itirafcı kadınlar / PKK'ya üyelikten yargılanan Suriyeli kadın itirafçı oldu - Güncel Gündem Haberleri

Itirafcı Kadınlar

itirafcı kadınlar

30 Ocak

İtiraf&#;ı H.B.A. Nasıl &#;alıştı?

ASLIHAN GENÇAY

Gen&#; bir gazetecinin soyunmadığı i&#;in cezalandırılmasını, bir tweet y&#;z&#;nden insanların s&#;r&#;nd&#;r&#;lmesini doğal ve adil g&#;rebilir miyiz?


Geçtiğimiz günlerde Emre Olur’un dosyasındaki gizli tanık İ.K.’nın, yaşadıklarını ifşa eden videosu Cevheri Güven tarafından yayınlandı ve ülke gündemine bomba gibi düştü. İ.K. bu videoda; polisler tarafından Emre Olur aleyhine hazırlanmış bir ifadeye, para ve uyuşturucu karşılığında imza attığını, sonrasında da yine polisler tarafından öldürülmek istendiğini iddia ediyordu. Anlattıkları doğru olsa gerek ki videonun yayınlanmasının ardından Olur’a tahliye kararı çıkmış, fakat savcılığın bu karara itirazı üzerine Olur’un tutukluluğu devam etmişti.
 
Yine geçtiğimiz günlerde, Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde kendisine dayatılan çıplak arama uygulamasını kabul etmediği için darp edildiğini, avukatı Gülistan Ataş aracılığıyla öğrenerek haberleştirdiğim Kürt gazeteci Derya Ren, hakkında açılan disiplin soruşturması sonucu üç gün hücre hapsi cezasına çarptırıldı. Yani Ren, yönetmelikten kaldırılan bir uygulamayı, çıplak aramayı kabul etmediği için üç gün hücrede kalacak ve altı ay boyunca “kötü hâlli” sayılacak.
 
İşte tam burada “iyi ve kötü”nün anlamını sorgulamak gerek. Tamamen gayrimeşru şekilde hazırlanan ve para karşılığı imza attırılan bir ifadeyi, resmî olarak kullanmak mı kötüdür, yoksa yasalarda yeri olmayan onur kırıcı bir uygulamaya direnmek mi?
 
Ve eğer devlet mekanizmalarının güvenilirliği yıpranmışsa bireylerden “iyi hâlli” olmalarının beklenmesi, sanki her şey pirüpakmışçasına en ufak itirazın cezalandırılması adil midir?
 
H.B.A.nın Kötü Hâlleri
Takip edenlerin bildiği üzere, yılları arasında cezaevinde yatmış ve iki sene kadar da Kayseri Kadın Kapalı CİK’te bulunmuştum. Bir gün, orta yaşlarda, tesettürlü, mazlum görünümlü bir kadın, cezaevi idarecileri tarafından “Tek başına kalmaktan morali bozulmuş, intihara kalkıştı, kendi hâlinde, siyasi davadan tutuklu bir mahkûm” denerek kaldığım siyasi bağımsız koğuşa getirildi.
 
Sonrasında gerek kendi beyanlarından gerekse yaptıklarından “profesyonel” itirafçı olduğunu öğrendiğimiz seafoodplus.info’ya gerçekleri sorduğumda, yaptıklarını asla inkâr etmedi. Benim dosyasında gördüklerim ve H.B.A.’nın anlattıklarına göre o, yargılandığı hendek-barikat olayları nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almamak için her şeyi yapabilirdi ve yapıyordu da zaten.
 
Mesela; tanıdığı veya tanımadığı pek çok kişi üzerine ifade vermiş, hatta bu ifadelerin çoğu polisler tarafından yazılmış, o da tahliye edilmesi karşılığında altlarına imza atmıştı. Düşünün, Diyarbakır HDP binasında çalışan çaycı için dahi “örgüt üyesi” diyerek ifade verebilmişti. Hatta polisin Diyarbakır’da düzenlemek istediği operasyon kapsamında cezaevinden çıkarılarak özel araçla bir iki haftalığına Diyarbakır’a götürülmüş, orada bilgisayar başına oturtularak memur gibi çalıştırılmıştı. Hazırlanan ifadeler hemen kullanılmamış, operasyon planı dâhilinde elde bekletilmiş ve sonrasında operasyon düzenlenmişti.
 
Güvenlik Güçlerine Şantaj
H.B.A. duruşmalarında tahliye edilmediğinde “Tüm ifadelerimi geri çekerim, örgüte gidip özeleştirimi veririm, hazırladığınız ifadeleri imzalattığınızı teşhir ederim,” diyerek güvenlik güçlerini tehdit etmiş ve şantaj yaparak onları yönlendirmişti de. Üstüne üstlük bu yaptıklarından utanmıyor, tersine kendisiyle gurur duyuyordu.
 
Evet, öğrenmiştim ki, H.B.A. “Avukatla görüşmeye gidiyorum,” diyerek koğuştan çıktığında da başta ben olmak üzere koğuşta kalan herkes hakkında iftira atmaktan çekinmemişti. Hatta onun yalanlarına göre; ben diyeyim beş, siz deyin on farklı örgütün yöneticisiydim. Bazen de CIA ajanı oluveriyordum. Lakin ifadeleri inandırıcı bulunmayarak, işleme konulmamıştı.
 
Durun, bitmedi; H.B.A. cezaevi idarecileri için de “Terör örgütüne yardım ediyorlar” iddiasıyla şikâyette bulunmuş, bir kısmını PKK’li, bir kısmını da Fetö’cü ilan edivermişti. Her istediğini yaptırmak ve cezaevi içinde kimsenin sahip olamadığı konforu sağlamak için idarecileri tehdit etmek, sıradan, rutin bir faaliyetti onun için.
 
Tabii “verdiği hizmetler” karşılığında hesabına düzenli olarak yüklü miktarda para yatırıldığını, dışarı çıktığında kendisine ev ve araba vaat edilip iş imkânlarının önüne serileceğini, para makbuzlarını da göstererek bizzat kendisi anlattı. Hatta Süleyman Soylu’nun, teşekkürlerini belirtmek için ona ay-yıldızlı altın kolye gönderdiğini ısrarla belirtiyordu.
 
Koğuşta bulunan Kürt ve Alevi arkadaşları –kendisi de Kürt olmasına rağmen– aşağılayıp onlara hakaret etmesi, davranış bozuklukları, egoistliği ve saygısızlıkları yüzünden sürekli karşı karşıya geldiğimiz H.B.A.’nın yaptıklarını öğrenmemiz ve yine bir operasyon için Diyarbakır’a götürüleceğini açıklaması üzerine, onu zevkle koğuştan gönderdik. Cezaevi idaresi de bu kadını koğuştan gönderme isteğimizi onayladı, zira onlar da H.B.A.’nın her girdiği ortamda yarattığı kavga ve gürültüden, aynı zamanda olur olmaz herkese attığı iftiralardan yaka silkmişti kanımca.
 
Swap İzine Rağmen Tahliye
Özgürlüğüme kavuştuğumda daha detaylı öğrendim ki; H.B.A. hendek-barikat davalarından yargılanan ve sadece bir barikatta taş atma “suçunu” işlemiş liseli gençler üzerine dahi “Onlar örgüt üyesidir” şeklinde ifade vererek hepsinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasına sebep olmuştu. Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı hakkında –doğruluğu tartışılır– bir ifade vererek tutuklanmasını sağlayan da oydu.
 
Beklediği gibi “hizmetleri ve şantajları karışlığı” yakalandığında elinde swap izi bulunduğu adli tıp raporuyla sabit olmasına, yani hendek-barikat olayları sırasında elinde silah çatışmaya katılmasına rağmen tahliye edilmiş ve büyük ihtimalle tanık koruma programına alınmıştı.
 
Kısaca; bencillik, menfaatçilik ve yalandan ibaret olan bir kadın, devletin güvenlik güçlerini çıkarları için yönlendirdi, ne dediyse yaptırdı çünkü –anlattığına göre– o da onların açıklarını, suçsuz insanlar hakkında hazırladıkları ifadeleri, bu ifadelerin altına para, ev, araba, iş, özgürlük karşılığında imza atıldığını bilmekteydi.
 
Bakın yazdıklarım, dinlediklerim ve gördüklerimin sadece bir kısmı, fazlası bu kirli ilişkilerden tiksinmenize neden olacaktır mutlaka zira bende öyle oldu.
 
Şimdi bunları bilirken, bizden kanser hastası Yusuf Kerim’in annesinin “affedilmeyen suçlu” olarak cezaevinde tutulmasını, gencecik gazeteci Derya Ren’in soyunmadığı için cezalandırılmasını, bir tweet yüzünden insanların mahkemelerde süründürülmesini doğal ve adil görmemiz beklenebilir mi?
 
Her Şey Satılık mı?
Hatırlayalım; geçen sene Mersin’deki polisevi saldırısı sonucu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Dilşah Ercan ismini vererek saldırıyı onun yaptığını kamuoyuna duyurmuştu. Bu bilgi yalanlanınca ise doğruluğunda ısrar ederek Twitter’dan “Yıllarca terör örgütünde birlikte olduğu örgüt mensubu, sözde ölümsüzler taburunda sabotajcı eğitimi alıp Türkiye’de eylem yapmak üzere görevlendirildiğini belirtip hemen teşhisini yaptı” açıklamasını yapmıştı.
 
Gördük ki; H.B.A. benzeri bir itirafçı, verdiği yanlış bilgiyle hem İçişleri Bakanı’nı hem de onun vasıtasıyla Cumhurbaşkanı’nı herkesin gözü önünde yanıltabildi.
 
İşte tam bu nedenlerden; Emre Olur’un dosyasında ifadesi bulunan İ.K.’nın videosunu izlerken hiç şaşırmadım ve gayet inandırıcı buldum. Zira sürekli karşımıza çıkan bu “gizli tanık” ve itirafçı müessesesi zaten uzun zamandır böyle çalışıyordu. Ekonomik kriz de bir fırsata dönüşmüş, herkes ve her şey satılık hâle gelmişti.
 
Aslına bakarsanız bugünün Türkiye’sinde satılık olmayan ve çıkar karşılığı konuşmayan çok az insan kaldı. Onlar da her yerden veto yiyor, tüm kapılar yüzlerine kapanıyor ve süründürülüyorlar açıkçası.
 
Maalesef ki artık “onur, etik, gurur” gibi kavramların pek kıymetiharbiyesi kalmadı. H.B.A. gibilerin el üstünde tutulduğu bir sistemin içinde hâlen adalet, onur, hukuk diye haykıran, bencilliğe, çıkarcılığa değil dayanışmaya ve dik durmaya değer verenleri, nadide mücevherler gibi pamuklara sarmak istiyorum.
 
H.B.A. gibiler her istediğini elde ederken, kanser hastası Yusuf Kerim’in annesinin ısrarla çocuğundan ayrı tutulmasını ve soyunmayı reddeden Derya Ren’in cezalandırılmasını da kabullenmiyorum, kabullenmeyeceğim de. Siz de böyle yapın bence.
 

Kapak Görseli: Rigby40 (Pixabay)

Paylaş

Twitterda PaylaşFacebookda PaylaşGoogle Plusda Paylaş

PKK itiraf&#;ısı kadın: &#;rg&#;t ger&#;ek bir bataklık

ERZURUM 

Terör örgütü PKK kamplarında yaklaşık iki yıl bulunduktan sonra güvenlik güçlerine teslim olan B.E, örgüte HDP aracılığıyla katıldığını belirterek, "Örgüt yöneticilerinin yanındayken HDP'den gelip giden çok oluyordu, görüşmeler yapılıyordu. HDP'den örgüte katılanlar oluyordu. HDP milletvekilleri geliyordu, HDP eş başkanları geliyordu." dedi.

PKK itirafçısı 3 kadın AA’ya konuştu

Terör örgütü PKK kamplarında yıllarca bulunduktan sonra güvenlik güçlerine teslim olan kadın itirafçılar, yaşadıklarını AA'ya anlattı.

Ülkenin huzur ve barışına kasteden, çocuk, kadın ve sivil ayırt etmeksizin katliamlar yapan eli kanlı terör örgütü PKK'nın, HDP aracılığıyla örgütün dağ kadrosuna eleman kazandırdığı teröristin açıklamasına yansıdı.

HDP aracılığıyla örgüte katılan ve iki yıl kaldıktan sonra güvenlik güçlerine teslim olan B.E, örgütte kaldığı süreçte yaşadıklarını ve örgütün karanlık yüzünü AA muhabirine anlattı.

B.E, aile baskısı nedeniyle 15 yaşındayken örgüte katılma kararı aldığını belirterek, "Dağa HDP yoluyla gittim. HDP'ye gittim, kırsala gitmek istediğimi söyledim. Sonra 'Bir numara bırak, seni arayacağız.' dediler. Sonra aradılar ve dağa götürdüler. Örgüt yöneticilerinin yanındayken HDP'den gelip giden çok oluyordu, görüşmeler yapılıyordu. HDP'den örgüte katılanlar oluyordu. HDP milletvekilleri geliyordu, HDP eş başkanları geliyordu." diye konuştu.

"Örgüt bir bataklık, girince çıkamıyorsun"

Dağdaki yaşam koşullarının çok zor olduğuna dikkati çeken B.E, yeme, içme, barınma ve ısınma sorunu yaşadıklarını dile getirdi.

B.E, kilogramlık yükle saat yürüdüklerini anlatarak, şöyle konuştu:

"Örgütte kaldığım sürece en çok baskıdan ve evlilikten kaçan insanlar gördüm. Nereye kaçarsanız kaçın örgüte kaçmayın asla çünkü örgüt gerçekten insanların küçük bir boşluğunu yakalıyor ve bir çukura düşürüyor. Örgüt gerçekten bataklık, girince çıkamıyorsun, vaatleri büyük ama yaptığı şeyler berbat. Örgüt insanların ölümünden başka şey yapmıyor, güya kadınları koruyor ama evinden, evlilikten kaçıp gelen kadınlar orada yaşayamıyor, 2 günde ölüyor. Örgütün yaptığı şey 2 dakikada öldürtmek.

Örgüte ilk katıldığım gün pişman oldum. Ölüm normal olduğu, kimse 'Bunu bir anne büyüttü' demediği için gittiğime çok pişman oldum. Ölen ölüyor ve bitiyor."

B.E, örgütteki yaşam koşullarının da zor olduğunu belirterek, " kişinin olduğu yerde 70 kişi kaldı, diğerleri öldü ama bu, çok normal. Birisi mi öldü, 'Öldüyse öldü' deyip geçip gidiyorlar. Bunu en çok yapan da yönetim. Mesela yönetim diyordu ki 'gitmek isteyenleri eyleme koyun, ölüyorsa ölsün, bize yaramayan ölsün' zihniyetindeydiler." şeklinde konuştu.

"Yeni katılanlar köle gibi çalıştırılıyor, elebaşılar lüks içinde yaşıyor"

B.E, örgüt elemanlarına göre sözde sorumluların daha rahat ve konforlu yaşam sürdüklerini belirterek, elebaşıların en kaliteli ayakkabıları ve montları giydiklerini dile getirdi.

Elebaşıların daha güzel yemekler yediğini söyleyen B.E, "Biz bulgur yeriz ama onlar yemez. Üst düzey yönetici gelince keçi kesilir ama sen gidince bulgur yersin. Onun değeri daha fazlaymış gibi yapılıyor, onların yaşamları çok farklı. Örgüte yeni katılanlar, resmen kölelik yaşıyor. Erzak taşınmasında bile ne derlerse yapmak zorundasın. Mesela sana diyor ki '40 kilo alacaksın', almama gibi durumun yok. Baskı her türlü her yerde var." ifadelerini kullandı.

"İnfaz edilen kişilerin mezarı bile yok"

Örgütte birçok infaza şahit olduğunu ifade eden B.E, örgütten kaçan ya da kaçarken yakalanan kişinin infaz edildiğini anlattı.

İnfaz edilen kişilerin cesetlerinin gömülmeden bir köşeye atıldığına şahit olduğunu belirten B.E, şunları kaydetti:

"Orada çok kötü muamele gördüm, dayak da yedim ve dayaktan bir süre sonra örgütten kaçtım. Ailemden dayak yemedim ama gidip orada birinin beni dövmesini kaldıramam. Gerçekten şiddet ve tecrit var. Mesela eve gelmek istiyorsun ama bırakmıyorlar. Bizim yanımızda 15 yaşındaki bir çocuğun platformu (sözde mahkeme) yapıldı. Mesela sırf eve gitmek istediği için o çocuğa ölüm bile istendi. Platformdaki 15 kişiden tanesinin ölümünü istedi. 'Atalım gömme çukuruna, ölsün gitsin.' dediler. Operasyonlardaki ölümlerin ardından örgüt 'O öldü, onun intikamını alacaksın.' diyerek aşılamaya çalışıyorlar. Düşünmene izin veriyorlar ama savaşa yönlendirerek.

Ölümün ardından ölüm getiriyorlar, kurtuluş yok. Acını yaşamana izin veriyorlar ama insani değil."

B.E, örgüt elebaşılarının kendilerine sürekli "Eğer buradan kaçarsanız, güvenlik güçleri sizi helikopterden atar, askerler işkence yapar, ailenize ulaşırız, zarar veririz" gibi tehditlerde bulunduğuna dikkati çekerek, birçok kişinin korkarak örgütten kaçamadığını söyledi.

13 yaşındaki bir çocuğun evine gitmesine izin verilmediğini belirten B.E, sözlerine şöyle devam etti:

"13 yaşındaki bir çocuğu örgütte tutamazsınız. O yüzden de diyordu ki 'Kışa kadar yanımızda kalsın, biz kışın onu motive eder, eğitime bağlarız.' O çocuğu bırakmamak için 'Bak, büyükler işini yapamamış, küçüklere kalmış. Sen devrim yapacaksın.' diyorlardı. Tutuklananları, infaz edilenleri gördüm. Tutuklananları bir mevziye atıp aç ve susuz bırakıyorlar. İnsan bunları görünce kaçarken yakalanırsam korkusu yaşıyor çünkü kaçıp kurtulamıyorsun.

Koca dağlar var, o dağları aşmadan kurtulamazsın. Aşana kadar yakalanacak mısın, o şüpheyle ve korkuyla kaçamıyordun. Uzun süre boyunca yönetimin yanında kaldım. Yönetim bir yere gittiği zaman önden iki kişiyi gönderir. O iki kişi ölürse kendisi gitmez. Yani önden kurbanları gider. O kurbanlara bir şey olursa kendileri döner. O yüzden çoğu yerin yöneticileri hep yaşıyor."

"Yabancılar çözüm sürecinde örgüt mensuplarıyla görüştü"

Örgüt elebaşılarının yabancı uyruklu kişilerle iletişim halinde olduklarını anlatan B.E, "Almanya'dan, yurt dışından gelenler oluyordu. Örgüt içindekiler o yabancılara karşı kendilerini iyi göstermeye çalışıyor. Çözüm sürecinde örgütü tanımak için gelen yabancılar oldu. Kendilerini hep iyi göstermeye çalışıyorlardı ama yabancılar anlıyorlardı örgütün iyi olmadığını çünkü bana diyorlardı ki 'Sen 15 yaşındasın, seni tutuyorlarsa, eline silah veriyorlarsa bu örgüt iyi olamaz." ifadelerini kullandı.

B.E, teslim olduktan sonra güvenlik güçlerinin kendisine çok iyi davrandığını belirterek, hiçbir kötü yaklaşımla karşılaşmadığını dile getirdi.

Güvenlik güçlerinin kendisine bir ağabey gibi davrandığını anlatan B.E, "Dağda herkeste silah var, o silahı onlar için taşıyınca insanın zoruna gidiyor. Askerleri görünce gözlerim doluyordu, ağladım çünkü bakıyorsun, benle yaşıt, hiçbir sorunun yok, neden silah kaldırasın ki. Gerçekten güvenlik güçlerinden hiç kötü yaklaşım görmedim, onlar dağda olanları kurtarmak için elinden geleni yapıyor." şeklinde konuştu.

Dağdaki örgüt mensuplarının çoğunluğunun aile baskısından kaçanlardan oluştuğuna dikkati çeken B.E, çocukların bu tuzağa düşmemeleri için küçük yaşta evlendirilmemelerini ve okutulmalarını istedi.

Eli kanlı terör örgütü PKK'ya katılıp iki yıl sonra güvenlik güçlerine teslim olan kadın terörist J.F, "Örgüt şu anda kendi içinde bitiyor. Çok ölümler olduğu için artık kimse örgütte kalmak istemiyor ve kaçıyor. Dışarıdakiler de 'Madem herkes kaçıyor, biz niye katılalım' diyerek geri duruyor." dedi.

"Çatışmada yöneticiler kaçıyor, diğerleri ölüyor"

Kararsız teröristlerin "ajan" olarak görüldüğüne işaret eden J.F, şunları kaydetti:

"Koşullar iyi değildi. Fiziksel ve psikolojik olarak zor zamanlar yaşadık. Mesela önümüzde aşmamız gereken koca bir dağ var. Yavaş yürüdüğümüzde 'Sen bizi vurdurmak mı istiyorsun, sen devlet ajanı mısın?' şeklinde hemen psikolojik baskıyla karşılaşıyorduk. Saha yönetimindekiler gayet rahattır. Mesela şahit olduğum bir olay vardır. Saha yönetimi örgüt mensubuyla asker tarafından çembere alınıyor. Saha yönetimindekiler oradan çıkarken orada bırakılan diğerleri ölüyor.

"Katılımın azalması, örgütün kendi içinde bitmesi demektir"

Örgütteki çözülmenin sürdüğünü ve son dönemlerde katılımın oldukça azaldığını belirten J.F, "Bence bu, örgütün artık kendi içinde bile bitmesi demektir. Örgüt şu anda kendi içinde bitiyor. Çok ölümler olduğu için artık kimse örgütte kalmak istemiyor ve kaçıyor. Dışarıdakiler de 'Madem herkes kaçıyor, biz niye katılalım' diyerek geri duruyor." şeklinde konuştu.

Terörist J.F, örgütün canlı bomba eylemlerinde kararsızları ve evlerine dönmek isteyenleri nasıl seçtiğini ise şöyle anlattı:

"Örgütte bulunduğum dönemde birçok kişi kararsızdı ve örgütten ayrılmak istiyordu. Bundan dolayı örgüt herkesten 'fedai eylem' (canlı bomba eylemi) raporu yazmasını istemişti. Ben bunu bir kez daha hata yapmamak, ailemi bir kez daha üzmemek için yapmak istemedim. Bu raporu yazmadığım için bana ajan denildi."

'Beni kandırdılar'

Terör örgütüne katıldıktan bir yıl sonra pişman olup güvenlik güçlerine teslim olan kadın terörist R.K ise teröristlerin, köylüleri tehdit etmelerinin yanı sıra çocuklarını da dağa götürme baskısı yaptıklarını anlattı.

R.K, şöyle konuştu:

"Halkı zorladılar, sonra da küçük kardeşimi götürme tehdidiyle, büyük kardeşimi götürdüler. Kardeşim onlarla gitti. Aradan bir yıl geçtikten sonra tekrar köye geldiler. Kardeşimi görmek istediğimi söyledim onlara, onlar da 'eğer kardeşini görmek istiyorsan gel bizimle, bir hafta kal, sonrasında evine geri dönersin' dediler. Onlara eve dönmek istediğimi söylediğimde ise bana 'gidemezsin, devlet seni öldürür, işkence yapar' dediler. Bir süre sonra onlara yine eve dönmek istediğimi söyledim, bu sefer de ailemle tehdit edildim. 'Burada kalmazsan ailenden sevdiklerine zarar veririz' dediler. Örgüte katılımım bu şekilde oldu. Beni kandırdılar, kardeşimi göstermediler."

"Çatışmalarda evlerine dönmek isteyenleri öne sürerler"

Örgüt içerisinde sorumluların en iyi şekilde yaşadığını ve herhangi bir iş yapmadığını anlatan R.K, şöyle devam etti:

"Örgüt yöneticileri çatışma ortamı olduğunda tecrübesiz olanları, kararsız olup evlerine dönmek isteyenleri öne sürerler. Kadınlara yönelik özgürlük adı altında laflar söylense de kadın örgüt içinde ezildiği kadar başka hiçbir yerde ezilemez."

Terör örgütünün sözde elebaşlarının şüphelendikleri kişileri infaz ettiğini aktaran R.K, bazılarının ise terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki kamplarına gönderilerek tutuklandığını belirtti.

Terörist R.K, örgütte silah taşımayı dahi bilmeyen yaşında çocukların bulunduğuna işaret ederek, "O çocukları orada tutabilmek için onlara 'sizi komutan yapacağız, sizden çok şey bekliyoruz' diyerek daha fazla ilgili gösteriyorlardı. Bir yıl kadar onları bu şekilde yanlarında tutuyor sonra da diğerlerine gösterilen muameleyi gösteriyorlardı." dedi.

"Karın yağmurun altında sürekli dışarıda ve yerdeydik"

Çok zor koşullarda yaşamlarını sürdürdüklerine de değinen R.K, şunları kaydetti:

"Karın yağmurun altında sürekli dışarıda ve yerdeydik. Ev ortamındaki yaşam koşullarıyla, dağda dışarıda ve gizli yaşama koşulları arasında çok büyük farklılıklar var. Su gibi ıslanıyorduk, ateş yakamadığımız için öylece yatıyorduk. Kilometrelerce öteden erzak geliyordu, kilolarca ağırlığındaki erzakları tepeleri aşarak taşımak zorundaydık. Üst düzey yöneticiler, eğitimlere katılmazlar, yatarlar, hiçbir zaman nöbet tutmazlar, hiçbir zaman bir görevlendirmeye tabii tutulmazlar. Onlar sadece talimat verirler, diğerleri de yapar. Tüm ihtiyaçları yanındakilerce karşılanır. Eşitlik, komünal yaşam diyorlar ama bu söylemler gerçeği yansıtmıyor. Yönetimler her zaman üstte tutulur. Bir çatışma çıktığında yöneticiler yanlarındaki iyi eğitilmiş örgüt mensuplarıyla hemen güvenli bölgelere gider, diğerleri ölüme terk ediliyordu."

"Örgütte Allah'ın adını bile anmak yasak"

Örgüte katılanlara söylenen ilk sözlerin dinle alakalı olduğuna dikkati çeken R.K, kendilerine sürekli "Müslümanlık bizim dinimiz değildir" denildiğini, Hazreti Peygambere hakaret ve küfür edildiğini söyledi.

R.K, şunları aktardı:

"Örgütte 'biz Zerdüşt'üz, Kürtler Zerdüşt'lükten geliyor' diyorlardı. Peygamberlere hakaret ve küfür edilirdi. Bu bazılarının zoruna giderdi. Örgütün genel olarak yaptığı ilk şey, katılanları dininden uzaklaştırmak olur. Hazreti Muhammed için çok şey söylenir. Örgütün üst düzey yöneticilerinden Hazreti Muhammed ile alakalı söylenen birçok hakaret duydum. Dine dair herhangi bir şeyin yapılması, Allah'ın adını bile anmak yasaktır. Zerdüştlük dininden bahsediliyor ama Zerdüştlüğe dair de herhangi bir şey yapılmıyordu. Oraya gittin mi dini imanı bırakmak zorundasın. Allah'ı ve Peygamberi hakaret içerikli isimlerle tanımlıyorlardı."

"Dağa gidenlerin yüzde 90'ı kararsız"

Kadına özgü ihtiyaçların kolay kolay giderilmediğinin altını çizen R.K, şunları anlattı:

"Çok ağır yaralı olmadıktan sonra herhangi bir durum, hastalık ya da rahatsızlık anında kimse umursamıyor, dinlenmeye izin verilmiyor. Dağa gidenlerin yüzde 90'ı kararsız. Koşullar zor olduğu için kimse orada kalmak istemiyor. Gitmek isteyenlere hiçbir şekilde müsaade etmiyorlar. Gitmesine gizlice müsaade edilen insanların da ailesi tamamen örgütçüdür, örgüt için değerlidir.

Örgüt kararsızları ortadan kaldırmak istediğinde ajan diyerek infaz eder. O dönemde de yeni birini infaz etmişler. O da 'ilişki içinde bulunmuş' denilerek infaz edilmiş. Bu kişiler de hiçbir zaman ailelerine teslim edilmiyor, orada bir yere öylece koyuyorlar. Yıllar önce infaz edilen bir kişinin kemikleri çıkmış, onun kemikleriyle oyun oynuyorlardı. İnsanlıktan çıkmışlardı."

"Dağa çıkmayı kurtuluş değil hayatınızın bitmesi olarak görün"

R.K, örgüte katılan kızlardan kimisinin aile içinde tecavüze ya da şiddete uğradığını belirterek, okullarda örgüt propagandasına maruz kalıp getirilenlerin de olduğunu dile getirdi.

Erkeklerin birçoğunun askerden kaçmak, borçlarından kurtulmak ve uyuşturucu bağımlısı olduğu için kaçıp örgüte katıldığına dikkati çeken R.K, "Ben bilinçli siyasi tercih olarak dağa geleni hiç duymadım, hep bir boşluktan dolayı arayış içinde olup da kaçıp gelenler vardı. Dağa geldiklerinde ise ortamın, bırakıp geldikleri hayattan çok daha kötü olduğunu görüp pişman oluyorlar." itirafında bulundu.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

fazla oku

Fethullahçı Terör Örgütü'nün 15 Temmuz 'daki darbe girişiminden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında ilan edilen Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile bin kamu görevlisi ihraç edildi.

İhraç edilen kamu görevlileri, terör örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı oldukları gerekçesiyle kamu görevinden çıkarıldı. İhraç edilenlerin büyük çoğunluğu, yargılandı, çeşitli cezalara çarptırıldı. 

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

5 ay tutuklu kaldı

İhraç edilip yargılanan, hapis cezasına çarptırılanlardan biri de, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde astsubay üstçavuş olarak görev yaparken, darbe girişiminden iki yıl sonra çıkarılan sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılan Gökhan Olgun'du.

Olgun, yılının eylül ayı ile yılının şubat ayları arasında tutuklu kaldı. Ayrıca, 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

"Gökhan, Olgun, Hamza'yla birlikteydik"

Olgun'un tutuklanmasına ve darbe girişiminden 2 yıl sonra ihraç edilmesine, bir itirafçı tanık ifadesi neden oldu. İtirafçı tanık, yılının mayıs ayındaki ifadesinde "Gökhan, Olgun, Hamza adlı kişilerle Konya'da öğrenci evinde beraberdik" dedi. 

Konya'da değil Hakkari'de görevde olduğunu ispatladı ama

Ayrıca, itirafçı tanık, çok sayıda kişinin ismini verdiği ifadesinde "Gökhan Olgun Fethullah Gülen cemaati yapılanmasına ait öğrenci evinde kalan şahıstır" dedi.

Ancak bu ifadelerle ihraç edilip tutuklanan Gökhan Olgun, o dönem Hakkari'de görev yapıyordu ve mahkemeye hayatında hiç Konya'ya gitmediğini belirtti ve Hakkari'de görevi başında olduğunu ispatlayan belgeyi sundu.  

ByLock, dernek kaydı, Bank Asya hesabı yok

Ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından mahkemeye sunulan raporda, Gökhan Olgun'un Bank Asya'da hesabı bulunmadığı, FETÖ irtibatlı ya da iltisaklı derneklerde kaydı olmadığı, ByLock kullanmadığı belirtildi. 

HTS listesi de hatalı

İtirafçı tanık daha sonra Olgun'un yargılandığı mahkemeye gelerek, bahsettiği "Gökhan, Olgun, Hamza" adlı kişilerin başka kişiler olduğunu ve astsubay Gökhan Olgun'u tanımadığını söyledi.

Ancak bu ifadelere rağmen eski astsubay Olgun'a terör örgütü üyeliği suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Hapis cezasına gerekçe olarak ise Olgun'un ankesörlü telefonla aranması gösterildi. Ancak Olgun'un HTS listelerini hatalı olduğu da ortaya çıktı.

Ceza onanırsa tekrar hapse girecek

Olgun, lehine olan delillere, itirafçının mahkeme huzurunda "Gökhan Olgun'u tanımıyorum" demesine rağmen hem mesleğinden oldu hem de hapis yattı. Ayrıca, yerel mahkemenin verdiği ceza onanırsa tekrar hapishaneye girecek. 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir