hz muhammed çocuklara nasıl davranırdı / Peygamberimiz Çocuklara Nasıl Davranırdı? (Nuriye Çeleğen) - Fiyat & Satın Al | D&R

Hz Muhammed Çocuklara Nasıl Davranırdı

hz muhammed çocuklara nasıl davranırdı

Son Güncellenme:

LinkedinFlipboardLinki Kopyala

Peygamber Efendimiz çocukları çok severdi
Çocuklara özel bir sevgi ve şefkat gösteren Allah Resulü, müşrik çocuklarına bile sevgisini belli etmiştir. Çocuklar da Hz. Peygamber’i çok severler ve seferden döndüğü zaman, halkla birlikte onu karşılarlardı.
Haberin Devamı

Kuran’da büyük bir ahlak üzere olduğu bildirilen ve alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber, her konuda olduğu gibi sevgi konusunda da insanlığa örnek olmuştur. Bütün varlıklara sevgi ve şefkatle yaklaşan Allah Resulü, özellikle çocuklara özel bir sevgi ve şefkat göstermiştir. Onun sevgi bahçesinde, kendisine inanan ve inanmayan bütün çocuklara yer vardır. Fıtrat olarak temiz olarak yaratılan çocuklar onun nazarında sevgi ve şefkate layıktır. O, müşrik çocuklarına bile sevgisini belli etmiştir.

Bir çocuk gördüğü zaman mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplayan Hz. Peygamber, çocuklara ilgi gösterir, yanlarına uğrar ve onlara selam verirdi. Çocuklara beddua edilmesini yasaklayan Allah Resulü onlara sevgi ile hitap eder, gönüllerini hoşnut etmek için hediyeler verir, onlarla oynar ve şakalaşırdı.

Haberin Devamı

Hz. Peygamber, çocukların oyun oynamasına karışmaz, karışılmasına da müsaade etmezdi. Çocuklar da Hz. Peygamber’i çok severler ve seferden döndüğü zaman, halkla birlikte onu karşılarlardı.

Birlikte namaz kılardı

Tebük seferi dönüşünde çocuklar onu Medine’de Seniyyetu’l-veda denen yerde karşılamışlardı. Seferden döndüğünde kendisini ilk karşılayan çocuğu binitinin önüne, sonra karşılayanı da arka tarafına alarak onları Medine’ye kadar getirirdi. Bazen de torunları Hasan ve Hüseyin ile diğer çocukları binitine bindirip gezdirirdi. O sadece Müslümanların çocuklarını değil, müşriklerin çocuklarını da bineğine bindirip dolaştırırdı.

Çocuklar bazen Hz. Peygamber’le birlikte namaz kılar, namazın ardından onun etrafında toplanırlar, o da onların her birinin yanağına teker teker dokunarak sevgi ve şefkatini izhar ederdi. Bazen de çocukların evine gider, onlara namaz kıldırır ve çocuklar da arkasında namaza dururlardı. Sevgili Peygamberimiz çocuklara kızmaz, yaramazlıklarını görmezden gelir ve onlara müsamahakâr davranırdı.

Bir gün genç sahabilerden Rafi’ b. Amr el-Gıfari, hurma ağaçlarına taş attığı sırada onu gören bir kişi tarafından Resul-i Ekrem’e getirildi. Allah Resulü müşfik bir sesle, “Yavrucuğum, niçin hurma ağaçlarına taş atıyorsun?’ diye sordu. Rafi de cevaben, “Düşürdüğüm hurmaları yiyorum” dedi. Şefkat ve merhamet peygamberi, “Bundan sonra hurma ağaçlarına taş atma , yere düşmüş olan hurmaları ye” buyurdu. Sonra şefkat elini Rafi’in başına sürdü ve “Allah’ım! Bunun karnını doyur” diye dua etti.

Haberin Devamı

Onlara meyve ikram ederdi

Peygamber Efendimiz herhangi bir şey ikram edeceği zaman çocuklara öncelik tanırdı. Medine’de insanlar yetiştirdikleri ilk meyveyi Resulullah’a getirirler, o da onlara bereket duası yapardı. Duasının ardından ise oradaki en küçük çocuğu çağırır ve meyveyi ona ikram ederdi.

Resulullah Efendimiz, uzunca bir süre ibadet etmek niyetiyle namaza başlardı; fakat ağlayan bir çocuk sesi duyunca, “Belki çocuğun annesi cemaatin arasındadır; çocuğu ağladığı için huzursuz olabilir” düşüncesiyle namazı uzatmazdı.

O, bütün çocukları sevmekle birlikte torunlarına karşı ayrı bir muhabbeti vardı. Zaman zaman torunlarını omzuna alır gezdirirdi. Bu sevgi ve şefkati, daha düne kadar kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir toplumda izhar ediyordu. Bu davranışıyla adeta onlara ders veriyordu.

Haberin Devamı

Sağlıklı ve kişilikli bireyler oluşturmak istiyorsak, çocuklarımıza sevgi ve şefkatle yaklaşmalı, nefret ve şiddetten uzak durmalıyız. Kendisine Hz. Peygamberi örnek alan, çocuklarını Allah ve Resûlü gösterdiği yolda yürüten, çocuklarına onun gibi sevgi ve şefkatle yaklaşan kimseler hiçbir zaman pişman olmayacak; bu sevgi ve şefkatle büyüyen çocuklar da anne babalarına layık, insanlığa faydalı birer fert olacaklardır.

“Hz. Peygamber’de Çocuk Sevgisi” başlıklı makaleden yararlanılmıştır.
(Harran Ü. seafoodplus.info sayı: 17).


Beyazıt Camii

Beyazıt meydanında bulunan Beyazıt Camii külliyesi, İstanbul’daki en eski padişah camidir. Sultanların kişisel servetleri ile yaptırılan camilerden biri olması nedeniyle “selatin” camilerinden olarak bilinir. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Sultan II. Beyazıt tarafından yılları arasında yaptırılan cami, Selçuklu mimarisi örnek alınarak yapılmıştır. Sarkıtlı kubbesi, sivri kemerleri, kare ön avlusu ile muhteşem bir mimariye sahiptir. 24 kubbeli yapı, 20 tane antik sütun üzerine yapılmıştır. İç mekan tasarımında Ayasofya’dan esinlenilmiştir. Cami içerisindeki hat, işleme, süsleme gibi kısımlar göz alıcıdır.

Haberin Devamı
Peygamber Efendimiz çocukları çok severdi

Mimar Sinan, caminin yapımında görev alsa da birçok farklı mimar çalışmıştır. Yapı birkaç kez onarım geçirmesine rağmen orijinali korunmuştur.

Külliye, bir cami, aşhane-imarethane, sübyan mektebi, tabhaneler, medrese, hamam ve kervansaraydan oluşur. Kendisinden daha önce yapılmış bulunan Fatih Külliyesi`nden farklı olarak simetrik yapılar şeklinde değil, dağınık bir şekilde inşa edilmiştir.

Külliyenin merkezi Bayezid Camii’dir. m çapındaki ana kubbesi dört ayak üstüne oturtulmuştur. Camii yerine külliyeye dahil olan tabhaneye bitişik minareleri, bu caminin ayırt edici özelliklerindendir. Bu nedenle iki minare arasındaki mesafe 79 metredir. Cami içerisindeki taş ve ahşap işçiliği ile vitraylar dikkat çekici güzelliktedir. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans’tan kalma malzemenin yeniden işlenmesiyle elde edilmiştir. Özellikle şadırvan sütunlarında Bizans izleri görülebilmektedir. Külliyenin imarethane ve kervansarayının bugüne ulaşan kısmı Beyazıt Devlet Kütüphanesi tarafından kullanılmaktadır ve caminin solunda yer alır. Medrese ise caminin sağında ve oldukça uzağında yapılmıştır. Külliyenin hamamı medreseden de uzakta, Ordu Caddesi üzerinde, Edebiyat Fakültesi`nin yanındadır. Caminin kıble tarafındaki boşluktaysa türbeler bulunmaktadır. Sultan II. Bayezid’in, kızı Selçuk Hatun’un ve Tanzimat Fermanı’nın mimarı Mustafa Reşid Paşa`nın türbeleri buradadır.

ÜÇ SORU ÜÇ CEVAP

- Mesleği gereği sürekli olarak yolcu olan kişi namaz ve oruç ibadetlerini nasıl yerine getirebilir?

Sürekli yolculuk halinde olan kimseler, namazlarını ertelemeden ve dört rekâtlı farzları kısaltarak iki rekât olarak kılarlar. Ramazan oruçlarını ise mümkün olduğunca tutmaya çalışırlar. Fakat yolculuk esnasında oruç tutmakta zorlanırlarsa, uygun zamanda kaza etmek şartıyla yolculuk süresince oruçlarını tutmayarak erteleyebilirler. Ertelemek zorunda kaldıkları ramazan oruçlarını imkân buldukları ilk fırsatta kaza etmeye çalışırlar. Kaza da edemeyecek duruma düşerler ise sözgelimi artık oruç tutmalarına imkân vermeyen ve iyileşme ümidi olmayan bir hastalığa yakalanmak gibi durumlarda tutamadıkları her bir günlük oruç için bir fidye verirler.

- Ramazan oruçlarını kaza ederken niyet nasıl yapılır?

Tutulmamış ramazan oruçlarını kaza ederken bir belirleme yapmaksızın, “kazası gereken oruca” diye niyet edebileceği gibi, belirleme yaparak da niyet edebilir. Üzerinde çok sayıda kazâ borcu varsa “kazası gerekli ilk oruca” diyerek niyet edilebilir.

- Ramazanın her günü için ayrı niyet gerekir mi?

Evet. Her gün için ayrı ayrı niyet edilmesi şarttır. Çünkü her bir günün orucu kendi başına bir ibadet olup, öteki günlerde tutulan veya tutulacak olan oruçla ilişkisi yoktur; dolayısıyla bir günün orucu bozulduğu zaman sadece o günün orucu bozulmuş olur, diğer günlerin orucu bundan etkilenmez.

Hasan-ı Basrî’den

“Sakın günah işleme! Aksi takdirde kendini ateşe atarsın. Halbuki sen, bir kimsenin bir pireyi ateşe attığını görsen, onu bile iyi karşılamazsın. O halde, her gün kendini defalarca ateşe atmayı nasıl iyi karşılarsın?”

Peygamberimiz çocuklara nasıl davranırdı?

Peygamberimiz çocuklara nasıl davranırdı?

Kayıtsız Üye
Peygamberimizi çocuklara nasıl davranırdı? Hz. Muhammed s.a.c çocuklara nasıl davranmaktadır ?


Peygamberimizin çocuk sevgisi

mumsema
Peygamberimizin çocuk sevgisi

Peygamberimizin şefkatinin en canlı örneğini çocuklar üzerinde görüyoruz. Peygamberimizin çocuklara olan şefkati ve sevgisi bambaşkaydı.

Bir çocuk gördüğü zaman Peygamberimizin mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Onu tutar, kollarının arasına alır, kucaklar, okşar, sever ve öperdi.

Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı. Binekli bulunduğu zaman çocukları atın terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü. Çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi.

Çocuklarla o kadar içice olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu.

Peygamberimiz özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. Onlar için şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi.

Hz. Enes diyor ki:

"Çoluk çocuğuna Peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim&#;in—Medine&#;nin— Avali semtinde oturan bir süt annesi vardı. Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah sık sık oğlunu görmeye giderdi. Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi."

Peygamberimiz, kızı Fatıma&#;yı çok severdi. Bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanma giderdi.

Hz. Fatıma babasını ziyarete geldiğinde ise, Peygamberimiz sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu.

Hazret-i Fatıma&#;nın iki oğlu vardı: Hasan ve Hüseyin. Peygamberimiz bu torunlarım çok severdi. Onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, sırtında taşır, oyun oynar, isteklerini yerine getirirdi.

Peygamberimiz dünyasını değiştirdiğinde Hz. Hasan 7, Hz. Hüseyin 6 yaşındaydı. Yani Peygamberimiz hayatta iken Hasan ve Hüseyin çok küçük yaşlarda idiler.

İşte Peygamberimizin iki torununun şahsında çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkat örnekleri:

Bir gün Peygamberimiz minberde hutbe okurken Hasan ve Hüseyin&#;in düşe kalka mescide girdiklerini görür. Konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar.

"Cenab-ı Hak, &#;Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir&#; buyururken ne kadar doğru söylemiştir. Onları görünce dayanamadım" dedikten sonra konuşmasına devam etti.

Hz. Enes de kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor:

"Peygamberimizi hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve &#;Ben bunu seviyorum&#; diyordu."

Ebû Said anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz secdede iken torunu Hasan geldi, sırtına çıktı. Peygamber Efendimiz de onun elinden tuttu ve ayağa kalktı. Tekrar rükûa varıncaya kadar onu sırtında tuttu. Rükûdan kalktıktan sonra bıraktı ve çocuk gitti."

Hz. Zübeyir anlatıyor:

"Bir gün gözümle gördüm. Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan geldi, sırtına bindi. Çocuk kendiliğinden ininceye kadar Peygamber Efendimiz de onu indirmedi. Peygamber Efendimiz namazda iken bacaklarını açar, Hasan da bir taraftan girer, öbür taraftan çıkardı."

Abdullah bin Mes&#;ud anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz namaz kılarken secdeye varınca Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına bindiler. Oradakiler karışmak isteyince, Peygamber Efendimiz onlara karışmamaları için işaret etti. Namaz bittikten sonra da kucağına aldı ve şöyle buyurdu:

"Kim beni seviyorsa, bunların ikisini de sevsin."

Enes bin Mâlik anlatıyor:

"Bir defasında Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına çıktılar. İninceye kadar Peygamberimiz secdeyi uzattı.

"Oradakiler sordu:

"Yâ ResulAllah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?"

"Peygamber Efendimiz buyurdular ki:

"Oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim."

Katâde anlatıyor:

"Bir defasında Peygamberimiz, kızı Zeynep&#;ten olan torunu Amame kucağında olduğu halde yanımıza geldi. O şekilde namaza durdu. Rükûa varırken çocuğu yere bırakıyor, kalktığı zaman da kaldırıyordu."

Bu hususta bir başka Sahabî de şöyle anlatıyor:

"Hz. Hasan ve Hüseyin sırtında olduğu halde Peygamber Efendimiz camiye geldi. Öne geçti, çocuğu sağ yanına bıraktı. Namaza durdu. Peygamberimiz secdeye vardı. Secdeyi o kadar uzattı ki, cemaat arasından başımı kaldırdım, baktım. Bir de ne göreyim? Peygamberimiz secdede, çocuk sırtına çıkmış duruyor. Tekrar döndüm, başımı secdeye koydum. Namaz bitince halk sordu:

"Yâ ResulAllah, bu namazda öyle uzun bir secde yaptınız ki, şimdiye kadar sizden böyle bir şey görmedik. Bu şekilde hareket etmeniz mi emredildi, yoksa bir vahiy mi aldınız?"

"Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Ancak oğlum sırtıma çıkmıştı, kendiliğinden ininceye kadar acele ettirmeyi uygun görmedim."

Ebû Hüreyre anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz bir gün bir omuzunda Hasan, diğer omuzunda Hüseyin olduğu halde geldi. Yanımıza varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerim öpüyordu."

"Yâ ResulAllah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz" dedik.

"Evet, severim. Kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş olur" buyurdular.

Peygamberimiz bir yere davet edilmişti. Yolda Hz. Hüseyin&#;i gördü. Hüseyin kollarını açıp koşarak dedesine geleceği anda birdenbire yön değiştirip bir tarafa kaçtı. Bu hareketi birkaç defa tekrarladı. Peygamberimiz de peşinden koşuyordu. Sonunda yakaladı, bağrına bastı:

"Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin&#;denim" buyurdu.

Bazen Hz. Hasan&#;ı da omuzuna alır ve "Allah&#;ım bu çocuğu seviyorum, Sen de onu sevenleri sev" buyururdu.

Peygamberimiz çocukları memnun etmek için dediklerini yapar, onların kalbini kazanırdı.

Bir seferinde Hz. Hasan&#;ı omuzuna almış, gidiyordu. Bir adam kendisini bu halde görünce, Hasan&#;a;

"Ey çocuk, bindiğin binek ne güzeldir" dedi.

Peygamberimiz de cevap verdi:

"O da ne güzel binicidir."

O bir peygamber olduğu halde omuzunda çocuk taşımaktan utanç duymuyor, bununla iftihar ediyordu.

Peygamberimiz çocuklara o kadar şefkatli ve hoşgörülü idi ki, bebekler ve küçük yaştaki çocuklar kucağını ıslatsalar dahi onları anlayışla karşılar, işlerini bitirinceye kadar kendi hallerine bırakırdı.

Peygamberimizin torunu Hüseyin, sütannesi Ümmü-fadl&#;ın yanındaydı. Bir defasında Peygamberimiz Hüseyin&#;i görmeye gitti. Ümmüfadl der ki:

"Hüseyin&#;i emziriyordum. Resulullah yanıma geldi. Çocuğu istedi, verdim. Çocuk hemen üzerine akıttı. Almak için elimi uzattım. &#;Çocuğun işemesini kesme&#;dedi. Sonra bir bardak su istedi ve çocuğun ıslattığı yere döktü."

Peygamber Efendimiz çocukların ağlamalarına dayanamaz, onların susturulmasını, yorulmamasını isterdi. Sevgisi ve şefkati çocukların ağlamasına dahi müsaade etmezdi.

Hanımlarını sıkı sıkıya tembih eder, Hüseyin&#;den söz ederek, "Bu çocuğu ağlatmayın" der, ağlayan çocuğun susturulması konusunda da şöyle buyururdu:

"Kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar gönüllerse, Cenab-ı Hak ona Cennette memnun olacağı kadar nimet verir."

Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkân verirdi.

Peygamberimiz Mescitte namaz kıldırırken cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu.

Sahabîlerin bu husustaki anlatımı şöyle:

"Resulullah bize sabah namazını kıldırmıştı. Namazda iki kısa sûre okudu. Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu:

"Yâ ResulAllah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız&#;"

"Peygamberimiz şöyle açıkladı:

"Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim."

Çocuğa en çok annesi şefkat gösterir. Bir hadis-i şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı müjdelenir. Olay şöyle gelişir:

Bir gün fakir bir kadın iki kızı ile Hz. Âişe&#;yi ziyarete gelmişti. Hz. Âişe de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamıştı. O hurmayı anneye verdi. Anne de hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirdi. Hz. Âişe bu durumu Peygamberimize anlatınca, Peygamberimiz o kadın için şu müjdeyi verdi:

"Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak, Cehennemden kurtuluşa vesiledir."

Peygamberimiz, çocuklara olan şefkatinde bir ayırım gözetmezdi. Kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği aynı sevgi ve merhameti, diğer Sahabî çocuklarına da gösterirdi.

Peygamberimizin hizmetçisi Hz. Zeyd&#;in oğlu Üsame anlatıyor:

"Resulullah bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan&#;ı oturtur; sonra ikimizi birden bağrına basar ve &#;Ya Rabbi, bunlara rahmet et. Çünkü ben bunlara karşı merhametliyim&#; diye dua ederdi."

Bazı kimseler, Peygamberimizin Sahabî çocuklarını okşayıp öpmesini garip karşılıyorlardı. Kendilerinde pek olmayan bu güzel huyun, en güzel bir şekilde Peygamberimizde görülmesini tam olarak anlayamıyorlardı.

Bir defasında Akra bin Habis, Peygamberimizi, Hz. Hasan&#;ı öperken gördü ve şöyle dedi:

"Benim on çocuğum var. Şimdiye kadar hiçbirini öpmedim."

Bunun üzerine Peygamberimiz, "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurdu.

Yine bir gün bedevinin birisi gelerek Peygamberimize, "Yâ ResulAllah, siz çocukları öper misiniz? Biz onları öpmeyiz" dedi.

Böyle bir suale Peygamberimiz, "Allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu.

Peygamberimiz merhamet ve şefkat duygusunun en açık görüldüğü yerin, böylece çocuk sevgisinde ve onlara gösterilen şefkatte bulunduğunu belirtiyordu.

Çocuğu sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da Peygamberimizden öğreniyoruz:

"Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her öpücük için size Cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beşyüz senelik mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar."

Peygamberimiz çocuklara gösterdiği şefkatte din ayırımı yapmazdı.

Bir Yahudinin çocuğu hastalanmıştı. Bunu duyan Peygamberimiz çocuğu ziyarete gitti. Ona Müslüman olması için telkinde bulundu. Çocuk, Müslüman olmak için babasından izin istedi. Babası müsaade etti ve çocuk Müslüman oldu.

Peygamberimizin barış zamanındaki bu güzel davranışı savaş esnasında da devam ederdi. Savaş sırasında çocukların öldürülmemesini öğütler, onlara iyi davraınlmasını tembih ederdi.

Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. Peygamberimiz bu hadiseye çok üzüldü.

Sahabîler, "Ya ResulAllah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?" diye sordular.

Peygamberimiz, "Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. Her can ilk yaratılışta tertemizdir" buyurarak konuya dikkatlerini çekti.

Çünkü, çocukların babası gayr-i müslim de olsa, kendileri erginlik çağına gelmedikçe mükellef sayılmamaktadır. İslâm fıtratı üzere doğdukları için, o masumluklarını mahafaza etmektedirler.

Peygamberimizin eşsiz şefkatim kız çocukları üzerinde de görmekteyiz. İslâmdan önce kız çocuklarının Arapların gözünde hiçbir değeri yoktu. Kız babası olmayı bir ayıp olarak görürlerdi. "Falan adamın damadı demesinler" diye kızlarını evlendirmek istemez, diri diri toprağa gömerlerdi. Bu vahşeti de atadan, babadan kalma bir âdet olarak görür, uygularlardı.

İşte Peygamberimiz bu zavallı masumların böyle acımasızca öldürülmelerini büyük bir cinayet olarak görüyor, bu kötü âdetin bir an önce kaldırılması için mücadele ediyordu. Kendisi kızların babası olmakla iftihar ettiği gibi, üç, iki veya bir kızı olup da onları büyütüp yetiştirenleri, İslâmî bir eğitim verenleri Cennetle müjdeliyordu.

Peygamberimiz, huzuruna bir kız çocuğu gelirse ona yakın ilgi gösterirdi.

Halid bin Said, Peygamberimizi ziyarete geldiğinde yanında küçük kızı da vardı. Habeşistan&#;da doğduğu için, Peygamberimiz ona ayrı bir yakınlık gösterirdi.

Çocuk kalktı, Peygamberimizin sırtında bulunan peygamberlik mührüyle oynadı. Babası yanına çekmek istedi, fakat Peygamberimiz çocuğun kalbinin kırılmaması için babasına engel oldu.

Bir seferinde Peygamberimizin eline işlemeli bir kumaş parçası geçmişti. Hz. Halid&#;in kızını çağırttı ve ona verdi, sevindirdi.


Cevap: peygamberimiz çocuklara nasıl davranırdı?

Kayıtsız Üye
çok güzel bir şey


Cevap: peygamberimiz çocuklara nasıl davranırdı?

find
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) çocuklara en yumuşak en sevencen davranan kişiydi


tülin şenel
çocuklarla o kadar iç içe olmuştu ki bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de onların neşesine katılmak için onlarla (çocuklarla)birlikte koşmuştu.


5/T
çok güzel olmuş beğendim


Kayıtsız Üye
Peygamberimiz çok iyi bir kişiymiş bu sitede çok güzel anlatmış rahatlıkla ödevimi yaptım teşekkürler MUMSEMA


Kayıtsız Üye
Kuşu ölen çocuğa taziyeye giden tek insan Hz. Muhammed (s.a.v)&#;dir &#;
Allah (c.c) herkese böylesine güzel bir yürek ve merhamet versin inşAllah 🙁
Ne olur kardeşlerim Rabbimize layık bir kul ve Peygamberimize layık bir ümmet olalım, en azından olmaya çalışalım.


Kayıtsız Üye
İyi davranıp onların sorularını yanıtlardı


misafir1
bir çocuk kimin yanına gider, kimin yanında en rahatsa onun yanına gider. çocuklarda Allah rasulünün yanına gider, onun mübarek ellerinden tutar, gidecekleri yerlere götürürler, sorular sorarlardı. çocuk yaşından beri Allah rasulü nün yanında bulunan enes ra, o kadar yanında bulundum, bana bir kere bile of demedi, şunu niye böyle yapdın demedi diye anlatmışdır. ömer ra halifeliği sırasında uzun uzadıya yaşlı koca bir kadını dinler, kadın konuşur ömer ra dinler sonra konuşmaları bitince ömer ra un yanındakiler, ya emir el müminin persi dize getirdik koca devletin koca işleri var, bir koca karıyı niye bu kadar dinledin biz dinleseydik onu derler, ömer ra da bu kadın dua etti Allah ona karşılık verdi, bu kadını Allah rasulü dinledi, bu kadını ebubekir ra dinledi; ben bu kadını nasıl dinlemeyeyim der. yani çocuk yaşlı farketmez, Allah rasulü sav herkesi dinler herkese hakkını verirdi. yine Allah rasulü sav çocukları sevmeyen birisinin, kendisine neden çocukları sevdiği ve onlara düşkün olduğunu sorduğu zaman, senin kalbinden merhamet çekilip alınmışsa ben ne yapayım buyurmuşdur. yine Allah rasulünün talebesi ömer ra, çocukları sevmediğini gören bir devlet görevlisinden devlet görevlerini almışdır. sahabe yavru bir kuşu ellerine alıp onu kendi aralarında severken, Allah rasulü sav onlara kızmış, kuşun annesine yavrusunu niye arattıklarını sormuşdur, sahabede yavru kuşu aldıkları yere bırakmışlardır. yine henüz iman kalblerine yerleşmemiş çocuklar ezan okunurken ezanla dalga geçtikleri zaman Allah rasulü bunu duymuş ve bunu söyleyen çocuklara söylediklerini tekrar etmelerini söylemişdir ve içlerinden birinin sesinin güzel olduğunu görmesi üzerine de sesin ne kadar güzel hadi filancaya gitde sana doğrusunu öğretsin deyip, o zaman ki kabe nin görevlilerinin yanına yollamış ve bu çocuk daha sonralarında müezzinlik yapmışdır. yani örnekler çok kardeşlerim, büyük küçük demeyen güçlü aciz demeyen bir Rabbimiz ve O nun elçisi var mesela yine Allah rasulü bir seferinde iki parmağını bir arada göstererek, yetimi koruyup gözetenle cennetle öyle olacaklarını söylemişdir.


hz Muhammed çocuklara nasıl davranırdı, peygamberimiz çocuklara nasıl davranırdı, peygamber efendimiz çocuklara nasıl davranırdı

Bu kategoride yer alan Bebeğim Gece Uyku Arasında çok Ağlıyor Hangi Dualar Rahatlatır başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.

Benzer Yazılar:

Peygamberimizin çocuklara davranışından örnekler verir misiniz?

Değerli kardeşimiz,

Çocuğun Yetişmesinde Sevgi ve Şefkat

Günümüz terbiyecilerinin ısrarla üzerinde durdukları bir husûs, çocuğun sevgiye olan ihtiyâcıdır. Bu ihtiyâcın şiddetini belirtmek için, sevgi ihtiyâcını ekmek ve suya ve hatta temiz havaya olan ihtiyâca benzetirler. Bu benzetmede asla mübâlâğa yoktur. Sevgi görmeyen çocukların ne karakter ne de zekâ ve kabiliyetler yönüyle gelişmeyeceği, çocuğun bencil bir hâl alıp içine çekileceği, rûhî kuvvelerinin yeterince inkişâf etmeyeceği belirtilmiştir. Kezâ bedenen sağlıklı inkişâf da onun rûh hâliyle ilgilidir. Sevgisiz yetişen çocuklar, hayâtları boyunca bunun eksikliğini ve bu eksiklikten hâsıl olan pek çok maddî, mânevî, rûhî, psikolojik sıkıntıları çekecektir.

Hz. Peygamber (sav) de çocuklara karşı izhâr edilecek şefkat ve sevgi üzerinde ısrarla durur, şiddetle buna teşvîk eder:

“Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.”(Müstedrek, 1, 62, Ebû Dâvûd, Edeb 66 )

“Çocuklarınızı çok öpün, zîrâ her öpücük için size cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beş yüz yıllık mesâfe mevcuttur. Öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar.” (Zeyd İbnu Ali İbni Huseyn İbni Ali İbni Ebî Tâlib, Müsnedu Zeyd İbnu Ali, Lübnan, , s. )

Efendimiz aleyhisalâtu vesselam, kendi yakınlarına karşı çok müşfik davranmış, çocuklarını, torunlarını ve diğer yakınlarını yeri geldikçe öpmüştür. Bu sebeple Hz. Enes, Aleyhissâlâtu vesselam’ı: “İyâline karşı insanların en şefkatlisi” olarak tavsîf etmiştir.

Hemen belirtmeliyiz ki, onun çocuklara olan sevgisi, kalpte kalan, izhâr edilmeyen bir sevgi olmayıp, fiile dökülen, başkalarınca görülen, çocuklar tarafından hissedilen ve fiilen yaşanan bir sevgidir. Yani Aleyhissalâtu vesselam rûhunun derûnunda beslediği samîmî duygularını "öpmek, kucaklamak, dizine oturtmak, başından okşamak, şakalar yapmak: dil çıkarmak, saçından tutmak, isim takmak, yüzüne ağzından su püskürtmek; ikramda bulunmak, selam vermek, selamlarını almak, omuzuna almak, sırtına bindirmek, göğsüne çıkarmak, çocuksu konuşma ve telaffuzla hitâp etmek, bineğine almak gibi" çeşitli yollarla fiile dökmüştür. Bu nevî sevgi ve şefkat izhârlarını, Resûlullah (sav), sâdece kendine yakın olan çocuklara değil, bütün çocuklara yapardı. Bu sebeple yine Hz. Enes’ten gelen bir rivâyete göre “Aleyhissalâtu vesselam, insanlar arasında, çocuklara en müşfik olan kimseydi.”

Çocuklarını öpmediklerini söyleyen Bedevîlere Hz. Peygamber (sav)’in tepkisi:

“Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?” demek olmuştur. (Geniş bir tahlil için bk. İbrahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, s. )

Çocuğu Murakabe Altına Alma

Hz. Enes’in beyânlarından hareketle, nebevî terbiyede müdâhalesizliği bir prensip olarak belirlemiş isek de, bununla çocukları başıboş bırakmayı, onları hevâlarına terk etmeyi de kast etmedik. Konunun yanlış veya eksik anlaşılmaması için belirtmek isteriz ki, Hz. Peygamber (sav), çocukların eve giriş çıkış saatlerinden, verilen vazîfeleri yapıp yapmadıklarına, kılık kıyâfette edep ve yasağa uyup uymadıklarına, vs. varıncaya kadar pek çok teferruatta murâkabeyi, tâkip etmeyi esas kılmış, tâkip etmiştir. Birkaç örnek:

Hz. Enes, kendisine Resûlullah (asv)’ın mûtad dışı verdiği bir işten dolayı bir gün evine gecikerek döndüğünü, annesinin kendisini: “Niye geç kaldın?” diye sigaya çektiğini, “Resûlullah bir işe yollamıştı” cevabı üzerine: “O iş de ne idi?..” diye iyice tahkîk ettiğini belirtir. [Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, Kahire, , s. ; Ebû Avâne, Ya’kub İbnu İshâk (v. h.), Müsnedu Ebî Avâne, 5, ]

Yani, Enes Resûlullah (asv)’a hizmete geliyor ama, alışılmış dönüş vakitleri var. Bir kere gecikme dikkat çekiyor ve sebebi soruluyor.

Yine Enes’in anlattığına göre, Aleyhissalâtu vesselam, kendisini bir işe gönderir. Fakat aksiliği tutar “Gitmeyeceğim” diyerek evden ayrılır. Yolda rastladığı bir grup çocukla oyuna takılır. Derken Resûlullah gelip ensesinden yakalar. Dönüp yüzüne bakınca görür ki yakalayan Resûlullah (sav)’dır ve tebessüm ederek: “Ey Enescik! Sana emrettiğim yere git!” diye tekrar emretmektedir. Ve Enes: “Gidiyorum” diyerek gider. (Azîmâbâdî, Ebu’t-Tayyib Muhammed, Avnu’l-Ma’bud, Medîne, , 13, )

Yani verilen işten çocuğun kaytarması, ciddî takiple önlenmelidir; aksi takdirde bu kötü bir alışkanlık hâline gelebilir.

Nûman İbnu Beşîr anlatıyor: “Hz. Peygamber’e Tâif üzümünden bir miktar hediye getirilmişti. Beni çağırarak: “Şu salkımı al, annene götür!” dedi. Aldım, fakat yolda giderken yedim bitirdim. Birkaç gün sonra (karşılaşmıştık ki sordu): “Salkımı ne yaptın, annene ulaştırdın mı?”“Hayır!” dedim. Bunun üzerine beni gunder (vefâsız) diye tesmiye etti.” [İbnu Mâce, Et’ime 61 (h.)]

Yani çocuk takip edilecek, verilen işi yerine getirmediyse, bir sûrette hoşnutsuzluk ihsâs edilecek.

Bazı rivâyetler Resûlullah (sav)’ın çocuklara, günün belli saatlerinde dışarı çıkmayı yasakladığı görülmektedir: 

- Öğle sıcağında [Müstedrek, 3, (zayıf)]

- Ve güneşin batmasından (Mecmau’z-Zevâid, 8, ) akşamın alaca karanlığı çıkıncaya kadar ki vakitte.(Feyzu’l-Kadîr, 1, ).

Bilhassa dayakla ilgili bazı rivâyetlerden hareketle, çocuk üzerinde, murâkabe edildiği hissinin canlı tutulması gerektiği netîcesi bile çıkarılabilir. Çünkü Hz. Peygamber (sav), değneği ev halkının göreceği bir yere asmayı tavsiye etmektedir:

“Kamçıyı ev halkının göreceği bir yere asın. Zira (böyle yapmak onlar için edebtir.)(bk. Abdurrezzak, Musannef, 9, ; es-Sirâcu’l-Münîr, 3, /b) 

Bir başka rivâyette: “Âilen halkından sopayı ref etme (yani görmeyecekleri yere koyma), onları Allah ile korkut.” [Taberânî, Ebu’l-Kasım Süleyman İbnu Ahmed (v. h.), el-Mu’cemu’s-Sağîr, Kahire, , 1, ; İbnu Hacer el-Askalânî, el-Metâlibu’l-Âliye, Kuveyt, , 2, ] 

“Allah, âilesini te’dîb için evine kamçı asan kişiye rahmetini bol kılsın.”[Feyzu’l-Kadîr, 4, 25 ( h.)]

Bu hadîsler teker teker ele alındıkta zayıf ise de, birbirlerini güçlendirirler. Ve bunlar, çocukların terbiyelerinde muayyen bir disiplinin, murâkabenin olması gerektiğine, belli düstûrlara ve yasaklara uymaya mutlaka alıştırılmalarına ve yasak ihlallerinin bir müeyyidesinin olması gerektiğine işâret ederler. Hz. Peygamber (sav), şahsî hayâtında kimseye karşı kamçı kullanmamıştır; ama mükerrer çağırmalarına rağmen cevap alamadığı, sonra oyunda yakaladığı hizmetçiye misvak çubuğunu göstererek: “Eğer kısastan korkmasaydım şu çubukla canını yakardım.” dediği mervîdir. [el-Metâlibu’l-Âliye, 2, ( h.)]

Şu hâlde bu meselede kullanmaktan kaçınma sünnet ise de, kamçıyla korkutarak da olsa disiplini sağlamak esastır.

Çocuklara Eşit Muâmele

Hz. Peygamber (sav)’in çocuk terbiyesinde ısrarla üzerinde durduğu bir husûs, eşit muâmeledir. Bu, aynı âile içerisindeki çocuklar arasında olduğu gibi, okulda aynı hocanın nezâreti altındaki çocuklar arasında da uygulanması gereken bir düstûrdur. Yani anne ve babalar çocukları arasında kızdır-erkektir, büyüktür-küçüktür, şudur-budur diye bir ayırım yapmaktan yasaklandığı gibi, hocalar da ders verdikleri talebeler arasında hür çocuğu-köle çocuğu, akrabâ çocuğu-yabancı çocuğu vs. gibi akla gelebilen her çeşit tefrîk ve ayırımlardan yasaklanmıştır.

Nûman İbnu Bişr anlatıyor: “Babam bana malından bir şeyler hibe etmişti. Annem Amra Bintu Ravâha: “Bu hibeye Resûlullah’ı şâhit kılmazsan kabul etmiyorum” dedi. Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şâhit kılmak için babam, beni de alarak Resûlullah’a gitti. Durumu öğrenen Hz. Peygamber (sav): “Başka çocukların da var mı?” diye sordu. “Evet!” cevabı üzerine, “Aynı şekilde bütün çocuklarına hibede bulundun mu?” diye sordu. Babam: “Hayır!” deyince, “Allah’tan korkun, çocuklarınız husûsunda âdil olun!” dedi. Babam oradan ayrıldı ve hibeden rücû etti.”

Bu hadîsin başka vecihlerinde, Hz. Peygamber (sav)’in şu cümleleri de sarfettiği belirtilmektedir:

“Çocuklarınızın arasını eşit tutun”,
“Bunu iade et”,
“Beni şâhit kılma, ben cevre
(zulme) şahitlikte bulunamam”,
“Bu doğru değil, ben ancak hakka şahâdet ederim”,
“Buna benden başkasını şâhit kıl”,
“ çocuğun senin üzerindeki haklarından biri, onlara eşit davranmandır.”

Tirmizî’nin açıklamasına göre, bu hadîsten hareketle, İslâm âlimleri, “ihsân ve atiyye”de olduğu gibi “öpücüğe varıncaya kadar” zâhire akseden her husûsta eşitliği şart koşmuştur. (Kaynaklar ve geniş bilgi için bk. İbrahim Canan, seafoodplus.infober’in Sünnetinde Terbiye, s. )

Ulemâ bu hükme giderken, Resûlullah’ın: “Allah, öpücüğe varıncaya kadar her husûsta, çocuklar arasında adâletli davranmanızı sever.” hadîsini esas almış olmalıdır. (el-Câmiu’s-Sağîr, 2, )

Muallimlerin eşit davranmasıyla ilgili emir, Aleyhissalâtu vesselam’ın şu tâlimatından anlaşılır:

“Bu ümmetten üç çocuğun ta’lîmini üzerine alan bir muallim, bunların zengin ve fakirini yan yana müsâvî olarak ta’lîm etmezse, kıyâmet günü hainlerle haşredilir.” (İbnu Sahnun, age, s. )

Evlâdlara eşit davranmanın gerekçesi, mevzûmuz, yani çocukları suç işlemekten koruma tedbîrleri açısından önemli ipuçları vermektedir. Yukarıda kaydettiğimiz Nûman İbnu Bişr hâdisesinde Hz. Peygamber (sav), Nûman’ı, çocuklarına maddî bağışta farklı davranmaktan men ederken sorar: “Çocuklarının sana karşı hürmet ve lütufta adâletli olmaları seni memnûn etmez mi?” Nûman: “Evet Ya Resûllallah!” deyince: “Öyleyse başkasını şâhit kıl!” Bir başka rivâyette: “Onların sana eşit bir şekilde iyilik etmeleri nasıl senin hakkınsa, senin de onlara eşit muâmelede bulunman öylece onların hakkıdır.”

Şu hâlde çocuğun babasına karşı hürmetini, kardeşlerine karşı da sevgi ve dayanışmasını korumak, aradaki “sıla-ı rahm” denen yüce bağları korumak, öncelikle bu adâletli davranışa bağlıdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yûsuf (as)’la ilgili kıssada, Cenab-ı Hakk, kardeşler arasındaki kin ve çekememezlik hislerini, babaları Hz. Yakub (as)’un Yûsuf (as)’a olan ziyade alakasıyla illetlendirir. Böyle bir his, kardeşleri Yûsuf’u kuyuya atma cinâyetini işletmeye sevk ettiği gibi, arkadan, babalarının gözlerini kaybetmesine sebep olacak üzüntülere ve sıkıntılara da sebebiyet vermiştir.

Bu noktada şu hadîsi hatırlatmada da fayda var:

“Çocuğunun kendisine iyi davranmasında, ona yardımcı olan babaya Allah rahmetini bol kılsın.” (el-Câmiu’s-Sağîr, 4, 29)

Çocuklar arasında eşit davranmayı vâcip gören İslâm âlimleri şöyle bir muhâkeme yürütürler:

“Eşit muâmele vâcibin mukaddemesidir. Çünkü kardeşliğin kopması ve ebeveyn hukukuna riâyetsizlik (kat’u’r-rahm ve’l-ukuk), dinen harâm kılınan iki husûstur. Öyle ise, bu iki harâma müeddî olan vâsıtalar da harâmdır. Çocukların birini öbürüne karşı kayırmak ise bu iki harâma müeddî olur.” (İbnu Hacer, Fethu’l-Bârî, 6, )

Bir başka âlim, bu adâletsizlik meselesini çok daha geniş bir buutta ele alarak şöyle der:

“Dünya ve ahiretin intizâmı adalete bağlıdır. Çocuklar arasında farklı muâmele, (kardeşler arasında) karşılıklı kin, buğz ve adâvete, ebeveyne karşı da bir kısmının muhabbeti ve diğer bir kısmının buğzuna sebep olur. Bu durumdan ebeveyne ve kardeşlere karşı haksızlıklar neşet eder.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 5, )

Şu hâlde, gerek evde ve gerek okulda çocuklar arasında adâletsiz davranış, çocukları çok farklı cürümlere itecek bir vetîrenin başlangıcı olmaktadır. Yûsuf sûresi bu meselede güzel mesajlar vermektedir.

(Geniş bilgi için bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, seafoodplus.infober’in Sünnetinde Terbiye)

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Nuriye Çelege - Peygamberimiz Çocuklara Nasıl Davranırdı

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
83 views51 pages

Copyright

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
83 views51 pages

NURİYE ÇELEGE!
Yayın Yönetmeni: Selahattin Arslan
Editör: Ömer Faruk Paksu
Tashih&Mizanpaj: Ahmet Ay
Kapak: Kenan Bıyıklı
Üretim: Ali Osman Macit
ISBN:
Baskı: Eylül
Baskı-Cilt: Nesil Matbaacılık
Mermerciler San. Sit. 2. Cd. No: 23 Yakuplu / istanbul
Tel: () 38 68
NESİL YAYINLARI Sanayi Cd. Bilge Sk. No: 2 Yenibosna Bahçelievler /
istanbul Tel; () 32 25 pta Faks: () 26 59
İnternet: seafoodplus.info e-posta: [email protected]
© Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereğince bu eserin yayın hakkı anlaşmalı
olarak Nesil Basım Yayın'a aittir. İzinsiz, kısmen ya da tamamen çoğaltılıp
yayınlanamâz.
NURİYE ÇELEGEN
Kahramanmaraş'ta dünyaya geldi.
İlkokul, ortaokul ve liseyi Gaziantep ve Maraş'ta bitirdi. Marmara Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu, Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi bünyesinde master yaptı. Halen yazı çalışmalarına devam ediyor.
NURİYE ÇELEGEN
e-mail: [email protected]
YAYINLANMIŞ ESERLERİ
Hanımların Gözüyle Bediüzzaman
Kadın Nasıl Mutlu Olur?
Neden Örtünüyorum?
Yürek Fısıltıları
Said Nursî'nin Gözüyle Kadın
Bediüzzaman'ca Bakışlar
Alfya (roman)
Bir Ayrılık Bir Gurbet
Peygamberimiz Kadınlara Nasıl Davranırdı?
Peygamberimiz Çocuklara Nasıl Davranırdı?
İçindekiler
Sevgi modeli 9
Melekler oyuna katılır mı? 11
Secdede oyununu bozmadı
Çiçeklere nasıl davranmalı? 13
Elbisesinin içindeki ne idi? 14
Ne zaman indirecek? 15
Peygamberlik mührüyle oynadı
Küçük kızı evine götürdü 18
Çocukların elini bırakmazdı 20
Çocuklar için minberden indi
Oyun sırasındaki vahiy 22
Sizleri seviyorum 23
Kaybolan torunlar 24
Baban şehit oldu 25
Kızını nasıl öldürmüştü? 27
Çocuklar karşıladı 28
Üzgün çocuk 29
Misafir var 31
İlk suyu kime verdi? 32
Küçük adam 33
Bebeğin ilk giydiği 34
Bebeğin ilk yediği 35
Bebeğin ilk duyduğu 36
Yeni doğan bebeğe dua 37
Bebeğin yedinci günü 38
Bebeğe "tahnik" yapmak 39
Ne sorardı? 4O
Çocuğun ilk konuştuğu 41
Davete yanında götürürdü 42
Çocuk dövülür mü? 43
Çocuklar, Cebrail'in üzerini aradılar 45
Sokakta oynama 47
Bir tanem 48
Bir devemiz olsa 49
Vefasız 50
Dualarla yönlendirme 51
Bir ezan daha oku! 52
Güzel biniciler 53
Çocuğumu incitme! 54
Küçük kızla ağlayan peygamber 56
Bakışla eğitim 57
On beş günde dil öğrendi 59
Allah unutturdu 60
Cebrail'i çocuk gördü 62
Seni nerede bulabilirim? 63
Anne ve babasını istemedi 64
Çocuk için satın aldı 65
Haksız bağış 66
Cennet kapısında 67
Çocuğa tevhit dersi 68
Peygamberin sırrı 69
Teyzeye verilen çocuk 70
Çocuk altını ıslatınca 72
Peygamberimizi ağlatan yavru 73
Çocuklarını annelerine gönderme 75
Küçük kız ölürken 76
Çocuk niçin ağlar? 77
Bit tutam saç 78
Karnından öptü 79
Bana koşun 80
Çocuğu imana davet etti 81
İsim takma 82
Çocuğun saç kesimi 83
Onu gören bebek konuştu 84
Bereketli dua 85
Çocuğu bineğine aldı 86
Kız olsaydı 87
Çocuk oruç tutunca 88
Çocuğu anneden ayırmak 89
Çocuklar seçti 90
Çocuk eğitiminde namaz 91
Annem nerede? 93
Çocukların geceleri dışarı çıkmaması 94
Bebeğinin sesini duymak istemedi 95
Her yerde çocuk 96
Çocuklara şakada doz 97
Çocuklara eşit davranmak 98
Çocuk ağlayınca 99
Hırkasını nasıl almak istedi?
Çocuğu ölürken
Hurmaları taşlayan çocuk
Çocuğu imam yaptı
Hayvana ne oldu?
Oyuncaklarıyla ilgilenmek
Çocuktan mı, ihtiyardan mı?
Anne çocuğunu yakar mı?
Allah'ın mı, annen mi şefkatli?
Önünden ye!
Yalan söylememek
Şefkatin aynasıydık
İlgi çocuğu güzelleştiriyor
Çocuk öpülür mü?
Çocuğu ziyaret
Çocuk ağlarken anne ne yapmalı?
Çocuklarla şakalaşmak
Yanan çocuk
Hurma ağacı
Aptal çocuk
Kin duyma
Çocuğu müjdeledi
Ayrılık tepesi
Allah'ım sen de sev
Kız çocuklarından sıkıntı yaşayanlar
Çocuğuna verdiğin sadakadır
Çocukları omuzda taşıma
İsmini değiştirdi
Çocukta üvey babasız eğitim
Aişe ağlarken
Çocuk için affetti
Çocuklara ikram
Gül kokan eller
Kalplerin meyvesi
Vallahi seviyorum!
Dipnotlar
(Sevgi modeli
et*
O, SEVGİ peygamberiydi.
Seven peygamberdi
Seviyordu o
Yaratılmış olan her şeyi
Ama öncelikle, "çiçekler" dediği, anne ve babaların avucunda açan, güzel kokulu,
öpülesi, sevilesi, evrenin en tatlı yaratıklarını, tomurcukları seviyordu.
Sevgiyi Rabbinden öğrenmişti o
Severek eğitmişti Mevlası onu
Ve ona demişti:
"Sen olmasaydın, bu evreni yaratmazdım!"
Sarıp sarmalamıştı Habibinin kalbini sevgisiyle
Kullarına olan sevgisinden ona akıtmış, ümmet sevgisi yapmıştı. Onu sevdiği için
yarattığı, ince ince süslediği, sanat eserlerini de sevdi Resulü
Onları, O yaratmıştı çünkü Sevilenin sevdikleri de seviliyordu. Yaptıkları da
seviliyordu. Hepsi O'nu hatırlatıyordu ona
Resul biliyordu, eğitimin temelinin "sevmek" olduğunu
Ve ifade ediyordu:
"Vallahi seviyorum!"
Rabbi onu sevdi.
Sevginin eğitimdeki önemini ve örneğini onunla gösterdi.
Günümüzde en çok değişendir eğitim Halbuki en az değişen olmalıdır.
Eğitim eskimez. Ancak deneme-yanılma yolu ile edinilen eğitimler eskir.

seafoodplus.info?.-'?

Çocuklarımızı "denek" olarak kullanmak istemeyiz. Hele de eğitiminde, asla!


Onun eğitimi Rabbi tarafından yapılmış. Tüm insanlığa kusursuz bir model olarak
yetiştirilmiş. Onun çocuklara davranışı, Rabbimizin istediği şekildir
Rabbimiz çocukla muhatap olsaydı, nasıl olurdu?
Allah, bir çocukla konuşsa, nasıl konuşurdu? Onu nasıl severdi?
İşte Resul bunu gösteriyor.
Peygamberin çocuklara her davranışı bu "nasırların karşılığıdır.
Peygamberin çocuğa davranışını, Rabbimizin çocuğa davranışı olarak görmeliyiz:
Çiçeklerimizin solmaması için, onların yüzlerini eğitimin asıl kaynağına
döndürmeliyiz.
Asıl eğitenin ellerine bırakmalıyız onları
Eğitimin sahibi olan Rabbin, örnek çocuk olarak yetiştirdiği ve daha sonra örnek
öğretmen olarak kullandığı zatın, çocuklara davranışlarının altında yatan, ince,
çocuk psikolojisini dikkatle izlemeliyiz.
Bunun yolu da, sergilenen davranışları bilmekten geçmektedir
Bu çalışma, o yolu aralama gayretinde bir basamak olmaya çalıştı
Nuriye Çeleğen Üsküdar
M,
lehler oyuna katılır mı?
18
HASAN VE HÜSEYİN oynamaktaydılar.
Peygamberimiz (a.s.m.) de katıldı torunlarının oyununa
Küçük çocukların oyunlarına katılırdı sık sık
Torunlar kovalamaca oynuyorlardı.
O günkü oyunda Peygamberimiz bir tarafı tutuyordu. Hz. Hasan'a yakınlık
gösteriyordu.
Onu, Hüseyin'i yakalamaya teşvik ediyordu.
Peygamberimizin her zamanki halinden farklı bir tutumdu bu Oyunu izlemekte
olan baba Hz. Ali'nin gözünden kaçmadı bu durum
Küçük oğlunu yalnız hissetti.
Niçin dede büyük oğlu Hasan'ı tutmaktaydı?
Sormadan edemedi.
"Ey Allah'ın Resulü!" dedi. "Niçin Hasan'ı tutuyorsun? Halbuki Hüseyin daha
küçüktür?"
Peygamberimiz, bu davranışının nedenini anlayamayan babayı, verdiği inanılmaz
güzellikteki cevabıyla rahatlattı.
"Hüseyin'i de Cebrail tutuyor!"
Çocukların oyunlarına katılmakta nasıl bir güzellik var ki, Allah'ın rahmet
nazarını kendine çekiyor.
Allah, öyle bir rahmet nazarıyla ve hoşnutlukla bakıyor ki, o oyunda Allah'ın
Resulü ve Cebrail, çocukların kovalamaca heyecanında yer alıyor ve onlara eşlik
ediyorlar
Allah'ın çocukları sevme ve değer verme derecesine bakın ki, Habibini ve en
büyük meleğini onlara oyun arkadaşı ediyor.
Evet, şu bir gerçek ki; çocukların oyunlarına melekler katılıyor. Bize de, o
daireye girebilmek için, çocuklarla oynamak kalıyor./1)
II
./1)

s,
dedede oyununu bozmadı
PEYGAMBERİMİZ, namaz kılıyordu.
Secdede çok uzun kaldı. Sahabiler merak etmişti. Acaba ne olmuştu? Yoksa vahiy
mi gelmişti?
Bunu merak edenlerden birisi de Şeddad bin Had'dı. Acaba Peygamberine bir şey mi
olmuştu?
Dayanamadı Başını kaldırıp baktı.
Gördüğü ilginç, geldi ona Hasan ve Hüseyin, Peygamberimizin sırtına
çıkmışlardı.
Peygamberimiz namazı bitirdi. Şeddad gibi, secdede niçin uzun kaldığını merak
eden sahabilere, meraklarını giderici açıklamayı yaptı:
"Oğullarım sırtıma binmişti. Acele edip oyunlarını bozmak istemedim."
Bu davranış, Peygamberimizin sabrına ve torunlarına olan sevgisine verilebilir.
Hepsi de doğrudur Fakat bir de çocuk psikolojisi vardır bu olayda Bu bir
derstir bizlere
Her şeyin en güzel ve en doğru örneği Resulullah, Allah'a en yakm olduğu secde
durumunda bile çocukların oyunlarını bozmayarak hal diliyle diyor ki:
"Çocukların oyunlarını bozmayınız. Onları hayal kırıklığına uğratıp, kalplerinin
kırılmasına sebep olmayınız. Bu onların psikolojilerini bozar ve hayata karşı
güçlerinin azalmasına sebep olur."
Ne acıdır ki, ümmetin çoğu "Erkeğe yakışmaz" veya "Büyüğe yakışmaz" diyerek
çocuklarıyla oynamıyorlar.
Hiçbir şey anlamaz sandıkları çocuklarının uçsuz bucaksız yürek tarlalarını
çiğneyip duruyorlar../2'
[çeklere nasıl davranmalı?
O, ÇOCUKLARI çiçek olarak görüyordu.
Öpülen, sevilen, koklanan çiçekler
Bu çiçeklerin kokusu için buyuruyordu:
"Çocuk, cennet kokusudur!"
Torunlarına "Reyhanlarım" diyordu bu yüzden.
Reyhan, çok güzel koku veren, görünümü iç açıcı, ama bakımı ihtimam isteyen bir
çiçektir. Boynunun bükülmesi an meselesidir.
Çiçekler, hırpalanmaya gelmezler.
Çiçekler, ihmali sevmezler.
Çiçekler, dikkat isterler.
Çiçekler, itina gerektirirler.
Çiçekler, bol sudan çok, sevgi isterler.
Çiçekler, konuşmak isterler.
Çiçekler, aydınlık ortam isterler.
Çiçekler, kalplerin kendilerine yönelmesini isterler.
Çiçekler, kendileri hakkında düşüncesi iyi olmayan insanları hissedip, onlardan
rahatsız olurlar.
Onun için "çiçek" diyordu Peygamberimiz çocuklara.
O, çiçekleri büyütmekle vazifeli anne ve babalara, çiçekler için tavsiyede
bulunuyordu:
"Çocuklarınıza iyi davranın, onları iyi terbiye edin."
Küçükken iyi koklanmayan çiçekler, büyüdüklerinde çevrelerine hoş olmayan
kokular yayarlar. Bu kokudan en çok rahatsız olan ve en çok bu kokuyu duyanlar
da, bu çiçekleri zamanında iyi koklayamayan ebeveynleri
fi
'bisesinin içindeki ne idi?
e zaman indirecek?
SAHABİLERDEN BİRİ, bir gece, Peygamberimizin yanına gitmişti.
Peygamberimizi görünce şaşırdı ve çok üzüldü.
Allah'ın Habibinin karnında büyük bir şişlik vardı.
Ya Rabbi, bu ne olabilirdi?
Çok geçmeden Peygamberimizin karnında kıpırtılar olmaya başladı. Elbisesinin
altında bir şeyler hareket ediyordu. Sahabi-nin merakı ve üzüntüsü iyice arttı.
Acaba ne idi?
Sevgili Peygamberine bir şey mi olmuştu yoksa? Endişeli bakışlarla bekledi.
Çok geçmeden elbise açıldı. İçinden Sevgililer Sevgilisinin reyhanları çıktı.
Peygamberimiz, torunlarını kucağına oturtarak şaşkınlık içindeki sahabiye baktı:
"Bunlar benim reyhanlarım, bunlar benim oğullarım, kızımın oğulları!" dedi.
Sonra:
"Ey Allah'ım!" diyerek yaratana yöneldi. Sevgi, dua olup aktı Sevgilinin
kapısına Bir Sevgiliye, bir Sevgili, sevdiklerini sevmesi için yakardı:
"Ben onları seviyorum. Senin de onları ve onları sevenleri sevmeni diliyorum!"
Peygamberimiz, fiziksel temasın çocuk ruhundaki inanılmaz olumlu etkilerini ve
onları sakinleştirici özelliğini biliyor, onlarla olan ilişkilerinde
olabildiğince yakın oluyor, onları da kendisine yakın ediyordu..M~>
İSMİ ÜMAME'YDİ
Peygamberimizin büyük kızı Zeynep'in kızıydı. Peygamberimiz onu çok sever,
omzuna alır, gezdirirdi.
Peygamberimiz bir gün, Ümame omzundayken mescide geldi. Sahabiler,
Peygamberimizin omzundan çocuğu indirmesini beklediler. Fakat bekledikleri
olmadı.
Peygamberimiz çocuğu omzundan indirmeden mihraba geçti.
Sahabiler dikkatlice izlemeye devam etti.
Acaba küçük kızı ne zaman omzundan indirecekti?
Namaza başlamadan önce omzundan çocuğu indireceğini sandılar. Fakat yine
düşündükleri gibi olmadı.
Resulullah (a.s.m.), Ümame omzunda namaza başladı. Secdeye gittiğinde çocuğu
indiriyor, kalktığı zaman tekrar omzuna alıyordu.
Sevgili Habip, en sevdiğinin yanma, en sevdiğiyle gidiyordu.
Bizler nedense çocukları yanı başımızda ağlatarak namaz kılarız. Ya da çocukla
en güzel anımızda onu bırakıp, "Namaza gidiyorum!" deriz. Namaza onunla birlikte
gitmeyiz.
Çocuğun minik dünyasına namazı, anne ve baba ile bağlantının koptuğu, ya da ses
çıkarılmadan beklenmesi gereken sıkıcı bir an gibi işleriz.
Çocuğun namaz kılarken yanımıza yaklaşmasını engelleriz. Bize tutunmak isteyen
çocuğu uzaklaştırırız. Ağlayan çocuğu görmezden geliriz.
Ne acıdır ki, Habibin, omzunda çocukla namaz kıldığını bilmeden, o küçük
yavruların namazla arasını açarak namaz kılarız(s)
I
15
eygamberlik mührüyle oynadı
EME BİNTİ HALİ D, küçük bir kızdı
Habeşistan hicretinden yeni dönmüşlerdi.
Babası, onu alıp Peygamberimizin yanma getirdi. Peygamberimiz bu küçük kızla çok
ilgilendi.
Peygamberimiz Eme'yi "sene, sene" diyerek sevdi.
"Sene" Habeşçede "güzel" anlamına geliyordu.
Eme, sarı renkli bir elbise giymişti. Peygamberimiz elbisesi ile ve elbisenin
rengiyle ilgilendi. Elbisesinin renginin ne güzel olduğunu söyledi Eme'ye
Peygamberin bu ilgisi Eme'nin çok hoşuna gitti. Kendisi ile yakın bir ilişki
kuran Peygamberimizi çok sevmiş ve ona ısınmıştı.
Yanında oynamaya başladı.
Eme bir ara Peygamberimizin arkasına geçti ve açık sırtındaki peygamberlik
mührünü gördü.
Eme'nin ilgisini çekti mühür. Değişik ve farklı bir şeydi bu, küçük kız için.
Onunla oynamaya başladı.
Eme'nin babası, kızının ne yaptığını fark ettiğinde, onun böyle kutsal bir şeyle
oynamasına kızdı.
Resulullah'ı bu kadar rahatsız etmek de olmazdı.
Çocukları çok seven ve onlara kızılmasına, azarlanmasına karşı çıkan Sevgili
Peygamberimiz, Eme'nin babasının tepkisini beğenmedi. Küçük kızın bu derece
yakın davranmasına cesaret veren kendisiydi çünkü.
Eme'yi rahatsız etmemeliydi babası.
O bir çocuktu.
Eme'nin babasına bu gerçeği hatırlattı Peygamberimiz:
"Bırak çocuğu"
İR
Daha sonra Peygamberimiz, Eme'nin elbisesi için dedi:
"Üzerinde eskit, üzerinde eskit, üzerinde eskit"
Peygamber duası alan Eme uzun yaşadı. Uzun yıllar da konuşuldu sarı elbisesi
Peygamberimiz çocuğu "güzel, güzel" diye seviyordu. Hem de onun daha iyi
algılayacağı dilden güzel kelimesini tercih ediyordu, Eme, Habeşistan'dan yeni
geldiği için
Peygamberin "güzel, güzel" diye sevdiği çocukları, her nedense, nazar olmasın
düşüncesi ile "çirkin, çirkin" diye sevmeyi âdet edinmişiz.
Mecaz anlamda söylediğimiz bu kelimenin, çocuğun dünyasında gerçek olarak
algılanıp, onda ilk "kompleks yaralarını" açtığımızın, onun öz güven duygusuna
ilk saldırıyı yaptığımızın farkında bile olmadan
Sevgi sözcüğü sandığımız o çirkin kelimeyi tekrarlar dururuz.
"Çirkin, çirkin!"^
üçük kızı evine götürdü
AKŞAM VAKTİYDİ.
Gündüzün yakıcı sıcağı, yerini serin rüzgârlara bırakmıştı. Küçük bir kız çocuğu
ağlıyordu, Medine'nin akşama bürünmüş alaca karanlıklı yollarında
Korkuyla burkulan yüreğinden, yalnızlığın damlaları düştü küçük avuçlarına.
Ağlayan küçük çocuğu gördü Peygamberimiz. Şefkat dünyasına küçük yavrunun acısı
düştü. Hemen yanma gitti. Merhametle kuşatıp, sevgiyle saran bakışlarıyla sordu:
"Niçin ağlıyorsun yavrum?"
Çocuk ağlama sebebini anlattı:
"Ev sahibim bana un almam için iki gümüş vermişti, kaybettim!"
Belli ki küçük kız hizmetçiydi.
Kaybettiği paralardan dolayı kendisine kızılacağım veya dö-vüleceğini sanmakta,
eve gitmeye korktuğu için de ağlamaktaydı.
Peygamberimizin o gün, on gümüş parası vardı. Bunlardan dördü ile sabah
kendisine bir gömlek satın almıştı. Tam evine gelmişti ki, bir fakir kapıda
gömleğini beğenip istemişti. Peygamberimiz de yeni aldığı gömleği o fakire
vermişti. Geri dönüp, dört gümüşe kendisine bir gömlek daha almıştı.
Düşündü, geride iki gümüşü daha vardı. Kızın kaybettiği kadardı hem de
Küçük kıza:
"Ağlama yavrum!" diyerek iki gümüşü yalnızlığın soğukluğu hissedilen küçük
avucuna koydu.
Çocuğun ağlaması yine durmamıştı. Bu defada geç kaldığı için eve gitmeye
korkuyor, dövülme endişesi yaşıyordu.
Çocuğun halini anlayan Peygamberimiz, küçük kızm elinden tuttu ve onu evine
götürdü.
Kapıda ev sahibine selam verdi.
Kapı açılmıyordu.
Selamını tekrarladı.
Kapı ancak üçüncü selamdan sonra açılmıştı.
Peygamberimiz ev sahibine sordu:
"Selamımı duymadınız mı?"
Ev sahibi dedi:
"Duyduk, ama selamınızın artması ve sesinizi daha çok duymak için açmadık."
Ev sahipleri akşamüstü kapılarında Peygamberi görünce şaşırmışlardı. Bu ne büyük
mutluluktu! Bu ne büyük bir sevinçti!
Sevinçten şaşkın ev sahibine, Peygamberimiz çocuğu göstererek buyurdu:
"Geç kaldığı için korkuyor. Sakın onu dövmeyin!"
Ev sahibi, sevincin verdiği şaşkınlığı üzerinden atarak karşılık verdi Sevgili
Peygamberine:
"Ey Allah'ın Resulü, evimizi şereflendirmenize vesile olan bu kızı, şahit olun
ki, azat ediyorum."
Peygamberimiz o kadar sevindi ki, ellerini açtı, Allah'a şükretti:
"Ya Rab, verdiğin bu on gümüş ne bereketliymiş! Hem beni ve bir yoksulu
giydirdin, hem de bir esiri hürriyetine kavuşturdun"W
cukların elini bırakmazdı
PEYGAMBER (a.s.m.) bir yerde görülmeye görsün, çocuklar hemen etrafını
sararlardı.
Sevgilinin Habibi, onlara o derece yakın ilgi gösterirdi ki, yanından ayrılmak
istemezlerdi. O da her birinin ayrı ayrı halini, hatırını sorar, konuşur ve
şakalaşırdı.
Peygamberimiz, çocuklara o kadar yakın davranırdı ki, bu yakm ilgi çocukları da
ona yakın ederdi.
Çocuklar, ona ne denli yakm olduklarını davranışlarıyla gösterirlerdi. Onun
ellerini tutarlardı.
Ellerinden tutulan bir peygamberdi o.
Çocukların ellerinden tuttuğu bir peygamberdi.
Bir arkadaş gibi el ele
Peygamberimiz, bir çocuk elinden tutunca, o bırakmcaya kadar elini çekmezdi.
Yani sevgi bağını kesmezdi. Yani "Seni istemiyorum!" mesajım vermezdi ona, elini
ilk bırakan olarak.
Elini bırakan taraf, çocuk olurdu mutlaka.
Ne derece seafoodplus.info
Çocuk için ne derece önemli bir sevgi inceliği.
Çoğu zaman farkında olamayız, çocukların ne derece ince ve nazik yaratılmış
olduklarının.
"Çocuktur, anlamaz!" deyip, kırdığımız o küçük gönüllere, kalp kırmayı
öğretiriz. Bizleri kırmayı öğretiriz
Kırılan kalp, "kalp kıran" olacaktır bir gün.
Bırakılmayan ellerse, şüphesiz, kimsenin ellerini bırakmayacaklar, kimsenin
gönlünü yıkmayacaklardır../8'

gıklar için minberden indi


PEYGAMBERİMİZİN mescitteki minberi yeni yapılmıştı. Peygamberimiz, üç basamaklı
minbere çıkmış hutbe okuyordu.
Hz. Hasan ve Hüseyin yeni yürümeye başlamışlardı. Birden mescide geldiler.
Üzerlerinde kırmızı gömlek vardı.
Gömlekler boylarından uzundu. Yürürken gömleklerinin uçlarına basıyor, yürümekte
güçlük çekiyorlardı.
Dedelerine doğru düşe kalka geliyorlardı.
Peygamberimiz onların bu hallerine dayanamadı.
Bulunduğu yerden indi.
Yürümekte güçlük çeken torunlarını kucakladı. İkisiyle birlikte minbere çıktı ve
dedi ki:
"Allah, 'Mallarınız ve çocuklarınız fitnedir!' buyurmakla doğru söylemiştir.
"Bu çocukların gömleklerine basarak yürüdüklerini görünce dayanamadım. Konuşmayı
kesip, onları kucağıma almak zorunda kaldım."
Peygamberimiz, tüm çocukları olduğu gibi, torunlarım da çok seviyordu.
Çocukları üzecek veya çocukları rahatsız edecek olan en küçük olaylar da bile,
bizlerin daha büyük gördüğü meseleleri bırakıyor, onlarla ilgileniyordu.
Çünkü Peygamberimiz için en önemli meselelerden birisiydi çocuklar.. S^
î\
o
yun sırasındaki vahiyi
PEYGAMBERİMİZ, arkadaşı Hz. Ebu Bekir'in evindeydi.
Hz. Aişe çocuktu. Oyun oynamaktaydı.
Peygamberimize vahiy gelmişti.
Aişe oynadığı sırada, nazil olan ayeti işitti.
Oyununa devam etti.
Oynarken ayeti de ezberlemişti.
Ayet, Kamer Suresi'ndendi:
"Evet, kıyamet zamanı onların vaat edilmiş vakitlerdir, fakat bu kıyamet zamanı
ne kadar da hoşa gitmeyen ve acı bir şeydir."
En büyük dikkatsizliklerimizden birisidir bu Oyun anında işitmez, görmez,
anlamaz sanırız onları
Halbuki çocukların alıcılarının en çok açık olduğu andır oyun anları
Yapmalarını istediğimiz şeyleri, o anlarında söyleyebiliriz.
Onların hemen kabullenmelerini ve farkına varmadan şartlanmalarını sağlar, oyun
anları.
Fakat bu çok önemli anları biz, "Oyundadır, duymaz!" diyerek, çocukların
duymaması gereken konuları onların belleklerine işleyerek geçiririz.
Onun dilinden dökülen ayetleri, oyun anında, hemen ezberlemekle, çocuğun oyun
anında ne kadar net algıladığının örneğini veriyordvı küçük Aişe, Peygamberinin
yanında
S,
izleri seviyorum
PEYGAMBERİMİZ, çocuklara olan duygularını sık sık ifade ederdi:
"Sizleri seviyorum!"
O merhamet deryası bununla da yetinmez ve eklerdi:
"Vallahi sizi çok seviyorum!"
Peygamberimiz yemin ederdi çocuklara, onları sevdiğine dair. Çocukları sevmeyen
yok gibidir. Onları herkes sever.
Fakat bu çok sevilen varlıklar, çoğu zaman sevildiklerine, ya da çok
sevildiklerine inanamazlar.
Çocuklara sık sık söylememiz gereken sevgi sözcüklerini söylemeyi hep ihmal
ederiz nedense. "Çocuğumuzdur zaten, seviyoruz!" diye düşünürüz.
Halbuki çocukların en çok inanmadıkları konu, sevildikleri konusudur. Ya da
sevildiklerini tam ve yeterince hissetmemeleridir.
Peygamberimizin yaptığı en önemli davranış, çocukların bu psikolojisine uygun
hareket etmektir.
Çocukların sevgiye ne kadar muhtaç olduklarını ve sevildiklerini duymaya ihtiyaç
hissettiklerini; bu konudaki şüphelerinin, o sihirli iki kelimeyle giderilmesi
gerektiğini vurguluyordu Peygamberimiz.
O, Allah'ın Sevgilisi, küçüklerin ihtiyaç hissettikleri sevgiyi, bol bol
dağıtıyordu onlara "Vallahi sizleri çok seviyorum!"
O Sevgili, Medine sokaklarında gördüğü çocukların ellerini tutup, diyordu:
"Sizi çok seviyorum!"
Peşinden de yemin ile ilave ediyordu:
"Vallahi sizi çok seviyorum!"'10'

ybolan torunlar
HZ. HASAN VE HÜSEYİN çok küçüktüler.
Bir gün, bu sevgili çocukların kayıp oldukları haberi ulaştı Peygamberimize.
Peygamberimiz başta olmak üzere herkes onları aramaya çıktı.
Sonunda, Selman-ı Farisî Hazretleri, onları Medine yakınlarında bir dağın
eteğinde buldu.Küçük Hasan ve Hüseyin korku içinde birbirlerine sarılmışlardı.
Kıpırdamadan öylece duruyorlardı.
Az ötelerinde başını kendilerine doğru uzatmış yılana dehşetle bakıyorlardı.
Yılan, dilini çıkartmış, tıslıyordu.
Selman-ı Farisî Hazretleri hemen Peygamberimize seslendi. Peygamberimiz, hızla
yılanın üzerine doğru seğirtti.
Allah Resulünü tanıyan yılan bir yerlere akıp gitti. Peygamberimiz hemen
reyhanlarına yöneldi. Elini çocukların yüzlerine sürerek, onların korkusunu
giderici sözler söyledi:
"Anam babamsınız. Allah katında ne kadar değerlisiniz!"
Çocukların korkusu yatışınca, her birini bir omzuna aldı, Medine'ye doğru
yürümeye başladı.
Peygamberimiz, kendi hataları ile evden uzaklaşıp kaybolan çocuklara "Burada
işiniz ne?" diye çıkışmadı. Onlara kızmadı.
Onlar zaten yeteri kadar korkmuşlardı. Onların korkmuş hallerine ikinci bir
korku ilave etmedi. Korkan çocukları, evvela fiziksel temasla sakinleştirip,
sonra sevgi sözcükleriyle teskin etti. Zaten çocuklar yanlışları bile bile
yapmazlar.
Yaptıklarını doğru sandıkları için yapıp, yanlışı yaptıktan sonra öğrenirler.
Onların hatalarına kızgınlık göstermek, çocukların davranışlarını çözümleme
fırsatını giderir.
Çocuk kendini savunmaya geçerken hatayı göremez, yanlışını kavrayamaz.
Bu da olumsuz davranışların tekrarına sebep
uban şehit oldu
UHUD, MÜSLÜMANLAR için hüzünlü ve acılı bir savaş olmuştu.
Bu savaşta Peygamberimiz de yaralanmıştı.
Savaş sonrasıydı
Vakit akşamdı.
Esrarlı ve çekici çöl loşluğunda, bir çocuk telaşla sağa sola koşturuyordu.
Minik kalbindeki panik, gözlerinden dışarı fırlıyordu. Küçük çocuk babasını
aramaktaydı.
Bulamamıştı
Umutları çölleşti birden.
Tüm çabalarına rağmen onu bulamayınca rahmet kapısına koştu. Peygamberine sordu:
"Babam nerede?"
Peygamberimiz, içi çocuğun duyacağı acıyla dolu, doğruyu söyledi ona.
"Baban şehit oldu yavrum!"
Küçük çocuk, duyduğu haberin sarsmtısıyla ağlamaya başladı. Masum yanaklarının
doluşunca akan gözyaşları, boynuna iniyor, gömleğinin açık yakasında
kayboluyordu. Şiddetli bir baba özlemi yakıyordu içini. Onu bir daha görmemek!
Kucağına tırmanmamak! Korktuğunda, koşup ona sarılamamak!
Yetimlik acısı düştü minik kalbine
Peygamberimiz, acılı çocuğun başına elini koyup, sordu:
"Ey sevimli çocuk! Ne diye ağlayıp duruyorsun? Sus, ağlama! İster misin ben
baban olayım, Ayşe de annen olsun?"
Küçük çocuğa, anne ve baba şefkatini verecek bir başka yer gösteriyordu
Resulullah (a.s.m.). Ona bir başka dayanak sunu-
i*1 *
L s> ''" *i
î<vj

24
yor, aynı zamanda, ölüm karşısında küçük çocuklara, ölenler hakkında vermemiz
gereken cevabı da öğretiyordu.
Çocukları kandırmak, gereksiz beklentilere girdirmemek
"Yolculuğa çıktı", "Yakında gelecek."
Bu tarz ifadeler ile onları umutsuz ve kırgın bir beklentiye sokmak yerine,
"Cennete gitti" diyordu Peygamberimiz (a.s.m.).
Böylece çocukların bakış açılarını ve hayal dünyasını, manevî boyuta çekmiş
oluyordu.
Onları hayata küstürmek yerine, yeni bir hayatla umutlandırıyordu
Küçük çocuk bu teklif karşısında zaten tüm acılarım, endişelerini unuttu.
Yetimlik duygusu da gitti birden içinden. Kendisine şefkatle yönelen
Peygamberine dedi:
"Anam, babam sana feda olsun ya Resulallah! İsterim elbet."
Peygamberimiz, tüm acılarını unutup yaşları dinen, umutla içi gülen gözlere
bakarak sordu:
"Adın ne?"
"Büceyr" dedi küçük çocuk.
Bunun üzerine sevgiyle kendisine yönelen küçüğe, şefkatle bakıp dedi:
"Hayır! Sen Beşir'sin."
Yeni bir anne ve baba, yeni bir hayat müjdeleyen Sevgili Peygamber, adını da
"müjde" olarak değiştirmişti küçüğün.
Küçük Beşir'in başına koymuştu Sevgili Peygamber ellerini. Sevgili Peygamberin
elleriyle kendisinde yaptığı değişikliği, Be-şir yıllar sonra şöyle anlatacaktı:
"Resulullah'm elinin değdiği yerlerdeki saçlarım siyah kaldı. Diğer taraftaki
saçlarım beyazladı. Dilimde pelteklik vardı, peltekliğim de o andan itibaren
geçti, gitti."(12)
<iKx
zira nasıl öldürmüştü?
İSLAM'DAN ÖNCE, kız çocuklarım öldürmek Arap toplumunun âdetiydi.
Kız, evlilik yaşına yaklaşırken babası tarafından öldürülürdü.
Bir gün Peygamberimiz, arkadaşlarıyla otururken içlerinden bir tanesi üzüntüyle
eski yaptıklarını hatırladı. Müslüman olmadan önce, kız çocuğunu nasıl
öldürdüğünü anlatmaya başladı:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben de kendi elimle kız çocuklarımı gömmüştüm. Bunlardan
birisini hiç unutamıyorum!" dedi.
Hüzünlü yüzüne iç acısı gözyaşları düştü.
"Kızım tam gelişme çağına yaklaşmıştı" diye devam etti. "Çarpıcı bir hal alınca,
onun elinden tuttum, götürdüm. Çölde bir kör kuyunun başına geldiğimiz zaman
kuyunun içinde bir şeye bakıyormuş gibi eğildim. O da eğildi"
Peygamberimizin mübarek yanaklarından iç yangını akmaya başladı. Adam devam
etti:
"Sonra aniden kızıma bir tekme indirerek, onu kuyuya attım. Kenara tutunmaya
çalıştı, ama parmakları kaydı. Beni çağırarak düşmeye başladı. 'Babacığım,
babacığım!'"
Peygamberimiz başını eğerek hıçkırmaya başladı
Sanki küçük kızın "Babacığım!" sesi kulaklarında yankılandı. Umutsuz çırpınışını
yüreğinde duydu. Hayata tutunmak için kuyuya tutunmaya çalışan minik elleri
dizlerinde hissetti.
Cahiliye devrinin kara bahtlı kız çocuklarına ağladı.
Cehalete ağladı.
Merhametsizliğe ağladı.
Gönül kuraklığına ağladı.
Öyle ağladı ki
Peygamberimizi daha fazla üzmemesi için adamı ağzından tutarak dışarı
çıkardılar, to)
cuklar karşıladı
MEDİNE'YE HİCRETİN ilk anlarıydı.
Bu ilk anlara çocuklar da şahitlik yaptı. Bu anların coşkusunu onlar da
yaşadı
Pek çok kız çocuğu şehirlerine gelen bu şerefli misafiri coşkuyla karşıladı.
Başlarına konan bu eşsiz bahtiyarlığı, şarkılarıyla dile getirdiler.
"Dolunay doğdu, Veda Tepeleri'nden"
Peygamberimiz sevinç şarkıları söyleyen bu kız çocuklarının yanlarından geçerken
sordu:
"Beni seviyor musunuz?"
Küçük kızlar, şarkılarım kesip coşkuyla cevap verdiler.
"Evet!"
Peygamberimiz de onlara karşılık verdi.
Üç defa dedi:
"Ben de sizleri seviyorum!"
Herkesi çok seven Peygamberimiz, çocukları da çok seviyordu.
Göz ardı ettiğimiz bir gerçeği de bize ders veriyordu.
Çocuklara "Beni seviyor musun?" sorusunu sık sık sorarız da, o masumlara "Ben de
seni seviyorum" demeyi ihmal ederiz.
O, ihmal etmiyordu. Bunun çocuklar için ne denli önemli olduğunun farkındaydı.
Sevmekten de, sevdiğini söylemekten de çekinmiyordu.
Medine'ye ilk girişinde de Peygamberimizi çocuklar karşıladı şarkılarıyla ve
coşkularıyla Mekke'ye tekrar dönüşünde de
Peygamberimiz bu çocuklardan birini devesinin önüne, diğerini arkasına
bindirerek girdi Mekke'yeM
ün çocuk
BİR BAYRAM sabahı idi
Peygamberimiz bir sokaktan geçerken, çocukların gülüp oynadıklarını gördü. Fakat
içlerinden bir çocuk, bir kenarda oturuyordu.
Diğer çocuklar gibi gülüp oynamadığı gibi, oyuna da katılmıyordu.
Şefkat pınarı gözleri, bir kenarda oturmuş, boynu bükük, mahzun duran çocuğu
hemen fark etti.
Çocuk eski ve kirli elbiseler giymişti. Mutsuzdu, çok mutsuzdu
Peygamberimizin hassas yüreği burkuldu. Çocuğa yaklaşıp yumuşak bir sesle sordu:
"Sen niçin oynamıyorsun oğlum?"
Peygamberimizin sesinden akan sevgi ve şefkatle çözüldü çocuk.
"Benim babam şehit oldu!" dedi, huzur akıtan benzersiz gözlere bakarak
"Annem de evlendi. Üvey babam beni evinde istemiyor!"
Sevgililer Sevgilisi, çocuğun üzgün, masum yüzünü, avuçlarının içine aldı ve
sordu:
"Benim baban, Aişe'nin annen, Hasan ve Hüseyin'in de kardeşlerin olmasını ister
misin?"
Çocuk, o eşsiz bahtiyarlığa erişenlerden olup, onun mübarek boynuna atıldı.
Peygamberimiz, onu minik ellerinden tutup evine götürdü
Onu yedirdi, içirdi ve giydirdi.
Morali düzelen, neşesi yerine gelen çocuk, sevinçle arkadaşlarının yanına döndü.
29
%
Kaev-
Çocuklar hayretle sordular: "Sana ne oldu?"
Küçük çocuk, olanları bir nefeste arkadaşlarına anlattı. Artık bir babası,
annesi ve kardeşleri vardı!
Çocuklar imrenerek baktılar arkadaşlarına. Dediler:
"Keşke bizim babamız da şehit olsaydı da, biz de Peygambere evlat
olsaydık"to)
M
isaftr var
PEYGAMBERİMİZ bir gün, eşlerinden Ümmü Seleme'ye dedi:
"İçeriye kimseyi alma!"
Çok önemli bir konuğu vardı Peygamberimizin.
Odaya kimsenin girmemesi gerekiyordu.
Ümmü Seleme kapının önünde bekliyor, içeriye kimseyi almıyordu.
Bu sırada torunlarından Hz. Hüseyin geldi. Ümmü Seleme'-nin yumuşak ikazına
rağmen bir fırsatını bulup içeri girdi. Koşup dedesinin kucağına sıçradı.
Peygamberimiz, "Misafir var" diye küçük torunu ile ilgilen-memezlik etmedi.
Küçük Hüseyin'e sevgiyle, şefkatle sarılıp öptü.
Onu mübarek omzuna aldı.
Misafir hüzünle sordu:
"Onu çok mu seviyorsun?"
Peygamberimiz, "Evet!" dedi.
Misafir, bu değerli çocuğun gelecekte yaşayacağı üzüntülerden ve acı sonundan
haber verdi ona
Peygamberimiz çocuğu omzundan indirip bağrına bastı.
"Bize ne kadar acı gelse de O'ndan gelen her şey hayırlıdır. Yeri başımızın
üstüdür!" dedi.
Peygamberimizin misafiri Cebrail'di../16'
L
Ik suyu kime verdi?
PEYGAMBERİMİZ, Hz. Fatma'nın evinde misafirdi.
Hz. Hasan uyandı ve su istedi. Hz. Fatıma'dan önce davranan Peygamberimiz,
çocuğa suyu vereceği anda küçük Hüseyin de uyandı. O da su istedi.
Peygamberimiz suyu önce Hz. Hasan'a verdi.
Bu durum, anne Hz. Fatıma'nm dikkatini çekti. Mübarek babası, iki çocuğu da su
istediği halde, acaba suyu neden önce Hasan'a vermişti? •
Büyük olduğu için mi? Yoksa Hasan'ı daha çok sevdiği için mi? Veya daha başka
bir sebebi mi vardı?
Anne Fatıma, babasına sordu:
"Ey mübarek babam, Hasan'ı daha mı çok seviyorsunuz?"
Peygamberimiz buyurdu:
"Hayır, suyu önce o istemişti."
Çocuklara eşit davranmanın örneğini veriyordu Peygamberimiz
Oysa biz farklı düşünürüz hep:
"Su küçüğün, sen büyüksün" deriz.
Yada:
"O küçüktür!" der, olumsuz ve adaletsiz davranışlarla çocukların kendi
aralarındaki muhabbetini de gideririz. Hem de bizlere karşı güvenlerini
sarsarak, "Onu benden daha çok seviyor" gibi kahredici azaplı düşüncelere
salarız çocukları
Aralarında kıskançlık duygularını başlatırız.
Büyüklerdeki küçük meseleler, küçüklerde ne büyük meseledir aslmdaK1?)
%l
üçük adam
PEYGAMBERİMİZ sık sık, torunlarım ziyarete giderdi.
Bu davranışı, sevgiyi göstermenin yanında, onlara, büyükler şibi önem ve değer
vermenin de göstergesiydi.
Onları kendine muhatap kabul etmenin işaretiydi
Eve girdiğinde önce torununu sorardı. Sorarken de onun şahsiyetini belirleyici
ifadeler kullanırdı:
"Küçük adam orada mı? Küçük adam orada mı?"
Küçük adam koşarak gelirdi Dedesine
Küçük adamı, sevgiyle kucaklardı Sevgili Dedesi
Sonra da dualarla severdi küçük adamını:
"Ey Allah'ım! Ben onu seviyorum. Senin de onu ve onu sevenleri sevmeni
diliyorum!"
Sevmek ve sevdiğimizin sevilme alanını genişletmek.
Çocuğu, büyük bir koruma altına almak vardır bu duada. Onu sevenlerin de
Allah'ın sevdiklerinden olması, dostlarından zarar görmemesini sağlar çocuğun.
Toplumumuzda genelde, dedeleri, torunlar ziyaret eder. Bu dedenin yaşlılık
hakkıdır. Evlatların evine gidildiğinde de "Torunumu ziyarete geldim" sözcükleri
pek kullanılmaz. Oysa onların ruhu bu sevgi ve değer ifade eden kelimeleri
bekler, onları özler
Küçük iken onlara verdimiz değer, büyüdüklerinde onlardan göreceğimiz değerin
öğretimidir.
Küçük adamlara davranışımız, büyük adamların bize davranış modelini
belirlemektedir/18'
vbeğin ilk giydiği
I »; HZ. FATIMA, doğum yapacaktı. Peygamberimiz kızma
:

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.