iklim meselesi 1 bölüm / ClimSity - Konuşmacılar

Iklim Meselesi 1 Bölüm

iklim meselesi 1 bölüm

Türkiye&#;deki İklim Değişikliğini Ele Alan Belgesel: İklim Meselesi

Tüm dünyayla birlikte ülkemizde de etkisi hissedilen iklim değişikliği sorununu Ezgi Mola, Halit Ergenç, Ozan Güven ve Serenay Sarıkaya’nın sunumuyla ele alacak İklim Meselesi, ülkemizdeki farkındalığı arttırmak adına önümüzdeki günlerde ekranlara gelecek. 

Özellikle son 50 yılda yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmelerin hepimizin hayatını oldukça kolaylaştırdığı muhakkak. Ancak yüzyılın başından itibaren iyiden iyiye ivmelenen bu gelişmelerin getirdiği sonuçların insanoğlunun derinden bağlı olduğu doğayla barışık olduğunu söylemek güç.

Her ne kadar iklim değişikliği ya da küresel ısınma gibi konularda devletlerin eliyle konferanslar düzenlenip protokoller imzalansa da neredeyse geride bıraktığımız her ayın dünyadaki en sıcak yeni ay olmasının önüne henüz geçilebilmiş değil. Öte yandan bu konudaki farkındalığı oldukça düşük olan Türkiye&#;nin git gide betonlaşan şehirleri ve buna ön ayak olan yöneticileriyle iklim değişikliğine önlem almaktan çok bu sorunu tetikleyecek şekilde hareket ettiğini söyleyebiliriz.

iklim-meselesi-ergenc-sarikaya-guven-mola-filmloverss

İklim Meselesi Ünlü İsimlerin Sunumlarıyla 8 Ocak&#;ta Ekranlara Gelecek

Gelgelelim geleceğimizi etkileyecek bu sorunların gündeme gelmesinde belgesellerin önemli yer tuttuğu aşikar. Genellikle yabancı kaynaklar aracılığıyla izleme fırsatı bulduğumuz belgesellerden bir yenisi bu kez Türkçe olarak ve ülkemiz televizyon ve sinema dünyasının önemli isimlerinin sunumuyla ekranlara gelmeye hazırlanıyor.

Dünyanın son dönemdeki en önemli konularından biri haline gelen iklim değişikliğinin birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu topraklarındaki etkilerini inceleyen İklim Meselesi, yirmi birinci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde küresel iklim değişikliğinin etkilerine en çok maruz kalacak ülkelerden biri olan Türkiye’nin meseleyle olan yakın ilişkisi farklı yönlerden ekranlara taşıyor. İklim Meselesi’nde konu her yönüyle incelenip çözüm önerileri tartışılıyor ve bu sayede izleyicilerde farkındalık yaratmak hedefleniyor.

Ezgi Mola, Halit Ergenç, Ozan Güven ve Serenay Sarıkaya’nın sunumuyla 3 bölüm halinde ekranlara gelecek olan İklim Meselesi&#;nin ilk bölümü 8 Ocak&#;ta National Geographic&#;te ekranlara gelecek. Tıpkı belgeselin fragmanında Halit Ergenç&#;in söylediği gibi umarız bu belgeselde dile getirilenler birtakım insanların dikkatini çeker.


İklim Meselesi

İklim Meselesi Bölüm 1

Bölüm 1 - Sezon 1

Bölüm Özeti

Dünyanın son dönemdeki en önemli konularından biri haline gelen iklim değişikliğinin birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu topraklarındaki etkilerini inceleyen 3 bölümlük “İklim Meselesi” belgeseli; çok yakında Nat Geo ekranlarına geliyor.
National Geographic Channel’da izleyiciyle buluşacak bu 3 bölümlük özel belgesel seride, yirmi birinci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde küresel iklim değişikliğinin etkilerine en çok maruz kalacak ülkelerden biri olan Türkiye’nin meseleyle olan yakın ilişkisi ekranlara taşınıyor. İklim Meselesi’nde konu her yönüyle incelenip çözüm önerileri tartışılıyor ve bu sayede izleyicilerde farkındalık yaratmak hedefleniyor.

Videolar

Bölümler

  • Belgeselin ilk bölümünde Halit Ergenç ve Ozan Güven enerji üretmek için kullandığımız fosil yakıtların iklim değişikliği üzerindeki etkilerini ve bu yakıtların yenilenebilir alternatiflerini araştırıyor.

  • Belgeselin ikinci bölümünde Ezgi Mola ve Serenay Sarıkaya, son yıllarda ülkemizde yaşanan kuraklıkların sebep olabileceği göç dalgaları ve nüfus baskısı sonucu kentlerde doğal kaynakların azalmasının getirebileceği olası gelecek senaryolarını araştırıyor.

  • İklim Meselesi’nin bu özel bölümünde: bize bu yolculukta eşlik eden ünlü sunucularımız Ezgi Mola, Halit Ergenç, Ozan Güven ve Serenay Sarıkaya’nın belgesel sürecinde edindikleri tecrübeler üzerinden, Türkiye’de iklim değişikliğinin etkileri mercek altına alınıyor.

iklim meselesi

  • national geographic channel'da iklim değişikliği üzerine türk aktör ve aktrislerle çekilmiş yakında yayınlanacak belgesel dizi.

    (bkz: halit ergenç)
    (bkz: ezgi mola)
    (bkz: ozan güven)
    (bkz: serenay sarıkaya)

    aslında orijinali iklim değişikliği ve biz olan programın türkiye sınırları içindeki versiyonu bu. olması gereken eksikliğini hissettiğimiz bir yapımdı. umarım çekim ve sunum yönünden de güzel olur.

    tanıtım videosu seafoodplus.info&#x;olar/iklim-meselesiocak

    tabelası ise #durde

    edit: 8 ocak 'de yayınlanmaya başlayacak.

  • tanıtım videosundaki abinin dediği gibi "farkında olmak insan üzerinde çok büyük bir yük"

    bu yükü taşıyanlarla birlikte taşıyamayan, taşımak istemeyenlerin eserlerinin ilk bölümünü 8 ocak pazar günü 'da national geographic channel'da izleyeceğimiz belgesel..

  • tanitimlarindan cok umutlu oldugum ancak icerik ve ozelliklede isin icinden diye bir adami cikarip verimliligi %40 olan termik santrallerinin geri kalan %60'inin dogaya zarar olarak tanimlamasindan sonra bitmistir. sacmaligin dik alasi. hes olmasin, termik olmasin, nukleer santral olmasin, dogal gaz ithalati olmasin, mumda oturun aq, hak size, hepimize

  • internetten de izlenebilen belgesel.

    tam bu entry'i girerken bitti. ama haftaya pazar 'de yine var. bir abimizin hes'lerden bahsederken söylediği şu lafı da genele yaymak üzere cımbızlayıp alıyorum buradan:

    "farkında olmak insanın üzerinde çok büyük bir yük"

  • "ekolojik olmayan yatırım ekonomik olamaz" diyen belgesel.

  • şu an izliyorum. bana biraz yüzeysel geldi. daha etkili daha net birşeyler beklemiştim.

    ozan güven ve oğlu iyi bi ikili olmuş

    ayrıca yurdumdan güzel manzaralarda var

  • ilk bölümünü biraz önce izlediğim belgesel. hayal kırıklığı yarattı diyemeyeceğim. tanıtım videolardan ne olacağı belli idi. 2 dakikalık bir kamu spotu bile bundan daha çok bilgi verirdi. belgesel niyetine çekmişler ama gezelim görelim şeklinde bir şey olmuş.

    hele hidroelektrik santrali mi termik santrali mi daha zararlıdır şeklinde bir yöntemle gidilmiş ki akıllara ziyan. leonardo di caprio'nun tufandan önce belgeselini ya da yuva belgeselini hiç mi seyretmediniz? diğer iki bölümünün de gezelim görelim tadında olacağı belli. neticede olmamış bu.

    edit: akıllara ziyan 2) mühendis abimiz termik santralin ısı haritasını gösterip, bu sıcaklık iklimi ne zaman değiştirir onu bilemem demez mi :)

  • senkron problemi olan yapım. bir de renkleri ayarlayan colourcu arkadaş sarı rengi çok vermişsin, elinin ayarına e mi?

  • ilk bölümünü izleyip beğendiğim belgesel. belgeselden beklentimizin ne olduğuna göre değerlendirmemiz değişir tabi ki. evet çok kapsamlı değil, aman aman ufkunuzu açan bir şey öğrenmiyorsunuz belki. iklim ne kadar global bir konu olsa da, bu belgeselin konusu türkiye ve izlemesi istenen insan türk insanı. yani o belgeselde gördüğünüz 'ben bilmem, ben bahçeyle uğraşıyorum, kocama sorun.' diyen teyze. 'balla hesin ilgisi var mı ki ya? var mıdır?' diyen amca. olaya böyle bakınca oldukça tadında yapıldığını düşündüm. 45 sene 2 ay madencilik yapan amcanın şiirinde de oldukça duygulandım. bölge insanından harika cümleler duydum. halit reisden oldukça etkilendim. adam duruyor duruyor tek bir kelimeyi öyle bir tonlamayla öyle bir mimikle söylüyor ki, o kelime artık bir kelimeden çok fazlası oluyor. izleyin, izlettirin derim.

  • dünya berbat bir yer, insan hükmünde kaldığı sürece. en çok da ilericisinden, reformistinden, devrimcisinden korkacaksın; insana, ilerlemeye, teknolojiye, demokrasiye, kalkınmaya, yeşil kapitalizme vs olan iki gram umuda bizi kapatıp kıstırdığı için; "daha fazlası olamaz mıydı, doğa önünde gerçekten yargılanamaz mıydık son yüz yıldır yaptıklarımızdan ötürü? katil mi kurtarıcı rolüne devam edecek?" diye sordurtmadığı için.

    bak bir belgesel çekiyorlar, türkiye diye çizdiğimiz dünyadaki parça hakkında, türkçe konuşan ünlülerin sesinden türkçe konuşan insanların kulağına, ki tamamen kötü değil anlatılanlar, ama bu yapım da tek bir yola doğru ittirmek için çekiliyor, o yüzden doğuş grubu ve bosch tarafından parası ödeniyor. anlatırlarken termik santraller ve hes'lerin balıklara, derelere, köylülere zararlarını; bahsetmiyorlar hiç güneş ve rüzgar enerjisinin kuşlara, toprağa olan zararlarından; kitlesel üretimin her türlü boka saracağından. niye? çünkü bu kadar karmaşık insan uygarlığı ve onun sonuçlarını basit şeylere indirgemek, bir asa ile kurtuluşu göstermek ve peşinden sürüklemek zorundadır peygamber/devrimci rolündeki aktör.

    enerji meselesi ile tüketim meselesinin hiçbir alakası yokmuş gibi; sürdüğümüz arabadan aldığımız bilgisayara kadar her şey doğaya ve zorla çalıştırılan insana-hayvana hakaret değilmiş gibi, izlediğim ilk bölüm boyunca bir kez olsun dem vurmadılar tüketimden, endüstrileşmeden. nasıl vursunlar ki dimi, edebilseler sponsorsuzca evde kendi başlarına konuşuyor olurlardı.

    ekoloji üzerine, tüketmemek üzerine, üretmemek üzerine, öldürmemek üzerine, ilerlememek üzerine çalışan, hem de buralarda çalışan onbinlerin bildiği gönül verdiği onlarca irili ufaklı oluşum varken; son yıllarda türkiye siyasetinin gidişine ket vuran taksim gezisi ve artvin cerattepesi gibi olayların hepsi gayet radikal, yerel ve yeşile dairken, sen git stk olarak mikrofonu wwf'ye uzat. hoşgeldin bozacı ile şıracı. wwf, ki zaten doğuş grubunun üçüncü köprüye finansman sağlayan garanti bankasının en yakın arkadaşı. gelecek bölüm kim mikrofonun ucundaki stk? dur tahmin ediyim, greenpeace?

    hiç şüphem yok, ilerleyen bölümlerde lifestyle olarak bisiklete binen üç çılgını da konu ederek vicdanlara su serperler, oh serin serin getir getir

    işler çok karışık. iktidarların da muhalefetlerin de işaret ettiğinden çok daha karışık. ve biz hem fail hem mağduruz. daha fazla seyirci olmamıza, gücümüzü bi yerlere temsilen vermemize dünyanın rezervi kalmadı.

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

İklim krizi ve deprem ilişkisi

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hali değildir.)

Ömer Madra:İklim İçinprogramında “Paris Anlaşması için bir fikr-i takip çalışması” diye bir alt başlığımız vardı. Şimdi bu büyük deprem felaketi gerçekleşince depremleri beklenmedik bir yerden iklim meselesine bağlamanın da zamanı olduğunu söyleyebiliriz sanırım. 

Bill McGuire’ın Hothouse Earth: An Inhabitant’s GuideyaniSera Dünya adlı kitabı yayımlandı. Alt başlığı ise Bir Yeryüzü Sakininin Rehberi anlamına geliyor. Küresel ısınmanın seraya çevirmekte olduğu dünyada neler yapılabileceğini paylaşan ve artık tamamen tehlikede olan bir gezegende giderek yok oluşa doğru ilerlediğimizi gösteren önemli bir kitap. Yazarı Bill McGuire, jeofizik ve iklim tehlikeleri üzerinde uzmanlaşmış bir profesör. Ayrıca iklim krizi üzerine birçok araştırmaya imza atmış biri. Sera Dünya’nın ilginç bölümlerinden biri, “Son Dakika Golleri” isimli yedinci bölüm. İyi başlayıp kötü biten durumlardan bahsediyor. Bu alanda çalışan binlerce araştırmacının yaptığı araştırmalara ve müthiş bir veri biriktirilmiş olmasına rağmen hâlâ iklim biliminde iyi anlaşılamayan ve mekanizmalarının nasıl çalıştığını kolay kolay ortaya koyamadığımız noktalar var. Bazı durumlarda bunlar birer son dakika golü olarak karşımıza çıkabiliyor. Bu muazzam etkili sonuçlarını önceden görüp kestirmek de o kadar kolay olmayabilir. 

Bill McGuire, bu noktalardan kaygı verici olanları saymış: Gulf Stream (Körfez Akıntısı) denen akımların yönünün ve dönüşünün ısınma ile değişikliğe uğraması meselesi var bir kere. Nasıl “çalıştığı” bir türlü tam olarak anlaşılamayan AMOC (Atlantic Meridional Overturning Circulation) denen akıntıların dalgalar halinde dönüşümü. İkinci olarak karbon yutakları meselesine ve küresel ısıtmanın yağmur ormanları üzerinde geri dönüşü olmayan izler bırakacağına değinmiş yazar: Karbonu emerek atmosferde toplanmasını engelleyen yağmur ormanlarının tersine dönüşüp karbon salım kaynağı olmasını ve bunun yol açacağı feci sonuçları anlatıyor. Üçüncüsü, permafrost olarak adlandırılan daimî donmuş toprak tabakasının, küresel ısınma sebebiyle hızla çözünmesiyle birlikte özellikle Sibirya'da milyonlarca kilometrekarelik alanda açığa çıkan “metan bombaları”. Bu “bomba”ların dünya üzerinde birçok yerde pek çok soruna sebep olacağını yazıyor.

Yazar, dördüncü ve son noktada ise bizi şu günlerde müthiş ilgilendiren bir noktaya dikkat çekiyor: Yeryüzü tabakaları nasıl birden harekete geçer? Tehdit sadece yeraltından gelen metan gazı püskürmesiyle sınırlı değil. İklim değişikliği, daha sıcak hale gelen bir dünyada yeryüzü tabakalarında sarsıntılara ve depremlere yol açabilir. Üstelik, bunun olma olasılığı sandığımızdan çok yüksek. Küresel ısınma volkanların patlamasına veya kıyı şeritlerinde tsunamiler yaşanmasına sebep olabilir. Bill McGuire, “Bunları kavramak çok kolay değil. Bunların artık delilik, çılgınlık gibi göründüğünü biliyorum. Ancak, gerçek bu” diye yazıyor. 20 bin yıl önce gezegenin bir “buzdolabı olduğunu, buzulların Avrupa'nın ve Kuzey Amerika'nın çok büyük kısmını sardığını söylüyor. Takip eden 15 bin yılda Dünya’nın inanılmaz bir değişime uğradığını söyleyen Bill McGuire, “Medeniyetimiz büyüdü ve gelişti. Ancak bunun bazı sonuçları var. Bunlardan biri, yükselen sıcaklıkların buzulları güneş altında kalmış tereyağı gibi eritmesi. Bu, zamanla yeryüzünün birçok yerinde devasa su kaynaklarını yarattı” diyor.

Bir bilim insanı olarak anlattığı şey bana önemli geliyor: “Devasa buz ağırlığının kalkması ve bunun sonucunda, onca zamandır bastırılmış durumdaki yeryüzü tabakasının birden geri esnemesi Kuzey Avrupa'da beklenmedik depremlere yol açtı. İzlanda'da korkunç volkan patlamalarına, Norveç'in kıyılarında ise büyük bir heyelana sebep oldu. İskandinavya'yı ve Britanya'nın doğu kıyısını da tsunami vurdu” diyor. Yerkabuğuna yüklenen bu büyük yük, kıyı bölgelerinde volkan patlamalarına sebep oluyor. Bu çok ilginç bir şey. Kuzeyde buzulların erimesi neden kıyılara etki ediyor? McGuire, küresel ısınmanın bir sonucu olarak jeolojide büyük değişiklikler olduğunu söylüyor. Bir yandan Grönland’daki ve Antarktika'daki devasa buzullar hızla erirken, Kuzey ve Güney kutuplarındaki deniz seviyelerinde yükselme hızlanıyor ve gezegenin kabuğu da strese giriyor. Yüksek, büyük buz ve su kütlelerinin yer değiştirmesi sonucunda pek çok deprem meydana geliyor. Bunlar bilimsel araştırmaların sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Güney Alaska'da da uyuyan bir dev var. “Kömür madenindeki kanarya” diye de adlandırılıyor. Yatay, bir kilometrelik buz kütlesi son yüzyıl içinde ortadan kalkmış. McGuire, bu devasa yükün kalkmasının deprem faaliyetlerini arttırdığını söylüyor. Sert tabakanın, yani toprak tabakasının küresel ısıtmaya cevabı olarak, küçücük çevresel değişikliklerin muazzam sonuçlar doğurabileceğini de ekliyor. 

McGuire ayrıca “Deprem olduğu zaman, o fayın magma dolu toprağı tetiklemesi volkanik patlamalara yol açar” diyor. Ve ekliyor: “Fizik ‘küçücük bir etkinin çok büyük bir tepkiye yol açabildiği bir sistemdir. Hızlanan su yükselmeleri ve aşırı hava durumları potansiyel olarak ölümcül jeolojik hareketlere yol açabiliyor” diyor. Maraş merkezli devasa depremden sonra kitaba tekrar dönüp baktığımda, şu bölüm dikkatimi çekti: Kıyı bölgeleri (Hatay, İskenderun bunlara birer örnek) genellikle tektonik levha hareketlilikleriyle sınırlı ve sonuç olarak pek çok aktif volkanın ve deniz depreminin etkilediği bölgelerdir Eğer bunlar bir şekilde tetiklenirse yer kabuğunun çok hızlı bir şekilde harekete geçebileceği ve volkanik patlamalara yol açabileceği belirtiliyor Sera Dünya kitabında. Alaska'daki Pavlof Volkanı buna muazzam bir örnek. Aynı zamanda Kaliforniya'nın San Andreas Fayı da kıyılardaki durumun nasıl gelişeceğini ve yükselen tansiyonun, gerilimli fayı çok daha kolay kırılır hâle getireceği gösteriyor.

Sonuç olarak, küresel ısınmanın veya ısıtmanın beklenmedik sonuçlarını hızla görmeye başladık. McGuire, “Birçok insanın hatta iklim bilimcilerin bile durumu bu netlikte göremediklerini ifade etmek zorundayım” diyor. “Bununla birlikte,” diye ekliyor, “durum o kadar net ki; artık biz çocuklarımıza ve onların çocuklarına sadece çok daha sıcak bir dünya değil, jeolojik olarak çok daha kırılgan, çatlayan, patlayan, dökülen bir dünya miras bırakıyoruz. Onun için, fosil yakıtlarla mücadele, yani bu yakıtların yasaklanması, can alıcı önem taşıyor.”

On binlerce yıllık ritüel değişiyor

Yücel Sönmez: Programda birkaç güzel haber de verelim. Türkiye'nin kuş türü Karabaşlı Çulha Kuşu oldu. Geçtiğimiz yıl Iğdır'da halkalanmıştı, dünyanın en nadir kuşlarından biri olarak kabul ediliyor. Yolu buraya düşmüştü. Makalesi geçtiğimiz günlerde çıktı ve resmî olarak ülkenin kuş türü oldu.

Uzun arayışlar sonucunda, öldüğünden korktuğumuz leoparın Türkiye'de yaşadığı, canlı olarak gezdiği netleşti. Araştırmalar daha da genişletildi ve Hasankeyf civarında, Sason Dağı'nda kar leoparı gördük. Çok net, çok güzel görüntüler yakaladık. Hasankeyf çok uzun süredir bu canlının yaşam alanı olarak biliniyor ve kabul ediliyordu. Özellikle sular altında kalan Dicle Vadisi, hayvanın yaşayabileceği nadir yerlerden biriydi. kilometrelik bir vadinin sular altında bırakılarak yok edilmesi inanılmaz. 

Türkiye'deki kış koşullarının yumuşak geçmesi nedeniyle doğada çok enteresan şeyler olmaya başladı. İstanbul'a kar yağıyor olsa ve kış gelmiş gibi görünse de aslında mevsim normallerinin aşıldığı bir dönem yaşıyoruz. Uzun süre kış olmadı. Bu, doğada enteresan yansımalara neden oldu. Normalde kış aylarında buraya gelmesi gereken canlılar gelmedi. Özellikle kuşlar, hareket kabiliyetleri yüksek olduğu için her şeye ani tepki verebiliyor. Kışın etrafımızda görmemiz gereken kuşlardan bazılarını maalesef görmedik. Gediz Deltası, Küçük Menderes Tarlası, Milas, Tuzla, Büyük Menderes, Bafa Gölü, Tahtalı Barajı, Köyceğiz Gölü gibi noktalarda her yıl kış ortasında kuş sayımları yapılır. Ege Bölgesi'nde yapılan sayımlarda popülasyonun olağanüstü derecede düşük olduğu ve bazı türlerin Türkiye'ye neredeyse hiç uğramadığı ortaya çıktı. Kılkuyruk kuşu, kaşıkgaga… Bu yıl Türkiye’de yok denecek kadar az. 

Ö.M.: Su kuşlarının bu kadar az gelmesinin sebebi, Tuz Gölü başta olmak, üzere kuraklıklar. Değil mi?

Y.S.: Gelmeme sebepleri Kuzey’de yeterince kış olmaması. Dolayısıyla göç etme gereği duymuyorlar ve yolları buraya düşmüyor. Binlerce, on binlerce yıllık ritüel değişiyor. Çok önemli bir şeyden bahsediyoruz.

Kuruyan göller konusunu da incelediler. Marmara Gölü geçtiğimiz yıl kurumuştu, şimdi tarla olarak kullanılıyor. İçler acısı bir manzaraya sahne olmuş. Su kuşları burada hâlâ göl olduğunu düşünerek gelmiş. Etrafta görülmüşler. Ama maalesef ortada göl yok. Çok acı verici bir durum.

Yine aynı şekilde kuş sayımları sırasında sulak alanlar ziyaret ediliyor. Kuş sayımını yapan arkadaşlarımla konuştuğumda ilk izlenimlerinin içler acısı olduğunu paylaştılar. Sulak alanlarda su seviyesinin önemli oranda düştüğünü ve buraya gelen türlerin de sayıca az olduğunu söylediler. Türkiye'nin doğasında olağanüstü şeyler yaşanıyor.

Ö.M.: Malatya Valiliği, büyük deprem faciasından sonra Sultansuyu Barajı'nın tedbiran kademeli olarak boşaltılacağını duyurdu. Bunun sonuçları önümüzdeki günlerde dikkatle takip edilmeli.

Y.S.: Bu bölge aynı zamanda Fırat ve Dicle nedeniyle Türkiye'nin en büyük barajlarına ev sahipliği yapıyor. Suların önünde bir sürü baraj kurulu. Deprem bana barajların durumunu düşündürdü. O suyun birdenbire, tekrar nehir yatağında hareket etmesi daha büyük bir felakete yol açabilir. Bütün barajlar incelenmiş. Bir barajda çatlaklar olduğu ifade edildi. Dolayısıyla barajın topladığı su boşaltılıp duvar üzerindeki yük hafifletilecek. Aslında bu çok büyük bir risk. Özellikle baraj duvarının alt tarafındaki yerleşim için ama sadece insanlar için değil. O nehir yatağını, o vadiyi kullanan tüm canlılar için büyük bir tehdit.

deprem

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir