istanbulda sonbahar fon müziği / FON MÜZİKLERİ için 15 fikir | müzik, su fotoğrafçılığı, film müziği

Istanbulda Sonbahar Fon Müziği

istanbulda sonbahar fon müziği

B&#;lent Orta&#;gil: ‘Artık şarkı yazamıyorum, yaşlandım!'

Haberin Devamı

Okumak ister miydiniz?
Hayır. Konservatuvarda birçok adam okuyor ama orijinal iş yapan konservatuvarlı sayısı o kadar fazla değil. Sanat yapıcı insanlar mutlaka sanat okulundan çıkar diye bir şey yok.

BEATLES'IN KARA FANATİKLERİNDEN OLDUM

Müziğe ilginiz nasıl başlamıştı?
Ben dokuz yaşındayken babamın işi sebebiyle Amerika’ya gittik. ’da. Orada televizyonu açtığında Elvis Presley’i falan görüyordun.

Benim şansım çocukluk ve teenager’lık (gençlik) dönemimin bu müziğin yaratıldığı döneme denk gelmesidir. Paul Anka’lar, The Platters’lar… Beatles çıktı ben yaşındayken. Kara fanatiklerinden oldum.
Ortaokulu Kadıköy Maarif Koleji’nde okudum. Hocalar yabancıydı, Bob Dylan falan dinletirlerdi. Onlardan da etkilendik. Türkiye’deki ticari müziğe hiç bulaşmadık. Daha sonra da kafam o yöne hiç gitmedi. ‘Müzikten para da kazanayım, herkes beni beğensin, fıstık gibi kızlar tavlayayım…’ Böyle bir dünyadan hiç nasibimi almadım.

Üniversitelerde dersler başladı bugünlerde. Sevmediği bölümlerde okumak zorunda kalan binlerce öğrenci var. Onlara ne söylersiniz?
Benim üniversiteye gitmeye başladığım çağda Türkiye bu kadar gelişmiş bir ülke değildi. Sanatla uğraşan insanlar için seçenekler son derece azdı. Ya Ajda Pekkan, Selçuk Ural, Erol Büyükburç olacaktın ya da olmayacaktın.

Ama şimdi iletişim ağı eskiye oranla çok ciddi şekilde gelişti. Eskiden Mozart gibi bir müzik dehası, Gogen gibi bir ressam tanınmadan ölüp gidebiliyordu.

Ama artık bir tuşa basıyorsun Tanzanya’daki insanın bile senden haberi oluyor. Böyle bir dünyada yapılan şey eğer gerçekten değerliyse heba olmuyor. Ama herkes de kendini dünyanın en yetenekli insanı sanmasın.

Okumakla kalmayıp uzun yıllar kimya mühendisliği de yaptınız değil mi?
Altı yıl mühendislik yaptım, sonra bıraktım. Benden CEO falan olmazdı.

Neden?
İnsanlara kötü davranamıyorum çünkü. Birilerini üzdüğüm olmuştur belki ama bundan hiç hoşlanmadım. Piyasa kurallarına göre yaşamak ve insanları buna mecbur kılmak da bana göre değil. “O zaman bunun sorumluluğunu çekeceğim arkadaş, açlıktan geberiyorsam da geberirim” dedim ve ayrıldım işimden.

HİÇBİR ZAMAN BOYUN EĞMEDİM 

Bülent Ortaçgil: ‘Artık şarkı yazamıyorum, yaşlandım

Müziğe başladığınız yıllardan bugüne bakınca ne geçiyor içinizden?
Bireysel düşüncelerin müziğini yapanların ilklerindenim ben. Benimkiler gibi şarkılar yazan bir sürü insan var şimdi. Onlar için ben bir şekilde başarabilmiş bir adamım.

Çok para kazanmadım ama bu işi çok uzun dönem yaptım ve hiçbir zaman boyun eğmedim. İyi örnek olduğumu düşünüyorum.

İçinizde ukde kalan bir şey var mı?
Ukde değil ama şu var: Ben müzikle yaşamaya karar verdimde 37 yaşındaydım. Geç bir yaş. Hiçbir şeyin yaşı yok, o da ayrı mesela ama böyle olmamasını tercih ederdim. Türkiye başka bir Türkiye olsaydı, ben de daha cesur olsaydım da 20’lerimde falan başlasaydım

Ne daha farklı olurdu?
Daha fazla üretirdim. Gençliğimde üretebileceğim şeyleri üretirdim.

KİMSE UZLAŞMIYOR, BU TEHLİKELİ 

Ülkedeki kasvetli hava Bozburun’da nasıl hissediliyor? Siyasi ve toplumsal gündeme yer verdiğiniz şarkılarınız vardır. Bir gün bu yaşananlar da girecek mi müziğinize?Bilmiyorum. Türkiye’den korkuyorum ben. Kimse kimseyi dinlemiyor. Kimse kimsenin gözünden bakmak istemiyor olanlara. Kimse uzlaşmıyor. Bu tehlikeli bir şey.

Hep biraz böyle değil miydi?
Değildi. ’den sonra Rize’ye gitmiştim konser için. İnsanların sağ-sol diye politize olduğu dönem… Sağcıların solcularla, solcuların sağcılarla dalga geçtiğini gördüm orada. Şaşkınlıktan dilimi yutmuştum.

Şimdi böyle bir şey mümkün değil. İnsanlar deşifre olmak istemiyor. Öbür türlü arkadaşlıklar bozuluyor, aileler birbirine giriyor. Ama bu enjekte edildi bize, Türklerin hep böyle olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar bağnaz, fikren bu kadar dışarı kapalı… Böyle değildi bu toplum.

Sizin ‘Beni Kategorize Etme’ diye bir şarkınız vardır
Bence milli marş olması gerekiyor şimdi. Çünkü Türkiye’nin şu andaki en ciddi sorunu bu: Sen git kendin gibilerle arkadaş ol, ben benim gibilerle…

Ülkenin politize olmasını körükleyen politikacılar böyle olmasını istiyor ama hayat böyle yürümüyor arkadaş! Sadece bir senin düşündüğün, bir de benim düşündüğüm yok. Herkesin bir düşündüğü var.

Ne olacak peki sizce bundan sonra?
Bilemiyorum. Kötü senaryoyu düşünmek bile istemiyorum.

AKP BENİM İÇİN O KADAR DA "ÖTEKİ " DEĞİLDİ

Bülent Ortaçgil: ‘Artık şarkı yazamıyorum, yaşlandım



‘Hep küçük şeyler bizi savaştıran / Küçük şeyler bizi barıştıran’ diyorsunuz bir şarkınızda (Küçük Şeyler)
Ama artık büyük şeyler oldu bizi savaştıran şeyler. ‘Ankara katliamı’ içimizi kapkara yaptı. Sorumlular belli, hâlâ oyalanıyoruz. Artık aklımızla oynamasınlar.

Nasıl barışacağız?
İlk hedef bu olmalı. Ancak o zaman olur. Daha uzlaştırıcı bir politikaya ihtiyacımız var. Ama Türkiye bunu yapar, yapmaz bilemem.

Ama umut hep vardır sizin şarkılarınızda? ‘Sen içimdeki küçük mum / Hâlâ sönmedin yanıyor musun? / () / En soğuk rüzgârlarda / En ıslak yağmurlarda bırakmadın beni’ dersiniz mesela (Mum)
Ben hep umutluyumdur, iyimserimdir. O yüzden umut yine var, hep var.

Bundan beş yıl önce dönemin Başbakan’ı Erdoğan, sanatçıların ‘demokratik açılım’ konusunda görüşlerini almak üzere bir davet vermişti. Siz de gitmiştiniz değil mi?
Gitmiştim. Bu ülkenin Başbakan’ı beni insan yerine koyup çağırıyorsa, niye kaçayım ki? Ama o toplantıya katılan müzisyenlerin çoğu gerizekâlılık etti ve müzik sorunlarını konuştu.

Halbuki açılım hakkındaki görüşlerimizi almak için çağırmışlardı bizi  En iyi konuşan İbrahim Tatlıses’ti, diğerleri egolarını sundu.

O günlerden çok daha başka bir yerdeyiz bu konuda
Açılım maçılım kalmadı. Ben AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda yaptıklarını şimdiye kadar sosyal demokrat iktidarların yapmamış olmasından acı duyuyordum. Hiçbir zaman AKP yanlısı biri olmadım ama o yıllarda o kadar da öteki değillerdi benim için.

Onlardan değilim, dünyayı onlar gibi görmüyorum ama onları öteki olarak da görmüyordum. Demokrasi böyle bir şey çünkü. İktidara geldiler mi, geldiler. Ancak benim yaşamımı değiştirmeye kalktıktan sonra onlara olan tavrım tabii ki değişti.

Bugün artık ‘bir adam’ diktatoryası altında gibiyiz. Bütün doğruları o biliyor, biz hiçbir şey bilmiyoruz. Bize öyle yap, böyle yaşa diyor, bu böyle olacak diyor, savaş çıkarıyor, savaş durduruyor Ama bu bitecek. Yerine gelen ne olur bilemem ama bu bitecek.

YAŞAMAK KARŞISINDA MAĞLUP OLUYORSUN

Yeni albüm var mı ufukta?
Üç-beş yıldır şarkı yazamıyorum. Eskizlerimi beğenmiyorum. Öyle bir sorunum olmaya başladı son yıllarda. Batılı şarkı yazıcılar çalakalem her konuda yazarlar. Ben o kadar bereketli değilim.

Gitarı iki tıngırdatıyorum; bana bir yol gösteriyor mu diye bakıyorum. “I-ıh” diyorum, bırakıyorum. Ya da bir cümle yazıyorum, sonra bakıp “Ya ben buna benzer bir şey söylemiştim” diyorum, atıyorum. Yaşlanıyorum. Fikirlerim orijinalliğini kaybediyor. İştahım azalıyor.

Çok rahatsınız bunu söylerken. Hiç mi canınızı yakmıyor bu durum?
Yo. Biterse de “Bitti arkadaş” diyebilmek lazım. Çünkü hayat böyle bir şey. Bir musluk gibi düşün; sürekli gürül gürül akacak diye bir şey yok. Zamanla yaşamak karşısında mağlup oluyorsun. Yaşlandıkça kabullenmen artıyor. Eskiden isyan ettiğim hiçbir şeye artık isyan etmiyorum.

Niye?
Şaşırmıyorum çünkü. Hayat benden o şaşkınlık hissini aldı. Dünyayı değiştirmek için söyleyeceğim şey azalıyor. “Dünya böyledir” demeye başlıyorsun. Bunlar kötü şeyler şarkı yazmak için.

İnadına “Ben dünyayı değiştireceğim, görürsünüz şimdi” demek lazım. Şimdiye kadar yaptıklarımla yarışabilir kalitede bir şey yaparsam yayımlarım, yoksa yayımlamam artık. Bugüne dek yaptıklarımın içine tükürmeyeceğim hiçbir zaman.

YAŞLANDIKÇA HUYSUZ OLMAYA BAŞLADIM

Yaş aldıkça daha mükemmeli aradığınız için böyle olmuş olabilir mi?
Aslında o kadar mükemmeliyetçi değilimdir, çalarken hata yapmaktan hiç korkmam ama olabilir. Şimdi müziği daha fazla biliyorum. Kendi orijinal tarafımı ölçebiliyorum. Ve beğenmemeye başlıyorum.

Her konuda böyle ‘süper objektif’ misinizdir?
Kimya mühendisliği insana nesnel olmayı öğretiyor.

Etrafınızdakilere, hayata da bu kadar keskin mi bakıyorsunuz?
Bilmiyorum. O kadar değil galiba.

Öyleyse eğer, bu insanı biraz huysuz biri yapar çünkü?
Yaşlandıkça huysuz olmaya başladım zaten. Karıma sor.

Bülent Ortaçgil: ‘Artık şarkı yazamıyorum, yaşlandım
Bülent-Çiğdem Ortaçgil çifti 28 yıldır evli. Birbirlerine ‘Bülentim’ ve ‘Karım’ diye hitap ediyorlar: “Bülentim, bana bir şey diyor musun, dükkâna gidiyorum”, “Karım, gel, seninle de fotoğraf çektirelim”.

40 YIL AYNI ŞARKIYI ÇALINCA DEVLET SU İŞLERİ'NDE ÇALIŞAN MEMURDAN FARKIN KALMIYOR

Çalacağınız gecelerin özellikle gece hayatı için ölü geceler olmasını istermişsiniz ki gerçekten seven gelsin, kimse geçerken uğramış olmasın
Doğru. Hayatta en nefret ettiğim şeylerin başında müziğin meze olarak kullanılması geliyor. Benim için başlı başına bir iştir müzik dinlemek. O yüzden bu kadar günlük hayatın içinde, fon olarak kullanılmasını tuhaf karşılıyorum. 

Müzik için özel bir çaba göstermek lazım. Kendi şarkılarım için de dinler dinlemez “Vay be, ne güzelmiş” demelerini istemem. Basit olmaktan, çabuk deşifre olmaktan hiç hoşlanmadım şimdiye kadar.

Peki bir şarkının o kadar da çözülecek bir tarafı yoksa ve çok geniş kitlelere hitap ediyorsa bu onun illa kötü olduğunu mu gösterir?
Ona inanmıyorum. Her şarkının alıcısı var. Bu dinleyenin seçimine bağlı. “Benim müziğim değerlidir ama Orhan Gencebay’ınki değildir” falan demiyorum. Beni beğenen beni dinler, öbürünü beğenen onu dinler.

Hiç var mı sizin ‘öbüründen’ beğendiğiniz?
Beğendiğim ya da “Yahu ne kadar amacına uygun yapılmış” dediğim pop şarkıları vardır. Mustafa Sandal’ın, Kenan Doğulu’nun şarkıları mesela. Sezen Aksu’nun öyle birçok şarkısı vardır. Onlara güzel şarkı demekten hiç kaçınmıyorum. Ama beni alıp götüren, başkalaştıran öyle şarkılar arasından pek çıkmaz.

"ŞIK LATİFE" EN AZ SEVDİĞİM ŞARKIM

Şarkılarınız bir filmde geçince ya da Müslüm Gürses, Teoman, Gülben Ergen gibi çok ünlü biri söyleyince her yerde çalmaya başlıyor, bu duruma inceden bozuluyorsunuz değil mi?
Bozuluyorum. Çünkü yüzüm tanınır oluyor. bin tane fotoğraf çektirmem gerekiyor. Otobüse, dolmuşa binemiyorum. Tabii sizi dinlemesi olası ama hiç dinlememiş insanlar da böylelikle dinlemeye başlıyor. Bu bir şans ama

Siz pek vermezsiniz şarkılarınızı. Nasıl oldu da ‘Eylül Akşamı’nı verdiniz ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ filmine?
Vermem diye bir şey yok. Onlar almazlar genelde. Benim şarkılarımdan para kazanılmaz kolay kolay.

Orasıyla burasıyla oynayıp cingıl yapıyorlar bütün şarkıları
Benim bir-iki şarkım da reklamlarda kullanıldı. Onlarda da sözlerini vermedim. Müziğin parasal ilişkiye dönüşmesi kaçınılmaz bir noktadan sonra. Ben de para mukabili bazı şeyler yaptım. Ama şarkıların tüketim malzemesi olmasından hazzetmediğim bir gerçek.

Konserlerde hep aynı şarkıları istediklerinde kızıyorsunuz dinleyiciye. Birkaç kez şahit oldum
 Olabilir. Türkiye’deki dinleyici çok tutucu. Hiç yeni bir şey dinlemek istemiyor. Beni sevenler bile öyle. Ama 40 yıl aynı şarkıyı çalınca Devlet Su İşleri’nde çalışan memurdan farkın kalmıyor.

Bu söylediğiniz çok acımasızca aslında. İnsan istiyor ki o çok sevdiği şarkıyı, yazan da hep özel duygularla söylesin
Bir şarkıyı hep aynı zevk ve heyecanla söylemen imkansız. ‘Benimle Oynar Mısın’ı hangi duyguyla yazdığımı şimdi hatırlayamıyorum bile. Birkaç şarkımı her konserde mutlaka çalarım ama bis şarkısı olarak ‘Şık Latife’ falan istediklerinde “O kadar da değil” diyorum. Hiç sevmiyorum o şarkımı.

Aa?
En az sevdiğim diyeyim hadi.

En az kıymeti bilinen şarkınız hangisi peki?
‘Çoktular Ama Hiç Yoktular’. Bir türlü ısınamadılar ona. Biraz tuhaf bitiyor, ondan herhalde.

 BOZBURUN İLK GÖRÜŞTE AŞKTI

Bülent Ortaçgil: ‘Artık şarkı yazamıyorum, yaşlandım

Sizi ‘kent ozanı’ diye biliyoruz ama siz yılın yarısını küçük bir tatil beldesinde geçiriyorsunuz
Ben şehir çocuğuyum. Beğendiğim şeyler de şehirlilerin beğendiği şeyler. Dolayısıyla ‘kent ozanı’ tabiri o kadar da yanlış değil. Ama Lou Reed gibi bir kent şarkıcısı da değilim. İstanbul’da da Kanlıca’da oturuyorum.

Beyoğlu’nda falan yaşamak istemem doğrusunu istersen. Çünkü yoruluyorum. İstanbul’daki hıza yetişmem mümkün değil. Buradaki daha az materyale bakmak, bir don paçayla yazı geçirmek… Bunlar bana iyi geliyor. Duygusal olarak rahatlıyorum.  

Yıllar içinde şehirdeki ne gibi değişiklikler oldu?
İstanbul kanser hücresi gibi, inanılmaz büyüyor. Giderek kuraldışı bir şehir haline geldi. Türklerin her işi biraz öyle olmaya başladı. Hiçbir şeyde kural tanımıyoruz. Birbirimize saygımız yok, empati yapamıyoruz.

Şehir hayatı da giderek zorlaşıyor. Bir yerden bir yere gitmek çok zor artık. İnsanlar korkunç bir acele halinde. Buradan İstanbul’a gittiğimde ancak 10 günde profesyonel İstanbullu gibi davranmaya başlayabiliyorum.

GÜNLERİ UNUTMAK MÜKEMMEL BİR ŞEY

Bozburun ilk görüşte aşk mıydı?
İlk görüşte aşktı. Burada yaşayan arkadaşlarımız vardı. Onlar için gelmiştik, kaldık. İlk geldiğim zaman burada bir pizzacı açtım.

Bir Alman kız vardı, o mutfakta çalışıyordu, ben de garsonluk yapıyordum. Konserler artmaya başlayınca kapattım.Şimdiki evimizin karşı tarafında oturuyorduk. Oradan da manzara çok acayiptir.

Altı ay oradan güneşin batışına baktım ve hiç sıkılmadım. “Bozburun” şarkısını öyle yazdım. Şimdi burası da çok değişti. Bozburun’u sevmiyoruz eskisi kadar. Bütün tatil beldeleri değişiyor. Herkes para pul derdine düşüyor. Yine de bir şekilde izole bir hayat sürüyoruz burada.

Nasıl geçiyor burada bir gün?
Hiçbir şey yapmamanın keyif olduğu bir hayat var burada. Bir hafta falan kaldıktan sonra “Bugün günlerden ne?” noktasına geliyorsun. Günleri unutmak mükemmel bir şey. Yazın yedi gibi uyanır, çişimi denize yaparım.

Bir köpeğimiz vardı, öldü geçen sene. Onunla birlikte denize girerdik. Sabah bir saat yüzerim evin önünde. Sonra kahvaltı ederim. Gazeteyi beklerim hasretle. Akşamüstüne kadar onu okurum. Arada kitap karıştırırım. Son zamanlarda Murat Menteş okumak hoşuma gidiyor.

İstanbul’da nasıl bir rutininiz var?
Buradakine benzer. Orada da yüzmeye gidiyorum haftada bir-iki gün. Sportif biri değilim ama yıllar geçtikçe aynı alışkanlıklarla yaşamaktan kilo alıyorsun. Romatizmal şeyler başlıyor. Benim de arızalarım var. Hareket etmem lazım. Yüzmek de en güzel hareket.

 GENÇ MÜZİSYENLERİ PEK TAKİP ETMİYORUM AMA KALBEN'İ ÇOK BEĞENDİM

Kimleri dinliyorsunuz bu aralar?
Son takıntım Avishai Cohen. Yavaş yavaş enstrümanını iyi çalanları, sözsüz müzik yapanları dinlemekten zevk almaya başladım. Onlar da genelde caz müziği kökenli oluyorlar; Keith Jarrett, Brad Mehldau… Dream TV’nin ‘Akustik’ diye bir programı var, onu dinlemekten büyük haz alıyorum.

Yüzyüzeyken Konuşuruz, Yok Öyle Kararlı Şeyler, Biz, Kalben… Bu gençleri nasıl buluyorsunuz?
O kadar takip etmiyorum ama Kalben’i dinledim. Çok da beğendim. Tanımak da istiyorum. İstanbul’a bir gideyim, çaldığı yerlere bakarım. Ama ona biraz daha gitar çalışmasını tavsiye edebilirim. Çünkü şarkılarının sözleri ve o dünyası çok orijinal. Müzikalite biraz daha arkadan geliyor. Onu da çözerse eğer, son derece iyi bir şarkı yazıcı olacağına inanıyorum.

Çok genç rock gruplarını bilmiyorum. Ama merak ettiklerim var. Bir vesile olsa Büyük Ev Ablukada’yı dinlemek isterim mesela. Jehan’la (Barbur), Birsen’le (Tezer) birlikte çalıyoruz zaten. Yeğenim de Korhan’la (Futacı) çalıyor. Onları saymıyorum.

Müzik yarışmalarından jürilik teklifleri falan gelmiyor mu hiç size?
Ben suratsız herifin tekiyim, jüri üyeliği falan yapabileceğimi hiç sanmıyorum.

Bugün müzik piyasasının bugün en büyük sorunu ne sizce?
Daha kurumlaşmayı tamamlamamış olması. Müzik satılamıyor artık. Bunu yapmaya kalkan insanlar da para kazanamadıkları için bu dünyayı bilgisayara falan hapsetmeye kalktılar.

Artık elle tutamıyorsun müziği. Havale ediyorsun oradan oraya. Whatsapp’la yolluyorsun. Bir takım sinyaller haline dönüştürüyorsun. Bu dünyada da böyle belki ama öbür türlü yürüyen bir pazar da var başka ülkelerde.

Bülent Ortaçgil: ‘Artık şarkı yazamıyorum, yaşlandım

“Benim bir politik görüşüm var, dünyayla ilgili görüşlerim var. Ama bunlar bana şarkı yazdıran şeyler değil. Yani diyelim ki sosyal bir tema nedeniyle ben bir konser verebilirim ki verdim zamanında. Bu da (Hasankeyf konserini kastediyor) öyle nedenlerle verilmiş bir konser aslında. Ve kendi içimde düşündüğüm, nedenini bulduğum sosyal şeylerim var benim. Ama onlar tam anlamıyla bana şarkı yazdırmıyor. Benim uykularımı kaçıran şeyler genellikle aşk temaları falan oluyor. Yine şarkıları yazdıran şeyler keyifli değil de keyifsiz şeyler oluyor. Kendimle ilgili dertler oluyor. Daha bireysel şeyler oluyor.”

Böyle söylüyor Teoman, Hasankeyf konserinde. O günlerden bugüne geçen zamanda da şarkılarında aslında benzer temaları görmekteyiz. Bir genellemeye gitmeyi denersek; Teoman’ın şarkılarında aşkın yanı sıra şu temaları da çok sık görürüz: Geçmişteki bir zamana duyulan özlem, yalnızlık, ayrılık, kendinden hoşnut olmayan adam vs. Ve bu temalarla örülü şarkıların birçoğunda da şöyle ya da böyle aşkın izlerini bulmak mümkün. Sanatçı, kendi ismini taşıyan, tarihli ilk albümüyle de bunu doğruluyor aslında. Baştan söylemem gerekir ki; Teoman’ın rock müzikteki yerini, ses rengini, sahnedeki büyüsünü herkes şöyle ya da böyle bilir. Ancak belki üzerinde daha az durulan özelliği onun muhteşem bir şarkı sözü yazarı olması. “Teoman” adlı ilk albümünde hemen bunu görürüz:

“Ne ekmek ne de su

Sensizlik korkusu

İstemem yeter ki sen

Yanımda ol yeter”

Edebiyatla da en başından beri içli dışlı olan, Milan Kundera’yı çok seven Teoman’ın kafiye ve redifleri, dize formunda yazdığı sözler sıkı kalem oynattığını da gösteriyor. Müzisyenin kült olmuş, efsaneleşmiş, herkesin hafızalarına kazınan pek çok şarkısı var ve bunlar hep farklı farklı albümlerden. Bunlardan biri yine ilk albümünde karşılıyor bizi: Papatya. Bir yerde çaldığında herkesin kolayca tanıdığı bu şarkı da ta ’den sesleniyor bize.

“Zaman mı değişti yoksa ben mi

Geride kaldı o günler

Aklım belli karışmış

Yüzümde gölgeler

Senin için saklayıp, sana getirip

Anlattığım her şey

Artık çok boş geliyor

Yalan tüm kelimeler”

Daha ilk albümüyle geçmişte yitip giden bir şeyin kafasını kurcaladığını belli eder Teoman. Öyle ki, ’deki bir açıklamasında şunları söylüyor: “Konsere çıkmazsam mutsuz olurum. Hatta parasını almayayım ama konsere gideyim. Benim oraya çıkmaya ihtiyacım var. Ben o şarkıları söyleyince bir sürü şey birbirine bağlanıyor. Çünkü o şarkılarda gerçekten kendimi anlatıyorum. Anlatırken o yazdığım zamanı hatırlıyorum. O yazdığım zamanı hatırlarken daha önceki çocukluğuma dönüyorum. O gitar çaldığım zamanı hatırlıyorum. Onların hepsinin bende güzel yükleri var. Onların hepsi birdenbire film şeridi gibi önümden geçiyorlar.” Geçmişe dönüp bakma hali, şarkılarından öte, hayatının diğer alanlarında da var belli ki.

İlk albümü çıktıktan sonra İstiklal Caddesi’nde yürüyemeyen Teoman, senesinde de ikinci albümüyle Türk rock müziğine büyük katkı sunmaya devam ediyor. Dünden bugüne herkesin aşina olduğu birkaç Teoman şarkısını bu ikinci albümde de bulabiliyoruz. Albümün adı: “O”. Albüme adını veren şarkı klasikleşmiş bir Teoman şarkısıdır tabii:

“O her şeyi kendi yanından görüp

Almak istediğini alır

Başka şey düşünmez

Beni unuturdu”

Ben müzisyenin tüm albümlerini sırasıyla dinledikten sonra fark ettim ki, Teoman’ın neredeyse tüm şarkıları efsaneleşmiş halde. Bu nasıl oluyor anlamıyorum. Hani bir müzisyeni, şarkıcıyı seversiniz. Çıkarttığı bir albümünde 3, 4 ya da 5 tane favori parçanız olur. Ama Teoman’ın şarkıları bu anlamda çok az ıska geçti benim için. Üstelik dediğim gibi, geçmişten bugüne klasik haline gelen şarkıları da hep bambaşka albümlerinden. Yine “O” adlı ikinci albümünde bizi “Bazı Yalanlar”, “Gemiler” gibi şarkılar karşılıyor. Tabii “Gemiler”, Teoman’a ait değil. Ancak bu şarkılar da internette basit bir “Teoman” araması yaptığınızda karşınıza hemen çıkacak şarkılardan. Teoman’ın etkileyici bir şarkı sözü yazarı olduğunu Bazı Yalanlar’ın sözleriyle de görmek mümkün:

&#;Yalanlarımız güzel, inanması zevkli

Bir şey sevmeye değerse ölmeye de değer mi?

Birkaç uyku hapı

Birkaç kıskançlık krizi

Elimizde bunlar var

Mutlu olmaya yetmez ki”

Bu ikinci albümden dikkat çekmek istediğim iki şarkı daha var. Birincisi Ahmet Erhan’ın “Oğul” şiirinin şarkısı. Teoman, edebiyatla geçmişten bu yana içli dışlı olduğunu daha ikinci albümünde gösteriyor. ’te yitirdiğimiz şair ve öykü yazarı Ahmet Erhan’ın “Oğul” şiiri, Teoman’ın müthiş sesi ve yorumuyla, sözlerin de biraz değişmesiyle benim için unutulmazlar arasında yerini aldı:

“Anne ben geldim

Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?

Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın…”

Teoman’ın şarkılarında anne ve baba figürleri de oldukça önemli aslında. Çok küçük yaşta babasını kaybeden müzisyen, annesi ve anneannesiyle büyüyor. Çocukluğunda ve belki ileriki yıllarında da bir baba figürü aradığını tahmin etmek zor değil. Dikkat çekmek istediğim ikinci bir şarkı da yine geçmişe dönüp bakan bir adamın portesini çiziyor: “Kişisel Bir Şey” şarkısı.

“Bilirim geri gelmezler ama

En güzel günleriydi onlar hayatımın

Bazen bir fısıltı çıkar

Bağırmaya çalışınca

Tek bir umut bile yok mu

İnsan geçmişle yaşayınca

Son kez inan yalan olsa da

Bazen bir rüya yeter

Kendimi kandırabilirim

İkimiz de görürsek eğer”

Aradan iki sene geçer. Teoman artık büyük çapta bir şöhrete ulaşmıştır. Çocukluğundaki Kiss, Deep Purple hayranlığıyla başlayan rock yıldızı olma, beğenilme arzusuna sahiptir artık. yılında çıkan “17” albümü bu şöhretini pekiştirdiği gibi, oldukça maharetli bir şarkı sözü yazarı olduğunu da ispatlar. Bu albüm de, klasikleşen pek çok şarkının olduğu bir albümdür. En meşhur şarkılarından “Paramparça” da bu albümdedir:

“Bugün benim doğum günüm

Hem sarhoşum hem yastayım

Bir bar taburesi üstünde

Babamın öldüğü yaştayım”

Bar, alkol, keder, erken yaşta kaybedilen baba… Bu şarkıyla çizilen adamın portresi de kabaca bunlardır. Ve garip ki bu şarkı da, sanki daha yeni çıkmış gibi hala herkesin ezberinde. Şarkı yalnızca babasının öldüğü yaşa giren bir adamdan bahsetmez. Sanatçının diğer pek çok şarkısında görebileceğimiz üzere, kadınlar bu parçada da vardır:

“Takatim yok, yine de telefona sarıldım

Son bir özür için, tüm sevdiğim kadınlardan

Aradım, mesajlar çıktı kapattım

Telesekretere konuşamayanlardanım”

yılında çıkan bu “17” albümünde kült haline gelmiş daha hangi şarkılar yok ki? “Zamparanın Ölümü,” “Uykusuz Her Gece”, Şebnem Ferah’ın da müthiş sesiyle eşlik ettiği “İki Yabancı” yine bu albümde yer alan parçalardan. Albüme adını veren çok meşhur parça 17 ise, büyük olasılıkla Erdal Eren’e yazıldı. 12 Eylül mahkemelerinde idamına karar verilen 17 yaşındaki Erdal Eren, bilindiği üzere idama yaşı tutmadığı için 18 yaşında olarak gösterilmişti. Ayrıca Erdal Eren, Teoman&#;ın akrabasıdır. Teoman’ın amcasının eşinin yeğeni olan Erdal Eren, Türkiye yakın tarihinin de en önemli figürlerinden biridir. Müzisyen, şarkılarında fazla politik temalar belirlememiş olsa dahi, 17 parçasını belki yalnızca bir akrabasının başına gelenlere duyduğu üzüntüden yazdı, ancak bahsi geçen kişi politik olduğundan, şarkı da ister istemez politiktir:

“Oyundan kalkmak isterken

Kağıtlar dağıtılmış

Bu hava boşluğunda

Artık her şey satılıkmış

Trafikte akmayan

Hep onun şeridiyken

Söylediği son şarkı

Elveda zalim dünyaymış

Daha on yedi on yedi on yedi 17&#;ymiş”

Oldukça üretken bir şarkıcı olan Teoman, yılında da “Gönülçelen” albümüyle müzik piyasasına damga vurur. Bir edebiyat sevdalısı olan müzisyen, bu albümün adını da J.D. Salinger’in romanı “Gönülçelen”den (Çavdar Tarlasında Çocuklar) alır. Artık bıkkınlık getirmiş olabilirim ama, bu albüm de klasikleşmiş pek çok Teoman parçasının olduğu bir albümdür. Dediğim gibi, neredeyse hiçbir albümünde bu konuda ıska geçmemiş kendisi. Bu albümde de önemli iki cover görüyoruz: “Anlıyorsun Değil mi?” ve “Sevdim Seni Bir Kere”. Teoman, bu iki şarkıyı çocukluğundan beri çok severmiş. Aynı albümde “İstanbul’da Sonbahar” şarkısını görüyoruz. Çocukluk, geçmiş zaman, anne, İstanbul gibi temalar hakim bu şarkıya:

“Mevsim rüzgarları, ne zaman eserse

O zaman hatırlarım, çocukluk rüyalarım

Şeytan uçurtmalarım

Öper beni annem, yanaklarımdan

Güzel bir rüyada, sanki sevdiklerim

Hayattalarken hala”

Bir başka önemli parça da “İstasyon İnsanları”. Şarkı “Ruhi&#;dir benim adım, hiç çıkamam evimden” diye başlar. Buradaki Ruhi, Teoman’ın küçük yaşta kaybettiği babasının lakabıdır. Asıl adı Hasan Bahri olan babaya, fazla duygusal olduğundan memleketinde “Ruhi” denilirmiş. Ve Teoman, yılında albümü üzerine verdiği bir röportajda “Ruhi karakteri benim alter egom.” diyor. Muhtemel ki bu keşfi bir hekimle beraber yaptı. Neden, derseniz Gönülçelen albümünde “Doktor” diye bir parça da var. Ve Teoman’ın bizzat doktora gidip gelmeleri bu parçayı önemli ölçüde oluşturdu. Teoman’a “Teoman Bey, içinizdeki boşluk o kadar büyük ki ne koysanız dolmuyor.” diyen bir doktoru varmış vakti zamanında. Eh, şarkının başındaki “Öyle büyük ki inan doktor içimdeki boşluğum/ Ne koyarsam koyayım hiç dolmuyor” sözlerini buradan aldığını anlamak zor olmasa gerek.

Veee Zamparanın Ölümü İkinci ve Son Bölüm adlı parça da bu albümde yerini alıyor. Parçanın açılışında, rock ve elektronik müziğin özgün ismi Pamela Spence’yi görüyoruz:

“Galiba kendinizi pek enteresan sanıyorsunuz

Büyümeyen adam sendromu bu ama yaşlanıyorsunuz

Küstah taklidi yapan erkekler familyasından

Milyarlarca zavallı adam midemi kaldıran”

Şarkı müthiş bir karşılık atışma, desek yeridir. Bir önceki albümde zampara tek başına bir şeyler anlatıyorken bu ikinci şarkıda kadının bakış açısı da veriliyor. Üstelik müthiş sarkastik, çarpıcı ve nokta atışı ifadelerle. Aradan iki yıl daha geçiyor ki, yıllı “Teo” albümü piyasaya sürülüyor.

Burada en az parça kadar klibiyle de meşhur olan “Kupa Kızı ve Sinek Valesi” var ve herkesi müthiş etkiliyor. Türk rock müzik grupları arasında en sevilen isimlerden Vega’nın bir parçası olan bu şarkı, Teoman’ın sözler üzerinde biraz oynamasıyla son halini alıyor. Bir animasyon klip çekilen bu şarkı, Teoman’ın en efsane parçalarından biri. Yayımlandığı günden bugüne de bu değerini hiç yitirmedi, desek yeridir. Eminim ki sözleri okurken bile parçanın melodileri ve Teoman’ın sesi kafanızda çınlayacak:

“Saçların mı ıslak yoksa ıslak mı yaşamak dedim

Senin için rüzgarda hep yağmur mu var

Gözlerin mi daldı yoksa sıkıldın mı sorulardan

Hiç geçmez mi gözlerinden bu sonbahar?”

Müthiş bir aşk, ayrılık, hüzün şarkısı olan bu parça da Teoman’ın sık kullandığı temalara sahip. Ünlü rock şarkıcısı bu albümde de eskilere bir selam çakıyor: Kol Düğmeleri ve Resimdeki Gözyaşları “Teo” albümünde, sanatçının yorumladığı parçalar arasında. Albümde bir başka “unutulmayan aşk” parçası da var ve bu da, Teoman’ı Teoman yapan parçalardan olsa gerek:

“Sıkı bir yağmur yağsa şimdi, beni de oluklardan akıtsa

Sonra denize karışsam eğer o beni çağırırsa

Yalnızım uçurum kıyısında, hayat ve ölüm arasında

Tüm hayatım akıp geçiyor ayaklarımın altında

Daha kaç vücut gerekli, benim seni unutmama”

’e geliyoruz. Milenyum çağına gireli 4 sene olmuş. Ancak internet, telefon hala daha o kadar yaygın değil. Girmekle iyi mi ettik kötü mü ettik bilinmeyen bu milenyum çağında Teo, bize yine harika parçalar sunmaya devam ediyor. , onun “En Güzel Hikayem” albümüyle boy gösterdiği yıl. Benim için de en sert parçalarının yer aldığı albümlerinden biri. Sertlikten kastım gitarın, baterinin sertliğinden ziyade sözlerin azameti. Hayatın bir boşluk, anlamsızlık olduğuna dair düşünceleri daha da güçlenmiş gibidir bu albümüyle. Her şeyin gelip geçiciliği, kötülerin kötülük yapıp dünyadan gitmesi, hiçbir fikrin, kavramın, görüşün sabit bir güçle hep aynı yerde kalamaması vurur yüzümüze adeta Güzel Bir Gün’de:

“Suç yok, suçlu yok

Hayat böyle anladım

Aşk yok, artık yok

Ama zamanla alıştım.”

Ve bu hiçlik, bu nihilizm nakaratta zirve noktasına ulaşır:

“Sorma neden, niçin

Her şey yalnızlıktan

Bak bak bak güzel bir gün ölmek için”

Albümün en “uçlarda gezinen” şarkılarından biri bu, benim için. Aynı uçlarda gezinme hali “Bugün” şarkısında da keskin bir şekilde devam eder:

“Hayat koyu bir bardak

Sert bir pornoydu dün

Bir tuzağa kaptırmıştım kendimi

Ama eminim Tanrı var bugün”

Burada çizilen adamın portresinde de kararsızlıklar, gel gitler, çelişkiler, kafa karışıklığı oldukça hakimdir. Onun üstüne bir varoluş sancısı da bitmek bitmez ve her geçen gün daha da şiddetli bir şekilde adamı ele geçirir. Türk rock müzik tarihinde, hatta belki Türk müziğinde en erotik şarkı sözlerinin olduğu parçalardan biri de bana göre bu albümde yer alıyor: “Duş”, aslında adıyla da temasına dair biraz ipucu verir gibidir. Hele parçanın sahibi Teoman olunca… Tümüyle seksüel bir birleşimin anlatıldığı bu şarkıda, hazzın doruklarına varan bir adamın artık kafasını karıştıran her şeyden uzaklaştığı, hiçbir şeyi umursamadığı anlatılır:

“Eğildim, öptüm dudaklarından

Saç telin vücudundan

Küvete aktığında

İçindeyim, içimdesin anladım

Aşk kanımda, kasıklarımda

Çok mutluyum şu anda

Ellerim vücudunda

Umurumda değil artık dünya”

Cinselliği şarkılarına ustalıklı bir şekilde yediren müzisyen, şarkı sözü yazabilme yeteneğiyle de bu özelliğini iyiden iyiye konuşturur. Teoman artık en çok aranılan, çokça konser veren, müzik programlarında videoları sık sık dönen, arzu duyulan bir rock yıldızı olmuştur bile. Çocukken hayalini kurduğu şeyleri elde etmiştir. ’da yeni albümü “Renkli Rüyalar Oteli” ile bize yepyeni dizeler, besteler, parçalar getirmiştir.

Albüme adını veren şarkıyla başlayalım önce. Teoman’ın hemen her konserinde söyleyip çalmayı sürdürdüğü Renkli Rüyalar Oteli de yine geçmişe bakan bir adamın portresini çizer. Teoman’ın şarkılarında “-di’li geçmiş zaman eki”ni bolca görebilirsiniz. Bu parça da adeta hasreti çekilen bir kadına yazılmış gibidir:

“Arabayı sen kullan demiştim içkiliyim

Boş ver yutalım şeritleri bas gaza dedin

Bu otel güzel, adını sevdim

Orda öyle yerlerime dokun

Dokunmadığı kimsenin

Sarhoş olsak ya

Kimiz unutsak ya

Bulut olup iç içe

Bardaktan boşalsak ya”

Parça, açılış cümlelerinden itibaren dünyayı unutup sarhoşluğun ve cinselliğin avutucu dünyasına açılır gibidir. Özellikle de “Sarhoş olsak ya/ Kimiz unutsak ya” dizeleri, bana Fransız şair Charles Baudelaire’in Paris Sıkıntısı’ndaki şu sözlerini anımsatır: “Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda. Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun&#;”

Aynı albümde, Erdal Eren’e ve aslında 12 Eylül Darbesi’nin mağdurlarına yine bir selam çakma vardır. “İki Çocuk”, 12 Eylül’ü anlatan haberlerin ses kayıtlarıyla açılır. Erdal Eren ismini yine duyarız. Ve ardından Teo başlar:

“El sallamıştı annesine

Bayram izni dönüşünde

Hissetmiş miydi oğlunu

Kurşun kalbi deldiğine

Kan revan içinde

Yan yana aynı köprüde

Annelerinin rüyalarında

Öldükleri yaşlarıyla

Ateşi harlı delikanlılar

Ne şehit ne kahramanlar

Düşmansız bir savaşta

Düştüler kalkmayacaklar”

12 Eylül ’in üzerinden 29 yıl geçmiş. Artık dijitalleşme tüm dünyayı etkisi altına almaya başlamış. Yıl Teoman aynı Teoman. Yer yer kayboluş hisleri, yer yer eski İstanbul sokaklarında avare gezintiler, sarhoşluk, kadınlar, geçmişe özlem, geleceğe karamsar bir bakış… “İnsanlık Halleri” albümü çıkıyor bu yıl. 11 şarkılık albümde neler yok ki…

Bir yanıyla asi bir kadını, bir yanıyla ufak ve kırılgan bir kız çocuğunu anlattığı Uçurtmalar herkesin kulaklarında. Üstelik, Teoman’ın daha önceki bazı şarkılarında da görebileceğimiz üzere; alışılageldik bir rock formunda değil bu parça. Tüm şarkıya piyano hakim adeta. Ve atonal bir parça bu. Teoman, kimi şarkılarında şiir okur gibi boy gösterir. Uçurtmalar da öyle bir şarkı:

“En sevdiği renk mor olan kadın

En sevdiği kelime asi

En sevdiği oyun incitmek beni

Hıncı çocukluktan kalma yara izi

Zamanı, yaralarla ölçen kadın

Geçmişiyle kavgalı

Tanrı&#;ya sığınan kız çocuğu geceleri

İsyankar gündüzleri”

Teoman’ın müthiş sesi, çıktığı tizler, büyülü sesi tüm görkemiyle bu parçada dinleyeni içine alıyor. Bize “Kim bu şarkıdaki kadın?” dedirtiyor adeta. O kadına duyulan özlem, gitmek gerekliliği, gidememenin hüznü, yerleşik olmaktan kaçış hali… Şarkının nakaratında ne ararsan var:

“İpleri dolaşmış uçurtmalar misali

Ne beraber uçabildik, boş verip şu dünyayı

Ne gidebildik kendi yolumuza

Rüzgarda savruk, başına buyruk

Senle ben”

Teoman yıllar yılı gece hayatında aktif bir isimdi. Sansasyonel olaylarıyla da magazin dünyasında çok duyuldu ismi. Onun böyle bir amacı olduğunu düşünmedim hiç. Ancak kameralar her yerdeydi. O, Cihangir’deki, Karaköy’deki, Beyoğlu’ndaki mekanlarda sık sık görülürdü. Sabahın ilk ışıkları evine yeni gittiği saatlerdi onun. Bir keresinde bir muhabir “Beyoğlu’nu neden bu kadar seviyorsunuz?” demişti. Teoman alkollü ve sarhoş şekilde yanıt vermişti: “O olmadan İstanbul olmaz.” Şarkılarında İstanbul’u gerek semt adlarıyla gerek “köprü” gibi isimlerle sık görürüz. Bu albümde de “Galata’da Rıhtımda” parçası vardır:

“Ne yazık demiştin

Sevgi yok hiç gözlerinde

Yıldızların altında

Boş ver demiştin konuşma

Galata&#;da rıhtımda”

İstanbul, Teo’nun birçok parçasında bir arka fon olarak durur. Mekanlarsa hemen her zaman tarihi yarımada ya da diğer adıyla suriçi İstanbul’dur. Gitarın çıkardığı seslerden Teoman’ın ses hareketlerine, sözlere kadar oldukça protest diyebileceğiniz bir başka şarkı da var bu albümde: Fahişe. Üniversitede kadınlar üzerinde tez hazırlamış olan Teoman, bu parçasında da toplumsal cinsiyeti, seks işçiliğini vs. bir arada masaya yatırır gibidir. Ölümden çok korkan müzisyeni, şarkısında adeta bu korkusuna da baş kaldırmışa benzer:

“Herkes dedi merak içinde, ölümden sonra hayat var mı diye?

Boşuna düşünürler, sanki hayat varmış gibi ölümden önce”

Ve parçanın en çarpıcı, en dik kafalı, en protest diyebileceğimiz kısımlarını kim unutabilir? Kimse unutmamış olacak ki, Teo konserlerinde parçanın bu kısmını söylediğinde, dinleyiciler de genelde alkış tutar:

“Sordum niye sattın diye yoksulluğunu?

Dedi elimdeki sadece oydu, niye sattın vücudunu?

Daha mı kötü dedi satmaktan ruhumu?”

Şarkının sonlarında da suçu fahişeye değil dünyaya bağlar Teoman. Aşağıdaki alıntının ilk cümlesi bana ayrıca varoluşçuların görüşlerini hatırlatır. “Tek başıma, bu vücutla, fırlatıldım bu dünyaya.”  Varoluşçu anlayışta da insanın dünyaya fırlatıldığı ve bu boşlukta yaşadığı çok yaygın bir görüştür.

“Tek başıma, bu vücutla, fırlatıldım bu dünyaya

Aşk da basit, pişmanlık da, hayat hoyrat bu zamanda

Şahin kuşa, kuzgun leşe, ben değil bu dünya fahişe”

Teoman’ın röportajlarına, katıldığı programlarda ettiği laflara baktığınızda onda bir farklılık görmek oldukça kolay. Aslında bu farklılık açık sözlülüğünden ileri geliyor. Yaşam tarzını, şarkı sözlerini seversiniz sevmezsiniz orası ayrı ama açık sözlülüğü, aslında pek çok kişinin içinden geçen hisleri gerek şarkılarında gerek söyleşilerinde hiç dolanmadan söylemesi, belki de Teoman’ın en özgün yanlarından biri. Bu açık sözlülüğünü aynı albümdeki “Ruhun Sarışın” şarkısında da görüyoruz. Hoş, Fahişe şarkısı için toplumsal cinsiyete varan yorumlarda bulunmuş olsam da, bu parçada Teo “sarışın”ın oldukça cinsiyetçi anlamını kullanır:

“Acıtıyor güzelliğin, farkında mısın?

Tenin esmer, ruhun sarışın

Çağırıyorsun günaha, sen şeytan mısın?

Tenin sıcak, tenin kıvrak, ruhun sarışın”

’e sürüyoruz arabaları. Milenyuma geçişin üzerinden 11 sene geçmiş. O yıl doğanlar şimdi 11 yaşında olmuş. O yıl üniversite okuyanların birçoğu şimdi işe girmiş, iş kurmuş, batmış, çıkmış, evlenmiş, boşanmış, çocuk sahibi olmuş. Teoman ise, kendisinin de deyimiyle 12 yaşındaki bir çocukla yetişkin bir adamın aklına sahiptir hala. Ve kafası müzik dışında birçok konuda hala çok karışıktır. ’de çıkardığı Aşk & Gurur albümü, isim itibarıyla size bir şeyi anımsattı mı? yüzyılda yaşamış olan, İngiliz yazar Jane Austen tarafından kaleme alınan “Aşk ve Gurur” romanını? Muhtemel ki Teo, albüm ismini bu romanın adından almıştır.

Albümde yine aynı, benzer bir adamın birbirinden farklı ruh hallerini görmek mümkün. Geçip giden yılların izini süren bir adam, mazi, nostalji… Klibiyle de büyük sükse yapmış olan “Tek Başına Dans” şarkısı örneğin:

“Bu yağmur bu deniz bu kumsal

Bu yıldızlar geçen yıllar

Bu sarhoşlar bu yalnızlar

Kalbi kırık eski dostlar

Belki önümüz yaz

Gideriz bi yerlere

Belki dans edersin

Kumsalda yalnız başına”

Yine “Kalbimi söktüm, seni kazıyayım derken” gibi müthiş mecazların yer aldığı “İstanbul’da” şarkısı da enfestir. Tabii bu parçanın melodisi, Calogero adlı şarkıcının “Passage des Cyclones” şarkısıyla birebir aynıdır. Sadece ve sadece 7 notanın olduğu şu koskoca dünyada, müzisyenler de birbirlerinin bestelerinden, müziklerinden etkilenirler. “Sample” dediğimiz olay da zaten, bir şarkıdaki bir bölümün aynen ya da biraz değiştirilerek bir başka parçada kullanılması anlamına gelir.

Evet! Artık ’e girdik. Her şey çoktan dijitalleşti bile. Herkesin elinde akıllı telefonlar var. Herkesin önüne cazip fırsatların sunulduğu reklamlar çıkıyor. Kaçınılmaz geleceğe geldik. Teoman’sa, eski albümlerinde yer alan toplam 17 şarkısını yeniden yorumlayıp “Yavaş Yavaş” albümüyle sunuyor.

Albümün adı neyi kastediyor olabilir? Yavaş yavaş hayatın sonuna doğru gelmeyi mi? Bu albümde Martılar’dan Çoban Yıldızı’na, Gündüz Düşü’nden Aşk Kırıntıları’na, Renkli Rüyalar Oteli’nden Rapsodi İstanbul’a kadar pek çok parça var. Ayrıca Teoman’ın albümün çıkmasından yaklaşık 2 sene önce, Aralık ’de de bir evlilik geçiyor başından. Bir yandan gece karanlığının içerisinde, eski İstanbul’un sokaklarında sarhoşlukla tüm kederleri unutmayı deneyen adam, bir yandan da düzenli bir hayat kurmayı deniyor kendine. Gel gitler tüm hızıyla sürüyor. Çift ’te ise boşanıyor. Bu evliliklerinden ise bir kız çocuğu sahibi oluyorlar. Allah bağışlasın. Teoman artık bir baba. Kendi gençliğinde çok dik kafalı olduğunu, annesini üzdüğünü belirten sanatçı, kendi kızının daha makul olacağını umuyor bu sefer. Çocuk sahibi olunduğunda, ihtiyat en hızlımızın bile sahip olmaya başladığı bir huy galiba.

Boşandığı yıl, yani ’te bir albümle daha etrafı kasıp kavuruyor Teoman. Şahsi fikrim; bu albümdeki parçaların sözleri, eski Teoman’ı aratıyor. Daha basit yazılmış sözleri andırıyor birçok parça. Örneğin, herkesin kendinden bir şeyler bulduğunu sandığı “Serseri” şarkısı. Başından bir evlilik geçen Teoman, bu şarkısında “Ne yazık ki tek tabanca/ Serseri doğdum, serseri ölceem” diyor. Ancak yine de sözler fazla basit geldi bana önceki albümlerine kıyasla. “N’apim Tabiatım Böyle” şarkısında ise artık sürekli arayışta, oradan oraya gidip duran adamın kendini kabullenişini, kendiyle ilgili birtakım gerçekleri öğrendiğini görüyor gibiyiz:

“Şişeleri açarım

Alkole koşarım

Bu bomboş dünyada

Bir mana ararım

Yanarım bir sigara gibi

Küllerim dağılır

Sönerim çünkü ateşim

İzmarite dayanır

N’apim tabiatım böyle”

Aa unutmadan… Bu albümün adı ne biliyor muyuz? “Eski Bir Rüya Uğruna”

Teoman, yine geçmişe dönük şarkılar, parçalar, albüm isimlerinden vazgeçmiyor burada da. Şahsen bu albümdeki bazı parçaların sözlerinin pek özenilmemiş olduğunu düşünsem de, sahne büyüsü, kendine has sesi, tarzı, yüz ifadeleriyle Teoman bu albümüyle de pek çok barda amatör gruplarca çalınmayı, sayısız insanın favori müzik listesinde yer almayı, konserlerde dinleyenleri coşturmayı başarıyor.

Ve ! 2 yıl geçti daha. Tabii o zaman, 2 sene sonra insanların sokaklarda maske ile dolaşacağını söyleseler herkes kalayı basardı. O sene çıkardığı albümün adı da çok manidar: “Koyu Antoloji”

Albümün kapağında da bir matem havası var zaten. Teoman siyah bir perdenin önünde siyah gömleğiyle. Üstelik yarı karanlık bir ortam… Ve bir cenaze izlenimini veren çiçekler. Sanatçı bu albümde de, eski albümlerinden bazı parçaları derleyip yeni bir formda söylüyor. Üstelik albümün adı gibi, parçaların yeni yorumları da oldukça koyu. Pek hareketlilik yok. Ağır ağır ilerliyor tüm şarkılar. Konserde herkesi coşturan o Güzel Bir Gün var mesela bu albümde. Ancak oldukça ağır bir ritimde. Dans etmeniz mümkün değil. Renkli Rüyalar Oteli’nden Fahişe’ye, Paramparça’dan Duş’a kadar yine klasikleşmiş Teoman şarkıları yer alıyor bu albümde. Çok uzun ve yorucu bir yolculuğun sonunda bir yas ve olgunluk sürecini çağrıştırdı bana bu albüm. Birkaç hafta önce, yani ’nin şu Eylül ayında kameralara yakalanıyor Teo. Maskeli. Şortlu. Eve dönüyor. sene içerisinde yeni bir albüm çıkaracağını, onun için çalıştığını söylüyor. Bakalım sonrasında bizi ne bekleyecek? Belki kızına bir şarkı yapar… Her şey bir yana, yavaş yavaş sona gelirken; iyi ki varsın Teoman! Kalbime dokunmayan bir şarkın yok, desem abartmış sayılmam. Çalışırken de, boş boş yürürken de, üzülürken ya da heyecanlanırken de senin şarkıların hep yanımdaydı. Klişeye kaçmak istemem ama; şarkıların sanırım birkaç nesli büyüttü, büyütüyor, büyütmeye devam edecek. İyi ki varsın serseri!

Mert Bekçi

Mert Bekçi

[email protected]

Keman Notaları

Her geçen gün biraz daha büyüyen keman notaları arşivimizde, Türkçe ve yabancı popüler şarkı notaları, Türkü notaları, film ve dizi müzikleri notaları, keman konçertoları, keman sonatları, etütler, küçük parçalar ve daha birçok keman notası bulunmaktadır. Notaları PDF veya JPEG/PNG formatlarında indirebilir ya da yazıcıdan çıktısını alabilirsiniz. Nota okumayı bilmeyen veya zorlanan ziyaretçilerimiz için bütün notaların kolay do-re-mi şeklinde yazıyla notaları da mevcuttur. Ayrıca aşağıdaki yorum bölümüne istediğiniz keman notalarını yazabilirsiniz. En kısa sürede eklenecektir.

Notaların nasıl çalınacağına dair videolar için tıklayın.

Son eklenen notalar

1 Mayıs Marşıyeni eklenen keman notaları

Yıl Marşıyeni

Mor ve Ötesi Cambazyeni

Felix Körling Gençlik Marşı (Dağ Başını Duman Almış)yeni

Mehmet Efe: 23 Nisan Yıl Marşı

23 Nisan Şarkısı

Mor ve ötesi: Bir Derdim Var

Tones and I: Dance Monkey

Rolf Lovland: Song from a Secret Garden

Çav Bella

Cahit Berkay Selvi Boylum Al Yazmalım

Anonim Ederlezi

Zülfü Livaneli Yiğidim Aslanımyeni

Kristen Anderson-Lopez&Robert Lopez Into the Unknown

İlhan Şeşen Sen Benim Şarkılarımsın

Çanakkale Türküsü

BTS Blood, Sweat and Tears

BTS Boy with Luv

Queen Bohemian Rhapsody

Shawn Mendes & Camilla Cabello Senorita

Billie Eilish Bury a Friend

Louis Guglielmi La Vie En Rose

23 Nisan Marşı

Future: Mask Off

Luis Fonsi: Despacito

Ed Sheeran: Shape of You

İzmir Marşı

İstiklal Marşı

Şebnem Ferah: Sil Baştan

Teoman: Haziran

İbrahim Tatlıses: Haydi Söyle

Arnavutluk Halk Şarkısı: Jarnana

Ayla Çelik: Bağdat

Barış Manço: Kol Düğmeleri

Queen: We Will Rock You

Monty Norman: James Bond Theme

Katy Perry: Firework

Survivor: Eye of The Tiger (Rocky filminin ünlü müziği)

Walter Murphy: Family Guy

Bülent Özdemir: Lale Devri

Ermeni halk ezgisi: Sarı Gelin

Selanik Türküsü: Bülbülüm Altın Kafeste

Özdemir Erdoğan: Pervane (Bana Ellerini Ver)

Necip Celal Antel: Sevdim Bir Genç Kadını (Özleyiş Tango)

Azeri halk ezgisi: Ayrılık

İrem Derici: Kalbimin Tek Sahibine

Fırat Tanış: Yani Olmuyor

Kemanî Kevser Hanım: Nihavend Longa

Sezen Aksu: İkinci Bahar

İbrahim Tatlıses: Yalnızım Dostlarım

Ezginin Günlüğü: Sigaramın Dumanına Sarsam (Nadir Göktürk)

Kıraç: Yıllar Sonra

Muhlis Sabahaddin Bey: Hatırla Sevgili

Anonim: Gesi Bağları

Metin Bükey: Samanyolu

Sibel Can: Kış Masalı

Loreena McKennitt: Caddelerde Rüzgar (Tango to Evora)

Carlos Eleta Almaran: Historia de un Amor

Muâllim İsmail Hakkı Bey: Fikrimin İnce Gülü

Selâhattin Altınbaş: Duydum ki unutmuşsun

Kaptanzade Ali Rıza Bey: Yıldızların Altında

Anonim Yahudi Şarkısı: Memleketim (Rabbi Elimelekh)

Teoman: İstanbul&#;da Sonbahar

Yalçın Tura: Hasretinle Yandı Gönlüm

Aşık Veysel: Uzun İnce Bir Yoldayım

Tanju Okan: Kadınım

Anonim: Odam Kireç Tutmuyor

Grigoras Dinicu-Jascha Heifetz: Hora Staccato

İngiliz halk şarkısı: Greensleeves

V. Monti: (Çardaş): Czardas

Zülfü Livaneli: &#;Gözlerin &#;Kız Çocuğu

Astor Piazzola: Libertango

Frank Sinatra: My Way

The Beatles: Yesterday

Dean Martin: Sway (Pablo Beltran Ruiz: Quien Sera)

Iosif ivanovici: Tuna Dalgaları (Waves of Danube)

Edith Piaf: Padam Padam

Consuelo Velázquez: Besame Mucho

Eduardo di Capua: O Sole Mio

C. Fernandez: Cielito Lindo

Karl Jenkins: Palladio

John Legend: All of Me

Miley Cyrus: Wrecking Ball

Boney M.: Rasputin

Happy Birthday to You (Mutlu Yıllar Sana- doğum günü şarkısı)

Anonim: Şina Nari

The Wanted: Glad You Came

Kolbastı

Anonim: Bir Dalda İki Kiraz

Koji Kondo: Super Mario Bros

Lana Del Rey: Summertime Sadness

Carly Rae Jepsen: Call Me Maybe

Gotye: Somebody that I used to know

Nicki Minaj: Starships

Adele: &#;Someone like you &#; Rolling in the deep &#; Set Fire to The Rain

Rihanna: Stay

Onerepublic: Counting Stars

Lady Gaga: Applause

Robin Thicke: Blurred Lines

David Guetta: Titanium

Tomaso Albinoni: Adagio

Johannes Brahms: Lullaby (Ninni)

L.v Beethoven: Ode to Joy (Dokuzuncu senfoni&#;den) Für Elise (keman piyano için)

Jules Massenet: Meditation (Thais operasından)

Edward Elgar: Salut d&#;amore

Franz Schubert: Ave Maria (Amatör kemancılar için basitleştirilmiş versiyon) Serenade

Niccolo Paganini: Keman sonatı op3. no

Felix Mendelsshon: Düğün Marşı (İki keman ve piyano için)

J. Pachelbel: Canon (İki keman için)

L.V Beethoven: Keman ve Piyano sonatları (tamamı)

E. Ysaye: Solo keman sonatları

Pablo de Sarasate: Zigeunerweisen (Gypsy Airs)

FARİD FARJAD KEMAN NOTALARI

Taghtam Deh (keman ağlıyor, hiçlik)

Golha

FİLM VE DİZİ MÜZİKLERİ KEMAN NOTALARI

Clint Mansell: Requiem for a Dream (Bir Rüya İçin Ağıt) yeni

John Williams: Hedwig&#;s Theme (Harry Potter)yeni

Yalçın Tura: Umutsuz (Umutsuzlar film müziği)

Carlos Gardel: Por Una Cabeza (Kadın kokusu filmindeki tango müziği)

John Williams: Schindler&#;s List (Schindlerin Listesi film müziği)

Jerry Bock: Sunrise, Sunset (Damdaki kemancı-Fiddler on the Roof müzikalinden)

Sting/Mariano Mores: El Tango de Roxanne (Moulin Rouge filminden)

Hans Zimmer: Karayip Korsanları

Nino Rota: The Godfather (Love Theme)

Howard Shore: Yüzüklerin Efendisi (The Lord of The Rings)

Luiz Bonfá: Manha de Carnaval (Black Orpheus-Siyah Orfe filminden)

Stephen Warbeck: Game of Thrones

John Williams: Star Wars

James Horner: My Heart Will Go On (Titanic film müziği)

Kristen Anderson-Lopez,Robert Lopez: Let It Go (Frozen- Karlar Ülkesi oskar ödüllü müziği)

KEMAN KONÇERTOLARI

Oskar Rieding: Si minör keman konçertosu

Jean-Baptiste Accolay: Keman Konçertosu (La minör)

A. Vivaldi dört mevsim: İlkbaharYazSonbaharKış

Pyotr Ilyich Tchaikovsky: Keman Konçertosu (op. 35 Re Major)

Jean Sibelius: Keman konçertosu (op. 47 Re minör)

Johannes Brahms: Keman Konçertosu (op Re Major)

L.v Beethoven: Keman Konçertosu (op Re Major)

KEMAN ETÜDLERİ

Rodolphe Kreutzer 42 Etüd: Kreutzer 42

Pierre Rode: 24 Kapris

oylar

Article Rating

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir