şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi / Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suy… | Flickr

Şimdi Tekrar Ne Yapsam Dedirtme Bana Yarabbi

şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi

MÜNACAAT ŞİİRİNİN İÇERİK BAKIMINDAN TAHLİLİ

Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde bir zamandı heves ettim gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için hâlbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi.

Hata yapmak fırsatını Adem’e veren sendin bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

Çeşme var, kurnası murdar yazgım kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

Gençtim ya, ne fark eder deyip geçerdim nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim. Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine arastadan ırmaklara çark ettiren dargınlık! Yola madem çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar yola devam ederdim.

Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize. bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

Oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık gönendi dünya bundan istifade dünya bayındırladı: Bir yakış, bir yanış tasarımı beride öte yakada bir benî adem her gün küsülü kaldık.

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan artık bu yaşa erdirdin beni, anladım gençken almadın canımı, bilmedim demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış insanın insana raptolduğu cevher.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu göster, kırılacak odunu kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde?

İsmet Özel’in Münacaat şiirinin ilk dizelerinde yaşının ilerlemesine rağmen ölümün ona yanaşmadığını dile getirerek var olmanın, var olabilmenin kavrayışını belirtmiştir. Yaşam, ölüm ve yaşam ile ölümün bilincinde olmanın farkındalığı ilk iki dizeyle giriş yapılmıştır. Şiirin ilerleyen kısımlarına ön ayak olan dizeler varoluşsal sorgulamanın ilk adımıdır. Yine şiirin ilk kısmında varoluşsal sorgulanmadan sonra gençliğin vermiş olduğu aceleciliği ve ardından gelen istek ve zevkleri insani bir duygunun gerektirdiği şekilde ifade etmiştir. Lakin bunu yaparken de bir sorgulama ve en son dizelerde yine yaşam, ölüm ve yaşam ile ölümün bilincinde olma farkındalığı üçgeni arasında söyleyecek bir cümlesi kalmadığını varoluşsal olarak hayatta olsa bile dile getiremedikleriyle ölüm ile paslandığını vurgulayarak belirtmiştir.

Şiirin ikinci kısmında Hz. Adem’i konu edinerek Hz. Adem’in cennette yapmış olduğu yasak elmayı yeme sahnesine atıfta bulunarak hata yapmasını öne sürmüş ve kendini de onun yerine koyarak hata payının ne olduğunu sorgulama yoluna gitmiştir. ‘’Gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi/haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne’’ sözleriyle hayatın merkezine, insanın ayaklarının üstünde durmasını, yere sıkı sıkı bastığını bu bağlam içerisinde haykırarak da sesini duyurmaya çalıştığını söylemeye çalışmıştır. İlk kısımda bulunan dizelerde cümlesi kalmayıp bu kısımda bir şeyler söylemeye çalışması toprak ve gökyüzü arasındaki bağlantı ile açıklamak mümkün olabilir. Çünkü öncesinde varoluşsal sorguyu ölüm ve yaşam arasında doğrudan yaparken şiirin ikinci kısmında toprak ve gökyüzü ilişkisinden kaynaklı toprak-ölüm, gökyüzü-yaşam uyumu içinde gerçekleşmiştir. Aynı kısmın sonunda ise bu sorgulamalar ve içini açmanın, açamayışının sezdirilmesi sonucunda ademoğlunun/insanların kendi tarafından artık anlaşıldığının, bilindiğinin daha doğrusu farkına varıldığını söyleyip soru sormanın bir mana ifade etmeyeceğini dile getirmiştir.

Sonrasında gelen kırgın bir yankı olarak betimlediği sesini kaderle birleştirerek avucunda yani el çizgilerinde aramasıyla devam etmiştir.

Dördüncü kısımda sorgulamanın bitmesiyle, bir hazin son, bir vazgeçiş ve hoyratlık artık hiçbir şeyin kendisi için fark etmeyeceğini ‘’Gençtim ya, ne fark eder deyip geçerdim/ nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da/ gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem’’ dizeleriyle anlamlandırmıştır. Ardından gelen dizede ise şairin kendini dünyanın merkezine alması ve bu bağlamda insani duyguların ağır basması hasebiyle kendi içinden -merkezden dışarıya doğru- bir açılım söz konusudur. Buna göre şair önce çöllerdeki mücadelenin sonra da beşinci kısımda bulunan ‘’Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim/gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın’’ dizesiyle şehrin sıkıntısının içeren bir yolculuğun serüvenini anlatmıştır. Tekrardan dördüncü kısma dönecek olursak çöllere bir ideal uğruna çıkması sonucunda da başarısızlığa uğrayıp utanmış yüzü eğik düşmüş fakat yürümeye devam etmiştir.

‘’Hep sevişecek gibi baktık birbirimize./ Bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık./ Oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar/ ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde/ hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık/ bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için/ kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık’’ dizeleri insani duyguların ve kendi benliğinden yolculuğa çıkarak yürümeye devam ettiği sürgün yeri olarak betimlediği şehir yaşantısı bir hesaplaşmaya dönüşüp karşıtlık çıkarmıştır. Bundan dolayı bu karşıtlık kendinin var olma mücadelesinin bir başlangıcını teşkil etmektedir. Devamında ‘’alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı’’ dizesiyle bir arınmadan bahsetmiş ve ‘’doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık’’ dizesiyle de kendi varlığından kısarak bir feda etme sürecini anlatmıştır. Bunun akabinde ‘’gönendi dünya bundan istifade dünya bayındırladı:’’ dizesiyle dünyanın sevinç duyduğunu, geliştiğini anlatmıştır. Son olarak ise küsülü kalarak bir yabancılaşmadan söz etmiştir.

Yedinci kısımda da yola çıktığı yolda yürümeye devam ettiğini ve bu maceranın onu tutuklu kıldığını söylemiş ardından sorgulayıcı olmayan yinelemeler ile şiirin ilk kısımlarını hatırlatarak sorularının cevabını çıktığı yolda bulabileceğini kavramıştır. Dizenin devamında büyük hatadan beri nezaretin yer olduğunu yani seafoodplus.info’in yasak meyveyi yemesiyle cennetten yeryüzüne indirilmesini ve büyük hatadan beri nezaretin, sorgulanılan mekânın yer olduğunu belirtmiştir.

Son kısma gelince de tüm bu yaşanan sorgulamalar, maceralar, fedakârlıklar ve seslenmelerin tek bir sesleniş ile son bulacağını ve sorularına sesleniş ile cevap geleceğinin bilincinde olması onu başka bir seslenişe itmiştir. Bu sesleniş yaratıcıya olan bir yakarıştır. Münacaattır. Bu sorgulamalar şiirin sonunda ter dökmek nereye sürükler kişiye sorusunun yine soruya sürüklemesini ifade etmiştir. Bu sorunun cevabı da yaratandan alacağı cevap için sorulmuş bir sorudur. Bir arayış, soruş ve varoluş mücadelesidir.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi

taşınacak suyu göster, kırılacak odunu

kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde

bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin

tütmesi gereken ocak nerde?

M&#;nacaat şiiri - İsmet &#;zel

Haberin Devamı

Çeşme var,kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.

Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış,bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.

Haberin Devamı

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı,bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?

İSMET ÖZEL

Münacaat

Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde bir zamandı heves ettim gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi. Hata yapmak fırsatını Adem’e veren sendin bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi. Çeşme var,kurnası murdar yazgım kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi. Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim. Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık! Yola madem çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar yola devam ederdim. Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize. bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık. Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık gönendi dünya bundan istifade dünya bayındırladı: Bir yakış,bir yanış tasarımı beride öte yakada bir benî adem her gün küsülü kaldık. Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan artık bu yaşa erdirdin beni,anladım gençken almadın canımı,bilmedim demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış insanın insana raptolduğu cevher. Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu göster,kırılacak odunu kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde?

İsmet Özel

“çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.”


Günlerdir kafamın içinde dolanan İsmet Özel şiiri
Şiirin iki bölümü çok etkiliyor beni.

Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.


Bilmeden neler istiyoruz

Ve tabiiki son mısraları:

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?


Adeta aylardır ettiğim dua gibi.

Tamamı için buyurun:
[youtube]git [/youtube]

şiiri dinlediğimiz en popüler youtube videosu telif yemiş. hani şu haluk bilginer'in polis filmden sahnelerin olduğu video.
aynı şiiri dinleyecek tane video yüklü ama işte insan bi an arabaske bağlıyor be.

Şiirin o malum dizesinden geçtikten sonra, keşke herhangi bir dargınlık beni de leylak kokusundan çoban çevgenine çark ettirse, diyorum.

sevişecek gibi baktık, öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık" falan. üstad münacaat içine bu kadar realizm katmasa olmaz mıydı? olur muydu? olsa iyi olurdu. bu dizeler başka şiirine kalaydı.

münacaat denilince beklenenden biraz farklı, fakat oldukça etkileyici bir şiir.

şiirsiz anlasaydık okurmuyduk hiç şiir!

alıntı

“bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.”


alıntı

Gecenin dem bulduğu şu saatlerde ismet özel beyefendinin “hata yapmak fırsatını adem’e veren sendin. bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana. gençtim ve neden hata payı yok diyordum hayatımda.” dizeleri üzerine düşünmek.

kim bilir daha ne hatalar yapacak ne sonuçlar çıkaracağız ? bir gün biz de “şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu göster, kırılacak odunu kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde?” diye soracak raddeye gelebilecek miyiz?

ismet özel şiiri.



hata yapmak
fırsatını adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

çeşme var,kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

düneyin, başımı yastığa koymuş, güneşin şuleleri sol yanağımda gezinirken gözlerim kapalı bir vaziyette kendimden geçmeme vesile oldu. bir anlığına da olsa düşünmekten, anlamaktan vazgeçtiğimi sezdim. başta korksam da, garip bir şekilde göğsümde bir huzur serinliği hissettim.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir