ilmiye sınıfı görevleri / İLMİYE - İlişkili Maddeler - TDV İslâm Ansiklopedisi

Ilmiye Sınıfı Görevleri

ilmiye sınıfı görevleri

kaynağı değiştir]

Ana madde: Darülkurra

Hicri ikinci asrın başlarında, cami gibi yerlerde oluşturulan gruplarda kıraat ilmi tahsil edilmeye başlanmıştır. Bu çalışmalar birçok eserin yazılmasına zemin hazırlamıştır. Bu eserler Kurra Halkaları, Darül Kur'an, Darül Huffaz ve Darül Kurra'ların ders programını meydana getirmiştir. Bu yerlerde ilm-i kıraat tahsil edilmiştir. Anadolu Selçuklu'larından önce Şam'da, Darül Kur'an adı ile Şeyh İbn Ömer ve İbnü'l Münca medreseleri vardı. Anadolu Selçukluları ve Karamanoğulları'nda bu kurumlar Darül Huffaz adını aldı. Yine Karamanoğulları ve Anadolu Selçukluları döneminde birçok Darül Huffaz medresesi kurulmuştur[4].

Darül Hadis[değiştir kaynağı değiştir]

İslam dünyasında ihtisaslaşma için kurulmuş medreseler de görülmektedir. Bu tür medreseler genel olarak üç gruba ayrılabilir.

Darül Kurra[değiştir kaynağı değiştir]

Ana madde: Darülfünun

Osmanlı'da üniversitenin karşılığı sayılabilecek kurum olan darülfünundur. Darülfünun açılmasına 1845 yılında açılmasına karar verildiyse de buna artık bozulan medrese tarafından karşı çıkılmıştır. Bu nedenle açılış 18 yıl gecikmiştir. 1863, 1870 ve 1874'te açılan darülfünunlar kısa süre sonra kapanmışlardır. Kapanmanın arkasında hep medrese baskısı olmuştur. Kesintisiz darülfünun ancak 1900 yılında kurulabilmiştir[14].

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra İsviçre'den Prof. Albert MalcheTürkiye'ye davet edilerek mevcut Darülfünun ile ilgili incelemeler yapması istenmiştir. Prof. Malche, Darülfünunda incelemeler yapmış ve sonunda 95 sayfalık "İstanbul Darülfünunu Hakkında Rapor"unu hazırlamıştır. Darülfünunun genel eleştirisini yaparken temelde şunu söylemiştir: "Esas sorun şudur; bilim nakil yolu ile değil, yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarıcı şekilde olmalıdır. Darülfünun bilimsel zihniyeti yaratmaktan sorumludur ve bunun dışında kurtuluş yoktur." Malche'nin raporunda Darülfünuna ait temel sorunların bazıları şunlardır; "Öğretim üyeleri ders kitabı yazmıyor. Konusunda yenilikleri izlemiyor ve ders içerikleri değişmiyor. Zamanlarının çoğunu akçalı işleri nedeni ile darülfünun dışında geçiriyorlar. Bilimsel araştırma yapılmıyor. Sonraki kuşaklar için bilimsel kadro oluşturacak ortam yaratılmıyor. Toplumdan soyutlanmış ve ülkenin doğal ve toplumsal sorunlarına karşı ilgisiz."[15]. En sonunda bu eksiklikleri giderebilmek amacıyla 1933 Darülfünun devrimi yapılmıştır. Bu yasayla darülfünun lağvedilmiş ve yerine aynı gün üniversite kurulmuştur[14][15].

Türkiye Cumhuriyeti dönemi[değiştir kaynağı değiştir]

Osmanlı Devleti'nde medreselerde kullanılan öğretim metodu dedüktif karakterde idi. Bu metodun esasını meseleleri naslara ve otoritelere dayandırmak teşkil etmektedir. Bu dedüktif metot, ilk zamanlarda ezberi esas almıştır. İlk önce Kur'an'ı ezberlemek ve mümkün olduğu kadar çok sayıda hadis öğrenmek gerekiyordu. Bir müddet sonra imla metodu gelişmeye başlamıştır. Buna göre talebeler ders esnasında hocanın karşısında halkalar halinde oturarak dersi takip etmekte ve gerektiği yerlerde not tutmaktaydılar. Bu not tutma yöntemi Kur'an dersleri hariç hemen hemen bütün derslerde uygulanmaktaydı. Zamanla imla metodunun yanında şerh ve izah metodu da gelişmeye başlamıştır. Medreselerde okutulan kitapların nüshalarının çoğalması ve bunların öğrencilerin eline geçmesinden sonra yavaş yavaş imla metodu terk edilmeye başlanmıştır. Bundan sonra metni bir öğrenci yükse sesle okuyor, hoca da gerekli izahlarda bulunuyordu ve metin üzerinde düzeltmeler yapıyordu. Ayrıca hoca, kendisinin yapmış olduğu izahları talebelere yazdırıyordu. Müderrisler, kimi zaman okuttukları derslerden herhangi bir bahis üzerine talebelerine münazaralar yaptırırlar ve neticede iki taraf arasında hakem olup mütalâalarını söylerlerdi.

Medreselerde soru-cevap metodu da kullanılmaktaydı. Hoca öğrencilere soru sorup cevabını beklediği gibi, öğrenciler de belirli bir nizama göre hocaya soru sorabilirlerdi. Yani derslerde takrir ve karşılıkla konuşmaya yer verilirdi. Belirli günlerde halka açık toplantılar da düzenlenirdi. Medreselerde her ne kadar kendi binalarında ders yapılıyorduysa da camilerde de sık sık ders yapılır ve bu dersi herkes izleyebilirdi. "Ders-i âmm" denen meşhur hocalar kent ve kasabaların büyük camilerinde cami dersleri adıyla herkese açık olarak dersler verirlerdi. Cemaat hocanın etrafında halka olur, anlatılanları dinlerdi. Bu derslerin düzenli izleyicileri bulunmaktaydı. İkindi namazından sonra daha sık yapıldıkları için ikindi dersleri de denilmekteydi. Osmanlı medreselerinde dersler kolaydan (muhtasardan) zora (mufassala) doğru bir seviyede okutulurdu.

Medreselerdeki öğretim metodu, daha sonraları müşahede, tecrübe, tetkîk ve tenkide yer vermeyen; sadece ayetlerin, hadislerin veya diğer metinlerin Aristo mantığına göre şerh ve tefsirine inhisar eden bir metot halini almıştır. Mânâdan ziyade lafza kıymet veren, yazı öğretimine yer vermeyen skolastik bir nitelik halini kazanmıştır. Müderrisler, felsefî ve kelamî meselelere çözüm bulmak ve tartışmak yerine, bu konuları eski bilgilerle geçiştirmeyi tercih etmişlerdir. Böylece medreselerde amaç; düşünen, araştıran ve sorgulayan insan yetiştirmek olmaktan çıkmış, sadece mevcut bilgilerle yetinen, sorgulamayan hazırla yetinen insan modeli yetiştirmek şekline dönüşmüştür. Bu kısır döngü talebenin zihninin gereksiz bilgilerle dolmasına, dolayısıyla öğrenci boyutunda zaman kaybının oluşmasına yol açmıştır[2].

Özelliklerinin bozulması[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir