şirazesi kaymak ne demek / Şirazesi bozuk ne demek?

Şirazesi Kaymak Ne Demek

şirazesi kaymak ne demek

#

Şirazesi Kaymak!

Şirazesi kaymak diye bir deyim vardır. Ülkemiz tam bu noktada, şirazesi kaymış, eğri doğruya karışmış, gücü yeten yeten bir nokta doğru hızla yol alıyoruz. Peki şirazesi kaymak nedir ? Hangi durumlar için söylenir? Sözlükler, şirazesi kaymayı “bir kişinin ya da fikrin yanlış noktaları temel almasından ötürü, çıkarımlarının da yanlış olacağını belirten deyim” olarak tanımlıyor. Ya da, “halk arasında genellikle, “dengesini yitirmiş”, “kontrolünü kaybetmiş” anlamında kullanılır ve bu anlam pek doğru olmamakla birlikte, bir yakıştırmadır” diyor. Şiraze, ciltçilikte kitap ciltlemekte kullanılan bir deyim. Sayfaları birbirlerine yapıştırmak için kullanılan kumaş, kağıt ya da tülbent parçasıdır. eğer şiraze düzgün olmazsa sayfaların düzgün olması mümkün değildir. Sayfalar, birbirine yapışır ama, artık sarmal çıkılan bir merdiven gibi yamulma eğilimi gösterir. İşte durumumuz tam da böyle. Sayfalarımız bir birine yapışık ama, kimi ortasından kimi kuyruğundan. İşin garibi, eklenen her sayfa bir önceki yamuk olduğu için de bir türlü doğrusunu bulamıyor. Soma Faciasından sonra geldiğimiz noktaya bakar mısınız ? İlk önce başbakan Erdoğan’ın bazı vatandaşlara vurduğuna ilişkin haberler ortaya atıldı. Peşinden danışmanı ya da özel kalem müdür yardımcısının yerde yatan genci tekmelemesi konuşulmaya başlandı. Derken gündem bir anda değişti ve gazetelerin linç edilmesine kadar uzandı. Bunların tamamı bu ülkenin vatandaşlarının gözü önünde yaşanıyor. Olanı biteni herkes görüyor. Daha doğrusu, izlediği televizyondan, okuduğu gazeteden öğreniyor. Hangi gazeteyi ya da televizyonu seyrediyorsa bakış açısı da o şekilde değişiyor. Ancak işin ne zaman bir medya savaşına dönüştü anlamak mümkün değil. Hedefteki gazeteciler, kendi doğrularını yazmışlar. Gerekçelerini de açıkladılar. İster inanırsınız, isterseniz inanmazsınız. Ancak, bu insanları linç etmenin, sözlerini çarpıtmanın da bir anlamı da yoktur. Kaldı ki, kullanılan kelimeler, cümleler üzerinden bir birimizi suçlayacaksak, herkesin geçmişinde sarf ettiği böyle birçok söz vardır. Şimdi oturup bunları alt alta sıralamanın da bir anlamı yoktur. Evet, Soma’da yaşadığımız faciadan bir ders aldık mı ? Bu ülkede bir daha Soma gibi bir facia yaşanacak mı ? İlgililer bunun sözünü verebiliyorlar mı ? Ülkeyi yönetenler bunun için gerekli tedbirleri alacaklar mı ? Yitip giden canın ve onların geride bıraktıkları için neler yapılacak esas olan budur. Bunun dışındakiler inanın ki sokaktaki vatandaşın umurunda bile değil.

Devrim Gazetesi

Efendim; “Bu İdrak-i Maali, Bu Terazi Çekmez” Sözü Ziya paşaya ait bir sözdür ve bu sözüyle Ziya Paşa şunu demek istemektedir:

Merhum Ziya Paşa “İdrâk-i maâlî küçük akla gerekmez! Zira bu terâzî bu sıkleti çekmez” demiş. Yani, “İnsanın aklı mahdut, idrâki sınırlı olduğu için birçok hususu anlama noktasında âciz kalır…” demiş!

Kısaca, Merhum Ziya Paşa bu beytiyle, kendilerini Gaf Dağı’nda veya dev aynasında görenlere ve kâinatta bulunan her şeye hükmedebileceğini ya da nüfuz edebileceğini sananlara tokat gibi bir cevap vermiş. O nedenle ben bugün Ziya Paşa’nın ‘’Zîrâ bu terâzi bu sıkleti çekmez” beytini günümüze uyarlamak istiyorum:

Dünya tıpkı iki kapılı bir han gibi ve insanlar bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkıyorlar! Ve bunların bir kısmı fakr-u zaruret içinde, küçük bir kısmı ise; saltanat denizinde yüzüyor… Yani âdetâ Okyanusun ortasında ve küçük kayık ya da sallarla bir yerlere ulaşmaya, dolayısıyla da geçimini temin etmeye çalışan yoksullar, fakirler-fukaralar, köpürtücü ve dev dalgalarla birlikte girdaplara kapılıp kayboluyorlar!

Ve insanlara, genelde ve bilhassa uzak yakın akraba ve komşularımıza, özelde de sevdiğimiz kişilere karşı sorumlu davranmalı, kırıcı kelimelerden veya nefret dilinden uzak durmalıyız… Ancak, günümüzde ve dünyamız da saltanatla sefâlet yan yana yüzüyor! Ve insanlar ya zengin ya da fakir oluyor. Adına ‘orta direk’ denilen kesim kalmadı, zengin ile fakir arasında her geçen gün biraz daha fazla açılan makas, insanlar, hattâ en yakın akrabalar arasında bile derin uçurumların ya da girdapların oluşmasına, herkesin birbirleriyle kutuplaşmasına neden oluyor ve bu kısır döngü devam edip gidiyor…

Şimdi: Eğer; insana, gücünün taşıyabileceği yükten fazla bir yük yüklerseniz; insan bunun altında ezilir ve isyan eder!..

Son yıllarda AKP toplumumuza taşıyamayacağı yükler yüklüyor ve bu yükü taşıyamayan vatandaşlarımız haklı olarak çareyi isyan etmekte buluyor!. Ve de; toplum düzeni bozulmakla kalmayıp; kardeş kardeşe düşman oluyor ve AKP bu durumdan nemalanmaya çalışıyor…

AKP’nin gittiği yol yol değildir… Değildir diyorum çünkü: Geçmişte ülkemiz insanları “Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu!” marşını söylerken, bazıları bunu görmezden gelmiş ve sonucunda ülkemiz bir dizi darbeler ile sarsılmıştır…

Eğer; bir gün, teraziye taşıyacağından fazla bir ağırlık yüklerseniz; terazinin şirazesi bozulur (çıldırır) ve ibresinin ne yana eğileceği belli olmaz..

 

Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar

Dilimizdeki en güzel sözcüklerden biridir “Şiraze”. Söylerken bile ağza çok yakışır. “Top Ten” listebaşı şarkı sözü gibi, “best seller” edebi bir kitap adı gibidir. Türkçe Sözlük’te tam karşılığı şu:

“Ciltçilikte, kitap yapraklarını diplerinin ucundan birbirine bağlayan ve onları düzgün tutmaya yarayan ince bez şerit.”

Ama tek başına kullanmayız hiç. “Şirazesi kaymak” deyimi ile hatırlarız hep bu sözcüğü: “Dengesini yitirmek. Kontrolünü kaybetmek. Psikolojik tutarsızlık.”

Bu anlam ve içeriği ile toplumsal manzarayı umumiye’mizi çok iyi anlatmıyor mu?

Aslında, Refikimiz Sözcü’nün yazarı sevgili meslektaşım Yılmaz Özdil kadar yerim olsa, bir gazete tam sayfası kadar alanda örneklerle açabilirim de… Sadece birkaç örnekle değineceğim.

Sayın H.D.Ö.D.İ(Her Devrin Önemli Devlet İnsanı)Cemil Çiçek’in, hafta başında İsmail Saymaz’a verdiği röportajda sarf ettiği cümlelere bakınca insanın beyni yanıyor. Diyor ki:

(…) tekke ve zaviyeler kapatıldı diyoruz ama bu oluşumlar varlığını sürdürüyor. Aykırı bir şey diyeyim: Bu yapılara yardım yapıyorsak şeffaf olacak. İcap ediyorsa vergiden düşsün. Ama kaynak nereden geliyor, nereye harcanıyor, bunun temin edilmesi lazım () “Hem siyasetin kayıt dışı unsurları haline geliyorlar hem kayıt dışı dini oluşum meydana geliyor. Ekonomide, siyasette ve dinde kayıt dışılık var. Denetime ihtiyaç var (…)

Bu mülakatın çıkış noktası, bir tarikat şeyhinin küçük bir kızı taciz etmesi üzerinden başlayan, “Bu tarikat ve cemaatleri ne yapacağız?” tartışması.

Bu tartışma yapılırken, sağcıların sürekli tekrarladıkları bir türkünün sözleri şöyle (mealen) özetlenebilir:

“Bunlar toplumsal yaşamın. Bu toprakların. Bu toplumun bir parçası. Tümden ortadan kaldırılamaz. Ama denetlenmeli. İyisi-kötüsünü birbirinden ayrıştırmalı. Devlet denetimi ve gözetiminde faaliyetleri devam etmeli.” Adeta “Bunlara ihtiyaç var” demeye getiriyorlar.

Geçen hafta da yazmıştım, birtakım reyting peşinde meslek erbabı da bunları “kakara-kikiri” tarzı TV röportajlarında ağırladıkları “Tontiş-tatlı-esprili-zararsız-insancıl-gerçek(!)” cüppeliler, sarıklılar, poturlular, takkeliler tercih edilecek. Ama taciz-tecavüz-badeleme vs. iğrençlikleri ile deşifre olmuşlar “tukaka” edilip temizlenerek sözüm ona “adalet ve asayiş” temin edilecek o cephede.. Öyle mi?

Çare son derece açık ve net biçimde ortada duruyor hanımlar, beyler.

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün rehberliği ve önderliği ile çıkarılmış yasalar var ortada. Bunların içerik ve biçim olarak toplumsal yaşama verdikleri zarar da…

Yasaları uygulayacaksınız olacak bitecek. Din-inanç alanındaki düzenlemelerin yasal çerçevesi ne ise (Diyanet, camiler, imam hatip eğitimi vs.) o çerçevede hayata geçirilecek. Gerisi de sadece ve sadece insanların birey ve aile olarak kendi iç vicdani uhrevi hayatlarının mevzusu olacak. Bunun dışında tekke-vaziye, tarikat, cemaat, medrese vs. örgütlenmeler “zararlı faaliyet” kabul edilecek. Bu kadar basit ve net.

Aksi? On yıllardır söylemekten dilimizde tüy biten ve asla bıkmadan tekrarlayacağımız şekilde, FETÖ’ler, METÖ’ler ÇETÖ’ler, TETÖ’ler türeyecek ve devleti ele geçirerek, bugüne kadar başımıza açtıkları belaları açmayı sürdürecekler. Tercih bizim.

Utanılacak yalnızlık

Dış politikadaki felaket ve rezalet tablosunu hatırlatmaya gerek yok. Bir zamanlar “duvara toslayanların” uydurdukları tabir vardı ya: “Değerli yalnızlık” Adeta o filmin tekrarını oynatıyorlar. Suriye’den Libya’ya, Ege’den Doğu Akdeniz’e, Ortadoğu’dan Avrupa’ya, her alanda buz gibi bir iklimde tir tir titrer bir biçimde yalnızlığa mahkûm edilmiş bir politikanın esiri olmuş sürükleniyoruz. Ve işin en dayanılmaz tarafı da, bu politikanın daha “üç vakit önceki” mimarları, bugün ortaya çıkmış herkesten çok eleştirme cüretini ve utunmazlığını sergilemekteler. İnsan diyecek söz bulamıyor. Bari sus, Muhterem. Bari sus!

En azından kapsamlı bir özeleştiri yaptıktan sonra konuşmaya başla ki senin yerine biz utanmayalım. Hiç mi yüzü kızarmaz sizin gibilerin?

ATATÜRK tartışması

Milyonlarca satırlık, yüzlerce sayfalık yazıldı, çizildi konuşuldu bu konuda.

CHP İstanbul İl Başkanı Sayın Canan Kaftancıoğlu’nun sözleri üzerine başlayan tartışmadan söz ediyorum. Hayatları boyunca Yüce Önder ATATÜRK’e söven, devrimlerini hedef alan, mirasını yerle bir etmeye yeminli çevrelerin bu konunun “üzerine atlamasını” iğrenerek izlememi bir yana koyuyorum.

Canan Hanım’ın bugüne kadar genel olarak alkışladığım, desteklediğim ve bundan sonra da aynı şeyi yapmaya devam edeceğim duruşuna ve gururla taşıdığı cesur siyasi kimliğine saygımdan dolayı ben de üzüntülerimi belirten bir tweet attım bu konuda. Özetle “Madem ATATÜRK ismini kullanmakta bir beis görmediğinizi söyleyecektiniz, malum toplantıda bunu neden oracıkta söyleyerek işin içinden çıkıvermediniz de kendinizi bu duruma soktunuz?..” dedim.

Tekrarlıyorum. Yüce Önderimizin “Hangi isimle anıldığı” meselesi, herkesin, her duruma göre kişisel tercihidir. Kimse asla karışamaz, dikte edemez ve bunun tezviratını yapmamalıdır.

Ama bir tercihin arkasında durarak savunuyorsanız, üzerinize gelindiğinde “farklı zamanlarda farklı tercihler kullanabileceğinizi” söyleyerek sizi seven ve destekleyenlerin sizin adınıza üzülmesine neden olmak niye?


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep Aralık

Yandaşlık zor zenaat24 Aralık

Nas Nas Paraları Leyla’ya Aralık



nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir