islamda isim koyma hakkı kime aittir / Çocuklara hangi isimleri koymalı - Dinimiz İslam

Islamda Isim Koyma Hakkı Kime Aittir

islamda isim koyma hakkı kime aittir

Dinen çocuğa isim koyma hakkı kime aittir? Bebeğe isim koyma duası

Dinen çocuğa isim koyma hakkı kime aittir? Bebeğe isim koyma duası

Özellikle de ilk hamilelikte bebeğe isim koyma heyecanı, hem annede hem de babada oldukça fazladır. Kimileri bebeklerine hayalindeki ismi vermek isterken kimileri çeşitli nedenlere bağlı olarak aile büyüklerinin ismini koymak isteyebilir. Bebeğe isim verme konusunda anne ile baba çakışıyorsa bu durumda ne mi yapılmalı? İşte dinen bebeğe isim koyma hakkı

Kız ya da erkek olsun fark etmeksizin çocuğa isim koyma konusunda zaman zaman anne ve babalar arasında çakışmalar görülebilir. Eğer mümkün olunabiliyorsa eşlerin ortak bir şekilde karar verip her iki tarafında gönlünün hoş edilmesi güzel bir davranıştır. Ancak taraflar bunu yapamazlarsa ortak yol bulabilmek için dinimizde isim koyma yetkisinin annede mi yoksa babada mı olduğuna bakmak gerekir. İslamiyette bebeğe isim seçme ve koyma hakkı babaya aittir. Baba ölmüş ya da hukuki anlamda tasarrufta bulunulmayacak ise bu isim hakkını anneler kullanabilir.

Kulağa hoş gelen en güzel bebek isimleri! Kuranda geçen kız ve erkek bebek isimleri anlamlarıİLİŞKİLİ HABERKulağa hoş gelen en güzel bebek isimleri! Kuranda geçen kız ve erkek bebek isimleri anlamları

Sevgili Peygamber Efendimiz (SAV)'in isminin koyulma şekli ise Hz. Amine'nin 'Muhammed' ismi ile ilgili rüya görmesi ile başar. Peygamberimizin ismi annesi tarafından seçilmiş, dedesi Abdülmuttalip tarafından koyulmuştur. Çocuğa isim verme görevi ve hakkı babaya aittir. Kur’an’ımız, çocukları babalarıyla anmamızı emretmektedir. (Ahzab suresi, 5)

Yeni doğan bebeklere doğum sonrası ne yapılmalı?

İLİŞKİLİ HABER

Yeni doğan bebeklere doğum sonrası ne yapılmalı?Bebeğin kulağına ezan okuma! Bebeğe isim verirken ezanı kim okur? İsim koyma duası

İLİŞKİLİ HABER

Bebeğin kulağına ezan okuma! Bebeğe isim verirken ezanı kim okur? İsim koyma duası

Ahlak

Uygunsuz İsim ve Lakap Koymak

 Giriş

Dünyada her varlığın bir ismi vardır ve onunla tanınır. İsim, her varlığın hakikatini diğer canlıya açıklayan bir alamet ve adrestir. İnsan da bu kaideden istisna değildir. Tanınmak için bir isme muhtaçtır. İsim koymak, toplumsal bir gelenektir. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 7. Maddesine göre, her çocuğun doğduktan sonra isim alma hakkı vardır. Bu kanun ile tüm ülkeler, bebek doğduktan sonra onun kaydının yapılması, ona isim koyulması ve vatandaşlığa geçirilmesiyle sorumludurlar.

Hedefi insanları doğruya iletmek, eğitmek ve Âlemlerin Rabbine yakınlaştırmaktan başka bir şey olmayan Yüce İslâm dini, bundan yıl önce buna vurgu yapmış ve bu hakkı çocuğun ebeveyni üzerindeki haklarından biri olarak ön plana çıkarmıştır. İslâm açısından isim koymak o kadar önemlidir ki hatta çocuk doğmadan evvel isminin koyulması yönünde öneride bulunmuştur. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ceddi Emirülmüminin İmam Ali’den (a.s) nakille şöyle bir hadisi vardır:

“Evlatlarınızın isimlerini doğmadan önce koyun. Eğer erkek mi kız mı bilmiyorsanız, o zaman hem erkek çocuğuna hem de kız çocuğuna verilebilecek ortak isimlerden bir isim seçin. Zira eğer doğumdan önce bebek düşerse ve onlara bir isim koymamışsanız, kıyamet gününde size ‘Bana neden bir isim koymadınız? Hâlbuki Allah Resulü doğumundan önce Muhsin’in ismini koymuştur.’ diyecekler.”[1]

Allah Resulü’nden de (s.a.a) aynı manada bir hadis zikredilmiştir.[2]

Bunca tekit ve tavsiye şüphesiz ismin hukuksal ve eğitsel açıdan önemine ve bunun ferdin toplumsal ve ruhsal benliğine etkisine işaret etmektedir. İsim, hukuksal açıdan ferdin hakikatini, aslını ve nesebini belirlemekte ve ona toplumsal kişilik kazandırmaktadır. İsim, eğitsel açıdan da (ister pozitif, ister negatif olsun) onun mana ve mefhumu dikkate alındığında ferdin ruhsal kişiliğini etkilemektedir. Zira o bir ömür boyu o isim ve lakapla yaşayacak ve her yerde o isim ve lakapla kendisine seslenilecektir. Ömür boyu birlikte yaşadığı biri gibi ona devamlı etki edecektir.

İslâm, iyi insanlarla birlikte olmaya vurgu yapıp kötü insanlarla birlikte olmaktan sakındırdığı gibi çocuklara güzel bir isim seçme konusunda da vurgu yapmakta ve çok ciddi tavsiyelerde bulunmaktadır; inananları başka insanlara kötü isimle seslenmekten ve uygunsuz lakaplar takmaktan da ciddi bir şekilde sakındırmaktadır. Şimdi İslâm’ın bu konu hakkındaki nehiylerini ve bu nehiylere uyulmadığı takdirde bunların kötü sonuçlarını araştıralım.
1- Uygunsuz İsim Koymaktan Sakındırmak

İslâm’ın birkaç nedenden dolayı çocuklara ve başka insanlara uygun olmayan isimler vermekten ve kötü lakaplar takmaktan sakındırdığını söyleyebiliriz:

  Güzel Bir İsim Koyulması Çocuğun Hakkıdır

Değişik hadislerde çocuğun ebeveyn üzerindeki haklarından biri olarak ve hatta baba üzerindeki ilk hakkı olarak ona güzel bir isim seçip vermek olduğu nakledilmiştir. İslâm’ın sevgili Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) Emirülmüminin Ali’ye (a.s) tavsiyelerinde şunu görmekteyiz:

“Ya Ali! Çocuğun babası üzerindeki hakkı, ona güzel bir isim vermesi, onu güzel bir şekilde eğitmesi ve doğru düzgün bir yere (işe) yerleştirmesidir.”[3]

Başka bir rivayette bu görev, babanın evladına yapacağı ilk iyilik olarak tavsif edilmiştir.

“Bir şahsın evladına yapacağı ilk iyilik ona güzel bir isim seçmesidir. O halde hepiniz evlatlarınıza güzel bir isim koyun.”[4]

Eğer çocuğumuza güzel bir isim koymanın onun şerî bir hakkı olduğunu kabul edersek, şüphesiz bunu yerine getirmemek de kanun koyucunun rızası dışında olacaktır. Zira kanun koyucu, hiç kimsenin hakkının zayi edilmesine razı olmaz. Kötü isim koymak, aslında ferdin güzel bir isme sahip olmasından mahrum kalmasıdır. Başka bir tabirle; onun hakkının zayi edilmesidir.

  Peygamber’in Uygulamasında Kötü İsimlerin Değiştirilmesi

İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen bir hadiste şöyle geçmektedir:

“Allah Resulü insanların ve şehirlerin kötü olan isimlerini değiştirirdi.”[5]

Hadisin orijinalinde geçen “Kane yuğayyiru” ibaresi, Peygamber’in o işi eskiden devamlı yaptığını beyan eden “maziyi istimrari” kipidir. Bu isim değiştirme, devamlı uygulanan bir gelenek şeklinde Peygamber tarafından uygulanmıştır. Bundan da kanun koyucunun insan ve şehirlere verilen kötü isimleri sevmediği anlaşılmaktadır. Ne zaman bir eylem Peygamberin sünneti olarak belirlense, bu artık tüm Müslümanlar için hüccettir ve o eylemin uygulanması gerekir.

Peygamberin bu sünneti, Allah Resulü’nün (s.a.a) o dönemdeki cahil Arap toplumunun geleneklerinde gerçekleştirmiş olduğu bir devrimdi. Cahiliyet döneminde Arap geleneği çocuklarının isimlerini söylediklerinde düşmanlarının kalbine korku salması için vahşi ve yırtıcı hayvan isimlerini koymaktı.[6]

Ancak insanlığı kurtarmak ve yaratılmışların en şereflisinin unutmuş olduğu fazilet ve erdemleri onlara geri vermek için gelmiş olan sevgili Peygamberimiz (s.a.a), insanı vahşi hayvanların isimleriyle isimlenmekten daha yüce ve daha değerli görmekteydi. Bundan dolayı bu kötü gelenekle savaşmak için kıyam etti. Hem insanları çocuklarına iyi ve güzel isimleri koymaları için ikna ve teşvik ediyordu hem de nerede böyle kötü bir isimle karşılaşsa o ismi değiştiriyordu. Şimdi Peygamberin bu davranışlarını anlatan birkaç örneği aşağıda zikredeceğiz:

- “Peygamberin yanına ne zaman ismini beğenmediği biri gelse, onun ismini değiştirirdi.”[7]

- Kesir b. Samit’in ismi “Galil” yani “az” idi. Peygamberimiz onun ismini “Kesir” yani “Çok” olarak değiştirdi. Muti b. Esved’in ismi “Asi” idi ve Peygamberimiz onun ismini de “Muti” yani “itaatkâr” olarak değiştirdi. Ümmü Asım’in ismi de “Asiye” yani “asi kadın” idi ve onun ismini de “Sehle” yani “külfetsiz kadın” olarak değiştirdi.[8]

- Peygamberin yaranlarından birinin adı “Esved” yani “siyah” idi ve Peygamber onun ismini “Ebyez” yani “beyaz” olarak değiştirdi.[9]

- Rum padişahı Hıristiyan bir elçi göndermişti. Peygamberimiz onun ismini sorduğunda isminin “Abduşşems” yani “güneşin kulu” olduğunu söyledi. Peygamberimiz şöyle buyurdu: “İsmini değiştir. Ben senin ismini “Abdulvahhab” yani “karşılıksız iyilik yapanın kulu” olarak değiştirdim.”[10]

Sonuç olarak, Peygamberin bu sünnetini ispatlamak için delil getirilebilecek rivayetler oldukça fazladır. Açıkça görülmektedir ki, Peygamberimiz ne zaman uygun olmayan bir isimle karşılaşsa onu değiştirirdi. Peygamberimiz “Bağiz-Kindar” ismini “Habib-Sevgili”[11] ile, “Ğavi b. Zalim-Zalimin oğlu Sapkın” ismini “Raşid b. Abdullah-Allah’ın kulunun oğlu doğru yolu bulmuş”[12] ile, “Asiye-Asi kadın” ismini “Cemile-Güzel kadın”[13] ile ve daha getirilebilecek nice örneklerde görüleceği üzere değiştirmiştir. Sözümüz daha fazla uzamasın diye burada birkaç örnek zikrettik.

  Diğer Rivayetler

Peygamberin sünnetine ilave olarak masum İmamlar da kendilerinden nakledilen hadislerde uygun olmayan isimleri koymaktan men etmişlerdir. Bu hadislerde çeşitli isimlerin kullanılmasından men ettiklerini görmekteyiz:

- Bazı hadislerde insanlara, Allah’ın kendisine özel olan isimlerin koyulması men edilmiştir. Hammad b. Osman’ın İmam Cafer Sadık’tan naklettiği hadis örnek gösterilebilir:

“Allah Resulü ölmeden önce bazı isimlerin insanlara verilmesini yasaklamak için kalem ve kâğıt istedi. Ancak ruhunu Allah’a teslim etti ve o isimleri açıklayamadı. Hakem, Hekim, Halid ve Malik o isimlerdendir. Bu isimler altı veya yedi tanedir ve bu isimleri insanlara koymak caiz değildir.”[14]

Bu yasaklamanın nedeni belki de âlemlerin yüce Rabbi’nin kutsiyetini ve saygınlığını korumak ve bu isme sahip olan insanların kibir, gurur ve ilahlık tasavvuruna duçar olmalarını engellemek olabilir. Ancak bu isimlerin başına “Abd-kul” kelimesi eklendiğinde kullanılmalarının bir sakıncası yoktur ve hatta bu çok beğenilen bir uygulamadır. Abdulhekim ve Abdulhalid gibi.

- Bazı hadislerde de insanın kendisini münezzeh ve mukaddes olarak tanıtmasına sebep olduğundan dolayı ve bu isimler sebebiyle nefsini eksikliklerden masum ve uzak sanmasını engellemek için bazı isimlerin kullanılması men edilmiştir. Bir hadiste şöyle nakledilmiştir: Ebu Seleme’nin kızı Zeyneb Muhammed b. Ömer’e “Kızının adını ne koydun?” diye sordu. O da dedi ki: “Birra-itaatkâr ve iyilik yapan kadın koydum.” Zeyneb şöyle dedi: “Peygamber bu ismi koymayı yasaklamıştır. Benim ismimi Birra koymuşlardı, Peygamber ismimi duyunca şöyle buyurdu: ‘Bu isimlerle kendinizi masum ve iyilik yapan biri olarak göstermeyin. Allah Birr-itaatkâr ve iyilik yapan kimseleri daha iyi bilendir.’ O zaman Peygamber’e ‘O halde ismini ne koyalım?’ diye sordular. Peygamber de ‘Onun ismini Zeyneb-babasının ziyneti koyun.’ buyurdu.”[15]

- Bazı hadisler de kötü manaları ve negatif etkileri olan isimlerden men edilmiştir. Cabir, İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s) şöyle nakletmektedir: “Allah Resul’ü (s.a.a) minberde şöyle buyurmuştur: Bilin ki en hayırlı isimler şunlardır; Abdullah, Abdurrahman, Harise ve Hemmam. En kötü isimler de şunlardır: Dırar, Murre, Harb ve Zalim.”[16]

Bu son dört ismi duyanların aklından zarar ve ziyan, zorluk ve aşırılık, savaş ve kan dökücülük ve zulüm ve zalimlikten başka bir şey geçmez. Bu manalar, insanların geneli için sevilmeyen ve reddedilen manalardır ve duymak bile birçok insanı rahatsız etmektedir.

- Bazı hadislerde de hayvanların isimlerini koymak da men edilmiştir. “Allah Resulü (s.a.a), köpek ve köpek yavrusu isimlerini insanlara koymaktan sakındırmıştır.”[17]

- Putların ve Şeytanın isimlerinin koyulmasından da nehiy edilmiştir.

“Ona Abduluzza ismini koymayın; Abdullah ismini koyun.”[18]

“Ona Hubab ismini koymayın. Hakikat şudur ki Hubab Şeytandır.”[19]

“Ona Ecde’ ismini koymayın. Hakikaten Ecde’ Şeytandır.”[20]

“Ona Şeheb ismini koymayın. Hakikat şu ki, Şeheb Şeytan’ın ismidir.”[21]

Bu üç hadisin manası şudur: Çocuğa Hubab, Ecde’ ve Şeheb isimlerini koymayın. Zira bunlar Şeytan’ın isimleridir.

- Bazı hadislerde de nefret edilen ve hoşa gitmeyen isimlerin koyulması men edilmiştir. Yakub Serrac’dan şöyle nakledilmiştir: “İmam Cafer Sadık’ın (a.s) yanına gitmiştim. İmam Sadık, oğlu Musa’nın beşiği başında durmuştu. Uzunca bir müddet ona bir şeyler fısıldadı. İmam, oğlu ile sessizce konuşmasını bitiresiye değin bir kenarda oturdum. Fısıldamayı bitirince İmam’ın yanına gittim. Bana ‘Mevlan Musa ibn Cafer’in yanına git ve ona selam ver.’ diye buyurdu. Beşiğin yanına gittim ve ona selam verdim. O da fasih bir dille selamıma karşılık verdi ve bana şöyle buyurdu: ‘Dün kızına verdiğin ismi değiştir. Zira Allah o isimden nefret etmektedir.’ Ben henüz daha dün doğan kızıma Humeyra ismini vermiştim. İmam Sadık (a.s) o esnada şöyle buyurdu: ‘Onun sana verdiği desturu yerine getir. Senin kemale ermen ve hidayete tabi olman için gereklidir bu.’ Ben de hemen o ismi değiştirdim.”[22]

- Bazı rivayetlerde de çocuklara Ehl-i Beyt’in (a.s) düşmanlarının isimlerinin konulması men edilmiştir. Zira Şeytan onların isimlerini duydukça sevinmektedir.

Cabir İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s) şöyle bir hadis nakletmektedir: “İmam ufak bir çocuğa ismini sordu. O da isminin Muhammed olduğunu söyledi. İmam ardından çocuğun künyesini de sordu. O da Ali olduğunu söyledi. İmam da ona şöyle buyurdu: ‘Sen bu isim ve künyen sayesinde Şeytan’ın sana zarar vermesinden kurtuldun. Zira Şeytan ne zaman bir kimsenin ‘Ey Muhammed!’ ve ‘Ey Ali!’ diye hitabını duysa kurşun gibi erir. Ne zaman da bizim düşmanlarımızın ismiyle birine seslenildiğini duysa çok sevinir ve kendiyle övünür.”[23]

Kenzu’l-Ummal’da Ömer ibn Hattab’tan şöyle bir rivayet nakledilir: Peygamberin hanımı Ümmü Seleme’nin kardeşinin bir oğlu oldu ve adını Velid koydu. Allah Resulü (s.a.a) bu ismi duyduğunda şöyle buyurdu: “Ona kendi firavunlarınızdan birinin adını mı verdiniz? İsmini değiştirin ve ona Abdullah ismini koyun. Bilin ki bu ümmetten çok yakında Velid isimli biri çıkacaktır ve onun bu ümmete vereceği zarar, Firavun’un kendi kavmine verdiği zarardan çok daha fazla olacaktır.”[24]

Hadislerde görüldüğü üzere, genel olarak çeşitli isimleri belirli nedenlerden dolayı koymak yasaklanmıştır. Bu tür isimlerin tabii olarak isim sahibi veya diğer insanların üzerinde negatif etkisi vardır. Şüphesiz bu negatif sonuçlar olmasa, bu isimleri koymak yasaklanmazdı. Bundan dolayı İslâm şeriatında sonuçları menfi olan isimleri insanları vermek yasaktır.
2- Uygunsuz Lakap Koymaktan Sakındırmak

Uygunsuz isimlere ilave olarak insana uygunsuz lakap ve künye koymak da İslâm tarafından sakındırılmıştır. Lakap, bir insanın isminin yanına koyulan ve genelde övgü veya yergi amaçlı kullanılan isimdir.[25] Bir insana lakap, genellikle onda bulunan ayırıcı bir ahlâk veya soy ya da görünüş özelliği nedeniyle diğer insanlar tarafından koyulur. Lakap Farsça’da genelde aile ismine veya soyadına denir. Künye de insanı övgü ve saygı nedeniyle koyulur. Genelde Eb, Umm, İbn ve Bint kelimeleri ile birlikte kullanılır. “Ebu Abdillah” gibi ki bu Arapça’da en yaygın kullanılan künye şeklidir.[26]

Uygun olmayan lakapları koymak birkaç nedenden dolayı yasaktır:

  Kur’ân-ı Kerim’in Açık Ayeti

Hucurat suresinin ayetinde şöyle buyurulmaktadır:

“Ey inananlar, içinizden bir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin, olabilir ki alay edilenler, öbürlerinden daha hayırlıdır ve kadınların bir kısmı da başka kadınlarla alay etmesin, olabilir ki alay edilen kadınlar, öbürlerinden daha hayırlıdır ve birbirinizi kınamayın ve kötü lakaplarla çağırmayın; iman ettikten sonra buyruktan çıkmışlara ait adlar(ı iman edenlere takmanız), ne de kötüdür ve kim tövbe etmezse artık onlar, zulmedenlerin ta kendileridir.”

Geçmişte ve günümüzde birçok insan, başkalarına kötü lakaplar takmakta ısrar etmişlerdir ve hala da etmektedirler. Bu şekilde onları aşağılamayı amaçlamakta ve şahsiyetlerini kırmaya çalışmaktadırlar. Düşünceleri bazen bu şekilde intikam almak, bazen de eskiden kötülük yapmış ancak daha sonra tövbe ederek hatasından dönmüş insanları lakap takarak eskiden ne olduğunu etrafa anlatmaktır. İslâm böyle bir hareketi kesinlikle açıkça yasaklamış ve bir Müslümanı en hafif tabirle de olsa aşağılamayı amaçlayan isim ve lakapları kullanmaktan men etmiştir. Zikredilen ayet, açık olarak buna işaret etmektedir. Mecmeu’l-Beyan Tefsiri’nde İbn Abbas’tan nakille bu ayetin iniş sebebi şöyle anlatılmıştır:

“Hayber’in fethinden sonra Allah Resulü (s.a.a) ile evlenmiş olan Hayy ibn Ahtab isimli Yahudi’nin kızı Safiye bir gün ağlar bir halde Peygamber’in yanına geldi. Hz. Peygamber ne olduğunu sordu. Safiye de olayı anlattı: “Aişe beni ‘Ey Yahudizade!’ diyerek suçluyor.” dedi. Hz. Peygamber de şöyle buyurdu: “Neden ona benim babam Harun’dur, amcam Musa’dır ve kocam da Muhammed’dir demedin?” Bu esnada bu ayet nazil oldu ve bundan dolayıdır ki ayette “…iman ettikten sonra buyruktan çıkmışlara ait adlar(ı iman edenlere takmanız), ne de kötüdür…” ibareleri yer aldı.[27]

  Nakledilen Hadisler

Bu rivayetlerde de insanlara kötü lakapların takılması men edilmiştir.

Muhammed ibn Yahya ibn Ebi İbad amcasından rivayet ediyor: Bir gün sekizinci İmam Hz. Ali ibn Musa er-Rıza (a.s) bir şiirden üç beyit okudu. İmam’ın şiir okuduğu çok az görülmüştür. İmam’a şöyle arz ettim: Okuduğunuz şiir kime aittir? Buyurdu ki “Sizin Iraklılardan biridir.” Bu şiir sapkın ve ahmak Ebu el-Etahiyye’nin şiiridir ki kendisi hakkında okumuştur bunu. İmam şöyle buyurdu: “Onun ismini söyle, ama bu lakapları söyleme ve onu bu lakaplarla çağırma. Allah Teala kitabında şöyle buyurmaktadır: “…iman ettikten sonra buyruktan çıkmışlara ait adlar(ı iman edenlere takmanız), ne de kötüdür…” Belki bu şahıs zikrettiğin bu lakapları sevmiyordur.”[28]

Başka bir hadisi de Ebu Basir’den naklediyoruz. İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: “Allah Resulü’nün (s.a.a) döneminde Ebu Zerr bir gün birisine “Ey siyah derili kadının oğlu!” diye hitap etti. Allah Resulü (s.a.a) Ebu Zerr’e şöyle buyurdu: “Onu annesi yüzünden aşağılıyor musun?” Ebu Zerr, yaptığı hatadan ve Allah Resulü’nün bu tembihinden dolayı devamlı yüzünü toprağa sürtüyordu ve Allah’tan bağışlanma diliyordu. Allah Resulü onu affedene kadar böyle yapmaya devam etti ve sonun Peygamber ondan razı oldu.[29]

Başka bir rivayette de şöyle gelmiştir:

“Kardeşlerinizi onların en güzel isimleriyle çağırın ve onlara lakaplarıyla seslenmeyin.”[30]

Bu hadiste zikredilen lakaplardan kastın, kötü ve beğenilmeyen lakaplar olduğunu ibaredeki nehiyden anlıyoruz.

Bazı rivayetlerde de çocuklara lakap takılmasını engellemek amacıyla, onlara küçük yaşlarda künye takılmasının tavsiye edildiğini görüyoruz. Peygamberin bir hadisinde şöyle nakledilmektedir:

“Çocuklarınıza kötü lakaplar takılmadan önce künye seçin ki onlarla tanınsınlar.”[31]

Başka bir hadiste de İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:

“Biz çocuklarımıza kötü lakap takılmasından korktuğumuz için künye seçiyoruz.”[32]

Eğer bir çocuk küçük yaşlarda onu yücelten ve saygın gösteren bir künye ile çağrılırsa, gelecekte ona yakıştırılan kötü lakaplar etkisiz kalıp çabucak unutulacaktır. Zira insanlar küçük yaştan itibaren ona o güzel künyelerle seslenmişlerdir ve onu o künye ile tanımışlardır.

İmam Ali (a.s) da Nehcu’l-Belağa’da Muttakilerin sıfatlarından birisi olarak onların başka insanları kötü lakaplarla çağırmamasını zikretmektedir. Şöyle buyurmaktadır:

“(Muttaki kimseler başkalarını) kötü lakaplarla çağırmazlar.”[33]

Başka bir rivayette de şöyle nakledilmiştir: İmam Seccad’ın (a.s) yardımcılarından birinin ismi Ebu Murre[34] idi. Ne zaman içeri girmek istese “Ebu Murre kapıdadır.” derdi. İmam Seccad (a.s) bir gün ona bir daha geldiğinde “Ebu Murre kapıdadır.” dememesi için yemin ettirdi.[35] Bu hadis İmam’ın bu tür lakapları kullanmaktan rahatsız olduğunu göstermektedir.

Bu hadislerin genelinden anlaşılmaktadır ki, insanların birbirini aşağılama ve küfür kastı olsun ya da olmasın kötü lakaplar takıp yakıştırması yasaktır ve bir Müslümanın davranışlar listesinde böyle bir eylem olmamalıdır. Bu buyruğa eğitim ve öğretim alanında uymak önemlidir. Ancak özellikle eğitmen ve öğrenci ilişkisinde uymak zaruridir. Olmazsa olmazlardandır. Zira bu ilişki yapıcı bir ilişkidir ve öğrenci üzerinde pozitif etki bırakması için uygulanmaktadır.

  Müslüman’ın Saygınlığı Çiğnenemez

Müslüman insanların saygınlığını yok etmenin, onlara hakaretin ve aşağılamanın haram oluşundan, onlara kötü isim ve lakaplar takmanın da yasak olduğu anlaşılmaktadır. Bu şu demektir; İslâm, Müslüman bir şahsın canı, malı, izzeti ve gururuna saygı göstermektedir ve Müslüman şahsın saygınlığını ortadan kaldırmayı, yüzünün suyunu dökmeyi ve şahsiyetini aşağılamayı caiz bilmemektedir; başkalarının aşağılanması ve onurunun rencide edilmesi haramdır ve yasaktır. O halde Müslüman birisine kötü lakaplar takmak da “Müslüman bir şahsın aşağılanması ve onurunun rencide edilmesi” anlamına geldiğinden ve bunun mısdaklarından biri olduğundan dolayı haramdır ve yasaktır.
3- Kötü İsimler, Uygunsuz Lakaplar ve Sonuçları

Kanun koyucunun emir ve nehiyleri, bir takım iyiliklere ve kötülüklere tabidir. Bunlara dikkat ederek, her konu için emir ve nehiyler belirlemiştir. Bu emir ve nehiylerden bazıları insanlar için anlaşılabilir olabilir ve bazıları da anlaşılır olmayabilir. Kanun koyucunun kötü isim ve lakap takma konusundaki nehyi de bu kaide içinde değerlendirilmelidir. Şüphesiz kanun koyucunun kötü isim ve lakap takma konusundaki bunca vurgusu bir takım kötülüklere neden olacağı sebebiyledir. Bu kötü sonuçlar, sadece ferdin şahsına da zarar verebilir, toplumun geneline de zarar verebilir. Bu bölümde bu kötü sonuçlar üzerinde duracağız.

  Kötü İsim ve Kişisel Zararları

Kötü ismin fert üzerindeki birinci ve en büyük etkisi, diğer insanların onu alaya alıp taciz etmesi ve onun da ruhsal açıdan üzerindeki bu baskıdan dolayı rahatsızlıklara duçar olmasıdır. Ölçülü ve uyumlu olmayan ve söylenişi akıcı, sade ya da anlam açısından pozitif bulunmayan isimler, genellikle ferdin alaya alınmasına ve aşağılanmasına sebep olmaktadır. Lügat anlamı açısından pek de beğenilmeyen isimler olan “Zalim” veya “Yaği-asi” gibi isimler ve lakaplar ya da “Muaviye, “Yezid”, “Cengiz” ve “Timur” gibi kan döken kötü insanların isimleri veya “Köpek”, “Sırtlan”, “Eşek”, “Fare” ve “Çakal” gibi hayvanlardan alınan isim ve lakaplar, insan ismi veya lakabı olarak kullanıldığında diğer insanların aşağılamasına ve alayına sebep olacaktır. İnsanlar isteyerek veya istemeyerek de olsa bu isim ve lakap sahiplerini alaya almaktadırlar. Bu alaya alma eylemi çoğu zaman kendilerini eğlendirmek ve vakit geçirmek için olacaktır. Ya da eğer arada düşmanlık varsa bu defa da o isim sahiplerinden intikam almak amacıyla alay eylemine başvuracaklardır.

Önemli olan nokta, aşağılama ve alaya alma eyleminin çok az gerçekleşmesi durumunda ferdin ruhsal açıdan derin zararlar görmeyeceğidir. Ancak eğer ardı ardına ve her zaman gerçekleşmiş olursa, ferdi çok ciddi ve kötü sonuçlara sürükleyecektir. Kötü isim, böyle bir ortamı hazırlamakta her zaman etkin bir role sahiptir. Zira kötü isim, insanın sürekli beraber olduğu dış görünüşü ve giydiği pis elbise gibidir, başkalarını aşağılamaya ve alaya davet eden bir tabloya benzer. Hatta kötü ismin ferde zararı, dış görünüşün zararından daha fazladır. Zira dış görünüşün değiştirilmesi veya pis elbisenin çıkarılmasıyla alay ve aşağılama sebepleri ortadan kalkar; ancak kötü isim böyle değildir. Eğer insanlar bir ferdi o kötü isim veya lakapla tanırlarsa ve o fert onunla meşhur olursa, isim veya lakap değiştirilse bile toplumun hafızasına o şekilde kazındığından dolayı alay ve aşağılama tamamen ortadan kalkmayacaktır. Zira insanlar o isim ve lakabı kullanarak o fert hakkında konuşacaklardır. Hatta ve hatta o ferdin toplumsal makamı yükselip ve insanlar üzerinde nüfuzu artsa bile yine de o kötü isim ve lakabın doğurduğu sonuçlardan âmânda olamayacaktır. O ferdin ulaştığı güç dahi insanların onun hakkında alaylı konuşmalarının önüne geçemeyecektir. Halifeler tarihinde bunun örneği oldukça fazladır. Biz burada bu örneklerden iki tanesini zikredeceğiz.

- Muaviye ve Cariye: Cariye, Şam kabilelerinden bir kabilenin reisinin ismidir ve bu isim çıngıraklı yılanın bir türü hakkında kullanılır. Cariye, güçlü ve açık sözlü biriydi ve Muaviye’nin hükümetine karşı çok ciddi nefret ve kin beslerdi. Muaviye onun kendisine karşı nefret ve kinini anladığında onunla toplum önünde alay etmek ve aşağılamak için fırsat kollamaya başladı. Bir gün bu fırsat oluştu ve toplumun içinde ona “Sen kavmin yanında ne kadar aşağılık birisin ki adını Cariye koymuşlar?” dedi. Cariye de derhal cevap verdi: “Sen de kavminin yanında ne kadar aşağılıkmışsın ki sana da Muaviye-dişi köpek ismini takmışlar?”Dedi. Muaviye kendisine böyle bir cevap verileceğini beklemiyordu ve çok rahatsız olup Cariye’ye “Kes sesini!” diye haykırdı. Cariye buna karşılık olarak da birkaç söz söyleyince Muaviye dayanamayıp ona “Allah senin gibileri toplumda çoğaltmasın ey Cariye!” diyerek beddua etti.[36]

- Muaviye ve Şerik ibn Eur: Şerik ibn Eur, Muaviye zamanında yaşamıştır. Kendi kabilesinin reisi ve aralarında en saygın olan kimseydi. Âlemlerin yüce Rabbinin şeriki-ortağı yoktur ve bu İslâmî inanç sistemi içinde zaruri konulardan birisidir. Bundan dolayı bir çocuğa Şerik ismini vermek de beğenilmeyen bir şeydir. Eur ise bir göz anlamındadır. Muaviye’nin en güçlü olduğu günlerden bir günde, Şerik onun yanına gitti. Muaviye de onun ismiyle, babasının ismiyle ve yüzünün çirkinliğiyle alay etmek için ona “Senin adın Şerik’tir ve Allah için şerik yoktur. Sen Eur’un-tek gözlünün oğlusun ve salim-sağlıklı, Eur’dan-tek gözlüden iyidir. Çirkin ve iğrenç bir yüzün var ve yakışıklılık çirkinlikten daha iyidir. Bunca özrüne rağmen kavmin seni nasıl oldu da reisliğe seçti?”Dedi. Şerik de şöyle cevap verdi: “Allah’a yemin ederim ki sen Muaviye’sin ve muaviye havlayan dişi köpektir. O halde sen havladın ki adını Muaviye koydular. Sen Harb’in-(savaşın) oğlusun ve sulh, Harb’den-savaştan daha iyidir. Sen Sahr’in-kayalığın oğlusun ve yumuşak toprak kayalıktan daha iyidir. Sen Umeyye’nin evladısın ve umeyye aşağılık cariyenin ismidir. Bunca çirkinliğin ve kötülüğün içindeyken nasıl oldu da makam ve mevkie sahip oldun?” Şerik’in bu sözleri Muaviye’yi o kadar rahatsız etti ki yanından uzaklaşması için Şerik’e yemin verdirdi.[37]

Görülüyor ki, kötü isim ve lakaplar ferdin aşağılanması ve alaya alınması için ortam hazırlamaktadırlar ve bunun zaman ve mekân sınırlaması yoktur. Her halükârda ferdin buna benzer kötü şöhret oluşturacak bir isim veya lakabı olursa, toplumsal olarak çirkin saldırılara hedef olması kaçınılmazdır.

Bu devamlı saygısızlık ve ardı ardına aşağılama, fert için ister istemez bir rahatsızlığa ve zarara uğramaya neden olacaktır. Bundan dolayı fert, çok ciddi çatışma ve uyumsuzluklarla karşı karşıya kalacaktır. Bu duygu, aşağılık duygusu ya da aşağılama kaynaklı ukdedir. Bunu: “Kendini doğru olmayan şekilde ölçümleme veya kendini aşağılık ve eksik bilmek ”[38] olarak tanımlamışlardır. Başka bir tabirle, “Aşağılık kompleksi, yüce bir makamda bulunmayışa, aciz oluşa ya da kendini böyle bilmeye ve alaya alındığına dair içsel bir inançtır. Bu şahıslar için başkalarının bakışı, yargılamak için değil, alaya alan bir kimsenin bakışı gibidir.”[39]

Bu insana işkence edip benliğini bitiren duygu, devamlı alaya alınma ve aşağılanma sonucunda ortaya çıkmaktadır ve buna ortam hazırlayan da kötü isim ve lakaplardır. Zararlı yöntemleri ele alacağımız sekizinci bölümde, aşağılık kompleksi ve sonuçları hakkında daha fazla açıklamamız olacaktır.[40]

Kötü isim ve lakabın insana etkilerinden biri de, ismin veya lakabın mana ve anlamını şahsında gerçeğe dönüştürmesidir. Fert, kendi ismiyle meşhur olmuş şahısları benliğiyle özdeşleştirir. Cengiz gibi bir şahsın ismini almış olan fert, kendisine bu isimle seslenildikçe yavaş yavaş Cengiz Han’ın kişiliğiyle kendi kişiliği arasında irtibat kurmaya ve onun kişiliğini kendi kişiliğinde canlandırmaya başlayacaktır. Bu duygunun devamlı olması sonucunda, kendisinden nefret edilen bu kan dökücü şahıs ile benliği arasında bir temayül oluşturacaktır. En nihayetinde isteyerek veya istemeyerek onun bazı eylemlerini kendine örnek alacaktır.

Başka bir şekilde açıklamak gerekirse, toplum, böyle bir fert için başka bir isim veya lakap bilmediğinden dolayı bu isimle ona sesleneceklerdir. Bu ardı ardına seslenişler, yavaş yavaş onda “Cengiz olma” olgusunu harekete geçirecek ve sonunda kendisinin Cengiz olduğunu, ona benzediğini ve eylemlerinin uyuştuğunu ya da Cengiz olacağını, ona benzeyeceğini ve eylemlerinin uyuşacağını düşünebilir. Eğer bu kopyalama gerçekleşecek olsa bu defa da davranışsal bozukluklar baş gösterecektir. Zira fert, kişiliğindeki Cengiz olma kurgusunu gerçekleştirmeye çalışacaktır ki bu da Cengiz Han’ın yaptıklarını yapmaktan ve onun gibi davranmaktan geçmektedir.

Kötü İsim ve Toplumsal Zararları

Kötü isim ve lakabın toplum üzerindeki ilk etkisi, toplum bireyleri için günah ortamı hazırlamak olabilir. Bireylerin çeşitli günahları, muhtelif sebeplerdendir. Bu sebeplerden birisi, ortamının günahı eyleme dönüştürmeye uygun olmasıdır. Kötü isim ve uygunsuz lakaplar, dil ile yapılabilecek birçok günahın eyleme dönüşmesine ortam sağlayacaktır. Aşağılama, alay etme, gıybet, iğneleme ve küfür, ortam uygun olduğunda rahatlıkla işlenebilecek günahlardır. Elbette bu günahların değişik ortam ve sebepten kaynaklanması mümkündür. Ancak bu ortam ve sebeplerden birisi şüphesiz kötü isim ve uygunsuz lakaplardır. Fert bu kötü isim ve uygunsuz lakaplardan biriyle ortaya çıkmadıkça, en azından bu açıdan aşağılanmayacak ve alaya alınmayacaktır. Bu konuyu başka bir şekilde ele alalım. Toplumdaki bireyler, mevzu bahis isim ve lakaplarla karşı karşıya kalmadıkça, ahlâk açısından sakıncalı olan eylemleri gerçekleştirmek için bir mazeretleri olmayacaktır. Kötü isim ve uygunsuz lakapları kullanmayan bir toplum, durduk yerde en azından bu açıdan insanları aşağılamayacak ve onlarla alay etmeyecektir.

- Kötü isim ve lakapların topluma verdiği zararlardan birisi de bireylerin arasını bozmak, bireyler arasındaki kardeşliğe, dayanışmaya ve toplumsal birliğe zarar vermektir. Eğer bir fert, kötü isim ve lakap nedeniyle toplum, okul arkadaşları ve hatta akrabalar tarafından alaya alınırsa ve aşağılanırsa, ister istemez tepki gösterecektir. Bu tepki ya toplumdan kopmasına ve münzevi olmasına ya da yapılan aşağılama ve alaylara misliyle karşılık vermesine neden olacaktır. Her iki halde de toplum arasındaki irtibat zamanla azalmaya ve yok olmaya başlayacaktır. Eğer bu etki ve tepkinin küçük ölçülerde olduğunu düşünürsek (okul arkadaşlarının bir genci veya akrabaların bir ferdi aşağılayıp alaya alması gibi) her ne kadar küçük de olsa topluma zararı olacaktır. Eğer bu etki ve tepkinin daha büyük ölçülerde olduğunu düşünürsek (çeşitli ırklardan oluşan toplumdaki bir ırkı lakap takarak aşağılama ve alaya alma gibi) toplumsal dayanışma ve birlik için ciddi bir tehlike olacaktır.

- Kötü isim ve lakabın üçüncü zararı olarak da toplumsal kültürün bu yönde şekillenerek bu kötü isim ve lakapların manalarının unutularak yaygınlık kazanması ve sonuçta da toplumda kötü ile iyiyi ayırt edememe gibi davranış bozukluklarına sebep olması sayılabilir. Kötü isim ve uygunsuz lakapların yaygınlaşmasıyla zaman içinde bu isim ve lakapların kötü oluşları unutulacak ve bundan daha kötüsü, artık genel kültür olarak topluma yerleşecektir. Eğer bu gerçekleşirse, isim koyma eylemi, kendisinden nefret edilen şahısları yüceltme eylemine dönüşecek, bu kötü insanların hatıraları daima canlı tutulmuş olacak ve bu canlı tutma da, toplum bireylerinin kötü insanların kötü davranışlarını gerçekleştirmesiyle sonuçlanacaktır.

- Kötü isim ve uygunsuz lakapların toplum üzerindeki etkilerinin sonuncusu olarak, bu isimlerin yaygınlaşması sonucu toplumun her zaman nefret ve korku içinde yaşamasını söyleyebiliriz. Halk içinde bu isimlerin devamlı tekrarı, halkın bir bölümünde toplumsal öfkenin ve bir bölümünde de toplumsal korkunun oluşmasına sebep olacaktır. Konu başında dipnotta sekizinci İmam Ali Rıza’dan (a.s) naklettiğimiz hadis de bu yöndeydi:

“İmam Ali Rıza’ya (a.s) soru sordular: Araplar neden çocuklarına köpek, panter ve bunlara benzer vahşi hayvanların isimlerini koymaktadırlar? İmam şöyle cevap verdi: Çünkü Araplar savaşçı bir kavim idi. Çocuklarına seslendiklerinde düşmanın kalbine korku salmak için onlara bu isimleri verirlerdi.”[41]

Bu algı sonucu koyulacak isim ve lakaplar, toplumun ruhsal yapısını bozabilir ve toplumu ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bırakabilir.
4- İnsanları Etiketlemek ve Sonuçları

Etiketlemek, kötü lakap takmanın bilimsel tanımıdır. Sosyoloji dalında, sapmayı açıklayan teorilerden biridir. Etiketleme teorisine göre sapma, bir ferdin eyleminin niceliği değil, suçlunun aleyhine diğer insanların uyguladığı kaideler topluluğunun sonucudur. O halde, sapma olduğu söylenen eylem, başkaları tarafından öyle olduğu belirtilen eylemdir. Bu teoriye göre bir ferdin suçlu kabul edilmesi ve bu fertten suç beklentisi içinde olmak, o ferdi suça yönlendirecektir. Ferdin karakteri, diğer insanların onun hakkındaki inancına göre şekillenecektir.[42]

Normal insanlar, kapasitelerinin azlığı nedeniyle genellikle kendilerine karşı gerçekleştirilen davranışlardaki negatif yönlere daha çok dikkat etmektedirler. Bazen bir şahıstaki yüzlerce iyi özelliği görmezden gelebilir, ancak küçük bir eksikliği büyütebilirler. Bu eksiklik bazen körlük, felç veya organ eksikliği şeklinde olabilir, bazen kötü bir ailenin üyesi olma şeklinde olabilir, bazen de geçmişte gaflet üzere yapılmış bir davranış nedeniyle de olabilir. Bu negatif nokta, kapasitesi az olan insanlar tarafından negatif anlam yüklü bir kelime olarak ortaya atılabilir. O negatif yönü beyan eden bir kelime bazen bir lakap olarak ferde takılabilir. Bazen bir ferdin basit bir gafleti yüzünden bir lakabı ömür boyu üzerinde taşıdığı ve hayatını değiştirdiği görülmüştür.

Aynı sınıfta okuyan iki arkadaşı ele alalım. Arkadaşlardan biri bir hesap makinesinin çalışması hakkındaki ödevini sırada bırakmıştır ve diğeri de sadece hesap makinesinin nasıl çalıştığını anlayabilmek için arkadaşına haber vermeden ödevi okumak için alır. Niyeti merakını giderdikten sonra arkadaşına iade etmektir. Arkadaşı ödevini aldığını öğrendiğinde onun hırsızlık yaptığını sanarak diğer arkadaşlarına olanları hırsız etiketini kullanarak anlatır. Olay kulaktan kulağa yayılır ve ödevi alan öğrenci için hırsız kelimesi dilden dile dolaşmaya başlar ve bu sıfatla okulda tanınır.

İnsanları etiketlemenin çok kötü sonuçları vardır. Şimdi bunlardan birkaç tanesini burada beyan edeceğiz.

  İzzet-i Nefis Zarar Görebilir

Ferdin izzet-i nefsi ve pozitif kimliği zarar görür. Kendini kötü bir kimlikle tanınır bulan bir ferdin gireceği ruh hali, onun yaşantısında köklü değişimlere ve davranışlarının değişmesine sebep olabilir.

  Toplum Dışlayabilir

Bir çeşit toplumsal ambargoyla karşılaşabilir. Etiketlenen iyi bir fert yıllardır birlikte olduğu arkadaşları tarafından bile dışlanabilir. Sonunda iyi ve sağlıklı bir toplumdan dışlanan fert, ister istemez kendisini kabul edecek kötü ve sağlıksız bir topluma girecek ve onların değer yargılarını kabullenecektir.

Akrabaları Dışlayabilir

Kendi ailesi ve akrabaları içinde de sorgulanacaktır. Yakınları ferdin kötü bir eylemi yapıp yapmadığından emin olmasalar bile, etiketlenme yüzünden kendilerinin haysiyetinin de zarar görmemesi için ona karşı düşmanca tavır takınacak ve hatta ondan uzaklaşacaklardır.

Sapkın Kimselere Yönelebilir

Sapkın insanlar bu tür fertlere yakınlaşacak ve onu kendilerine çekeceklerdir. Sapkın kimseler daima kendi kafa yapılarındaki insanları kazanma ve onlarla birlikte olma düşüncesindedirler. Etiketlenmiş bir kimseyle karşılaştıklarında, sanki yitiğini bulmuş kimse gibi sevinecek ve bu durumdaki ferdi kendi gruplarına katmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Diğer yandan, yakınları, arkadaşları, yaşıtları ve içinde bulunduğu toplum tarafından dışlanmış kimseler, yaşamış oldukları kırılganlıktan dolayı sapkın kimselere yönelmeye daha müsait bir hale geleceklerdir.

İyice Yoldan Çıkabilir

Ferdin, etiketlenmekten kaynaklanan gurur kaybı neticesinde sapkın eylemler sergilemesi de mümkündür. Bu konumda olan bir fert, gururunu yitirdiğini ve yüzünün suyunun döküldüğünü gördüğünde iç dünyasında şu kanaate varabilir: “Mademki ben hak etmediğim halde kötü şöhrete sahip oldum, neden gerçekten öyle olmayayım ve sapkın eylemlerle gönlümü eğlendirmeyeyim? Neden hırsızlık yapmayayım? Neden…?” Bu mantıkla hareket ederek emden sapkın eylemleri gerçekleştirmeye başlayabilir. Sonunda olmadığı halde kötü bir insan olduğunu sanabilir ve gerçekten kötü bir insana dönüşüp sapkın eylemleri gerçekleştirebilir. Eğer fertte böyle bir inanç oluşsa, değişimi çok zor olacaktır. Sapkın davranışlar fertte kökleşecektir.

Etiketin insan üzerinde kalması ne kadar uzun sürerse, bu inancın şekillenmesi o kadar hızlanıp sağlamlaşacak ve ne kadar sağlamlaşsa tedavisi ve değişimi o kadar zorlaşacaktır.[43]

Sonuç

Zararları yöntemlerin ilki, uygun olmayan isim ve lakapların koyulmasıdır. Bu kanun koyucu tarafından yasaklanmış bir davranıştır. Kanun koyucunun yasaklamasını, aşağıdaki açıklamalardan anlamaktayız:

1- Birçok hadise göre güzel isim, evladın ebeveyn üzerindeki ilk hakkıdır. Evladın hakkını ayaklar altına almak ve Allah’ın emrini yerine getirmemek, kesinlikle kanun koyucunun razı olmadığı bir davranıştır.

2- Allah Resulü’nün (s.a.a) geleneği ve sünneti, kötü isimleri değiştirmek üzerinedir. Peygamber hayatı boyunca kötü ve uygunsuz isimleri değiştirmiştir ve bunu defalarca gerçekleştirmiştir. Peygamberin bu hareketi de kanun koyucunun kötü isimlere razı olmadığını göstermektedir.

3- Birçok hadiste, “Şeytan”, “hayvanlar”, “putlar” ve kendisinden nefret edilen insanların isimlerinin çocuklara verilmemesi önemle vurgulanmıştır.

Kur’ân-ı Kerim de Hucurat suresinin ayetinde “…birbirinizi kötü lâkaplarla çağırmayın…” buyurarak kötü lakapları kullanmaktan sakındırmıştır. Ayrıca, birçok hadiste insanların birbirine kötü lakaplarla seslenmesi de yasaklanmıştır. Bunun önüne geçilmesi için de çocuklara daha küçükken güzel künyeler seçilmesini tavsiye etmiştir. Bunların dışında bir Müslümana hakaret ve aşağılamanın haram oluşu göz önüne alındığında, aynı şekilde Müslümana kötü isim ve lakap takmanın da haram olduğu ortaya çıkacaktır.

Kötü isim ve uygunsuz lakap koymanın yasaklanması, şüphesiz kötü sonuçlarının engellenmesine yöneliktir. Zira bir fert kötü bir isme veya lakaba sahip olursa, başka insanlar tarafından alaya alınma ve aşağılanma problemiyle karşı karşıya kalacaktır. Saygınlığa zarar verecek bir eylemin devamlı yapılması durumunda fert aşağılık kompleksi duygusuna duçar olabilecektir. Eğer bu duygu oluşursa fert için, başka insanlarla irtibatın zayıflaması, kin ve düşmanlığın ortaya çıkması ve kendisine yapılanlardan dolayı intikam alma gibi kötü sonuçlar doğuracaktır.


[1]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 1. Hadis.

[2]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 2. Hadis.

[3]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 4 ve 7. Hadis.  Nehcü’l-Belağa, Hikmetli söz.

[4]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 1. Hadis.

[5]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 6. Hadis.

[6]     Bir rivayette şöyle nakledilmiştir: “İmam Rıza’ya (a.s) soru sordular: Araplar neden çocuklarına köpek, panter ve bunlara benzer vahşi hayvanların isimlerini koymaktadırlar? İmam şöyle cevap verdi: Çünkü Araplar savaşçı bir kavim idi. Çocuklarına seslendiklerinde düşmanın kalbine korku salmak için onlara bu isimleri verirlerdi.” Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 5. Hadis.

[7]     Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[8]     Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[9]     Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[10]    Müstedreku’l-Vesail, c. 15, s. , 7. Hadis ().

[11]    Usdu’l-Gabe fi Ma’rifeti’s-Sahabe, c. 1, s.

[12]    Usdu’l-Gabe fi Ma’rifeti’s-Sahabe, c. 2, s.

[13]    Usdu’l-Gabe fi Ma’rifeti’s-Sahabe, c. 3, s.

[14]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 1. Hadis.

[15]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[16]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 5. Hadis.

[17]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[18]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[19]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[20]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[21]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[22]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 3. Hadis.

[23]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 3. Hadis ve s. , 4. Hadis.

[24]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[25]    Ali Ekber Dehhoda, Lugatnameyi Dehhoda, Lakap kelimesi. El-Mu’cemu’l-Vesit, Lakap kelimesi.

[26]    Ali Ekber Dehhoda, Lugatnameyi Dehhoda, Künye kelimesi.

[27]    Mecmeu’l-Beyan, c. 5 (9 ve 10), s.

[28]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 1. Hadis.

[29]    Mustedreku’l-Vesail, c. 5, s. , Bab, 1. Hadis.

[30]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[31]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. , Hadis.

[32]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s.

[33]    Nehcu’l-Belağa, Hutbe.

[34]    Murre, acılık anlamındadır. Ebu Murre ise, Şeytan’ın künyelerindendir. Acılığın babası yani, tüm acı, hüzün, gam ve kederin temeli ve aslı anlamındadır.

[35]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 1. Hadis.

[36]    Muhammed Takî Felsefî, Et-Tıflu Beynu’l-Veraseti ve’t-Terbiye, c. 2, s.

[37]    Muhammed Takî Felsefî, Et-Tıflu Beynu’l-Veraseti ve’t-Terbiye, c. 2, s.

[38]    Ali Ekber Şiarî Nejad, Ferheng-i Ulum-i Reftarî, s.

[39]    Roger Mucchielli, Les Complexes Personnels-Ugdehayi Revanî, Tercüme: Muhammed Rıza Şuca Rezevî, s.

[40]    Mahmud Mansur, İhsas-ı Kehteri, 1. Başlık.

[41]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. , 5. Hadis.

[42]    Dairetu’l-Maarif-i Ulum-i İctimaî, Bâkır Saruhanî, s.

[43]    Daha fazla bilgi için; Murtaza Mantıkî, Revanşinasiyi Terbiyeti, s. ila Ferheng-i Hulakuyî, Camieyi İmruz, s. ila Ian Robertson, Society a Brief Introduction-Der Amedi Ber Camieyi Ruz, Tercüme, Hüseyin Behrevan, s. , ve

Sual: Çocuklara hangi isimleri koymak gerekir?
CEVAP
Çocuklara koyduğumuz veya koyacağımız isimlerin anlamlarının, dinimize, örf ve âdetimize uygun olup olmadığını öğrenmek, uygun değilse, değiştirmek gerekir. Haklı sebeplerle adını veya soyadını değiştirmek isteyenler de çıkabilir. Böylece isimlerin anlamlarını bilmek faydalı olur.

Bu konuda yazılmış piyasada birkaç kitap vardır. Kimisi çok geniş. Ne kadar Arapça veya Farsça kelime varsa, isim olarak kitaba yazmışlar. Kimi de, çok basit yazıp, kelimenin gerekli bütün anlamlarını yazmamış. Hepsinin ortak yönü, mastar halindeki isimleri, mastar olarak tarif etmişler. Bir şey isim halini alınca, artık o mastarlıktan çıkar. Mesela Türkçede yanlış olarak, meşhur kelimesi yerine, (Falanca şöhret oldu) diyorlar. Bir çocuğa Şöhret ismi verilmişse, bunun anlamı (meşhur olmak) denmez. Burada Şöhret kelimesini meşhur, ünlü olarak bildirmek gerekir. Çünkü maksat budur.

Kelime isim olunca İslam, cihad kelimeleri de böyledir. Bu kelimeler isim olarak konmuşsa, artık, İslam’a, müslüman olmak denmez. Müslüman olan diye tarif edilir. Cihad kelimesine de savaş, savaş etmek denmez. Allah için savaşan denir. Cihad kelimesinin biraz daha kuvvetlisi Câhid’dir. Bunun da daha kuvvetlisi Mücâhid’dir. İsim olarak konunca, artık, Cihad da, Câhid de, Mücâhid de, biri diğerinden daha kuvvetli olmak üzere, cihad eden anlamına gelir.

Bunun gibi, Hicabi, utanmakla ilgili demektir. Ama bu isim olarak kullanılınca, mahcup, utangaç, hayalı, edepli, terbiyeli, perdeli, namuslu gibi anlamlara gelir.

Hulki, Ruhi, Sulhi kelimeleri de böyledir. Piyasadaki kitaplarda bu husus kiminde hiç dikkate alınmamış, kimi de çok az yer vermiştir.

Çocuklara güzel isim koymalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çocuğa güzel isim vermek, dinini öğretmek ve vakti gelince evlendirmek, evladın babası üzerindeki haklarındandır.) [Ebu Nuaym]

(Kıyamette, babanızın ismi ile beraber [Mesela Ali oğlu Emin, veya Ali kızı Emine diye] çağrılacaksınız. O halde isminiz güzel olsun!) [Ebu Davud]

Güzel isimler çoktur. Mesela Peygamber isimleri, Resulullah efendimizin kadar olan mübarek isimleri, Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnasından olup da, isim olarak koyması caiz olan Ali, Aziz, Macid, Mucib, Rafi, Reşid isimleri, Eshab-ı kiramın, âlimlerin ve evliyanın isimleri konabilir.

Bir ismin güzel olması için mutlaka Kur’an-ı kerimde bulunması gerekmez. Yüz binden fazla Eshab-ı kiramdan Hazret-i Zeyd hariç, hiçbirinin ismi Kur’an-ı kerimde yoktur. Güzel isimler çoktur. Değişik isim olsun diye, yahut en güzel isim olsun diye Kur’an-ı kerimde geçen her kelimeyi, sırf Kur’an-ı kerimde geçtiği için çocuğa isim olarak koymak, çok yanlış olur. Çünkü Kur’an-ı kerimde güzel isimlerin yanında kâfirlerin isimleri de vardır. En başta şeytan var, İblis var, Hannas vardır. Kâfirlerden Karun, Haman vardır. Peygamber efendimizin düşmanı Ebu Leheb’in ismi vardır. Bunları koymak doğru değildir.

Kur'an-ı kerimde geçiyor diye yıldırım, şimşek, gelmek, gitmek gibi kelimelerin arabisini isim olarak koyanlar oluyor. Bu kelimelerden en meşhurlarından biriEsra’dır. Esra, gece yürümek manasına gelir. Ünzile, indirildi, indirilmiş demektir. Böyle isimleri koymak caiz ise de, enbiyanın, ulemanın, evliyanın ismini tercih etmek elbette iyi olur.

İsim sahiplerine şefaat
Her Peygamber, kendi isminden olanlara, her âlim ve evliya da, kendi isminden olanlara şefaat edecektir. Güzel ismin bu yönden de önemi vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah indinde en güzel olan isimler, Abdullah, Abdurrahmandır.) [Müslim] (Üç oğlu olup da, birine adımı vermeyen, cahillik etmiş olur.) [Taberani]

(Allahü teâlâ buyurur ki: İsmi, Ahmed, Muhammed, Mahmud gibi Habibimin isminden olan mümine azap etmekten haya ederim.) [R. Nasıhin]

(Bir evde bir, iki veya üç Muhammed olmasının zararı olmaz.) [İbni Sâd]

(Oğlunun adını Muhammed koyan, çocuğu ile Cennetlik olur.) [A. Rufai]

(Muhammed isimli çocuğa her yerde ikram edin, onu aşağılamayın.) [Hatib]

(Muhammed isimli kimseyi hakir görmeyin, onu mahrum etmeyin! Onun bulunduğu bir evde, bir yerde bereket vardır.) [Deylemi]

İbni Abbas hazretleri, (Kıyamette, “adı Muhammed olan müminler gelsin” denilir, hepsi Cennete götürülür) buyurmaktadır.

Ecdadımız, saygıda kusur olmasın diye Muhammed ismini “Mehmed” şeklinde kullanmıştır.

Peygamber efendimizin mübarek isimlerinden birini de koymak çok iyi olur. [Bu isimler, Peygamber Efendimiz maddesinde var.] Eshab-ı kiramın isimleri de çok kıymetlidir. Ecdadımızın koyduğu isimler de önemlidir.

Hazret-i Talha, on çocuğunun her birine bir peygamber ismi koymuştu. Hazret-i Zübeyr’in de on çocuğu vardı. O da hepsine şehit ismi vermişti. Hazret-i Talha, Hazret-i Zübeyr’e, “Neden çocuklarına peygamber ismi değil de, şehit ismi verdin?” dedi. O da, “Çocuklarım peygamber olamayacağına göre, şehit olmalarını arzu ettiğim için” dedi.

İsmi kötü olan değiştirmelidir! Hadis-i şerifte, (Kötü ismi olan bunu güzel isme çevirsin) buyuruldu. (Berika)

Kötü isimler
Memiş, Sanem, Efrayim, Ökkeş isimleri caiz değildir. Ahmede Hamo, Mehmede Memo, İbrahim'e İbo veya İboş demek caiz olmadığına göre, Abdullah Öcalana Apo, İbrahim Tatlısese İbo demek caiz mi diye düşünülebilir. Caizdir; çünkü meşhur ismi söylemek adını değiştirmek olmaz. Bunun gibi, birinin ismi Fatma iken herkes Fatoş olarak biliyorsa, ona Fatoş demek küfür olmaz. Benzerleri de böyledir.

Kezban, Farisi Kedbanudan gelmiştir. Ev kadını veya vekilharç kadın demektir. Vekilharç ise, bir sarayın, alışveriş işlerini yapan kimse demektir. Her ne kadar Arabide yalancı manasına gelirse de, Farsçadan geldiği için değiştirilmesi gerekmez.

Kâfir ismi koymaktan da kaçınmalıdır! İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir müslümanın, bir kâfir ismini almaktan, korkunç aslanlardan kaçmaktan daha çok kaçması gerekir. Bu isimler ve onların sahipleri, Allahü teâlânın düşmanlarıdır. Hadis-i şerifte, (Kötü zan altında kalınacak yerlerden kaçınız) buyuruldu. Dinsizlik alameti olan ve bu zannı uyandıran isimleri koymaktan kaçınmak gerekir.

Övücü isimler koymak
İbni Âbidin hazretleri buyurdu ki:
(Çocuğa Ali, Aziz gibi isimleri koymak caiz ise de, bu isimleri söylerken hürmet etmek gerekir.) [Redd-ül Muhtar]

Reşid, Emin gibi övücü isimler koymak caiz ise de koymamak iyi olur. Çünkü böyle isimleri söyleyerek, sahibine hakaret etmek, isme de hakaret olur. (Şir’a)

Kıyamette günahları, sevaplarından daha çok olan bir kimse, Cehenneme götürülürken, Allahü teâlâ, Cebrail aleyhisselama buyurur ki:
- Ya Cebrail, buna sor, hayatında hiçbir âlimin sohbetinde bulundu mu?

Hazret-i Cebrail, o kimseye sorar. O da, (Ne yazık ki, hiçbir âlimle bir arada bulunmadım) der. Allahü teâlâ tekrar buyurur:
- Ya Cebrail, buna sor ki, hiçbir âlimi ilminden dolayı sevdi mi?

Cebrail aleyhisselam, ona sorar. O da, (Hayır, sevdiğim bir âlim yoktu) der. Hak teâlâ buyurur:
- Ya Cebrail, tesadüfen de olsa, bu bir âlimle yemek yemiş mi?

Cebrail aleyhisselam sorar. O da, (Hayır hiçbir âlimle bir sofrada bulunmadım) der. Hak teâlâ buyurur ki:
- Ya Cebrail, bu kulun ismi, bir âlimin ismine benziyor mu, bunu da sor!

Cebrail aleyhisselam sorar. O da, (İsmim hiçbir âlimin ismine benzemez) der. Hak teâlâ buyurur ki: - Bunu Cennete götürün. O, âlimi seven birini severdi.) [El-Envâr]

Görüldüğü gibi, ismi bir âlimin ismine benzemek, hatta âlimi seveni sevmek bile insanın kurtuluşuna sebep olmaktadır. Elbette her şeyden önce mümin olmak şartı vardır. Mümin olmadıktan sonra, güzel ismin ve ibadetin kıymeti olmaz.

Çocuğa, doğunca veya doğumu müteakip yedinci günü adı konur. Doğduktan sonra hemen ölen çocuğa da ad konur. Yıkanır, cenaze namazı kılınır. Ölü doğan çocuklara isim vermek gerekmez. Fakat isim vererek defnetmek iyi olur.

İsmi koyacak kimse
Çocuğun ismini ilim ehli, salih bir zata koydurmalıdır! Eshab-ı kiram, çocuklarına isimlerini Peygamber efendimize verdirmeyi tercih etmişlerdir. Çocuğa ad koyarken, çocuğun babası, dedesi veya en yaşlı, ilmi en çok olan, çocuğu kucağına alır, abdestli olarak kıbleye döner ve ayakta sağ kulağına ezan, sol kulağına ikamet okur. İsmi üç kere tekrar etmek iyi olur. Bu arada çocuğun ağzına bir tatlı sürmek iyi olur.

Peygamber efendimiz, Hazret-i Hasan doğunca, kulağına ezan okumuştur. Ezan okuyacak kimse, çocuğu yastık gibi yumuşak bir şey üstüne koyarak kucağına alır. Çocuğu biri kucağına alıp, ezanı bir başkası da okuyabilir. Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Yeni doğan çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına da ikamet okunursa, “Ümmü sıbyan” hastalığından korunmuş olur.) [Beyheki]

Çocuğa isim koyduktan sonra, salih bir evlat olması ve dine hizmet etmesi için, dua etmelidir. Peygamber efendimiz, (Ya Rabbi, bu çocuğu hayırlı ve salihlerden eyle ve onu güzel bir şekilde yetişmesini sağla) diye dua etmiştir.

Ebu Musel Eşari hazretleri, (Çocuğumu doğduğu gün Resulullaha götürdüm, adını İbrahim verdi) dedi. Amr bin Şuayb’ın dedesi ise, (Resulullah, yeni doğan çocuğa yedinci günü isim verilmesini ve akika kesilmesini emretti) dedi. [Tirmizi]

Buhari’de “Eğer akika kesilmeyecekse, çocuk doğduğu vakit isim konur ve ağzına tatlı bulaştırılır” deniyor.

Sual: Ece ve Ökkeş ismi uygun mu?
CEVAP
Müslümana yakışan isim koymalı.

Sual: Melis ismi Kur'an da geçiyor mu? Çocuğuma bu ismi vermemde bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Melis kelimesi Kur'anda geçmez. Peygamber efendimizin yüz binden fazla arkadaşı vardı, bir tanesi hariç hiçbirinin ismi Kur'anda geçmez. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, hiçbiri Kur'anda yoktur. Bir ismin Kur'anda geçmesi gerekmez. Büyük zatların ismini koymak, Peygamberlerin ismini koymak iyi olur. Çünkü her Peygamber her âlim, kendi isminde olan insana şefaat edecektir. Onun için ot ismi taş ismi koymamalı. Evliyanın, büyüklerin ismi konmalı. Melis ismi koymakta mahzur yoktur.

Sual: Samed ismi caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Azrail ismi caiz mi?
CEVAP
Mekruhtur.

Sual: Çocuğum doğduktan üç gün sonra öldü. Defnedileli birkaç ay oldu. İsim koymamıştık. Şimdi isim koymamız caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Muhammed ismi koymak mekruh mu?
CEVAP
Mekruh değil. Koyduktan sonra hürmet lazımdır.

Sual: Naziye, Oğuzhan, Furkan, Güneş, Kürşad, Yadallah, Kezban, Dudu, Yasin, Rauf, İrem, Melek, Kenan, Damra ismi caiz mi?
CEVAP
Caiz. Kâfir adından başkası caiz. Efdal olanı koymalı.

Sual: Ali Osman ismini koymak uygun mu?
CEVAP
Ali Osman ismi koymak iyidir.

Sual: Beş aylık iken doğup ölen çocuğa isim konur mu?
CEVAP
Canlı doğmuşsa, nefes almışsa, isim konur.

Kâfir ismi vermek
Sual:
Almanya'daki bazı gençler, Alman veya başka gayrı müslimlerin isimlerini kullanıyorlar. Mesela ismi "Hasan" olan bir arkadaş, gayrı müslimler "Adın ne" diye sorunca "Adım Hans" diyor. "Hans" olarak çağırılmasını istiyor. Bir müslümanın kâfir ismi ile çağırılmasını istemesi caiz midir?
CEVAP
Caiz olmadığını İslam âlimleri bildirmektedir. Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden olan imam-ı Rabbani hazretleri, Hân-ı Hânân'a yazdığı mektupta buyurdu ki:

Ne kadar şaşılacak şeydir ki, kıymetli teveccühünüze kavuşmakla şereflenen şairlerden birinin, bir kâfir ismini soyadı olarak aldığını işittim. Bu alçak ismi acaba niçin aldı? Böyle isimleri almaktan, korkunç aslanlardan kaçmaktan, daha çok kaçmak lazımdır. Çünkü, bu isimler ve onların sahipleri, Allahü teâlânın düşmanlarıdır. Onun Peygamberinin düşmanlarıdır. Müslümanların, [ister Hristiyan olsun, ister Yahudi olsun, isterse kitabsız olsun bütün] kâfirleri düşman bilmesi emr olunmuştur.

Bu gibi pis isimleri, evladına koymamaları, her müslümana vaciptir. Ona söyleyiniz! Bu ismi değiştirsin! Onun yerine, müslümana yakışan bir isim koysun. Müslüman olana, müslüman ismini koyması yakışır. Allahü teâlânın sevdiği ve Onun Peygamberinin beğendiği, İslam dininde bulunmakla şereflenmiş bir kimsenin haline uygun da, ancak budur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette isimlerinizle ve babalarınızın isimleri ile çağırılacaksınız. Onun için güzel isimler alınız!) [Ebu Davud]

Dinsizlik alameti olan isimleri koymaktan kaçınmak her müslümanın vazifesidir. (1/23)

Sual:
Nick name olarak prince (prens) king koymakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kısa bir zaman için de olsa, kâfirlerin ismini koymak uygun değildir. Bu kelimeler yerine şehzade, sultan, hakan, bey, beylerbeyi gibi isimler konabilir.

Kötü isimleri değiştirmek
Sual:
İsminin anlamı çok kötü olan birinin, nüfustan ismini değiştirmesi gerekir mi?
CEVAP
Nüfustan değiştirmek gerekmez. Ailesi ve çevresi yeni isimle çağırırsa mesele kalmaz. Yeni ismini hiç kimse söylemese dahi kendisi bunu biliyorsa yeterli olur, kimseyle bu şekilde söyleyeceksin diye münakaşa edilmez. Yeni tanıdıklarına da güzel manalı olan ismiyle kendini tanıtır. Zamanla herkes alışır ve daha sonra nüfus kaydından da kolayca değiştirilebilir. Hazret-i Âişe validemiz (Resulullah, çirkin isimleri değiştirirdi) buyurdu. (Tirmizi)

Asiye ve Âsıye
Sual:
Asiye ismi uygun mu? Değiştirmek gerekir mi?
CEVAP
Asiye başka, Âsıye başkadır. Asi, uygun, elverişli demektir. Âsi, isyan eden demektir. İslam harfleriyle yazılışları da farklıdır. Asiye, Firavun'un hanımı olan Hazret-i Asiye'nin ismidir. Uygun, elverişli anlamına geldiği gibi direk, hüzünlü kadın anlamına da gelir. Âsıye ise, isyan eden anlamındadır. Bu bakımdan Asiye ismini değiştirmek gerekmez.

Muhammed ismi koymak
Sual:
(Üç oğlu olup da birine benim ismimi koymayan, cahillik etmiş olur) hadisine uyarak çocuğa Muhammed ismi koymak uygun olur mu?
CEVAP
Bu zamanda gerekli hürmet yapılamayacağı için mahzurludur. Peygamber efendimizin isimlerinden olan Ahmet veya Mahmut yahut ecdadımızın koyduğu gibi Mehmet ismi konmalıdır. Muhammed ismi konursa, hürmette kusur edileceği için uygun olmaz. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Muhammed ismini koyduğunuz çocuğu dövmeyin ve iyilik edin!) [Bezzar]

(Muhammed ismini verdiğiniz çocuğa saygı gösterin, meclislerde ona yer açın ve ona karşı asık suratlı olmayın!) [Hatîb]

Çocuğun ismini peygamberler ve meleklerin adlarından koyunca, ismini söyleyerek o çocuğu kötülemek, ona küçültücü şey söylemek, onu aşağılamak caiz değildir. (Şir’a şerhi)

Zamanımızda gerekli hürmet gösterilmediği için Muhammed ismi yerine Mehmet konmalıdır.

Kıyamette, birini Cehenneme götürürlerken, Allahü teâlâ, (Ey meleklerim, o kulumu üzmeyin, onun benim yanımda bir iyiliği vardır) buyurur. Melekler, merak edip o iyiliğin ne olduğunu sorarlar. Allahü teâlâ (Onun ismi, benim Habibimin ismindendir. İsmi, Ahmed, Muhammed veya Mahmud olan mümin kuluma azap etmeye hayâ ederim) buyurur. (Riyad-ün-nasıhin)

Muhammed ismi
Sual:
Muhammed isimli çocuğa Muhammed diye hitap etmek edebe aykırı mıdır?
CEVAP
Hayır, aykırı değildir, fakat tembel, huysuz gibi çirkin ifadeleri Muhammed ismiyle beraber kullanmak caiz olmaz. Tek başına bunları söylemenin, mesela yine o kast edilerek, (Bu tembeldir) demenin mahzuru olmaz. İsim söylenince hürmet etmek gerekir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Muhammed isimli çocuğa her yerde ikram edin, onu aşağılamayın!) [Hatib]

(Muhammed isimli kimseyi hakir görmeyin, onu mahrum etmeyin! Onun bulunduğu bir evde, bir yerde bereket vardır.) [Deylemi]

Bunun için saygıda kusur olmasın diye, ecdadımız Muhammed ismini Mehmed şeklinde kullanmıştır.

İsim koyarken ezan okumak
Sual:
Çocuk yeni doğunca isim konurken kulağına ezan okumak gerekir mi?
CEVAP
Ezan okumak iyidir. Çünkü Peygamber efendimizin, Hazret-i Hasan doğduğu zaman kulağına ezan okuduğu hadis kitaplarında yazılıdır. (Tirmizi)

[İsmini koyacak kimse, çocuğu yastık gibi yumuşak bir şey üstüne koyarak kucağına alır, yavaşça sağ kulağına ezan, sol kulağına da ikamet okur. Sonra kulağına ismini söyler. Çocuğu biri kucağına alıp, ezanı bir başkası da okuyabilir.]

Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Yeni doğan çocuğunun sağ kulağına ezan, sol kulağına da ikamet okunursa, "Ümmü sıbyan" denilen hastalıktan korunmuş olur.) [Beyheki]

Allah’ın Ganî ismini kullanmak
Sual:
Hak Sözün Vesikaları kitabında, (Allahü teâlânın, yalnız kendine mahsus olan üç sıfatı, kibriya, ganî olmak ve yaratmaktır) deniyor. Bu duruma göre, (Allah ganî ganî rahmet etsin) veya (Ganî gönüllü) demek yahut çocuklara Ganî ismini koymak caiz midir?
CEVAP
Ganî [el-Ganiyy] Allahü teâlânın 99 isminden biridir. Hiç kimseye muhtaç olmayan, herkesin ona muhtaç olduğu zat demektir. Bu mânâda elbette isim olarak kullanılmaz. Zengin mânâsında, çocuklara Ganî ismini koymak caizdir, ama Ganî olan Allah’ın kulu mânâsında, Abdülganî koymak daha güzel olur.

Hadis-i şerifte, Eyyüb aleyhisselam, üstüne yağan altın çekirgeleri toplamaya başlayınca, Allahü teâlânın (Seni, ganî kılmamış mıydım?) buyurduğu bildiriliyor. Yani (Seni zengin etmiştim) deniyor. Bir hadis-i kudside ise, (Allahü teâlâ, sizden ganîdir) buyuruluyor. Yani (Allahü teâlâ çok zengindir ve size muhtaç değildir) deniyor. Buradan insanlara da, ganî denebileceği anlaşılıyor.

İslam Ahlakı kitabında, (Vacib olarak kurban kesebilmek için şu üç şart lazımdır: Müslüman ve akıl baliğ olmak, mukim olmak, kurban nisabı miktarı ganî olmak) deniyor. Burada da ganî olmak, zengin olmak mânâsında kullanılmıştır.

Ganî; zengin, varlıklı ve bol gibi manalara gelir. Ganî gönüllü, eli bol, cömert demektir. Ganî ganî, bol bol demektir. (Ganî ganî rahmet etsin!) demek, (Bol bol rahmet etsin!) demektir.

Aslan ismi
Sual:
İnsanlara, Esed, Aslan gibi hayvan ismi koymak caiz mi?
CEVAP
Caizdir. Çünkü hakaret kastıyla konmuyor. Birine öküz dense hakaret olur da, öküzün daha küçüğü olan tosun dense hakaret olmaz. (Tosun gibi çocuk) dense hakaret sayılmaz. Tarihte Tosun isimli şahıslar vardı. Meşhur Tosun paşa, Kavalı Mehmet Ali Paşanın oğluydu.

Evliya zatlardan Esed isimli olanlar vardır. Mesela, Ubeydullah-i Ahrar hazretleri zamanında yaşayan Muhammed Esed bunlardan biridir. Hazret-i Ali’ye Esedullah yani Allah’ın aslanı denir. Budin Beylerbeyi Arslan paşa ve Selçuklu sultanının ismi de Alparslan idi.

Övücü isimler koymak
Sual: İslam Ahlakı
kitabında, (Reşid, Emin ismini vermemeli. Muhiddin, Nureddin gibi isimler de, yalan ve bidat olur. Fâsıkları, cahilleri, mürtetleri böyle isimlerle çağırmak mekruhtur. Çünkü bunlar, övücü isimlerdir. Mecaz olarak da söylenemez. Kendi çocuklarına, bu isimleri uğurlu olmak için koymak caiz olur denilmiştir. Salih oldukları meşhur olan âlimleri bu isimlerle zikretmek caiz ve faydalıdır) deniyor. Sonu din ile biten isimleri koymamak mı gerekiyor? Mesela şu isimler konamaz mı? Cemaleddin: Dinin güzeli. Fahreddin: Dinde övülmeye layık. Feridüddin: Dinin en üstünü. Hayreddin: Dinin hayırlısı. Seyfeddin: Dinin kılıcı. İmadeddin: Dinin direği. Mecdeddin: Dinin büyüğü. Sadeddin: Dinin mübarek kişisi. Siraceddin: Dinin kandili. Şecaeddin: Dinin kahramanı. Şemseddin: Dinin güneşi. Şerafeddin [Şerefüddin]: Dinin şereflisi. Şihabeddin: Dinin parlak yaldızı. Taceddin: Dinin tacı.
CEVAP
(Müslüman olan kimse, çocuklarına bu isimleri koyabilir) ve (Salih zatları bu isimlerle anmak faydalıdır) deniyor. Bid’at ehli ve mürtetlerin isimleri güzelse, onları bu isimlerle anmamalı. Mesela Muhammed Abduh demeyip, sadece Abduh demeli veya M. Abduh diye yazmalı. (M harfi nedir?) diye sorulursa, (Mason kelimesinin kısaltması) denebilir.

Mezhepsizler, mason Abduh’u övdükleri gibi, Vehhabiliğe zemin hazırlayan İbni Teymiye’yi de, takiyyeddin ve şeyhülislam diye övüyorlar. Ehl-i sünnet olan, bunlara itibar etmemelidir.

İsim koyarken
Sual:
(Rumeysa, Bekir, İrem, Kezban, Gülsüm gibi isimler çocuklara konmaz. Ayrıca Cebrail, İsrafil, Azrail gibi melek isimleri ile Resul ve Nebi isimlerini de koymak mekruhtur) diyen ilahiyatçıya, Diyanet yetkilisi, (Bunlar, topluma ve tarihe mal olmuş önemli isimlerdir. İlahiyatçının sözü, kastını aşan zorlama bir yorumdur ve son derece yanlıştır) diye çıkıştı. Hangisi doğrudur?
CEVAP
Bir ismin mânâsı güzel olmasa da, eğer büyük bir zatın ismi ise, böyle bir ismi çocuklara koymanın hiç mahzuru olmaz. Hattâ bu ismin sahipleri, kendi isminde olanlara şefaat eder.

Resul ve Nebi; elçi, haberci, müjdeci gibi mânâlara gelir. Bu mânâ da koymanın hiç mahzuru olmaz. Peygamber isimlerini çocuklara koymak caiz olduğu gibi, meleklerin isimlerini de koymak caizdir. Peygamberler meleklerden üstündür. Peygamber ismi gibi melek ismi de caizdir.

İrem, Şeddad isimli bir kâfirin bahçesinin adıysa da, bahçenin suçu ne? Bazı eriklere, papaz eriği deniyor. Bu mantığa göre, böyle erikler yenmez mi?

Kezban ismi Farsçadır. Kâhya kadın, bir daireyi idare eden kadın demektir. Ked-banu isminden gelmektedir. Her ne kadar Arapçada yalancı mânâsına gelirse de, Farsçadan geldiği için konmasında mahzur yoktur. İlahiyatçının sözü yanlıştır. Diyanet yetkilisi ise, çıkışmakta haklıdır.

Peygamber ve melek ismi
Sual: Çocuklara, Peygamber efendimizin Muhammed ismini, Cebrail, Mikail, Rıdvan gibi melek isimlerini koymak mekruh mudur?
CEVAP
Hayır, mekruh değildir. Bir hadis-i şerife dayanarak bazı âlimlerin mekruh demesi, bu isim söylenerek hakaret edilmemesi içindir. Çünkü din kitaplarında deniyor ki:
Çocuğa peygamber ve melek ismi konunca, o çocuğa ismini söyleyerek hakaret etmek, sövmek caiz değildir. Çünkü bundan, o ismi aşağılama mânâsı çıkabilir. Ancak ismini söylemeden, (Sen şöylesin, sen böylesin) denebilir. (Şir’a şerhi)

İmam-ı Mâlik hazretleri, bu yüzden Yâsin, Cebrail, Azrail gibi isimlerin çocuklara konmasının mekruh olduğunu bildirmiştir. Osmanlılar, Muhammed ismini de Mehmed olarak koymuşlardır. Hakaret edilmeyecek olsa, bu isimleri koymanın mahzuru olmaz. Nitekim asırlardır ecdadımız, Mehmed, Mikail, İsrafil isimlerini çocuklarına koymuşlardır.

Hürmet edilmeyebilir diye, bu isimleri koymamak iyi olur. Mesela çocuğa Azrail ismi konsa, (Çekilin Azrail geliyor) veya Cebrail konsa, (Bana Cebrail geldi, vahiy getirdi) diye alay edilebilir. Böyle mübarek isim konmuş çocuklara, üzücü bir şey söylerken, hakaret olmasın diye, ismiyle söylemeyip, (Sen tembelsin, o yaramazdır, şu hırsızdır) gibi işaret zamirleriyle söylemelidir.

Efe ismi
Sual: (Efe ismi uygun değildir) deniyor. Neden uygun değildir?
CEVAP
Efe,
yiğit, köy yiğidi ve zeybek anlamına geldiği gibi, kabadayı anlamına da gelir. Efelenmek tâbiri de buradan geliyor. Efe kelimesinin daha başka mânâları da vardır. Genelde yiğit anlamında kullanıldığı için, Efe ismi mahzurlu değildir.

Güzel isimli bozuk kimseler
Sual: Daha önce din büyüklerinin de koydukları, mânâsı uygun olan bir isim, sonra dinsiz, mezhepsiz kimselere de konularak, o kötü kimselerin ismiyle meşhur olsa, yani o isim duyulunca bozuk kimseler ve kötülükleri hatırlanıyorsa, o ismi çocuklara koymak uygun olur mu?
CEVAP
Mezhepsizleri veya dinsizleri hatırlatan isimleri koymamalı. Müslümanların nefretine sebep olacak işlerden uzak durmalıdır.

Çocuklara güzel isim koymalıdır
Sual: Çocuklara isim koyarken ve büyüklere de bir lakap takarken, kötü, çirkin, aşağılayıcı isim koymak ve lakapları takmak dinimizce uygun olur mu?
Cevap:
Müslümana kötü isim takmak veya başkasının taktığı kötü ismi söylemek caiz değildir. Soyadı ve müstear isim koymak caizdir. Hadîs-i şerifte;
(Kötü ismi olan, bunu güzel isme çevirsin!) buyuruldu. Mesela, Âsıye ismini, Cemile yapmalıdır. Müslümana güzel isim takmak caizdir. Çocuğuna, övücü isim koymamalıdır. Mesela Reşit, Emin ismini vermemelidir. Muhyiddîn, Nûrüddîn gibi isimler de, yalan ve bidat olur. Fasıkları, cahilleri, mürtetleri böyle isimlerle çağırmak mekruhtur. Çünkü, bunlar, methedici, övücü isimlerdir. Mecaz olarak da, söylenemezler. Kendi çocuklarına, bu isimleri tefeül ederek, uğurlu olmak için koymak, caiz olur denilmiştir. Salih oldukları meşhur olan âlimleri, evliyayı bu isimler ile zikretmek caiz ve faydalıdır. İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Çocuğa konulacak isimler arasında en efdal olanı, Abdullah, sonra Abdurrahman, sonra Muhammed, sonra Ahmet, daha sonra İbrahim’dir. Allahü teâlânın isimlerinden olan Ali, Reşit, Aziz gibi isimleri de koymak caizdir. Fakat, bu isimleri söylerken hürmet etmek lazımdır. Bilerek hürmetsizlik eden kâfir olur. Mesela, ismi Abdülkadir olana, Abdülkoydur demek, Hasan yerine Hasso, İbrahim yerine İbo demek, bu isimlerle alay etmek olur. Bu isimlerle alay etmek niyet edilmezse, küfür olmaz ise de, küfre benzeyen şeyi söylemekten sakınmak lazımdır. Çocuk, dünyaya gelip, hemen ölse, ismi koymadan defnedilmez. Abdünnebi ismi caiz ise de, koymamak ihtiyatlı olur.”

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, vaazlarında;
“Veledin, çocuğun, valideyni yani ana, babası üzerinde üç hakkı vardır: Doğduğunda Müslüman ismi koymak. Akıllı olunca, kitabet, yazı, ilim ve sanat öğretmek. Baliğ, erginlik çağına ulaşınca, dini ve ahlakı güzel bir Müslüman bulup, bununla hemen evlendirmektir” buyururdu. Oğlunu ve kızını, dinin emirlerine göre yetiştirip evlendiren ana-baba, akraba ve komşular çok sevap kazanırlar.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir