çingenelerin anavatanı / (PDF) Avrupa'nın Ötekileri: Çingeneler | Kurtuluş Sığırcıkoğlu - seafoodplus.info

Çingenelerin Anavatanı

çingenelerin anavatanı

Çingeneler veya kendilerini tanımladığı adlarıyla Romanlar, MS civarında yaşadıkları Hindistan’ın Penjap bölgesinden, İran platosu üzerinden Kuzey Afrika ve Avrupa’ya yayılmış, Hint- Avrupa asıllı bir halktır. Tüm dünyada milyon Çingene’nin yaşadığı sanılmakta olup en büyük Roman gruplarını Balkan yarımadası barındırmaktadır.

Gypsy girl, Romania

Çingeneler dünyaya Neden, nasıl ve ne zaman yayıldı?

Romanların neden Hindistan’ı terk ettiği kesin olarak bilinmemekteyse de üç teori

ileri sürülmüştür.

  1. Hindistan’ı fetheden Müslümanların, Romanları köle olarak alıp ülkelerine götürülmesi ki Mahmut Gazi’nin Sindh ve Penjap’ı işgali sırasında Hintliyi esir aldığı bilinmektedir.
  2. En düşük kast olduğu sanılan Romanların, Müslüman fatihlere karşı paralıasker olarak (ya da kast yükseltme karşılığında) Batı sınırına sürülmesi ki alınan yenilginin sonucunda göç etmek zorunda kalmış olabilirler.
  3. Firdevsi’nin Şehnamesi’ne (MS yüzyıl) göre MS yılında vatanlarını terk edip dünyaya yayılan kişilik Luri halkı eğer Çingenelerse yayılmalarının Hindistan’ın Müslüman orduları tarafından fethedilmesiyle ilişkisi yok demektir.

Roman halkının Avrupa içlerine yayılmasının nedenleri ve gelişimi hakkında da kesin bilgilere sahip olmamakla birlikte Müslümanlar tarafından asker olarak kullanıldıkları teorisi düşünülmektedir.

Gypsy from Istanbul Turkey postcard Ottoman era
Romanlar veya Çingeneler aşağıdaki etnik gruplardan oluşmaktadır:
  1. Kalderaşlar: Kendilerini gerçek Çingene kabul eden topluluk Balkan Yarımadasında yaşamakta, geleneksel olarak demircilik, bakırcılık, kazancılık gibi işlerle uğraşmaktadır. Adları Rumence ‘caldera’ (kazan) kelimesinden gelmektedir. Orta Avrupa’da yayılıp Lovari, Boyha, Luri, Çurari ve Türko-Amerikan adlı beş kola ayrılmışlardır.
  2. Gitanolar: İber yarımadası, Kuzey Afrika, Güney Fransa
  3. Manuşlar: Fransa’nın Alsak bölgesinde yaşayıp Valsikan, Pimontesi ve Gaygikanlar adlı üç alt gruba ayrılmışlardır.

Çingene Ne demek?

Çingene terimi, Bizans döneminde Yunanca &#;dokunulmayan&#; anlamındaki  ‘atsinganos&#; (αθίγγανος) veya ziganos (σιγγάνος) teriminden Türkçe dâhil pek çok Batı diline girmiştir. MS yılında Saint Athanasia’nın Trakya’da Atsingani adlı yabancılara yiyecek verildiği ve MS yılında İmparator I. Nikephoros’un bir ayaklanmayı bastırmak için Atsinganilerin büyü bilgisinden yararlandığı kayıtlıdır. yüzyılda Balkan yarımadasına, yüzyılda Almanya, yüzyılda İskoçya ve İsveç’e yayılan Romanlar, yılında dek Romanya’da köle olarak kullanılmış, II. Dünya savaşı sırasında Naziler tarafından toplama kamplarına hapsedilmişler arasında Roman bu kamplarda ölmüş, bu dramatik olay Romani dilinde Porajmos (vahşi bir hayvan tarafından parçalanmak) olarak tanımlanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gittikçe hızlanan sanayileşme süreci Çingenelerin geleneksel geçim kaynaklarını yok etmiş ve yaşadıkları ülkenin kültürüne büyük ölçüde asimile olmalarını sağlamıştır.

Ayrıca Oku: Çingene Mitolojisi Sözlüğü
Çingene Mitolojisi Sözlüğü

&#;dan Çingene Düğünü(Roman Halk Düğünü) &#;Pathé-Magazine&#; video kaydı.


Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 1 Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler HAZIRLAYAN: KURTULUŞ SIĞIRCIKOĞLU HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ SİYASET BİLİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 2 İÇİNDEKİLER Giriş………………………………………………………………………………3 Asya’dan Avrupa’ya Uzanan Dolambaçlı Bir Yol…………………………….5 Holokost’un Öteki Yüzü: “Porajmos” (Çingene Soykırımı)………………….9 Günümüzde Avrupa Birliği’nin Azınlıklara Bakışı ve Fransız Yorumu…… Sonuç: Çingenelerin Avrupa’daki Dramı………………………………………15 Ek Bilgi: ECRI Kararı………………………………………………………… Kaynakça. ……………………………………………………………………………………… Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 3 “Çingeneyim. Uzun, bitmek bilmeyen yolların kızıyım. Çingeneyim. Nereden geldiğimi, ne olduğumu kimse bilmez. Çingeneyim. Yarın nerede, ne halde olacağımı kim söyleyebilir? Biz Çingeneler için yol uzundur, hem de çok uzun. Çingeneyim. seafoodplus.infoıyım. Bu benim kaderim.”1 -Esmeralda- seafoodplus.info Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu eserinin müzikal uyarlaması Notre Dame de Paris’teki “Çingene” (Bohémienne) kısmından alıntı. Eser, 18 Eylül ’de Paris Kongre Sarayı’nda Fransızca (orijinal dilinde) sergilenmiş olup Esmeralda rolünü Hélène Ségara performe etmiştir. Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 4 GİRİŞ Tam da bu şekilde dile getiriyordu içinde bulunduğu durumu Esmeralda. Paris’in güneş görmeyen zindanlarından birinde ölümünü beklerken düşünüyordu tüm bunları. Ana rahmine düştüğü andan itibaren kaderinin alnına kanla yazıldığını bilircesine acı çekiyordu. Yükü, Quasimodo2’nun sırtında taşıdığı habis kas yığınından bile daha ağırdı, acı veriyordu ona. Onunkisi sadece sessiz bir çığlıktı. Kanı lanetliydi onun. Paris’in kanalizasyonu taşmış, balık kokan caddelerinde devasa kalabalığın içerisinde görünmeyecek kadar küçük müydü? Yoksa değil gören gözler, bakan gözler bile tenezzül etmiyor muydu onun güzel gözlerine misafir olmaya? Yoksa perde-i zulmet mi çekilmişti bu insanların vicdanlarına? Aslında tek sorunu herkes gibi olmamasıydı. O çevresindekilere göre oldukça farklıydı. Ne olduğu, nereden geldiği bilinmiyordu, ya da kimse bunu öğrenmeye çabalamıyordu. O belli temeller üzerine kurulmuş bu toplum için aykırılık abidesiydi. Konar-göçer hayat yaşar, geçici olarak yerleştiği yeri evi olarak benimser, dans etmeyi, şarkı söylemeyi, rengarenk giyinmeyi severdi. Önemli olan anı yaşamaktı, günü kurtarmaktı. Bakışlarının derinliğinde ete kemiğe bürünürdü en ölü canlar. Sonsuz enerjisi, kaynağı belli olmayan neşesiyle kedere, hüzne meydan okurdu adeta. Sevgi doluydu kuş gibi çarpan yüreği. Aşık olduğunda hiçbir engel tanımazdı önünde. Severdi, fakat sevilmezdi, zira o farklıydı, o yabancıydı, dinsizdi, kimliksizdi, o bir Çingeneydi. Peki kimdi bu Çingeneler? seafoodplus.info Hugo’nun 'de yazdığı Notre Dame'ın Kamburu romanında çingene Esmeralda'ya aşık olan çirkin, kambur, aksak ve sağır zangoç. Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 5 Asya’dan Avrupa’ya Uzanan Dolambaçlı Bir Yol Dilbilimciler, Çingene gruplarının bugün kullandığı dillerle antik dilleri kıyaslamışlar, başka dillerden alınan kelimeleri ve bu kelimelerin nereden ve ne zaman alındığını bulmaya çalışmışlardır. Bu çalışma, bugün Güney Pakistan olarak bilinen Hindistan’ın Sind bölgesinin Çingenelerin anavatanı olduğunu ortaya çıkarmıştır. (Hancock) Daha sonraları Bizans İmparatorluğu tarafından “Çingene” olarak adlandırılacak bazı gruplar Hindistan’da yarı göçebe hayat tarzını benimsemişlerdi. En eski kayıtları 6.yüzyıla dayanan bu topluluklara “Domlar3” denilirdi. Domlar sepet yapımı, çöpçülük ve metal işçiliği gibi işlerle geçimlerini sağlarlardı. Aslına baktığımızda bu meslekler çok nadir, alışılagelmemiş meslekler değildi, çünkü İrlandalılar da Çingenelerle hiçbir akrabalık ilişkisine sahip olmamasına rağmen hemen hemen aynı işleri yaparlardı. Fakat bu insanların icra ettikleri meşguliyetlerden şunları anlayabiliriz ki; Çingeneler neredeyse işçi sınıfına bile ait değillerdi, yani piramidin en altında, toplumun en alt seviyesinde yer alıyorlardı ve dönemin kast sisteminin yükü altında ezilmişlerdi. Bu yarı göçebe hayat Domlar’a, yaşadıkları yerlerde savaş çıkması durumunda kolayca kaçma fırsatı sunuyordu. Günümüzde Avrupa’da yaşayan Çingeneler büyük olasılıkla Gazneli Mahmut’un4 savaşalarından kurtulmayı başaran mültecilerin çocuklarıdır, çünkü Çingenelerin bugünkü dillerine baktığımızda birçok Ermenice kelimeye rastlamak mümkündür. Bu da Çingenelerin yüzyılda Bizans İmparatorluğu’na doğru yol alırken Ermenistan üzerinden geçtiğini kanıtlar niteliktedir. Ermenistan’ın Selçuk Türkleri tarafından işgali bu ülkede geçici süreliğine konaklayan Çingenelerin Bizans Anadolu’suna girme sürecine ivme kazandırmış ve daha sonraları dört bir yana, Afrika’ya, Rusya’ya ve Ortadoğu’ya yayılmalarını tetiklemiştir. 3. Büyük bölümü İran,Türkiye Irak, Mısır, Romanya ve Bulgaristan olmak üzere Orta Doğu, Avrupa ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşayan Hint-Aryan ırkına mensup Hindistan kökenli, Roman halklarının bir alt öbeğini ve kolunu oluşturan Hint-Avrupa dil ailesinden Domari dili konuşan Proto-Roman bir etnik grup. (Hancock) 4. () İslam dinini ilk kabul eden Türk İmparatorudur. İslâm dünyasında halifeden sonra ilk "Sultanlık" ünvanını alan ve kullanan sultandır. yılında Gazneli Sultan Mahmut, Peşaver’e girip Hindistan'a ayak basmıştır. Bir yıl sonra da Hindistan'ın kişilik fillerle donatılmış ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştır.(turkcebilgi) Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 6 Günümüzde Çingenelere ait bilinen en eski bilgiler Yunanistan’ın Athos Dağı’nda bulunan İberon Manastırı’nda yılında derlenen “Aziz George’nin Hayatı” adlı kitapta bulunmuştur. Kitapta, yılında İstanbul’da bir doğal parkta bulunan vahşi hayvanların bariyerleri aşarak şehre yayıldığı ve insanlara zarar verdiğinden bahsedilir. Bunun üzerine İmparator Konstantin Monomakus “Büyücü Simon’un”5 soyundan geldiklerine inanılan, falcılık ve büyücülükle kötü ün yapmış ve vahşi hayvanları büyüleyerek öldürebilen “Samirilerden”6 yardım ister ve bu insanları Bizans dilinde Çingene anlamına gelen “Atzinganoi” olarak adlandırır. Daha sonraları başka diller de bu kullanımdan etkilenmişlerdir. (İtalyanca’da “Zingari”, Fransızca’da “Tsiganes”, Almanca’da “Zigeuner”, Macarca’da “Cziganyok” gibi.) Bu olayı takip eden yıl boyunca Çingeneler Bizans toprakları vasıtasıyla Sırbistan, Moldova, Bulgaristan ve Macaristan gibi Balkan ülkelerine yayılmışlardır. Ancak bu yayılmanın Moğol baskısı sebebiyle yavaş seyrettiği yadsınamaz bir gerçektir. Moğol İmparatorluğu’nun batı yönüne baskı uygulaması Doğu Avrupa nüfusunun neredeyse tamamını kaos ortamına sokmuştu ve Rus mültecileri batı yönüne göç etmeye zorluyordu. ’te Kubilay Han’ın ölümüyle Moğol İmparatorluğu çöküşe geçti ve Moğol orduları doğuya çekilmeye başladı. Böylece batıya doğru oluşan itici güç etkisini yitirdi ve Çingenelerin yıl öncesine nispeten Avrupa’ya yayılmaları hızlandı. yüzyılın başlarına gelindiğinde de Balkanlar’da Çingene nüfusu azımsanmayacak kadar fazlaydı. Bundan dolayı ve yüzyıllar Çingenelerin “Altın Çağı” olarak adlandırılır. Çingeneler Trakya, Makedonya, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’da, Osmanlı İmparatorluğu henüz buraları fethetmeden çok önce, etki alanlarını oldukça arttırmışlardı. Özellikle ’lerde bir liman şehri olan Modon’da7 büyük bir Çingene nüfusu yaşamaktaydı. Şehir surlarının hemen dışında bir çadırkent kurmuşlardı ve bu çadırkent 5. yüzyılda yaşamış Samiri dini figür. Aziz Peter’den vaftiz yetkisini satın almak istemesiyle tanınır. Ayrıca Hristiyanlık’ta kutsal sayılan güçlerin ticaretini yapma eylemi için türetilen Simoni terimi buradan gelmektedir. (jewishencyclopedia) 6. Yahudilerin büyük Babil sürgünü ile bugünkü İran ve Harran bölgeleri civarına gönderilmesiyle, arkalarında bıraktıkları topraklara Asur kralı tarafından özel olarak gönderilip yerleştirilen halk. Yerleştikleri bölgeye Samiriye denir, ve kutsal olarak bilinen Gerizim dağı merkezli civar bölge bu isimle adlandırılır.(dinlertarihi) 7. Yunanistan'ın Mora Yarımadası'nda yer alan Mesinya vilayetine bağlı küçük bir tarihi şehir. Ortaçağ'da Venedik Cumhuriyetine ait küçük fakat önemli bir deniz üssüydü.(deremilitari) Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 7 çoğu zaman “Küçük Mısır” olarak zikrediliyordu. Nedeni ise Çingenelerin Mısır’dan buraya geldiklerine inanılmasıydı. Çingeneler genellikle Girit ve Korfu gibi İtalya’nın Veneto bölgesine ait olan şehirlerde yaşarlardı. Sebebi, buraların olası Türk çıkartmalarına karşı diğer bölgelere nazaran daha emniyetli olmasıydı. Çingenelerin nüfusu Korfu’da öylesine artmıştı ki, ’te kendilerine bağımsız bir bölge kurma kararı almışlardı. Mora Yarımadası’nın doğusundaki Nauplion şehrinde Çingeneler Johannes Cinganus (Çingene John) adlı rütbeli bir askerin liderliğinde özerk bir bölge kurmuşlardı. Bunu karşılığında Çingeneler olası bir Türk çıkartmasında Venetolular’a yardım etmeyi taahhütlemiş ve önceleri kimsenin yaşamadığı bu yerlerde tarımı canladırmayı sağlamışlardır. Ancak Balkanlar’ın kuzeyinde yaşayan Çingeneler buradaki çağdaşları kadar şanslı değillerdi. Ülke ekonomisine katkıları elbette inkar edilemezdi. Demircilik, çilingirlik ve kalaycılık gibi zanaatlarla uğraşırlardı. Köylü ve efendi arasındaki boşluğu doldururlardı, fakat kaçışlarını önlemek adına, efendiler Çingeneleri köleleri ilan etmişlerdi. Onlara göre Çingeneler satılabilir, değiş-tokuş edilebilir ya da hediye edilebilir mallar olarak varsayılırlardı. Ayrıca bunlardan doğan çocuklar da doğal olarak köle statüsüne sahip olurdu. Durumları Amerikalı siyahilerden farksızdı. Eflak ve Boğdan çevresinde Çingenelerin özgürlükle tanışmaları yüzyıla kadar mümkün olmadı. yüzyılla beraber Çingenelerin göç politikalarında önemli gelişmeler yaşandı. Önceleri sessiz, mütevazi bir yer değiştirme politikasına sahip olan Çingeneler, daha sonraları daha kararlı adımlar atmaya başlamış, gittikleri yerlerdeki hükümetlerden mali destek talebinde bulunmuş ve tüm dikkatleri üzerlerine çekmeye başlamışlardı. yılından itibaren Çingene toplulukları geçmişlerini aynı hikayeler üzerinden yeni jenerasyona anlatarak ortak bir ulus bilinci, ortak bir kültür oluşturmaya çalışmışlardı.(Ancak yapılan araştırmalarda yüzyılda Çingenelerin kendi dili olduğuna ve gittikleri ülkelerdeki insanlarla iletişimlerinde güçlük çektiklerine dair hiçbir yazılı bulguya ulaşılamamıştır.) Çingene toplulukları soylu ünvan taşıyan liderler tarafından yönetilirdi. Aslında bu birçok orta ve doğu Avrupa ülkesinin –Çingenelerin Çingeneleri yönetmediği- düşüncesini güçlendiriyordu. Peki bu perdenin arkasındaki sır neydi? Her şey Türkler’in ’lerde Balkanlar’ı fethiyle başladı. Batı Avrupa ilk Çingene göçünü ’de almıştı, yani Eflak’ın Osmanlı hakimiyetini kabul ettiği tarih olan ’in hemen 2 yıl akabininde. Çingeneler buradaki Osmanlı hakimiyetinden rahatsız değillerdi, zira Türkler fethettikleri topraklardaki halkları vergilerini ödedikleri sürece rahatsız etmezdi. Bu da Çingenelerin alışkın olduğu bir Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 8 durumdu. Böylece Çingenelerin birçoğu bu topraklarda yaşamına devam etti ve bir kısmı da İslam’ı benimsedi. Fakat Avrupalı asillerin de içerisinde bulunduğu bazı gruplar batıya göç etti ve yaşamlarını dilenerek sürdürmeye başladılar. Kayıtlarda, Modon’u ziyaret eden bir seyyahın Çingenelerin batı Avrupa’ya göçüne Türk boyunduruğu altında yaşamak istemeyen Lordların ve Kontların sebep olduğunu söyleyen bir ibaresi yer alır. Görünüşe göre Avrupalı bazı asiller pire yüzünden yorgan yakacak kadar Türkler’den nefret etmekteydi. Yalnız göçlerin sebebi ne olursa olsun, Çingenelerin nüfusu Avrupa’da oldukça artmıştı. Yerleşik hayatı olmayan bu Çingeneler geçimlerini sağlayabilmek için birçok yol denediler. Bunların en bilineni ve hala işlevini yitirmemiş olanı demagojiydi.8 Kendilerinin Mısır’dan geldiklerini iddia ederlerdi ve yerli halka bugüne kadar dinlerini hiçe saydıkları için Tanrı tarafından yıllarca göçebe yaşamaya mahkum edilmiş, bunun üzerine tövbe etmiş dindar Hristiyanlar olduklarını söylerlerdi. Böylece halkın dini duygularını istismar ederek onlardan yiyecek ve para yardımı alır ve ertesi gün de aynı yalanlarla başka insanları kandırmak için başka bir şehre yol alırlardı. ’ye gelindiğinde Çingeneler Almanya’nın büyük bir kısmına yayılmışlardı. ’de Kont Michael adlı kişinin liderliğinde birkaç bin Çingene Strasbourg’a yerleşti. ’de Belçika ve Hollanda’ya, ’de İtalya’ya yayıldılar. ’te İspanya’ya ve ’ye gelindiğinde Fransa’ya geldiler. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Çingeneler hırsızlık, falcılık, dilencilik ve hatta casusluk suçlarından sınırdışı ediliyordu. Bu nedenle de Çingenelerin batıya olan göçü neredeyse yıl süren bir durgunluk yaşadı. Balkanlar’dan doğuya, Rusya’ya doğru göç eden gruplar yüzyıl başlarında Sibirya’ya yerleşmeye başladı, ama yılına kadar Büyük Britanya’ya gidemediler, bunun nedeni de büyük olasılıkla Çingenelerden farklı bir etnik grup olan Tinkerler’in9 Britanya’ya yerleşmiş olması ve orada Çingenelerin rolünü üstlenmeleri olmuştur.(Geçici tarım işçiliği, ormancılık, kalaycılık, bıçak bileyiciliği vb.) Buna rağmen daha sonra Çingeneleri Britanya’ya göçe iten 8. Halkın isteklerine, önyargılarına ve korkularına dayalı olarak yapılan siyaset ve destek arayışıdır. Genellikle üstün bir hitabet ve propaganda yeteneği gerektirir. Çoğunlukla dindarlık, milliyetçilik ve ırkçılık gibi popüler kavramları kullanarak ve bunlara bağlılığı sömürerek yapılır. Demagoji yapan kişiye demagog denir. Demagojinin kökenleri antik Yunan ve Roma medeniyetlerine dayanır.(Oxford İngilizce Sözlük) 9. Genel olarak küçük ev aletlerini onaran kişilere verilen addır. Bazı göçebe halkların ve Çingenelerin edindiği en yaygın meslektiryüzyılda özellikle İrlandalı ve İskoçyalı halkların göçebe olanlarının bu işleri yaptıkları için sıklıkla Çingenelerle karıştırılmalarına sebebiyet vermiştir.(CollinsDictionary) Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 9 sebep büyük olasılıkla yüzyılın sonlarına doğru İspanya’nın Çingenelere karşı takındığı sert politikalardır. Bu yüzden gidecek başka yerleri kalmayan Çingeneler önce Britanya’ya ardından da ’te Norveç’e ve ’de de Finlandiya’ya girmişlerdir. Peki Çingenelerin göçebe hayat yaşamalarının sebebi neydi? Şu ana kadar yazdıklarımızdan şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: Bulundukları yerlerde çıkan savaşlar ve maruz kaldıkları baskılar onları göçe itiyor. Domlar anavatanları olan Sind bölgesinden ayrılırken savaş bitene kadar birkaç yıl ülke dışında yaşayıp sonra da evlerine geri dönmeyi planlamışlardı. Fakat Gazneli Mahmut’tan kaçarken Selçuklular’ın gazabına uğramışlardı ve bunun üzerine biraz daha batıya ilerlemişlerdi. Moğol istilaları da onları biraz daha batıya sürüklemişti. Böylece eve geri dönme planları iyice suya düşmüştü. Bunun üzerine zaten yarı göçebe hayat yaşayan Çingeneler daha da batıya ilerlemiş ve tüm Avrupa’ya yayılmıştı. Şimdi yakın tarihimizde ve günümüzde Çingenelerin Avrupa’da yaşamlarının nasıl şekillendiğini ve bu insanların ne gibi sorunlarla karşılaştıklarını inceleyelim. Holokost’un10 Öteki Yüzü: “Porajmos” (Çingene Soykırımı) Toplama kamplarına götürülen Yahudiler, Nazilerin zulmüne uğrayan Yahudiler ve acımasızca katledilen Yahudiler. Bunları birçok kez kitaplarda okumuş, filmlerde ve belgesellerde izlemişizdir. II. Dünya Savaşı’nın adeta İsalarıdır onlar; Almanların öfkelerini üstlerine çekerek geridekileri unutturmuş, kurtarmışlardır sanki. Herkes Nazi Almanya’sının Yahudilere yaptığı soykırımdan söz eder. İnsanların bunların hakkında konuşmaları elbette Nazi rejimi ve işbirlikçileri tarafından sistemli, bürokratik yollarla, malî açıdan ülke eli ile desteklenen bir şekilde yaklaşık altı milyon Yahudi'nin hapsedilmesi ve öldürülmesidir. “Holokost” Yunan kökenli bir sözcük olup, “ateş başında kurban etme” anlamına gelir. Almanya'da Ocak 'te iktidara gelen Naziler, Almanların “ırksal anlamda üstün” olduğuna inanıyor ve “aşağılık” olarak kabul edilen Yahudileri sözde Alman ırkı toplumuna karşı yabancı bir tehdit olarak görüyorlardı. Holokost döneminde, Alman yetkililer ayrıca “ırksal olarak kendilerinden daha aşağıda” gördükleri diğer grupları da hedef aldılar. Romanlar (Çingeneler), engelliler ve Slav halkların kimileri (Lehler, Ruslar ve diğerleri) hedef alınan diğer gruplar arasındaydı. Aralarında Komünistler, Sosyalistler, Yehova Şahitleri ve eşcinseller de olan bu gruplar siyasi, ideolojik nedenlerle ve davranışlarına bakılarak hapsedildiler. Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 10 tabiidir, zira II. Dünya Savaşı’nda altı milyon Yahudi’nin yaşama iradeleri vahşice ellerinden alınmıştır. Fakat geri kalan etnik azınlıklar da en az Yahudiler kadar acı çekmemiş miydi? Bu azınlıklara en iyi örnek olarak Çingeneleri verebiliriz. Resmi kayıtlarda II. Dünya Savaşı’nda yaklaşık yarım milyon Çingenenin yaşamını yitirdiği bilgisine ulaşılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında Naziler’in iktidara gelmesiyle Çingenelerin dramı başlamıştır. Aşırı ırkçı ve milliyetçi olan Naziler Çingeneleri toplumdan elemine ederek Almanya’ya barış, huzur ve refahın geleceğine inanıyordu. Çünkü onlara göre Çingeneler aşağı, dinsiz ve günahkar bir ırktı. Almanya’da zenofobik11 ırkçı politika had safhadaydı ve kendini yasalarla güçlendirmeye çalışıyordu. 15 Eylül ’te çıkartılan Nürnberg Yasaları12 olarak da bilinen “Alman Kanı ve Onurunun Korunması Kanunu” ve “Nazi Almanyası Yurttaşlığı Kanunu” ile Alman ırkına mensup olmayan, Almanya ve çevresinde yaşayan hemen hemen herkes hedef alındı. Her ne kadar bu kanunlarda Çingenelerden açıkça bahsedilmese de yorumlamalara baktığımızda Yahudiler, Slavlar ve siyahilerle birlikte Çingeneler de hedef alınmıştı. Bununla birlikte Çingeneler de aynen diğer azınlıklar gibi vatandaşlık haklarında yoksun bırakılmışlardır. Alman Sağlık Bakanlığı’nın Antropoloji Bölümü’nden Eva Justin ’da tamamladığı doktora tezinde Çingeneleri Alman ırkının saflığına en büyük tehdit olarak gördüğünden bahsetmiştir. 14 Aralık ’de de Alman hükümeti hiçbir tolerans tanımaksızın Çingeneleri potansiyel suçlu ilan etmiş ve toplum dışına itilmeleri için gereken çalışmaları başlatmıştır. Böylece yılıyla beraber Çingenelerin görüldükleri yerde tutuklanıp toplama kamplarına gönderilmesine başlanmıştır. Dautmergen ve Buchenwald gibi toplama kamplarında Çingeneler için ayrı bölgeler oluşturulmuştur.(siradisi) Mart ayında Avusturya’nın da Nazi Almanya’sına katılmasıyla olaylar iyice çığrından çıkmış, Nürnberg Yasaları Avusturya Çingeneleri için de geçerli kılınmıştır. Almanya Çingenelerin çoğalmaması ve Alman ırkının saflığını bozmamaları için Çingeneleri kısırlaştırma kararı almıştır. Özellikle saf Almanlarla evlenen Çingenelerin Yabancı korkusu-nefreti anlamındadır. Kişinin yabancılardan ya da bir şekilde kendisinden farklı olan insanlardan korkmasına ve nefret etmesine verilen addır. Değişik olanın tehlikeli olduğu düşüncesiyle oluşan bir korkudur. Irkçılık da bazen zenofobinin uç bir türü olarak nitelendirilmektedir. 15 Eylül 'te Nürnberg'de yıllık Nazi Partisi toplantısında kararlaştırılan Nazi Almanyası'nda antisemitik yasalardı. Yasalar, Alman ve Yahudi insanlarını sınıflandırdı. Bu kanuna göre, ari ırktan olmayanlar alt sınıf insanlardır ve ari ırkına ait insanlar ile evlenmeleri yasaklanmıştır. Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 11 kısırlaştırılması öngörülmüştür. Düsseldorf’ta bir hastanede yapılan ameliyatlarda Çingenelerin cinsel organları kesilerek üremeleri engellenmiştir. Fakat ameliyatlar bir hayli acı verici ve tehlikeli olduğundan sonucu ölümle biten vakalar meydana gelmiştir. Her ne kadar Çingeneler Yahudiler kadar hatırlanmasa da, aslında durumları birebir aynıydı. Almanya için Çingeneleri yok etmek Yahudileri yok etmek kadar önemliydi ve bunun için Hitler’den sonra Almanya’nın en güçlü devlet adamı sayılan SS13 Şefi Heinrich Himmler14 Münih’te bulunan Çingene İşleri Merkezini Berlin’e taşımış ve Çingene sorununa bizzat el koymuştur. Sonbaharında Çingenelere dair soykırım yani Çingenelerin deyimiyle “Porajmos” başlamıştı. Bu dönemde Çingeneleri öldürmek, yakalamak ve toplama kamplarına götürmek için Einsatzgruppe15 ekipleri kurulmuştu. Bu ekipler genç, yaşlı, hasta, çocuk demeden binlerce Çingeneyi Polonya’daki toplama kamplarına nakletmişseafoodplus.info’nın dörtbir yanından toplanan binlerce Çingene de Auschwitz16 toplama kampına gönderilmiştir. Bu insanların büyük bir kısmı bu kamplarda vahşice katledilmiştir.(Novitch) Önceleri Hitler'in kişisel muhafızlığını yapmak üzere kurulan birliklerdir. İlk kurulduğunda, polis görevi yapan silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Toplama kampları kurulup, Himmler tarafından bunların yönetiminden SS sorumlu tutulunca iki ana gruba ayrıldı.Bunların ilki, Silahlı SS örgütüydü, bu örgüt artık askerî bir yapı almıştı. Ordudan geçmiş subaylar tarafından yönetiliyordu. yılından sonra askerlik yükümlüsü gençler de burada görev yapmaya başladığı için “parti muhafızı” vasfını kaybetti, normal birliklerden bir farkı kalmadı.Diğer bölüm ise, Genel SS. Bu örgüt bir çeşit polis görevi yaptı. SS’lerin soykırım suçu işledikleri iddia edilen bölümü Genel SS’dir. Bunların subayları genelde ordu kökenli değildi. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi üyesi Alman politikacı. arasında Schutzstaffel'in (SS) liderliğini yapmıştı. Üçüncü Reich'ın önde gelen devlet adamlarından biriydi. Nazi Almanyası'nda Heinrich Himmler'in kontrolünde ve Reinhard Heydrich yönetimi altındaki Alman Ordusunun işgal ettiği bölgeleri ev ev arayarak Yahudileri, Romanları ve komünistleri öldüren seyyar infaz birlikleri. Toplama kampları kurulmadan önce infazlarda etkin rol oynamışlardır. Gezici birliklerdir. Sürekli hareket halinde olup bir infazdan ötekine doğru eylemlerini gerçekleştirmişlerdir. Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş en büyük toplama, zorunlu çalışma ve imha kampı. Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 12 Yahudilere uygulanan tüm işkence ve öldürme teknikleri aynı şekilde Çingenelere de uygulanmıştı. Einsatzgruppe timleri Çingeneleri tutuklamakla kalmıyor aynı zamanda buldukları yerde keyfiyen öldürebiliyordu. UNESCO’da yayınlanan “Nazi Terörünün Çingene Kurbanları” adlı makalede şu bilgilere yer verilmiştir: “Polonya ve Sovyetler Birliği topraklarında Çingeneler hem ölüm kamplarında hem de açık arazide katledilmişlerdir… Nazilerin geçtikleri her yerde Çingeneler tutuklanmış, sürülmüş ve öldürülmüştür. Yugoslavya’da Yahudilerin ve Çingenelerin idamları Ekimi’nde ormanlık alanlarda yürütülmüştür. Köylüler, idam yerlerine götürülmek için kamyonlara yüklenen çocukların ağlayışlarını ve çığlıklarını hala hatırlamaktadırlar.” Aynı zamanda Çingeneler üzerinde kalıtımsal ve genetik araştırmalar yapılıyor, bu insanlar kobay olarak kullanılıyordu. seafoodplus.info Ritter bu araştırmaların yöneticisiydi ve Nazi polislere Çingeneleri tespit etme konusunda yardımcı oluyordu. Çingene çocuklar da bu bilimsel araştırmaların kurbanları arasındaydı. Yetkililer, aileleri ile şehirlerdeki toplama kamplarında yaşayan Çingene çocuklarını alıp özel çocuk okuluna yollamıştır. Almanca bilmeyen ve bu yüzden de derslerinde başarılı olamayan çocuklar gerizekalı sayılmış ve spastik çocukların gönderildiği özel okullara verilmiş ve bu çocuklar üzerinden ırksal sınıfladırma yapılmıştır.(siradisi) Avrupa genelinde Çingenelere yönelik ayrımcı ve haksız politikalar savaştan sonra da devam etmiştir. Alman mahkemeleri Çingenelere sadece ve sonrası sürgünler için tazminat ödemeyi kararlaştırmıştır. Bu tarihten öncesi tamamen hiçe sayılmıştır. Günümüzde ise birçok Doğu Avrupa ülkesinde işsizlik ve tırmanan milliyetçilik Çingenelere önyargılı ve ırkçı bir biçimde davranılmasına sebep olmaktadır. Günümüzde Avrupa Birliği’nin Azınlıklara Bakışı ve Fransız Yorumu Avrupa Birliği’nin kuruluş esaslarının en önemlilerinden biri olan azınlık haklarına saygı, Avrupa Birliği’ne yeni üye olacak ülkelerin ilk olarak kabul etmek zorunda oldukları maddelerden biridir. Bu uğurda katedilen yollar ve yürütülen politikalar Avrupa’nın azınlık hakları konusunda ne kadar duyarlı olduğunun kanıtıdır. Geçmişteki hatalarından ders çıkaran Avrupa, bunların bir daha asla tekrarlanmaması için elinden gelen tüm çabayı sarfetmektedir. Avrupa Birliği’nde önceleri hükümetlerin belirlediği ayrımcılığı tetikleyici davranışlardan kaçınma politikaları daha sonraları durumun hassasiyetinden ötürü yerini dezavantajlı Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 13 gruplara diğerleriyle eşit haklarla birlikte özel haklar tanınmasına bırakmıştır. Avrupa Birliği azınlıklar konusunda bugüne kadar birçok öalışma yürütmüş, anlaşmalar imzalamıştır. Tüm bunlara rağmen Fransa gibi Avrupa Birliği’nin kurucu üyelerinden biri olan bir devletin bu konuya sağduyulu yaklaşmaması oldukça şaşırtıcı. Fransa, sınırları içerisinde yaşayan yabancılara,özellikle Çingenelere, yönelik sert politikalarıyla azınlık hakları dersinden sınıfta kalmıştır, zira bu insanları sınırdışı etmek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı’na aykırı bir tutumdur. Bünyesinde birçok etnik grubu barındırmasına rağmen, Fransa bunların hiçbirini resmi olarak azınlık kabul etmemektedir, fakat aynı zamanda Frank etnik kökenine sahip olmadıkları için Fransız vatandaşı olarak da görmemektedir. İlaveten, Fransa ev sahipliği yaptığı bu azınlıkların dillerini de yöresel dil olarak kabul etmektedir. Burada bizim Fransa’da Almanca konuşan birinin aslında Almanca konuşmadığını, sadece Fransızca’nın farklı bir lehçesini konuştuğunu varsayan bir durum olarak ifade etmekten başka şansımız kalmıyor. Bu durum oldukça mantıksızdır, çünkü kendi ülkemizi bu mantıktan değerlendirecek olursak ortaya şöyle bir durum çıkıyor; Türkiye’de Karadeniz, İç Anadolu, Ege, Trakya, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde konuşulan Türkçe’nin aksanları farklıdır fakat sonuç itibariyle konuşulan dil Türkçe’dir ve ülkenin dörtbir yanındaki herkes birbirini kolaylıkla anlayabilir. Verdiğimiz örnek oldukça makuldür fakat Fransa örneği dünyada emsali görülmemiş bir orijinalliğe sahiptir. Avrupa Komisyonu’ndan edinilen bilgilere göre Fransa’da yaşayan en büyük azınlık Çingenelerdir. Azınlığın çok olduğu yerde de devletlerin en makul şekilde sorunları çözmesi beklenir. Fakat Fransız hükümeti bunun yerine agresif davranmayı seçmiş, asıl hedefte ve başta Çingeneler olmak üzere tüm azınlıklara, çıkardığı yasalarla mahşer gününü arattırmayacak anlar yaşatmıştır. Fransa eski Cumhurbaşkanı Sarkozy döneminde gerçekleşen bu olaylar neredeyse skandal boyutuna ulaşmış, önce Avrupa Birliği’nden daha sonra da tüm dünyadan Fransa’ya tepkilerin yağmasına sebep olmuştur. Fransa bu durumu yasalara aykırı hareketlerin önlenmesi ve kamusal düzenin bozulmasına karşı bir önlem olarak değerlendirmiştir.(bilgesam) Somut gerekçe olarak da Çingenelerin fuhuş, hırsızlık ve kaçakçılık yaparak Fransız halkının huzurunu bozduğunu ileri sürmüştür. Objektif olmak gerekirse; bu iddiaların bir kısmı doğru olabilir fakat genelleme yaparak bir azınlık grubu ortadan kaldırılmak isteniyorsa o zaman burada bir yasa ihlali var demektir, özellikle de yaklaşık yıldır Avrupa topraklarında yaşayan bu insanlara karşı. Sonuç olarak Çingeneleri Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 14 ve diğer yabancıları Fransa’dan sınırdışı etme kararı Avrupa Birliği’nin üç temel kuralından biri olan serbest dolaşım ilkesine kesinlikle aykırıdır. Genel olarak Fransa, ülkesinde bulunan yabancılara karşı (Fransız olmayan herkes) zenofobik bir tutum sergilemektedir. Sarkozy’nin çıkardığı sınırdışı yasası sadece Çingeneleri değil aynı zamanda Fransa’da üç aylık bulunma süresini aşan Avrupa Birliği vatandaşlarını, hırsızlık ve dilencilik yaparak kamu düzenini bozan yabancıları, güvenlik güçlerinin yaşamına kasteden göçmenleri ve sahte evlilik yaparak Fransa’ya yerleşenleri de kapsıyordu. Fransa’daki bazı hukukçular bu uygulamanın oldukça yanlış olduğunu, etnik kökenleri ne olursa olsun tüm Fransız vatandaşlarının eşit haklardan yararlanması gerektiğini ve bu sınırdışı yasasının Fransız Anayasası’na aykırı olduğunu savunmaktadır. Sınırdışı yasasının ardından sessizliğini bozan Romanya Devlet Başkanı Basescu, Fransa’nın Çingenelere karşı tutumunu uzlaşmacı bir yolla yorumlamıştır. Basescu Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan yaklaşık 14 milyon Çingenenin göçebe olanları üzerinde ortak bir politika geliştirme ve AB’ye uyumlarının sağlanması için çalışmaların bir an önce yapılması gerektiği konusuna dikkat çekmiştir. Yani sorunun yerel boyutta değil ancak ve ancak uluslar arası boyutta radikal çözüme kavuşabileceğini vurgulamıştır. Bunlar için de, Basescu tüm Avrupa Birliği ülkelerini işbirliğine davet etmiştir. Göçebe Çingene azınlıkların da en az Avrupa Birliği vatandaşları kadar haklara sahip olduğuna dikkat çeken Basescu, Avrupa Birliği ülkelerine agresif politikaların yerine diplomatik yollarla sorunu çözebilecekleri konusunda tavsiye vermiştir. Bulgaristan eski Cumhurbaşkanı Pırvanov ise sınırdışı edilen Çingenelerin Bulgaristan ve Romanya vatandaşı olmalarından ziyade Avrupa Birliği vatandaşı olduklarına dikkat çekerek, özellikle Fransa’ya Avrupa Birliği Mevzuatı’nı bir kez daha gözden geçirmesi tavsiyesinde bulunmuştur. Sonuç olarak, Fransa son zamanlarda uyguladığı ırkçı politikalarla dikkatleri üzerine toplamıştır. Sarkozy, parlamentoda yabancılara yönelik çıkardığı yasalarla adeta dönemin Hitler’i haline gelmiştir. Avrupa Birliği Mevzuatı’nı çiğnemiş, insan haklarını hiçe saymıştır. Özgürlüğün ve eşitliğin ilk filizlendiği ülkelerden biri olan Fransa, milli sloganı olan “Liberté, Égalité, Fraternité” (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) bağlamında hareket etmemektedir. Bugüne kadar diplomasisiyle övünen, medeniyetini tarih sayfalarına kazıyan Fransa, böylesi mütevazi yaşamlara saygı duyamayacak ve çözüm üretemeyecek kadar zayıf düşmüştür. Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 15 Sonuç: Çingenelerin Avrupa’daki Dramı Özellikle gelişmiş toplumlarda, insan haklarının ve hümanizmin önem kazandığı günümüzde, Çingenelerin de Avrupa Birliği vatandaşı olarak, fakat her şeyden önemlisi insan olarak hak ettikleri şeylere sahip olmaları gerekir. Çingeneler ellerinden geleni yaptıklarına inanıyorlar lakin, Türkiye’yi de içine katarak, biz Avrupalı toplumlar olarak onlar için ne yapıyoruz? Bazen komşumuz, bazen sınıf arkadaşımız, bazen asker arkadaşımız, bazen de bize ya da sevdiğimiz birilerine organ bağışı yapacak kadar duyarlı bir vatandaşımız onlar. Bir gün bir Çingene mahallesine gidip onları anlamaya çalıştık mı? Ya da onları hırsızlığa, kaçakçılığa ve suça itenlerin aslında bizler olduğunu düşündük mü? Elbette hayır. Bir kısmımız bu kötü meziyetlerin Çingenelerin genlerinde zaten var olduğunu düşünebilir, fakat şunu unutmamalıyız ki insanın doğasında her zaman iyilik vardır. Hiçbir birey kötü doğmaz fakat kötülüğe itilebilir. Halk olarak biz bu ayrımcılığı yapıyorsak, oturup da siyasetçilerden daha iyi bir dünya beklemek gaflete düşmek olur. Siyasetçiler gördüğümüz gibi birtakım faşist yöntemlerle Çingene sorununu çözmeye çalışıyorlar. Sarkozy’nin sınırdışı yasası, Slovakya’ya atanan ilk Avrupa Birliği Büyükelçisi Eric Van Der Linden’in Çingene çocuklarını devşirme sistemiyle asimile etme tavsiyesi, Çekler’in Çingene kadınları gizlice kısırlaştırma projeleri gibi daha birçok sorunla mücadele etmek zorunda bırakılıyor Çingeneler. Çingeneler için Avrupa Birliği Komisyonu’ndan çıkan kararlar yine Avrupa Birliği Komisyonu’na kalıyor, yani anlayacağımız her şey lafta kalıyor fakat lafla da peynir gemisi yürümüyor maalesef. Özellikle Çingenelerin yoğun olarak yaşadığı Avrupa ülkelerine yapılan mali yardımların sadece devede kulak sayılacak kısmı Çingenelere harcanıyor ve bu da bize bu ülkelerde Çingenelere verilen değerin ölçütünü sunuyor. Aslında sorun para değil, zenginlik değil, mükemmel bir yaşam hiç değil. Çingenelerin asıl beklentileri yüzyıllardır yaşadıkları bu topraklarda insan gibi muamele görmek, hatırlanmak, sayılmak… Gittikleri yerlerde parmakla gösterilmemek, herkes gibi eğitim almak; doktor, avukat, öğretmen, bürokrat olabilmek… İnsanlar tarafından hor görülmemek, Londra sokaklarında yürürken işyerleri üzerinde “Çingeneler giremez” uyarısını görmemek, yıllardır aynı mahalleyi paylaştıkları, aynı yollardan geçtikleri, aynı havayı soludukları, her sabah tanımadıkları halde selamlaştıkları insanlar tarafından linç edilmemek… Olimpiyat Oyunları’nın yapılacağı alanda çöp değil renk olarak görünmek tüm istedikleri… Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 16 Ek Bilgi Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (ECRI) Çingene Karşıtlığı ve Romanlara Karşı Ayrımcılıkla Mücadelede 13 Sayılı Genel Politika Tavsiye Kararı () Genel olarak, Çingene karşıtlığıyla ve Romanlara karşı ayrımcılıkla mücadelede; a. Çeşitli Roman topluluklar için resmi olarak kullanılan adın, o topluluklar nasıl bilinmek ve anılmak istiyorlarsa öyle olması; b. Roman kültürünün korunması ve geliştirilmesi, nüfusun geri kalan kesiminin Roman topluluklar konusunda daha iyi bilgilenmesinin sağlanması ve kültürler arası diyalogun özendirilmesi; c. Roman kadınların durumunun ve haklarının daha ileriye götürülmesi ve karşı karşıya kalabilecekleri çoklu ayrımcılığa karşı mücadele edilmesi; d. Tüm Roman çocukların doğumda nüfusa kaydedilmeleri; e. Tüm Romanlara kimlik belgeleri sağlanması; f. Yurttaşlıkla ilgili yasal düzenlemelerin Romanlara karşı ayrımcılık içermemesi; g. Devletsiz kalmanın herhangi bir biçimine meydan vermemek üzere Romanlara yurttaşlık tanınması; h. Kişilerin hareket serbestîsi ile ilgili yasal düzenlemelerde ve bunların uygulanmasında Romanlara karşı ayrımcılık yapılmaması; i. Romanların seslerini duyurabilmeleri için yeterli politik temsil; j. Romanların haklarını her durdum ve koşulda talep edebilmeleri için kendilerine gerekli hukuksal yardımların sağlanması; k. Çeşitliliğe saygıyı geliştiren ve Romanların entegrasyonunu kolaylaştıran sporların özendirilmesi. Yorum: Bu tavsiyelerin uygulanabilirlik açısından bir sorunu yok, peki uygulamayı kim yapacak? Önceden de dediğimiz gibi siyasiler sadece politika yaparlar yani sadece böyle tavsiyelerde bulunurlar. Asıl mesele bizim, yani halkın ne kadar duyarlı olduğunda. Eğer biz de bizi “yöneten” yönetemeyenler gibi duyarsız olursak bu maddeler sadece bir ütopya yığını olmaktan ileri gidemez. Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 17 KAYNAKÇA 1. Vermeersch, Peter. The Romani Movement. “Minority Politics and Ethnic Mobilization in Contemporary Central Europe”. Syf Berghahn Books. New York. 2. Engebrigtsen, Ada I. Exploring Gypsiness. “Power, Exchange and Interdependence in a Transylvanian Village”. Syf Berghahn Books. New York. 3. Akkan, Başak Ekim. Mehmet Baki Deniz. Mehmet Ertan. Sosyal Dışlanmanın Roman Halleri. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu. İstanbul. <seafoodplus.info> 4. Parlakyıldız, Ayşim. AB’de Azınlık Statüsü ve Fransa’nın Tutumu. Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi. <seafoodplus.info?option=com_content&view=article&id=a bde-aznlk-statuesue-ve-fransann-tutumu&catid=ab-analizler&Itemid=> 5. Koutouki, Konstantia. Doris Farget. The Participation of European Minority Peoples in Public Policy Decision-Making: A National and Supranational Legal Perspective. Legal Working Paper Series on Legal Empowerment For Sustainable Development. Canada. <seafoodplus.info Minority_seafoodplus.info> 6. Koff, Harlan. Creating Exclusion Through Integration Strategies: Gypsy Policies in Western Europe. Educazione Democratica. <seafoodplus.info?p=> 7. Hancock, Ian. On Romani Origins and Identity. The Romani Archieves and Documentation Center. The University of Texas. Austin. <seafoodplus.info?doc=art_b_history_origins&lang=en&articles=true> 8. Türkçebilgi. “Gazneli Mahmut”. <seafoodplus.info> 9. Jewishencyclopedia. “Simon Magnus”. <seafoodplus.info> seafoodplus.info “Modon”. <seafoodplus.info> Sığırcıkoğlu Avrupa’nın Ötekileri: Çingeneler 18 Dalkıran, Emel. Naziler’in Çingene Katliamı. seafoodplus.info <seafoodplus.info seafoodplus.info> Holokost Ansiklopedisi. “Holokost”. United States Holocaust Memorial Museum. Washington DC. <seafoodplus.info?ModuleId=> Novitch, Myriam. “Gypsy Victims of the Nazi Terror”. UNESCO Courier. Sığırcıkoğlu

Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde yaşayan Poşaların bazı sorunları üzerine

Meline AnumyanMeline Anumyan

Türkolog, tarih bilimleri doktoru

Kasım tarihlerinde Ermenistan Cumhuriyeti Diaspora Bakanlığı’nın desteğiyle, bölgede hayli büyük bir sayı teşkil eden Poşalar veya Lomların günümüzdeki durumları ve kendi kimlik anlayışlarını incelemek amacıyla Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Artvin ve Rize illerinde bulunduk. Özellikle Artvin ilinin Hopa, Arhavi, Ardanuç (Artanuyş) ve Şavşat ilçeleri ile Rize ilinin Ardeşen (Artaşen) ilçesinde incelemeler gerçekleştirdik. İncelemelerimiz röportajlar ve gözlemlerimiz üzerinden gerçekleşmiştir.

Bu araştırmanın zorluklarından birisinin, çoğunluğun konuşmaya yanaşmadığından dolayı, Poşaları veya Lomları röportajlara ikna etmek olduğunu belirtmek gerekir. Bu durum, Poşaların diğer etnik gruplara karşı tarihsel kapalı duruşu ve bu dönemde Türkiye’de süren olağanüstü hal şartlarıyla ilgili olmuştur. Bunun haricinde, diğer komşu etnik gruplar tarafından hor görüldükleri ve özellikle Poşaların, Lomcada (Lomavrende) var olan Ermenice kelimeler ile gramer şekillerinden dolayı kendilerine Ermeni kimliği yapıştırılmasından korkarak, büyük bir çoğunluğu kimliklerini saklama eğiliminde olmuştur.

Yüksek Hayk diyalektiyle sadece Ermeni Apostolik Kilisesi üyesi ve Ermenice konuşan Çingenelerin Ermeni-Poşa olarak anıldığı, fakat günümüz Türkiye Cumhuriyeti sınırları dâhilinde (İstanbul haricinde) yaşayan neredeyse tüm Poşaların artık İslamlaşmış olduğundan dolayı, bu araştırmamızda onları Ermeni-Poşalar olarak anmaktan ziyade, Poşalar veya Lomlar olarak adlandıracağız.

Ermenistan Cumhuriyeti Diaspora Bakanlığı ve özellikle de saygıdeğer Bayan bakan Hranuş Hakobyan’a, bu günce konunun araştırılması için vermiş olduğu destekten dolayı en derin şükran duygularımızı belirtmek isteriz.

Poşalar veya Lomlar kimlerdir?

Ermenice konuşan ve Ermeni Apostolik Kilisesi üyesi olan Çingene ırkı temsilcileri, bir zamanlar Karin (Erzurum) şivesiyle Poşa, temel uğraşları olan elekçilik zanaatından dolayı, elekçiler veya “elekçi Ermeniler” olarak anılmışlardır.

Tiflis’te yayınlanan “Murç” (çekiç-çev. notu) dergisinde, ’lı yıllarda Grigor Vantsyan tarafından konuyla ilgili yayınlanan makale dizisinde Poşaların Çingenelerle ırkdaş olduğu ve Ermeni olmadıkları, dünyadaki diğer Çingeneler gibi İndogerman[1] ırkına ait oldukları belirtilmektedir. Bazı dilbilimsel ve antropolojik araştırmalara istinaden Çingenelerin anavatanı, Hindistan olarak kabul edilmektedir.

Vrtanes Papazyan, Çingenelerin yaklaşık M.Ö. tarihinde Hindistan’dan çıkıp, iki büyük kol halinde Asya’ya girmiş olduklarını belirtmektedir[2]. Çingenelerin uzun süre İran’da kalmış oldukları da bilinmektedir. Fars ülkesinde Çingeneler “Luri”, “Mitrip”, “Karaçi” vb. isimlerle anılmış, Ermeniler ise onları “Poşa” olarak adlandırmıştır. Araştırmacılar, Poşa isminin oluşumuyla ilgili henüz nihai bir kanıya varmamıştır. Halk etimolojisine göre bu kelime Türkçe “boş” kelimesiyle ilintili olabilir. Çingene kelimesine karşılık Ermenicede ezelden beri “Knçu” kelimesi kullanılmış olup, Poşa terimi daha sonraları, XIX. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır[3].

İranolog Vardan Voskanyan’a göre Poşa ismi, tabii sesli ve manalı sesli kökenli isimlerden olup,

“Büyük bir ihtimalle, Ermenistan’a ulaşan Çingenelerin dilinde p ve ş seslerinin sık ve aynı anda kullanılması Ermenilerin kulağına yabancı geldiğinden dolayı, onları Poşa olarak adlandırmaya başlamışlardır”[4]. Poşalar ise kendilerini Lom olarak adlandırmaktadır. Kendileri Domba olarak anılan Hint kastına ait olduklarından dolayı, bu isim de büyük bir ihtimalle Domba isminden gelmektedir[5].

Sünik (bugünkü Ermenistan’ın güney kısmı-çev. notu), Vaspurakan (Van bölgesi-çev. notu) ve Atrpatakan (günümüzde İran Azerbaycan’ı-çev. notu) eyaletleri, Ermenilerin tarihi vatanlarına Çingenelerin ilk defa ayak basmış oldukları yerlerdir. Poşaların veya Lomların gizli veya karma dilinde[6], Ermenicenin haricinde büyük oranda var olan Farsça kelime, onların kısmen İran, kısmen de Mezopotamya üzerinden gelmiş olduklarını kanıtlamaktadır[7].

Poşaların XIX. yüzyıl sonlarında Batı Ermenistan’ın eyaletlerinde ve özellikle de Sebastia’da (Sivas-çev. notu) yoğunlaşmış olduğu, Mezopotamya’da yaşayan bir diğer grubun ise, tahminen Timurlenk’in akınlarından sonra Fırat istikametince yol alıp, Yüksek Hayk’ta bulunan Erzurum’a, oradan da Oltu’ya, Kars’a ve Trabzon’a, ’de ise Aleksandropol (Gümrü-çev. notu) ve Cavakhk’a (Cavaheti-çev. notu) kadar yayılmış oldukları düşünülmektedir[8].

Ermeni etnografların araştırmalarına istinaden, günümüz Ermenistan ve Cavakhk bölgelerinde yaşayan Poşalar, kendilerini artık büyük oranda Ermeni olarak kabul ederek, yerli Ermenilerden farklı olarak kabul edilme arzusunda değillerdir[9].

Vratsyan’ın XIX. yüzyılın sonunda belirtmiş olduğu gibi, Poşaların yerleşim yerlerini bir çizgiyle birleştirmemiz halinde, Karadeniz’in güney kıyılarıyla paralel giden bir çizgi oluşur[10]. Günümüz Türkiye’nin sınırları dâhilinde ise, bizim verilerimize istinaden başlıca Artvin ilinin Şavşat, Arhavi, Hopa, Ardanuc, Yusufeli ve Borçka ilçelerinde, Rize ilinin Ardeşen ilçesinde, Trabzon’da, Samsun’da ve Çankırı, Tokat, Erzurum ilinin Oltu ve Olur ilçelerinde, Kars’ta, Ardahan’da, Sivas’ta (Sebastia), Bayburt (Baberd), Yerzınka (Erzincan), Kastamonu, Gümüşhane, Nevşehir, Kırşehir, Bursa, İstanbul’da yaşamaktadırlar.

Günümüz Türkiye Cumhuriyeti sınırları dâhilinde yaşayan Çingeneler Romlar, Domlar ve Lomlar olmak üzere 3 ana gruba ayrılmaktadır. Türk Profesör Suat Kolukırık’ın belirttiğine göre, Romani ve Domari olarak anılan dillerini hayli iyi bir şekilde korumuş olan Rom ve Dom gruplarının aksine, Lom grubunun Çingeneleri, yani Poşalar, dillerini kaybetmeye başlamışlardır[11]. Ayrıca, Lom’ların Türkiye’de, diğer Çingene gruplarıyla kıyaslandıklarında, orijinlerini daha çok gizlemeye meyilli olduklarını belirtmektedir[12].

Türk araştırmacıya göre bunun nedenlerinden biri, Ermeni olarak kabul edilme korkusudur.

Türkiye’de Poşalar veya Lomların dernekleri

Poşaların son yıllarda Türkiye’de organize olmaya başlaması dikkat çekicidir. Örneğin yılında Artvin ilinin Hopa ilçesindeki Poşalar tarafından kurulan Lom-Der Derneği yılına kadar varlığını sürdürür. Derneğin kurucuları, Hemşin Ermeni’si araştırmacı Cemil Aksu’ya vermiş oldukları röportajda, derneğin amacının yok olmaya yüz tutmuş olan kültürlerinin araştırılması ve korunması olduğunu belirtmekle birlikte, Lom sözcüğünü etnik kimliklerinin ismi olarak kabul etmeyip, “yaşam biçimi ve kültür” olarak açıklamaktadır[13].

yılında benzer bir dernek kurmuş olan Çankırı Poşaları da, İranolog Vardan Voskanyan’ın bize sözlü olarak aktarmış olduğu bilgilere istinaden, Ermeniceyi gizli dil olarak hâlâ kullanmaktadır. Çankırı’nın merkez ilçesine bağlı Mimar Sinan mahallesinde yaşayan yaklaşık Poşa’nın %70’i Lom dilini konuşmaktadır[14]. Çankırı Poşalar Derneği başkanı Durmuş Görmez, basına vermiş olduğu mülakatta, derneğin üyeye sahip olduğunu belirtir[15].

Çankırı Poşaları sorununun son zamanlarda Türk araştırmacıların ilgi odağı olmasını, Poşalarla yapmış oldukları konuşmalar ve görüşmelerinin neticesinde yazmış oldukları makalelerde o bölgedeki Poşaların kendilerini Türk ve Müslüman olarak kabul ettiklerini vurgulayarak, Lomları Oğuzlara bağlamaya çalışmalarıyla açıklamak mümkündür[16].

Türkiye’nin günümüz sınırları dâhilinde ve özellikle de Artvin ve Rize illerinde yaşayan Poşalarla ilgili araştırmalarımızı, yılında Hopa’da oluşup, yılında kapanan Lom-Der Derneği kurucularıyla yaptığımız görüşmelerle başladık. kadar Poşanın yaşadığı Artvin ilinin Arhavi ilçesinde, adını yayınlamamızı rica eden bir öğretmene rastladık.

Derneğin kurucusu, kendisiyle yapmış olduğumuz mülakatta, derneğin amacının, Lomların kültürünü araştırmak, fakir ailelerin gençlerine burs sağlamak, reşit olmayan kızların erken evliliklerini önlemek, kadınların sosyal hayata adapte olmalarını desteklemek, Poşalara yönelik etnik ayrımcılığı önlemek, soydaşlarına, özellikle de gençlere iş bulmak, Türk toplumuna entegre olmalarını teşvik etmek ve Poşalarla ilgili belgesel filmler hazırlamak olduğunu belirtmiştir. Ayrıca geçen 6 yıl zarfında derneğin aktif faaliyet gösterip, bazı Lom öğrencilerin eğitim masraflarının ödenip, bazı gençler için de iş buluduğunu belirtmiştir.

Dernek, Poşaların etnik ayrımcılığa uğradıkları bazı olaylara da engel olmaya çalışmıştır. Yaklaşık 65 üyesi olan Lom-Der Derneği’nin, üyelerinin büyük bir çoğunluğunun fakir olup, derneğin maddi imkânsızlıklar nedeniyle temel işlevlerini gerçekleştiremediğinden dolayı, birçoklarının sükût-u hayale uğradıklarından dolayı, başlıca kapanma sebebinin maddi imkânsızlık olmuş olduğunu belirtmiştir. Yörede yaşayan Lomların, orijinlerini gizlemek amacıyla derneğe üye olmaktan da kaçınmış olduklarını söylemiştir. Lom-Der derneğinin kurucusunun sözlerine istinaden Poşalar, Artvin ili nüfusunun %10’unu oluşturmaktadır.

Her halükârda belirtmek gerekir ki, son zamanlarda Türkiye’de Poşalar tarafından kurulan benzer derneklerin amaçları, bizim gözlemlerimize göre, kimlik ve kültürün korunmasından ziyade, soydaşları bir çatı altında derlemektir. Bunun sebeplerinden biri, geçen yılın Temmuzu’nda gerçekleştirilen darbe teşebbüsüne kadar olan süreçte, Türkiye’de yaşayan azınlıklar arasında dernekler oluşturma yöneliminin başlamış olduğu olabilir.

Azınlıkların faaliyetlerinin bu şekilde kontrol altına alınması amacıyla, benzer derneklerin oluşturulmasının, Türk devleti tarafından teşvik edilmiş olması da muhtemeldir.

Günümüzde Poşaların Türkiye’deki iştigal konuları ve maddi durumları

Bilindiği gibi, eskiden Poşa erkeklerinin başlıca faaliyet alanı elekçilik olmuştur. Poşa kadınları ailenin maddi geçimini sağlama konusunda önemli bir rol oynamış, eskiden evden eve dolaşarak, kocaları tarafından hazırlanmış olan elekleri ve daha başka ufak-tefek mallar satışa sunmuş veya doğrudan yardım dilenmişlerdir. Gelelim Türkiye’de Poşaların günümüzde hangi zanaatlarla uğraştıklarına.

Lom-Der Derneği kurucularından biri, kendisiyle yapmış olduğumuz mülakatta, Artvin ilinde yaşayan Poşaların genelde çay fabrikalarında ve özel sektörde çalıştıklarını belirtti. Polis, öğretmen ve kunduracı Lomlara da rastlamak mümkündür. Özellikle öğretmenler büyük bir sayı teşkil etmektedir. Örneğin, sadece Ardanuc ilçesinde 40’ın üzerinde Poşa öğretmen görev yapmaktadır. Lakin konuştuğumuz kişinin sözlerine göre, her şeye rağmen Türkiye’de, resmi veya özel sektörde işe alınmalarda, alternatif olması durumunda, yeterliliklerine bakmadan, Lomlardan ziyade diğer etnik gruplara ait kişilere öncelik verilmektedir.

Poşalarla ilgili şiir yazarı Hüseyin Gezer’in sözleriyle, Poşa kadınlar günümüzde öğretmen, hemşire, temizlikçi vb. işleri yeğlemektedir[17].

Şavşat ilçesinden, emekli D. E’nin verdiği bilgilere göre, Türkiye’de yaşayan Poşaların maddi durumu genelde kötüdür ve bu açıdan kendileri Artvin ilinde 5. sırada bulunmaktadır.

Şavşat ilçesinden ve Şahbaz sülalesinden olan 62 yaşındaki R. D., kendisiyle yaptığımız görüşmede, İsmet İnönü’nün yönetim yıllarına kadar () Türkiye’de Poşalara toprak verilmemiş olduğunu belirtti. D’un sözlerine istinaden Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanının döneminde kendilerine kısmen toprak verilmiş olmasına rağmen, Lomlar bu topraklara korkularından sahip çıkmamışlardır. Ayrıca, günümüzde Ardeşen’de yaşayan Poşanın sadece %2’si toprak sahibi olup, kalanları kirada yaşamaktadır.

D., günümüzde yaşadığı yer olan Ardeşen’de Poşalara kendi mezarlıklarını kurmak için bir yer dahi tahsis edilmediğini vurgulamaktadır. Karadeniz bölgesinde bulunan birçok yerleşim yerinin belediye başkanları da, kendilerine mezarlık yeri tahsis etme konusunda menfi yaklaşım göstermektedir.

Belediyeler, ölülerini sadece Şavşat ve Ardanuç’ta gömmeye izin vermektedir. Hopa’da yaşayan 42 yaşındaki Poşa K.K.’ın da doğruladığı üzere, Ardeşen belediyesi, bu ilçede kayıtlı cenazelerin dahi Ardeşen’de gömülmesine izin vermeyerek, benzer durumlarda müteveffanın ailesini, cenazeyi Şavşat veya Ardanuç’ta toprağa vermeye zorlamaktadır.

Türkiye’de birçok kişi, Lom etnik grubun varlığından haberdar değildir

K.K.’ın belirttiğine göre Türkiye’de birçok kişi Lom etnik grubunun varlığından bihaberdir. Örneğin askerdeyken, asker arkadaşları, milliyetinden dolayı hayret etmişlerdir. Hopa belediyesinde çalışan bir başka Poşa olan 39 yaşındaki Ö.T. bu bilgisizliği tasdik ederek, “Küçük sayıda bir etnik grup olduğumuzdan dolayı, Türkiye’de birçok kişi bizi bilmez. Lakin soydaşlarımızın sayısı Karadeniz bölgesinde çoktur”-, demektedir.

Asker arkadaşlarının, benzer bir etnik grubun varlığını duyduklarında hayret etmiş olduğunu belirtmektedir.

Türkiye’deki Poşalar kendi kökleri ve kimlikleri hakkında

Artvin ilinin Ardanuç ilçesinin Adakale mahallesinde, Şavşat ilçesinden ve Şahbaz sülalesinden olan ve yerel pazarda çalışan 52 yaşındaki Y. K.’a rastladık. Y. K., Türkiye’de rastlamış olduğumuz Poşalar arasında, kökleriyle en çok ilgilenen kişiydi. Bize, Sivas’a gidip, henüz kendi dillerini kullanan Lomlarla görüştüğünü anlattı.

K., Poşaların kültürlerini koruması gerektiğini düşünmekte olmakla birlikte, Türkiye’de yaşayan Lomların birçoğu böyle düşünmemektedir. Bir keresinde, Hopa’ya gelmiş olan Ermenistanlı Poşalara rastlayıp, kendilerini evinde misafir etmiş olduğunu bize belirterek, Ermenistanlıların, özellikle de Ermenistan’da yaşayan Lomların Türkiye’de yaşayanlarla bağlar kurup, diyalog geliştirmelerinin gerekli olduğunu vurguladı.

Y., Türk devletinin genelde Lomları güvenilmez unsur olarak kabul ettiği ve ’li yıllara, yani Demokratların (Demokrat Partisi-çev. notu) yönetime gelmesine kadar kendilerinin Türk ordusunda hizmet vermeleri ve resmi kurumlarda görev edinmelerine izin verilmemiş olduğunu vurgulamış, buralarda yaşayan Poşaların genel olarak kendilerini baskı altında hissettikleri ve bu nedenle de kendi kültür ve dillerini bilinçli olarak unutmaya çalıştıklarını belirtmiştir.

Türkiye’de ayrımcılık ve aşağılanmaya maruz kaldıklarından dolayı, Lomların büyük bir kısmının kendi milli kimliklerini açığa vurmaktan sakındıklarını belirtmek gerekir. Poşalar, kendi kimliklerinden çekinmelerinin haricinde, Ermenice kelimeler kullandıklarının bilincinde olarak, Türkiye’de Ermeni sayılmalarından korktuklarından dolayı, genelde toplumun diğer gruplarına karşı kapalı olarak yaşamaktadır.

Bilgi aldığımız kişiler, bizimle olan sohbetlerinde vurguladıkları gibi, Poşalar sürekli olarak aşağılanmış olduklarından dolayı, kendilerini her zaman değersiz olarak hissetmişlerdir. Özellikle genç Lomların arasında, kendi kimliğini inkâr etme ve bilinçli olarak unutturma yaklaşımı gözlemlemek mümkündür.

Türkiye’de yaşayan Poşalar, kökenleri ve dilleri hakkında

Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde yaşayan Poşaların büyük bir kısmı, Türk resmi tarihi propagandasına istinaden, köklerini Akhaltskha (Ahıska-çev. notu) (Meskheti) Türklerine dayandırmakta, Ermenice kelimelerin varlığını ise Hemşin Ermenileriyle olan yakın ilişkilerine bağlamaktadır. İnformantlarımızdan bazıları ise, köklerinin Hindistan’a dayandığını düşünmektedir.

Artvin ilinin Hopa şehrinde, yerel belediyede çalışan C.E. (52 yaşında), G.K. (47 yaşında) ve E.K. (32 yaşında) ile karşılaştık. Üçü de Artvin ilinin Şavşat ilçesinden olup, Lom-Der Derneği üyesiydi, C.E. ise, bu derneğin başkan yardımcısıydı.

G.K., kendisiyle yapmış olduğumuz sohbette, Poşaların Akhaltskha Türkleri orijinli olduğunu, dillerinde bulunan çok sayıda Ermenice kelimenin ise, Hemşinlilerle olan yakın ilişkilerine dayandığını düşündüğünü vurguladı.

İçlerinde en genci olan E.G. ise, kendilerinin Akhaltskhalı Türk mü, Ermeni mi yoksa Çingene kökenli mi oldukları konusunda karar verememiş olduğunu, sadece dillerinin Hemşinceye benzediğinin bilincinde olduğunu belirtti.

Türkiye’de yaşayan Lomların, dillerinde Ermenice kelimelerin varlığı konusunda, yaşadıkları yerlerin özelliklerine bağlı olarak, farklı yorumlarda bulundukları ilginçtir. Örneğin, Karadeniz bölgesinde yaşayan Poşalar, bu kelimelerin, Ermenicenin Hemşin ağzından kendi kelime dağarcıklarına geçmiş olduğunu, Hemşin Ermenilerinden her zaman için uzak olmuş olan Çankırı Poşaları ise, bu durumu etraflarında çok Ermeni bulunmuş olmasıyla açıklamaktadır.

Türk araştırmacı Ensar Çetin’in sorusuna cevap olarak, Poşalardan biri “…Bu mahalledeki evlerin çoğu Ermenilerindir. Eskiden, bir zamanlar Ermeniler varmış, anlıyor musun? Bu dili onlardan öğrenmişler. Başka bir şey yok”. Bir diğer informant ise, Türk araştırmacıya şöyle söylemektedir “Gerçekte Poşaca dili yoktur. Yukarı mahallede Ermeniler yaşamış, biz de bu dili Ermenilerden öğrenmişiz”[18].

Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde yaşayan Poşaların siyasi görüşleri

Poşaların, bölgenin özelliklerine göre, genelde Türkiye’de, özellikle de Artvin ilinde farklı siyasi görüşlere sahip olduklarını belirtmek gerekir.

Örneğin, Hopa ilçesi nüfusunun büyük bir kısmının Marksist-Komünist görüşlere sahip olduğundan dolayı, burada yaşayan Poşaların büyük bir kısmı da sol eğilimlidir. Bilindiği gibi, yıllarında Hopa, Komünist bir belediye başkanına sahip olmuştur. Lakin bu bölgede yaşayan Poşaların, Kemalistlerin Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) de sol olarak kabul ettiklerini vurgulamak gerekir.

Gözlemlerimize dayanarak, genel olarak Türkiye’de yaşayan Lomların, kolay idare edilen bir unsur olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, seçimlerde en çok oy alma imkânına sahip olan güce öncelik vermektedirler.

Türkiye’deki Poşaların İslamlaşma koşulları

Poşaların eskiden Ermeni Apostolik Kilisesi’ne ait olmalarına rağmen, günümüzde Türkiye’de yaşayan Lomlar Müslüman veya Alevidirler (İstanbul haricinde). Onların büyük bir kısmının Ermeni Soykırımı yıllarında Müslümanlaştırılmış olduğu düşünülmektedir.

İnformantlarımızdan hiçbiri, en azından bizimle olan görüşmelerinde, eskiden Hıristiyan oldukları öngörüsünü dillendirmedi, İslam’ı kabul etme dönemiyle ilgili olarak da farklı tahminler ileri sürüldü. Örneğin, Rize ilinin Ardeşen ilçesinde yaşayan 62 yaşındaki R.D., Muhammet’in amcaoğlu Ali döneminde Müslüman olduklarını, Ardanuç’ta yaşayan 43 yaşındaki M.K. ise, kendilerinin zorla Müslümanlaştırıldığı ve Türkiye’de yaşayan etnik gruplar içinde İslam’ı kabul eden en son grup olduklarını belirtmekteydi.

Şavşat doğumlu 60 yaşındaki D.E’nin sözleriyle Poşalar İslam’ın kurallarını genelde yerine getirmemekte, mesela çok azı günde 5 kez namaz kılmaktadır. Hopa şehrinden 47 yaşındaki G.K., kendilerinin baskı altında Müslümanlığı kabul ettiklerini düşünmektedir.

Bu çelişkili fikirler ve veriler, günümüz Türkiye Cumhuriyeti’nin Karadeniz yöresinde veya tarihi Pontus bölgesinde yaşayan Poşaların İslamlaştırılma dönemi ve şartlarının araştırılmaya ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.

[1]Grigor Vantsyan, Yerkeri joğovadsu 2 hatorov, hator 1, HH Gitutyunneri azgayin akademia, Patmutyan institut, Yerevan, , s

[2]Vrtanes Papazyan, Hay-boşaner, Dsagumn, Azgagrakan handes, 4 (2), , s

[3]Sarkis Seropyan, Vatansız Tek Ulus Çingeneler ve Çingenelerin Ermenileşmişleri, Hay Poşalar, Tarih ve Toplum, Ekim , Cilt 34, Sayı , s.

[4]Vardan Voskanyan, Mi kani khosk boşa anvan şurç, Haygazyan hayagitakan handes, hator İG, Beyrut, , s

[5]Samson Hovhannisyan, İnçpes Hndkastani vordinerı dardzan hay-boşaner, hayatsads gnçuneri patmutyunı, seafoodplus.info

[6] Ermeni-Poşaların gizli dilleri hakkında daha ayrıntılı olarak bk. Vardan Voskanyan, Hay-boşaneri gağtnalezun yev dra usumnasirutyan patmutyunı, Arevelagitutyan hartser, VII, Yerevan, EPH,

[7]Grigor Vantsyan, Boşaneri Hayastan mtnelı yev bnakutyan ayjmyan teğern u tivı,  “Murç”, Tiflis, , sayı , s

[8] A.g.e.

[9] Cavakhk ve Ermenistan bölgesinde Poşaların kendi kimliklerini algılamaları hakkında bk. Harutyun Marutyan, The Contemporary Expression of the Identity of the Boshas, Acta Ethnographica Hungarica, 56 (2), , pp.

[10]Grigor Vantsyan, Boşaneri Hayastan mtnelı

[11]SuatKOLUKIRIK, TÜRKİYE’DE ROM, DOM VE LOM GRUPLARININ GÖRÜNÜMÜ, seafoodplus.info?url=seafoodplus.info&rct=j&frm=1&q=&esrc=s&sa=U&ved=0ahUKEwi2_rX1nc7QAhXJQJoKHcp7AJ8QFggTMAA&usg=AFQjCNEzMucGwxndfe1mQWo7Vo1gRLw_Xg

[12] A.g.e.

[13]Bir Yaşam, Sayı 7, Eylül-Ekim , s.

[14]Nurettin Demir, Melike Üzüm, Çankırı Poşaları, Prof. Dr. Mehmet Özmen Armağanı, Adana, , s. , seafoodplus.info

[15] seafoodplus.infoicom/posalar-cankiri-da-dernek-kurdu//

[16] Ensar Çetin, Çankırı Poşalarında Sosyal ve Dini Hayat, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 18 (3), , ss. , file:///C:/Users/User/Downloads/seafoodplus.info

[17]seafoodplus.info?start=15

[18]Ensar Çetin, Çankırı Poşalarında Sosyal ve Dini Hayat, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 18 (3), , ss. , file:///C:/Users/User/Downloads/seafoodplus.info

Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan

seafoodplus.info

Özet:

Çingenelerin anavatanı Hindistan’dır. Türkiye’de kendilerine Roman, Çigan, Çingen, Kıpti, Karaçı, Poşa gibi adlar verilmiştir. Avrupa’ya ilk geldiklerinde merak uyandırdıkları için herhangi bir ayrımcılıkla karşılaşmamışlar ancak çok geçmeden hilebaz, kötü, işe yaramaz olmakla suçlanmışlardır. İran üzerinden Türkiyeye'ye geçen Çingenelerin, yüzyıldaki resmi kayıtlara göre Anadolu’nun birçok bölgesine yerleşmiş oldukları görülüseafoodplus.infoan bahseden ilk eserlerden biri, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sidir. Evliya Çelebi bu eserde Balat Çingenelerini hırsız ve meşhur harami olarak anlatır. Türk edebiyatında Çingenelerle ilgili eserler incelendiğinde Çingenelerin bugün dahi benzer önyargılarla işlendikleri görülür. Çingeneleri ele alan ilk eserlerden Ahmet Midhat Efendi’nin Çingene’sinde olduğu gibi birçok eserde Çingeneler oldukları gibi kabul edilmezler. Öteki olmaktan kurtulmalarının en önemli şartı ise içinde yaşadıkları topluma uymalarıdır. Çingeneleri konu edinip, onlara olumlu bir bakış açısıyla yaklaşıyormuş gibi görünen birçok yazar da aslında kendi hayat görüşlerini dayatmak için onları kullanıseafoodplus.infoç olarak Türk edebiyatında onları anlamaya çalışıp Çingenelere içeriden bakmaya çalışan yazarlar olduğu gibi, onları yüzlerce yıllık söylencelerle ve dışarıdan gördükleri kadarıyla değerlendiren yazarlar da vardır. Ancak görece biraz daha içeriden bakabilmeyi başaran eserlerden anlaşıldığına göre Çingeneleri tamamen anlamak, çevrelerine ördükleri kalın savunma duvarları nedeniyle mümkün olmayacaktır. Yine aynı şekilde önyargılardan arınmış bir bakış açısı yakalanamazsa Çingene kültürünün zenginliği tam olarak anlaşılamayacaktır.

Anahtar Kelimeler:

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir