlar arasında cereyan eden hukuki meseleleri görüşüp neticelendirmeye ayırırdı. Hem davacı hem de
davalıları dinleyerek hüküm verir ve taraflar memnuniyet içinde ayrılırlardı. Yüce Peygamber; kızarken de severken
de adaletten ayrılmaz, fakirden de zenginden de iktisatlı davranır, gizlide de açıkta da Allah&#;tan korkardı (Câmi&#;ü&#;s-sağîr,
2/). Bir gününü, peygamberliğin de icabı olan vaaz ve nasihatlere, İlahi emir ve yasakları bildirmeye ayırırdı.
Bir günü de kendi özel işlerine ayırırdı.

Kızıldeniz&#;den Fırat&#;a kadar geniş bir alanda, hükümdarlık ve peygamberliği şahsında toplayan ender peygamberlerden
olan Davud Aleyhisselam, Cenab-ı Hakk&#;ın çok büyük nimet ve ihsanlarına mazhar oldu. En büyük ihsanlardan biri de Süleyman
Aleyhisselam&#;ı kendisine evlat olarak verilmesidir. Bilindiği gibi Süleyman Aleyhisselam ismi Kur&#;an-ı Kerim&#;de
zikredilen büyük peygamberlerdendir. Süleyman Aleyhisselam ile babasının bir dava vesilesiyle farklı hükümler
verdikleri Kur&#;an-ı Kerim&#;de (Enbiya; ) açıklanmaktadır. Dava konusu olay ve iki farklı hüküm şu şekilde aktarılmaktadır:

Başı boş kalan bir koyun sürüsü geceleyin bir ekine girerek zarar verirler. Bunun üzerine ekin sahibi şikayette
bulunur. Zararının telafisini talep eder. Zararın boyutu ve tahribatın bedeli sürünün bedeline denk gelecek kadar büyüktür.
Bu sebeple Davud Aleyhisselam sürünün arazi sahibine zararının karşılığı olarak verilmesine hükmeder. Ancak, olay
Süleyman Aleyhisselam&#;a aktarılınca farklı bir hüküm verir. Ona göre tarla, sürü sahibine verilecek ve sürü sahibi
tarlayı ekip eski haline getirinceye kadar bakacak. Yani zarar verilmeden önceki haline getirecek. Hayvanlar ise tarla
sahibine verilecek ve tarlası eski haline getirilinceye kadar geçen zaman zarfında hayvanlardan istifade edecek, onların
sütünden ve yününden faydalanacak. Oğlunun içtihadını beğenen Davud Aleyhisselam kendi görüşünden vazgeçerek oğlunun
içtihadıyla hükmeder.

Diğer büyük kitaplarda olduğu gibi, Hz. Davud&#;a indirilen Zebur&#;da da Peygamberimize (asm) işaret edip müjdeleyen bölümler
mevcuttur. Yetmiş İkinci Babında yer alan şu ayet dikkate şayandır: "Bahirden bahre mâlik ve nehirlerden, arzın
makta&#; ve müntehâsına kadar mâlik ola&#; Ve kendisine Yemen ve Cezayir mülûkü hediyeler götüreler. Ve padişahlar
ona secde ve inkıyad edeler&#; Ve her vakit ona salât ve her gün kendisine bereketle dua oluna. Ve envârı, Medine&#;den münevver
ola. Ve zikri, ebedü&#;l-âbâd devam ede. Onun ismi, şemsin vücudundan evvel mevcuttur; onun adı güneş durdukça münteşir
ola&#;" (Mektubat, s. ; Kitab-ı Mukaddes, Türkçe tercümesi, Bab; 72, Mezmurlar, s. ).

Rivayetlere göre Davud Aleyhisselam kırk yıl hükümdarlığını mükemmel bir şekilde ifa etti ve vazifesini tamamlamış
bir şekilde Hakk’ın rahmetine kavuştu. Vefat ettiği zaman arkasında, ihsan-ı İlahi ile kendisi gibi hükümdarlık
ve peygamberliğe aday olan Süleyman&#;ı (as) bıraktı.

Kaynakça:

Kur&#;ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, TDV. Yay., Ankara

İbn Kesîr; Hadislerle Kur&#;an-ı Kerîm Tefsiri, Çağrı Yay., İstanbul

Câmiü&#;s-sağîr Muhtasarı, Tercüme ve Şerhi, Yeni Asya Neşriyat, 3 Cilt, İstanbul

Harman, Ömer Faruk, "Dâvûd", TDVİA, 9. C., İstanbul

Nursî, Bediüzzaman Said, İşârâtü&#;l-İ&#;câz, Yeni Asya Neş., İstanbul

&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;&#;; Sözler, Yeni Asya Neş., İstanbul

Seyyid Kutub, Abdülhamid Cude&#;s-Sehhâr, Davud Peygamber, Çev. Mustafa Runyun, Kader Yay., 3. Baskı, İstanbul

Mehmet Vehbi, Hülasatü&#;l Beyan Fi Tefsirü&#;l-Kur&#;an, İstanbul

 

 

Share on TwitterShare on FacebookShare on LinkedIn

 

 

5. Sınıf Din K&#;lt&#;r&#; Ve Ahlak Bilgisi Hz Davud (A.s.) Ve Hayatı konu anlatımı

Haberin Devamı

Hz. Davud (a.s) peygamber günah işlememek ve günahtan kaçmak konusundan çok titiz davranırdı. Sürekli Allah'a (c.c.) zikreder ve ibadetlerini aksatmadan yerine getirirdi. Hz. Davud peygamber ibadet işlerini gerçekleştirirken tüm dünya işlerinden elini eteğini çekerdi. İbadet ettiği esnada kimsenin yanına gelmesini de istemezdi. İbadetlerini yaptıktan sonra divan kurarak halkının sıkıntılarını dinler ve bu sıkıntılar ile ilgilenirdi.

 Hz. Davud peygamber ibadetlerini titizlik ile gerçekleştirirdi. Bunun yanında nafile ibadetlerine de büyük bir önem verirdi. Bir gün aralıklarla sürekli oruç tutardı. Peygamber efendimiz (sav) Hz. Davud peygamberin tuttuğu orucun ve kıldığını namazın Allah'ın (c.c.) en sevdiği namaz ve oruç olduğunu söylemiştir.

 Hz. Davud (a.s) dini yaymak adına gönderilen peygamberlerden biridir. Hz. Süleyman (a.s)'ın da babası olduğu bilinmektedir. Bunun yanında kitap indirildiği bilinen peygamberlerden de biridir. Tevrat isimli ilahi kitaptan sonra Hz. Davud'a Zebur indirilmiştir.

 Hz. Musa (a.s.) ölümünden sonra İsrailoğulları yurtlarından gönderilmiş ve ailelerinden koparılmıştır. Bu dönemlerde Hz. Davud peygamber oldukça gençti ve henüz peygamberlik kendisine gelmemişti. İsrailoğulları bu yaşadıkları sebebi ile oldukça zor zamanlar geçirmekteydiler. Bu sebeple de peygamberlerine giderek Allah'ın (c.c) kendilerine hükümdarlık yapması için birini göndermesini istediler.

Haberin Devamı

 Bundan sonra Allah (c.c.) İsrailoğulları için hükümdar olarak Talut'u seçti. Fakat İsrailoğulları Talut zengin olmadığı için hükümdarlığını kabul etmediler. Savaşan kişilerin içerisinde Hz. Davud da bulunmaktaydı.

 Talut hükümdar olduktan sonra askerleri ile birlikte sefere çıktı. bu askerler arasında Hz. Davud (a.s) da bulunmaktaydı. Allah (c.c) Hz. Davud (a.s) peygambere anlayış, ilim ve mucizeler vermişti. Bunun yanında Hz. Davud Dünya'da halife de olmuştur. Hz. Davud (a.s.) her zaman ve her şartta kendisine verilmiş olan bu nimetleri Allah rızası için kullanmıştır.

 Hükümdarlık zamanlarında asla adaletten kaçınmadı. Tüm kararlarını adil bir şekilde verdi. Hz. Davud (a.s) peygamber her gece muhakkak namaz kılar ve Allah'a ibadetini gerçekleştirirdi. Peygamber efendimiz (sav) söylediğine göre Hz. Davud (a.s) sürekli ibadet ettiği için her zaman gecenin bir yarısında uykuya giderdi. Daha sonra üçte birinde uyanır ve namaz kılardı ve tekrar uykuya giderdi. Hz. Davud yılın yarısını da oruç tutarak geçirmekteydi.

Haberin Devamı

 Hz. Süleyman (a.s), Hz. Davud (a.s.)'ın oğludur. Hz. Davud (a.s.)'ın oğlu da kendisi gibi peygamberlik ve hükümdarlık yapmıştır. Hz. Süleyman da babası gibi her zaman adaletli bir şekilde hükümdarlığını yerine getirmiştir. Kendisine gelen vahiy ile Mascid-i Aksa'nın inşasına başlamıştır. 7 yıl sonra ise yapının inşası tamamlanmıştır.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir