seafoodplus.infoSüleyman(a.s)'ın Hayvanlarla konuşması hikmete ters değil midir? Hayvanlar konuşuyorsa iradeleri var demek değil midir?
seafoodplus.infoSüleyman'ın krallığına ne oldu?
Cevabımız:
1)Hz. Süleyman'ın kuşlarla konuşması niçin hikmete ters olsun? Eğer normalin dışında olduğu için hikmete ters düşüyor diyorsanız; bu takdirde mucizeler, kerametler ve teknolojik harikalar için de aynı hükme varmak gerekir. Ayrıca, hikmet çok geniş bir kavramdır. Kuşlarla konuşmak, hangi gerçeğin hikmetine uygun düşmediğinin belirtilmesi gerekir ki, ona göre cevap verilsin..
-Hayvanların da kendi çaplarında iradeleri vardır. İnsan iradesi gibi geniş ve o çapta şuurlu olmasa da, yine de bir iradeleri vardır. Örneğin; kuşların uçmaları, kanat çırpmaları, ağaçlara konmaları, yerde yürümeleri gibi hayatlarıyla ilgili birçok davranışları onların bu iradelerini göstermektedir.
2)Hz. Süleyman'ın krallığı m.ö yılları arasında 58 yıl devam etmiştir(seafoodplus.infodi). Sonra bir gün onun vefat ettiği anlaşılınca önemli hizmetçilerinden olan cinler çalışmayı bıraktılar. Nihayet o krallığın yerinde yeller esmeye başladı.(bu konu geniş olarak özellikle peygamberler tarihi kaynaklarından okunabilir).
Hz. Süleyman, hem bir peygamber olan babası Hz. Davut ile birlikte hem de kendi peygamberliği döneminden birtakım kesitlerle müstakil olarak Kur’ân’da farklı sûrelerde anlatılmaktadır. Hz. Süleyman’a vahyedildiği ifade edilirken (4/) bir kitap ismi zikredilmemektedir. Hz. Süleyman ve babası Hz. Davud’a diğer insanlardan farklı olarak hayvanlarla konuşma yeteneğinin verildiği de bildirilmektedir (27/16).
Hz. Süleyman’ın babası Hz. Davud ile birlikte iki davada hüküm verdiği görülmektedir. Bunlardan birincisi hayvanların ekin bahçesini talan ettikleri çiftçi hakkında görülen davadır. Bu olayda Hz. Süleyman’ın bir hâkim olarak doğru karar verdiği belirtilerek övülmektedir (21/79). Buradan Hz. Süleyman’ın babasının gözetiminde yetiştiği gibi bağımsız bir şahsiyet olarak ferasetli bir şekilde davaları çözme kabiliyetine sahip olduğunu anlaşılmaktadır. İkinci davası ise ortak iş yapan iki kardeş hakkındaki müşkil davadır (38/).
Hz. Süleyman kendi peygamberliği döneminde kudretli bir kral peygamber olarak tasvir edilmektedir. O, emrine rüzgarın ve cinlerin verildiği (21/81; 38/36; 34/12), dahası cinler, kuşlar ve insanlardan oluşan bir orduya sahip (27/17) olarak kendisinden önce ve sonra kimseye nasip olmayacak nimetler içerisinde bulunan bir peygamberdir. Bütün bunlar Hz. Peygamber’e Yahudilere karşı anlatmayıp sakladıkları ve öğrenmesi mümkün olmayan bilgilerin gaybi kıssa şeklinde bildirilmesidir. Böylece müminler Hz. Süleyman hakkında sahih bilgi sahibi olurken aynı zamanda edebi tasvirler karşısında hayret duymakta; Yahudiler için ise bunların Allah’tan gelen vahyin doğrulanması için bir fırsat sunulmaktadır.
Mekkî sûrelerde anlatılan bu heyecan verici sahnelere karşı Medenî sure olan Bakara ayette Hz. Süleyman’ın Tevrat’ta veyahut Yahudi gelenekte yapılan bazı ithamlardan temyiz edildiği görülmektedir. Hz. Süleyman’ın sihir peşinde bir kral olan tasvirine karşı Kur’ân, sihrin küfre götüren sürecine Hz. Süleyman’ın düşmediğini ve onun “kafir” olmadığını ortaya koymaktadır. Bu anlamda nüzul sürecinde kıssanın yine Yahudilere karşı bir meydan okuma içerdiğini söylemek mümkündür.
Hz. Süleyman’ın ölümü, yine Kur’an tarafından gözler önünde yaşanan heyecan verici bir sahne olarak sunulmakta ve bu sahneden cinlerin gayba muttali olamayacağı hor düşürücü bir üslup ile beyan edilmektedir. Hz. Süleyman’ın ölümünü haber veren dayandığı değneği kemiren güvenin görevi tamamlaması ve onun yere düşmesiyle gerçekleşmektedir. Bu sahne Allah’ın kudretini muhataplara tekrar hatırlatmakta ve gaybın bilgisinin O’nun tekelinde olduğunu bir film şeridi gibi gözlerde canlandırmaktadır.
Hz. Süleyman ve babası Hz. Davud kıssasında idare, yargı ve yönetim hususunda alınacak birçok ilke bulunmaktadır. Bunların tekrar tekrar okunarak üzerinde düşünülerek tetkik edilmesi elzemdir…
Tweetle
Neml Suresi - . Ayet Tefsiri
﴿١٧﴾
﴿١٨﴾
﴿١٩﴾
﴿٢٠﴾
﴿٢١﴾
﴿٢٢﴾
﴿٢٣﴾
﴿٢٤﴾
﴿٢٥﴾
﴿٢٦﴾
﴿٢٧﴾
﴿٢٨﴾
﴿٢٩﴾
﴿٣٠﴾
﴾17﴿
Bir zaman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları Sleyman’ın emrinde toplanmış, birlikte sevk ve idare ediliyordu.﴾18﴿
Nihayet Karınca vadisine geldiklerinde, bir karınca şyle dedi: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; aman, Sleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!”﴾19﴿
Onun bu sznden dolayı Sleyman neşeyle glmsedi ve “Ey rabbim!” dedi, “Gerek bana gerekse anne babama verdiğin nimete şkretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya beni muvaffak kıl. Rahmetinle beni iyi kullarının arasına kat!”﴾20﴿
Sleyman kuşları gzden geirdi ve “Hdhd niin gremiyorum; yoksa kayıplara mı karıştı?” diye sordu.﴾21﴿
“Ya bana aık bir gereke getirir veya onu şiddetle cezalandırırım ya da onu boğazlarım!”﴾22﴿
ok gemeden hdhd gelip dedi ki: “Ben, senin bilmediğin bir şeyi ğrendim. Sebe’ halkından sana kesin bir bilgi getirdim.”﴾23﴿
“Onları bir kadın hkmdarın ynettiğini grdm; kendisine her imkn verilmiş; bir de muhteşem tahtı var.﴾24﴿
Ancak onun ve halkının Allah’ı bırakıp gneşe taptıklarını da grdm. Şeytan onlara yaptıklarını gzel gstermiş, bylece onları yoldan alıkoymuş; bu yzden doğru yolu bulamıyorlar.﴾25﴿
(Şeytan bunu) gklerde ve yerde gizli olanı aığa ıkaran, gizlediğinizi ve aıkladığınızı bilen Allah’a secde etmesinler, diye yapmış.﴾26﴿
Oysa byk arşın sahibi olan Allah’tan başka tanrı yoktur.”﴾27﴿
Sleyman da, “Doğru mu sylyorsun yoksa yalancılardan biri misin, greceğiz.﴾28﴿
Şu mektubumu gtr, nlerine bırak, sonra onların yanından ekil de ne sonuca varacaklarına bak.”﴾29﴿
Sebe melikesi (adamlarına) şyle dedi: “Beyler! Bana ok nemli bir mektup gnderilmiş!﴾30﴿
Mektup Sleyman’dan gelmekte, rahmn ve rahm olan Allah’ın adıyla başlamaktadır;Cin “ateşten yaratılmış, gözle görülmeyen, insanlar gibi iyileri ve kötüleri bulunan varlık” anlamına gelir (cinler hakkında bilgi için bk. En‘âm 6/; Cin 72/). âyetten Hz. Süleyman’ın cinlerle de irtibat kurduğu; ordusunun cinler, insanlar ve kuşlar olmak üzere üç sınıftan meydana geldiği anlaşılmaktadır. Cinleri gizli işlerde, insanları ülke savunmasında ve düşmana karşı savaşta, kuşları da haberleşme, su bulma vb. hizmetlerde istihdam ediyordu (İbn Âşûr, XIX, ).
Tefsirlerde Karınca vadisinin Şam bölgesinde veya Tâif’te yahut Yemen’de karıncası çok olan bir yerin adı olduğu bildirilmektedir (Elmalılı, V, ). Bununla birlikte, böyle muayyen bir mekân olmayıp çok sayıda karıncanın bulunduğu herhangi bir yer de olabilir. Âyet, toplu halde yaşadığı bilinen karıncaların aynı zamanda bir topluluk düzeni içinde hareket ettiklerini de ifade eder. Süleyman üç sınıftan oluşan ordusunu düzenli bir şekilde yönetirken Karınca vadisi denilen yere gelmiş ve burayı geçerken de karıncaların başkanının onlara verdiği emri işitmiş, anlamış ve neşelenerek gülümsemiş, bütün bu nimetlerden dolayı rabbine şükür ve niyazını arzetmiştir.
Hüdhüd, çavuş kuşu denilen ve kendisine özgü nağmelerle öten bir kuş türünün adıdır. Bu âyette zikredilen hüdhüdün ise Süleyman’ın emrine verilmiş özel bir yaratık olduğu anlaşılmaktadır (bilgi için bk. Ömer Faruk Harman-Cemal Kurnaz, “Hüdhüd”, DİA, XVIII, ).
Sebe’ (Saba), aslında bir hânedan veya kabile ismi olup sonradan Yemen’deki Sebe’ Devleti’nin ve başşehri Me’rib’in adı olmuştur (bilgi için bk. Sebe’ 34/15).
Tefsirler Hz. Süleyman’ın hüdhüdü bilhassa çöllerde su bulmada istihdam ettiğini belirtiyorlar. Bir gün konakladığı susuz bir çölde kuşları teftiş etmiş, su bulmak için görevlendireceği hüdhüdün ortadan kaybolduğunu anlayınca kızmış ve mazeretini gösteren bir delil getirmediği takdirde onu âyette belirtilen ceza şekillerinden biriyle cezalandıracağını ifade etmiştir (Elmalılı, V, ). Hüdhüd çok geçmeden gelip Sebe’ ülkesinden Hz. Süleyman’a bilgi getirdiğini, orada bir kraliçenin yönetimindeki milletin, şeytana uyarak güneşe taptığını haber vermiştir (şeytanın insanlara, yaptıklarını güzel göstermesi ve onları doğru yoldan alıkoyması hakkında bk. En‘âm 6/43; Nahl 16/63). âyette, ilim ve hikmet sahibi olmasına rağmen Hz. Süleyman’ın bilmediği bir şeyi herhangi bir hayvanın bilebileceği hatırlatılmaktadır (Râzî, XXIV, ). Ayrıca bu âyet, bilgili kimselere ârız olabilecek kendini beğenme duygusuna karşı insanı dikkatli olmaya çağıran bir uyarıdır (Zemahşerî, III, ).
Müfessirler Sebe’ ülkesinde hükümdar olan ve Kur’an’da adı anılmaksızın bahsi geçen kadının Belkıs bint Şürahbil olduğunu kaydetmektedirler (Şevkânî, IV, ). Ancak kaynaklarda Yelkame bint el-Yeşrah b. Hâris veya Belkıs bint el-Hedahid b. Şürahbil, bir Habeş efsanesine göre Mâkedâ adlarıyla anıldığı da bildirilmiştir. Belkıs’ın kimliği hakkında kesin bilgi verilmemekle birlikte tarihçiler onun milâttan önce X. yüzyılda yaşamış, Hz. Süleyman’la çağdaş bir Arap kraliçesi olduğunu söylemişlerdir (bilgi için bk. Orhan Seyfi Yücetürk, “Belkıs”, DİA, V, ; Kitâb-ı Mukaddes, I. Krallar, 10/, 13; II. Tarihler, 9/, 12). Süleyman aleyhisselâm, hüdhüdün sözünün doğru olup olmadığını anlamak için yazdığı bir mektubu kraliçeye götürüp sonuçtan kendisini haberdar etmesini hüdhüde emretti. Mektubun besmele ile başlaması ve Sebe’ halkının Süleyman’a teslim olmalarını istemesi, davetin hem siyasî hem de dinî olduğunu göstermektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz