isa musa sen bizi kutsa kuşlar / Kutsal Perşembe akşamının duası | Ortodokslar Topluluğu

Isa Musa Sen Bizi Kutsa Kuşlar

isa musa sen bizi kutsa kuşlar

Mesnevî-i Şerîf Tercümesi – CİLT 5 (1 – Beyitler)

MESNEVÎ-İ ŞERİF Tercümesi

Çeviren: Veled Çelebi (İzbudak)

CİLT 5  (1 &#; Beyitler)

Rahman ve Rahim Tanrı adiyle

Yıldızların nuru olan Şah Hüsameddin, beşinci cildin başlamasını istiyor&#;
Ey Tanrı ışığı cömert Hüsameddin, beşeri bulantılardan durulanların üstatlarına üstatsın sen!
Halk perde ardında olmasaydı, halkın gözleri açık olsaydı ve havsalalar dar ve zayıf bulunmasaydı.
Seni övmeye manevi bir tarzda girişir, bu sözlerden başka sözler söyleyecek bir dudak açardım.

5 Fakat Doğan kuşunun lokmasını yont kuşu yutamaz. Çaresi, suyla yağı birbirine katmaktan ibaret.
Seni bu zindan aleminde yaşayanlara övmek lüzumsuzdur. Senin vasfını ancak ruhanilerin topluluğunda söyleyebilirim.
Alem ehline seni anlatmak zararlıdır. Seni, aşk sırrı gibi gizlemekteyim.
Övmek tarif etmek perdeyi yırtmaktır. Halbuki güneşin anlatılmaya da ihtiyacı yok, tarife de.
Güneşi öven kendini över, iki gözüm de aydındır, çapaklı değil, ağrımıyor demek ister.

10 Alemdeki güneşi yermek, iki gözüm de kör, karanlık ve çipil diye kendini yermektir.
Alemde muradına ermiş güneşe haset eden kişiyi bağışla sen.
Bir adam güneşi örtebilir, gözlerden gizleyebilir mi? Onun tazeliğini pörsütür onu soldurabilir mi?
Yahut haddi sonu olmayan nurunu eksiltebilir mi?
Yahut da onu mertebesinden indirebilir mi?

Ululara haset edene o haset ebedi bir ölümdür.

15 Senin kadrin, rütbense akılların anlayacağı dereceyi çoktan geçti. Akıl, seni anlatmada şaşırdı, aciz kaldı.
Gerçi bu akıl, anlatmada aciz oldu ama yine de acizcesine anlatması gerek.
Çünkü hepsi anlaşılmayan bir şey bilin ki atılıvermez.
Bulutunun tufanını içemezsen su içmeyi nasıl terk edersin?
Sırrı atıp ortaya koyamazsan kabuklarını anlat, onunla anlayışları tazele!

20 Sözler sana göre kabuklardan ibarettir ama başka anlayışlara göre tamamıyla içtir.
Gök arşa göre aşağıdadır ama bu bir yığın toprağa göre pek yücedir.
Seni kaybettiklerinden, fırsatı kaçırdıklarından dolayı hasrete düşmeden ben onlara seni öveyim de yol bulsunlar.
Sen Tanrı nurusun. Canı, Tanrı’ya kuvvetle çeker durursun. Halksa vehim ve şüphe karanlıklarındadır.
Bu güzelim nurun, şu gözsüzlere sürme çekmesi için şart, o nuru ululamaktır.

25 Delik kulaklı istidat sahibi, nuru bulur. Çünkü o fare gibi karanlığa aşık değildir.
Geceleri dönüp dolaşan çipiller, nasıl olur da iman meşalesini tavaf edebilirler?
Müşkül ve ince nükteler din nuruna ulaşmamış, karanlıkta kalmış kişilere, tabii bir bağdır.
Böyle adam kendi hünerini örmek, bezemek için güneşe göz açamaz.
Hurma gibi göklere dal budak salamaz da köstebek gibi yeri delik deşik eder.

30 İnsan için, iç sıkıcı dört şey vardır; bu dört şey aklın çarmıhı kesilmiştir.

“Dört kuş al, onları yanına topla” ayetinin tefsiri”

Ey idraki güneşe benzeyen, sen vaktin Halil’isin. Bu yol kesen dört kuşu öldür!
Çünkü bunların her biri de karga gibi akıllıların akıl gözlerini oyar, çıkarır.
Tene ait dört huy, Halil’in kuşlarına benzer. Onları kesmek cana yol açar.
Ey Halil, iyiden kötüden kurtulmak için kes onların başlarını da ayaklar setten kurtulsun.

35 Kül, sensin, hepsi de senin cüzülerindir. Çöz ayaklarını, onların ayakları senin ayakların demektir.
Alem, senin yüzünden ruhların uçtuğu, toplandığı bir yer haline gelir; bir atlı, yüzlerce orduya dayanç olur.
Çünkü bu ten dört huyun durağıdır, o huyların adları, dört fitneci kuştur.
Halkın ebedi olarak diriliğini istersen bu dört şom ve kötü kuşun başlarını kes.
Sonra da onları bir başka çeşit dirilt de artık onlardan bir zarar gelmesin.

40 Dört yol kesen manevi kuş, halkın gönlünü yurt edinmiştir.
Bütün gönüllere emir olursan, ey kişi, bu zamanda Tanrı halifesi sensin.
Bu dört diri kuşun kes başlarını da ebedi olmayan halkı ebedileştir!
Bu kuşlar, kaz, tavus, kuzgun ve horozdur. Bunların içlerdeki benzerleri de dört huydur.
Kaz hırstır, horoz şehvet. Makam tavusa benzer, kuzgun dileğe.

45 Kuzgunun dileği, ebedi olmak, yahut uzun bir ömre kavuşmaktır, bunu umar durur.
Hırs kazı, kuru yaş ne bulursa yere gömer.
Bir an bile kursağı durmaz Tanrı buyruğundan yalnız “Yeyin” hükmünü duymuştur.
Yağmacıya benzer, evini kazar, çabuk çabuk dağarcığını doldurmaya bakar.
İyi kötü ne olursa dağarcığına tıkar. İnci tanelerini de oraya tıkıştırır, nohut tanelerini de.

50 Başka bir düşman gelip de çuvalına kuru yaş, ne bulursa doldurmasın der.
Vakit dardır, fırsat geçmekte. O da bundan korkarak durmaksızın eline ne geçerse çabucak koltuklar.
Başka bir düşman getirmez diye efendisine güveni yoktur.
Fakat iman sahibi o yaşayışa güvenir, bu yüzden de yavaş yavaş, durup dinlenerek yağma eder.
Padişahın düşmanı nasıl kahrettiğini bilir. Bu yüzden fırsatı kaçırmayacağına da emindir, düşmanın gelmeyeceğine de inanmıştır.

55 Başka kapı yoldaşlarının ona çullanmayacağını, onun derip devşirdiğini kapışmayacaklarını bilir, emindir.
Padişahın adaletini bilir, kulların nasıl zaptettiğini , kimsenin kimseye nasıl sitemde bulunmadığını görmüştür.
Hasılı acele etmez, sakindir, nasibini kaçırmayacağına emindir.
Bu yüzden sabreder gözü toktur, eline geçeni başkalarına ihsan eder, yeni yakası temizdir.
Çünkü yavaşlık Tanrı ışığıdır. O çabukluksa şeytanın dürtmesinden meydana gelir.

60 Zira Şeytan onu yoksulluklarla korkutur, sabır beygirini sinirlenip öldürür.
Kur’an dan duy, Şeytan, seni şiddetli yoksullukla tehdit eder ürkütür.
Bu suretle sen de ona uyar, aceleyle pis şeyleri yer, pis yerleri elde edersin. Ne adamlığın kalır, ne sabrın, ne sevap düşüncen!
Hasılı kafir yedi karınla yemek yer, dini ve gönlü arıktır ama karnı büyük!

Tanrı Rahmet etsin, Mustafa’nın şu “Kafir yedi barsakla yemek yer, inanan bir barsakla” hadisini söylemesindeki sebep

Kafirler, Peygambere konuk oldular. Akşam vakti mescide geldiler.

65 Ey bütün dünyadakileri yurdunda konaklayan, ey padişah, biz sana konuk geldik.
Azığımız yok uzaktan gelmişiz. Hemencecik başımıza rahmet ve nur saç dediler.
Peygamber, sahabeye, dostlarım, dedi. Bunları paylaşın. Çünkü siz benimle benim huyumla dolusunuz.
Her askerin bedeni padişahla doludur. Padişahın mevki ve rütbesine düşman olanlara bu yüzden kılıç vururlar.
Sen padişahın kızgınlığı ile kılıç sallarsın, yoksa kardeşlere niye kızasın ki?

70 Bir kardeşe, padişahın kızgınlığının aksiyle suçsuz olarak on batmanlık gürzü vuruyorsun.
Padişah bir candır ama ordu onunla doludur. Ruh su gibidir, bu bedenler ırmağa benzerler.
Padişahın can suyu tatlıysa bütün ırmaklar tatlı suyla dolar.
Çünkü halk, padişahlarının dinindedir, o “abese” suresinin padişahı böyle buyurmuştur.
Her dost bir konuk seçti, konukların arasında pek iri ve misli görülmemiş biri vardı.

75 Öyle iriydi ki kimse onu götürmeye cesaret edemedi. Kadehteki posa ve tortu gibi o da mescitte kalakaldı.
O herkesten arda kalınca Mustafa, alıp götürdü. Sürüde yedi tane süt verir keçi vardı.
Keçiler yemek zamanı, sağılmak üzere eve gelmişlerdi. O kıtlık babası Oğuz oğlu Uc, ekmeği de yedi, yemeği de. O yedi keçinin sütünü de sildi süpürdü.
Ev halkı, hep o keçilerin sütünü umuyordu. Bu yüzden hepsi de kızdılar.

80 O bedavacı herif, midesini davula çevirdi, yalnız başına on sekiz adamın yiyeceğini yedi bitirdi.
Yatacağı zaman odaya girdi. Halayık da kızgınlıkla kapıyı kapadı.
Dışarıdan zincirini sürdü, bağladı. Ona pek kızmış ondan pek dertlenmişti.
Kafirin gece yarısı, yahut sabah vakti aptesi geldi, karnı guruldamaya başladı.
Yatağından kalkıp kapıya koştu, elini atınca kapıyı kapalı buldu.

85 O hileci herif kapıyı açmak için türlü türlü hilelere başvurduysa da kapıyı açamadı.
İyice sıkıştı oda dardı. Şaşırıp kaldı, ne bir derman bulabildi ne bir hile.
Nihayet bir hileye başvurdu, uyumaya bu buruntuyu geçiştirmeye savaştı. Uyudu da. Rüyada kendisini bir viranede gördü.
Hatırında virane vardı ondan dolayı da rüyada onu gördü.
Kendisini tenha bir viranede görünce aptes bozmaya zaten ihtiyacı vardı, hemen işini beceriverdi.

90 Uyanınca bir de baktı ki yatak pislik içinde. Derdinden deliye döndü.
Bu çeşit rezillik toprakla bile örtülemez diye içinden yüzlerce defa coştu, köpürdü.
Uykum uyanıklığımdan beter. Burada yiyor orada pisliyorum dedi.
Kafir, mezarın dibinde nasıl bağırırsa o da öylece keşke geberseydim demeye koyuldu.
Bu gece bir geçse de kapının açılmasını duysam diye beklemeye başladı.

95 Ok yayadan fırlar gibi kimsecikler görmeden kaçmayı kurmaktaydı.
Hikaye uzundur kısa kesiyorum. Nihayet kapı açıldı, o da dertten gamdan kurtuldu.

Mustafa aleyhisselam’ın, oda kapısını açması ve konuğun, onu görüp utanmaması, dilediği gibi dışarı çıkması için kendisini gizlemesi

Mustafa sabahleyin gelip kapıyı açtı. Sabah o yolunu sapıtmış kişiye yol gösterdi.
Mustafa , o belalara uğrayan utanmasın diye gizlendi.
Kapıyı açanı görmesinde serbestçe dışarı çıksın diyordu.

Ya bir şeyin ardında gizlendi, yahut da Tanrı eteği Mustafa’yı ondan gizledi.
Tanrı boyası, bazen örter, neliksiz niteliksiz Tanrı perdesini, bakanın önüne örüverir.
Bu suretle düşmanını kendi yanındayken bile göstermez. Tanrı kudreti, bundan da artık, bundan da üstün.
Mustafa onun geceki halini görüyordu. Fakat Tanrı fermanı,
Ona hatasını bildirmeden bir yol açmasına, o kötülükle bir kuyuya düşmesine mani olmaktaydı.

Tanrı hikmeti ve gökten inen emir, onun kendisini o halde görmesini istemekteydi.
Nice düşmanlıklar vardır ki dostluğa çıkar. Nice yıkılmalar vardır ki yapılmaya döner.
Bir herzevekil, o pis yatağı, inadına Peygamberin yanına getirdi.
Ve gör hele, konuğun bu işi işlemiş dedi. Alemlere rahmet olan Mustafa, bir güldü.
Getir o ibriği dedi, hepsini kendi elimle yıkayayım dedi.

Herkes “Tanrı hakki için yapma, canımız da sana kurban olsun, tenimiz de.
Sen bırak bu pisliği biz yıkayalım. Bu iş, el işidir, gönül işi değil.
Ey hakkında “Le amruka-ömrün için” diye Tanrı’nın and içtiği zat, Tanrı sana ömür dedi. Seni halife yaptı, kürsüye oturttu.
Biz sana hizmet için yaşıyoruz, sen hizmet etmeye kalkışırsan biz ne oluruz? “ dedi.
Peygamber dedi ki: “Ben de biliyorum, fakat şimdi bunu ben yıkayacağım. Bunu bizzat yıkamamda bir hikmet var.”

Bu söz Peygamber sözü diye hepsi sustular, bu sır nedir, hele bir çıksın diye beklemeye koyuldular.
Peygamber o pisliği, bilhassa Tanrı buyruğu ile adamakıllı yıkamakta idi, riya ile değil.
Çünkü, gönlü bunu sen yıka bunda kat kat hikmetler var diyordu.

Mustafa, onun pis yatağını eliyle yıkarken o konuğun geri dönmesi, utanıp elbisesini yırtarak kendisine ve haline ağlamaya başlaması ve bunun sebebi

O kafirciğin bir armağan heykeli vardı. Onu kaybolmuş görünce kararı kalmadı.
Dedi ki gece kaldığım odadadır haberim olmadan orada bıraktım.

Utanıyordu ama hırsı da onu, o yana çekiyordu. Hırs ejderhadır küçücük bir şey değil.
Heykelin ardına düşüp koşa koşa geldi, onu Mustafa’nın odasında gördü.
Gördü ama Tanrı eli bizzat o pisliği yıkamaktaydı, kötü gözler ondan ırak olsun; kafir bunu da gördü.
Gördü de heykeli hatırından çıktı. Onda bir coşkunluktur baş gösterdi, yakasını yırttı.
İki elini yüzüne, başına vuruyor, kafasını duvara kapıya çarpıyordu.

Bir halde ki burnundan, başından kanlar revan olmaya başladı. O ulu Peygamber, ona acıdı.
Naralar atıyordu. Halk başına toplanınca, Ey halk sakının diyordu.
Ey akılsız kafa diye başına vuruyor, ey nursuz göğüs diye göğsünü dövüyordu.
Ey yeryüzünün küllü, senden şu aşağılık cüz-ü, utanmaktadır diye secde ediyor;
Sen küllü olduğun halde O’nun emrine baş eğiyorsun da ben cüzü olduğum halde zulmediyor kötülükte bulunuyor, azıyorum;

Sen kül iken Tanrı’ya karşı hor hakir oluyor, O’ndan titriyorsun da ben cüzü iken O’na aykırı hareket ediyorum diyor:
Her an yüzünü göğe kaldırıp Ey cihanın kıblesi, yüzüm yok diye feryat ediyordu.
Hadden artık titreyip çarpınınca Mustafa, onu kucakladı.
Yatıştırdı pek iltifat etti, gözlerini açtı, ona kendini tanıttı.
Bulut ağlamadıkça yeşillik nasıl güler? Çocuk ağlamadıkça süt nasıl coşar?

Bir günlük çocuk bile yolu bilir. Ağlayayım da esirgeyen dadı gelip yetişsin der.
Sen bilmiyorsun; dadılar dadısı da sen ağlamadıkça bedavaca sütü az verir.
Kulak ver, “Çok ağlayın” dedi. Ağlayın da yaratıcı Tanrı’nın ihsan sütü aksın.
Dünyanın direği bulutun ağlamasıdır, güneşin yakması. Sen bu iki ipe iyi sarıl.
Güneşin hararetiyle bulutun gözyaşı olmasaydı beden ve araz, nasıl olur da semirir, gelişirdi?

Bu hararetle bu ağlayış, temel olmasaydı şu dört mevsim nasıl mamur olurdu?
Güneşin hararetiyle alem bulutunun ağlaması, nasıl cihanın ağzının tadını getiriyor, nasıl alemi hoş bir hale sokuyorsa,
Sen de akıl güneşini yak, gözünü göz yaşları saçan bir bulut haline getir.
Küçük çocuk gibi sana da ağlayan bir göz gerek. O ekmeği az ye ekmek senin şerefini giderdi.
Ten, gece gündüz onunla gelişir, yapraklanırsa can dalı, yapraklarını döker, güz mevsimine düşer.

Beden azığı, derhal canın azıksız kalmasıyla neticelenir. Bunu azaltmak onu çoğaltmak gerek.
“Tanrı’ya borç verin.” Sen de bu ten ağzından borç ver de karşılığında gönlünde yeşillikler bitsin.
Borç ver de bu ten lokmasını azalt, bu suretle de “Gözlerin görmediği” yüz görünsün.
Ten kendisini pislikten arıtırsa ululuk misk ve incileriyle dolar.
Böyle adam şu pislikten kurtulur, temizliğe ulaşır, bedeni, “Tanrı sizi, kirlerden temizlemeyi diler” sırrına ulaşır.

Fakat Şeytan, “Sakın sakın bundan pişman olur hüzne düşersin.
Bedeninden bu hevesleri giderir, bunları eritirsen çok pişman olur derde düşersin.
Şunu ye hararet verir, mizaca devadır; şunu da faydalanmak için iç, ilaçtır.
Hem de şu niyete düş. Bu beden binektir, neye alıştıysa vermek, daha doğru bir iştir.
Sakın açlığa alışma; sıhhatin bozulur, beyninde, kalbinde yüzlerce illet meydana gelir” der.

O alçak Şeytan, bu çeşit tehditlerle gelir, halka yüzlerce afsun okur.
Kendisini tedavi eden Calinos gösterir. Bunu da senin hasta gönlünü aldatmak için yapar.
“Bu sana dertten, gamdan kurtulmak için bir ilaçtır” der. Adem’e de buğday için böyle demişti ya!
Heyheylerle, heyhatlarla gelir, dudaklarını, azgın atın, nallanırken kıstırdıkları iki, tahta parçası ile kıstırır.
Aşağılık taş lal göstermek için at nallanırken dudaklarını kıstırdıkları gibi senin dudaklarını da kıstırıp,

Atın kulağından tutar gibi kulaklarını tutup seni hırs ve kazanca çeker.
Şüphe etme ki ayağına nalı vurur, sende onun derdi ile yoldan kala kalırsın.
Onun nalı seni iki iş arasında tereddüde düşürmektir. Bunu mu yapayım dersin, onu mu? Aklını başına alda kendine gel.
Peygamber’in seçtiği işi yap, deliyle çocuğun yaptığını yapma.
“Cennet çevrilmiştir.” Neyle çevrilmiştir? “İnsanın istemediği, hoşlanmadığı şeylerle.” Çünkü, ekin bunlarla çoğalır, gelişir.

Şeytan’ın hileyle, zeyreklikle yüzlerce afsunu vardır. Ejderha bile olsa adamı sepete kor.
İnsan akar su olsa bağlar, zamanın en akıllı, en bilgin adamı olsa onu yanıltır, güler.
Aklı bir dostun aklına dost et de “Onların işi danışmakladır” ayetini oku ona göre iş yap!

Mustafa aleyhisselam’ın, O utangaçlık ve nedametle ağlayıp inliyen, ümitsizlik ateşiyle yanıp kavrulan konuk arabı yatıştırıp ona iltifatta bulunması

Bu sözün sonu yoktur. Arap o padişahın lütfuna şaşırıp kaldı.
Deli oluyordu aklı kaçayazdı. Mustafa’nın akıl eli onu geri çekti.

Bu yana gel dedi, bir kişi ağır bir uykudan nasıl uyanırsa uyandı. O tarafa geldi.
Mustafa bu yana gel, bu işi yapma, kendine gel. Bu yanda sana bir çok işler var dedi.
Yüzüne su serpti, ey Tanrı şehidi, dedi, dile gel şahadet getir.
Ben de şehit olayım da dışarı çıkayım. O uçsuz bucaksız çölde bulundukça canımdan beziyorum.
Biz takdir kadısının şu dehlizinde Bela ve Elest davalarını görmek için duruyoruz.

Biz bela dedik sınama yönünden işimiz ve sözümüz, bunu görmek, bunu bildirmekten ibarettir.
Neden kadı’nın dehlizinde durmaktayız? Biz şahit olmak için gelmedik mi?
Ey şahit niceye bir kadı’nın dehlizinde hapis olacaksın? O şahadeti ver de kurtul!
Seni buraya şunun için çağırdılar ki inat etmiyesin, o şahadette bulunasın.
Halbuki sen, inadından şu daracık yerde oturmuş, elini bağlamış, dudağını yummuşsun.

Ey tanık, sen bu şahadette bulunmadıkça şu dehlizden nasıl kurtulabilirsin?
İş bir anda biter, yap, bitir. Kısa işi kendine uzatma.
İster yüzyılda ister bir anda olsun; şu emaneti ver de kurtul!

Dışta olan namaz, oruç ve sair ibadetler, içteki nura tanıktır.

Bu namaz, oruç ve savaş da inanışa tanıktır.
Bu zekat, hediye, bu hasedi bırakma da kendi sırrından haber vermedir.

İhsanda bulunmak doyurmak, konuk davet etmek, ey ulular, biz sizinleyiz, size doğru bir özle inandık demektir.
Hediyeler armağanlar, sunulan şeyler, ben seninleyim; seni seviyorum diye tanıklıktan ibarettir.
Kimi bir mal veya afsun için çalışır, uğraşırsa bu ne demektir? İçimde bir gevherim var demektir;
Tanrı’dan çekinmemden, yahut cömertliğimden bir gevherim var ki bu zekatla oruç ikisine de şahittir.
Oruç der ki: Bu helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkan yok.

Zekat der ki: Kendi malını bile veriyor, artık, kendisiyle aynı dinde aynı yolda olandan nasıl çalar?
Fakat bu işleri riya ve tezvirle yaparsa o iki tanık, Tanrı’nın adalet mahkemesine kabul edilmez.
Avcı tane saçar ama acımasından değil, avlanmak için.
Kedi de oruç ayında oruç tutar ama kendisini av avlamak için uyur gösterir.
Bu eğrilikten yüzlerce kavim, kötü sanılmıştır. Bu kötü kişi, cömert kişilerle oruç tutanların adını da kötüye çıkarmıştır.

Fakat Tanrı’nın lütuf ve ihsanı, o eğri işlerle bulunmakla beraber nihayet onu, hepsinden de arıtır.
Rahmeti o kötülüğü aşmış, ayın on dördüne bile vermediği ışığı vermiştir.
Tanrı onun çalışmasını bu kötülükle karışmadan yıkar; rahmeti, onu bu hatadan arıtır.
Bu suretle de Tanrı’nın yarlıgayıcılığı meydana çıkar; bu miğfer, kulun kelliğini örter.
Yağmur pis şeyleri arıtmak için gökten yağar.

Suyun bütün pislikleri temizlemesi, ulu Tanrı’nın da suyu pislikten arıtması, hasılı ulu Tanrı’nın kötülüklerden arı, noksanlardan münezzeh oluşu

Su durdu mu pislenir. Pislenince de duygu ondan iğrenir, onu istemez.
Tanrı yine onu doğruluk denizine götürür. O suların suyu kereminden onu yıkar, arıtır.
Ertesi yıl eteğini sürüyerek gelir. Hey, neredesin? Dense “Hoşlar denizindeyim.
Ben burada pislendim, gittim. Temiz geldim. Elbiseler giyindim, toprağa ulaştım.
Ey kirliler, pisler, bana gelin. Çünkü, ben Tanrı huyu ile huylandım.

Bütün kirliliğinizi kabul ederim, melek gibi, şeytana bile temizlik bağışlarım.
Pislenince yine oraya giderim, temizliklerin aslının aslına varırım.
Kirli hırkamı orada başımdan çıkarırım, o, yine bana temiz bir elbise verir.
Onun işi budur, benim işim de bu. Alemlerin Rabbi, alemi bezer süsler” der.
Bizim bu pisliklerimiz olmasaydı suya bu icazetname nereden verilirdi?

Su, birisinden altın keseleri çalmış, nerede bir müflis diye her tarafa koşan birine benzer.
Yahut bitmiş otlara dökülür; yahut bir yüzü yunmamışın yüzünü yıkar.
Yahut da denizlerde elsiz ayaksız gemiyi hamal gibi başında taşır.
Onda yüz binlerce ilaç gizli. Çünkü her ilaç olduğu gibi ondan yetişir gelişir.
Her incinin canı, her tanenin gönlü, bir eczane gibi olan suda yürür durur.

Yeryüzü yetimlerini o besler, kuruyup kalmış kişileri o yürütür.
Fakat mayası bitti mi bunalır, yeryüzünde bizim gibi şaşırır kalır.

Suyun bulandıktan sonra ulu Tanrı’dan yardım dilemesi

İçten feryada başlar; Yarabbi, bana ne verdiysen verdim, yoksul kaldım.
Sermayemi temize pise döktüm sarf ettim. Ey sermaye veren, daha yok mu?
Tanrı buluta onu iyi bir yere götür der. Güneşe de ey güneş der onu yukarıya çek!

Onu türlü türlü yollara sürer, nihayet ucu bucağı olmayan denize ulaştırır.
Bu sudan maksat velilerin canıdır. O can, sizin kirliliklerinizi iyiden iyiye yıkar, arıtır.
Yeryüzündekilerin hıyanetliklerinden bunaldı mı yine arşa, temizlik bağışlayana gider.
Yine o taraftan eteğini çeke çeke gelir, o okyanusun temizliklerinden yeryüzündekilere ders vermeye koşar.
Halkla karışmadan yoruldu mu o sefer “ey Bilal, sesinle bize bir huzur ver, bir istirahat ver.”

Ey güzel sesli Bilal ezan okunan yere çık, göç davulunu çal der.
Can sefere gitti beden kıyamda. Bu yüzden namaz bitince selam verilir işte.
Herkesi teyemmüm kurtarır, kıble arayanları aramaktan vaz geçirir, kıbleyi gösterir.
Bu misal getirme söz arasında bir vasıtadır. Herkesin anlaması için vasıta şarttır.
Bir delile bağlanmadan kurtulmuş olan semenderden başka kim, vasıtasız ateşe girebilir?

Tabiatını ateşle hoş bir hale getirmen için vasıtan hamamdır.
Halil gibi ateşe giremeyeceğinden hamam sana elçi oldu, su da delil.
Doymak Tanrıdandır ama tabiat ehli, ekmeksiz nasıl olur da doyar?
Lütuf Tanrıdandır ama ten ehli, çayırlık çimenlik perdesi olmaksızın o lütfu bulamaz.
Fakat perdesiz bir halde ten vasıtası kalmayınca insan, Musa gibi ayın nurunu yeninden yakasından görür, bulur.

Bu hünerler de, suyun gönlünün Tanrı lütfu ile dopdolu olduğuna tanıktır.
Dışarıdan görünen iş ve sözün içe ve içteki nura tanıklığı
İş ve söz, için tanıklarıdır. Bu ikisine bak da için nasıl anla.
Sırrın, onun içine giremiyorsa hastanın sidiğine bak.
İşle söz, hastaların sidiğine benzer, beden doktoruna bu bir delildir.
Halbuki ruh doktoru, canına girer de can yolundan imanına kadar varır.

Onların güzel söze, güzel işe ihtiyaçları yoktur. Sakının onlardan, onlar kalplerin casusudurlar.
Bu söz ve iş tanıklarını, dere gibi henüz ulaşmamışlarda ara!

Nurlu adamın nuru, o bir iş yapmadan bir söz söylemeden de içinden o nura tanıklık verir. “Arifin sırrı, sözüyle ve işiyle meydana çıkmaktan ziyade hiçbir söz söylemeden ve hiçbir iş yapmadan halka görünür meydana çıkar. Nitekim güneş doğup yükselince horoz sesine, müezzinin haber vermesine ve diğer alametlere hacet yoktur, bir iş ve söz olmasa da güneşin nur güneşe tanıklık verir.”

Fakat haddi aşan yolcunun nuru ile çöller, ovalar dolmuştur.
Güzelliğe görülmeye ehemmiyet bile vermez, tekellüflere, canla, başla oynamaya, cömertliklerde bulunmaya aldırış bile etmez.
O incinin nuru dışa vurdu mu artık, o, bu zahitliklerden kurtulmuştur.

Artık ondan iş ve söz tanığı arama, iki cihan da gül gibi onun yüzünden açılmıştır.
İster söz olsun, ister iş ister başka şey&#; Bu tanıklık nedir? Gizliyi meydana çıkartmak değil mi?
Maksat cevherin sırrını meydana çıkartmaktır. Vasıf bakidir, bu arazsa geçici.
Altının mihenkte bıraktığı iz kalmaz, fakat şüphe yok ki altın, adı iyi olarak kalır.
Bu namaz, bu savaş ve bu oruç da kalmaz. Fakat can, iyi adla iyi sanla kalır.

Can böyle işler, böyle sözler gösterdi de cevherini, buyruk mihengine sürdü;
İnanışım doğrudur. İşte tanığım da buracıkta dedi. Fakat tanıklar şüphelidir.
Bil ki tanıkları tezkiye lazımdır: Senin davanı kabul etmek, tezkiyeye bağlıdır.
Sözü doğru söylemek, söze ait tanıktadır, ahdi korumak da işe ait tanıkta.
Söz tanığı eğri söylerse reddedilir, iş tanığı da eğri yürür, koşarsa yine reddedilir.

Sözde ve işte bir ayrılık olmamalı ki bu tanıklar kabul edilsin.
“Çalışmanız ayrı ayrı; aykırılıklar içindesiniz” Gündüz dikiyorsunuz gece söküyorsunuz!
Peki sözleri birbirine uymayan şahidi kim dinler? Meğer ki Tanrı kendi lütfu ile bir hilim göstere.
Söz ve iş, içtekini, sırrı meydana vurmaktadır. Her ikisi, gizli sırrı meydana çıkarır.
Tanığın tezkiye edildi mi kabul olunur, yoksa yerinde sayar emekler durur.

A inatçı, sen inat ettikçe onlar da ederler. “Sen onları bekleyedur onlar da bekliyorlar!..

Mustafa aleyhisselam’ın konuğuna şahadeti arzetmesi

Bu söze son yoktur, Mustafa, ona iman etmesini söyledi, o da kabul etti.
O kutlu şahadet bağlanmış düğümleri çözdü.
İmana geldi. Mustafa ona dedi ki: Bu gece de bizim konuğumuz ol.
Adam vallahi dedi, ebedi olarak senin konuğunum. Nerede olursam olayım, nereye gidersem gideyim sana misafirim.

Beni dirilttin, senin azatlın, senin kapıcınım. Bu alemde senin sofranın başında, o alem de.
Bu seçilmiş sofradan başka bir sofra seçen kişinin boğazını, nihayet kemik yırtar deler.
Kim senin sofrandan başka bir sofraya giderse bil ki Şeytan, onunla bir kâseden yemek yer.
Kim senin komşuluğundan kaçarsa şüphe yok ki Şeytan, ona komşu olur.
Kim sensiz uzak bir yola giderse Şeytan onula yoldaş olur, onunla bir sofraya oturur.

Yüce ve güzel bir ata binse aya haset eder; Şeytan da ona arkadaş olur.
Nazlı karısı ondan bir çocuk doğursa Şeytan onun soyundan ona ortak kesilir.
Tanrı Kur’anda “Ey Mümin, Şeytana kafirlerin mallarında, evlatlarında ortak ol” buyurmuştur.
Peygamber bunu Ali’ye değer biçilmez sözleri arasında açıkça söylemiştir.
Konuk dedi ki: “Ey Tanrı elçisi, bulutsuz bir güneş gibi peygamberliği sen tamamladın, apaydın bir hale koydun.

Senin bu yaptığını iki yüz ana yapamaz. İsa bile bunu Azer’e yapmadı.
Senin yüzünden canım hemencecik ecelden kurtuldu.
Azer de dirildi ama o anda yine öldü.
Arap o gece Peygambere konuk oldu, bir keçiden sağılan sütün yarısını ancak yiyebildi, ağzını silip çekildi.
Peygamber süt iç, yufka ekmeği ye diye ısrar ettiyse de Vallahi dedi, riyasız doydum.
Bu, ne tekellüf, ne sıkılma, ne de hile. Dün geceden daha ziyade doydum.

Bütün ev halkı şaştılar. Bu kandil, şu bir kara zeytin yağı ile nasıl doldu diye hayretlere düştüler.
Bir ebabil kuşunun gıdası, böyle bir fili nasıl doyurdu dediler.
Kadın, erkek, o fil bedenli, bir sineğin yiyeceğini yiyor diye fısıldaşmaya başladılar.
Kafirliğin hırs ve vehmi baş aşağı düştü, ejderha bir karıncanın gıdası ile doydu.
Kafirliğin aç gözlülüğü ondan gitti, iman gıdası onu semirtti geliştirdi.

Öküz açlığı illetine tutunan adam, Meryem gibi cennet meyvesini gördü.
Cennet meyvesi, bedenine koştu, ulaştı. Cehennem gibi olan midesi, yatıştı rahatladı.
Ey imandan yalnız bir lafa kanan, ununla kanaat eden kişi, zaten iman yüce bir nimettir, büyük bir gıdadır.

”Şeytanın, benim elimdem müslüman oldu” hadisine göre can gıdası olan nur, ruha eş ve dost olmak için velilerin cisimlerine gıda olur.

Gerçi ruh gıdası canın ve gözün yediği bir gıdadır; fakat oğul, cismin de ondan nasibi vardır.
Şeytana benzeyen beden, onu yemeseydi Resül benim Şeytanım Müslüman olmuştur buyurmazdı.

Ölüyü dirilten o yemekten Şeytan yiyip içmese nasıl olur da Müslüman olur?
Şeytan dünyaya aşıktır. Kördür, sağırdır. Bir aşkı başka bir aşk giderebilir.
Yakıynin gizli evinde yer, içerse yavaş yavaş aşk pılı pırtısını oraya çeker götürür.
Ey karnına haris olan böylece yücel. Bunun yolu, ancak yiyeceğini değiştirmedir.
Ey kalp hastası, ilaca sarıl. Bütün tedbir, mizacı değiştirmeden ibarettir.

Ey yemeğe rehin düşüp hapiste kalan, sütten kesilmeye tahammül edersen yakında kurtulursun.
Açlıkta bir çok yemekler var. Onları ara, onları dile ey onlardan nefret eden.
Nurla gıdalan, göze benze. Ey insanların hayırlısı meleklere uy.
Melek gibi Tanrıyı tesbih etmeyi kendine gıda yap da melekler gibi ezadan kurtul.
Cebrail murdar şeylere hiç bakmamakta, onların etrafında dönüp dolaşmamakta. Böyle olduğu halde kuvvet bakımından herkes den aşağı mıdır ki?

Tanrı aleme ne de hoş, ne de güzel bir sofra yaymıştır. Fakat o sofra, aşağılık kişilerin gözlerinden pek gizlidir.
Alem nimetlerle dolu bir bağ olsa fare ve yılan yine toprak yer.

Ten ehlinin ruh gıdasını inkar ederek adi yemeğe titremeleri

İster kış olsun ister bahar, onların gıdası topraktır. Fakat sen varlığın beyisin, nasıl olur da yılan gibi toprak yersin?
Tahtanın içindeki kurt, kimin böyle güzel helvası var der.
Bok böceği, bok içinde yaşar ve alemde pislikten başka bir meze bilmez.

Münacat

Ey eşi, benzeri olamayan Tanrı, mademki bu sözü kulağımıza küpe yaptın, ihsanda bulun, bu sözleri bol bol saç!
Kulağımızı tut, bizi o sarhoşların halis şarabını içtikleri meclise çek, oraya götür.
Madem ki bize bundan bir koku duyurdun, ey din Tanrısı o tulumun ağzını kapama.
Ey kendisine sığınılan Tanrı, ey kendisinden imdat istenen Rab, esirgeme, ihsan et de erkek, kadın herkes, senin şarabından içsin!
Ey duaları duadan önce duyan, muratları istenmeden veren Tanrı, gönüle her an yüzlerce kapı açarsın.

Birkaç harftir yazdın. Taşlar bile o harflerin sevgisiyle eridi muma döndü.
Yüzlerce akla, fikre fitne olarak kaş nununu, göz sadını, kulak cimini yazdın.
Akıl o harfler yüzünden ince eleyip sık dokumaya koyuldu. Ey yazısı güzel edip, bunları boz!
Yokluğa, her düşünceye göre an be an güzel bir hayal nakşetme;
Hayal levhine göz, yanak, yüz ve ben gibi görülmemiş harfler yazmaktasın.
Halbuki ben, yokluğa aşığım, vara bakıp sarhoş olmam. Çünkü yokluk sevgilisi, bence daha vefalıdır.

Tanrı akıla o şekilleri okuttu, bu suretle onun tedbirlerden vazgeçip Tanrısını dilemesini diledi.

Levhi mahfuz ve herkesin, günlük nasibi ne kadarsa o levihten o kadarına akıl erdirmesi, Cebrail aleyhisselam’ın her gün o levihten bir şey anlamasına benzer

Akıl, her sabah melek gibi o Levhi Mahfuz’dan bir ders alır.
Yokluğu parmaksız olarak yazılmış yazılara bak; dünyaya dalanlar, o yazıların karartısına şaşırıp kalmışlar.
Herkes bir hayale kapılmış, bir bucağı eşmede. Biri bir define bulmak için bir bucağı kazmada;

Biri bir hayal peşine düşmüş, azamet sahibi olduğu halde dağlardaki madenlere yüz çevirmiş;
Öbürü, bir hayale düşmüş, sıkıntılı uğraşmalarla, didişmelerle inci çıkarmak için denize yönelmiş;
Bir başkası papaz olmak için kiliseye kapanmış, bir başkası da hırs içinde ekine tarlaya düşmüş!
O yol kesen, kurtulduğunu hayal etmiş, bu ise hayalince bir hastaya merhem olmuş.
Biri peri çağırmaya koyulmuş, gönlünü aklını kaybetmiş, öbürü, yıldız bilgisine kapılıp nalını yıldızın üstüne koymuş.

Bu gidişler, içteki renk renk hayaller yüzünden dışarıda da birbirine aykırı görünür.
Bu ona bakıp ne yapıyor, ne iş işliyor diye hayrette. Bu şaraptan her tadan kişi, öbürünün yaptığını boş bulmada.
O hayaller birbirine aykırı olamasaydı görünen gidişler, nasıl olur da birbirine zıt olur, zıt görünürdü?
Hepsi de can kıblesini kaybetmişlerdir de onun için herkes, bir yana yüz çevirmiştir.

Birbirine aykırı gidişler ve çeşitli didinişler, karanlıkta kıblenin ne tarafta olduğunu arayanların haline ve denizin dibinde inci arayan dalgıçların durumuna benzer

Nitekim bir bölük halk da kıble nerede diye ararlar, bir hayale kapılıp her yana döner dururlar.

Sabah olup ta Kâbe yüz gösterdi mi kimin yol yitirdiği anlaşılır.
Yahut da dalgıçlar gibi hani. Hepsi denize dalar, herkes, denizin dibinde eline ne geçerse aceleyle devşirir.
Değerli inci ümidiyle şunu bunu torbalarına doldururlar.
O koca denizin dibinden çıktılar mı iri değerli inci kimdeyse meydana çıkar.
Öbürünün küçük inci, daha öbürünün de kırık taş parçaları ve boncuk bulduğu anlaşılır.

İşte onları uykularından uyaracak olan, kahredici ve kötülükleri açığa vurucu bulunan kıyamette buna benzer.
Her bölük pervaneler gibi alemde bir mumun etrafında dönüp dolaşır.
Kendilerini bir ateşe vururlar ama hakikatte kendi mumlarının çevresinde dolanmaktadırlar.
Alevinden ağacın daha ziyade yeşerdiği bahtı yaver Musa’nın ateşini umarlar.
Her sürü o ateşin ihsanını duymuştur; herkes her kıvılcımı o ateş sanır.

Fakat sabah çağı, ebedilik nuru doğdu mu her biri, etrafında döndüğü nurun ne biçim bir mum olduğunu görür.
Kim o zafer mumu ile kanadını yakmış ise o mum, ona seksen tane kanat bağışlar.
Nice pervaneler iki gözlerini yummuşlardır da kötü bir muma atılmışlardır, kanatlarını yakıp onun altına düşe kalmışlardır.
Pişmanlıkla, hararetle çırpınıp dururlar. Gözlerinin bağı olmasına, böylece bir havaya körcesine düşmelerine ah ederler.
Mum da ben yandım, seni yanmadan, cefa ve elemden nasıl kurtarabilirdim? der.

Mum da ağlaya ağlaya der ki: Benim bile başım yandı, artık başkasını nasıl aydınlatabilirim?

“Ey hasret, hazır ol o kullara ki” ayetinin tefsiri

O “Senin ahvaline baktım da gururlandım, halini geç gördüm” der.
Mum sönmüş, şarap bitmiş, sevgili de bizim eğri görüşümüzden utanmış, dalgalara batmış, gömülmüştür.
Faydalar, ziyanın ve helakin ta kendisi olmuştur. Artık, körlükten Tanrıya şikayet et dur.
Halbuki ne güzeldir inanılır müslüman, iman sahibi ve ibadet edip duran kardeşlerin ruhları.

Herkes bir yana yüz tutmuştur. O azizlerse hiç yanda olmayana yüz çevirmişlerdir.
Her güvercin bir yana uçmuştur, bu güvercinse cihetsizlik tarafına!
Biz ne hava kuşlarıyız, ne ev kuşları. Bizim yemimiz yemsizlik yemidir.
Onun için rızkımız böyle bol bol gelmededir; çünkü, bizim elbise dikmemiz elbiseyi yırtmaktır!

Fereciye önce fereci denmesinin sebebi

Sofinin biri bir iç sıkıntısına uğradı, cüppesinin önünü yırttı, ondan sonra ferahladı.

O yırtık cüppeye fereci (ferahlık) adını koydu. Bu lâkap, o kurtulmuş adamdan sonra yayıldı.
Yayıldı ama safını şeyh aldı, götürdü, halka tortudan ibaret olan adı kaldı.
Böylece her şeyin bir saf ve tortusuz tarafı vardır, adını da tortu gibi aleme bırakmıştır.
Kim toprak yemeyi adet edinmişse tortuya yapışmıştır. Sofi ise hemencecik safın bulunduğu tarafa gider.
Elbette tortunun bir safı vardır der ve gönül, bu delaletle saflığa varır, ulaşır.

Tortu güçlüktür, safı da kolaylığı. Saf, hurmaya benzer, tortu da hurma çağlasına.
Güçlük kolaylıkla beraberdir, kendine gel, ümidini kesme. Bu ölümden sonra hayata yol var.
Oğul ferahlamak istiyorsan cüppeni yırt da o saflıktan hemencecik baş çıkarsın.
Sofi saflığı dileyen kişidir. Sofilik, sof elbiseyle, terzilikle, yavaş yavaş yürümekle olmaz.
Fakat bu alçak ve aşağılık kişilerce sofuluk, terzilikten ve oğlancılıktan ibarettir.

Fakat o saflık, o iyi ad, san hayaliyle bu renge bürünmek de iyidir ama,
O hayalle asla kadar gitmek şartıyla. Kat kat hayale tapanlar gibi değil.
Hayal, seni güzellik otağının çevresine sokulmaktan men eden gayret çavuşudur.
O, her arayanın yolunu, yol yok, diye keser. Onun hayali geldi mi, sana, dur, der.
Ancak kulağı delik ve anlayışlı kişiyi durdurmaz. Çünkü o, Tanrı yardımı askerine sığınmış, o sayede coşup köpürmüştür.

O, ne hayallerden ürker, sıçrar, ne de padişahlık taslar. Padişahın nişane olarak verdiği oku gösterir, yoluna gider.
Tanrım, bu şaşkın gönle bir ok bağışla, bu iki kat olmuş yaylara bir ok ver.
Uluların içtikleri o gizli kadehten yeryüzüne bir yudumcuk saçtın.
Güzellerin saçlarında, yüzlerinde o bir yudumcuk şarabın nişanesi var. Padişahlar, bu yüzden topraktan meydana gelen güzelleri yalar dururlar.
Gece gündüz yüzlerce gönülle o topraktan meydana gelen güzeli öpüp
durman, onda güzelliğin bir zerresi bulunduğundandır.

Seni, toprakla karışmış bir yudumcuk güzellik şarabı böyle deli divane ediyor, artık onun safı neler yapmaz?
Herkes bir kerpiç parçasının önünde yenini, yakasını yırtmakta. Halbuki o kerpiç, güzelliğin bir yudumcuğuna, bir zerreciğine sahip.
Ayda, güneşte, hamel burcunda bir yudumcuk güzellik şarabı var. Arşta kürsüde, zuhal yıldızında bir zerrecik güzellik var.
Ona bir yudum mu dersin, yoksa şaşılacak bir şey bu kimya mı dersin? Ona bir sürtünmekle bu kadar güzellikler meydana geliyor.
Ey akıllı kişi ona sürtünmeyi can ve gönülden dile. Fakat bu kimyaya “Ancak temiz olanlar dokunabilirler.”

Altında, lâ’lde, incilerde o güzellik şarabından bir yudumcuk var; şarapta, mezede, meyvede o şaraptan bir yudumcuk!
Tertemiz güzellerin yüzlerinde de yine bir yudumcuk. Artık onun süzülmüş ve saf olanı nasıldır? Bir düşün!
Bu toprakla karışık bir yudumcuk şarabı yalayıp durmaktasın, onu toprağa karışmamış, saf bir halde görürsen ne hale geleceksin?
Ölüm zamanında o bir yudumcuk saf şarap, bu toprak bedenden ölümle ayrılmakta.
Geri kalanı hemen görmüyorsun. Böyle çirkin bir beden onunla bak ne hale geliyormuş!

Can bunlardan ten olmadan yüz gösterse o vuslattaki letafeti ben anlatamam ki!
Ay, şu bulut olmaksızın ışık salsa onu kimsecikler anlatamaz!
Ne hoştur o tatlılarla, şekerlerle dolu olan mutfak. Şu padişahlar o mutfağı yalayıp dururlar.
Ne güzeldir o din ovasının harmanı. Her harman oradan başak devşirir.
Ne alâdır gamsız, kedersiz ömür denizi. Yedi denizde ondan meydana gelmiş bir çiğ tanesidir.

Elest sakisi, şu aşağılık ve çorak yeryüzünde bir yudumcuk saçmıştır da,
Toprak, o sebeple coşmuştur; biz de o yüzden coştuk. Tanrım, pek isteksiz, pek tembel olduk, bir yudumcuk daha saç!
Caizse yokluktan feryat ediyor, yokluğu anlatmaya çalışıyorum. Caiz değilse işte sustum.
Bu, iki kat hırsı anlatmaydı ya&#; Halil’den öğren o hırs kazını kesmek gerek.
Kazada bundan başka daha bir çok hayır, şer var ama başka sözleri söyleyemem, vakit kalmaz diye ürküyorum.

Tavus kuşunun tabiatı ve İbrahim aleyhisselam’ın onu kesmesindeki sebep

Şimdi ad san için cilvelenip duran iki renkli tavusa geldik.
Onun gayreti, sonucundan ve faydasından habersiz bir halde halkı, hayırla şerle avlamaktır.
Tuzak gibi av tutup durur. Tuzağın maksada ait ne bilgisi vardır?
Tuzağın, av tutmaktan ne zararı vardır, ne faydası; onun bu beyhude tutuşuna şaşarım işte ben.
Kardeş, iki yüz güzelle bağdaştın, dost oldun, sonra yine onları terk ettin.

Doğduğun günden beri işin bu. Sevgi tuzağıyla adam avlar durursun.
Bu avlamaktan, bu kalabalıktan, bu başlık sevdasından el çek. Hiç bunlarla bir şey ördün, bu yüzden bir şey elde ettin mi?
Ömrünün çoğu geçti, gün akşama yaklaştı. Sense hala adam avlamaya koyulmuşsun.
Onu tut, bunu tuzaktan azat et. Alçaklar gibi bir başkasını avla.
Derken bunu da bırak, başka birini ara&#; Bu işte tam hiçbir şeyden haberi olmayan çocukların oynadığı bir oyun!

Gece gelip çatar, tuzağında bir av bile yok. Tuzak sana, bir baş ağrısından, bir bağdan başka bir şey değil.
Şu halde sen, kendi kendini avladın demektir. Çünkü, hapse düştün, maksada erişemedin, mahrum kaldın.
Hiç alemde bizim gibi kendi kendini avlayan bir ahmak daha var mı?
Aşağılık kişilerin tuzağına domuz tutulur. Sonsuz zahmet, sonra da onu yemek haram.
Avlamaya değen şey ancak aşktır. Fakat oda öyle herkesin tuzağına düşer mi ya?

Meğer ki sen gelesin de ona av olasın&#; Meğer ki sen, tuzağı bırakasın da onun tuzağına gidip düşesin.
Aşk der ki: Ben yavaş yavaş çalışmasaydım; bana avlanmak av tutmadan yeğdir.
Benim hayranım ol da övün. Güneşi bırak da zerre ol!
Kapım da otur. Evsiz barksız kal. Mumluk davasına kalkışma, pervane ol.
Bu suretle dirilik sultanlığını bulur, kullukta gizli olan padişahlığı görürsün.

Alemde tersine çakılmış nallar görür, esirlere padişah adı verildiğini duyarsın.
Boğazına ipler takılmış, kendisi dar ağacının tacı olmuştur da kalabalık bir halk güruhu, ona işte padişah derler.
Kafirlerin mezarları gibi dışı süslü, içinde ulu Tanrı’nın kahır ve azabı!
Onlar kabirleri kireçle örmüşler, bezemişler, zan perdesini yüzlerine örtmüşlerdir.
Senin de yoksul tabiatın hünerlerle kireçlenmiş, bezenmiştir ama mumdan yapılan nahle benzer; ne yaprağı vardır, ne meyva verir!

Tanrının lütfunu ve kahrını herkes bilir, kahrından kaçar lütfuna yapışır ama ulu Tanrı kahırları lütuf içinde, lütufları da kahır içinde gizlemiştir. Bu tersine çakılmış nal ve Tanrı’nın mekridir. Bu suretle işi ayırt edenler ve Tanrı’nın nurıyle bakıp görenler, hali görenler ve görünüşe aldananlardan ayrılır. Tanrı “hanginiz daha iyi iş yapacak diye imtihan eder” buyurmuştur.

Bir derviş bir dervişe “Tanrı’yı nasıl gördün, söyle” dedi.
Derviş dedi: Neliksiz, niteliksiz gördüm. Fakat söze getirebilmek için onu kısa bir örnekle anlatayım.
Gördüm ki sol yanında bir ateş, sağ yanında da bir kevser ırmağı vardı.
Solunda cihanı yakıp yandıran müthiş bir ateş, sağında güzelim bir ırmak.
Bir kısım halk o ateşe el atmış, bir kısım halkta o kevsere ulaşacağından neşeli ve sarhoş.

Fakat bu, her kötü kişiyle her bahtı yaver olanı şaşırtacak pek aykırı ve acayip bir oyundu.
Kim o ateşe, kıvılcıma atılıyorsa öbür yandaki sudan baş çıkarıyordu.
Kim suya atılıyorsa derhal kendisini ateş içinde buluyordu.
Kim sağ yana gidiyor, o güzelim suya dalıyorsa sol taraftaki ateş içinden baş göstermedeydi.
Sol yandaki ateşe dalansa sağ yandan çıkmaktaydı.

Bunun sırrını pek az kişi anlıyor, hasılı o ateşe pek az kişi atlıyordu.
Ancak başına devlet saçısı saçılan, suyu bırakıp ateşe kaçıyordu.
Halk eldeki hazır zevki mabut edinmiştir. Hulâsa halk, bu oyunu kaybetmiş, bu oyunda zarar girmiştir.
Bölük, bölük saf, saf hırslarına uyanlar, ateşten çekinmede, suya kaçmada.
Fakat suya dalan, ateşten baş göstermede. Ey hakikatten haberi olmayan,ibret al, ibret!

Ateş, ey bön ahmaklar, ben ateş değilim, makbul bir kaynağım.
A gözsüzler sizin gözünüzü bağlamışlar. Bana gelin, kıvılcımlarımdan kaçmayın.
Ey Halil burada ne kıvılcım vardır, ne duman. Bu görünen şey, ancak Nemrud’un büyüsü, hilesi demekteydi.
Sen de Halil gibi akıllıysan ateş senin soyundur, sen bir pervanesin.
Pervanenin canı keşke binlerce kanadım olsaydı da,

Mahrem olmayanların körlüklerine rağmen amansız bir surette ateşlere yansaydı.
Bilgisiz kişi, eşekliğinden bana acır, bense bilgi ve görgü sahibi olduğumdan ona acırım diye bağırıp durur.
Hele şu suların bile canı olan ateş yok mu? Pervanenin işi bizim işimizin aksi.
O nur görür ateşe atılır, gönül de ateş görür, nura dalar.
Ulu Tanrı’nın, Halil evladı kimdir, göresin diye böyle oyunları vardır.

Ateşe su şeklini vermişler, ateşin içinde de bir kaynaktır coşturmuşlardır.
Bir büyücü büyüsüyle bir topluluk içinde pirinçle dolu sahanı, akreplerle dolu gösterir.
Evi, büyüsü ve nefesiyle akreplerle dolmuş gösterir ama onlar, sahici akrep değildir ki.
Büyücü bunun gibi yüzlerce hüner gösterdikten sonra artık düşün, büyücüyü yaratan, neler yapmaz?
Hasılı Tanrı büyüsü ile zaman, zaman nice kişiler, karı gibi alta yatmışlardır!

Büyücüler ona kuldur, köledir. Hepsi de yont kuşu gibi tuzağa düşmüşlerdir.
Kendine gel de dalgalara benzer hilelerin nasıl baş aşağı olduğunu Kuran’ı okuyup anla, sihri halali gör.
Ben Firavun değilim ki Nil’e gideyim. Ben, Halil gibi ateşe giderim.
O ateş değildir, duru bir sudur. Halbuki öbürü hileyle ateş gibi bir su görünmededir.
İyi şeyleri caiz gören o Peygamber, ne de güzel söyledi: Bir zerre aklın oruçtan da yeğdir, namazdan da.

Çünkü, aklın cevherdir, bu ikisiyse araz. Bu ikisi, yani namaz ve oruç, onun tam olmasıyla farz olur.
Bu suretle de o aynanın cilalanması, ibadetle gönlün arınması mümkün olur.
Fakat ayna aslından bozuksa onu cilalamak güçtür, zor cilalanır.
Cilalanabilecek seçilmiş aynaysa az bir cila ile parlar, azıcık bir cila ona kafidir.

Mutezile, akıllar esasen birdir, buçukluk azlık, bilgiden, uğraşmadan ve sınamadan meydana gelir derler. Onların hilafına olarak akılların, yaradılışta birbirine uygun olmaması

Akıllardaki bu aykırılık, bil ki mertebe bakımından yerden göğe kadardır.

Akıl vardır güneş gibi. Akıl vardır, zuhre yıldızından da aşağıdır, yıldız akmasından da.
Akıl vardır, bir sarhoş mumu gibi, akıl vardır, bir ateş kıvılcımı gibi.
O güneş gibi aklın önünden bulut kalktı mı Tanrı’nın nurunu gören akıllar faydalanırlar.
Aklı cüzi aklın adını kötüye çıkarmıştır. Dünya muradı insanı muratsız bir hale getirmiştir.
O, bir avdan avcının güzelliğini görmüştür. Bu avcılığa düşmüş, bu yüzden bir avın derdine uğramıştır.

O, hizmetle hizmet edilme nazına erişmiştir; bu, kendisine hizmet edilmeyi dilemiş, yüce yolundan geri dönmüştür.
O Firavunlukta suya tutsak olmuş, İsrailoğlu, tutsaklık yüzünden yüzlerce Suhrab kuvvetini elde etmiştir.
Bu aykırı bir oyundur, yaman bir ferzin-benttir. Hileye az başvur, devlet ve baht işidir bu.
Hayal ve hileyi az doku. Çünkü, gani Tanrı hileciye az yol gösterir.
Hile edeceksen iyi hizmet etme yolunda hile et de bir ümmet içinde peygamberlik elde edesin.

Hile et de kendi hilenden kurtul. Hile et de bedenden ayrıl tek kal!
Hile et de en aşağı bir kul ol. Aşağılıkla yürü de efendi kesil.
Ey koca kurt, tilkiliğe kalkışma, hile ve hizmetle efendilik etmeyi umma.
Fakat pervane gibi ateşe atıl, o ateşi kesene doldurup ağzını büzme, her şeyden kurtul.
Gücü kuvveti bırak, ağlamaya giriş. A yoksul, ağlayışa acınır.

Susuz ve aciz kişini ağlayışı mânevidir, doğrudur. Soğuk,soğuk ağlayışsa, o azgının yalanından ibarettir.
Yusuf’un kardeşlerinin ağlamaları hileden ibarettir. çünkü, içleri hasetle, illetle doludur.

Köpeği açlıktan ölen ve dağarcığı ekmekle dolu olduğu halde köpeğine bir lokma bile vermeyip de ölümüne ağlıyan, şiirler söyliyen, başına yüzüne vuran Arap

Arab’ın birinin köpeği ölmek üzereydi. Arap yağmur gibi gözyaşı dökmede, başıma ne dertler geldi demedeydi.
Bir dilenci geçiyordu. Dedi ki: Niye ağlıyorsun? Kimin için feryat ve figan ediyorsun?
Arap bir köpeğim vardı dedi, pek iyi huyluydu. İşte şuracıkta yol üstünde ölüyor.

Gündüz avcımdı, gece bekçim. Gözü pekti, avı hemen yakalardı. Hırsızı derhal kovardı.
Adam derdi ne yaralandı mı? Diye sordu. Arap, hayır dedi, açlık onu bu hale getirdi.
Adam, bu derde, bu mihnete sabret dedi, Tanrı, sabredenlere karşılık ihsanda bulunur.
Ondan sonra dedi ki: Ey hür kişi, elindeki şu dolu dağarcıkta ne var?
Arap, dün akşamdan artan ekmeğim, azığım. Bedeni kuvvetlendirmek için taşımaktayım dedi.

Adam dedi ki: Neden o köpeğe ekmek yemek vermedin? Arap o kadar merhametim yok.
Yolda parasız ekmek ele geçmez. Fakat gözyaşı bedava dedi.
Adam, a havayla dolu kırba, toprak başına! Demek ki sence ekmek, gözyaşından daha iyi ha?
Gözyaşı, kandır, dertle su haline gelir. Topraktan meydana gelen ekmek, beyhude kan dökmeye değmez dedi.
Arap, iblis gibi bütün vücudunu hor hakir bir hale getirmişti. Bu bütünün parçası, anacak aşağılık ve bayağı bir şeydir.

Ben varlığını o ihsan ve cömertlik sahibinden başkasına satmayana kul, köle olayım.
O ağlarsa gökyüzü de ağlar. O feryat ederse gökyüzü de Yarabbi demeye başlar.
Ben o himmet sahibi bakıra kul, köle olayım ki kimyadan başka bir şeye eğilmez.
Dua ederken Tanrı’ya sınık bir halde el kaldır. Tanrı’nın merhamet ve ihsanı, sınık kişiye doğru uçar.
Bu daracık kuyudan kurtulmak istiyorsan durmadan ateşe yüz çevir kardeş.

Tanrı’nın hilesini gör, kendi hileni bırak. Ey hilesine karşı hilebazların bile utanıp şaşırdıkları Tanrım!
Hilen Tanrı’nın hilesinde yok oldu mu kendine şaşılacak bu pusu elde edersin.
Öyle bir pusu ki onun en aşağı vasfı, ebediliktir. Oradan ebedi bir surette boyuna yücelir ağarsın.

İnsana kendini görüp beğenen kendi gözünden daha tehlikeli hiçbir kötü göz olamaz. Ancak gözü, Tanrı’nın nuru ile değişmiş ve “Benimle duyar, benimle görür” sırrına ermiş, varlığı, varlıksız bir hale gelmişse o başka

Tavus kuşu gibi kanadına bakma, ayağını gör ki kötü göz, sana bir pusu kurmasın.
Dağ bile kötülerin nazarıyla yerinden oynar. Kuran’da “Yüzlikunneke”yi oku da anla.

Dağ gibi Ahmet bile yolda çamur ve yağmur yokken nazara uğradı da ayağı titremeye başladı.
Bu duraklama, sürçme, bu ayak titremesi de ne? Bu işin boş olmasına imkan yok diye hayrette kaldı.
Nihayet ayet geldi de, o hal sana kötü gözden erişti diye hikmetini bildirdi.
Tanrı eğer senden başka biri olsaydı derhal yok olur, o nazara avlanır erir giderdi.
Fakat benim korumam, eteğini çemreyip geldi de kurtuldun, yalnız bu titreyişin, bu sürçmen, bu sırrı sana bildirmek içindi dedi.

İbret al da o dağ gibi olan Peygambere bak&#; Ondan sonra a saman çöpünden aşağı olan adam, hünerini malını arz etme!

”Az kaldı kafirler, gözleriyle seni yere düşüreceklerdi” ayetinin tefsiri

Ey Tanrı peygamberi, o mecliste öyle adamlar vardır ki herkesin kuşlarına bile nazar değdirir, onları bile öldürürler.
Nazarlarından kükreyen aslanın bile kellesi yarılır, inlemeye başlar.
Güçlü deveye nazarı ile ölüm değdirir, sonra arkasından köleyi,
Yürü bu devenin yağından satın al diye yollar. Köle deveyi sakatlanmış görür.

Atla beraber koşan o deve sakatlanmış başı kesilmiştir.
Şüphe yok ki hasetle, kötü gözle feleğin dönüşünü, yürüyüşünü bile başka bir tarzda döndürürler.
Su gizlidir, fakat dolap meydanda. Fakat su esasen dönüp yürümededir.
Kötü gözün ilacı iyi gözdür. İyi göz, kötü gözü ayağının altına alır, yok eder.
İlerisi gidiş, rahmetin sıfatıdır, iyi göz de rahmettendir. Halbuki kötü göz, kahır ve lanetten meydana gelmedir.

Tanrı’nın rahmeti gazabından üstündür. Bunun içindir ki her peygamber, kendi zıddına üst olmuş onu mat etmiştir.
Çünkü, peygamber rahmetin neticesidir. Zıddı ise kötü yüzlüdür, kahır neticesidir.
Kazın hırsı birdir. Bunun hırsıysa tam elli kat fazladır. Şehvet hırsı yılandır, mevki hırsı ejderha.
Kaz hırsı, boğaz ve cima şehvetinden meydana gelir. Fakat baş olma hırsında bu şehvetlerin tam yirmi tanesi toplanmıştır.
Mevki sahibi, mevkii yüzünden Tanrılıktan dem vurur. Tanrı ile ortak olmayı tamah eder, nasıl af edilebilir?

Adem’in işlediği küçücük kusur karın ve cima yüzünden oldu. Fakat iblisin suçu ululuktan ve mevki yüzündendi.
Hasılı Adem çabucak tövbe etti, halbuki o melun, tövbe etmeye tenezzül etmedi.
Boğaz ve cima hırsı da kötüdür. Fakat mevki hırsı olmadıkça yine de sınıklıdır.
Bu mevki hırsının kökünü dalını söylemeye kalkışırsam bir başka cilt lazımdır.
Arap serkeş ata Şeytan dedi, yazıda yayılan ata değil.

Şeytanlık lügatta baş çekmedir. Bu sıfat lanete layıktır.
Bir sofranın çevresine yüz tane adam oturur, yer. Fakat baş olmak isteyen iki adam dünyaya sığamaz.
O, dünya yüzünde bunun bulunmasını istemez. Hatta padişah padişahlığıma ortak olur diye babasını bile öldürür.
Duymuşsundur ya saltanat kısırdır derler. Padişahlık davasında olan, korkusundan akrabalığı filan hep keser, hepsinden vazgeçer.
Çünkü, saltanat kısırdır, onun oğlu yoktur. Ateş gibi kimseyle dostluğu olamaz.

Kimi bulursa yakar, yırtar. Kimseyi bulamazsa kendi kendisini yer.
Hiç ol da onun dişinden kurtul. O katı yürekliden merhameti az um!
Hiç oldun mu o katı yürekliden korkma. Her sabah mutlak yokluktan ders al.
Ululuk, ululuk ıssı Tanrı’nın elbisesidir. Kim onu giymeye kalkışırsa vebale girer.
Taç onundur, kemer bizim. Vay haddini aşana!

Bu tavusluk kanadı, sana bir sınamadır. Buna kapıldın mı Tanrı’ya ortak olmaya, onun gibi noksan sıfatlardan arı olduğunu davaya kalkışırsın.

Hakimin birinin, gagasıyla güzelim kanatlarını yolup atan ve bedenini kel ve çirkin bir hale koyan tavus kuşunu görüp hayretle “Kendine acımıyor musun?” demesi, tavus kuşunun “Acıyorum ama bence can, kanattan daha değerlidir. Bu kanatsa benim can düşmanımdır” diye cevap vermesi

Bir tavus kuşu, ovada kanatlarını yolmaktaydı. Hakimin biri gezmeye çıkmıştı.
Onu görüp dedi ki: Ey tavus böyle güzelim kanatları nasıl oluyor da kökünden yolup atıyorsun? Hiç acımıyor musun?
Bu süsü koparıp balçığa atmana gönlün nasıl razı oluyor?
Hafızlar o tüyleri beğendiklerinden alıp mushafların arasına koyuyorlar.

Halk, havalanmak için tüylerinden yelpazeler yapıyorlar.
Bu ne nankörlük bu ne cüret! Bilmiyor musun ki nakkaşın kim?
Yahut da biliyor da nazlanıyor; mahsustan o süsleri yoluyorsun.
Birçok naz vardır ki suç olur; kulu, padişahın gözünden düşürür.
Nazlanmak, şekerden tatlıdır ama az çiğne, yüzlerce tehlikesi vardır.

Niyaz yolu emin bir yoldur. Nazı bırak da o yola düş.
Nice nazlananlar vardır ki kol kanat çırpar ama nihayet o hal adama vebal olur.
Nazın güzelliği seni bir an yüceltse bile onun gizli korkusu, seni eritir mahveder.
Bu yalvarışa gelince: Seni zayıflatır. Zayıflatır ama parlak ayın on dördü gibi baş köşeye geçirir.
Ölüden diriyi çekip çıkarınca ölen, doğru yolu bulur.

Diriden ölüye çıkarınca da diri nefis, ölüm tarafına yönelir, ölüm tarafına dönüp dolaşır.
Öl ki hiçbir şeye ihtiyacı olmayan diri Tanrı, ölüden diri meydana getirsin. Allah, bu ölü bedenden meydana bir diri getirsin.
Kış olursan baharın gelişini, gece kesilirsen gündüzün oluşunu görürsün.
O kanatları yolma ki bir daha yerine yapışmaz. Ey güzel yüzlü, yasa düşüp yüzünü yırtma.
Kuşluk güneşine benzeyen o güzelim yüzü yırtmak, yanlış bir iştir.

Böyle bir yüzü tırnakla yaralamak kafirliktir. Ay bile onun ayrılığı ile ağlamada.
Yoksa yüzünü görmüyor musun? Bırak bu inatçılığı, bırak bu düşünceyi!

Nefsi mutmainne’nin saflığı ve temizliği, düşüncelerle bulanır. Nitekim aynanın yüzüne bir şey yazar, yahut bir şekil yaparsın, sonra temizlesen de yine bir iz, bir noksan kalır.

Bedende Nefsi Mutmainne’nin yüzünü düşünce tırnakları yaralar.
Kötü düşünceyi zehirli tırnak bil. Bu tırnak, derinleştikçe can yüzünü tırmalar.
Müşkül düğümleri açmak ister; fakat bu, adeta altın bir kaba aptes bozmaya benzer.

Ey işin sonuna varan düğümü çözülmüş say. Bu düğüm, boş keseye vurulmuş kuvvetli ve çözülmez bir düğümdür.
Düğümleri açmakla uğraşa uğraşa kocaldın, başka birkaç düğümü de çözülmüş sayıver!
Asıl boğazımızdaki çözülmez düğüm şudur: Sen kendini bil, bakalım, aşağılık bir adam mısın, yoksa bahtı yaver bir adam mı?
Adamsan bu müşkülü çöz. İnsan nefsine sahipsen nefsini bu yolda sarf et.
Ayan ve arazı bildin tut, ne çıkar? Asıl, kendi haddini bil ki bundan kaçıp kurtulmaya imkan yok.

Kendi haddini bilince de artık bu hadden kaç da ey toprak eleyen, hadsiz aleme ulaş.
Ömrün mahmul ve mevzu derdiyle geçti. Gözün açılmadı, hayatın, duyduğun şeylerle geçip gitti.
Neticesiz ve tesirsiz olan her delil boş çıktı. Sen kendi neticene bak.
Yapanı ancak yapılan şeylerle görebildin; iktirani kıyas’la kanaat ettin.
Filozof davasında delilleri çoğaltıp durur. Halbuki kalbi temiz Tanrı kulu, onun aksine delillere bakmaz bile.

Delil ve hicaptan kaçar, delalet edilenin peşine düşer, başını yakasının içine çeker.
Filozofa göre duman, ateşe delildir ama bizce dumansız olarak o ateşe atılmak daha hoştur.
Hele yakılıktan, sevgiden meydana gelen şu ateş yok mu? O, bize dumandan daha yakındır.
Hasılı cana ariz olan hayallere kapılıp dumana koşmak ve bu yüzden candan olmak, pek kötü bir iştir, pek bahtsızlıktır.

Peygamber Aleyhisselam’ın “Müslümanlıkta papazlık yoktur” hadisi

Kanadını yolma, onun sevgisini gönlünden sök, çıkar. Çünkü, savaşmak için düşmanın bulunması şarttır.

Düşman olamadıkça savaş imkanı yoktur. Şehvetin olmazsa ondan kaçınma emrine uyman mümkün değildir.
Meylin olmazsa sabrın manası yok. Düşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet?
Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma. Çünkü, çekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır.
Hava ve heves olmadıkça hava ve hevesten çekinin denmesi mümkün değildir. Ölülere gazilik taslanmaz ya!
“Yoksullara verin onları doyurun “ denmiştir, şu halde kazan. Çünkü elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkça harcayamazsın ki.

Gerçi o mutlak olarak “Yoksulları doyurun” demiştir ama sen “Kazanın da sonra yoksulları doyurun” diye oku’
Yine böyle o padişah “Sabredin” buyurdu. Bir istek olmalı ki ondan yüz çeviresin.
“Yeyin” emri şehvet için bir tuzaktır, ondan sonra gelen “İsraf etmeyin” emriyse temizliktir.
Şehvet olmasa ondan kaçınmaya imkan olabilir mi?
Sabretme ezasına uğramadıkça karşılığında bir hayır ve mükafat elde edemezsin.

Ne hoştur o şart ve ne sevinçli şeydir o mükafat. O gönüller açan, canlara canlar katan mükafat!

Aşıkın Tanrı’dan kazandığı sevap da Tanrı’dır

Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de.
Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır.
Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.
La kılıcı, Tanrı’dan başka ne varsa hepsini keser silip süpürür. Bir bak hele, La’dan sonra ne kalır?

İllallah kalır, hepsi gider. Neşelen, sevin ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk!
Zaten evvelkiler de oydu, sonrakiler de. İkilik ancak şaşı gözün bir görüşüdür, bunu böyle gör.
Ne şaşılacak şey! Hiç onun aksinden başka bir güzel olur mu? Beden, ancak canla hareket edebilir.
Canı olmayan bedeni istersen yağla, balla beslemeye kalk, yine beyhudedir.
Bunu, bir günceğiz olsun dirilip bu canlar canının elindeki kadehi alan, o şarabı içen bilir.

Fakat gözü, o yüzleri göremeyene şu duman, can görünür. Abdülaziz oğlu Ömer’i görmediğinden Haccac onca adalet sahibidir.
O, Musa’nın ejderhasını görmemiştir de büyücülerin iplerinde can var sanır.
Arı duru suyu içmeyen kuş, kara su içinde kanat çırpıp durur.
Zıt olmadıkça zıttı tanınamaz. Yara görülünce onulmaya başlanır.

Hasılı Elest ikliminin kadrini bilesin diye dünya, önce gelmiştir.
Fakat buradan kurtulup oraya vardın mı ebed şeker hanesinde şükreder durursun.
Dersin ki: Sanki orada toprak elemişim. Bu tertemiz alemden kaçıp duruyormuşum.
Keşke bundan önce ölseydim de o balçıkta çektiklerim, daha az olsaydı.

Rasul aleyhisselam’ın “Ölümünü ölmeden önce istiyen ölmemiş sayılır. İyiyse iyiliğe ulaşmaya acele eder, kötüyse kötülüğünün azalmasını diler” hadisinin tefsiri

İşte onun için o her şeyi bilen peygamber, “Kim ölür bedenini terk ederse,

Öldüğünden, göçtüğünden dolayı hasrete düşmez. Ancak taksiratından, fırsatı fevt ettiğinden hasrete düşer.
Ölen keşke maksadıma bundan önce erişseydim diye diler.
Kötüyse, önce ölseydi kötülüğü daha az olurdu. İyiyse, iyilik yurduna daha önce gelirdi.
Kötü, haberim yokmuş, ben an be an önümdeki perdeleri arttırıp duruyormuşum.
Bundan önce buraya göçseydim bu perdem, daha az olurdu der” buyurmuştur.

Hırsa düşüp kanaat yüzünü az yırt. Ululanıp aşağılanma yüzünü az incit.
Hasisliğinden cömertlik yüzünü, Şeytanlığından secdenin güzelim cemalini az parala.
O cenneti bezeyen kanatları yolma. O yolları kaplayan kanatları koparma.
Tavus kuşu, bu öğüdü duyunca ona baktı. Sonra da zari, zari ağlamaya koyuldu.
O dertlini feryadı figanı orada bulunanları da feryada düşürdü.

Neden kanatlarını yoluyorsun diye soran cevapsız kalıp pişman bir halde ağlamalı oldu.
Neden boşboğazlıkta bulundum da sordum? O, zaten dertle doluymuş, ben onu büsbütün coşturdum diyordu.
Gözlerinden akan yaşlar toprağa damlamakta idi. Damlayan katraların her birinde yüzlerce cevap vardı.
Doğru ve özden ağlayış, canlara dokunur, feleği ve arşı bile ağlatır. Akıl ve gönüller, şüphe yok ki arşa mensuptur, hicap içinde olarak arş nurundan doğarlar.

Akıl ve ruh da Harut ve Marut’un Babil Kuyusunda mahpus oldukları gibi balçık içinde mahpustur.

Harut’la Marut gibi. O iki temiz melek de bu alemde korkunç bir kuyuda mahpusturlar.
Aşağılık şehvet alemine düştüler de suçları yüzünden bu kuyuda bağlana kaldılar.
İyilerle kötüler büyüyü ve büyüyü bozan şeyleri bu iki melekten öğrenirler.
Fakat önce kendine gel, büyüyü öğrenme vazgeç bu sevdadan.
Biz bu büyüyü seni belaya uğratmak ve sınamak için öğretiriz diye öğüt verirler.

Sınamada şart ihtiyar sahibi olmaktır. Kudret elde olmadıkça da ihtiyar olamaz.
İstekler uyumuş köpeklere benzer. Onlardaki hayır ve şer de gizlidir.
Kudretleri olmadığı için bunlar, yere yatmış odun parçaları gibi yatakalmışlardır.
Fakat aralarına pis bir şey atıldı mı adeta köpeklere hırs surunu üfürür.
O sokakta bir eşek düşüp öldü mü uyuyan yüzlerce köpek uyanır.

Gayp gizliliğine gitmiş olan hırslar, yenlerinden yakalarından baş çıkarır, hücuma koyulurlar.
Her köpeğin kılları diş kesilir hile için kuyruk sallamaya başlarlar.
Köpeğin belden aşağısı hile, belden yukarısı öfke olur, odun bulmuş zayıf ateşe döner.
Mekansızlık elinden yalım, yalım gelip çatar, ateşten çıkan alev ta göğe kadar, ağar.
Bunun için yüzlerce köpek de insanın bedeninde uyumuştur. Bir av olmadığı için onlar, adeta gizlenmişlerdir.

Yahut da gözleri bağlı doğan kuşlarına benzerler. Perde ardında bir av sevdasıyla yanıp tutuşurlar.
Fakat doğanın külahını kaldırdın da avını gördü mü derhal dağlarda dönüp dolaşmaya başlar.
Hastanın isteği yatışmıştır. Hatırı, yalnız iyileşmektedir.
Ama ekmek, elma ve karpuz görünce onu yemek ister bu istekle zarar korkusu, savaşa girişir.
Sabrederse bunları görüşü, iyiliğine yarar. Çünkü o heyecana düşmek, onun gevşemiş tabiatına iyi gelir.

Fakat sabredemezse görmemesi daha iyidir. Okun zırhsız adamdan uzak olması yeğ!

Tavus kuşunun cevap vermesi

Tavus kuşu ağlaması bitince dedi ki: Yürü, sen renge ve kokuya kapılmışsın.
Görmüyorsun ki bu kanatlar yüzünden her yandan başıma yüzlerce bela gelip çatmada.
Nice merhametsiz avcılar, bu kanatlar yüzünden her yanda benim için tuzak kuruyorlar.
Nice okçu kanatlarım için yayını çekmiş bana ok atmada.

Gücüm kuvvetim yok, kendimi koruyamıyorum, bu kazadan, bu beladan, bu fitnelerden kurtulmama imkan yok.
Madem ki iş böyle, dağlarda, ovalarda emin olabilmek için çirkin olmam daha iyi.
Ey yiğit, bu kanatlar, benim ululanma silahım kesildi. Ululanmaysa ululananları yüzlerce belaya uğratır.

Hünerler, anlayışlı olmak ve dünya malını elde etmek, tavusun kanatları gibi insanın canına düşmandır

Nice hüner ve sanatlar vardır ki ham kişiyi helak eder. Çünkü o, taneye koşar, bu yüzden de tuzağı görmez.
İhtiyarına sahip olmak, “Sakının” emrine uyan ve kendisine sahip olan adam için iyidir.

Kendini koruyamıyor kötülüklerden çekinemiyorsan sakın, o aleti uzaklaştırır, ihtiyarı bırak.
Benim de cilvelendiğim şey ve ihtiyarım, o kanattır. Onu yoluyorum, çünkü başıma kastetmede.
Sabır sahibi, kendi kanadını yok farz eder, bu suretle kanadı da onu kötü düşüncelere sevk etmez.
Şu halde ona de ki: Kanadını yolma, onun bir zararı yoktur. Bu çeşit adama ok gelse önüne kalkanını tutar.
Fakat bana bu güzel kanat düşmandır. Çünkü sabredemiyor, cilveleniyorum.

Eğer çekinme ve korunma bana yol gösterseydi ihtiyar yüzünden debdebem, devletim artardı.
Ben çocuğa yahut sarhoşa benziyorum, sınanmalara tahammülüm yok. Benim elime kılıç vermek caiz değildir.
Eğer aklım olsaydı da beni men etseydi kılıç, elimde bir zafer vasıtası olurdu.
Güneş gibi nurlar saçan bir akıl lazım ki doğrudan başka bir suretle kılıç vurmasın.
Parlak aklım ve iyi bir huyum yok, şu halde silahımı neden kuyuya atmayayım?

Bu silah, bana düşman olacak. Onun için kılıçla kalkanı kuyuya atıyorum.
Ne kolumda kuvvet var, ne dayanacağım bir yer. Kılıcımı atmazsam düşmanım elimden alır onunla beni yaralar.
Bu kötü huylu nefis, yüzünü örtmemekte. Ben de onun inadına yüzümü yırtmadayım.
Bu suretle şu yücelik, şu güzellik azalsın da tamamı ile bitince de ben vebale az düşeyim.
Yüzümü bu niyetle yırttığımdan suçum yok. Çünkü, bu yüzü yaralarla örtmek gerek.

Gönlüm, gizlenme huyuna sahip olsaydı yüzüm, günden güne parlar, güzelleşirdi.
Kuvvetim kudretim yok, iyiliğe de meyledemiyorum. Bunu gördüm, düşmanımı da gördüm, derhal silahımı kırdım.
Bu suretle de onun bana üstün olmamasına, hançerimin kendime vebal olmamasına gayret etmiş oldum.
Damarım oynadıkça kaçıyorum, çünkü adamın kendisinden kaçması kolaydır.
Başkasından kaçan, ondan kurtulunca karar eder.

Halbuki benim düşmanım da benim, benden kaçan da ben. Şu halde işim kıyamete kadar boyuna kaçmaktır.
Adama kendi gölgesi düşman olursa ne Hint’te emin olur, ne Huten’de.

Gündüzün güneşte yok olan yıldızlar gibi Tanrı varlığında yok olup kendisinden geçenler, hüner ve sanatlariyle şerlerinden emin olmuşlardır. Yok olana tehlike olamaz.

Bir adam yokluğa erişir, kendisine yokluğu ziynet edinirse, o adamın, Muhammet gibi gölgesi olmaz.
“Yokluk benim iftiharımdır” sırrına ziynet yokluktur. Bu çeşit adam, mumun alevi gibi gölgesizdir.
Mum, baştan aşağı alevden ibarettir. Gölge onun çevresine uğrayamaz.

Mum kendisinden de kaçtı, gölgeden de. Mumu dökenin isteğine uydu,ışığına sığındı.
Mumu döken muma der ki: Seni yok olmak için döktüm. O da, ben yokluğa kaçtım diye cevap verir.
Bu var olan ışık, lazım bir ışıktır, geçici ve arızi ışık gibi değil.
Mum ateşte tamamı ile yok oldu mu artık ondan ne bir eser görürsün ne bir ışık!
Suret ateşi karanlığı gidermek için mum suretinde durur.

Beden mumu şu görünen mumun aksinedir; yok oldukça can nuru artar.
Bu ebedi ışıktır, mumsa geçici. Can mumunun alevi, Tanrı’ya aittir.
Ateşten meydana gelen şu ateş, nur olduğundan geçici gölge, ondan uzaklaşmıştır.
Bulutun gölgesi yere düşer. Fakat gölge, ayla düşüp kalkmaz.
A bahtı yaver kişi, kendinden geçmek, bulutsuz bir hale gelmektir. Kendinden geçtin mi değirmi aya benzersin.

Fakat rüzgar, bir bulutu sürüp getirdi mi ayır nuru aydan daha eksik bir hale düşer.
Bulut ve toz yüzünden ay, bir hayal gibi görünür. İşte beden bulutu da bizi hayal düşüncesine sürer.
Ayın lutfuna bak ki bu da onun lutfudur, çünkü bize, bulutlar düşmanımızdır demiştir.
Ay, ne buluta aldırış eder, ne toza. O, göğün yücesindedir.

Bulut bizim canımıza düşmandır. Bulut bizim gözümüzden ayı gizler.
Bu perde, huriyi Zâl gibi kuvvetlendirir, dolunayı yeni aydan daha noksan bir hale getirir.
Ay bizi yücelik kucağına oturtmuş, düşmanımızı kendi düşmanı saymıştır.
Bulutun letafeti ve parlaklığı da yandandır. Fakat buluta ay diyen hayli yol sapıtmıştır.
Ayın nuru buluta vurdu mu onun kara yüzünü ay gibi parlatır.

Gerçi ayla aynı renge boyanmıştır. Bu da bir devlettir ama buluttaki o nur, eğretidir.
Kıyamette güneş de kalmaz, ay da. Göz ışığın aslı ile meşgul olur.
Bu suretle temelli mülkle eğreti mülk seçilir. Şu fani konak, karar yurdundan ayrılır.
Dadı, bir kaç gün içindir. Ey ana sen bizi kucağına al.
Kanadım buluttur. O, perdedir ve önümdekini göstermez. O yalnız Tanrı lütfiyle letafet kazanır.

Kanadımı yolayım, onu güzelliğini yolumdan atayım da aynı güzelliğini yine aydan seyredeyim.

[divide style=&#;2&#;]

Önsöz, S. I-II, Satır &#;Ümmetler, dinlerini firka fırka ettiler. Her fırka, dini anlayışından memnun, kendi inanışından ferahlı&#; Sûre 23 (Müminun) âyet

Önsöz, S. II, Satır &#;Cennete gir denir. Bu sözü duyan keşke der, kavmim, rabbim beni ne yüzden yarlıgadı ve ağırlananlara kattı, bilselerdi.&#;Sûre 36 (Yâ-sîn), âyet )

Önsöz, S. II, Satır &#;Ama kitabı sol yandan verilirse der ki: Keşke kitabım verilmeseydi, hesabım nedir bilmeseydim, ölüm beni tamamiyle helak etseydi, ne malım, benden bu azabı giderdi, ne mülküm. Kudretim kalmadı artık.&#; Sûre 66 (Hakka), âyet

Önsöz, S. II, Satır &#;De ki; ben de ancak sizin gibi kulum. Yalnız bana vahyedildi, Tanrınız, tek Tanrı. Rabbine ulaşmayı dileyen iyi amel işlesin ve rabbinin ibadetine hiçbir kimseyi ortak etmesin!&#; Sûre 18 (Kehf),. âyet

***

S. 5, B. 30 dan sonra yürüyüp giden bahis: &#;An o vakti ki İbrahim, Rabbim dedi, ölüyü nasıl diriltirsin? Tanrı, inanmıyor musun? dedi. İbrahim, inanıyorum, fakat kalbim tam kuvvetlensin deyince Tanrı dedi ki: Dört kuş al, onları kes, önüne koy, karmakarışık bir hale sok. Onların her cüzünü bir dağ başına bırak, sonra onları çağır, koşa koşa sana gelirler. Bilki Tanrı, pek yücedir ve her şeyi dilediği gibi hükmeder&#; Sûre 2 (Bakara), âyet

S. 7, B. &#;Acele Şeytandandır, yavaşlık Rahmandan&#; diye bir hadis rivayet edilmiştir.

S. 7, B. &#;Şeytan, sizi yoksulluğa çağırır ve kötülüğe emreder, Tanrı, yarlıganıasına ve ihsana çağırır. Tanrı, ihsan edenleri genişletir, o her şeyi bilir.&#; Süre 2 (Bakara), âyet

S. 7, B. 63 ten sonraki bahis; &#;Kâfir, yedi bağırsakla yemek yer. inanan bir bağırsakla&#; diye bir hadîs olduğunu ve bu hadisi, Ebuhüreyre&#;nin rivayet ettiğini Ankaravi, şerhinde bildirmektedir (S. 2).

S. 11, B. &#;Biz, seni ancak âlemlere rahmet olmak üzere gönderdik. Sûre 21 (Enbiya), âyet

S. 11, B. Kur&#;an&#;ın 15 inci sûresinde (Hicr) Lût kavminin kötülükleri anlatılırken &#;Ömrüne andolsun, onlar sarhoşluklarına dalmışlardı&#; denmektedir (âyet 72).

S. 13, B. &#;Bilseler kazandıkları Şey yüzünden az gülerler, çok ağlarlar.&#; Sûre 9 (Tevbe), âyet

S. 14, B. &#;Namaz kılın, zekât verin ve Tanrı&#;ya iyi bir surette borç verin&#;&#; Sûre 27 (Müzemmil), âyet 20 den.

S. 14, B. &#;Salih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın aklına gelmediği mükâfatlar hazırladım&#; mealinde bir kutsi hadîs, yani Kur&#;andan olmıyan, fakat Peygamberin gönlüne doğan Tanrı buyruğu vardır.

S. 14, B. &#;Ey Peygamberin kadınları, evlerinizde oturun, müslümanlıktan önceki bilgisizlik zamanında olduğu gibi ziynetlerinizi göstermeyin, namaz kılın, zekât verin, Tanrı&#;ya ve peygamberine itaatta bulunun. Söz bu&#;dur ancak: Tanrı, ey ev halkı, sizin günahlarınızı gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz etmek diler.&#; Sûre 33 (Ahzab), âyet Bu âyeti baştaki söze ve bundan önceki âyete bakılırsa Peygamberin kadınları hakkındadır ve bunu böyle tefsir edenler çoktur. Fakat 42 inci sûrenin (Şûra) 23 UncU âyetine &#;Tanrı&#;nın iman. eden ve iyi iş işliyen kullarına verdiği müjde budur: Onlara de ki yaptığım işe karşılık sizden ücret istemem,, ancak bana yakın olanları sevin&#;&#; âyeti indikten sonra sahabe, Pey gam be r&#;e sana yakın olan kimlerdir? diye sormuşlar, o da bunların, kendisi dahil olmak üzere Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin olduğunu söylemiş ve bu dört kişiyi abasının altına alıp &#;Allahım, bunlar benim ev halkımdır (Ehli beytimdir), bunlardan her türlü kötülüğü, günahı gider ve onları tam bir temizlikle tertemiz, et&#; diye dua etmiş, bu aba altına alış bir iki kere olmuş, bir keresinde amcası Abbas bulunduğu halde onu abasının altına almamış, bir defasında da kadını Ümmi Seleme, Ya ben ey Tanrı Peygamberi? demiş, Peygamber,. &#;Sen de hayra karşısın&#; diye cevap vermiştir. Bu bakımdan âyetin ikinci kısmı olan ve &#;Söz budur ancak&#; la başlıyan kısım, Ehli beyt, yani ev halkı sayılan ve kendisi de dahil olduğu halde beş kişiden ibaret olan Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyn hakkındadır. Bunlar, aba altına alındıklarından bunlara &#;Âli aba&#; da denir. On-iki imam tanıyan ve bu bakımdan İmamiyye ve İsnâ aşeriyye denen ve aynı zamanda ekseri hususta Hüseyn&#;in oğlunun oğlunun oğlu olan Ca&#;fer al-Sâdık&#;a uyduklarından Ca&#;feriyye diye de anılan Şîa tayfası, Kur&#;anın 52 inci sûresinin (Tur) 21 inci âyetinde &#;îman edenlere oğulları da imanda uydu mu soylarını katar, yaptıklarından hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır&#; dendiğini senet tutarak Hüseyn&#;in soyundan gelen dokuz imamı&#; da bu âyetin hükmüne sokar ve Tanrı&#;nın dileği, mutlaka yerine geldiğine nazaran on iki imamla Muhammed ve Fatıma&#;yı masum sayarak bunlara &#;On dört masum&#; derler.

S. 19, B. Hammalların, yükleri başlarında taşıdıkları anlaşılmaktadır. Hâlâ Arabistan&#;da hammallar, yükü omuzlarının üstüne, sırtlarına atıp bağladıkları ipi başlarına takar ve yükü başlariyle taşırlar.

S. 19, B. Kaplıcalara işaret olduğu anlaşılıyor.

S. 20, B. Peygamber, müezzini Bilâl&#;e ezan vermesini teklif ederken &#;Bizi ferahlandır ya Bilâl&#; derdi. Sofilerce Peygamber, bu âlemden sıkılınca böyle der, mânevi âlemde neşelenip bu âlemden alâkasını keseceği osıralarda da Ayşe&#;ye &#;Ey beyaz ve güzel kadıncağız, benimle konuş&#; diyerek tekrar bu âleme bu suretle gelmiş olurdu. Bu bahis, bundan önceki ciltlerde birçok defa geçmiştir. Bilâl için bakınız: C. 3, S. , B. nin izahı.

S. 20, B. Teyemmüm, müslümanlıkta su bulunmadığı veyahut bulunsa bile bedene zarar vereceği takdirde teyemmüm, kuru toprakla yapılan bir temizliktir. Su &#;bulamıyan, yahut su olduğu halde yıkanması veya aptes alması kendisine zarar verecek olan müslüman, parmağında yüzük filân varsa çıkarıp parmaklarını açarak avuçlarını toprağa vurur, sonra ellerini birbirine vurup silkerek yüzünü sıvazlar. İkinci vuruşla da kollarını sıvazlar ve temiz sayılır. Fakat su bulununca, yahut yı-kanma ve aptes alma için mâni olan şey geçince teyemmüm&#;ün de hükmü kalmaz.

S. 21, B. dan itibaren; Peygamber, bir gün namaz &#;kılan birisini sakalıyla oynar görünce &#;Tanrı&#;ya karşı kalbi sağlam ve ondan tam korkar olsaydı azası da korkar ve hiç oynamadan namaz kılardı&#; demiştir.

S. 22, B. &#;Şüphe yok, çalışmanız dağınıktır, birbirine aykırıdır.&#; Sûre 92 (Secde), âyet 4.

S. 23, B. &#;Onlardan yüz çevir. Bekle, onlar da beklemektedirler.&#; Sûre 32 (Secde), âyet

S. 23, B. Tanrı, Şeytan&#;a &#;Onlardan kime gücün yeterse ayaklarını titret, sesinle onları doğru yoldan saptır. Onlara atlı ve yaya kuvvetlerini şevket, onlarla mal ve evlâtta ortak ol, onlara vaitte bulun. Şeytan, onlara gururdan başka bir şey vâdetmez ki&#; diyor. Sûre 17 (Esra) âyet

S. 24, B. Âzer, İsa Peygamberin dirilttiği adamın adıdır.

S. 25, B. den sonraki başlık: Peygamber, &#;Sizden hiçbiriniz yoktur ki ona cin tayfasından biriyle bir melek&#; arkadaş ve memur olmasın&#; demiş, sahabe &#;Sana da böyle mi ey Tanrı elçisi?&#; diye sorunca &#;Evet, bana da&#; öyle. Yalnız Tanrı bana yardım etti de şeytanım müslüman oldu, bana hayırdan başka bir şey buyurmaz&#; diye cevap vermiştir.

S. , B. Bu beyitler arapçadır.

S. 27, B. Şark edebiyatında güzellik uzuvlarını Arap alfabesindeki harflere benzetme yoliyle teşbih ve istiareler yapılagelmiştir. Çok defa saç &#;cim&#; harfine,, boy &#;elif&#; harfine, aşk derdinden iki büklüm olmuş âşık, &#;dal&#; harfine, kaş ve göz, &#;ra ve ayın&#; harflerine benzetilir. Alevî ve Şii şairler, başlarla gözler ve burunun çifte &#;Ali&#; olduğunu şiirlerinde söylemişlerdir. Tekkelerde bu çeşit levhalar pek çoktu. Hurufiler de &#;kaşlarla gözlerin ve burunun çifte &#;Fazl&#; olduğunu söylemişler ve bu çeşit levhalar yazmışlardır. Bu beyitte de Mevlâna kaşı &#;nun&#;, gözü &#;sad&#;, kulağı da &#;cim&#; harflerine benzetmiştir.

S. 27, B. 31 dan sonraki başlık ve bahis: Levhi mahfuz için bakınız: c. l, s. , b.

S. 30, B. den sonraki başlık: &#;Hasretlik kullara. Hiçbir peygamber gelmedi onlara ki onunla alay etmesinler!&#; Sûre 36 (Yasin), âyet

S. 30, B. Bu iki beyit arapçadır.

S. 30, B. den sonraki bahis: Ferec, genişlemek, ferahlamak, genişlik, rahata çıkış mânalarına gelir. Hikâyede anlatılan sofi de, sofilerce &#;kabz&#; denilen ruh! bir sıkıntıya uğramış, bu tesirle önü dikişli veyahut yekpare olan kaftanını yakasından tutup ta eteğine kadar yırtmış, bu suretle fcrec, genişliğe uğramış, bundan sonra önü tamamiyle açık ve bol yenli cübbelere &#;fereci&#;, adı verilmiştir. Eskiden kadınlar da böyle bir cübbe giyerlerdi. Halk dilinde bu kadın cübbesi, fereciden bozma ferace adını almıştı.

S. 31, B. &#;Şüphe yok güçlükle beraber bir kolaylık var.&#;Sûre 94, (İnşirah), âyet

S. 32, B. 37S. &#;Şüphe yok ki o, kadri büyük Kur&#;andır, Gizli bir kitapta, Levhi mahfuz&#;dadır. Ona temiz olanlardan başkası dokunamaz.&#; Sûre 56, (Vakıa), âyet Peygamberin de &#;Tanrı, tertemizdir, temizliği sever ve temiz olan kişinin ibadetini kabul eder&#; dediği rivayet edilmiştir.

S. 36, B. dan sonraki başlık: O Tanrı, bir Tanrı&#;-S. 38, B. Hilelerle hileler yaptılar ama onların hilelerinin cezası, Tanrı yanındadır, hattâ hileleri dağları yerinden oynatsa bile.&#; Sûre 14 (İbrahim), âyet

S. 38, B. Ahu Said al-Hudri, Peygamberin &#;Her şeyin bir alâmeti var. Müminin alâmeti de aklıdır, aklı ne kadarsa ibadeti, o derecede ve o kadardır'&#; dediğini rivayet etmiştir. Ayrıca bir gün Ayşe &#;İnsanlar, dünyada ne ile birbirlerine üstün olurlar?&#; diye sormuş. Peygamber de &#;Akılla&#; demiş. Ayşe &#;Ya ahrette?&#; diye sorunca yine &#;Akılla&#; diye cevap vermiş. Ayşe &#;Amelleriyle mükâfatlanmazlar mı?&#; deyince Peygamber &#;Ya Ayşe, Tanrı onlara ne kadar akıl verdiyse o kadar ibadette bulunurlar. Amelleri, akılları ne kadarsa o kadardır ve tabii de amelleri ne kadarsa o kadar da mükâfata nail olurlar&#; odiye cevap vermiştir. Yine Peygamberin &#;İnsan huyunun güzelliğiyle geceleri ibadette bulunup uyumıyan, gündüzleri de oruç tutan kişinin derecesine ulaşır, insanın huyunun güzelliği de aklının derecesindedir. Aklı tam oldu mu imanı da tam olur ve rabbine itaat eder&#; dediği rivayet edilmiştir.

S. 39, B. den sonraki bahis: Mutezile, insanların akılları, yaradılışta birdir; sonradan tahsil, terbiye ve tecrübeler artar derler. Mutezile ve itizal için c. 2, s. 6, b. 61 in izahına bakınız.

S. 40, B. Sührab, İran destanındaki meşhur İran kahramanı Rüstem&#;in oğludur.

S. 41, B. &#;Ben kırık gönüllerdeyim&#; diye bir hadîsi kutsi vardır. Bunu &#;Ben kırık gönüller ve yıkık mezarlardayım&#; diye de rivayet edenler vardır.

S, B. den sonraki bahis: Bu hadisi kutsi, l nci ciltte geçmiştir. S. , B. in izahına bakınız.

S. 42, B. Tavus kuşu, malûm olduğu üzere çok güzel bir kuştur. Yalnız ayakları, bu güzellikle tamamiyle bir tezat teşkil eder. Gururlandı, salına salına yürümeye başladı mı gözü ayaklarına düşer, onların çirkinliğini görünce &#;ah&#; diye bağırırmış. Hakikaten bu güzel kuşun ayakları gibi sesi de çirkindir.

S. 42, B. Az kaldı ki Kur&#;anı duyduktan zaman gözleriyle seni düşüreceklerdi, şüphe yok bu, delidir derler. Fakat Kur&#;an, ancak âlemlere bir öğüttür Sûre 68 (Kalem), âyet

Beni Esed kabilesinde nazar değdirmekle meşhur birisi varmış. Bir gün, Peygambere raslayınca bakmış, Peygamberin ayakları titremeye başlamış. Bu âyet de bu münasebetle inmiş. Bu iki âyeti nazar için okuyup üfledikleri gibi levha yaparak bir yere de asarlar, B. en sonraki bahiste de aynı şey anlatılmaktadır.

S. 43, B. &#;Rahmetim gazabımdan üstündür&#; diye bir hadisi kutsi vardır.

S. 45, B. &#;Saltanat kısırdır . &#; Al mülkü akıym &#; diye bir söz söylenegelmiştir.

S. 46, B. Bizim çocukluğumuzda dahi bu âdet vardı. Tavus kuşunun tüyünü mushaf arasına korduk. Hattâ bozulmasın diye de ekmek çiğneyip tüyün alt kısmını sarardık. İhtimal önceleri, tavus kuşu tüyünü, okudukları yer belli olmak üzere Kur&#;an&#;a koymak âdet olmuş, yahut da bunu sonradan kalınca kâğıttan yapılan mtklap olmak üzere kullanmışlar, yani kâğıdın yaldızları tez tipli yerleri ve yazılan bozulmamak için yapraklan bununla açmışlar, sonraları da sebebi unutularak bir âdet olup kalmıştır.

S. 46, B. &#;Şüphe yok Tanrı, yere ekilen taneler&#; tohumları çatlatır bitirir ölüden diri çıkarır diriden ölü. işte Tanrınız budur, nereye dönüyor gidiyorsunuz?&#; Sûre 6 (En&#;âm) âyet

S. 47, B. dan sonraki baslık ve bahis: Sofiler yedi nefis, daha doğrusu, nefis için yedi tavır, yedi mertebe kabul ederler ve bunlara &#;Etvarı seb&#;a &#; yedi tavır&#; derler. Nefsin ilk derecesi &#;nefsi emmare&#; dir. Nefis, yani insanın maneviyatı bu derecede daima kötülüğe meyleder, insana fenalık yapmasını emreder, insan, kendini ıslah etmeye başlarsa mâneviyyeti, bu dereceden yükselir. O vakit nefis, &#;nefsi levvame&#; adını alır. İnsan, bu durakta da fenalık yapar amma yaptığı kötülüğe pişman olur. Kötülükten sonra kendi kendisini kınar. Derken insana artık iyilikler ilham edilmeye başlar, insanı âdeta içinden iyiliklere sevk ederler. Bu durakta nefsin adı &#;nefsi mülhime&#; dir. İnsan bu dereceyi de aşarsa &#;nefsi mutmainne&#; makamına varır ki bu makamda artık inancı tam olur, hiçbir şüphesi kalmaz, Tanrı&#;ya tam inanır. Bundan ileri makamda insan, Tanrı&#;dan razı olur, her şeye boyun eğer ve &#;nefsi raziyye&#; makamına varır. Derken artık Tanrı, insandan razı olur. Bu makama da &#;nefsi marziyye&#; denir. Bu altı makamdan sonra insan, âdeta Tanrılaşır. Kendisinde hiçbir varlık kalmaz. Bu son makama da &#;nefsi sâfiyye&#; yahut &#;nefsi zekiyye&#; adı verilir. Salik, yani hakikat yolcusu, bu yedi tavırla teslik eden, götüren tarikatlarda her makamda Tanrı&#;nın bir adı zikredilir ki &#;Esmai seb&#;a &#; yedi ad&#; denen bu isimler sırasiyle şunlardır: Lâilâhe illallah, Allah, Hû. Hak, Hay, Kayyum, Kahhâr. Mevlevilerde bu yedi tavır, esaslı bir surette yoktur. Zaten Şuttar yolu olup ibadet ve zühütten ziyade aşk, cezbe ve bunlar için de sohbeti esas tutan ve âdeta bir melâmet yolu olan mevlevilikte ilk zamanlarda da, olgunluk ve kemal zamanında da yalnız tek bir ad anılır: Allah. Hattâ bunun sebebi, Mevlâna&#;nın babası Sultan al-ulemâ Muhammed Bahaeddin Veled&#;e solunca &#;Allah, kuluna kâfi değil mi?&#; mânasındaki âyeti okumak suretiyle cevap vermiştir.

S. 47, B. &#;Sakın din işlerinde derine varmayın, pek ince ve derin düşünmeyin. Tanrı, dini kolaylaştırmıştır. Kolayınıza geleni, kudretinizin yettiği şeyi yapıverin&#; mealinde bir hadis rivayet edilmiştir.

S. , B. Had, bir şeyin mahiyetine delâlet &#;den şeydir. A&#;yan, zatiyle kaim olana, yani cevhere denir. Bir kıyasta mevzu, müptedadır; mahmul haberdir.

S. 48, B. Bir kıyasta neticenin aynı, yahut o neticenin zıddı anılmazsa o kıyasa İktiranı kıyas derler. Âlem değişir, her değişen şey, sonradan meydana gelmedir. Şu halde âlem de sonradan meydana gelmedir gibi.

S. 49, B. &#;Ey inananlar, kazandığınız temiz şeylerle sizin için yerden çıkardığımız şeylerden yoksulları da doyurun. Kötü ve pis şeylerle yoksulları doyurmaya kalkışmayın. Gözünüzü yummadığınız takdirde size pis ve kötü şeyler verilse almazsınız ya. Bilin ki Tanrı, Şüphe yok ganidir ve öğülmüş Tanrı&#;dır,&#; Sûre 2 (Bakara), âyet &#;Tanrı rızası için sabredip namaz kılanlar, onlara verdiğimiz rızıklardan gizli, açık yoksulları görüp gözeten, bakıp doyuranlar, kötülüğü iyilikle giderenler yok mu? Ahiret yurdu işte onların! Sûre 13 (Ra&#;d), âyet 35 inci sûrenin (Fâtır) 29 uncu âyetinde de yine Tanrı kitabını okuyanlar, namaz kılanlarla Tanrı&#;nın verdiğini gizli ve açık olarak yoksulları doyurmaya sarfedenlerin sonsuz bir kazanç elde edecekleri bildirilmektedir. Kur&#;an&#;da, birçok yerlerde &#;Tanr&#; yolunda&#; kaydiyle birçok yerlerde de yukarıdaki âyetlerde olduğu gibi mutlak olarak yoksulları görüp gözetmek ve onlara bakmak, onları doyurmak emredilmckte, bu işte bulunanlar, öğülmektedir ki bu ibadet, muayyen malın muayyen şartlarla muayyen bir zaman sonra muayyen bir kısmını ayırıp yoksullara vermekten ibaret bedeni bir ibadet olan zekâtla her ramazan ayının sonunda oayram ayı görününce buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmadan bir miktarını, yahut bunun tutarını yoksula vermekten ibaret olan fitreden ve yine savaşta alınan ganimetlerin, yahut Şia&#;ya göre her çeşit kazancın beşte birini soyu, Peygamberin atası Abdülmuttalib&#;e çıkan seyyitlere vermekten ibaret olan humüs&#;ten, hâsılı farz olan bedeni ibadetlerden ayrı ve Tanrı&#;ya yaklaşma için yapılan sünnet ve müstahap bir ibadettir.

S. 49, B. &#;Ey inananlar, sabredin sabırlı olun, bağlanın ve Tanrı&#;dan çekinin de kurtulmuş olursunuz belki.&#; Sûre 3 (Âli İmran), âyet

S. 49, B. &#;Yeyin, için, israfta bulunmayın. Çünkü o müsrifleri sevmez.&#; Sûre 7 (Enfâl), âyet 31 dedir.

S. , B. Müslümanlıkta iman formülü olan &#;La ilahe illallah Muhammedün Rasûlullâh&#; sözünün ilk cüz&#;üne, yani &#;La ilahe illallah &#; Tanrı&#;dan başka yoktur tapacak&#; sözüne işaret edilmektedir. Bu sözde &#;La&#; yani yoktur kelimesi, nefiydir &#;illâ&#; yani ancak kelimesi ispattır.

S. 50, B. Emevi&#;lerden olduğu halde adaletiyle meşhur olan Ömer-ibn-i Abdülâziz&#;le Emeviler&#;in meşhur ve zâlim valisi Haccac.

S. 50, B. ten sonraki başlık: Böyle bir hadis rivayet edilmiştir.

S. 52, B. dan sonraki başlık ve bahis: Marut ve Harut için c. l, s. 52, b. in izahına bakınız.

S. 56, B. &#;Yoksulluk benim öğündüğüm şeydir. Öbür peygamberlere onunla öğünürüm&#; diye bir hadis rivayet edilmiştir. Sofilerce burada yokluk, yoksulluk, maddî değil, mânevidir.

destar1

MESNEVÎ-İ ŞERİF Tercümesi

Çeviren: Veled Çelebi (İzbudak)

1. CİLT (1 &#; Beyitler)
1. CİLT ( &#; Beyitler)
1. CİLT ( &#; Beyitler)
1. CİLT ( &#; Beyitler)
1. CİLT ( &#; Beyitler)
1. CİLT ( &#; Beyitler)

2. CİLT (1 &#; Beyitler)
2. CİLT ( &#; Beyitler)
2. CİLT ( &#; Beyitler)
2. CİLT ( &#; Beyitler)
2. CİLT ( &#; Beyitler)
2. CİLT ( &#; Beyitler)

Kutsal Perşembe akşamının duası

Kut Perşembe akşamının duası

KUTSAL CUMA SABAH DUALARI (Perşembe akşamı söylenir.)

Papaz: Kutludur Tanrımız; şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Gelin, Tanrımız kralın önünde secde edip yere kapanalım.
Gelin, Kral Mesih’in, Tanrımızın önünde secde edip yere kapanalım.
Gelin, Tanrımız ve Kralımız olan Mesih’in önünde secde edip yere kapanalım.

Mezmur 19 (20)

Sıkıntılı gününde RAB sana yanıt versin, Yakup&#;un Tanrısı&#;nın adı seni korusun! Yardım göndersin sana Kutsal Yer&#;den, Siyon&#;dan destek versin. Bütün tahıl sunularını anımsasın, Yakmalık sunularını kabul etsin! Gönlünce versin sana, Bütün tasarılarını gerçekleştirsin! O zaman zaferini sevinç çığlıklarıyla kutlayacağız, Tanrımız&#;ın adıyla sancaklarımızı dikeceğiz. RAB senin bütün dileklerini yerine getirsin. Şimdi anladım ki, RAB meshettiği kralı kurtarıyor, Sağ elinin kurtarıcı gücüyle Kutsal göklerinden ona yanıt veriyor. Bazıları savaş arabalarına, Bazıları atlarına güvenir, Bizse Tanrımız RAB&#;be güveniriz. Onlar çöküyor, düşüyorlar; Bizse kalkıyor, dimdik duruyoruz. Ya RAB, kralı kurtar! Yanıt ver bize sana yakardığımız gün!

Mezmur 20 (21)

Ya RAB, kral seviniyor gösterdiğin güce. Sevinçten coşuyor verdiğin zaferle! Gönlünün istediğini verdin, Ağzından çıkan dileği geri çevirmedin. Onu güzel armağanlarla karşıladın, Başına saf altından taç koydun. Senden yaşam istedi, verdin ona: Uzun, sonsuz bir ömür. Sağladığın zaferle büyük yüceliğe erişti, Onu görkem ve büyüklükle donattın. Üzerine sürekli bereket yağdırdın, Varlığınla onu sevince boğdun. Çünkü kral RAB&#;be güvenir, Yüceler Yücesi&#;nin sevgisi sayesinde sarsılmaz. Elin bütün düşmanlarına erişecek, Sağ elin senden nefret edenlere uzanacak. Öfkelendiğin an, ya RAB, Kızgın fırına döndüreceksin onları; Gazapla yutacak, Ateşle tüketeceksin. Yok edeceksin çocuklarını yeryüzünden, Soylarını insanlar arasından. Düzenler kursalar sana, Aldatmaya çalışsalar, Yine de başarılı olamazlar. Çünkü sırtlarını döndüreceksin, Yayını yüzlerine doğru gerince. Yüceliğini göster, ya RAB, gücünle! Ezgiler söyleyip ilahilerle öveceğiz kudretini.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Kutsal Tanrı, Kutsal Erkli, Kutsal Ölümsüz; bize merhamet eyle (3 kez).

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Tümüyle kutsal Üçlü Birlik, bize merhamet eyle. Efendi, suçlarımızı bağışla. Kutsal Olan, adın uğruna bizi ziyaret et ve hastalıklarımızı iyileştir. Rab, merhamet eyle (3 kez).

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Göklerdeki Babamız, adın kutsal kılınsın. Krallığın gelsin. Göklerde olduğu gibi, yeryüzünde de Senin isteğin olsun. Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver. Bize kötülük edenleri bağışladığımız gibi, Sen de bağışla suçlarımızı. Günah ile ayartılmamıza izin verme ve kötülükten bizi kurtar.

Papaz: Çünkü krallık, kudret ve yücelik Senindir: Baba’nın, Oğul’un ve Kutsal Ruh’un; şimdi ve sürekli ve sonsuzlara kadar. Âmin

Troparia

Rab halkını kurtar ve mirasını kutsa; inanlılarına düşmanlarına karşı zafer bağışlayıp uluslarının topluluğunu Çarmıh ile koruyarak.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun

Kendi isteğinle Çarmıh üzerinde kaldırılmış olan Mesih Tanrı, Senin adınla çağrılmış yeni uluslar topluluğuna merhametini bağışla. Düşmanlarına karşı zafer vererek, inanlı halkını mutlu kıl. Savaşta Senin yardımına, esenlik silahına ve yenilmez ganimete sahip olsunlar.

Şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar, Âmin

Theotokion

Asla utandırılamayan Korkutucu Şampiyon, yakarışlarımızı hor görme, ey İyi olan. Tümüyle övülmüş Tanrı Annesi, Ortodoksluğun uluslar topluluğunu kur, halkını kurtar ve onlara gökten zafer ver; çünkü sen Tanrı’ya beden verdin, ey tek kutlu.

Papaz: Bize acı ey Tanrı, yüce merhametin uyarınca. Sana yalvarıyoruz; bizi duy ve bize acı.

Okuyucu: Rab, merhamet eyle (3 kez).

Papaz: Çünkü Sen, ey Tanrı, merhametlisin ve insan ırkını seversin ve Sana yücelik sunarız: Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a; şimdi ve sürekli ve sonsuza kadar.

Okuyucu: Âmin. Rabbin adıyla, kutsa ey Baba.

Papaz: Kutsal, özdeş, yaşam veren ve bölünmez Üçlü Birlik’e yücelik olsun; şimdi ve sürekli ve sonsuza kadar.

Okuyucu: Âmin.

6 MEZMUR

En yükseklerdeki Tanrı’ya yücelik; yeryüzüne esenlik ve iyilik olsun. (3 kez)

Rab, dudaklarımı açacaksın ve ağzım Sana övgüler ilan edecek. (2 kez)

Mezmur 3

Ya RAB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı, hele bana karşı ayaklananlar! Birçoğu benim için: &#;Tanrı katında ona kurtuluş yok!&#; diyor. Ama sen, ya RAB, çevremde kalkansın, Onurum, başımı yukarı kaldıran sensin. RAB&#;be seslenirim, Yanıt verir bana kutsal dağından. Yatar uyurum, Uyanır kalkarım, RAB destektir bana. Korkum yok çevremi saran binlerce düşmandan. Ya RAB, kalk, ey Tanrım, kurtar beni! Vur bütün düşmanlarımın çenesine, Kır kötülerin dişlerini. Kurtuluş RAB&#;dedir, Halkının üzerinde olsun bereketin!

Yatar uyurum, Uyanır kalkarım, RAB destektir bana.

Mezmur 37 (38)

Ya RAB, öfkelenip azarlama beni, Gazapla yola getirme! Okların içime saplandı, Elin üzerime indi. Öfken yüzünden sağlığım bozuldu, Günahım yüzünden rahatım kaçtı. Çünkü suçlarım başımdan aştı, Taşınmaz bir yük gibi sırtımda ağırlaştı. Akılsızlığım yüzünden Yaralarım iğrenç, irinli. Eğildim, iki büklüm oldum, Gün boyu yaslı dolaşıyorum. Çünkü belim ateş içinde, Sağlığım bozuk. Tükendim, ezildim alabildiğine, İnliyorum yüreğimin acısından. Ya Rab, bütün özlemlerimi bilirsin, İniltilerim senden gizli değil. Yüreğim çarpıyor, gücüm tükeniyor, Gözlerimin feri bile söndü. Eşim dostum kaçar oldu derdimden, Yakınlarım uzak duruyor benden. Canıma susayanlar bana tuzak kuruyor, Zararımı isteyenler kuyumu kazıyor, Gün boyu hileler düşünüyorlar. Ama ben bir sağır gibi duymuyorum, Bir dilsiz gibi ağzımı açmıyorum; Duymaz, Ağzında yanıt bulunmaz bir adama döndüm. Umudum sende, ya RAB, Sen yanıt vereceksin, ya Rab, Tanrım benim! Çünkü dua ediyorum: &#;Halime sevinmesinler, Ayağım kayınca böbürlenmesinler!&#; Düşmek üzereyim, Acım hep içimde. Suçumu itiraf ediyorum, Günahım yüzünden kaygılanıyorum. Ama düşmanlarım güçlü ve dinç, Yok yere benden nefret edenler çok. İyiliğe karşı kötülük yapanlar bana karşı çıkar, iyiliğin peşinde olduğum için. Beni terk etme, ya RAB! Ey Tanrım, benden uzak durma! Yardımıma koş, Ya Rab, kurtuluşum benim!

Beni terk etme, ya RAB! Ey Tanrım, benden uzak durma!

Yardımıma koş, Ya Rab, kurtuluşum benim!

Mezmur 62 (63)

Ey Tanrı, sensin benim Tanrım, Seni çok özlüyorum, Canım sana susamış, Kurak, yorucu, susuz bir diyarda, Bütün varlığımla seni arıyorum. Kutsal Yer&#;de baktım sana, Gücünü, görkemini görmek için. Senin sevgin yaşamdan iyidir, Bu yüzden dudaklarım seni yüceltir. Ömrümce sana övgüler sunacağım, Senin adınla ellerimi kaldıracağım. Zengin yiyeceklere doyarcasına doyacağım sana, Şakıyan dudaklarla ağzım sana övgüler sunacak. Yatağıma uzanınca seni anarım, Gece boyunca derin derin seni düşünürüm. Çünkü sen bana yardımcı oldun, Kanatlarının gölgesinde sevincimi dile getiririm. Canım sana sımsıkı sarılır, Sağ elin bana destek olur. Ama canımı almak isteyenler, Yerin dibine girecek, Kılıcın ağzına atılacak, çakallara yem olacak. Kralsa Tanrı&#;da sevinç bulacak. Tanrı&#;nın adıyla ant içenlerin hepsi övünecek, Yalancıların ağzıysa kapanacak.

Gece boyunca derin derin seni düşünürüm. Çünkü sen bana yardımcı oldun, Kanatlarının gölgesinde sevincimi dile getiririm.

Canım sana sımsıkı sarılır, Sağ elin bana destek olur.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Aleluya, Aleluya, Aleluya, yücelik olsun Sana, ey Tanrı! (3 kez) Rab, merhamet eyle. (3 kez)

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Mezmur 87 (88)

Ya RAB, beni kurtaran Tanrı, Gece gündüz sana yakarıyorum. Duam sana erişsin, Kulak ver yakarışıma. Çünkü sıkıntıya doydum, Canım ölüler diyarına yaklaştı. Ölüm çukuruna inenler arasında sayılıyorum, Tükenmiş gibiyim; Ölüler arasına atılmış, Artık anımsamadığın, İlginden yoksun, Mezarda yatan cesetler gibiyim. Beni çukurun dibine, Karanlıklara, derinliklere attın. Öfken üzerime çöktü, Dalga dalga kızgınlığınla beni ezdin. Yakınlarımı benden uzaklaştırdın, İğrenç kıldın beni gözlerinde. Kapalı kaldım, çıkamıyorum. Üzüntüden gözlerimin feri sönüyor, Her gün sana yakarıyorum, ya RAB, Ellerimi sana açıyorum. Harikalarını ölülere mi göstereceksin? Ölüler mi kalkıp seni övecek? Sevgin mezarda, Sadakatin yıkım diyarında duyurulur mu? Karanlıklarda harikaların, Unutulmuşluk diyarında doğruluğun bilinir mi? Ama ben, ya RAB, yardıma çağırıyorum seni, Sabah duam sana varıyor. Niçin beni reddediyorsun, ya RAB, Neden yüzünü benden gizliyorsun? Düşkünüm, gençliğimden beri ölümle burun burunayım, Dehşetlerinin altında tükendim. Şiddetli gazabın üzerimden geçti, Saçtığın dehşet beni yedi bitirdi. Bütün gün su gibi kuşattılar beni, Çevremi tümüyle sardılar. Eşi dostu benden uzaklaştırdın, tek dostum karanlık kaldı.

Ya RAB, beni kurtaran Tanrı, Gece gündüz sana yakarıyorum.

Duam sana erişsin, Kulak ver yakarışıma.

Mezmur ()

RAB&#;be övgüler sun, ey gönlüm! O&#;nun kutsal adına övgüler sun, ey bütün varlığım! RAB&#;be övgüler sun, ey canım! İyiliklerinin hiçbirini unutma! Bütün suçlarını bağışlayan, Bütün hastalıklarını iyileştiren, Canını çukurdan fidyeyle kurtaran, Sana sevgi ve sevecenlik tacı giydiren, Yaşam boyu seni iyiliklerle doyuran O&#;dur, Bu nedenle gençliğin kartalınki gibi tazelenir. RAB bütün düşkünlere Hak ve adalet sağlar. Kendi yöntemlerini Musa&#;ya, İşlerini İsrailoğulları&#;na açıkladı. RAB sevecen ve lütfedendir, tez öfkelenmez, sevgisi engindir. Sürekli suçlamaz, Öfkesini sonsuza dek sürdürmez. Bize günahlarımıza göre davranmaz, Suçlarımızın karşılığını vermez. Çünkü gökler yeryüzünden ne kadar yüksekse, Kendisinden korkanlara karşı sevgisi de o kadar büyüktür. Doğu batıdan ne kadar uzaksa, O kadar uzaklaştırdı bizden isyanlarımızı. Bir baba çocuklarına nasıl sevecen davranırsa, RAB de kendisinden korkanlara öyle sevecen davranır. Çünkü mayamızı bilir, Toprak olduğumuzu anımsar. İnsana gelince, ota benzer ömrü, Kır çiçeği gibi serpilir; Rüzgâr üzerine esince yok olur gider, bulunduğu yer onu tanımaz. Ama RAB kendisinden korkanları sonsuza dek sever, Antlaşmasına uyan ve buyruklarına uymayı anımsayan soylarına adil davranır. RAB tahtını göklere kurmuştur, O&#;nun egemenliği her yeri kapsar. RAB&#;be övgüler sunun, ey sizler, O&#;nun melekleri, O&#;nun sözünü dinleyen, Söylediklerini yerine getiren güç sahipleri! RAB&#;be övgüler sunun, ey sizler, O&#;nun bütün göksel orduları, İsteğini yerine getiren kulları! RAB&#;be övgüler sunun, Ey O&#;nun egemen olduğu yerlerdeki bütün yaratıklar! RAB&#;be övgüler sun, ey gönlüm!

O&#;nun egemen olduğu her yerde, RAB&#;be övgüler sun, ey gönlüm!

Mezmur ()

Duamı işit, ya RAB, Yalvarışlarıma kulak ver! Sadakatinle, doğruluğunla yanıt ver bana! Kulunla yargıya girme, Çünkü hiçbir canlı senin karşında aklanmaz. Düşman beni kovalıyor, Ezip yere seriyor. Çoktan ölmüş olanlar gibi, Beni karanlıklarda oturtuyor. Bu yüzden bunalıma düştüm, Yüreğim perişan. Geçmiş günleri anıyor, Bütün yaptıklarını derin derin düşünüyor, Ellerinin işine bakıp dalıyorum. Ellerimi sana açıyorum, Canım kurak toprak gibi sana susamış. Çabuk yanıt ver bana, ya RAB, Tükeniyorum. Çevirme benden yüzünü, Yoksa ölüm çukuruna inen ölülere dönerim. Sabahları duyur bana sevgini, Çünkü sana güveniyorum; Bana gideceğim yolu bildir, Çünkü duam sanadır. Düşmanlarımdan kurtar beni, ya RAB; Sana sığınıyorum. Bana istemini yapmayı öğret, Çünkü Tanrım&#;sın benim. Senin iyi Ruhun, Düz yolda bana öncülük etsin! Ya RAB, adın uğruna yaşam ver bana, Doğruluğunla kurtar beni sıkıntıdan. Sevginden ötürü, Öldür düşmanlarımı, Yok et bütün hasımlarımı, Çünkü senin kulunum ben.

Sadakatinle, doğruluğunla yanıt ver bana! Kulunla yargıya girme, Çünkü hiçbir canlı senin karşında aklanmaz. (2 kez)

Senin iyi Ruhun, Düz yolda bana öncülük etsin!

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Aleluya, Aleluya, Aleluya, yücelik olsun Sana, ey Tanrı! (3 kez) Rab, merhamet eyle. (3 kez)

Papaz: Barış içinde Rab’be dua edelim.

Okuyucu: Rab, merhamet eyle.

Tanrısal barış ve ruhlarımızın kurtuluşu için Rab’be dua edelim.

Bütün dünyada barış, Tanrı’nın kutsal kiliselerinin sarsılmaz varlığı ve hepsinin birliği için Rabbimize dua edelim.

Bu kutsal ev için ve buraya iman, saygı ve Tanrı korkusu ile girenler için Rab’be dua edelim.

Patriğimiz (veya Episkoposumuz, ismi), saygıdeğer din adamları, Mesih’in hizmetindeki diyakozlar, tüm ruhban sınıfı ve inananlar için Rabbimize dua edelim.

(Dindar ulusumuz ve onun yetkilileri; karadaki, denizdeki ve havadaki ….ordumuz için Rab’be dua edelim.)

Mesih’ in kutsal ve büyük kilisesi için, bu şehir için ve diğer şehir ve ülkeler için ve buralarda yaşayan inananlar için Rab’be dua edelim.

Havaların ılımlı geçmesi, toprağın bol ürün vermesi ve esenlik dolu zamanlar için Rab’be dua edelim.

Denizde, karada, havada yolculuk edenler; hastalar, acı çekenler, esirler ve bunların kurtuluşu için Rab’be dua edelim.

Her türlü sıkıntı, öfke, tehlike ve zor durumdan kurtulmamız için Rab’be dua edelim.

Bize yardım et, bizi kurtar, acı bize ve kayranla koru bizi, ey Tanrı.

Tümüyle kutsal, lekesiz, pek kutlu ve görkemli Hanımefendimiz Tanrıdoğuran ve sonsuza kadar bakire Meryem’i hatırlayıp tüm kutsallarla birlikte kendimizi, birbirimizi ve tüm hayatımızı Mesih Tanrı’ya emanet edelim.

Okuyucu: Sana, ya Rab.

Papaz: Çünkü tüm yücelik, şan ve tapınma Sana yaraşır: Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a; şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Sonra aşağıdaki Troparion 3 kez söylenir.

Ton 8

Şanlı öğrenciler ayakların yıkanmasıyla aydınlandıklarında Tanrı tanımaz Yahuda para aşkına tutuldu ve ışığını kaybedip âdil yargıç olan Seni yasa tanımaz yargıçlara teslim etti. Ey parayı seven, para uğruna kendini asmış olana bak; Öğretmene karşı bu tür şeylere kalkışan doyumsuz ruhtan kaç. Ey Sen herkese karşı iyi olan Rab, yücelik Sana.

Baba’ya …

Şanlı öğrenciler ayakların yıkanmasıyla aydınlandıklarında Tanrı tanımaz Yahuda para aşkına tutuldu ve ışığını kaybedip adil yargıç olan Seni yasa tanımaz yargıçlara teslim etti. Ey parayı seven, para uğruna kendini asmış olana bak; Öğretmene karşı bu tür şeylere kalkışan doyumsuz ruhtan kaç. Ey Sen herkese karşı iyi olan Rab, yücelik Sana.

Şimdi ve …

Şanlı öğrenciler ayakların yıkanmasıyla aydınlandıklarında Tanrı tanımaz Yahuda para aşkına tutuldu ve ışığını kaybedip adil yargıç olan Seni yasa tanımaz yargıçlara teslim etti. Ey parayı seven, para uğruna kendini asmış olana bak; Öğretmene karşı bu tür şeylere kalkışan doyumsuz ruhtan kaç. Ey Sen herkese karşı iyi olan Rab, yücelik Sana.

Papaz: Bizleri kutsal İncil’i dinlemeye layık kılması için Rab Tanrı’ya yalvaralım.

Okuyucu: Rab merhamet eyle (3 kez)

Papaz: Bilgelik! Ayağa kalkalım. Kutsal İncil’i dinleyelim. Hepinize esenlik!

Okuyucu: Ve sizin ruhunuza

Papaz: Yuhanna’ya göre kutsal İncil’den okuma

Okuyucu: Yücelik Sana Rab, yücelik Sana!

Papaz: Dikkat edelim.

BİRİNCİ İNCİL OKUMASI (Yuhanna )

Birbirinizisevin

31Yahudadışarı çıkınca İsa, «İnsanoğlu şimdiyüceltilmiştir» dedi. «Tanrı daO&#;ndayüceltilmiş bulunuyor. 32Tanrı O&#;ndayüceltildiğinegöre, Tanrı daO&#;nukendindeyüceltecek, vehemenyüceltecektir. 33Çocuklar! Kısa bir süre daha sizinleyim. Beni arayacaksınız, ama Yahudilere söylediğim gibi, şimdi size de söylüyorum, benim gideceğim yere siz gelemezsiniz. 34Size yeni bir buyruk veriyorum: birbirinizi sevin. Sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi sevin. 35Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır.»

Petrus, İsa&#;yı inkâr edecek

36Simun Petrus O&#;na, «Rab, nereye gidiyorsun?» diye sordu.
İsa, «Gideceğim yere şimdi ardımdan gelemezsin, ama sonra geleceksin» diye cevap verdi.
37Petrus O&#;na, «Rab, neden şimdi senin ardından gelemeyeyim? Senin için canımı veririm!» dedi.
38İsa şöyle cevap verdi: «Benim için canını mı vereceksin? Sana doğrusunu söyleyeyim, horoz ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin.»

Bölüm

İsa &#; Tanrı&#;ya giden yol

«Yüreğiniz sıkılmasın. Tanrı&#;ya iman edin, bana da iman edin. 2Babamın evinde yaşanacak çok yerler vardır. Öyle olmasa size söylerdim. Çünkü size yer hazırlamaya gidiyorum. 3Gider ve size yer hazırlarsam, siz de benim bulunduğum yerde olasınız diye yine gelip sizi yanıma alacağım. 4Benim gideceğim yerin yolunu biliyorsunuz.»
5Tomas, «Rab, senin nereye gideceğini bilmiyoruz, yolu nasıl bilebiliriz?» dedi.
6İsa ona, «Yol, gerçek ve yaşam ben&#;im» dedi. «Benim aracılığım olmadan Baba&#;ya kimse gelemez. 7Beni tanısaydınız, Babamı da tanırdınız. Artık O&#;nu tanıyorsunuz, O&#;nu gördünüz.»
8Filipus, «Rab, bize Baba&#;yı göster, bu bize yeter» dedi.
9İsa, «Filipus» dedi, «bunca zamandır sizinle birlikteyim. Beni daha tanımadın mı? Beni görmüş olan, Baba&#;yı görmüştür. Sen nasıl, `Bize Baba&#;yı göster&#; diyorsun? 10Benim Baba&#;da, Baba&#;nın da bende olduğuna inanmıyor musun? Size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum, ama bende yaşayan Baba kendi işlerini yapıyor. 11Bana iman edin; ben Baba&#;dayım, Baba da bendedir. Hiç değilse bu işlerden dolayı iman edin. 12Size doğrusunu söyleyeyim, benim yaptığım işleri, bana iman eden de yapacak; hatta daha büyüklerini yapacaktır. Çünkü ben Baba&#;ya gidiyorum. 13Baba Oğul&#;da yüceltilsin diye, benim adımla dilediğiniz her şeyi yapacağım. 14Benim adımla benden ne dilerseniz yapacağım.

Kutsal Ruh vaadi

15«Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz. Ben de Baba&#;dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhunu verecek. Dünya O&#;nu kabul edemez. Çünkü O&#;nu ne görür, ne de tanır. Siz O&#;nu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizde olacaktır. 18Sizi öksüz bırakmayacağım, size geri döneceğim. 19Az sonra dünya artık beni görmeyecek, ama siz beni göreceksiniz. Ben yaşadığım için siz de yaşayacaksınız. 20O gün anlayacaksınız ki, ben Babamdayım, siz bendesiniz, ben de sizdeyim. 21Kim buyruklarımı bilir ve yerine getirirse, işte beni seven odur. Beni seveni Babam da sevecektir. Ben de onu seveceğim ve kendimi ona göstereceğim.»
22Yahuda &#; İskariyot değil &#; O&#;na, «Rab, nasıl olur da kendini dünyaya göstermeyip bize göstereceksin?» diye sordu.
23İsa ona şu karşılığı verdi: «Beni seven sözüme uyar, Babam da onu sever. Biz de ona gelir, onunla birlikte yaşarız. 24Beni sevmeyen, sözlerime uymaz. İşittiğiniz söz benim değil, benigönderen Baba&#;nındır.
25«Ben daha aranızdayken size bunları söyledim. 26Ama Baba&#;nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak. 27Size esenlik bırakıyorum, size kendi esenliğimi veriyorum. Ben size dünyanın verdiği gibi vermiyorum. Yüreğiniz sıkılmasın ve korkmasın. 28Size, `Gidiyorum, ama yanınıza döneceğim&#; dediğimi işittiniz. Beni sevseydiniz, Baba&#;ya gideceğim için sevinirdiniz. Çünkü Baba benden üstündür. 29Bunları size şimdiden, her şey olup bitmeden önce söyledim. Öyle ki, bunlar olunca inanasınız. 30Artık sizinle uzun uzun konuşmayacağım. Çünkü bu dünyanın egemeni geliyor. Onun benim üzerimde hiçbir yetkisi yoktur. 31Ama dünyanın, Baba&#;yı sevdiğimi ve Baba&#;nın bana buyurduğu her şeyi yerine getirdiğimi anlamasını istiyorum. Haydi kalkın, buradan gidelim.


Bölüm

Asma ile çubuklar

«Ben gerçek asmayım ve Babam bağcıdır. 2Bende olup meyve vermeyen her çubuğu kesip atar, her meyve vereni de daha çok versin diye budayıp temizler. 3Size söylediğim sözle siz şimdiden temizsiniz. 4Bende kalın, ben de sizde kalayım. Çubuk asmada kalmazsa kendiliğinden meyve veremez. Bunun gibi, siz de bende kalmazsanız meyve veremezsiniz. 5Ben asmayım, siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir. Bensiz hiçbir şey yapamazsınız. 6Bir kimse bende kalmazsa, çubuk gibi dışarı atılır ve kurur. Böylelerini toplar, ateşe atıp yakarlar. 7Siz bende kalırsanız ve sözlerim sizde kalırsa, ne isterseniz dileyin, size verilecektir. 8Babam çok meyve vermenizle yüceltilir. Böylelikle öğrencilerim olursunuz.
9«Baba&#;nın beni sevdiği gibi, ben de sizi sevdim. Benim sevgimde kalın. 10Eğer buyruklarımı yerine getirirseniz sevgimde kalırsınız, tıpkı benim de Babamın buyruklarını yerine getirdiğim ve sevgisinde kaldığım gibi&#; 11Bunları size, sevincim sizde olsun ve sevinciniz tamamlansın diye söyledim. 12Benim buyruğum şudur: sizi sevdiğim gibi birbirinizi sevin. 13Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur. 14Size buyurduklarımı yaparsanız, benim dostlarım olursunuz. 15Artık size kul demem. Çünkü kul efendisinin ne yaptığını bilmez. Size dost dedim. Çünkü Babamdan bütün işittiklerimi size bildirdim. 16Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim. Gidip meyve veresiniz, meyveniz de kalıcı olsun diye sizi ben atadım. Öyle ki, benim adımla Baba&#;dan ne dilerseniz size versin. 17Size şu buyruğu veriyorum: birbirinizi sevin!

Dünyanın nefreti

18«Dünya sizden nefret ederse, sizden önce benden nefret etmiş olduğunu bilin. 19Dünyadan olsaydınız, dünya kendisine ait olanı severdi. Ne var ki, dünyanın değilsiniz; ben sizi dünyadan seçtim. Bunun için dünya sizden nefret ediyor. 20Size söylediğim sözü hatırlayın: `Köle, efendisinden üstün değildir.&#; Banazulmettilerse, size de zulmedecekler. Benim sözüme uydularsa, sizinkine de uyacaklar. 21Bütün bunları size benim adımdan ötürü yapacaklar. Çünkü beni göndereni tanımıyorlar. 22Eğer gelmemiş ve onlara söylememiş olsaydım, günahları olmazdı; ama şimdi günahları için özürleri yoktur. 23Benden nefret eden, Babamdan da nefret eder. 24Başka hiç kimsenin yapmadığı işleri onların arasında yapmamış olsaydım, günahları olmazdı. Şimdiyse yaptıklarımı gördükleri halde hem benden hem de Babamdan nefret ettiler. 25Bu, yasalarında yazılı, `Hiçbir neden yokken benden nefret ettiler&#; sözü yerine gelsin diye oldu.
26«Baba&#;dan size göndereceğim Yardımcı, yani Baba&#;dan çıkan Gerçeğin Ruhu geldiği zaman, O bana tanıklık edecek. 27Siz de tanıklık edeceksiniz. Çünkü başlangıçtan beri benimle birliktesiniz.

Bölüm

«Bunları size, sendeleyip düşmeyesiniz diye söyledim. 2Sizi havra dışı edecekler. Evet, öyle bir saat geliyor ki, sizi öldüren herkes Tanrı&#;ya hizmet ettiğini sanacak. 3Bunları, ne Baba&#;yı ne de beni tanımadıkları için yapacaklar. 4Bunları size şimdiden bildiriyorum. Öyle ki, saati gelince bunları size söylediğimi hatırlayasınız. Başlangıçta bunları size söylemedim. Çünkü sizinle birlikteydim.

Kutsal Ruh&#;un işleyişi

5«Şimdiyse beni gönderenin yanına gidiyorum. Ne var ki, içinizden hiçbiri bana, `Nereye gidiyorsun?&#; diye sormuyor. 6Ama size bunları söylediğim için yüreğiniz kederle doldu. 7Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. Ama gidersem, O&#;nu size gönderirim. 8O gelince dünyanın günah, doğruluk ve gelecek yargı konusundaki suçluluğunu dünyaya gösterecektir. 9Günah konusunda &#; çünkü bana iman etmezler. 10Doğruluk konusunda &#; çünkü Baba&#;ya gidiyorum, artık beni görmeyeceksiniz. 11Yargı konusunda &#; çünkü bu dünyanın egemeni yargılanmış bulunuyor.
12«Size daha çok söyleyeceklerim var, ama şimdi bunlara dayanamazsınız. 13Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi her gerçeğe yöneltecek. O kendiliğinden konuşmayacak, yalnız işittiklerini söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek. 14O beni yüceltecek. Çünkü benim olandan alacak ve size bildirecek. 15Baba&#;nın her nesi varsa benimdir. `Benim olandan alacak ve size bildirecek&#; dememin nedeni budur.
16«Kısa süre sonra beni artık görmeyeceksiniz; yine kısa süre sonra beni göreceksiniz.»

Kederiniz sevince dönüşecek

17Öğrencilerinden bazıları birbirlerine şöyle dediler: «`Kısa süre sonra beni görmeyeceksiniz; yine kısa süre sonra beni göreceksiniz&#; ve `Çünkü Baba&#;ya gidiyorum&#; diyor. Bize ne söylemek istiyor?» 18Bu yüzden, «`Kısa süre&#; dediği nedir?Söylediklerini anlamıyoruz» deyip durdular.
19İsa kendisine soru sormak istediklerini anladı. Onlara dedi ki, «`Kısa süre sonra beni görmeyeceksiniz; yine kısa süre sonra beni göreceksiniz&#; dedim. Birbirinizle bu sözü mü tartışıyorsunuz? 20Size doğrusunu söyleyeyim, siz ağlayıp yas tutacaksınız, dünya ise sevinecektir. Kederleneceksiniz, ama kederiniz sevince dönüşecek. 21Kadın doğum yapacağı zaman ağrı çeker. Çünkü saati gelmiştir. Ama doğurunca, dünyaya bir çocuk getirmenin sevinciyle çektiği acıyı unutur. 22Bunun gibi, siz de şimdi kederleniyorsunuz, ama sizi yine göreceğim ve yüreğiniz sevinecek. Sevincinizi kimse sizden alamaz. 23O gün bana hiçbir şey sormayacaksınız. Size doğrusunu söyleyeyim, benim adımla Baba&#;dan ne dilerseniz, onu size verecektir. 24Şimdiye dek benim adımla bir şey dilemediniz. Dileyin, alacaksınız. Öyle ki, sevinciniz tam olsun.
25«Size bunları örneklerle anlattım. Öyle bir saat geliyor ki, artık örneklerle konuşmayacağım; Baba&#;yı size açıkça tanıtacağım. 26O gün dileyeceğinizi benim adımla dileyeceksiniz. Sizin için Baba&#;dan istekte bulunacağımı söylemiyorum. 27Çünkü beni sevdiğiniz ve Baba&#;dan çıkıp geldiğime iman ettiğiniz için Baba&#;nın kendisi sizi seviyor. 28Ben Baba&#;dan çıkıp dünyaya geldim. Şimdi dünyayı bırakıp Baba&#;ya dönüyorum.»
29Öğrencileri, «İşte, şimdi açıkça konuşuyorsun, hiç örnek kullanmıyorsun» dediler. 30«Şimdi senin her şeyi bildiğini anlıyoruz. Kimsenin sana soru sormasına gerek yok. Tanrı&#;dan geldiğine bunun için iman ediyoruz.»
31İsa onlara, «Şimdi iman ediyor musunuz?» diye karşılık verdi. 32«İşte, hepinizin evlerinize gitmek üzere dağılacağınız ve beni yalnız bırakacağınız saat geliyor, geldi bile. Ama ben yalnız değilim, Baba benimle birliktedir. 33Bunları size, bende esenliğiniz olsun diye söyledim. Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!»

Bölüm

İsa dua ediyor

İsa bunları söyledikten sonra, gözlerini gökyüzüne dikip şöyle dedi: «Baba, saat geldi. Oğlunu yücelt ki, Oğul da seni yüceltsin. 2Çünkü sen O&#;na tüm insanlık üzerinde yetki verdin. Öyle ki, O&#;na verdiklerinin hepsine sonsuz yaşam versin. 3Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih&#;i tanımalarıdır. 4Yapmam için bana verdiğin işi tamamlamakla seni yeryüzünde yücelttim. 5Baba, dünya var olmadan önce ben senin yanındayken sahip olduğum yücelikle şimdi beni yanında yücelt.
6«Dünyadan bana verdiğin insanlara senin adını açıkladım. Onlar senindiler, bana verdin ve senin sözüne uydular. 7Bana verdiğin her şeyin senden olduğunu şimdi biliyorlar. 8Çünkü bana ilettiğin sözleri onlara ilettim, onlar da kabul ettiler. Senden çıkıp geldiğimi gerçekten anladılar, beni senin gönderdiğine iman ettiler. 9Onlar için istekte bulunuyorum. Dünya için değil, bana verdiğin kimseler için istekte bulunuyorum. Çünkü onlar senindir. 10Benim olan her şey senindir, seninkiler de benimdir. Benonlarda yüceltildim. 11Ben artık dünyada değilim, ama onlar dünyadalar. Ben sana geliyorum. Kutsal Baba, onları bana verdiğin kendi adınla koru ki, bizim gibi bir olsunlar. 12Kendileriyle birlikte olduğum sürece, bana verdiğin kendi adınla onları esirgeyip korudum. Kutsal Yazı yerine gelsin diye, mahva giden adamdan[bb] başka içlerinden hiçbiri mahvolmadı.
13«İşte şimdi sana geliyorum. Sevincimin onlarda tamamlanması için bunları ben dünyadayken söylüyorum. 14Ben onlara senin sözünü ilettim, dünya ise onlardan nefret etti. Çünkü ben dünyadan olmadığım gibi, onlar da dünyadan değiller. 15Onları dünyadan uzaklaştırmanı değil, kötü olandan korumanı istiyorum. 16Ben dünyadan olmadığım gibi, onlar da dünyadan değiller. 17Onları gerçekle kutsal kıl. Senin sözün gerçektir. 18Sen beni dünyaya gönderdiğin gibi, ben de onları dünyaya gönderdim. 19Onlar da gerçekle kutsal kılınsınlar diye kendimi onların uğruna adıyorum[cc].
«Yalnız onlar için değil, onların sözüyle bana iman edenler için de istekte bulunuyorum, hepsi bir olsunlar. Baba, senin bende olduğun ve benim sende olduğum gibi, onlar da bizde olsunlar. Dünya da beni senin gönderdiğine iman etsin. 22Bana verdiğin yüceliği onlara verdim. Öyle ki, bizim bir olduğumuz gibi bir olsunlar. 23Ben onlarda, sen bende olmak üzere tam bir birlik içinde bulunsunlar ki, dünya beni senin gönderdiğini, beni sevdiğin gibi onları da sevdiğini anlasın. 24Baba, bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını ve benim yüceliğimi, bana verdiğin yüceliği görmelerini istiyorum. Çünkü dünyanın kuruluşundan önce sen beni sevdin. 25Adil Baba, dünya seni tanımıyor, ama ben seni tanıyorum. Bunlar da beni senin gönderdiğini biliyorlar. 26Bana beslediğin sevgi onlarda olsun, ben de onlarda olayım diye senin adını onlara bildirdim ve bildirmeye devam edeceğim.»

İsa bu sözleri söyledikten sonra öğrencileriyle birlikte dışarı çıkıp Kidron vadisinin ötesine geçti. Orada bir bahçe vardı. İsa&#;yla öğrencileri bu bahçeye girdiler.

Okuyucu: Yücelik olsun Senin acılara katlanışına, Rab yücelik Sana!

İlahi 1. Ton 8.

Ulusların önderleri Rabbe ve O’nun Mesihine karşı birleştiler.

Aynı tonda

Bana haksız bir suçlamada bulundular. Rab, Rab, terk etme beni.

Aynı tonda

Duyularımızı Mesih’e pak şekilde getirelim ve O’nun arkadaşları olarak ruhlarımızı O’nun için kurban edelim ve Yahuda gibi bu dünyanın kaygılarıyla boğulmayalım; ama iç odalarımızda “Göklerdeki Babamız, bizi kötü olandan kurtar” diyelim.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Theotokion. Aynı tonda

Bir Bakire olarak doğum yaptın ey evlenmemiş olan ve Bakire kaldın, ey güveysiz Anne, Tanrı’nın Annesi Meryem, kurtulalım diye Tanrımız Mesih’e yalvar.

İlahi 2. Ton 6.

Yahuda koşarak yasa tanımaz yazıcılara dedi: ‘Bana ne vermeye niyetlisiniz de O’nu size teslim edeyim?’ Onlar anlaşmaya varırken Sen, onların anlaşma konusu, göze görülmez şekilde onların arasında durup onaylıyordun. Ey kalpleri bilen Sen, ruhlarımızı kurtar.

Aynı tonda

Akşam yemeğindeki Meryem gibi Tanrı’ya merhametle hizmet edelim ve Yahuda gibi açgözlülük etmeyelim ki her zaman Tanrımız Mesih ile birlikte olabilelim.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Theotokion. Aynı tonda

Ey Bakire, açıklanamaz şekilde beden verdiğine dualarla aracılık etmekten asla vazgeçme ki insanlığı sevdiği için sana yalvaranları tehlikelerden korusun.

İlahi 3. Ton 2

Lazarus’un dirilmesinden dolayı ey Rab, insanlığı seven, İbranilerin çocukları Sana ‘Hozana’ diye bağırdı. Ancak günahkâr Yahuda anlamak istemedi.

Aynı tonda

Akşam Yemeğinde, Tanrımız Mesih, Öğrencilerine önceden bildirdin: ‘Biriniz beni ele verecek’. Ancak günahkâr Yahuda anlamak istemedi.

Aynı tonda

Sana ‘Seni ele verecek olan kimdir?’ diye sorduğunda Yuhanna’ya haini ekmek aracılığıyla belli ettin. Ancak günahkâr Yahuda anlamak istemedi.

Aynı tonda

Otuz parça gümüş karşılığında ve aldatıcı bir öpücük ile Yahudiler Seni öldürmek istedi. Ancak günahkâr Yahuda anlamak istemedi.

Aynı tonda

Ayakların Yıkanması esnasında, Tanrımız Mesih, Öğrencilerine öğrettin: ‘Gördüğünüzün aynısını yapın’. Ancak günahkâr Yahuda anlamak istemedi.

Aynı tonda

Öğrencilerine ‘Ayartılmayasınız diye uyanık durun ve dua edin’ dedin, ey Tanrımız. Ancak günahkâr Yahuda anlamak istemedi.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Theotokion

Hizmetkârlarını tehlikelerden koru, Tanrı’nın Annesi; çünkü hepimiz yıkılmaz bir duvar ve koruyucu olarak Tanrı’dan sonra sana sığınıyoruz.

Kathisma

Ton 7.

Akşam yemeğinde Öğrencileri besledin ve ihanet planını önceden bilerek yemek esnasında Yahuda’nın ihanetini açığa çıkardın. Onun affedilmez olduğunu biliyordun; ancak yine de dünyayı Yabancının elinden kurtarmak için Kendi isteğinle teslim edildiğini herkesin bilmesini istedin. Acılara katlanan Rab, yücelik Sana! (2 kere)

İKİNCİ İNCİL OKUMASI (Yuhanna )

Bölüm

İsatutuklanıyor

İsabusözlerisöylediktensonra öğrencileriylebirliktedışarı çıkıpKidronvadisinin ötesinegeçti. Oradabirbahçevardı. İsa&#;yla öğrencileribubahçeyegirdiler. 2O&#;nueleverenYahudadaburayı biliyordu. Çünkü İsa, öğrencileriyleoradasıksıkbuluşurdu. 3BöyleceYahudayanınabirbölükaskerlebaşkâhinlerinveFerisileringönderdiğigörevlilerialarakorayageldi. Onların ellerinde fenerler, meşaleler ve silahlar vardı.
4İsa, başına geleceklerin hepsini biliyordu. Öne çıkıp onlara, «Kimi arıyorsunuz?» diye sordu.
5«Nasıralı İsa&#;yı» diye karşılık verdiler.
İsa onlara, «Ben&#;im» dedi.
O&#;nu ele veren Yahuda da onlarla birlikte duruyordu. 6İsa, «Ben&#;im» deyince gerileyip yere düştüler.
7Bunun üzerine İsa onlara yine, «Kimi arıyorsunuz?» diye sordu.
«Nasıralı İsa&#;yı» dediler.
8İsa, «Size söyledim, ben&#;im» dedi. «Eğer beni arıyorsanız,bunları bırakın gitsinler.» 9Kendisinin daha önce söylediği, «Senin bana verdiklerinden hiçbirini yitirmedim» şeklindeki sözü yerine gelsin diye böyle konuştu.
10Simun Petrus yanında taşıdığı kılıcı çekti, başkâhinin Malkus adındaki kölesine vurup sağ kulağını kopardı.
11İsa Petrus&#;a, «Kılıcını kınına koy! Baba&#;nın bana verdiği kâseden içmeyeyim mi?» dedi.
12Bunun üzerine komutanla buyruğundaki asker bölüğü ve Yahudi görevliler İsa&#;yı tutup bağladılar. 13O&#;nu önce, o yıl başkâhin olan Kayafa&#;nın kayınbabası Hanna&#;ya götürdüler. 14Halkın uğruna bir tek adamın ölmesinin daha uygun olacağını Yahudilere telkin eden Kayafa idi.

Petrus&#;un ilk inkârı

15Simun Petrus&#;la başka bir öğrenci İsa&#;nın ardından gidiyorlardı. O öğrenci başkâhinin tanıdığı olduğu için İsa&#;yla birlikte başkâhinin avlusuna girdi. 16Petrus ise dışarıda, kapının yanında duruyordu. Başkâhinin tanıdığı öğrenci dışarı çıkıp kapıcı kızla konuştu ve Petrus&#;u içeri getirdi. 17Kapıcı kız Petrus&#;a, «Sen de bu adamın öğrencilerinden değil misin?» diye sordu.
Petrus, «Hayır, değilim» dedi.
18Hava soğuk olduğu için köleler ve nöbetçiler yaktıkları kömür ateşinin çevresinde durmuş ısınıyorlardı. Petrus da onlarla birlikte durmuş ısınıyordu.

Başkâhinin soruşturması

19Başkâhin İsa&#;ya, öğrencileri ve öğretisiyle ilgili sorular sordu. 20İsa ona şöyle cevap verdi: «Ben söylediklerimi dünyaya açıkça söyledim. Her zaman bütün Yahudilerin toplandıkları havralarda ve tapınakta ders verdim. Gizli hiçbir şey söylemedim. 21Beni neden sorguya çekiyorsun? Konuştuklarımı işitenlerden sor. Onlar ne söylediğimi biliyorlar.»
22İsa bunları söyleyince, yanında duran görevlilerden biri, «Başkâhine nasıl böyle karşılık verirsin?» diyerek O&#;na bir tokat attı.
23İsa ona, «Eğer yanlış bir şey söyledimse, yanlışımı göster!» diye cevap verdi. «Ama söylediklerim doğruysa, niçin bana vuruyorsun?»
24Bunun üzerine Hanna O&#;nu bağlı olarak başkâhin Kayafa&#;ya gönderdi.

Petrus&#;un ikinci ve üçüncü inkârı

25Simun Petrus hâlâ ateşin yanında durmuş ısınıyordu. O&#;na, «Sen de O&#;nun öğrencilerinden değil misin?» dediler.
«Hayır, değilim» diyerek inkâr etti.
26Başkâhinin kölelerinden biri, Petrus&#;un, kulağını kestiği adamın akrabasıydı. Bu köle Petrus&#;a, «Bahçede, seni O&#;nunlabirlikte görmedim mi?» diye sordu.
27Petrus yine inkâr etti ve tam o anda horoz öttü.

İsa, vali Pilatus&#;un önünde

28Sabah erkenden Yahudiler İsa&#;yı Kayafa&#;nın yanından alarak vali konağına götürdüler. Dinsel kuralları bozmamak ve Fısıh yemeğini yiyebilmek için kendileri vali konağına girmediler.

İlahi 4. Ton 5

Bugün Yahuda, Öğretmeni terk ediyor ve Şeytan ile arkadaş oluyor; açgözlülük tutkusuyla kör olmuş. Kararıp ışıktan ayrı düşüyor; çünkü Kandili 30 parça gümüşe satmış olan nasıl görebilir? Ancak dünya uğruna acı çekmiş olan, bizim için parladı. O’na haykıralım: “İnsanlık için ve insanlık ile birlikte acı çekmiş olan Sen, Yücelik Sana!”

Aynı tonda

Bugün Yahuda sahte dindarlık gösterisinde bulunuyor ve kayra armağanına yabancılaşıyor. Öğrenci olduğu halde, hain oluyor. Arkadaşlık kisvesi altında aldatışını gizliyor ve akılsızca 30 parça gümüşü Efendinin sevgisinden daha değerli sayarak yasa tanımaz Sanhedrin’e (Yahudi mahkemesi) yol gösteriyor. Ancak kurtuluşu Mesih olan bizler Mesih’i yüceltelim.

Ton 1

Mesih’te kardeş olarak komşumuz için merhametsizlik değil, kardeş sevgisi edinelim ki birkaç kuruş için mahkûm edilmiş acımasız köle gibi olmayalım ve Yahuda gibi pişman olup elleri boş kalmayalım.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

seafoodplus.infoı tonda

Her yerde senin hakkında yüce şeyler söylenmekte; çünkü her şeyin Yaratıcısını bedence doğurdun, Tanrı’nın Annesi Meryem, tümüyle övülmüş ve evlenmemiş.

İlahi 5. Ton 6

Öğretmenin öğrencisi fiyatta anlaştı ve Rabbi 30 parça gümüşe sattı, aldatıcı bir öpücükle O’nu öldürülmesi için suçlulara teslim ederek.

Aynı tonda

Bugün göğün ve yerin Yaratıcısı kendi Öğrencilerine şöyle dedi: Zamanı geldi ve bana ihanet eden Yahuda yakında. İki haydutun arasında, Çarmıh üzerinde gördüğünde beni kimse inkâr etmesin; çünkü insan olarak acı çekiyorum ve insanlığı seven olarak bana inananları kurtarıyorum.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Theotokion. Aynı tonda

Ey son günlerde sözle anlatılmaz biçimde kendi Yaratıcısına hamile kalıp O’nu doğurmuş olan Bakire, seni yüceltenleri kurtar.

İlahi 6. Ton 7

Bugün Yahuda; Rabbi, tüm çağlardan önce dünyanın Kurtarıcısı olanı, beş ekmekle insan topluluklarını doyurmuş olanı ele vermek için fırsat kolluyor. Bugün günahkâr, Öğretmenini inkâr ediyor. Öğrenci olduğu halde Efendiye ihanet etti; insanlığı man (gökten yağdırılmış ekmek) ile doyurmuş olanı gümüş için sattı.

Aynı tonda

Bugün Yahudiler, denizi bir asa ile ikiye bölmüş ve onları çölden geçirmiş olanı Çarmıha gerdiler. Onlar uğruna Mısır’ı belalarla vurmuş olanın bağrını bugün bir mızrakla deldiler ve gıda olarak göklerden man yağdırmış olana içmesi için sirke verdiler.

Aynı tonda

Rab, gönüllü olarak acı çekme zamanın gelince Öğrencilerine dedin: “Benimle birlikte bir saat uyanık kalmak için bile gücünüz yoksa nasıl benim uğruma ölme sözü verdiniz? Yahuda’nın nasıl uyumadığını ve beni günahkârlara teslim etmek için nasıl acele ettiğini görüyor musunuz? Uyanın, dua edin; Çarmıh üzerinde gördüğünde kimse beni inkâr etmesin”. Acılara katlanan Rab, yücelik Sana!

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Theotokion. Aynı tonda

Selam Tanrı’nın Annesi, göklere sığmaz olanı rahminde taşıyan sen! Selam Bakire, Peygamberlerin bildirisi, İmanuel bizler için senin aracılığınla parladı! Selam Tanrımız Mesih’in Annesi!

Kathisma. Ton 7

Kurtarıcıya ihanet etmene sebep olan şey neydi Yahuda? Seni Elçilerin grubundan ayrı mı tuttu? Seni şifa verme armağanından mahrum mu bıraktı? Onlarla akşam yemeği yediğinde seni masadan attı mı? Öbürlerinin ayaklarını yıkadığında seninkileri küçümsedi mi? Ah, ne çok iyiliği unuttun! Senin nankör niyetin mahkûm edilirken O’nun acılara sınırsız tahammülü ve yüce merhameti ilan ediliyor. (2 kez)

ÜÇÜNCÜ İNCİL OKUMASI (Matta )

 

İsa Yüksek Kurul&#;un önünde

57İsa&#;yı tutuklayanlar, O&#;nu başkâhin Kayafa&#;ya götürdüler. Din bilginleriyle ihtiyarlar da orada toplanmışlardı. 58Petrus, İsa&#;yı uzaktan, ta başkâhinin avlusuna kadar izledi. Sonucu görmek için içeri girip nöbetçilerin yanına oturdu.
59Başkâhinlerle Yüksek Kurul&#;un tamamı, İsa&#;yı ölüm cezasına çarptırmak için kendisine karşı yalancı tanıklar arıyorlardı. Ortaya birçok yalancı tanık çıktığı halde, aradıklarını bulamadılar. Sonunda ortaya çıkan iki kişi şöyle dediler: «Bu adam, `Ben Tanrı&#;nın tapınağını yıkıp üç günde yeniden kurabilirim&#; dedi.»
62Başkâhin ayağa kalkıp İsa&#;ya, «Hiç cevap vermeyecek misin?» dedi. «Nedir bunların sana karşı ettiği bu tanıklıklar?» 63İsa susmaya devam etti. Başkâhin ise O&#;na, «Yaşayan Tanrı adına sana yemin ettiriyorum, söyle bize, Tanrı&#;nın Oğlu Mesih sen misin?» dedi.
64İsa, «Söylediğin gibidir» karşılığını verdi. «Üstelik size şunu söyleyeyim, bundan sonra İnsanoğlu&#;nun, kudretli Olan&#;ın sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz.»
65Bunun üzerine başkâhin giysilerini yırtarak, «Tanrı&#;ya küfretti!» dedi. «Artık tanıklara ne ihtiyacımız var? İşte küfürü işittiniz. 66Buna ne diyorsunuz?»
«Ölümü hak etti!» diye cevap verdiler.
67Bunun üzerine İsa&#;nın yüzüne tükürüp O&#;nu yumrukladılar. Bazıları da O&#;nu tokatlayıp, «Ey Mesih, peygamberliğini göster bakalım, sana vuran kim?» dediler.

Petrus İsa&#;yı inkâr ediyor

69Petrus ise dışarıda, avluda oturuyordu. Bir hizmetçi kızyanına gelip, «Sen de Celileli İsa&#;yla birlikteydin» dedi.
70Ama Petrus bunu herkesin önünde inkâr ederek şöyle dedi: «Senin neden söz ettiğini anlamıyorum.»
71Sonra avlu kapısının önüne çıktı. Onu gören başka bir hizmetçi kız orada bulunanlara, «Bu adam Nasıralı İsa&#;yla birlikteydi» dedi.
72Petrus yemin ederek, «Ben o adamı tanımıyorum» diye yine inkâr etti.
73Orada duranlar az sonra Petrus&#;a yaklaşıp, «Gerçekten sen de onlardansın. Lehçen seni ele veriyor» dediler.
74Petrus kendine lanet okuyup yemin ederek, «O adamı tanımıyorum!» dedi.
Tam o anda horoz öttü. 75Petrus, İsa&#;nın, «Horoz ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin» dediğini hatırladı ve dışarı çıkıp acı acı ağladı.

Rab, Seni tutuklamış olan günahkârlara katlanarak şöyle dedin: “Çobanı vursanız ve on iki koyunu, Öğrencilerimi, dağıtsanız da tarafıma on iki lejyondan çok daha fazla Melek çağırabilirdim. Ancak bunlara katlanıyorum ki Peygamberlerim aracılığıyla bildirmiş olduğum gizli ve saklı şeyler yerine gelsin”. Rab, yücelik Sana!

Aynı tonda

Seni üçüncü kez yadsıdığında Petrus ona önceden söylenmiş olanı hemen anladı ve Sana pişmanlık göstergesi gözyaşları sundu: Ey Tanrı, acı bana ve kurtar beni.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

seafoodplus.infoı tonda

Hepimiz kutsal Bakireyi kurtuluş Kapısı, mutluluk Cenneti ve sonsuz ışığın Bulutu olarak övelim; ona “Selam!” derken.

İlahi 8. Ton 2

Konuşun günahkârlar! Kurtarıcımızdan ne duydunuz? Yasa’yı ve Peygamberlerin öğretilerini açıklamadı mı? O halde Sözü, Tanrı’dan Tanrı olanı ve ruhlarımızın Kurtarıcısını Pilatus’a teslim etmek için nasıl anlaşabildiniz?

Aynı tonda

Senin kayra armağanlarından yararlananlar “Çarmıha gerilsin” diye bağırdılar ve âdil olanın katilleri, iyiliksever biri yerine bir suçluyu istediler; ancak, ey Mesih, insanlığı sevdiğin için acı çekip bizi kurtarmayı istediğinden sessiz kalıp onların küstahlıklarına katlandın.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

seafoodplus.infoı tonda

Birçok günahımızdan dolayı cesaretsiz olduğumuz için senden doğmuş olana yalvar, Tanrı’nın Bakire Annesi; çünkü bir annenin duaları Efendi’nin iyiliği için büyük etkiye sahiptir. Günahkârların yakarışlarını hor görme, ey tümüyle kutsal; çünkü bizim uğrumuza acı çekmeyi bile kabul etmiş olan O, merhametlidir ve kurtarabilir.

İlahi 9. Ton 3

İsrail oğullarından bazılarının değer biçtikleri kişinin pahası olarak 30 parça gümüş ödediler. Uyanık durup dua edin ki sınanmayasınız. Ruh istekli; beden zayıftır. Bu nedenle uyanık durun.

Aynı tonda

Yemem için bana mazı verdiler ve susuzluğumda içeyim diye bana sirke verdiler: ama Sen, Rab, beni ayağa kaldır da onlara bunun bedelini ödeteyim.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

seafoodplus.infoı tonda

Biz uluslardan olanlar sana övgüler söylüyoruz Tanrı’nın pak annesi; çünkü aracılığınla insanlığı lanetten özgür kılmış olan Tanrımız Mesih’e beden verdin.

Kathisma. Ton 8

Ah, bir zamanlar öğrencin olan Yahuda nasıl Sana ihanet planı yapabildi? Hain ve adaletsiz olarak aldatıcı biçimde Seninle akşam yemeğine oturdu. Kâhinlere gidip dedi: “Bana ne vereceksiniz de Yasa’ya karşı gelen ve Şabat kuralını çiğneyen o adamı size teslim edeyim? Acılara katlanan Rab, yücelik Sana! (2kez)

DÖRDÜNCÜ İNCİL OKUMASI (Yuhanna )

 

İsa, vali Pilatus&#;un önünde

28Sabah erkenden Yahudiler İsa&#;yı Kayafa&#;nın yanından alarak vali konağına götürdüler. Dinsel kuralları bozmamak[çç] ve Fısıh yemeğini yiyebilmek için kendileri vali konağına girmediler. 29Bunun üzerine Pilatus dışarı çıkıp yanlarına geldi. «Bu adamı neyle suçluyorsunuz?» diye sordu.
30Ona şu karşılığı verdiler: «Bu adam kötülük eden biri olmasaydı, O&#;nu sana getirmezdik.»
31Pilatus onlara, «O&#;nu siz alın, kendi yasanıza göre yargılayın» dedi.
Yahudiler, «Bizim hiç kimseyi ölüm cezasına çarptırmaya yetkimiz yok» dediler.
32Bu, İsa&#;nın nasıl öleceğini belirtmek için söylediği sözler yerine gelsin diye oldu.
33Pilatus yine vali konağına girdi. İsa&#;yı çağırıp O&#;na, «Sen Yahudilerin Kralı mısın?» diye sordu.
34İsa şöyle karşılık verdi: «Bunu kendiliğinden mi söylüyorsun, yoksa benim hakkımda başkaları mı sana söyledi?»
35Pilatus, «Ben Yahudi miyim?» dedi. «Seni bana kendi ulusun ve başkâhinlerin teslim ettiler. Ne yaptın?»
36İsa, «Benim krallığım bu dünyadan değildir» diye karşılık verdi. «Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, Yahudilere teslim edilmemem için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir.»
37Pilatus, «Demek sen bir kralsın, öyle mi?» dedi.
İsa, «Söylediğin gibi, ben kralım» karşılığını verdi. «Ben gerçeğe tanıklık etmek için doğdum, bunun için dünyaya geldim. Gerçekten yana olan herkes benim sesimi işitir.»
38Pilatus O&#;na, «Gerçek nedir?» diye sordu.
Bunu söyledikten sonra Pilatus yine dışarıya, Yahudilerin yanına çıktı. Onlara, «Ben O&#;nda hiçbir suç görmüyorum» dedi. 39«Ama sizin bir geleneğiniz var, her Fısıh bayramında sizin için birini salıveriyorum. Yahudilerin Kralını sizin için salıvermemi ister misiniz?»
40Onlar yine, «Bu adamı değil, Barabas&#;ı isteriz!» diye bağrıştılar.
Oysa Barabas bir hayduttu.

Bölüm

İsa ölüme mahkûm ediliyor

O zaman Pilatus İsa&#;yı tutup kamçılattı. 2Askerler de dikenlerden bir taç örüp O&#;nun başına geçirdiler. Sonra O&#;na mor bir kaftan giydirdiler. 3Önüne geliyor, «Selam, ey Yahudilerin Kralı!» diyor, yüzüne tokat atıyorlardı.
4Pilatus yine dışarı çıktı. Yahudilere, «İşte, O&#;nu dışarıya, size getiriyorum. O&#;nda hiçbir suç bulmadığımı bilesiniz» dedi.
5Böylece İsa, başındaki dikenli taç ve üzerindeki mor kaftanla dışarı çıktı. Pilatus onlara, «İşte o adam!» dedi.
6Başkâhinler ve görevliler İsa&#;yı görünce, «Çarmıha ger, çarmıha ger!» diye bağrıştılar.
Pilatus, «O&#;nu kendiniz alın, çarmıha gerin!» dedi. «Ben O&#;nda bir suç görmüyorum!»
7Yahudiler şu karşılığı verdiler: «Bizim bir yasamız var, o yasaya göre O&#;nun ölmesi gerekir. Çünkü kendisinin Tanrı Oğlu olduğunu ileri sürüyor.»
8Pilatus bu sözü işitince daha çok korktu. 9Yine vali konağına girip İsa&#;ya, «Sen nereden geliyorsun?» diye sordu.
İsa ona cevap vermedi.
10Pilatus, «Benimle konuşmayacak mısın?» dedi. «Seni salıvermeye yetkim olduğu gibi, çarmıha germeye de yetkim olduğunu bilmiyor musun?»
11İsa, «Sana gökten verilmemiş olsaydı, benim üzerimde hiçbir yetkin olmazdı» diye karşılık verdi. «Bu nedenle beni sana teslim edenin günahı daha büyüktür.»
12Bunun üzerine Pilatus İsa&#;yı salıvermek istedi. Ama Yahudiler, «Bu adamı salıverirsen, Sezar&#;ın dostu değilsin!» diye bağrıştılar. «Kral olduğunu ileri süren herkes Sezar&#;a karşı gelmiş olur.»
13Pilatus bu sözleri işitince İsa&#;yı dışarı çıkardı. Taş Döşeme &#; İbranicede Gabata &#; denilen yerde yargı kürsüsüne oturdu. 14O gün Fısıh bayramına hazırlık günüydü. Saat on iki sularıydı Pilatus Yahudilere, «İşte, sizin Kralınız!» dedi.
15Onlar, «Yok et O&#;nu! Yok et, çarmıha ger!» diye bağrıştılar.
Pilatus, «Kralınızı mı çarmıha gereyim?» diye sordu.
Başkâhinler, «Sezar&#;dan başka kralımız yok!» karşılığını verdiler. 16Bunun üzerine Pilatus İsa&#;yı, çarmıha gerilmek üzere onlara teslim etti.

Yasa tanımaz insanlar yüceliğin Rabbini Çarmıha çivilediklerinde, ışığı bir giysi gibi kuşanan yargılanmak için çıplak kalıyor ve kendi şekillendirdiklerinin ellerinden gelen darbeyi yüzüne kabul ediyor. Sonra Tapınağın perdesi ikiye ayrıldı; Güneş, huzurunda her şeyin titrediği Tanrı’nın öfkelendirildiğini görmeye dayanamayarak karardı. Secde edelim Tanrı’ya.

Aynı tonda

Öğrenci inkâr etti; Haydut haykırdı: “Hatırla beni Rab, Krallığında”.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

seafoodplus.infoı tonda

Kulların uğruna bir Bakireden ten almayı kabul etmiş olan Rab, dünyaya esenlik ver ki tek sesle Seni yüceltelim, insanlığı tek Seven.

İlahi Ton 6

İbrani ırkı için yaptıklarının karşılığında ey Mesih, Sana içmen için ödle karıştırılmış sirke verdiler ve Seni çarmıha gerilmeye mahkûm ettiler. Ancak yaptıkları uyarınca onlara bunların karşılığını ödet Rab; çünkü Senin alçalışını anlamadılar.

Aynı tonda

İbrani ırkı Senin ele verilmenden mutluluk duymadı ey Mesih; ama başlarını sallayıp Seninle alay ettiler. Ancak yaptıkları uyarınca onlara bunların karşılığını ödet Rab; çünkü Sana karşı boş şeyler tasarladılar.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

seafoodplus.infoı tonda

Tanrı’nın senden ten aldığını biliyoruz Tanrı’nın Bakire Annesi; tek pak, tek kutlu ve bu yüzden seni durmadan överken yüceltiyoruz.

İlahi Ton 8

Rab, Yahudilere şöyle diyor: “Halkım, size ne yaptım? Hangi konuda yordum sizi? Körlerinize ışık verdim, cüzamlılarınızı arındırdım, yatalak adamı ayağa kaldırdım. Halkım, size ne yaptım da bana bunun karşılığını nasıl ödediniz? Man yerine mazı, su yerine sirke verdiniz; beni sevmek yerine bir çarmıha çivilediniz. Artık dayanamıyorum; uluslarımı çağıracağım ve onlar beni ve Baba ile Ruh’u yüceltecekler ve onlara sonsuz yaşam bağışlayacağım”.

Aynı tonda

Bugün Tapınağın perdesi günahkârlara uyarı olarak ikiye ayrılıyor ve Güneş ışıklarını saklıyor, Efendinin Çarmıha gerildiğini görerek.

Aynı tonda

İsrail’in yasa koyucuları, Yahudiler ve Ferisiler, Elçiler grubu size haykırıyor: “İşte, yıktığınız bir Tapınak görün; işte Çarmıha gerdiğiniz bir Kuzu görün. Onu bir mezara teslim ettiniz; ancak O kendi yetkisiyle dirildi. Aldanmayın ey Yahudiler; çünkü sizi denizde kurtarmış ve çölde beslemiş olan O’dur. O, dünyanın yaşamı, ışığı ve esenliğidir”.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Theotokion. Aynı tonda

Selam, yüceliğin Kralının Kapısı ki o kapıdan yalnızca En Yüce Olan geçti ve onu yine mühürlü bıraktı; ruhlarımızın kurtuluşu için.

Kathisma. Ton 8

Kayafas’ın huzurunda durduğunda ey Tanrı ve Pilatus’a teslim edildiğinde ey Yargıç, göğün güçleri korkuyla sarsıldı; ama sonra Sen insanlığı kurtarmak için iki haydutun arasında bir Ağaç üzerinde yükseltildin ve günahkârlarla bir sayıldın, ey Günahsız olan. Acılara katlanan Rab, yücelik Sana! (2 kez)

BEŞİNCİ İNCİL OKUMASI (Matta )

3İsa&#;yı eleverenYahuda, O&#;nunmahkûmedildiğinigörünceyaptığınapişmanoldu. Otuzgümüşü başkâhinlereveihtiyarlaragerigötürdü. 4«Bensuçsuzbirini[cc]elevermeklegünahişledim» dedi.
Onlarise, «Bundanbizene? Onusendüşün» dediler.
5Yahudaparaları tapınağıniçinefırlatarakoradanayrıldı, gidipkendiniastı.
6Paraları toplayanbaşkâhinler, «Kanbedeliolanbuparaları tapınağınhazinesinekoymakdoğruolmaz» dediler. 7Kendiaralarındaanlaşarakbuparaylayabancılariçinmezarlıkyapmak üzere ÇömlekçiTarlasını satınaldılar. 8Bununiçinbutarlayabugünedek `KanTarlası&#; denilmiştir. 9BöyleceYeremyapeygamberaracılığıylabildirilen şusözyerinegelmiş oldu:

«İsrailoğullarındankimilerinin
O&#;nabiçtiklerideğerinkarşılığı olan
otuzgümüşü aldılar
veRab&#;binbanabuyurduğugibi,
çömlekçinintarlasını satınalmakiçinharcadılar.»

İsa vali Pilatus&#;un önünde

11İsa valinin önüne çıkarıldı. Vali O&#;na, «Sen Yahudilerin Kralı mısın?» diye sordu.
İsa, «Söylediğin gibidir» dedi.
12Başkâhinlerle ihtiyarlar O&#;nu suçlayınca hiç karşılık vermedi. 13Pilatus O&#;na, «Senin aleyhinde yaptıkları bunca tanıklığı duymuyor musun?» dedi. 14İsa bir tek konuda bile onacevap vermedi. Vali buna çok şaştı.
15Her Fısıh bayramında vali, halkın istediği bir tutukluyu salıvermeyi adet edinmişti. 16O günlerde Barabas adında ünlü bir tutuklu vardı. 17Halk bir araya toplandığında, Pilatus onlara, «Sizin için kimi salıvereyim istersiniz, Barabas&#;ı mı, Mesih denilen İsa&#;yı mı?» diye sordu. 18İsa&#;yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini biliyordu.
19Pilatus yargı kürsüsünde otururken karısı ona, «O doğru adama dokunma. Dün gece rüyamda O&#;nun yüzünden çok sıkıntı çektim» diye haber gönderdi.
20Başkâhinler ve ihtiyarlar ise, Barabas&#;ın salıverilmesini ve İsa&#;nın öldürülmesini istesinler diye halkı kışkırttılar.
21Vali onlara şunu sordu: «Sizin için ikisinden hangisini salıvereyim istersiniz?»
«Barabas&#;ı» dediler.
22Pilatus, «Öyleyse Mesih denen İsa&#;yı ne yapayım?» dedi.
Hep bir ağızdan, «Çarmıha gerilsin!» dediler.
23Pilatus, «O ne kötülük yaptı ki?» diye sordu.
Onlar ise daha yüksek sesle, «Çarmıha gerilsin!» diye bağrışıp durdular.
24Pilatus, elinden bir şey gelmediğini, tersine, bir kargaşalığın başladığını görünce su aldı, kalabalığın önünde ellerini yıkayıp şöyle dedi: «Bu adamın kanından ben sorumlu değilim. Bu işe siz bakın!»
25Bütün halk şu karşılığı verdi: «O&#;nun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun!»
26Bunun üzerine Pilatus onlar için Barabas&#;ı salıverdi. İsa&#;yı ise kamçılattıktan sonra çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim etti.

Askerlerin İsa&#;yı aşağılaması

27Sonra valinin askerleri İsa&#;yı vali konağına götürüp tüm taburu başına topladılar. 28O&#;nu soyup üzerine kırmızı bir kaftan geçirdiler. 29Dikenlerden bir taç örüp başına koydular, sağ eline de bir kamış tutturdular. Önünde diz çöküp, «Selam, ey Yahudilerin Kralı!» diyerek O&#;nunla alay ettiler. 30Üzerine tükürdüler, kamışı alıp başına vurdular. 31O&#;nunla böyle alay ettikten sonra kaftanı üzerinden çıkarıp O&#;na yine kendi giysilerini giydirdiler ve çarmıha germek üzere O&#;nu alıp götürdüler.

İsa çarmıha geriliyor

32Dışarı çıktıklarında Simun adında Kireneli bir adama rastladılar. İsa&#;nın çarmıhını ona zorla taşıttılar.

İlahi Ton 6

Yahudilerin Meclisi Pilatus’tan Senin çarmıha gerilmeni istedi ey Rab; çünkü Sende suç bulamadıkları halde suçlu Barabas’ı serbest bıraktılar ve Âdil olan Seni mahkûm edip cinayet suçuna neden oldular. Ama onlara hak ettiklerini ver Rab; çünkü Sana karşı boş şeyler tasarladılar.

Aynı tonda

Kâhinler; huzurunda her şeyin titreyip sarsıldığı, her dilin övdüğü, Tanrı’nın Gücü ve Bilgeliği olan Mesih’in yüzüne vurdular ve O’na öd verdiler. Bizi tüm kötülüklerimizden kendi kanıyla kurtarmak istediği için tüm bu acıları çekmeyi kabul etti; çünkü insanlığı sever.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Theotokion. Aynı tonda

Tanrı’nın Annesi, anlayışı aşan şekilde bir söz aracılığıyla kendi yaratıcına beden verdin; ruhlarımızı kurtarması için O’na yalvar.

İlahi Ton 8

Rab, elleri kanla kirlenmiş bir Haydut, yol arkadaşın oldu. Bizleri de onunla birlikte say; çünkü Sen iyisin ve insanlığı seversin.

Aynı tonda

Çarmıh üzerindeki Haydut birkaç sözcük söyledi; ama büyük iman buldu. Bir anda kurtuldu ve Cennet’in kapılarını açmış olarak oraya giren ilk kişi oldu. O’nun tövbesini kabul etmiş olan Rab, yücelik Sana!

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

Theotokion. Aynı tonda

Bir Melek aracılığıyla dünyanın neşesini kabul etmiş olan sana selam. Yaratıcına ve Rabbine beden vermiş olan sana selam. Tanrımız Mesih’in Annesi olmaya layık bulunmuş olan sana selam.

İlahi Ton 6

Aşağıdaki ayetler okunurken geleneksel olarak kilisedeki ışıklar söndürülür ve Çarmıh ile yürüyüş (geçit) yapılarak Rabbin Çarmıha gerilme anı canlandırılır. Daha sonra da inanlılar Rabbe saygı gösterisinde bulunup Çarmıhın dibine çiçek bırakırlar.

Dünyayı suların üzerine asmış olan, bugün bir Ağaca asılıyor (3 kez)

Meleklerin Kralı olan O, dikenlerden örülü bir taçla süsleniyor.

Göğü bulutlarla saran O, alaycı erguvana sarılıyor.

Âdem’i Ürdün’de özgür kılmış olan O, yüzüne darbe alıyor.

Kilise’nin Güveyi, çivilerle deliniyor.

Bakirenin Oğlu, bir mızrakla deliniyor.

Senin Acılarına tapıyoruz ey Mesih (3 kez)

Bizlere görkemli Dirilişini de göster.

Aynı tonda

Yahudiler gibi bayram kutlamayalım; çünkü bizim Paskalya kuzumuz Mesih Tanrı da bizim için kurban edildi. Ama kendimizi tüm kirlerden arındıralım ve O’na içtenlikle yalvaralım: “Kalk Rab, insanlığı sevdiğin için bizleri kurtar”.

Aynı tonda

Çarmıhın, Rab, halkının yaşamı ve dirilişidir ve Sana ümit bağlayarak, Çarmıha gerilmiş Sen Tanrımızı övüyoruz. Bize merhamet et.

Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik olsun, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

seafoodplus.infoı tonda

Seni doğurmuş olan, Seni Çarmıhta asılı görünce, ey Mesih, şöyle haykırdı: “Gördüğüm bu tuhaf gizem de ne ey Oğlum? Bedende çivilenmiş olarak bir ağacın üzerinde nasıl ölürsün, ey yaşam veren?”

Kathisma. Ton 4

Değerli kanınla bizleri yasanın lanetinden kurtardın; Çarmıha çivilenip bir mızrakla delinerek tüm insanlık için ölümsüzlük kaynağı oldun. Kurtarıcımız, yücelik Sana! (2 kez)

ALTINCI İNCİL OKUMASI (Markos )

Askerlerin İsa&#;yı aşağılaması

16Askerler İsa&#;yı, Pretoryumdenilenvalikonağınagötürüptümtaburutopladılar. 17O&#;na mor renkte bir giysi giydirdiler, dikenlerden bir taç örüp başına geçirdiler. 18«Selam, ey Yahudilerin Kralı!» diyerek O&#;nu selamlamaya başladılar. 19Başına bir kamışla vuruyor, üzerine tükürüyor, diz çöküp önünde yere kapanıyorlardı. 20O&#;nunla böyle alay ettikten sonra mor giysiyi üzerinden çıkarıp O&#;na yine kendi giysilerini giydirdiler ve çarmıha germek üzere O&#;nu dışarı götürdüler.

İsa çarmıha geriliyor

21Kırdan gelmekte olan Simun adında Kireneli bir adam oradan geçiyordu. İskender ve Rufus&#;un babası olan bu adama İsa&#;nın çarmıhını zorla taşıttılar. 22İsa&#;yı Golgota, yani Kafatası denilen yere götürdüler. 23O&#;na mürle karışık şarap vermek istediler, ama içmedi. 24Sonra O&#;nu çarmıha gerdiler ve kim ne alacak diye kura çekerek giysilerini aralarında paylaştılar.
25İsa&#;yı çarmıha gerdiklerinde saat dokuzdu. 26Üzerindeki suç yaftasında, `YAHUDİLERİN KRALI&#; diye yazılıydı. İsa&#;yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydudu da çarmıha gerdiler.[k]29Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa&#;ya sövüyor, «Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Çarmıhtan in de kurtar kendini!» diyorlardı.
31Aynı şekilde başkâhinler ve din bilginleri de O&#;nunla alay ederek aralarında, «Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor» diye konuşuyorlardı. 32«İsrail&#;in Kralı Mesih şimdi çarmıhtan insin de görelim ve iman edelim.» İsa&#;yla birlikte çarmıha gerilmiş olanlar da O&#;na hakaret ettiler.

Golgota, yani Kafatası denilen yere vardıklarında içmesi için İsa&#;ya ödle karışık şarap verdiler. İsa bunu tadınca içmek istemedi.

35Askerler O&#;nu çarmıha gerdikten sonra kura çekerek giysilerini aralarında paylaştılar. 36Sonra oturup yanında nöbet tuttular. 37Başının üzerine,

`BU, YAHUDİLERİN KRALI İSA&#;DIR&#;

diye yazan bir suç yaftası astılar.
38İsa&#;yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydut da çarmıha gerildi. 39Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa&#;ya sövüyor, «Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Haydi, kurtar kendini! Tanrı&#;nın Oğluysan, çarmıhtan in!» diyorlardı.
Başkâhinler, din bilginleri ve ihtiyarlar da aynı şekilde O&#;nunla alay ederek, «Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor» diyorlardı. «İsrail&#;in Kralı imiş! Şimdi çarmıhtan aşağı insin de O&#;na iman edelim. 43Tanrı&#;ya güveniyordu; Tanrı O&#;nu seviyorsa, kurtarsın bakalım! Çünkü, `Ben Tanrı&#;nın Oğluyum&#; demişti.» 44İsa&#;yla birlikte çarmıha gerilmiş olan haydutlar da O&#;na aynı şekilde hakaret ettiler.

İsa&#;nın ölümü

45Bütün ülkenin üzerine öğleyin saat on ikiden saat üçe kadar süren bir karanlık çöktü. 46Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, «Elî, Elî, lema şevaktani?» yani, «Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?» diye bağırdı.
47Orada duranlardan bazıları bunu işitince, «Bu adam İlyas&#;ı çağırıyor» dediler.
48İçlerinden biri hemen koşup bir sünger getirdi, ekşi şaraba batırıp bir kamışın ucuna takarak İsa&#;ya içirdi. 49Diğerleri ise, «Dur bakalım, İlyas gelip O&#;nu kurtaracak mı?» dediler.
50İsa, yüksek sesle bir kez daha bağırdı ve ruhunu teslim etti.
51O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya dek yırtılarak ikiye bölündü. Yer sarsıldı, kayalar yarıldı. 52Mezarlar açıldı, ölmüş olan birçok kutsal kişinin cesetleri dirildi. 53Bunlar mezarlarından çıkıp İsa&#;nın dirilişinden sonra kutsal kente girdiler ve birçok kimseye göründüler.
54İsa&#;yı bekleyen yüzbaşı ve beraberindeki askerler, depremi ve öbür olayları görünce dehşete kapıldılar ve, «Bu gerçekten Tanrı&#;nın Oğluydu!» dediler.

Krallığında hatırla bizi ey Rab, krallığında geldiğinde. Kutludur ruhta yoksul olanlar; çünkü onlarındır göklerin egemenliği.

Kutludur yas tutanlar; çünkü avutulacaklar.

Kutludur alçakgönüllüler; çünkü yeryüzünü miras alacaklar.

Bir ağaç aracılığıyla Âdem Cennet’ten sürgün edildi; ama Çarmıh ağacı aracılığıyla Haydut Cennet’i mesken edindi: çünkü ilki meyveyi tadarak Yaratıcısının emrini hiçe saydı; ikincisi ise Onunla birlikte çarmıha gerilerek gizli Tanrı’yı ikrar etti, “Krallığında beni hatırla” diyerek.

Kutludur doğruluğa acıkıp susayanlar; çünkü onlar doyurulacak.

Yasa tanımayanlar Yasa yapıcıyı bir öğrenciden satın aldı ve O’nu yasa bozucu olarak Pilatus’un yargı kürsüsü önüne getirdi; onlara çölde man vermiş olanı “Çarmıha gerin” diye haykırarak. Bizse âdil Haydutu örnek alarak imanla haykırıyoruz: “Hatırla bizleri ey Kurtarıcı, Krallığında geldiğinde”.

Kutludur merhametliler; çünkü onlar merhamet bulacak.

Tanrı’yı öldürmüş olanların sürüsü, yasa tanımaz Yahudi halkı, çılgınlıkları içinde Pilatus’a masum Mesih’i “Çarmıha ger” diye bağırdılar. Barabas’ın salıverilmesini istediler. Ama biz O’na, minnet bilen Haydutun sözleriyle sesleniyoruz: “Hatırla bizleri ey Kurtarıcı, Krallığında geldiğinde”.

Kutludur kalbi temiz olanlar; çünkü onlar Tanrı’yı görecekler.

Senin yaşam doğuran bağrın, Eden’deki bir pınar gibi fışkırarak Kilisene içecek sağlıyor ey Mesih; ruhsal bir Cennet olarak dört ayrı kola ayrılır gibi dört İncil’e ayrılıp Dünyayı suluyor; yaratılışı mutlu kılıp uluslara Senin Krallığına secde etmeyi sadakatle öğreterek.

Kutludur barış sağlayanlar; çünkü onlara Tanrı’nın çocukları denecek.

Benim uğruma çarmıha gerildin; öyle ki benim için bağışlanma kaynağı olasın. Bağrın mızrakla delindi; öyle ki benim için yaşam kaynakları akıtasın. Çivilerle delindin; öyle ki çektiğin acıların derinliği sayesinde kudretinin yüceliğinden emin olarak, ey yaşam veren Mesih, Sana şöyle haykırayım: “Çarmıhına yücelik olsun ey Kurtarıcı, Acılarına yücelik olsun!”

Kutludur doğruluk uğruna eziyet görenler; çünkü onlarındır göklerin egemenliği.

Çarmıha gerildiğinde ey Mesih, tüm yaratılış görüp titredi. Yeryüzünün temelleri Senin kudretinin korkusuyla sarsıldı. Göğün ışıkları gizlendi ve Tapınağın perdesi yırtıldı. Dağlar titredi ve kayalar yarıldı ve bizler imanlı Haydut ile Sana, ey Kurtarıcı, haykırıyoruz: “Hatırla”.

Kutlusunuz benim yüzümden haksız yere size hakaret edip zulmettiklerinde ve size karşı her tür kötü şeyi söylediklerinde.

Çarmıh üzerinde suç kaydımızı yırtıp attın ve ölüler arasında sayılarak oradaki zorbayı bağlayıp herkesi Dirilişinle ölümün bağlarından kurtardın. Dirilişin aracılığıyla aydınlandık ey insanlığı seven Rab ve Sana şöyle diyoruz: “Kurtarıcı, Krallığında bizleri de hatırla”.

Sevinin ve mutlu olun; çünkü gökteki ödülünüz büyüktür.

Çarmıhta kaldırılmış olarak ölümün gücünü yok edip Tanrı olarak hakkımızdaki suç kaydını yok ederek ey Rab, insanlığı tek Seven, imanla secde eden ve Sana “Kurtarıcı, bizleri de Krallığında hatırla” diye haykıran bizlere de Haydutun pişmanlığını bağışla, Mesih Tanrımız.

Baba’ya …

Biz tüm inananlar tek bir sesle Baba’yı, Oğul’u ve Kutsal Ruh’u; karışmaksızın kalan, yalın, bölünmemiş ve yaklaşılmaz olan ve üç Kişide var olan tanrılık Birliğini yüceltelim; O’nun aracılığıyla sonsuz cezanın ateşinden kurtulduk.

Şimdi ve …

Theotokion

Ey Mesih, tohumsuz bir şekilde Seni bedence doğurmuş olan Annen gerçekten Bakireydi ve doğurduktan sonra da bakire kaldı. Pek merhametli Efendi, “Krallığında bizleri de hatırla ey Kurtarıcı” diyenlerin suçlarını bağışlaman için onu aracı kılıyoruz.

Prokeimenon – 4. Tonda

Elbiselerimi aralarında bölüştüler ve giysilerim için kura çektiler.

Ayet: Tanrı, Tanrım, kulak ver bana; niçin beni terk ettin?

YEDİNCİ İNCİL OKUMASI (Matta )

Golgota, yaniKafatası denilenyerevardıklarındaiçmesiiçin İsa&#;ya ödlekarışık şarapverdiler. İsabunutadıncaiçmekistemedi.

35AskerlerO&#;nu çarmıhagerdiktensonrakura çekerekgiysileriniaralarındapaylaştılar. 36Sonraoturupyanındanöbettuttular. 37Başının üzerine,

`BU, YAHUDİLERİNKRALI İSA&#;DIR&#;

diye yazan bir suç yaftası astılar.
38İsa&#;yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydut da çarmıha gerildi. 39Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa&#;ya sövüyor, «Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Haydi, kurtar kendini! Tanrı&#;nın Oğluysan, çarmıhtan in!» diyorlardı.
Başkâhinler, din bilginleri ve ihtiyarlar da aynı şekilde O&#;nunla alay ederek, «Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor» diyorlardı. «İsrail&#;in Kralı imiş! Şimdi çarmıhtan aşağı insin de O&#;na iman edelim. 43Tanrı&#;ya güveniyordu; Tanrı O&#;nu seviyorsa, kurtarsın bakalım! Çünkü, `Ben Tanrı&#;nın Oğluyum&#; demişti.» 44

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir