hz muhammed in babaannesinin adı / Amine - Vikipedi

Hz Muhammed In Babaannesinin Adı

hz muhammed in babaannesinin adı

Peygamberimizin Annesi, Babası ve Ailesi'nin İsimleri

Tarih: 18 Temmuz 2022Ailesi

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in -sallâllâhu aleyhi ve sellem- annesi ve babasının adları. ailesi ve yakın akrabalarının isimleri...

Hz. Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekke-i Mükerreme'de, 12 Rebiülevvel (20 Nisan Pazartesi) 571 yılında dünyayı şereflendirmiştir. 12 Rebiülevvel (6 Haziran Pazartesi) 632 tarihinde de Medine-i Münevvere'de vefât etmiştir.

PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V) AİLESİ VE AKRABALARININ İSİMLERİ

Babasının adı:Abdullah

Annesinin adı:Âmine

Dedesinin adı (Babasının babası):Abdulmuttalip

Babaannesinin adı: Fâtıma bint-i Ömer el-Mahzûmiyye

Dedesinin adı (Annesinin babası): Vehb

Anneannesinin adı: Berre

Amcaları: Zübeyr (Ebû Tâhir), Ebû Tâlib,Abbâs, Dırâr, Hamza, Mukavvim, Hacl, Hâris, Ebû Leheb, Gaydak, Abdülkâbe, Kusem.

Halaları: Ümmü Hakîm el-Beydâ, Âtike, Ümeyme, Ervâ, Berre, Safiyye.

Teyzeleri: Ferîda ve Fahita

Dayıları: Abdyağûs, Ubeydyağûs.

Hanımlarının isimleri:

Hatîce bint-i Huveylid,Sevde bint-i Zem‘a,Âişe bint-i Ebû Bekir,Hafsa bint-i Ömer,Zeyneb bint-i Huzeyme,Ümmü Seleme (Hind bint-i Huzeyfe),Zeyneb bint-i Cahş,Cüveyriye bint-i Hâris,Safiyye bint-i Huyey,Ümmü Habîbe (Remle bint-i Ebû Süfyan),Meymûne bint-i Hâris,Mâriye bint-i Şem‘ûn.

Çocuklarının isimleri:

Erkekler: Kâsım, Abdullah (Tayyib ve Tâhir), İbrahim.

Kızlar:Zeyneb,Rukıye,Ümmü Gülsüm,Fâtıma.

Torunlarının adları:

Erkekler: Ali, Abdullah, Hasan, Hüseyin, Muhsin.

Kızlar: Ümâme, Ümmü Gülsüm, Zeyneb.

Damatlarının İsimleri:Hz. Ali (r.a), Hz. Osman (r.a) ve Ebü'l-As İbni Rebî 

Ebesinin adı:Şifâ bint-i Avf (Ümmü Abdurrahmân)

Dadısının adı:Ümmü Eymen

Süt Anneleri:Süveybe el-Eslemiyye (Ebû Leheb’in âzâtlı câriyesi), Halîme bint-i Ebî Züeyb es-Sa’diyye.

Süt Kardeşlerinin isimleri:

Süveybe’den:Abdullah bin Cahş,Hamza bin Abdülmuttalib,Ebû Seleme bin Abdülesed, Mesrûh bin Süveybe.

Halîme’den: Halîme’nin kocası Hâris’in çocukları Abdullah, Üneyse, Huzâfe (Şeymâ).

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN (S.A.V) SOYU

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendinmiz'in temiz ve pak soyu yirmi birinci kuşaktan atası olan Adnân vasıtasıyla Hz. İbrahim -aleyhisselâm-’in oğlu Hz. İsmail -aleyhisselâm-’a dayanmaktadır. Bu sebeple Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimzi’in soyunun da mensup olduğu Kuzey Araplarına İsmâilîler veya Adnânîler gibi isimler de verilmektedir (Araplar’ın diğer ana kolu, anayurdu Güney Arabistan olan Kahtânîler’dir).

Hz. Peygamber-sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Adnân’a kadar soy kütüğü kesin olarak bilinmekte olup şöyledir: Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib (Şeybe) b. Hâşim b. Abdümenâf b. Kusay b. Kilâb b. Mürre b. Kâ‘b b. Lüey b. Gâlib b. Fihr (Kureyş) b. Mâlik b. Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyâs b. Mudar b. Nizâr b. Mead b. Adnân. Bu tabloya göre Hz. Peygamber, Araplar’ın, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in soyundan gelen Adnânîler kolundan, Kureyş kabilesinin Hâşimoğulları sülâlesine mensup Abdullah b. Abdülmuttalib’in oğludur.

PEYGAMBERİMİZİN AİLE AĞACI

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HAYATI

Peygamber Efendimiz’in Hayatı

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

Erkam Medya © islam&ihsan

Peygamberimiz'in annesinin, babasının, dedesinin ve amcalarının imanı hakkında bilgi verir misiniz?

Değerli kardeşimiz,

Resulullah (a.s.m)’ın muhterem peder ve validelerinin uhrevi durumları çokça münakaşa edilmiş bir mevzudur. Mü'min gönüller, Aleyhissalâtü vesselâm'm peder ve validelerinin ateşte olmasına razı olmuyor, dilleri bunu söylemeye varmıyor. Üstelik, onlar hakkında "ehl-i necattır, cennetliktir" demeye imkân veren kuvvetli karineler var. Bu karineleri esas alanlar onların ehl-İ cennet olduğuna hükmetmişlerdir. Bu hususta en ziyade söz söyleyen Celaleddin Suyutî Hazretleridir. O, bu mesele üzerine bazısı nazım, bazısı nesir muhtelif risaleler telif etmiş, orada deliller ve delillerle ilgili bazı yorumları kaydederek Resûlullah'ın ebeveynlerinin ehl-i cennet olduklarını kesin olarak beyan etmiştir. Bu risalelerden birinin adı: et-Ta'zîm ve'l-Minnet fi enne Ebeveyi Resûlullah fi'l-Cennet'dir.

Onların imanını teyid eden deliller şöyle özetlenir:

1) Daha önceki dinler ve peygamberler sadece kendi kavimlerine ve bölgelerine gönderilirdi. Bu nedenle aynı anda çok peygamber beraber olmuş ve sadece kendi insanlarına karşı sorumlu olmuşlardır. İşte amine validemiz ile muhterem kocası Hz. Abdullah Hristiyanlıktan sorumlu değillerdi ve sadece hanif dininden geriye kalanlarla amel ediyorlardı.

Onlar Hz. ibrahim ve Hz. İsmail'den intikal eden ve haniflik adıyla bilinen dinî bir ananeye tâbi idiler, bu dinin mü'mini idiler.

2) "Fetret devri mü'mini" idiler. Fetret devri demek, iki peygamber arasında geçen ve peygambersiz olan ara devredir. Bu durumda, İslâm'dan önce her kavme müstakil peygamber gelme esasına binaen iki peygamberin gönderilme müddetleri İçinde yaşasa bile, önceki peygamber kendilerine Resul olarak gönderilmeyen, yeni gelene de yetişemeyen kimse fetret devri insanı sayılır. Resûlullahın ebeveyni, Hazret-i Isa Araplara gönderilmediği ve Resâlullah’ın nübüvvetine de yetişmedikleri için fetret devri insanı sayılırlar. Ayet-i kerîme'de kendilerine resul gelmeyen hiçbir kavmin sorumlu tutulmayacağı belirtilmiştir:

"... Peygamber göndermedikçe de biz kimseye azab edici değiliz."(İsra, 17/15).

Kaldı ki, Hz, İbrahim'den bakiye kalan dinî bir gelenek, cahiliye devri Araplarında mevcut idi.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) her yönden olduğu gibi, aile, asalet ve nesep bakımından da insanların en üstünü, en faziletlisi, en muhteremi ve en seçkini idi.

Bir seferinde sahabe-i kiram, kendisine nesebini sordular. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şu cevabı verdi:

“Cenab-ı Hak mahlûkatı yarattı ve beni en hayırlılarından kıldı. Sonra iki milletten (Arap ve Arap olmayan) en hayırlısından kıldı. Sonra kabileleri ayırdı ve beni en hayırlı kabileden (Kureyş’ten) kıldı. Sonra aileleri ayırdı, beni de en hayırlı aileden kıldı. Ben şahıs olarak da aile olarak da insanların en hayırlısıyım.” (Tirmizî, Menâkıb: 1)

Bu hususta Sahih-i Buharî’de şu hadis-i şerif kayıtlıdır:

“Ben devirden devire, aileden aileye intikal ile seçilerek Âdemoğulları soyunun en temizinden naklolundum. Sonunda şu içinde bulunduğum Hâşimî câmiasından neşet ettim (dünyaya geldim).” (Buharî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, IX/272)

Peygamber Efendimizin (a.s.m.) ecdat ve atalarının hepsi de asil, temiz ahlâklı, dürüst kimselerdi, Tevhid dinine bağlı insanlardı. Peygamberimiz (a.s.m.)'in hayatını ve mücadelesini anlatan siyer kitaplarında genişçe kaydedildiği gibi, Peygamberimiz (a.s.m.)'in nurunun intikal şekli Hz. İsmail (as)’den başlar, sonra Kinâne’den Kureyş’e, Kureyş’ten Haşimoğullarına kadar gelir. Bu tertibin uzaktan yakına doğru geldikçe terakki ettiği görülür.

Tabakatü’l-Kübrâ sahibi İbni Sa’d, Peygamberimiz (a.s.m.)'in anneleri hakkında da şu bilgiyi verir:

“Resul-i Ekremin (a.s.m.) beş yüz kadar büyükannesini tespit ettim. Bunların hiçbirisinde Cahiliye devri ahlâksızlıklarından ne bir zinaya, ne de başka bir kötülüğe rastlamadım.” (İbni Sa’d. Tabakat, 1: 60)

Yine siyer kitaplarında yer aldığına göre, Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'in dedelerinin ve büyük annelerinin İbrahim Aleyhisselâmın dini olan Hanîf dini üzerinde bulundukları rivayet edilir ki, hiçbirisinin şirkin çirkinliklerine bulaşmadıkları bildirilir. Çünkü Cenab-ı Hak insanların içinden seçtiği, kendine dost ve elçi olarak kabul ettiği bir insanın neslini her türlü kötülüklerden koruyacak, ona hususi lütuf ve keremini ihsan buyuracaktır.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'in büyük annelerine gelince; babaannesinin ismi Fâtıma, anneannesinin ismi de Berre idi. Dayılarına Adiy bin Neccaroğulları denmektedir. Peygamberimizin (a.s.m.) büyük anneleri, onun peygamberlik zamanına yetişemediler, dolayısıyla İslâmiyetle müşerref olamadılar. Fakat onlar Hanîf dini üzerinde yaşamışlar, Mekke müşriklerinin düştüğü putperestliğe bulaşmamışlardır.

Abdulmuttalib ahirete, ahiret ceza ve mükâfatına inanır;

"Vallahi, şu dünyanın arkasında bir dünya daha vardır ki, iyilik edenler orada iyiliklerinin mükâfatını görecekler, kötülük edenler de orada kötülüklerinin cezasını çekeceklerdir!" derdi. (Şehristâni, el-Milel ve'n-nihâl, II/240)

Peygamber Efendimizin (a.s.m.) annesi Âmine, babası Abdullah ve dedesi Abdülmuttalib’in imanı hakkında kendisine sorulan bir sual vesilesiyle, Bediüzzaman şu kısa izahı getirir:

“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın peder ve valideleri ehl-i necattır ve ehl-i cennettir ve ehl-i îmandır. Cenab-ı Hak, Habib-i Ekreminin mübarek kalbini ve o kalbin taşıdığı ferzendâne şefkatini elbette rencide etmez.” (bk. Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Sekizinci Risale, s. 361)

Yani; Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'in baba ve anneleri kurtuluş ehlidir, Cennet ehlidir ve iman ehlidir. Cenab-ı Hak Sevgili Habibinin mübarek kalbini ve o kalbin taşıdığı şefkati elbette rencide etmez.

* * *

Asıl adı Şeybe olan Abdulmuttalib, Peygamberimiz (asm)'in dedesi olup, asil bir zattır. Hatta Mekke’de kıtlık olsa, onun hürmetine Allah’dan yardım isterler ve yağmur yağardı. Bir gün Harem-i Şerifde uyurken gördüğü rüyayı kahinlere söylediğinde onlar: Senin neslinden bir çocuk doğacak; yer ve gök halkı ona iman getirecek.” dediler. Kureyş'in reisi olan bu zata rüyasında zemzem kuyusu gösterilmiş ve onu bulmakla, senelerdir meçhul olan zemzem bulunmuş, şerefine bir şeref daha katmıştı. “Fetret döneminde gelen Abdulmuttalib Hanif dininden olup, ehl-i necattır.”

Kureyş'in reisi Abdülmuttalib de nur-u Ahmedî'den nasibini almıştı. O nur kendisine çok üstün meziyet ve sıfatlar kazandırmıştı. Uzun boyu, büyükçe başı ve heybetli görünüşüne; parlak yüzü, tatlı sözü, utangaçlığı, nezaket ve üstün ahlâkı bir başka güzellik katmıştı. Sabırlı, akıllı, anlayışlı, mert ve cömertti. Yoksul insanların karınlarını doyurmaktan büyük zevk alırdı. Hatta bu cömertliğini, bu yardımseverliğini hayvanlardan bile esirgemezdi. Dağ başlarında aç susuz kalan kurdu, kuşu da düşünürdü.

Cahiliye karanlıkları arasında aydınlık yoldan ayrılmayan bahtiyarlardan biri idi. Allah'a bağlı idi ve âhirete inanırdı. Verdiği sözü ne pahasına olursa olsun mutlaka yerine getirirdi. Nitekim, Cenâb-ı Hakk'a verdiği sözü yerine getirmek için, en çok sevdiği oğlu Abdullah'ı bıçağın altına yatırmaktan bile çekinmemişti. Kureyşliler müdahale etmeselerdi, onu kurban edecekti.

Cahiliye devrinin çirkin âdetlerinden uzak durduğu gibi, başkalarını da bunları yapmaktan menederdi. O zamanın zalim bir âdeti olan kız çocuklarını diri diri toprağa gömmekten halkı sakındırırdı. Şaraptan, zinadan her zaman kaçınırdı. Bütün gücüyle Mekke'de zulme, haksızlığa meydan vermemeye çalışırdı. Misafir ağırlamaktan da büyük haz duyardı. Akrabalarıyla yakından ilgilenir, onlara şefkat ve merhamet gösterirdi. Bu büyük vasfı sebebiyle Kureyşliler ona "İkinci İbrahim" derlerdi. Ramazan ayı girince Hirâ Mağarasında inzivâya çekilip ibadetle meşgul olurdu. Bunu ilk defa âdet eden de kendisi idi.

Amcası Ebu Talip ise Peygamberimiz (asm)'e iman etmemiştir. Ancak onu korumuştur. Cenâb-ı Hak onu zayi etmeyecektir. Her ne kadar Hz. Abbas, ölüm esnasında dudağının kımıldayıp, kardeşinin ağzına kulağını verdiğinde Kelime-i Tevhidi duyduğunu Peygamberimiz (asm)'e söylemişse de Peygamberimiz: "Ben duymadım."  demiştir.

Peygamberimiz (asm)'in amcalarından Hz. Abbas (ra) ve Hz. Hamza (ra) iman etmişlerdir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.