jessica clare milyoner serisi 3 pdf / Jessica Clare kimdir? - Kitapları, Özgeçmişi, İletişim bilgileri

Jessica Clare Milyoner Serisi 3 Pdf

jessica clare milyoner serisi 3 pdf

Milyoner Kitabını Pdf, Epub, Mobi İndir


Milyoner Kitabı Hakkındaki Genel Bilgiler

Bu yazımızda Milyoner kitabını inceleyeceğiz. Jessica Clare tarafından yazılan Milyoner kitabı tarihinde yayınlanmıştır. Milyoner kitabı Roman (çeviri) türünde yayınlanmış olup NOVELLA yayınevi tarafından okurlara sunulmuştur. Milyoner hakkında değineceğimiz bilgiler bu kadar olup tanıtım bülteni ve pdf, epub ve mobi indirme linklerin aşağıda bulabilirsiniz. Ayrıca Jessica Clare tarafından yazılan diğer kitaplara sitemizin arama kısmından arayarak ulaşabilirsiniz.


Milyoner Kitabı Tanıtım Bülteni

Jessica Clare tarafından kaleme alınmış Milyoner kitabının online kitap mağazalarında yer tanıtım bülteni veya arka kapak yazısı aşağıdaki şekildedir.

Masa kuruldu, kartlar dağıtıldı, içkiler dolduruldu. Sıra geldi alınacak ihaleleri, borsa hisselerini, otelleri konuşmaya. Masanın etrafında beş milyoner oturuyor. Bu akşamın konusu ise bir adadaki geleceği parlak bir otel. Logan Hawking gecenin şanslı çıkanı olacak gibi, zaten şu bir gerçek ki Milyoner Erkekler Kulübü üyelerinin lügatinde kaybetmek yok.&#; &#; - Milyoner Logan Hawking, Bahamalar'da yeni satın aldığı otelini teftişe gider. - Brontë Dawson, küçük bir lokanta garsonudur ve radyodan bir haftalık Bahamalar tatili kazanır. - Kasırga adayı talan eder, herkes tahliye edilir; asansörde kalan Logan ve Brontë dışında. &#; Kasırganın yıkıp döktüğü otelde kalan bu milyoner, Hazırcevap garson Brontë'ye karşı poker masasından daha zorlu ve tutku dolu bir mücadeleye yelken açacaktır çünkü "Aşkın deliliği, cennetin lütuflarının en büyüğüdür."


Milyoner Kitabı Satın Alma Linkleri

Kitap Yurdu: Milyoner


Milyoner Kitabı İndirme Linkleri


Milyoner Pdf İndirme Linkleri

Milyoner Yandex Disk Pdf İndir

Milyoner Google Drive Pdf İndir


Milyoner Epub İndirme Linkleri

Milyoner Yandex Disk Ebup İndir

Milyoner Google Drive Epub İndir


Milyoner Mobi İndirme Linkleri


Milyoner Yandex Disk Mobi İndir

Milyoner Google Drive Mobi İndir


Not: Kitaplar tanıtım amaçlı olup hiç biri sitemizde barındırılmamaktadır. Bu kitapları indiren kişilerin 24 saat içerisinde bu içerikleri silip kesinlikle dağıtmaması gerekmektedir. Silinmiş veya telif hakkından dolayı kaldırılmış kitapların yerine otomatik olarak tavsiye kitabımız olan Cuma Bozkurt &#; Dua Gibi Sev kitabı eklenmektedir, bu nedenle indirdiğiniz kitap yerine bu kitabın karşınıza çıkması sizi şaşırtmasın. Tavsiye olarak Dua Gibi Sev kitabının kullanılmasının nedeni şöyledir: Yazar seafoodplus.info hesabını takip eden kişilerin kitabını indirmesine izin vermiştir.


Milyoner Etiketleri

Milyoner kitabı hakkında genel bilgiler, Milyoner kitabının yazarı kimdir, Milyoner kitabının özeti, Milyoner pdf indirme linki, Milyoner epub indirme linki, Milyoner mobi indirme linki, Milyoner kitabını indir, Milyoner kitabı tanıtım bülteni, Milyoner arka kapak yazısı, Milyoner kitabı kaç sayfa, Milyoner hangi yayınevi tarafından basıldı, Milyoner kitabının türü nedir, Milyoner kitabı kime aittir.


Güzel ve Milyoner adlı kitap sayfadan oluşmaktadır. Yazar Jessica Clare tarafından kaleme alınmış olup, tarihinde yayımlanmıştır. Sitemizde kitabın özetini okuyabilir, PDF ve diğer e-kitap formatında indirebilirsiniz. Güzel ve Milyoner &#; Jessica Clare PDF, epub ve e-kitap olarak indirebilirsiniz. Güzel ve Milyoner &#; Jessica Clare kitabını online görüntüleyebilirsiniz. Güzel ve Milyoner &#; Jessica Clare kitabı ücretsiz indirebilirsiniz.

Download WordPress Themes

Download Premium WordPress Themes Free

Premium WordPress Themes Download

Download Best WordPress Themes Free Download

lynda course free download

download redmi firmware

Download Best WordPress Themes Free Download

udemy free download

İndirilme Sayısı

Güzel ve MilyonerGüzel ve Milyoner PDF indirGüzel ve Milyoner PDF Kitap indirJessica Clare

1 Jessica Clare - Milyoner Billionaire Boys Club 1 YETİŞKİNLER İÇİNDİR EROTİK SEXY İÇERİK Bar yüksek müzikle gümbürdüyor ve insanlar omuz omuza duruyor olsa da hiç kimse Logan Havvkings&#;e yanaşmadı. Birbirine karışmış vücutlardan oluşan bir denizin ortasında, tek başına huzurlu bir ada gibi duruyordu. İnsanlara onun bu çevreden olmadığını anlatan şey yüzündeki defol git ifadesi de olabilirdi, pahalı özel dikim kıyafetinin düzgün kesimi de. Erkeklerin onun yolundan çekilmelerinin, kadınların da kız arkadaşlarını ilgiyle dürtmelerinin sebebiyse kasılarak yürüyüşündeki kibir olabilirdi.

2 Buraya sosyalleşmeye gelmemişti. Barı geçip arkadaki bir odaya doğru giden dar koridordan aşağı doğru ilerledi. Bir adam -uzun boyu ve kazınmış kafasıyla-oradaki kapının önünde dikiliyordu. Koruma takım elbiseliydi, içeride olmasına rağmen güneş gözlüğü takıyordu ve kulağının arkasından ensesine dolaşan, siyah kordonlu bir kulaklığı vardı. Tetikte bir hal alan duruşuyla yaklaşmakta olan Logan&#;ı izledi. Logan sağ elinin işaret ve orta parmağını tecrübeli bir rahatlıkla omzunun üzerinden sürter gibi geçirdi ve pazısının üzerinde, tam da dövmesine denk gelen yerde durdu. Adam başıyla onaylayıp yana çekildi. Logan kapıyı iterek açtı ve uzun adımlarla merdivenlerden aşağı, bodruma doğru indi. Odanın ortasına yerleştirilmiş büyük ve yeşil sekizgen masanın üzerinde şimdiden kalınca bir tabaka puro dumanı birikmişti. Bir kenara büfe koymuşlardı ama kimsenin umurunda değildi. Masanın her yanına bira şişeleri ve poker çipleri saçılmıştı. Ah, Kardeşlik gecesi. Logan&#;ın bütün hafta boyunca en sevdiği gece. Odaya şöyle bir göz gezdirdi. Herkes çoktan gelmişti, son teşrif eden oydu. Ortada şaşılacak bir şey yoktu. Masada oturan adamlar aşağı yukarı aynı yaştaydılar. Hepsi oturaklı, fit adamlardı ve adeta pahalı olduğunu bağıran kıyafetler giyiyorlardı. Başarının getirdiği özgüven her hareketlerine işlemişti, gerçi bazılarında bu kasıntılıktan öteye gidemiyordu. Logan&#;a ayrılmış boş sandalyenin yanında Hunter Buc-hanan oturuyordu; yüzünde yara izi olan, sessiz emlak kralı onun en güvendiği dostuydu. Onun yanında oturan Reese Durham, milyar dolarlık servetinin dönüm noktasına ulaşan genç, atılgan bir adamdı. Yanındaki Griffin Verdi, İngiliz aristokrasisindendi ve küçük gruplarının profesörüydü. Onun yanında Jonathan Lyons vardı; Lyon Otomotiv&#;in sahibi, adı çıkmış bir macera ve heyecan avcısı. Yanındaki de gruplarının hayırseveri Cade Archer&#;dı. İçeri girdiğinde beş adam gözlerini kartlarından neredeyse kaldırmadılar bile. Geç kaldın, diyen Reese Durham&#;ın ağzında bir puro sallanıyordu. İfadesiz bir suratla kartlarını inceledi. Logan ceketini çıkarıp bir köşeye altıktan sonra masadaki tek boş sandalyeye doğru ilerledi. Cade selamlamak için bir elini kaldırdı. Logan onun elini sıktı, sonra dönüp Hunter Buchanan&#;ın sırtına hafifçe vurdu. Adamın yara izleri odanın loşluğunda korkunç görünüyordu. Tam zamanında geldin, dedi Cade keyifli bir sesle. Re-ese de tam Gloria&#;yı soruyordu. Logan iki adamın arasına otururken başını sallayarak kaşlarını çattı. Gloria kim?

3 Reese masanın diğer tarafından ona sırıttı. Bilirsin işte. Muhteşem sarı saçları olan, etli butlu Gloria. Artık onu görmüyorsun sanırım? Birkaç ay önce Stevvart bağış gecesine getirmiştin. Öyle mi yapmıştı? Logan hatırlayamıyordu. Şeyden, ee, Danica&#;dan beri kimseyle ikinci kez buluşmamıştı. Kimse ilgisini yeterince çekmemiş, o da bu yüzden zaman yaratmamıştı. Gloria diye birini hatırlamıyorum. Onunla çıkarsam sorun olmaz yani? Önceki gece bir partide karşılaştık ve yeniden görüşsem fena olmaz diye düşündüm. Sorun mu? diye homurdandı Logan. Yüzünü bile hatırlayamıyorum. Al senin olsun. Onun Danica&#;yla arkadaş olduğunu biliyor muydun? diye sordu Reese. O zaman zaten senin olsun, dedi Logan, soğuk bir sesle. Danica&#;nın arkadaşıysa, cehennemde yansa bile umurumda değil. Bunu diyeceğini biliyordum, dedi Reese neşeyle. Sadece bana bir iyilik yap ve bir daha Danica&#;nın lafını etme, dedi Logan. Sesi dostçaydı ama bir uyarı havası da içeriyordu. Yapmak istediği en son şey paragöz bir servet avcısı hakkında konuşmaktı. Kadın geçmişinde kalmıştı ve Logan&#;ın onun üzerinde durmaya hiç niyeti yoktu. Babası, Danica&#;ya âşık olduğu için onunla dalga geçmiş, Logan&#;ın aptal bir enayi gibi davrandığını söylemişti. Meğer yaşlı akbaba başından beri haklıymış. Ki işin en sinir bozucu kısmı da buydu zaten. Neden bu kadar geciktin? Hunter, Logan&#;a bakarak bir yığın çipi öne sürdü. Yumuşak ve zahmetsiz bir konu değişikliği. Logan, Hunter&#;a dönerek yara izli adama o gece payına düşen için bir çek verdi. Yeni bir şoförüm var, dedi Logan. Yolu kaybetti. Ses tonu bunun bir daha olmayacağını ifade ediyordu. Reese homurdandı ve başını iki yana salladı. Bahaneler, bahaneler. Masanın ortasındaki çip yığınını işaret etti. Herkes var mı? Kartlar dağıtılınca, altı adam da ellerindekileri inceledi ve kartlar açık olarak masaya serilir serilmez Cade bahsi yükseltti, dördü çekildi. Cade&#;e bıkkın bir bakış atan Jonathan, Şuradaki kutsal şövalyenin gösterecek döperi var, dedi. Onun, kıçını kurtarmak için yalan söyleyemeyeceğini biliyorsun. Cade hariç oyunda kalan son kişi olan Reese, iç çekerek kartlarını bıraktı. Lanet olsun, haklısın. Ben de çekiliyorum. Cade sırıttı ve parayı kendine doğru çekti. Blöf yapıyor olabilirdim. Jonathan, Yapmıyordun, dedi ve birasından bir yudum alıp arkasındaki içecek masasına doğru uzanarak bir tane de Logan&#;a kaptı. Nasıl yapılır bilmiyorsun. Tamam, dedi Logan birayı alıp kapağını açarak. Hızlı bir yudum aldı. Artık hepimiz burada olduğumuza göre bu ayki Kardeşlik toplantısı resmen açılmıştır.

4 Adamlar içkilerini kaldırıp şişelerini tokuşturarak hep bir ağızdan Fratres in prosperitatem, dediler, her ay yaptıkları gibi. Bu, onların gizli topluluğunun sloganıydı: Refah içindeki kardeşler. İlk gündemimiz yuvarlak masa, dedi Logan. Jonathan&#;la başlayacağız. Lynde Otomotiv tüm çeyreklerde güçlü bir satış yapmaya devam ediyor. Elektrikli motoru olan ama Daytona&#;da yarışmaya yetecek beygir gücünde, üst sınıf, üstü açılabilir bir araba serisi eklemeye uğraşıyoruz. Jonathan sırıttı. Bir tanesini de ben kullanmayı düşünüyorum. Sizi teknik detaylarla sıkmayacağım. Evet, lütfen yapma, dedi Griffin, görgülü ve sıkkın sesiyle. Jonathan azimliydi. Kartlarını alarak bir sonraki eli dağıtmaya başladı. Prototip en erken önümüzdeki çeyrekten sonraya hazır olur ama arabaları seri üretim için piyasaya sürdüğümüzde hepiniz birer tane alacaksınız; Kardeşlik&#;ten sevgilerle. El ilerledikçe araba işi hakkında biraz daha konuştu, sonra da Griffin&#;e döndü. Sıra sende. Griffin elini inceleyerek omuz silkti. Para işte. Kendi kendine çoğalıyor. Dedi refah içinde büyümüş bir adam, diye belirtti Reese. Hepimiz bu kadar şanslı değildik. Griffin, boştaki elini havada sallayarak, Zengin doğmuş olmam benim suçum değil. Ayrıca, Cade&#;in tıbbi araştırma tesisine de yatırım yaptım, diye belirtti. En azından paramla bir şeyler yapıyorum. Hem vergiden de düşmüş oluyor. Reese? diye sordu Logan. En yeni kazanımım olan Vegas Flush, bu seneki Stanley Kupası&#;nı almak için istikrarlı görünüyor. Hepinizin biletleri memnuniyetle hazır tabii. Sekreterimle iletişime geçin yeter. Bir de Amerikan futbolu takımı almak için bakınıyorum. Reese sırıttı. Ya da belki düz futbol takımı. Futbol Birleşik Devletlerde gelişebilecek bir spor. İnsanları stadyumlara çekebilecek bir yıldız oyuncu alabilirsem ilgilenmeye değer güçlü bir yatırım olabilir. Hâlâ bunun üzerinde düşünüyorum. Bir süre spor takımları üzerine konuştuktan sonra araştırma tesisindeki önemli tıbbi gelişmelerden ve yaklaşmakta olan yardım gecelerinden bahseden Cade ArcherTa devam ettiler. Cade, onların beyaz atlı şövalyesiydi. Para kazanmasına kazanmıştı ama bunu daha yüce bir amaç için veya insanlığın iyiliğine odaklanarak yapmakta ısrar etmişti. Ya diğerleri? Onlar sadece para kazanmayı seviyorlardı. Reese, Logan ve Griffin; hepsi işleri hakkında konuştular, sonra sohbet ilerledi. En sona Hunter kalmıştı ve o da her zaman yaptığı gibi kısa kesti. Yara izli adam, hiçbir zaman çok konuşan biri olmamıştı. Yalnızca arkasına yaslanarak oturur ve çoğu buluşmada kardeşleriyle birlikte olmanın keyfini çıkarırdı. Fakat bu gece paylaşacağı bir şey vardı ve konuşurken karanlık

5 bakışı Logan&#;a kaydı. Logan, eğer ilgilenirsen tam yatırımlık bir gayrimenkul havadisi aldım. Bahamalar&#;daki bir adada nakit akışına ihtiyacı olan büyük bir tatil köyü var. Exuma Bölgesi. Arkadaşım ilgilenecek bir yatırımcıya satmaya hevesli, bana temiz bir anlaşmaymış gibi geldi. Logan dikkatinin sadece yarısını vererek başıyla onayladı. Kulağa, onun gidişatına uygun bir şey gibi geliyordu. Haw-kings Holding&#;in bütün yaptığı, gücünü kaybetmekte olan işleri ucuza satın alıp bunları kârlı teşkilatlara dönüştürmek, sonra da bundan kazanç sağlamaktı. Cazibe merkezi mi? Bana söylenene göre öyle. Bir göz atmaya değer. İlgilenen Fransız bir milyarder var ama ben önce Kardeşlik&#;e sunmak istedim. Logan bunun üzerinde düşünürken homurdandı. Hunter&#;ın bu konuyu açması için, bunun birinci sınıf bir iş olması gerekirdi. Hunter normalde sessizdi. Diğerlerinden biri nakit akışına ihtiyaç duyarsa işinin iyi gittiğinden emin olmak için fon sağlardı ama bunun dışında içine kapanıktı. Logan buna hayranlık duyuyordu. Adam tek başına bir ada gibiydi. Logan onun Kardeşlik dışında pek-hatta hiç-arkadaşı olmadığından şüpheleniyordu. Başıyla onaylayarak, Şu anda meşgulüm ama programımda araya sıkıştırabilir miyim diye bir bakacağım, dedi. Belki hazır ona bakıyorken tatile de çıkmalısın, dedi Reese. Birkaç günlüğüne ofisten uzaklaş. Sorunlarını unut. Logan o el için ortaya koyacağı parayı masaya atarak Reese&#;e kaşlarını çattı. Sorunlarımı çoktan ardımda bıraktım. Her şeye rağmen sunağa kadar gitmeden Danica&#;dan paçasını kurtarmıştı; kıl payı sıyırmış bir kurşunla. Ve şerefsiz babası da aşağı yukarı aynı zamanlarda bu dünyadan göçüp gitmişti. Bu ikisi artık boynunda asılı olmayan iki yüktü. Reese, Logan&#;ın yanıtından sanki ona inanmamış gibi eğlenmiş görünüyordu. Ah, gerçekten mi? Çünkü bu benim Bu işe karışma, dedi Logan uyaran bir ses tonuyla. Reese sadece sırıtıp omuz silkerek dikkatini yeniden kartlarına çevirdi. Keyfine bak. Yine de Logan, Reese&#;in sözlerini düşünmeye devam etti ve dikkati, işe yaramaz bir eli olmasına rağmen, oyunda kalacak kadar dağıldı. Sonunda farkına bile varmadan Jonathan&#;a iki binlik kaybetti. Reese onun bir tatile çıkması gerektiğini düşünüyordu. Bunu düşünmek bile kahkaha atmak istemesine sebep olmuştu. Başarılı işadamları izne çıkmayı değil, fırsat yakalamayı gözlerdi. Yine de bu kulağa ilginç bir yatırım gibi geliyordu ve Logan da Havvkings Holding&#;de çeşitlilik olmasından hoşlanıyordu. Bir tatil köyü adası da kesinlikle farklıydı. Hunter&#;ın gözucuyla kendisini izlediğini fark etti. Emlak sektörünün önemli adamı bu mücevheri, Logan&#;ın iyi bir vuruş yapabileceğini düşündüğü

6 için mi onun yoluna atmıştı? Yoksa o da Logan&#;ın dikkatini dağıtacak bir şeye ihtiyacı olduğunu mu düşünüyordu? Bu düşünce keyfini kaçırdı. Önce Reese onu iğneliyordu ve şimdi Hunter da mı aynı yoldaydı? Bunu Hunter&#;dan beklemezdi. Küçük, başarılı gruplarının en sessizi oydu ama bazen konunun tam kalbini görüyordu. Babası olsa bu tatil fikrine dudak bükerdi. İş hayatında, güçlü ve en tepede olmak için işleri yakından takip edip bir elini sürekli dümende tutmalıydın. Tatil seni zayıf düşürürdü. Yumuşatırdı. Ve Havvkings erkekleri yumuşak değillerdi. Yine de görünüşe göre kadınlar konusundaki zevkleri kötüydü. Babası annesiyle evlenmişti ve bu iki taraf için de bir hata olmuştu. Logan da Danica&#;nın tatlı yüzüyle, neredeyse onunla sunağa gitmeye yetecek kadar kandırılmıştı. Logan kaşlarını çatarak kartlarına baktı ve Gloria adlı birinin yüzünü gözünün önüne getirmeye çalıştı. Hiçbir şey yoktu. Zihni iş toplantıları ve sözleşmeleriyle doluydu. Hiç kadın yoktu. Belki de bir tatil ya da iş gezisi o anda tam da ihtiyacı olan şeydi. Bir bakayım, dedi Hunter&#;a. İki Ay Sonra Sharon kendini büyük, çift kişilik yatağının üzerine attı ve Bronte&#;ye, Bunu söylemekten nefret ediyorum, kızım, ama bu, hayatımda kaldığım en boktan tatil köyü, dedi. Bronte hissettiği rahatsızlığı sesine yansıtmamaya çalışarak, Bedavaydı, diye karşılık verdi. Bedava olan bir şeyden gerçekten şikâyet edemezsin. Epikür, &#;Zenginliğimizi oluşturanlar sahip olduklarımız değil, zevk aldıklarımızda,&#; demiş. Sharon onu dinlemediğini anlatan bir ses tonuyla, Hı hı, dedi. Bunun yerine kumandayı kapıp televizyona doğru çevirerek tuşlara vurmaya başladı. İçkileri havuza döküyorlar. Bunu fark ettin mi? Bronte, Sharon&#;ı getirdiğine, iki gün içinde dokuzuncu kez pişman oldu. Yerel radyo istasyonu Pop Ateşi sayesinde bu geziyi kazandığında, gitmek için çok heyecanlanmıştı ama Kansas City&#;deki arkadaşları gelememiş, hiçbiri işten izin alamamıştı. Üniversiteden oda arkadaşlarının da sorumlulukları olan gerçek işleri vardı ve ne kadar bedava olursa olsun son dakikada tatile kaçmak üzere işlerini yarıda bira katmamışlardı. Bronte bir lokantada garsonluk yaptığı için kısa bir süreliğine izin almakta sıkıntı yaşamamıştı. Bir başkasından vardiyalarını üstlenmesini istemesi yeterliydi. Yine de Sharon, Bronte&#;nin konuşmalarına kulak misafiri olmuş ve tesadüfen yolculuğu yapabilmek için bir pasaportu ve yeterli zamanı olduğu ortaya çıkmıştı. Erkek arkadaşından yeni ayrılmıştı ve gerçekten uzakta birkaç gün geçirmek işine gelirdi. Hem Bronte de gezide yanında biri olsun istemez miydi?

7 Sharon, Bronte&#;nin en sevdiği çalışma arkadaşı olmasa da yeterince iyi geçiniyorlardı. Üstelik Sharon yolculuktan o kadar sık bahseder ve ona üzgün gözlerle bakar olmuştu ki Bronte ikinci biletin ziyan olmasına izin vermekten dolayı suçluluk duymuştu. Böylece sonunda yumuşamış ve Sharon&#;ı da getirmişti. Büyük bir hata. Sharon&#;ın sürekli sızlandığı, sallantılı bir uçuştan sonra adaya korkunç bir feribot yolculuğu -Sharon oraya giden tüm yol boyunca da sızlanıp durmuştu-ve şimdi de dünyanın en küçük otel odasını paylaşmak mı? Bronte bir dahaki sefer tek başına gitmeyi düşünmeye başlamıştı. Sharon&#;la geçen kırk sekiz saatten kırk yedisi fazlaydı. Bronte tatilin keyfini çıkarmaya kararlı olsa da Sharon bunu zorlaştırıyordu. Çok pasaklıydı: Giysileri ve ayakkabıları küçücük odanın her tarafına saçılmıştı. Banyoyu işgal etmiş ve tüm sıcak suyu kullanmış, bütün havluları almıştı. Önceki geceyi, yanında Bronte olmadan, bir partide geçirmişti. Ayrıca daha şimdiden bütün mini-barı neredeyse silip süpürmüştü; hem de oda Bronte&#;nin adına olduğundan onun kredi kartından çekileceğini belirtmesine rağmen. Sharon, Bu yer tam bir bit palas, dedi ve valizini yatağın üzerine atıp pembe bikinisini bulana kadar giysileri yere fırlattı. Seni çatı katına yükseltmelerini istemiş olmalıydın. Bana tatili radyo istasyonu verdi. Hiçbir şey isteyemedim. Ben olsam bir gardıroptan daha büyük bir oda isterdim. Sharon kolsuz yazlık elbisesini çıkardı ve üzerini değiştirmeye başladı. Bronte, Sharon&#;ın bitmek bilmeyen şikâyetlerini duymazdan gelerek elindeki şehir rehberine geri döndü. Demek tatil köyü biraz köhne kısımdaydı. Bahamalar&#;daki Seaturtle Cay, Bronte&#;nin gözünde yine de bir zaferdi. Öncelikle bedavaydı. Radyo istasyonu sayesinde yola ya da otele bir kuruş harcamamıştı ve bu, birbirine sürtmeye iki bozukluğu bile olmadığı düşünüldüğünde iyi bir şeydi. Aslında işten uzaklaşmış olmak bile başlı başına yeterdi. Plajlar harikaydı ve Bronte, deniz paraşütü ve şnorkelle yüzme gibi eğlenceli etkinlikler hakkında birkaç reklam görmüştü. Bir de artık yağmur dursaydı Bronte pencereden gri, kasvetli gökyüzüne ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmura baktı. İçini çekti ve yağmurlu havalar için bir aktivite listesi var mı, diye merak ederek rehberin sayfalarını çevirdi. Sharon bikinisini düzeltmeyi bitirdiğinde pencereden dışarı baktı. Tek bir güneşli günümüz bile olmayacak, öyle değil mi? Bronte başını bile kaldırmadan, Bilmem. Ben hava durumu sunucusu değilim ki, dedi sesine olabildiğince neşeli bir hava vererek. Belki de bara gidip oradaki herhangi birinde hava durumu raporu var mı diye bakmalısın.

8 Kulağa harika bir fikir gibi geliyor. Sharon devasa bir çift halka küpe taktı, sandaletlerini giydi ve Bronte&#;ye el salladı. Birazdan dönerim. İstediğin bir şey var mı? Böyle iyiyim. O gider gitmez rahat bir nefes alan Bronte, yatağa uzandı ve bir çift kulaklık kaparak -yine- sevişen komşularının sesini bastırmak için müziği açtı. Rehberini alıp sayfaları yeniden başa doğru çevirdi. Lanet olsun, tatil tatildi ve o da bunun keyfini çıkaracaktı. Bir sayfa çevirdi. Vatozlarla yüzme. Hah. Belki de bunu denerdi. Öfkeli ve bulutlu gökyüzüne tekrar baktı. Güneş açar açmaz tabii. Bir el onu uykusundan uyandırmak için kabaca sarstı. Bronte! Aman Tanrım! Bronte! Uyan! Sıçrayarak kulaklıklarını çıkardığında yatağının üzerine eğilmiş Sharon&#;ı gördü. Panik halindeydi. Hoparlörleri duymadın mı? Hımm? Hoparlörler mi? Gerçekten de tekrar tekrar yankılanan alçak bir ses vardı. Sesi ayırt etmek için başını hafifçe yana yatıran Bronte, bir insan sesinin hoparlördeki çınlamaya karıştığını duydu. Ses, sakin ve yumuşak bir şekilde, Lütfen otobüs yükleme alanına doğru gidin, dedi. Bütün misafirler, mümkün olan en kısa zamanda tahliye alanına taşınacaktır. Lütfen sakin olun ve panik yapmayın. Kasırgadan önce bölgeyi tahliye etmek için bolca vakit var. Yapılan ödemeler iade edilmeyecektir. Misafirlere daha sonraki bir ziyaret için bir makbuz verilecektir. Kasırga mı? diye alçak sesle tekrarladı Bronte. Sanki kelimenin hafızasına kazınması için uğraşır gibiydi. Sen ciddi misin? Sharon, Latonya Kasırgası, dedi ve yatağına doğru gidip valizini şiltenin üzerine attı. Şu anda üçüncü derece bir kasırga ve dördüncü ya da beşinci olmaya doğru ilerliyor. Bu aptal adanın tamamını tahliye ediyorlar. Bir kasırga mı? Bu çok saçma görünüyordu. Bronte haberlerde bununla ilgili bir şey görmüştü. Bahamalar&#;ın yakınındaki herhangi bir yere doğru gitmiyor, gibi bir şey. Belli ki haber kocaman bir yalandı. Alarma geçerek yatağa oturdu. Nereye gidiyoruz? Hepimiz otobüslerle yakındaki bir yolcu gemisine taşınacağız, oradan da anakaraya geri götürüleceğiz. Stresli görünen Sharon bikinisinin üzerine bir kot şort geçirdi. Bu, baştan sona talihsiz bir tatildi. Bronte de herkes kadar hayat sana limon sunuyorsa sen de limonata yap görüşüne inanırdı ama artık o da Sharon&#;a katılmaya başlıyordu. Kasırganın bu yöne geldiğine inanamıyorum. Evet. Ayrıca büyük bir kasırga olacağı düşünülüyor. Eşyalarını topla. Gitmemiz gerek. Hızla toplandılar ama Bronte işini Sharon&#;dan çok daha önce bitirdi çünkü valizini zaten giysi ve ayakkabılarla tıka basa doldurmuş olan Sharon,

9 hediyelik eşya dükkânından da bir şeyler aldığı için şimdi her şeyin valize sığmayacağını fark etmişti. Hangi kıyafetleri götürüp hangilerini geride bırakacağına karar vermeye çalışarak hayıflanmakla yirmi dakika geçirdi. Tam Bronte yatağın üzerinden atlayıp işi ele almak üzereyken, Sharon hazır olduğunu söyledi. Valizlerini alarak odadan çıktılar. Koridorlarda bir insan denizi vardı; ellerinde valizleri olan, küçük çocuklu turistler. İnsanlar ağlıyor ve tartışıyor, herkes öne geçmek için itişip kakışıyordu. Asansör sırası koridor boyunca devam ediyordu ve donuk, fazla sakin tahliye mesajı hoparlörden tekrar tekrar yayımlanıyordu. Merdivenler? diye sordu Bronte, Sharon&#;a. Topuklularla mı? Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Asansörü bekleyebiliriz. Bronte sert cevabını yuttu. Peki. Asansörü bekleyeceğiz. Öyle de yaptılar. Sırf o aptal alete binebilmek için neredeyse yarım saat beklemek zorunda kalmışlardı. Lobiye indiklerinde içerisi müşterilerle tıklım tıklım doluydu. Sapına kadar karmaşa hâkimdi ve bunu görür görmez Bronte&#;nin karnına ağrılar girdi. Sharon ittire itti re yolu açıyordu, Bronte de peşine düştü. Park alanında, amansızca yağan yağmurda güçlükle görülebilen bir sıra otobüs ve otelden ayrılmayı bekleyen bir insan güruhu vardı. Elinde duyuru tahtası tutan, hayattan bezmiş bir adam düzeni sağlamaya çalışıyor ve feci şekilde başarısız oluyordu. Bekledikleri sırada, yağmurluğunda Kızıl Haç simgesi olan bir adam içeri yöneldi, Pekâlâ, diye bağırdı ve tüm salon sessizleşti. Düzgün bir sıra oluşturmanıza ihtiyacımız var. Kimliklerinizle pasaportlarınızı çıkarıp hazır tutun. Hepinizi, kasırganın yolundan çekilmek ve anakaraya geri dönmek için tekrar denize açılmayı kabul eden, yakındaki bir yolcu gemisine alacağız. Tekrarlıyorum, lütfen kimlik ve pasaportlarınızı hazır bulundurun. Kalabalık mırıldandı ve cepler karıştırılıp cüzdanlar çıkarılmaya başlandı. Bronte küçük el çantasını buldu ve pasaportuyla ehliyetini çıkardı. Sharon el çantasını karıştırırken yüzünde bir panik ifadesi vardı. Sharon, dedi Bronte gergin bir şekilde, ne oldu? Pasaportumu bulamıyorum, diyen Sharon, kalabalık sıra otobüse binmek için dalga dalga ilerlerken kenara çekildi. Bronte yolunu açarak Sharon&#;ın yanına gitti. Sinirlenme-meye çalışıyordu. Valizinde olabilir mi? Bilmiyorum! El çantamda olmalı. Sharon çantasını açıp rasgele makyaj malzemeleri ve fırçalar çıkarmaya başladı. Çantadan düşen bir ruj, ayak denizi içinde yuvarlanıp gitti. Sharon onun arkasından bakarken gözlerinde özlem dolu bir bakış vardı. Kahretsin. O renge bayılıyordum. Yenisini alırsın, dedi Bronte, sabrı tükenmek üzereydi. Pasaportunu bul.

10 Sharon&#;ın gözleri irileşti. Sence barda olabilir mi? Ya barda ya da odadadır. Tatil köyüne vardıklarından beri Sharon&#;ın bu ikisi dışında bir yere gitmediği düşünülürse İki numaralı otobüs dolduruluyor, diye seslendi adam. Lütfen tahliye için düzgün bir sıra oluşturun! Onu duymazdan geldiler. Sharon elinde iki avuç dolusu makyaj malzemesi tutarken hâlâ çantasını karıştırıyordu. Burada değil. Odaya dönüp kontrol edebilir misin? Bronte, Sharon&#;a bakakaldı. Ciddi misin? Sharon, Evet! diyerek onu tersledi. Artık dostça davranma zahmetine girmiyordu. Makyaj malzemelerini geri tıktı ve ona dik dik bakan insan kalabalığını görmezden gelerek yere oturup valizinin fermuarını açtı. Ben burada valizimi kontrol edeceğim, sonra da bara gidip orada mı diye bakacağım. Sen de benim için odaya bakmaya gidersen biraz zaman kazanabiliriz. Üçüncü otobüs için sıraya girin! diye bağırdı adam. Kaç tane otobüsleri var? diye sordu Bronte gergin gergin. Geride bırakılmak istemiyorum. Bulursam seni ararım, dedi Sharon. Valizini burada bırak, ben senin için göz kulak olurum. Bronte tereddüt etti. Kayıp pasaportun peşine düşmeyi gerçekten istemiyordu. Sharon&#;la aynı odayı paylaşmak korkunç olmuştu ve daha sadece iki gün geçmişti. İki uzun, çok uzun gün. Bronte öyle bir noktaya gelmişti ki Sharon kalmış ya da kalmamış neredeyse umurunda bile değildi. Şimdi bir de korkutucu bir kasırga yoldaydı ve bu durum işleri kötüden berbata çevirmişti. Kasırga var, Sharon. Herkesin pasaportunu kontrol etmekle uğraşmayacaklarına eminim. Onsuz binmene izin vereceklerdir. Lütfen, Bronte, dedi Sharon. Valizini yırtarcasına açıp karman çorman giysi yığınını karıştırmaya başlarken bile sesi ağlamaklı çıkıyordu. Bana yardım et, Bronte. Beş dakika bile sürmez! Sensiz gitmelerine izin vermeyeceğime yemin ederim. Şurada duran tüm o insanlara bir bak. Herkesi tahliye etmek bir saat sürer. Çok insan vardı, Bronte bunu kabul etmeliydi. Ve yukarıdaki asansörlerde de sıra vardı. Tatil köyünün boşalması biraz zaman alacaktı. Sharon&#;ın sesindeki o üzgün bocalamayı düşündü. Lanet olsun. İçini çekerek ceptelefonunu çıkardı ve Sharon&#;ın burnunun dibinde sallarken sert bir sesle, Onu bulduğun an beni ara, dedi. Hadi çabuk, dedi Sharon ona. Ne bir teşekkür ederim, ne bir minnettarım, ne bir sen bir tanesin Sadece Hadi çabuk. Ne bekliyorduy-sa Valizini Sharon&#;ın yanına bırakıp arkasını dönerek asansöre doğru koştu. Bir sonraki yolculuğuna kesinlikle yalnız çıkıyordu.

11 Pasaport odada değildi. En azından, Bronte olmadığından son derece emindi. Sharon&#;ın eşyalarla yarattığı kargaşa içinde bunu söylemek çok zordu ama Bronte uysalca çöp kovasını baş aşağı etti, küçük banyodaki yarı kullanılmış çeşitli şişelerin arasına baktı, her bir havluyu silkeledi, hatta şiltelerin arasına bile göz attı. Fakat sonra, Sharon&#;dan telefon gelmeyince ve onun pasaportu olmadan geri gidemeyecekmiş gibi hissettiği için odayı bir kez daha kontrol etti. Kaygıdan sanki midesine düğümler atılmış gibi hissediyordu. Otobüsler hâlâ aşağıda mıydı? Kimseyi arkada bırakmazlardı, öyle değil mi? Bronte, pencereye doğru ilerleyerek dışarı baktı ama yağmur gittikçe şiddetlenmişti, gökyüzü de daha gri ve daha karanlıktı. Daha fazla yağmur dışında herhangi bir şey görmek imkânsızdı. Yatağın altını bir kez daha kontrol etti ve artık daha fazla dayanamadı. Sadece yenilgiyi kabul etmesi gerekiyordu. Bronte, boş odaya son bir bakış atarak kapıyı arkasından kapattı. Bu kez koridor boştu ama o can sıkıcı ses hâlâ hoparlörlerden yayılmaya devam ediyordu. Kollarını göğsünde kavuşturarak asansöre doğru yöneldi ve düğmeye bastı. Beklerken parmaklarıyla tempo tuttu. Geçen her saniye bir milyon yıl gibi geliyordu. Asansörün kapısı çınladıktan sonra yavaşça açılarak içerideki tek bir kişiyi gözler önüne serdi. Asansörün arka tarafında gri, çift düğmeli takım elbise giymiş bir adam duruyordu. Ceketinin bir tarafında, göğsünün üzerinde, otelde çalıştığını gösteren beyaz bir isim kartı vardı. Bronte&#;yi gördüğünde suratı asıldı, sanki asansörün onun katında durmaya zahmet etmesinden inanılmaz derecede rahatsız olmuş gibi görünüyordu. Evet, tamam, Bronte&#;nin de canı sıkılmıştı. İçeri girdi ve ışığı zaten yanıyor olmasına rağmen parmağını lobi düğmesine bastırdı. İyice emin olmak için birkaç kere daha sertçe bastı. Harika. Asansörde muhtemelen müdür ya da onun gibi biriyle birlikteydi. Odaya dönenin Sharon değil de kendisi olmasının bir şans olduğunu düşündü. Müdürü Sharon görmüş olsaydı adamın kulaklarını otelin ne kadar korkunç olduğuyla ilgili şikâyetleriyle doldururdu. Hani şu bedava olan otelin. Gözlerini düğmelere dikerek asansör aşağı hareket ederken ışıklarının yanmasını izledi. Beş kat vardı ve onunki dördüncüydü. Asansördeki adam onun üstündeki katta olmalıydı. Çatı katındaki lüks dairede. Bir tahminde bulunması gerekseydi, Bronte, ilk önce bu misafirlerin tahliye edilmiş olduğunu varsayardı. Belki de müdür bornozları ya da öyle bir şeyleri saymaya falan çıkmıştı. Bütün bir adayı tahliye ediyorlardı. Yüce Tanrım. Eğlenceli ve rahatlatıcı tatili buraya kadardı. Bu tatili keyifli hâle getirmek için çok uğraşmıştı ama tatil sanki berbat geçmeye kararlıymış gibi her seferinde onunla mücadele

12 etmişti, hem de şiddetle. Eğlence ve hatta rahatlama da bitmiş bulunmaktaydı. Bronte hayatında kendini hiç bu kadar stresli hissetmemişti. Lanet olası bir kasırga. Dünyanın en korkunç tabiine tuz biber ekmek için mükemmel bir yol. Asansör panelinde ikinin üzerindeki ışık yandı. Bronte parmaklarıyla kolunda tempo tutarak ışığın birin üzerine geçmesi bekledi. Ve bekledi Ve bekledi Asansörün zangırdamasıyla beraber elektrikler kesildi. Kabin karanlığa gömülürken her yanını dehşet kaplayan Bronte nefessiz kaldı. Harika, dedi müdür arkasından. Kahretsin, harika. Bronte&#;nin boğazından isterik bir kıkırdama yükseldi. Hayır. Asıl bu dünyanın en korkunç tatiline tuz biber ekmek için mükemmel bir yoldu. Bronte&#;nin vahşi kahkahası küçük asansörde yankılandı, sükûneti bozan tek ses buydu. Bronte durabilecek gibi görünmüyordu. Bu, gerçekten çok saçmaydı. Korkunç bir oda arkadaşı ve bir kasırgayla birlikte cennet olduğu vaat edilmiş bir yerde tıkılıp kalmıştı. Ya şimdi? Şimdi de yabancı biriyle bir asansörde kapana kısılmıştı. Gerçekten de bunların başına gelmesi için cehennemlik bir karmayı hak etmiş olmalıydı. Arkasındaki adam, soğuk ve iğneleyici bir ses tonuyla, Bunu komik bulmanıza sevindim, dedi. Sizi temin ederim ki ben öyle bulmuyorum. O kadar berbat bir durum ki komik, dedi Bronte kıkırdamaların arasından. Bugün hayatımdaki en berbat gün. Ben hayatım tehlikedeyken gülmem. Ben gülerim, dedi Bronte ve yeniden kıkırdamaya başladı. Tabii bunların bir kısmı isteri, bir kısmı da endişeydi. İçeride sıkışıp kaldığı adam üzerinde bıraktığı etki pek de cazip olmasa gerekti. Üzgünüm, diye özür diledi ama sesi, sanki daha fazla kahkahayı bastırıyormuş gibi titrekti. Ben şu gerginken gülen insanlardanım. Durmaya çalışacağım. İyi. Bronte tekrar kıkırdadı, sonra da eliyle ağzını kapattı. Adam hiçbir şey söylemedi. Bronte en azından ışık olmasını diledi. Böylece ona bakabilir ve yüz ifadesinden bir anlam çıkarabilirdi. Muhtemelen bunu yapamıyor olması daha iyiydi. Adam ona nefretle bakıyor olmalıydı. Bu yüzden onu pek suçlayamazdı. Tam bir budala gibi davranıyordu. İsterik bir budala. Sessizlik çöktü, karanlıkla birlikte daha bunaltıcı bir hal aldı. İkisi de hiçbir şey söylemediler ve Bronte kendini sessizce, çınlayan kasırga uyarısını yapan hoparlörün monoton ve bangır bangır sesini duymayı beklerken buldu. Yalnızca sessizliği bozmak için. Bir şey. Herhangi bir şey. Karanlıkta uzanarak asansörün tam olarak ne kadar büyük olduğunu hatırlamaya çalıştı. Karşı tarafa on beş adım? Daha mı az? Daha mı çok?

13 Buna dikkat etmemişti. Yine de ileriye doğru bir adım atarsa uzattığı kolunun yabancıya çarpacağından şüphelendi. Samimi. Kapana kısılmış oldukları göz önünde bulundurulursa biraz fazla samimi. Acaba birisi fark etmeden önce burada ne kadar süre sıkışıp kalabilirlerdi? Ya feribot anakaraya gitmek üzere çoktan adadan ayrıldıysa? Bronte bunu ya da üzerlerine gelen kasırgayı düşünmemeye çalıştı. Birisi onlar için gelecekti. Bronte kurtarıcıların muhtemel seslerini duymak için bekledi. Bekledi Bekledi Karanlık boğucuydu, asansördeki tek ses hızlanan nefesiydi. Onun nefesi ve müdürünki. Elektriğin yakın zamanda geri geleceğinden umudunu kesen Bronte asansörün zeminine doğru kaydı. Bacaklarında soğukluğu hissetti. Bu, asansördeki havanın biraz bunaltıcı olmaya başladığı dikkate alınırsa hoş bir değişiklikti. Ne kadar zamandır bu karanlıkta oturuyorlardı? On dakika mı? Yirmi mi? Kasırga buraya ulaşmadan önce ne kadar vakitleri vardı? El çantasına sıkıca sarıldı. Telefonu. Tabii ya. Onu unuttuğu için kendini tam bir aptal gibi hissetti. Sharon&#;ı arayabilir ve asansörde sıkışıp kaldığını söyleyebilirdi. Çantasının içini karıştırarak parmak uçlarıyla telefonunu buldu ve çıkarıp açma tuşuna bastı. Mavimtırak ışık asansörün dibinde etrafını sardı, parlaklığıyla neredeyse onu kör ediyordu. Şarjı en az seviyedeydi; telefonundan kitap okuduğu için elinde kalanın bu olduğunu düşündü. Önemli olan bu değildi. Ekran bir mesajla aydınlanmıştı: Kapsama alanı dışı. Kahretsin. Asansörün karşı tarafında da başka bir ışık canlandı ve Brontö yüz hatları telefonun ışığıyla aydınlanan takım elbiseli adama göz gezdirdi. Yakışıklı. Ondan birkaç yaş büyüktü, güçlü bir çenesi ve burnu vardı. Adam telefonunu hemen yeniden kapalı duruma getirdi. Sinyal yok. Sesi bezgin çıkıyordu. Tekrar karanlığın içine itildiklerinde Bronte gözünün önündeki kırmızı noktalaryüzünden gözlerini kırpıştırdı. Sanki adam ileri doğru hareket ediyormuş gibi hafif bir hava kendisine sürünüp geçtiğinde Bronte duvara yapıştı. Ne yapıyorsunuz? Tuşlar tıkırdadı. Adam onu umursamıyor gibiydi. Ne yapıyorsunuz? diye sordu tekrar. Alarm zili çalmaya başlayınca Bronte öyle bir ürktü ki yüreği ağzına gelerek oturduğu yerde sarsıldı. Acil durum alarmı, dedi adam alçak bir sesle. Birisi onu duyup bizi bulmaya gelmeli. Tabii hâlâ orada birileri varsa, diye belirtti Bronte. Peki ama sen küçük Bayan Günışığı değil miydin? dedi adam. En azından ben oturup kıkırdamaktan başka bir şeyler yapıyorum.

14 &#;İnsan davranışı üç ana kaynaktan doğar: arzu, duygu ve bilgi/ diye alıntı yaptı Bronte. Ne? Karanlıkta çenesini dikleştirerek, Platon, diye açıkladı. Uzun bir duraksama oldu. Ardından, Bunu yazarken Platon&#;un aklındaki şeyin &#;kıkırdama&#; olduğunu düşünmüyorum, diye karşılık geldi. Hey, dedi Bronte, öfkeden burun delikleri genişleyerek. Buna sinirden gülmek denir, seni ahmak. Ben kendimi rahatsız hissettiğimde gülerim. Hadi, bunun için beni dava et. Bu arada bir fikir: Burada birlikte sıkışıp kaldığımıza göre neden beş dakikalığına böyle bir pislik olmamayı denemiyorsun? Adam hiçbir şey söylemedi, yalnızca alarm düğmesine vurmaya devam etti. Onun hiç durmaksızın alarma basarak geçirdiği yaklaşık yirmi dakikanın sonunda Bronte kulaklarını kapatıp bunu kesmesini söylemek istedi ama bu tabii ki aptalca olurdu. Biri alarmı duyarsa buradan çıkabilirlerdi. Fakat yine dekimse gelmiyordu. Elektrikler hâlâ kesikti. Telefonunu açık duruma getirip saate bakarken pilin neredeyse tükenmiş olduğunu görmezden gelmeye çalıştı. Bir saattir oradaydılar. Otobüsler hâlâ dışarıda olmalıydı, tabii ki. Tüm bu yağmurun altında, ne tür bir tahliye olursa olsun, biraz zaman alırdı. Asansör de havasız olmaya başlamıştı. Ya öyleydi ya da Bronte sadece hiperventilasyonun* ilk safhala-rındaydı. Bir elini ıslak alnına götürdü ve daha yavaş soluk alıp vermeye niyetlendi. Bu müdür olacak pislikle kapana kısılmış olmasaydı, işi çok daha kolaylaşabilirdi. Bu adamın yönettiği otelden de anca böyle çöplük olurdu zaten. Yakında birinin seni aramaya gelmesi gerekmez mi? diye sordu adama. Tahliyeyi koordine etmesi için tabii ki müdürlerine ihtiyaçları olacaktı. Sen öyle san. Bu sefer bir iğneleme yoktu. İyi, ne güzel. İlerleme kaydediyorlardı. Bronte çantasını karıştırdı ve bir parça sakız çıkararak ağzına atıp sinirle çiğnemeye başladı. Ezici, sabit karanlıkta her hareketin çok büyük bir önemi varmış gibi geliyordu. Eliyle çantasının içindekileri karıştırarak faydalı herhangi bir şey aradı. Bir tükenmezkalem. Çek defteri. Pasaport. Cüzdan. Bozuk para. Doğum kontrol hapları. Eli bu sonuncuya değdiğinde, isterik bir kahkahayı daha bastırdı. Adamın onun kahkahasına karşılık içini çektiğini duydu. Çaresizlikten bunalmış gibiydi. Onun için de kötüydü ki Bronte artık akıl sağlığının sınırlarını zorluyordu. Fakat konuşmaya ihtiyacı vardı. Bu yüzden, Sence otobüsler hâlâ dışarıdalar mıdır? diye sordu. Bilmiyorum ve umurumda da değil. Tanrım. Daha kaba olunabilir miydi? Müşteri hizmetleri ya da öyle şeylerde iyi olman gerekmiyor mu senin? Buradan bakınca başarısız gibi görünüyorsun.

15 Adam eğlenmiş görünüyordu. Öyle mi? Evet, bir müdür olarak sosyal yeteneklerin üzerinde çalışmak isteyebilirsin. Benden söylemesi. Bunu aklımda tutacağım, dedi kuru ses. Bronte esnedi. Şimdi ilk dehşet hissi yavaş yavaş azaldığı için artık adamdan korkmakla değil, ona sinirlenmekle meşguldü. Buna bir de artan rutubet eklenince Uykusu gelmeye başlamıştı. Öyle mi? Kasırga buraya varmadan önce seni uzaklaştıracak özel bir ulaşım aracın var sanırım? Bir anlık sessizlik. Sonra: Bir helikopter. Peki, o zaten üst düzey yönetici değil miydi? Tamam, hadi şunu bir daha deneyelim. Sence helikopterin hâlâ burada mıdır? Uzun bir duraksama. Sonra adam gönülsüzce kabul etti: Hava kötüye gidiyorsa, hayır. Öyleyse sen de biz avam tabakasındakilerle birlikte otobüse binmek zorunda kalabilirsin. Bronte çantasını yastık olarak kullanarak yere uzandı. İnşaatçıların dedikleri gibi, &#;Küçük taşlar olmadan büyükleri düzgün durmaz.&#; Biraz daha mı felsefe? Sadece üzerinde düşünecek küçük bir şey, dedi ters ters. Öyle, dedi adam alçak sesle ve Bronte onun iğrenç alarmı bıraktığını fark etti. Belki de pes ediyordu. Bronte&#;nin ettiği kesindi. Bir an sonra adam, Seni arayan birileri var mı? diye sordu. İç çekişi, karanlığın içinde beklediğinden yüksek sesli gelmişti. Bilmiyorum. Buraya bir arkadaşımla geldim ama o biraz aklı havada biri. Benim kayıp olduğumu fark edecek mi yoksa başka bir otobüse bindiğimi mi varsayacak bilmiyorum. Bunu düşünmekten nefret ediyordu ama en nihayetinde söz konusu şey Bronte&#;nin güvende olduğundan emin olmak için arkada kalan Sharon mı, yoksa Dodge&#;dan inen Sharon mı olduğunda, Bronte onun hangisini seçeceğini biliyordu. Birinin gelip herkes anakaraya kaçmadan önce binanın tamamen boşaltıldığını kontrol edeceğini düşünmek istiyorum. Hımm. Adamın ses tonu düşündüklerini açık etmiyordu. Sanki durumun böyle olacağından hiç emin değilmiş ama Brontö&#;yi idare etmek istiyormuş gibiydi. Evet, Bronte de bundan emin değildi ama kulağa hoş geliyordu. O yüzden, çantasını düzelterek yanağını üzerine yasladı ve yardımın gelmesini bekledi. Bronte bir süre sonra uyandığında ağzı kurumuş, vücudu ağrı içindeydi. Sağır edici bir sessizlik vardı, derin karanlık her yeri kaplıyordu. Hâlâ elektrik yoktu. Hâlâ asansördeydi. Ürkerek gözlerini ovuşturup oturdu. Merhaba? Hâlâ buradayım. Onunla birlikte kapana kısılmış adamın sesi sinirliden ziyade bitkin geliyordu. Hiçbir şey kaçırmadın.

16 Uyumuş olmalıyım. Ne ne kadardır kendimde değilim? Altı saat kadar. Altı saat mi? Aman Tanrım. Dehşet, genç kadının kalbinin göğsünde hızla çarpmasına neden oldu. Bizi aramaya gelmiyorlar mı? Tahminime göre hayır. Bronte derin bir nefes alarak paniğe kapılmamayı diledi. Tahliye edilmiş bir adada asansörde kısılıp kalmak. Kapana kısılmış. Havalandırma da birkaç saattir çalışmadığı için asansör artık iyice bunaltıcı bir sıcaklıktaydı. Bizi nasıl arkada bırakabildiler? Yine sadece bir tahmin ama ben olsam, tahliye karmaşası sırasında birinin işi yüzüne gözüne bulaştırdığını söylerdim. Adamın ses tonu çözümleyici ve sıkkındı. Kızgınlığı hâlâ ona mıydı yoksa duruma mı? Bronte bunun bir önemi olmadığını düşündü. İkisi de yakın bir zaman içinde herhangi bir yere gitmiyorlardı. Vücudunun ne kadar tutulduğundan ve terden nasıl yapış yapış olduğundan çekinen Bronte doğrularak oturdu. Ah. Cehennemdeymiş gibi susamıştı ve sıcak da bir rahat bırakmıyordu. Tahliye için giydiği kot pantolon ve tişört boğucu bir his veriyordu. Sandaletlerini ayağından fırlatıp attı, sonra da bir şey görmemesine rağmen, asansörün adamın durduğu köşesine doğru baktı. Soyunursa adam bunu fark eder miydi? Umurunda olur muydu? Bu tehlikeli miydi? Adam onun üzerine saldırıp ırzına geçecek bir tipe benzemiyordu ve Bronte sıcaktan perişan hâldeydi. Bir dakika daha tereddüt ettikten sonra fermuarının çıkardığı yüksek ses karşısında kaşlarını çatıp bedenini yavaşça titreterek kot pantolonunu çıkarmaya başladı. Ne yapıyorsun sen? Adam doğal olarak bu küçük sesi yakalamıştı. Tam da beklendiği gibi. Soyunuyorum. Burası çok sıcak. Yalnızca asansörde kendi tarafında kal, seni rahatsız etmeyeceğim. Bronte asansörün onun olduğu tarafından da giysi hışırtıları duydu. İyi fikir. Bu bir iltifat mıydı? Hayret. Delice kıkırdamalarım için affedildim mi? diye takıldı. Henüz değil. Kısa kesmesi sohbeti kapatma belirtisiydi. &#;Başkalarında birçok şeyi affet, kendinde hiçbir şeyi.&#; Burada oturup tüm öğleden sonra Platon&#;dan alıntı mı yapacaksın? Sesi neredeyse eğleniyor gibi çıkıyordu. Aslında bu Ausonius&#;tu. Ve evet. Felsefe diplomasını boşuna almadım. Tişörtünü çıkarttı ve hararet basmış tenine hava değdiğinde zevkle içini çekti. Üzerinde yalnızca sutyen ve külotuyla kaldığında hemen serinlediğini

17 hissederek rahatladı ve çıkardığı giysilerini katlayarak çantasının içine tıkıştırdı. Boxer&#;la kalana kadar soyunabilirsin, biliyorsun, dedi adama. Seni göremiyorum, üstelik böyle çok daha iyi hissettiriyor. Sanmam. Yoksa slip mi? diye sormaktan kendini alamadı. Bana bir boxer giyen biri gibi gelmiştin. Aslında adam ona pek bir şey gibi gelmemişti. Elektrikler gitmeden önce ona sadece kısacık bir bakış atabilmişti ama ona takılmak hoşuna gidiyordu. Nedense bu, içinde bulundukları cehennemden çıkma sınamayı hafifletip daha az boğucu hale getiriyordu. Neden giysilerim hakkında sorular sorup duruyorsun? Adamın sesi gergin ve tatsız geliyordu. Bronte içini çekti. Buna sohbet etmek deniyor. Nasıl yapıldığını sen de öğrenmelisin. Elinde telefonuyla -açık konuma getirip pilini bitirmeye cesaret edemiyor olsa da-yere kıvrılarak bir an düşündükten sonra kendini takdim etti: Benim adım Bronte. Bronte mi? Charlotte&#;tan mı Emily&#;den mi*? Adam hakkındaki kanısı istemeye istemeye bir derece daha olumlu oldu. Normalde insanlar isminin nereden geldiğini fark etmektense dinozorlar hakkında espriler yaparlardı. İkisinden biri. Sanırım ikisi birden. Bu onu bir yere götürmemiş olsa da annemin klasik edebiyata karşı bir hayranlığı vardı. Demek ki annelerimizin ortak bir yönü varmış. Öyle mi? Seninki de tepeden tırnağa bir hayalperest miydi yani? Benimki revü kızıydı, dedi adam açıkça. Bana söylenene göre gerçeklerden çok uzak ve fazlasıyla hoppaymış. Ah. Hımm. Bu pek de Bronte&#;nin kastettiği şey değildi. Onun annesi, ayakları zerre yere basmasa da tatlı ve ilgili bir kadındı. Ayrıca insanlardaki en iyi yönlerden başka herhangi bir şeyi görmeyi inatla reddederdi. Bronte&#;nin çocukluğunun bu kadar saf ve bu kadar yanlış geçmesinin sebebi de buydu. Bronte kötü anıları uzaklaştırdı. Amacım annem hakkında kötü bir imada bulunmak değildi. Yalnızca gerçekçi bir yanı yoktu. Hepsi bu. İyi bir kadındı. Neyse, kitapları severdi, özellikle de klasik edebiyatı. Ve sen de onun bu sevgisini miras aldın, anlıyorum. Antik filozoflara karşı bir hayranlığın varmış gibi görünüyor. Herkesin bir hobisi vardır, dedi Bronte neşeyle. Peki ya sen? Benim yok. Bir hobin yok mu? Hiç mi? Ben çalışırım. Bu bütün vaktimi alıyor. Gerçi sanırım zamanımı asansörlerde masum adamları sözlerimle dövebilmek için kısa ve öz alıntılar ezberlemeye harcayabilirim.

18 Tamam, Bronte şimdi kendini aptal gibi hissetmişti. Ben vay canına. Üzgünüm. Ben sadece Sana takılıyordum, dedi adam. Sesi yine genç kadının kabalık olarak algıladığı o kesin, haşin tondaydı. Belki de sadece adamın tarzı buydu ve Bronte yüzünü göremediği için fark edememişti. Ah. İşte şimdi kendini süzme salak gibi hissediyordu. Fark etmemiştim. Aralarında uzun süren bir duraksama oldu, sonra Bronte konuyu değiştirmek için atıldı: Peki, senin adın ne? Adam sanki bunu ona söylemenin faydalarını tartıyor gibi biraz tereddüt etti. Logan Havvkings. Güzel bir isim. Öyle. Şimdi sesinde kesinlikle üstü kapalı bir gülüş vardı. Bu kadar komik olan ne? Hiçbir şey. Bir şeyin onu çok eğlendirdiği kesindi ama Bronte bunun ne olduğunu bilmiyordu. Biraz rahatsız hisseden Bronte, yeniden yere uzanarak yanağını katladığı giysilerinin üzerine dayadı. Sence burada ne kadar kalacağız? Sanırım bu, kasırganın Seaturtle Adası&#;nı ne kadar doğrudan vuracağına göre değişir. Sonra da kurtarma çalışmalarının organizasyonuna göre. Bronte sıcağa bağlı olarak yeniden uykusunun geldiğini hissederek esnedi. Ben şu ana kadar yaptıkları işten pek etkilenmedim. Genç adam burnundan soludu. Al benden de o kadar. Konuşma yeniden kesildi ve Bronte, adam bir kez daha sessiz kalmanın iyi olacağına karar vermeden önce bu boşluğu doldurması gerektiği sonucuna vardı. Bir ailen var mı, Logan? Hayır. Bu kesinlikle kısa ve kesik iki heceydi. Öyleyse adamın istediği bir sohbet değildi. Benim de yok. Kansas City&#;de birkaç oda arkadaşım var ama tatilde olacağım sanıldığı için en azından bir hafta boyunca yokluğumu hissetmezler. Aklından acı verici bir düşünce geçti. Tanrım, umarım bir hafta boyunca burada sıkışıp kalmayız. Bunun olacağından şüpheliyim. Nedenmiş o? Çünkü ona gelene kadar susuzluktan öleceğiz. Bronte aniden sandaletinin tekini ona fırlatmak için çok güçlü bir istek duydu. Böyle şeyler söyleme. Tamam öyleyse, kasırga yüzünden öleceğiz. Senin için hep bardağın yarısı boş, öyle değil mi? İşleri bu şekilde düşünme. Belki de otel çalışanlarından biri arkada kalmıştır ve seni aramaya gelecektir. Katları kontrol etmesi için birini görevlendirdin mi? Birini görevlendirmek mi? Ne diye böyle bir şey yapayım ki?

19 Bronte karanlığa doğru kaşlarını çattı. Bir yaka kartın var. Sen burada müdür değil misin? Ah evet. Ve hayır, katları kontrol etmesi için birini görevlendirmedim. Harika. Yalnızca yıpratıcı bir adam türü olmakla kalmıyor, acil bir durumla baş etmekte de beceriksiz gibi görünüyordu. Bronte yeniden elini ağzına götürerek esnedi. Bu sıcak öyle çok uykusunu getiriyordu ki. Yan odadaki insanlar ve akrobasileri sağ olsun, önceki gece de çok iyi dinlenmemişti. Bu arada aklına gelmişken Müdür olduğuna göre bir öneride bulunabilir miyim? Seni durduramam. Daha kalın duvarlar. Efendim? Duvarların daha kalın olmasını isteyeceğine eminim. Bazılarından her şeyi duyabiliyorsun. Benden söylemesi. Bunu aklımda tutacağım. Sesi yine eğlenmiş gibi çıkıyordu. Rüzgâr uğuldadı ve Bronte uzaktan gelen bir çatırtı duyunca bir anda dikildi. O neydi? Adamın ayağa kalktığını duydu. Kasırga geliyor olmalı, dedi genç adam. Eyvah. İçini yeniden dehşet kaplamaya başladı. Buradan çıkmamız gerek, Logan. Biliyorum. Bronte, tırnaklarını kemirmeye başladı, kasırgayı duyabilmek için gerinirken ağzı kupkuru olmuştu. Dışarıda neler oluyordu? Acaba Sharon onun hiç geri gelmediğini fark etmiş miydi? Bundan şüpheliydi. Muhtemelen pasaportunu barda bulmuş, sonra da en yakındaki adamla flört etmeye başlamıştı. Arkadaş işte. Bronte bir dahaki tatile kesinlikle yalnız çıkacaktı. Acayip bir kazıma sesi duyuldu ve titrek bir ışık belirerek gitgide büyüdü. Bronte hayretle Logan&#;ın asansörün kapılarını ayırmaya çalışmasını izledi. İki kat arasında sıkışmışlardı. Biraz tuğla seçebildi, sonra adam ikinci kapı sırasını itip açtığında içeriye daha fazla ışık doldu. Genç adamın bedeni aydınlanınca, Bronte onun pantolonuna kadar soyunmuş olduğunu görebildi. Göğsü çıplaktı ve terden parlıyordu. Adam ilk kapı sırasını bıraktığında kayarak kapanmaya başladılar, bunun üzerine onları tekrar tutup destekleyerek genç kadına baktı. Sanırım atlayabiliriz. Bronte giysilerini ve çantası kaptıktan sonra ilerleyerek kenardan aşağı baktı. Elli santimetre kadar bir açıklık vardı, aşağıya kadar da en azından iki metrelik bir düşüş olacak gibi görünüyordu. Bu güvenli mi? Burada kalmaktan daha güvenli. Dediği doğruydu. Peki, bunu nasıl yapıyoruz?

20 Logan kapıları açık tutmaya devam ederek düşündü. Yüzü hafif ışıkta köşeli görünüyordu. Sen kapıları tutabilirsen ben kayarak aradan geçerim ve sonra da onları açık tutacak bir şey bulurum. Bu kulağa çok sinir bozucu geliyordu. Bronte&#;nin onun kendisi için geri döneceğine güvenmesi gerekiyordu. Ya önden ben gidersem? Ben daha güçlüyüm. Kapıları destekleyecek bir şey bulamazsam sen aşağı sürünürken onları senin için açık tutmam gerekecek. Senin aynı şeyi benim için yapabileceğinden emin değilim. Kahretsin. Dediğinde haklıydı. Bronte dudağını ısırıp yavaşça başını salladı. Tamam. Onları tutacağım. Yerlerini değiştirdiler ve Logan giysilerini toplayıp hızla üzerine geçirirken Bronte kapıları tuttu. Genç kadın muhtemelen kendisinin de giyinmiş olması gerektiğini, bir asansörün içinde, üzerinde yalnızca leopar desenli bir sutyen ve parlak pembe şort külotla durduğunu düşünmemeye çalıştı. Daha kötüsü de olabilirdi, diye varsaydı. Hazır mısın? Logan yere çömelerek boşluğu inceledi, sonra da genç kadına baktı. Bacaklarının arasından geçsem seni rahatsız eder mi? Ah, hayır, dedi Bronte. Elbette. Bacaklarım, istila eden varlığını memnuniyetle karşılarlar. Bu sefer adam kıkırdadı ve Bronte kıpkırmızı kesildi. Ben yalnızca kapıyı tutuşunun gevşememesini istemiştim/&#; dedi ona. Hepsi bu. Yukarı bakmayacağıma söz veriyorum. Bronte, Sadece bizi buradan çıkar, dedi ve adam aralarından kayarak geçebilsin diye bacaklarını çekinerek yanlara açtı. Bu, eve geri dönebilirse anlatacağı bir hikâye olmayacaktı. Eve geri döndüğümde, diye tekrarladı kendi kendine, döndüğümde. Logan vücudunu titretip silkinerek asansörden çıkarken Bronte hava durumuna odaklandı. Ara sıra bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun ve kulağa tehlikeli gelen rüzgârın şiddetle estiğini duyabiliyordu. Asansörün içindeyken en kötüsünden yalıtılmış durumdaydılar ama kapılar açıldığında, kasırganın tepelerinde olduğu ve kapana kısıldıkları açıkça ortaya çıkmıştı. Aniden Logan&#;ın bedeni gözden kayboldu ve Bronte onun birden aşağıdaki yer döşemelerine çarptığını duydu. İrkildi ve neredeyse kapıları bırakıyordu. Sen iyi misin? İyiyim. Yalnızca dengemi kaybettim. Orada dur, emekleyerek dışarı çıkabilmen için kapıları tutacak bir şey bulacağım. Tamam, dedi Bronte kurumuş dudaklarını yalayarak. Başını aşağı uzatıp onun yüzünü iyice görmeye çalıştı ama kapıları tuttuğu açıyla bu imkânsızdı. Yürüyerek uzaklaştığını duydu ve içinde bir panik dalgasının yükseldiğini hissetti. Adam gitmişti. Ya geri gelmezse? Acele et! diye ciyaklayarak onun bu son yakarışı duyduğunu umdu.

21 Şimdi asansör biraz bunaltıcı bir his veriyordu ve Bronte&#;nin kolları da kapıları açık tutmaktan ağrımaya başlamıştı. Onları açık tutmak zor olduğundan değil ama yorgunluktan bitip tükenrniş, susamış ve acıkmıştı. Ve biraz da korkmuştu. Tamam, çok korkmuştu. Zaman dayanılmaz bir yavaşlıkta akıyor, her saniye ağır çekimde ilerliyordu. Logan dönene kadar sonsuz zaman geçmiş gibi geldi ve Bronte genç adamı aşağıda gördüğünde rahatlayarak neredeyse hıçkırıklara boğuldu. Logan kısa bir merdiven kurdu, sonra da kapıları alt taraftan kavrayarak açık tuttu. Kollarımın arasından kayarak geçmen gerekecek, dedi genç kadına. Karnının üzerine yat ve önce bacaklarını indir. Bronte başıyla onayladı. Anladım. Şimdi bırakabilir miyim? Bırak. Öyle yaptı ve kapıları serbest bırakırken bir an için nefesini tuttu. Sonra tereddüt etti. Yalpalayarak aşağı inerse poposunu az çok onun suratına sokacaktı. Belki önce giyinmeliyim Gel artık! Tamam, o zaman gözlerini kapat! Gözlerimi kapatmayacağım, Bronte. Sadece gel artık. Bunu sonsuza kadar tutamam. Kasırga neredeyse tam üzerimizde. Bronte bir an daha tereddüt etti ama dışarıdan gelen bir çatırtı kararını vermesini sağladı. Dudağını ısırarak çantasını ve giysilerini asansörden dışarı attı sonra da bacaklarını delikten sallandırdı. Yarısına kadar dışarı çıkmışken gözlerinin önünden elektriğin geri geldiği ve asansörün onu ikiye böldüğüyle ilgili görüntüler geçmeye başladı ve arkasının adamın yüzüne sürtünmesini ya da kıpır kıpır ayağının ucunu koyabileceği bir yer bulamamasını umursamadan tamamen dışarı çıkmak için acele etti. Sadece bırak, dedi Logan bir süre sonra. Bronte de öyle yaptı ve yere yığıldı. Düşerken bacağı merdivene sürttü ve nefesini kesecek bir gümbürtüyle yere yapıştı. Ama asansörden çıkmışlardı. Tanrı&#;ya şükür, asansörden çıkmışlardı. İyi misin? Logan yanına gelerek kırık çıkık var mı diye kontrol etmek için ellerini hafifçe kızın çıplak kollarıyla bacaklarında dolaştırdı. Kanıyor. Sadece bir sıyrık. Kayarken bir şey derimi çizdi. İyileşirim. Yüzünü buruşturarak oturdu ve genç adamın ayağa kalkmasına yardım etmesine izin verdi. Hava rutubetli ve sıcaktı. Kasırgadan ne haber? Kötüye gidiyor gibi. Bodruma inmeli miyiz? Ya da öyle bir şey? Bodrum olmaz. Ön lobi suyla dolmuş bile. Güvenli bir yere ihtiyacımız var. Logan etrafa bakındı. Yerden uzakta ve penceresiz bir yer. Bir merdiven boşluğu? diye önerdi Bronte.

22 Logan başıyla onayladı ve genç kadının elini tutup onu kendisiyle birlikte çekti. Hadi, gel. Sanırım merdivenler şu tarafta. Adamın elini tutmasına şaşıran Bronte onu takip etti. Koşarlarken etraflarındakilere dehşet içinde bakıyordu. Otel, altı üstüne getirilmiş gibi görünüyordu. Mobilyalar ters dönmüş, her tarafa kâğıtlar ve broşürler saçılmıştı. Kapılar, çıkanlar panikten kapatmayı unutmuş gibi açık duruyorlardı. Koşarak lobiyi geçerken Bronte nefesini tutup yavaşladı. Lobiyi su basmıştı. Yerde iki-üç santimetre su vardı ve geniş cam kapılardan daha da fazlası sel gibi içeri doluyordu. Büyük, kırık cam kapılardan. Dışarıya kısa bir bakış attığında gökyüzünün mide bulandırıcı bir gri-yeşil renkte olduğunu ve en yakındaki ağacın rüzgârdan neredeyse yan yattığını gördü. Korku boğazını düğümledi. Logan sertçe, Etrafına sonra bakınırsın, diyerek eline asıldı. Hadi. Bir koridordan aşağı doğru koştular, sonra da bir diğerinden. Dışarıdan duyduğu her çatırtı Bronte&#;nin kalbinin daha da hızlanmasına neden oluyordu ve merdiven boşluğuna varana kadar neredeyse paniğe kapılmak üzereydi. Logan kapıları savurarak açtı ve onu içeri itti, Bronte bir kat merdiveni uçarcasına çıkarak sahanlıkta durup nefeslendi ve sonra dönerek bir kata daha çıktılar. Burası loş ve gölgeliydi, tek ışık merdiven boşluğunun kapısındaki küçük kare pencereden geliyordu. Burada dur, dedi Logan. Genç kadın itiraz etmeye baş-lıyorken elini kaldırdı. Hemen döneceğim. Yalnızca bir şeyi kontrol etmeye gidiyorum. Bronte çantasını sımsıkı kavrayarak yere çöktü. Şimdi kıyafetlerini giymekle uğraşamayacak kadar soluksuz kalmış, gözlerini kapıya dikip durmaktan başka bir şey yapamayacak kadar da korkmuştu. Ya Logan orada kısılıp kalırsa? Ya onun için geri dönmezse? Ya burada, bu kasırganın içinde tek başına kalırsa? Tepesinde ani bir rüzgâr gümbürdedi ve bir palmiye ağacı öyle yüksek bir çatırtıyla kırıldı ki Bronte yerinden sıçradı. Karanlıkta yalnız olmaktan hiç hoşlanmamıştı. Birazcık bile. Ya merdiven boşluğu bu fırtınada çökerse? Birkaç dakika sonra Logan, elinde battaniyeler, yastıklar ve küçük bir çöp torbasıyla dönerek onu rahatlattı. Brontö biraz şoka girmiş gibi görünüyor olmalıydı ki genç adam hemen her şeyi bırakarak merdivenleri tırmanıp onun yanında diz çöktü. İyi misin? Sesi yumuşak ve korumacıydı. Parmakları genç kadının yanağını okşadı. Bronte başını sallayarak titrek bir şekilde gülümsemeyi başardı. Gürültü kafamı bulandırıyor sanırım. Biliyorum, Marcus Aurelius, &#;Bir adamın korkması gereken ölüm değildir, asla yaşamaya başlayamayacağından korkması gerekir/ der. Ama onun hiç kasırgayla karşı karşıya kalmadığını düşünüyorum. Neredeyse asansörü tercih edeceğim. Ben etmem, dedi Logan. Burada bekle. Bizim için birkaç şey aldım.

23 Yeniden merdivenlerden aşağıya, yükünü bıraktığı yere yöneldi, sonra da hepsini sahanlığa taşıdı. Bronte&#;nin hissettiği saf tükenmişlikten eser bile yoktu onda. Genç kadın loş ışıkta izlerken Logan ona bir yastıkla bir battaniye uzattı. Tüm bunlar ne için? Sadece hava soğursa diye. Hazırlıklı olsak iyi ederiz. Bu hiddetli fırtınayla uzun bir gece olacak. Şu anda bu binada gidebileceğimiz tek güvenli yer de muhtemelen burası. Bronte başıyla onaylayarak yastığı inceledi, sonra da onu sırtına doğru ittirdi. Sert duvara karşı biraz rahatlık sağlamıştı bu. Teşekkür ederim. Logan onun yanında yere oturdu ve o da kendi yastığıyla aynı şeyi yaptı. İkisi de battaniyeyi şimdilik görmezden gelmişti. Üzerlerini örtmeyi düşünmek için bile fazla sıcak, fazla nemliydi. Bronte kendini yapış yapış ve fazlasıyla sıcaklarmış hissettiğinden, yalnızca sutyen ve külotuyla olduğuna şükrediyordu. O izlerken Logan çöp torbasını yanına çekip içinden iki şişe su çıkardı. Bronte&#;nin gözleri büyüdü, ağzı kupkuru kesildi. Suyu gördüğü an susuzluk ona bir yük treni gibi çarpmıştı, genç kadın dudaklarını yaladı. Onlardan biri benim için mi? Logan başıyla onaylayıp birini ona uzattı. Su oda sıcacığındaydı ama Bronte umursamadı. Kapağı çevirerek açıp içmeye başladı, su kavrulmuş dili üzerinde hoş ve nefis bir tat bıraktı. Bronte tüm şişeyi bir anda midesine indirebilirdi ama yalnızca yarısını içip kalanını sonraya saklamak için kendini zorladı. Yanındaki Logan torbanın içini karıştırmaya devam etti. En yakındaki mini-barı yağmalamak zorunda kaldım. Çok fazla seçenek yok ama fırtınanın en kötü kısmı üzerimizden geçene kadar bizi idare edecektir. Ve sonra ona bir gofret uzattı. Bronte bunu gülümseyerek aldı. Bunun için seni öpebi-lirdim. Öpebilirdin, dedi genç adam basitçe. Bronte nefesi boğazında kalarak ona baktı. Adam onunla flört mü ediyordu? Bu Rüzgâr tepelerinde öyle yüksek bir sesle uğuldadı ki şiddetiyle duvarlar sarsılıyormuş gibi oldu. Bronte inleyerek tepki verdi ve bacaklarını göğsüne çekerek sımsıkı sarıldı. Logan yumuşak bir sesle, Şşişt, diyerek kolunu genç kadının omzuna doladı ve onu kendine çekip bir elini sanki başını korurmuş gibi saçının üzerine koydu. Ben buradayım. Güvendeyiz. Bronte, adamın göğsünün baharatımsı kokusunu içine çekti ve korkak bir kedi gibi yavaşça kucağına doğru ilerleme arzusuna direnerek sokuldu. İşin garibi onu sakinleştiren adamın yanındayken işler o kadar da kötü görünmüyordu ve bir dakika sonra Bronte rahatlamıştı bile. Adamın,

24 bedenine yaslanan geniş vücudunu hissetmek sakinleşmesi için yetmiş ve fırtınanın biraz uzaklaşmış gibi görünmesini sağlamıştı. Midesi gürültülü bir biçimde guruldadı. Genç adamın göğsünde hafif bir gürültü başladı ve Bronte onun güldüğünü fark etti. Gofretini ye. Bronte titreyen parmaklarla paketini açtı. Sadece gelecekte bil diye söylüyorum, ben M&M&#;s tercih ederim. Yerfıs-tıklı olanı, sadesi değil. Bunu aklımda tutacağım. Felsefe ve yerfıstıklı M&M&#;s. Bronte, Aynen, diyerek gofretinden büyük bir ısırık aldı ve hoş tat diline çarptığında zevkle inledi. Bu gerçekten çok iyi. Teşekkür ederim. Genç adam kendi paketini açarken Bronte ambalajın hışırtısını duydu. Merdiven boşluğunda birbirlerine sokularak gofretlerini atıştırdılar ve fırtınanın bitmesini beklediler. Peki, nasıl oluyor da felsefe hakkında bu kadar çok şey biliyorsun, Bronte? Bronte omuzlarını silkti. Annem kitapları çok severdi, ama klasikleri ayrı bir ilgisi vardı: Bronte, Austen ve Gaskell. Romantik olanlar. Bir an durup annesini düşündü. UMKC&#;den* felsefe lisans derecesiyle mezun oldum. Ana dalım buydu, yan dalım ise tarih. Antik felsefecileri severim. Sanki modern yaşama uygulanabilecek birçok bilgelik öğretmişler gibi hissediyorum. İlginç. Yani sen bir öğretmensin? Bronte sırıttı. Pek sayılmaz. Birgel-al lokantada garsonum. Bir garson. Genç adam kelimeleri sanki tatlarına bakıyormuş gibi söyledi. Kariyerini biraz değiştirmişsin. Tam olarak değil. Okul süresince faturaları ödemek için garsonluğa başladım, mezun olduktan sonra iş ararken de garsonluk yapmaya devam ettim ve işte, iki yıl sonra hâlâ garsonum. Bronte yüzünü buruşturdu. Bu kulağa çok yavan geliyordu. Yani yirmi dört yaşındasın? Öyleyim. Ya sen? Yirmi dokuzuma yeni bastım. Bronte şakacı bir ifadeyle ona dirsek attı. Vay canına, resmen antika. Adam homurdandı. Şaka bir yana, iyi iş çıkartmışsın, dedi Bronte ona. Yirmi dokuz yaşında böyle büyük bir yerde müdür olmak mı? Annenle baban seninle gurur uyuyor olmalı. Genç adam o kadar uzun süre sessiz kalmıştı ki Bronte onu gücendirdiğinden endişelendi. Sonra Logan çok alçak bir sesle, Teşekkür ederim, dedi. Bronte gofretinden bir ısırık daha aldı ve adamın cevabını düşündü. Son iki yılda ne şanslı bir çizgi tutturmuştu. Önce Dani-ca&#;nın ihaneti, sonra babasının ölümü, şimdi de bu. Boktan hayat pastasının üzerindeki krema. Babası olsaydı bütün bunlara Logan&#;ın kendisinin sebep olduğunu söylerdi.

25 Çünkü babası her zaman tam bir piçti. Logan&#;ın elinin değdiği hiçbir şeyi onaylamazdı. O yüzden son yatırımına da karşı çıkacağını düşünmek abartı değildi. Bu basit bir iş gibi görünmüştü. Tatil köyünü satın aldığı için mülkte biraz dolaşmak ve mekânla ilgili bir şey hissetmek istemişti. Mimarın yenilikler için yaptığı öneriler elindeydi ama işleri bir de kendisi kontrol etmek istemişti. İşleyişi kendi gözüyle görmeden asla kesin bir yatırım yapmazdı. Satın almadan önce tatil köyündeki ilk turu nasıl mıydı? Ona beklediği her şeyi göstermişti. Bu yer ümit vaat ediyordu, ada güzel ve merkeziydi. Otelin kendisi eskiydi ve yıpranma belirtileri gösteriyordu ve yakındaki tatil köyleri dolup taşarken buradaki odaların sadece yarısı doluydu. Fakat bu tatil köyünün başarısızlığının nedeni, diğer her şeyden öte kötü yönetimiydi ve Logan, bir ekip kurarak başarıyı yakalamak adına tam da burada devreye giriyordu. Logan bu gayrimenkulü beş yıl içinde para basan bir yere çevirebilirdi. Bu yerin kasırga sigortasını kontrol etmeyi aklına not etti. Başını eğerek, yanına kıvrılmış kadına baktı; yüzü loş ışıkta zar zor görülüyordu. Kadın uyuyordu, Logan&#;ın kolu da koruyucu bir tavırla ona sarılmıştı. Genç kadın sıra dışı biriydi. Asansöre adım attığında Logan onu neredeyse fark etmemişti bile. Sahildeki tatil köyleri seksi kadınlarla dolu olurdu ve asansörde kalıp da genç kadın konuşmaya başlayana kadar onun dikkatini çekmemişti. Özellikle de antik dönemlerden alıntılar yapıp ona ders vermeye başladığında Logan bunu hem eğlenceli hem de etkileyici bulmuştu. Felsefe alıntıları yapan ve gergin olduğunda kıkırdayan bir garson. Logan, daha kötüsü de olabilirdi, diye düşündü. Komik bir şekilde gülmek yerine çığlık atıp dehşete de düşebilirdi. Logan kadını asansöre binerken fark etmemiş olsa da çıkarken kesinlikle dikkatini çekmişti. Bayağı bir şey görmüştü, özellikle de o gösterişli poposunu yüzünün önüne doğru kaydırırken ve asansörden zarif bir şekilde çıkmak için -ki becerememişti- o uzun bacaklarını sallandırırken. Bronte; ona adının bu olduğunu söylemişti. Klasiklerdeki gibi. Tam bu sırada, bu kadınla birlikte merdiven boşluğunda otururken, ona karşı bu kadar korumacı hissetmesi çok garipti. Fakat genç kadın tüm bu koşullara göre cesur davranmıştı ve tuhaf bir şekilde merak uyandırıcıydı. Ayrıca Logan&#;ın zengin olduğuna dair hiçbir fikri yoktu ve bu da genç adama karşı tepkilerinin samimi olduğu anlamına geliyordu. Logan&#;a, yalnızca ona hediyeler alırsa ya da onu paraya boğarsa bir şeyler vaat eden mahcup ama şehvet dolu bakışlar atmıyordu. Gülüyor ve onunla şakalaşıyordu. Suratını buruşturup gofret yerine yerfıstıklı M&M&#;s istiyor ve genç adamın davranışlarına göre Platon&#;dan alıntı yaparak ona ders veriyordu. Logan bundan da hoşlanmıştı. Bronte her kim olursa olsun, akıllı ve ilgi çekiciydi, sadece bir garson olsa bile.

26 Tepelerindeki yağmur, daha öncekine göre daha azalmış gibi görünse de bardaktan boşanırcasına yağmaya devam ediyordu. Birkaç saat boyunca dışarıyı kasıp kavurmuştu. Öyle şiddetliydi ki Logan merdiven boşluğunun yeterli korumayı sağlamayacağına ikna olmuştu. Fırtına süresince birçok parçalanma sesi duymuşlardı ve Bronte dehşete düşerek ona daha da sokulmuştu. Logan sakin ve metin durmuştu çünkü Havvkings erkeklerinin baskı altındayken yaptıkları buydu işte. Kendilerini kapatıp sessiz konuma geçerlerdi. Babası bu konuda harikaydı. Bronte uykusunda kımıldandı, kolunu genç adamın beline dolayarak kendini ona doğru çekti. Ağzını onun boynunun kıvrımına yerleştirerek içini çekti ve sanki genç adam mükemmel bir yastıkmış gibi uykusuna geri döndü. Logan onu uyandırabilirdi, o zaman genç kadın hareketlerinden utanarak otomatik olarak birkaç adım öteye çekilirdi. Oysa Logan onun kendisine yaslanmasından hoşlanıyordu. Onun sıcak, kavisli vücudunun kendi bedenine sokulması hoşuna gitmişti. Kollarının arasına cuk oturuyordu. Ve şu anda da bir kaya gibi sertleşmişti. Bunun için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bencil bir piç olsaydı genç kadına servetinden bahsedeceğini ve onun kendisini kucağına atmasını bekleyeceğini varsaydı. Bu asla fazla zamanını almazdı. Fakat nedense Bronte&#;nin farklı olacağını seziyordu. Peki ya birkaç gün için? Herhangi bir adam olmak yepyeni bir şeydi. Genç kadına sıkıca sarıldı. Uyumasına izin vermek en iyisiydi. Fırtına bir süre daha bitmeyecekti. Bronte, diye fısıldadı hafif bir ses kulağına. Elini çek. Genç kadın içini çekti, dudaklarını yaladı ve sesi duymazdan geldi. Bronte, dedi ses yeniden. Şu anda biraz kişisel bir tutuşun var. Bronte hâlâ uykulu olarak aklından nerede olduğunun değerlendirmesini yaptı. Kalçası beton basamaklarda oturmaktan ağrıyordu ve bir adamın sıcak bacağının yanına uzanmıştı, bacaklarının etrafına bir battaniye yayılmıştı. Bir eli adamın yanına sıkışmıştı, diğerinin üzerinde durduğu kalın bir gidon Rezil olarak elini kaçırdı. Ah, Tanrım. Bu bir gidon değildi. Ben de aynı şeyi düşünüyordum, dedi genç adam alaycı bir ifadeyle. En azından sesi eğleniyor gibi çıkıyordu. Bronte dehşete düşmüştü. Logan onu bir omzuyla dürttü. Nasılsın? Kasıklarına yapışmış olarak uyanmaktan dolayı küçük düşmenin dışında mı? Fevkalade. Bronte gözlerini ovuşturdu ve loş merdiven boşluğuna doğru baktı. Öncesinden bile daha karanlık görünüyordu. Vay be, karanlıktan bıkmaya başladığı kesindi. Karnı guruldadı ve mesanesi de patlamaya hazırmış gibi hissetti. Ben iyiyim. Yağmur hâlâ yağıyor mu? Kulağa daha sakin gibi geliyor. Fırtınanın en kötü kısmının geçtiğini düşünüyorum. Muhtemelen dışarı çıkıp etrafa bir bakmalıyız. Bronte betondaki yerini değiştirdi. Bir tuvalet bulabilir miyiz?

27 Muhtemelen çalışmıyor olacaklardır. Evet, ama çalışmayan bir tuvalet merdiven boşluğuna galip gelir. Logan homurdanarak onayladı ve ayağa kalktı. Hadi. Bronte ayakta durduğunda ağrıyan kaslarının itirazlarını görmezden gelerek onu takip etti. Tüm vücudu kaskatıydı ve ağrıyordu. Elbette ki şikâyet edemezdi, kasırganın en kötü kısmından tek parça halinde çıkmıştı. Şimdi yalnızca kurtarma ekibini beklemeleri gerekiyordu. Logan, Bronte&#;nin tutması için elini uzattı, o da tuttu. Garip ama elini Logan&#;ın büyük avcunun içine kaydırması rahatlatıcıydı. Bronte bir adamın onu değerli hissettirmesine ihtiyaç duyan bir tip değildi. Fakat burada, onunla köşeye sıkışıp kalmış bir başkasının daha olması Bu nedense işleri biraz daha katlanılır, onu da biraz daha az sinirli hale getirmişti. Logan yarı karanlıkta onu merdivenlerden aşağı yönlendirdi. En alt basamağa ulaştıklarında ayakları birkaç santimlik suya girdi. Bu iyi bir işaret değil, dedi Logan. Bana yakın dur. Su bu kadar uzağa gelmişse binanın geri kalanının nasıl gözüktüğünü bilmiyoruz. Ya da adanın, diye katıldı Bronte ona doğru bir adım atarak. Omzu onunkine sürtündü ve nasıl uyandığını hatırlayarak kıpkırmızı kesildi. Eli adamın aletinin üzerindeydi. Ve adam sertleşmişti. Ve genç kadın bundan rahatsız olmamıştı. O bir yabancıydı ama alıntılar yaparak nutuk çekmesiyle dalga geçmeyen ve ona karşı korumacı olan, konuşması kolay, yakışıklı, boylu boslu bir yabancıydı. Bronte adamın cazibesine kapılmıştı. Onu tanımıyordu bile ama kapıldığını hissedebiliyordu. Bu çok nadirdi. Tanıştığı erkeklerin çoğu ya çok toydu ya da evliydiler. İpsiz sapsız bir düşünce, geri çekilmesine sebep oldu. Evli değilsin, öyle değil mi? Hı? Boş ver. Ben sadece, bilirsin işte, evli bir adamı okşamak istemedim. Yani bekârsa bir adamı okşamak uygun mu? Demek istediğim bu değildi ve sen de bunu biliyorsun. Ben yalnızca Evli değilim. Oh. Bronte derin bir nefes verdi. Bunun bir önemi olmaması gerekiyordu ama nedense vardı. Başlarından geçen bu küçük olay onu adama oldukça yaklaştırmıştı ve evli bir erkekle yakınlaştığını düşünmek garip ve rahatsız edici olurdu. Tanrı&#;ya şükür. Bir ilişki de aramıyorum. Kibirli ahmak. Bronte onu dirseğiyle dürttü. Tamam, bu daha çok itmekti. Ben bunun için sormuyordum. Yalnızca bir karın olsaydı bu tuhaf olurdu. Biz yatmıyoruz, Bronte. Şey, teknik olarak, daha demin yatıyorduk. Eğer kasırgayı dikkate almazsan hiç de heyecanlı değildi.

28 Genç adam önünde öyle aniden durdu ki Bronte onun sırtına çarpıp sular sıçratarak geriye adım attı. Merdiven boşluğunun loş ışığında adamın yüz ifadesini zar zor seçebiliyordu. Tüm bu sorular neden? Yalnızca merak ettim. Bilirsin. Bekâr bir süprüntüye mi dokundum, yoksa evli bir herife mi diye. Bunun makul bir soru olduğunu düşünüyorum. Genç adamın yüzü sanki gözlerini ona dikmiş gibi yana yatmıştı ve Bronte tenine değen nefesinin sıcaklığını zar zor hissediyordu. Merdiven boşluğunun daha iyi aydınlatılmış olmasını isterdi, böylece adamın yüzündeki ifadeyi görebilirdi. Bunun yalnızca onu yeniden tutmayı planlıyorsan bi; önemi olur, Bronte. Şimdi, aklında oradan asla çıkaramayacağı bir görüntü vardı. Ah. Şey. Hayır, bunu tekrar yapmanın planlarını kuruyor değilim. Genç adamın göğsü hafif bir kahkahayla gürledi. Peki, işte şimdi hayal kırıklığına uğradım. Hadi. Elektrikleri yeniden açmaya çalışmamızın güvenli olduğundan emin değilim, bu yüzden ateş yakabileceğimiz bir şey arayalım. Logan koridorun kapısını açtı ve merdiven boşluğundan ayrıldılar. Bronte sessizdi. Aklında az önce yaptıkları konuşma vızıldıyordu. Bunun yalnızca onu yeniden tutmayı planlıyorsan bir önemi olur, Bronte. Ah. Şey. Hayır, bunu tekrar yapmanın planlarını kuruyor değilim. Peki, işte şimdi hayal kırıklığına uğradım. Genç adam onunla flört ediyordu ve Bronte az önce onu durdurmuş muydu? Logan normalde o kadar kontrollüydü ki bu çok yersiz görünmüştü. Ancak yine de Bronte onun sözlerini başka herhangi bir şekilde anlayamazdı. Bir ilişki aramadığını söylemişti ve Bronte de bir ilişki başlatmak için bundan daha kötü bir yol düşünemiyordu. Belki de basit bir şakadan fazla anlam çıkarmaya çalışıyordu. Yine de genç adamın eli kendi elinde sıcacıktı ve Bronte onun tutuşunun güçlü olmasından hoşlanmıştı. Yeniden lobiye doğru yürürlerken otelin çöplüğe döndüğü apaçık belli oldu. Merdiven boşluğunda bileğe kadar gelen su vardı ama koridora adım attıklarında baldırlarının yarısına kadar yükseldi. Sular sıçratarak koridordan aşağı ilerlerken, konferans salonlarının işe yaramaz hale gelmiş kapılarının önünden geçtiler. Etrafı görebilmelerini sağlayan hafif morumsu bir ışık vardı ve Bronte ışığın kaynağını merak etti ta ki tavanı görene dek. Lobi gittikçe yükselen, birkaç kat yüksekliğinde bir orta avlu şeklinde inşa edilmişti, tavanı camdandı ve besbelli kasırgadan sağlam çıkamamıştı. Gökyüzüne açılan çatının parçaları İsviçre peyniri gibi görünüyordu. Yağmur binanın içine yağmıştı ve Bronte&#;nin ayağının etrafındaki su kumlu gibiydi. Vay canına. Sanırım temizlik ekibin epey fazla mesai yapacak. Logan ona bakarken dudaklarında gizli bir gülümseme vardı. Nasıl olsa ben de burayı yenilemeyi planlıyordum. Birisi bana daha kalın duvarlara ihtiyacım olduğunu söylemişti.

29 Bronte buna gülerken genç adamın bakışıyla ısındığını hissetti. Güzel bahane. Açlıktan ölüyorum, dedi Logan. Hediyelik eşya dükkânına gitmeliyiz. Orada muhtemelen biraz erzak bulabiliriz. Çok fazla zarar görmemişse su şişeleri, yiyecek ve belki birkaç kuru giysi diye düşünüyorum. Tüm bunlar Bronte&#;nin kulağına iyi gelmişti. Bir an düşündü, sonra ileriyi işaret etti. Sanırım lobiyi geçtikten sonra sol tarafta. Restoranın yanında. Sonra kendini aptal gibi hissetti. Logan zaten burada çalışıyordu, ona bunları neden söylüyordu ki? Tabii sen bunu zaten biliyorsun. Tabii. Logan&#;ın eli genç kadının beline gitti, sonra lobiyi işaret etti. Önden buyur. Bronte vücudunun ısındığını hissetti. Genç adam ona öyle ilgili ve büyülenmiş gözlerle bakıyordu ki şey, Bronte kendiyle ne yapacağını bilemiyordu. Bu yüzden genç adama elini uzattı. Logan kadının elini tuttu ve parmakları onunkilerin etrafına dolanırken buna karşılık Bronte&#;nin teni karıncalandı. Logan&#;a dokunmak midesini kıpır kıpır etmişti. En azından, diye düşündü Bronte kendi kendine, kıpır kıpır olan sadece midesiydi. Bata çıka ilerlediler ve lobiye doğru giderlerken Bronte, Logan&#;ın büyük adımlarına yetişebilmek için çabalıyordu. Sanki fırtınayla birlikte otelin yarısı buraya yığılmış gibi bir görüntü vardı. Ve çok daha fazla su, tabii ki. Mobilyalar ters dönmüş ve etrafa saçılmıştı, her yerde valizler vardı ve içlerindekiler odanın her yerine savrulmuş vaziyetteydi. Tavanın parçaları cam kapıların üzerine yıkılmış, tüm camlar yok olmuştu. Bronte bu kadar camın nereye gittiğini merak ederek ayak parmaklarını içeri kıvırdı. Islanıp şişmiş bir yastık suyun üzerinde yüzerek yanına gelince Bronte&#;nin aklında korkunç bir düşüncenin belirmesine sebep oldu. Hiç ceset göreceğimizi düşünmüyorsun, öyle değil mi? Umarım görmeyiz. Genç adamın sesi nemrut geliyordu. Şansımız varsa diğer herkes tahliye edilmiştir. Otelin geri kalanını kontrol etmeli miyiz? Başka birisi de sıkışıp kaldıysa diye? Logan, Edeceğiz, dedi ve eline asılarak onu aceleyle ileri doğru çekti. Kendimize gerekenleri temin ettikten sonra. Açlıktan bayılırsan bu hiçbir işimize yaramaz. Ben mi? Sonu çok yakın, güçsüz bir çiçekmişim gibi gösteriyorsun beni. Peki ya sen? Ben bayılmam. Bronte öfkeyle homurdandı. &#;Hiçbir şey şiddetli ihtiyaçtan daha güçlü olamaz/ değil mi? Platon&#;dan bir başka meşhur inci daha mı?

30 Aslında Euripides. Elbette. İkinci tahminim de o olacaktı. Tabii. Euripides&#;in büyük bir hayranı mısın? Kim değil ki? Bronte gülerek adamın verdiği karşılığa başını salladı. Otelin heybetli lobisinde ağır ağır yürüdüler, ayın zayıf ışığı vurdukça gördükleri yıkım da artıyordu. Lobi karanlıktı ama asansörün zindan gibi koyuluğuyla kıyaslandığında pırıl pırıl gibi geliyordu. Yürürlerken Logan tavanı inceledi, onları daha tehlikeli bölgelerden uzak tutarak ilerliyordu. Tüm tavan çökebilir dedi Bronte&#;ye. Dikkatli olmamız gerek. Bronte, Bayan Günışığı şimdi kimmiş bakalım? diye takıldı ama yakın durmaya da devam ediyordu. Mavimsi karanlıkta hediyelik eşya dükkânını seçebildiler ve Bronte hayal kırıklığıyla içini çekti. Büyük güvenlik kapısı dükkânın önüne yıkılmıştı. Kapının arkasındaki cam paramparça olmuştu ama kapı sapasağlamdı. Metalin üzerine dalları kırılmış bitkilerin parçalarıyla, başka ufak tefek şeyler yapışmıştı. Sağ tarafta devrilmiş mayolu mankenlerin sergilendiği daha büyük bir vitrin vardı ve tabii ki o da sağlamdı. Şansımıza bak, dedi Bronte, Logan&#;a. Büyük kapının anahtarı var mı sende? Genç adam kesin bir tavırla, Hayır, dedi ve onun elini bırakıp yürüyerek uzaklaştı. Orada kal. Bronte sabırlı olmaya çalışarak, tükenmiş bir şekilde kollarını göğsünde kavuşturdu. Ne yapıyorsun? Logan bir dakika sonra geri döndü, kırık bir lobi koltuğu taşıyordu. Anahtardan daha iyi bir şey getiriyorum. Alarm ne olacak? Ya çalışmıyordur ya da hediyelik eşya dükkânında kulak tıkacı olmasını ummamız gerekecek, dedikten sonra onun olduğu tarafı işaret etti. Geri çekil. Genç kadın suları şapırdatarak birkaç adım geri çekilip bekledi. Logan koltuğu zorlukla havaya kaldırdı ve onun kaslarının hareket edişini gören Bronte, karnında yine o garip titreşimi hissetti. Genç adamın ay ışığında kuvvetle dalgalanıyor gibi görünen büyük, geniş omuzları vardı. Ve Tanrı merhamet etsin ki Bronte ona bakmaktan hoşlanmıştı. Logan koltuğu sopasını sallayan bir beyzbol oyuncusu gibi cama doğru savurdu. Bronte&#;nin bir yanı, kasırgadan sağ çıkmayı başaran bu camın aptal bir koltukla kırılmayacak kadar kalın olmasını bekleyerek koltuğun çarpıp geri geleceğini düşündü ama cam kırılıp ışıldayan parçalar halinde suya yağdı. Bronte içgüdüsel olarak gözlerini korudu ve ardından oluşan hasara baktı. Logan orada durmuş, kendisiyle oldukça gurur duyuyor gibi görünüyordu. Vücudu ay ışığıyla parıldıyordu. Çok

31 göz kamaştırıcı gözüküyordu. Karmakarışık olmuş saçları alnına düşmüştü ve uzun bedeni bu açıdan sadece kas ve gölgeden oluşuyor gibiydi. Kesinlikle göz alıcı biriydi. Çok göz alıcı. Ona küçük bir oğlan çocuğu gibi sırıttığında Bronte nabzının hızlandığını hissetti. Alarmın işi bitmiş. Hadi, gel. Fakat Bronte onun gururlu ifadesi karşısında gülümsemesini bastırmaya çalışarak duraksadı. Peki ya tüm bu camlar? Ayaklarımızı keseceğiz. Logan başını eğip pırıl pırıl parçalara baktı. Haklısın. Orada dur. Yine mi? Bronte onun söylediğini yaptı ve Logan kırık koltuğu bırakıp mankenleri dağınık bir köprü şeklinde ittikten sonra içeride gözden kaybolurken sabırsızlıkla bekledi. Adam kısa bir süre sonra geri döndü ve strafordan sörf tahtasını vitrinin önünde yere koyarak bir elini ona uzattı. Gel, hadi. Bronte baldırına kadar yükselen suya doğru dikkatle adım atarak elini genç adamın sıcak avcuna koydu ve onun dokunuşuyla her yanını kaplayan o küçük ve tuhaf sarsıntıyı görmezden geldi. Yalnızca kibar davranıyor, dedi kendine. Bunda heyecanlanacak bir şey yoktu. Sörf tahtası ayaklarının altında kayıp hareket etliğinde tehlikeli şekilde bocaladı. Ben galiba Ayağı kayınca öne doğru yalpaladı. Güçlü kollar onu yakalamak için oradaydı. Logan onu sımsıkı tuttuğunda, genç kadının göğüsleri adamınkine baskı yapıyordu düşeceğim, diye tamamladı Bronte zayıfça. Başını yukarı çevirseydi öpüşme mesafesinde olacaktı ve bunu düşünmek bile hararetten kızarmasına neden oldu. Logan onun doğrulmasına yardım etti. İyi misin? Yalnızca aptal gibi hissediyorum, hepsi bu. Ondan uzaklaştı, kendine çekidüzen verdi ve umursamaz görünmeye çalıştı. Hediyelik eşya dükkânının içine bakınarak, Ayakkabılar? Kendimizinkileri yanımızda getirmeliydik. Logan etrafına baktı, sonra uzaktaki bir duvarı gösterdi. Gördüm. Sen burada kal. Yalnızca birimiz ayağını kesmeyi göze almalı. O bata çıka ilerlerken Bronte de etrafı inceledi. Hediyelik eşya dükkânı çeşit çeşit eşyayla tepeleme doluydu, bunların yarısı da yerdeydi. Raflar dolusu tişört yere düşmüştü ve şimdi de ayaklarının yanında su çekiyorlardı. Biraz uzakta aynı şekilde sudan şişmiş plaj havluları vardı ve hemen yanında da mahvolmuş hasır şapkalar yüzüyordu. Harika. Birkaç deniz ayakkabısı buldum. Ayağın kaç numara? Otuz yedi. Bu otuz yedi olabilir. Karanlıkta söylemek zor. Duvardan bir çift kaptı ve genç kadına doğru döndü. Bronte ellerini uzatınca Logan ayakkabıları ona doğru attı. Düşmüş raflardan birini destek olarak kullanan Bronte ayakkabıları birbirine bağlayan ipi kopardı ve onları ayağına geçirdi. Fazla büyüklerdi. Önemli değildi,

32 şimdilik ayaklarını korurlardı. Biraz ışıkları olduğunda daha uygun bir numara alırdı. İleri atıldı. Nelere ihtiyacımız var? Bulabilirsek el fenerleri. Yoksa meşale olarak kullanabileceğimiz kuru bir şey. Çakmak. Yiyecek ve su. İstediğin başka ne olursa. Logan bir çift deniz ayakkabısı giydi ve tezgâhın arkasına doğru ilerledi. Kıyafet değiştirmek güzel olurdu. Bronte yanındaki sırılsıklam tişört yığınına baktı. Aklında olan şey tam olarak bu değildi. Tezgâhların üzerine saçılmış dağınıklığı karıştırarak naylona sarılmış birkaç gömlek bulabildi ve beşini de kaptı. Mükemmel. Birkaç kuru gömlek buldum. İyi, getir onları. Ben de birkaç çakmak buldum. Bronte küçük koridorlardaki dağınıklığın etrafından ona doğru ilerledi. Genç adam onun elindeki gömleklerden birini aldı, paketini yırtarak çıkartıp kırık sandalye ayaklarından birinin etrafına sardı. Sonra bunu bir ayakkabı bağcığıyla bağladı ve çakmağı çaktı. Çakmak cızırdayarak yanıp sönünce bir küfür savurdu ve başka bir çakmağı açarak içindeki sıvıyı meşalenin üzerine döküp yeniden yaktı. İşte bu, işe yaramıştı. Meşalenin titrek alevinde genç kadına neredeyse ahlaksız bir bakış attı. İşte şimdi birbirimize iyice bakabiliriz. Bronte&#;nin midesinde yine titreşimler başladı. Logan yakışıklıydı, Bronte bunu fark etti. Düzgün hatlı ve uzun boylu olduğunu önceden de biliyordu ve genç kadın asansöre bindiğinde üzerinde bir takım elbise vardı. Yine de Bronte daha fazlasını hatırlamıyordu. Genç adam orada burada biraz gözüne çarpmıştı ama onu hiç tamamen görmemişti. Ateş titreşerek yüzünün ana hatlarına gölgeler düşürdü ama adam gerçekten muhteşemdi. Mükemmel, düz bir burnu ve belli belirsiz uzamış kirli bir sakalla çevrili harika ve dolgun dudakları vardı. Çenesi köşeli ve güçlüydü; koyu renkli gözlerinin üzerinde kavis yapan, aynı koyulukta kaşları vardı. Ve o büyük, geniş omuzlar. Pantolonundan dışarı çıkmış beyaz takım elbise gömleğinin ıslak kumaşından görünen koyu renkli, dairesel bir dövme bir kolunun üst tarafındaki tenini lekeliyordu. Yolda bir yerlerde ceketini kaybetmişti. Bu önemli değildi, dağınık görüntü onun üzerinde harikalar yaratıyordu. Logan yakışıklıydı, tamam. Bronte ona zayıf bir gülümseme bahşedip parmaklarını salladı. Selam. Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu. Titreşen ışık genç adamın karşılık olarak attığı gülümsemenin gizemli görünmesine neden oldu. Merhaba, Bronte. Logan&#;ın onun adını söyleme şekli genç kadının biraz ürpermesine neden oldu. Bana daha önce de bakmış olabilirdin. Tamamen karanlık değildi. Evet, ama şimdi her şeyi görebiliyorum, dedi adam onu uzun uzun tepeden tırnağa inceleyerek. Yalnızca gölgeler ve tahmin olarak değil.

33 Bu son derece pervasız bakış, Bronte&#;nin yine baştan aşağı titremesine sebep oldu. Biraz bocalamış, huzursuz hissederek kaşlarını çattı ve arkasındaki rafların olduğu tarafı işaret ederek, Ben biraz daha eşya aramaya gidiyorum, dedi. Erzak bulabilmek için dağınıklığı altüst ederek dükkânı yağmalamaya devam ettiler. Bronte vitrinde duran bir soğutucuyu alıp içini kırılmış soğuk içecek dolabından bulduğu su şişeleri ve gazlı içeceklerle doldurmaya başladı. Bazıları yere saçılmıştı ve genç kadın ayağının yanındaki bir tanesini yakalayıp sudan çıkarırken üzerini kaplayan kumu görüp yüzünü buruşturdu. Kendimi yağmacı gibi hissediyorum. Logan tezgâhın arkasında bir şeyler eşeliyordu. Sen bir yağmacısın. Şu anda bir yağma eylemi gerçekleştirmektesin. Ya, teşekkürler. Bunun için başımız belaya girer mi? Bronte, ben müdürüm. Faturayı bana yazdığını say. Bronte bir avuç gofret kaptı ve soğutucunun içine attı. Buraya gelip bizi kurtarmaları ne kadar sürecek sence? Bilmiyorum. Daha önce hiç kasırgaya yakalanmamıştım. Bronte de yakalanmamıştı. Soğutucudaki su şişelerine bakarak dudağını ısırdı. Şişeleri saydı. Orada on iki tane vardı, hâlâ dolapta duran yirmi tane daha. Avuç avuç gofret. Peki ya tüm bunlar yeterli olmazsa? Ya burada bir hafta kalırsak? Ya da daha uzun? Logan birkaç çakmağı tezgâha attı, sonra ellerini kalçalarına koyup arkasını dönerek erzak için arka taraftaki duvarı kontrol etti. O zaman birbirimizi gerçekten iyice tanımaya başlarız. Bu sözler her nedense Bronte&#;nin yine tepeden tırnağa kızarmasına neden oldu. Tek bir yorumla bütün aklı müstehcen bir yöne kayıvermişti. Bir yanı bir an önce kurtarılmalarını, diğer yanı ise bu nefis, yarı çıplak adamın etrafında biraz daha kalmaya mecbur olsun diye kurtarıcıların bol bol zaman öldürmelerini umuyordu. Vitrinlerden birinde bir şey parladı ve Brontö merakına yenilerek oraya doğru yöneldi. Cam kutulardan birinin içinde mücevherler vardı, Bronte bunun tişört ya da kartpostallarla yetinmeyecek tipte turistler için olduğunu varsaydı. Teşhirdeki kolyeler oldukça güzeldi ama içlerinden biri özellikle dikkatini çekti. Bu, takan kişinin boynunun etrafına sanki görünmez bir zincir gibi zarifçe yayılacak bir sıra elmastı. Tam ortasında genç kadının tanıyamadığı, koyu renkli değerli bir taş ve ona uygun küpeleri vardı. Bronte, Logan meşaleyle yanına geldiğinde, Güzel parça, dedi. Beğendin mi? diye sordu genç adam. Bronte ona sırıttı. Hangi kadın beğenmez ki? Gerçekten muhteşem ama muhtemelen bir servet değerindedir. Onu senin için yağmalamamı ister misin?

34 Bronte midesinin çekildiğini hissetti. Geriye doğru bir adım atarak başını iki yana salladı. Kesinlikle hayır. Neden ki? Bu çok pahalı, Logan. Saçmalama. Logan homurdandı. Elmaslar muhtemelen iyi kalite değillerdir ve üzerindeki fiyata değeceğinden şüpheliyim ama onu istiyorsan senin için alırım. Hayır. Başımız belaya girer. Bronte, burada kimse yok. Ve ben de müdürüm. Sanki alışkın değilmiş gibi kelimenin üzerinde duraksar gibi oldu. Bronte endişelenerek, İstemiyorum, Logan, diye uyardı. Yağmalamak yanlış ve böyle bir şey için işten atılma riskini göze alarak delilik etmiş olursun. Genç adam güldü. Beni işten atamazlar ama nasıl istersen. Kolyeyi bırakarak Bronte&#;yi rahatlattı ve genç kadın mücevher tezgâhından dikkatle uzaklaştı. Bronte&#;nin tecrübelerine göre pahalı hediyeler yalanların ve ihanetin kaçınılmaz bir sonucuydu. Bu ona çocukluğunu düşündürttü, gezgin bir tüccar olan babasının uzakta olduğu o uzun haftaları, annesinin endişeli bekleyişlerini. Babası haftalarca uzakta kaldıktan sonra, hızla uydurulmuş bahaneler ve karısı ile kızı için bir hediye yağmuruyla yeniden şehre dönerdi. Hediye mücevherlerle hayalperest annesinin gururu okşanır ve içine kocasının döndüğünü görmenin heyecanı dolardı. Şimdi bir yetişkin olarak Bronte bunu daha iyi anlıyordu. Babasının seyahatlerinin iş için değil de başka bir kadını, bir sevgiliyi görmek için olduğunu biliyordu. Eve getirdiği hediyeler armağandan çok telafiydi. Bronte etkileyici hediyelere güvenilmeyeceğini öğrenmişti çünkü bunlar onun gözünde gerçeği saklamanın bir yolu, bir dikkat dağıtma yöntemiydi. Ve nedense, Logan&#;ı gülümseyen ve yalan söyleyen babasıyla aynı kefeye koymak istemiyordu. Bir torba gofret, su soğutucu ve muhtelif erzaktan oluşan birkaç torbayı, şimdilik suyun üzerinde bulabildikleri tek yer olduğundan, operasyon merkezi olarak belirledikleri merdiven boşluğuna sürüklediler. Oraya döndüklerinde Bronte bir su şişesi kaparak birkaç basamak çıktı ve oturup doyana kadar içti. Logan da yanına oturduğunda su şişesini ona verip o içerken meşaleyi tuttu. Genç kadın izlerken meşale titreşip kıvılcımlar saçtı. Bunun ne kadar dayanacağını düşünüyorsun? Fazla uzun değil. Daha iyi bir şey bulmamız lazım. Tatil köyünün geri kalanını kontrol etmemiz de gerek. Birinin asansörde kaldığını ve kurtarılmayı beklediğini düşünmekten nefret ediyorum. Düşünceli bir şekilde dudağını ısırdı. Güçsüz ve yorgun hissediyordu ama

35 hâlâ asansörde kalan biri çok, çok daha kötü hissederdi ve birinin, o kısacık bir mesafede otururken ölmesini istemiyordu. Adam su şişesini bitirirken başıyla onayladı. İkinci katı kontrol etmeli miyiz? Logan, Bunun akıllıca olduğundan emin değilim, dedi. Lobideki çatının nasıl harap olduğunu gördün. Diğer katların yıkılmak üzere olup olmadıklarını bilemeyiz. Yarın dışarıdan bir bakıp öyle karar verelim. Peki, diye onayladı Bronte ve ardından kendi mide gurultusundan ürktü. Sanırım bu çikolatalı gofretleri açmalıyız? Logan gözucuyla ona bakarak, Ya da mutfaklara gidebiliriz, dedi. Kurtarılmaya değer bir şey kalmış mı diye bir bakarız, elektrikler yok ya. Gerçek yiyecek mi? Beni de listeye yaz. Bronte bu düşünceyle bir enerji patlaması hissederek ayağa kalktı. Otelde her biri bir restorana bağlı iki mutfak vardı. Birisinden güçlü bir şekilde ölü balık kokusu yayılıyordu ve çatı da sanki içeri yıkılmış gibi görünüyordu. Bu yüzden diğerini kontrol etmeye gittiler. İkinci restoran bu kadar harap değildi ama mutfaktaki seçenekler zayıftı. Devasa buzdolapları çabuk bozulacak -şimdiye kadar bozulmamışlarsa tabii marine etlerle doluydu. Bir de soğuk hava deposu vardı ve onu açtıklarında, ikisi de kavrulan tenlerine çarpan serin havayla inlediler. Logan, Bronte&#;ye, Hâlâ soğuk, diyerek peşinden gelmesini işaret etti. Kapıyı kapalı tutarsak biraz daha uzun süre soğuk kalabilir. Soğuk hava deposu akşam yemeğine uygun parçalarla doluydu: Donmuş tavuk, donmuş balık ve hazırlanmayı bekleyen sayısız yan yemek ve tatlı paketi. Bunların bazılarını yemeliyiz, dedi Bronte genç adama. Bir yerde bir ateş yakıp birazını pişirebilir miyiz? Ocak çalışmıyorsa, evet. Ne yemek istiyorsan al. Soğuk hava deposundan birkaç paket tavuk ile kilerden büyük bir şeftali konservesi kaptılar ve yemek yapmaya koyuldular. Logan ocakları kontrol etti, gazlı fırınlardan biri çalışıyordu. Bir tava aldılar ve hiç konuşmadan tavuğu pişirmeye başladılar. Beklerlerken Bronte bir konserve açacağı buldu, şeftalileri açıp Logan&#;a bir çatal verdi. Genç adam çatalı alarak bir şeftaliye sapladı, sonra çabucak ağzına doğru götürerek sular damlayan dilimi içeri atıverdi. Bu görüntü karşısında karnı guruldayan Bronte çatalını hemen bir şeftali dilimine batırıp ağzına götürdü. Akan suyu yakalamak için elini çenesinin altına tutuyordu. İlk ısırık cennet gibiydi; ağzı hoş, şekerli bir suyla doldu. Açlık çeken duyuları için şeftalilerin tadı karşı konulmazdı. Parmaklarını yaladı ve arkasındaki tezgâha yaslandı. Sanırım bu şimdiye kadar yediğim en güzel şey. Şu ana dek ne kadar acıktığımı fark etmemiştim. Aklımız başka şeylerle meşguldü.

36 Tavuğu beklerken şeftali konservesinin keyfini çıkardılar. Logan&#;ın hareketleri özenli olsa da Bronte kendini aç bir kurt gibi hırsla yerken buldu. Ellerinin yapış yapış olmasını ya da şeftalilerin biraz fazla şekerli olmalarını umursamadı. Bu, yemekti ve çok lezzetliydi. Konservenin dibine geldiklerinde üzüntüyle içini çekti. Bunu yalamak görgüsüzlük olacak sanırım, öyle değil mi? Başka konserveler de olduğuna eminim. Evet, ama bu zaten burada, diye gösterdi sırıtarak. Logan bir an onu izledikten sonra öne eğildi. Parmakları genç kadının yanağına uzandı. Ağzının kenarında biraz şeftali suyu var. Otomatik olarak Bronte de öne eğildi. Logan&#;ın parmakları onun dudaklarının köşesine sürtündü. Bu hafif temas karşısında donup kalan Bronte&#;nin bakışları genç adamın yüzüne döndü ve aniden tüm bedenini doldurup tir tir titreten bir gerilimle onu izledi. Birdenbire, omuzları hafifçe birbirine değerken ve bacaklarının arasında yalnızca birkaç santim varken onu, yerde yattıkları zaman elini götürdüğü büyük varlığını, tüm yoğunluğuyla idrak etmişti. Ayrıca üzerinde hâlâ sutyeniyle külotu vardı. Ve genç adam öne eğiliyordu. Bronte donakalmış bir hâlde orada otururken Logan&#;ın başparmağı altdudağını okşadı. Genç adamın bakışları ağ-zındaydı ve Bronte odayı dolduran elektrikli gerilimle bir nefes aldı. Logan ondan büyülenmiş gibi görünüyordu. Fazla kısa bir sürenin ardından Logan parmağını çekti ve sanki onun tadına bakar gibi yaladı ya da şeftalilerin. Bronte kalbi hızlanırken yüzünün de kızardığını hissedebiliyordu. Bu şefkatli, mahrem hareket karşısında ne yapacağından pek emin değildi. Logan onun tadına bakmıştı. Ve bu, aralarındaki her şeyi değiştirmişti. Bronte pişen yemeğe bakarken Logan da diğer katlarla asansörlerde başka insanları aradı ama boşunaydı; sıkışıp kalanlar yalnızca ikisiydi. Bronte, sadece bizim şansımıza, diye düşündü, ama pişen yemek ve Logan&#;ın eşliğiyle çok da fazla umursamadı. Logan bir depo dolabında, karanlık oteli keşfetmesine büyük yardımı dokunan el fenerleri de bulmuştu. Az sonra yeniden küçük mutfakta oturuyorlardı. Akşam yemeği hazırdı ve tavuğu hırsla yerlerken, şeftaliler üzerine yaşanan cinsel gerilim de unutulmuştu. Karınlarını doyururlarken mutfağa sessizlik çöktü. Logan yemek yerken ara sıra Bronte&#;ye baktı. O iri gözlerinde öyle açık ve güven dolu bir şey vardı ki kadın o bakışlarıyla ona her döndüğünde, Logan kendini anında karşılık verirken buluyordu. Etrafında dolaşan kadınların çoğu, kafalarında sessizce mücevherlere fiyat biçerek ya da başka bir kadının

37 üzerindeki tasarımcı etiketleri üstüne yorumlar yaparak sinsi ve müsamahakâr görünüyordu. Her şey, kimin en zengin adamı tuzağa düşüreceğine dair bir yarışa benziyordu. İşte Logan&#;ın midesini kaldıran da bu davranış türüydü, özellikle de bir tanesi yüzünden dili yandıktan sonra. Danica&#;ya güvenmişti ve o da onu aptal yerine koymaya çalışmıştı. O zamandan beri de kimseyle ciddi bir şekilde çıkmamıştı. İş onun banka hesabına geldiğinde, hiçbir kadının aldatıcı olmadığına güveni-lemezdi. Yüzleri zihninde bulanık bir halde bir araya toplanırken hepsi de aynı şeyi istiyor gibi görünüyordu. Yine de kendini Bronte&#;nin içten gülümsemelerine karşılık verirken bulmuştu. Genç kadının elinin artık otomatik bir hareketle kendi avcuna uzanış tarzına, kucağına kıvrılış şekline, hiçliğin ortasından bulup çıakrttığı aşırı -ama yerinde- alıntılarına Üstelik onu müdür sanıyordu. Köle gibi -tamam, Logan&#;a göre köle gibi- bir maaşla çalışan bir beyaz yakalı. Bronte bunu umursamamıştı. Logan yaşamak için ne yaptığını söylediğinde tutumu değişmemişti ve ona güvenmişti. Ondan hoşlanmıştı bile. Logan elini uzatıp başparmağını onun yumuşacık altdudağına sürmekten kendini alamazken genç kadının vücudunun hafifçe titrediğini fark etmişti. Gözleri yumuşamış, nefesi hızlanmıştı. Arkasını da dönmemişti. O, müdür Logan&#;dan hoşlanmıştı. Onun servetini didikliyor olamazdı çünkü bir serveti olduğunun farkında değildi. Genç adam onunla herhangi normal bir erkek gibi flört edebilirdi. Yalnız o pek flört insanı değildi. Banka hesabınız onunki kadar büyükse denemenize gerek yoktu. Tek yapmanız gereken, bir kadına bakıp giysilerini çıkarmasını teklif etmekti ve o ayaklarınızın dibinde çırılçıplak kalırdı. Utangaç olmak veya durmadan rica etmek adamın doğasında yoktu. Eğilip onu aklını başından alırcasına öpmek? Evet. Zalim bir zapt ediş? Kesinlikle. Fakat flört etmek ve ricacı olmak? Bunlar onun dağarcığında yoktu. Tavuğun son lokmasını bitirirken bunları düşünen Logan kendine surat astı. Adaya bir kadın bulmaya gelmemişti. Kasırga olmasaydı bu aklındaki son düşünce olurdu. Ama Bronte burada, yanında, sımsıcak ve hoşken, ikisi insanlığın geri kalanından tamamen ayrı düşmüşken Logan ona dokunmak istemişti. Genç kadının onun dokunuşu altında eridiğini hissetmek istemişti. Bronte kesinlikle çekiciydi. Normalde Logan&#;ın tipi değildi, o daha çok gösterişli ve özgüvenli tipleri tercih ediyordu. Modeller, balerinler ve gelip geçici oyuncular. Atılgan ve ne istediklerini bilen kadınlar. Bronte üniversiteden beri sabit bir işi olmayan bir garsondu ama neşeli tavrı ve açıklığı genç adamı hemen kazanmıştı. O külotun içini nasıl doldurduğunun da katkısı olmuştu tabii.

38 Logan&#;ın dikkatle ilerlemesi gerekiyordu. Fazla atılgan davranmamalıydı, yoksa Bronte onun ilgisinden korkup uzaklaşabilirdi. Yeterince güçlü ve emin olmalıydı ki genç kadın onun niyetini yanlış anlamasın. Kaşlarını çatıyorsun, dedi Bronte yumuşak bir sesle. Her şey yolunda mı? Sadece düşünüyordum. Logan bundan fazla bir şey söylemeyince Bronte onu büyüleyen bir hareketle hafifçe başparmağını yaladı ve genç adamın aletinin sertleşmesine neden oldu. Daha fazla tavuğa ihtiyacımız olduğunu mu düşünüyorsun? Logan başını iki yana salladı. Kurtarma hakkında düşünüyordum, diye yalan söyledi. Yiyecekleri vardı, barınacak yerleri vardı ve onun, bu yer için tüm tamiratları karşılayacak çelik gibi bir sigorta poliçesi de mevcuttu. Kurtarma biraz daha bekleyebilirdi. Biri bizi bulana kadar günler geçebilir. Bronte başıyla onayladı ve bu haberden rahatsız olmaksızın bir su şişesine uzanırken genç adama hafifçe omuz silkti. Bu iş bitene kadar gerçekten çok yakın arkadaş olacağımızı düşünüyorum. Arkadaş ya da Logan başarılı olabilirse daha fazlası. Ancak genç adam başıyla çabucak onayladı ve bir mutfak maşasıyla ateşi karıştırarak onu yeniden canlandırdı. Birbirimizi arkadaş olacak kadar tanımıyoruz, dedi. Genç kadının oltaya gelip gelmeyeceğini görmek için bu ifadeyi havada bırakmıştı. Bronte dizlerini kendine çekerek kremamsı kalçalarını gözlerinin önüne serdi. O halde öğrenebileceğimizi sanıyorum, öyle değil mi? Öyle. Bronte başını yana eğerek ona baktı. Peki, ne kadardır bu adada yaşıyorsun? Ah. Kahretsin. Bir sürü yalandan biri daha. Bir yıl, dedi kısaca. Buradaki bir işi kabul etmeye karar vermene ne sebep oldu? Daha önce bu adada mı yaşadın? Hayır. Beni buranın sahibine bir arkadaşım önerdi. Bu bir yalan değildi, tam olarak değildi. İşi aldığımda buraya geldim. Buraya nereden taşındın? New York. Bu kadar gerçek zararsız gibi görünüyordu. Bir milyarder olmasına rağmen, adı tüm eğlence dergilerine yayılmış değildi ve haberlere de yalnızca bir hayır işine yüklü bir bağış yaptığında çıkıyordu. Bronte&#;nin onun kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Sen nerelisin? Orta Batı. Kansas City. Oraya hiç gittin mi? Bir-iki kez. İş için. Öyleyse bir-sıfır öndesin. Ben hiç New York&#;a gitmedim. Bir ara gitmelisin. Sana etrafı gezdiririm. Doğrudan ve tam hedefe; böylece niyeti de yanlış anlaşılmayacaktı. Bronte hafifçe gülümsedi. Bu hoşuma gider. Çok eğlenceye gittin mi? Özgürlük Anıtı&#;nı gezdin mi?

39 Hayır ve hayır. Eğlencelerden uzak kalmıştı çünkü şarkı söylemeyi sevmezdi. Ve her gün penceresinden baktığında Özgürlük Anıtı&#;nı görüyordu. Gezmeye gitmesine gerek yoktu. Bronte kollarını bacaklarına sarıp biraz sallanarak, Bu çok yazık, dedi. Ben New York&#;a gitseydim gezmek isterdim. Orada fotoğraf çektirmek ve bütün turistik şeyleri yapmak. Sen ve bir milyon turist daha. Doğru. Sanırım orada yaşarken farklıdır. Kansas City&#;de turistlerin son noktası burası, Seaturtle Cay oluyor, diye dalga geçti Pop Ateşi&#;nin inceliği. Pop Ateşi mi? Radyo istasyonu. Bir seyahat kazandım. Normalde herhangi bir yere gitmek benim fiyat yelpazemin dışında. Bir sürü kişiyle tanışmak ve tüm bunlar için fazla meşgulüm. Bu seyahat için mi? Logan, Seaturtle Cay&#;in keseye uygun bir otel olduğunu düşünmüştü. Bu yeri almasının bir nedeni buydu: Burayı lüks bir Bahama tatil köyüne çevirmek. Fiyat yelpazenin dışında mı? Bronte sanki kendinden rahatsızmış gibi hayal kırıklığıyla içini çekti. Bir garson olduğumu unutma. Neredeyse her şey benim fiyat yelpazemin dışında. Sen akıllı kızsın. Garsonluktan başka bir şey yapabilirsin. Bronte güldü. Aslında, garsonluk yapmayı seviyorum. İnsanlarla çalışmak hoşuma gidiyor da maaşı berbat. Faturaları karşılıyor ama ucu ucuna. İşte bu yüzden gerçekten bu seyahatin keyfini çıkarmayı umuyordum. Bu mezun olduğumdan beri, iki senedir ilk tatilim. Ben de pek tatile çıkmıyorum, dedi Logan ona şartlan eşitlemeye çalışarak. Burada her gün tatil gibi değil mi zaten? Güneş, kum ve palmiye ağaçlan Ve kasırgalar. Bronte yine güldü. Doğru. Bu senin ilk kasırgan mı? Logan bir anda hatırlayamadı. Seaturtle Cay&#;i vuran ilk kasırga bu muydu? Yoksa uzun kasırga dizisinin en sonuncusu muydu? Her biri ilki gibi hissettiriyor, dedi sorulardan kaçınarak. Bu yeterince doğru sanırım. Bronte yüzünü buruşturdu. Hâlâ Sharon&#;ın buradan bensiz ayrıldığına inanamıyorum. Aslında şaşırmamam gerek ama yine de şaşırdım. Oda arkadaşın mı? Bronte başıyla onayladı. Beni kaybettiği pasaportunu aramam için yukarıdaki odasına yolladı. Asansörde böyle kaldım işte. Pasaportu hiç bulamadım, bu yüzden onun hâlâ Sha-ron&#;da olduğunu ve böylece adadan çıkabildiğini varsayıyorum. Bronte bu düşünceyle biraz hüzünlenmiş göründü. O olmasaydı burada sıkışıp kalmazdım. Öyleyse ona teşekkür etmem gerekecek, dedi Logan kartlarını masaya sererek. Bir kasırgada sıkışıp kalacaksam, bunun seninle olmasına sevindim.

40 Onun bu cüretkâr ifadesi karşısında genç kadının ağzı açık kaldı ve ateşten yayılan ışıkta kızararak başını hafifçe eğdi. Ben teşekkür ederim. Bu çok tatlıydı. Ben tatlı bir adam değilim. Birçok insan ondan soğuk bir piç olarak bahsederdi, özellikle de konu ticari işlere geldiğinde. Danica onu son kez gördüğünde gaddar bir pislik olduğunu söylemişti ve Logan da itiraz etmemişti. Ah, bilmiyorum, dedi Bronte yumuşak bir sesle. Bana karşı iyi davrandın. Bunun nedeni senden hoşlanmış olmam. Çoğu insan bu kadar şanslı değil. Neredeyse kimseye tahammül edemiyorum. Bronte, gerçekten çok komik bir şey söylemiş gibi güldü. Öyleyse benden hoşlanmana sevindim. Logan&#;ı yine o dostça tavırla dürttü. Bunu yalnızca burada benimle saplanıp kaldığın için söylüyorsun. Hayır, bunu söylüyorum çünkü sen akıllısın, eğlencelisin ve güzelsin. Seninle sıkışıp kalmış olmamın bununla hiçbir ilgisi yok. Bronte yine güldü ama sesi gergindi ve bakışlarını uzaklara çevirdi. Çalışmanın seni meşgul ettiğini tahmin ediyorum, dedi bir an sonra. Bu yer çok büyük. Logan buna hiçbir şey eklemeyerek başıyla onayladı. Genç kadın elinin arkasına saklanarak esnedi, sonra yine bacaklarını kendine doğru çekti. Büyük bir ailen mi var, Logan? Hayır, dedi genç adam alçak bir sesle. Aile hakkında konuşmayı kesinlikle istemiyordu. Yorgun musun? Daha çok halsizlik. Bronte bir kez daha esnedi, sonra sırıttı. Tamam, belki biraz yorgunluk. Yine de merdiven boşluğuna dönmeyi iple çekmiyorum. Pek konforlu bir yer sayılmaz. Logan, Bunu nasıl düzeltebileceğimizle ilgili bazı fikirlerim var, diyerek ayağa kalktı ve yine ona bir elini uzattı. Bronte elini onun avcuna koydu ve ocakta hâlâ yanmakta olan ateşe baktı. Bunun için bir şey yapmamız gerekmez mi? Logan elini uzattı ve fırının kapağını kapattı. İcabına bakıldı. Genç kadın gülünce, Logan onu öpmek için şiddetli bir istek duydu. Neşesi öyle keyif vericiydi ki. O, hayatında karşılaştığı en mutlu insandı ve bu, genç adamı hem rahatsız ediyor hem de büyülüyordu. Yine de onu öpme isteğine teslim olmadı. Tam yatağa gitmeden önce onu öperse, genç kadının hareketlerini yanlış anlayacağından çekiniyordu. Gerçi, lanet olsun, yanlış anlamış sayılmazdı: Logan, Bronte&#;yi yatağa atmayı planlıyordu. Fakat genç kadının, baskı altında değil, adamla olmak istediği için yanında kalmasını istiyordu. Bu noktadaki niyetini apaçık ortaya koymuştu, şimdi yönetimi ele alma sırası Bronte&#;deydi. Tekrar merdiven boşluğuna yöneldiler, Bronte yorgunluktan ayaklarını sürüklüyordu. Logan da yorgundu ama Bronte&#;nin göründüğü kadar değil.

41 Genç kadını bekleterek ikinci katın basamaklarını tırmandı ve ilk odaya daldı. Yandaki oda fena darbe almışsa da burası sanki el değmemiş gibiydi. Yine de Logan ikinci katın sağlamlığına güvenmiyordu. O nedenle, burada atıldığı ilk ve son macerası bu olacaktı. Sonuç olarak bir şilte ile iki yastığı merdivenlerden aşağı sürüklemeyi ve Bronte&#;yle ev dedikleri yere kaydırmayı başardı. Genç kadın bir yatak ve daha fazla yastığın karşısında mutlulukla içini çekip yatağın üzerine kıvrıldı ve adam daha oturmadan uykuya daldı. Logan şiltenin üzerine uzandığında, Bronte&#;nin anında yuvarlanarak ona sokulmasına ve bir elini göğsüne koyarken mutlu bir ses çıkarmasına sevindi. Logan şiddetli bir sertleşme ve Bronte&#;nin göğsüne dolaşmış saçlarıyla uyandı. Bacakları onun bacaklarına dolanan genç kadın, uyurken boğazından alçak ve hafif sesler çıkarıyordu. Bronte&#;yi üzerine çekip ne kadar seksi ve çekici bulduğunu göstermek çok kolay olurdu. Onu öpmek ve istediklerini yapmaya ikna etmek de. Fakat Logan, genç kadına ne kadar güzel olduğunu söylediği zamanki gergin gülüşünü hatırlayarak duraksadı. Bronte sadece ona ayak mı uyduruyordu? Belki de her şeye rağmen bir müdürün yakınlığını hoş karşılamıyordu. Lanet olsun. Aletinin biraz daha beklemesi gerekecekti. Logan gözlerini kapattı ve bedenini rahatlatma niyetiyle nefes alıp verişine yoğunlaştı. Kontrolü yeniden ele geçirmesi birkaç dakika sürdü. Artık kalkıp yeni günle yüzleşme zamanları gelmişti. Yeterince uzun süre uyumuşlardı ve yatakta onun yanında uzanmak Logan&#;ın uyumayı içermeyen şeyler yapmak istemesine neden oluyordu. Bronte&#;yi nazikçe sarstı. Uyan. Genç kadın aniden geri çekildi ve fırlayıp dikilirken saçı yüzüne düştü. Hı? Ne? Sakin ol, dedi Logan ona. Bir terslik yok. Bronte bir eliyle gözlerini ovuşturdu ve esnedi. Saat kaç? Benim telefonumun işi bitmiş. İçine su girmiş olmalı. Bronte bacaklarını altına topladı ve telefonunu çıkardı. Işığı bir dakikalığına yanarak karanlıkta genç kadının yüzünü aydınlattı sonra söndü. Kahretsin. Şarjım da böylece bitmiş oldu. Neyse ki saatin on bir olduğunu görebildim. Öyleyse mutfağa inip öğle yemeği atıştırmalıyız. Aşağıya yönelerek mutfak tezgâhında kalmış taze meyveler ile paketli krakerlerden oluşan hızlı bir yemek yediler. Çok göz kamaştırıcı değildi ama buzdolabı kokmaya başlamıştı. Hatta soğuk hava deposunun içi bile neredeyse oda sıcaklığıyla eşitlenmişti. İkisi de bozuk yiyecekten hastalanma riskini almak istemiyorlardı. Bronte başka herhangi bir yiyecek bulabilirler mi diye dükkânı kontrol etmeyi önerdi ve o günlük yapacak başka bir şey olmadığından o yöne doğru

42 gittiler. Yine de yürürlerken Bronte yolda durdu ve lobinin pencerelerinin kırık camlarından dışarı baktı. Logan onun bakışını takip etti. Güneş parlıyordu, gökyüzü de masmaviydi. Bir meltem dalga dalga binanın içine yayıldı. Bronte ileri atılarak, Buraya geldiğimden beri yağmursuz ilk gün bu! diye haykırdı. Deniz ayakkabıları ayaklarının altındaki kırık camların üzerinde çatırdadı ve Logan lobideki suyun da çekilmiş olduğunu fark etti. Bronte başını dışarı uzatıp yeniden ona baktı. Plajı kontrol etmeye gitsek mi? Logan omuz silkti. O en kısa zamanda merdiven boşluğuna dönüp kurtarma ekibini beklemeyi tercih ederdi ama Bronte keşfe çıkmak istiyor gibiydi. İstiyorsan. Genç kadının yüzü aydınlandı. İsterim. Sence plaj da çöplüğe dönmüş müdür? Yakında öğreniriz, öyle değil mi? Logan kırık camdan dışarı adım atarak Bronte&#;ye onu takip etmesini işaret etti. O da öyle yaptı ve loş ışıkta geçen günlerin ardından parlak güneşe karşı gözlerini kısarak tatil köyünün ön kısmına doğru ilerlediler. Logan kum kaplı kaldırımda ona doğru gelen genç kadını inceledi. Gün ışığında daha da güzeldi ama alışılmış şekilde değil. Saçları yer yer birbirine dolaşıp darmadağın olmuş ve karmakarışık bir hale şeklinde başının etrafına yayılmıştı. Yuvarlak yüzünde Logan&#;ın normalde çıktığı mankenlerin belirginleştirilmiş elmacık kemiklerinden yoktu ama gözleri parlıyordu, teni de harikaydı ve genç kadın, güneş ışığına sanki olabilecek en güzel şeymiş gibi gülümsüyordu. Logan onun nefes kesici olduğu düşündü. Burası bildiğin talan olmuş, öyle değil mi? Bronte gözlerini güneşten korumak için bir elini siper ederek dönüp tatil köyüne doğru baktı. Pencerelerin yarısından fazlası uçup gitmişti, binanın bir kanadı da çökmüş gibi görünüyordu. Logan bunları tamir etmenin ne kadara mal olacağını düşünmek istemedi. Araba yoluna sıralanmış palmiye ağaçları, kökleriyle yerlerinden çıkıp yıkılmıştı. Bir tanesi ikinci katın pencerelerinden birinin içine doğru devrilmişti. Onun yanında biraz uzakta bir araba yatıyordu ve otelin içindeki pılı pırtı da çimenliğe yayılmıştı. Ayakkabılarının altında gıcırdayan betonun üzerini ince bir kum katmanı kaplamıştı. Hadi, gel, dedi Logan, Bronte&#;ye. Gidip plaj nasıl görünüyor bir bakalım. Bir kum tepesini aştılar ve orada, önlerinde uzanan okyanusu gördüler. Hafif hafif dalgalanıyordu, masmaviydi, sonsuzdu ve şu an onları ayıran tek şey plajın ince beyaz hattıydı. Tepelerinde kuşlar uçuyordu. Her tarafta, denizin kıyıya getirdiği keresteler vardı; suda yüzüyorlar, dalgaların kıyıya çarptığı yerde sıralanıyorlar ve kumun üzerine yığılıyorlardı ama hiçbir şey bu güzel mavi suyun görüntüsünü bozamamıştı. Logan&#;ın yanındaki Bronte nefesini tuttu ve eli adamın koluna gitti. Bu muhteşem.

43 Öyleydi, gerçi aynı şey genç adamın refakatçisi için de söylenebilirdi. Logan da onun dizginlenmemiş coşkusunun keyfini çıkarıyordu. Kum tepesinden aşağı kaydılar ve şapırdayan dalgalara doğru ilerlediler. Bronte genç adamın yanında özlemle içini çekti. Ne oldu? Sadece tatilim çoktan berbat olduktan sonra güzel bir plaj ortamına sahip olduğumuzu düşünüyordum. Güneşle kumun keyfini çıkararak birkaç gün geçirmek çok hoşuma giderdi. Logan bir elini boş plaja doğru salladı. Seni durduran ne? Genç kadının yüzü aydınlandı, sonra tekrar düştü. Barınak yapmakla ya da başka hayatta kalma işleriyle uğraşıyor olmamız gerekmez mi? Yiyeceğimiz var. Barınağımız da var. Tek yapmamız gereken kurtarılmayı beklemek. Bu kendini daha iyi hissetmeni sağlayacaksa kumun üzerine birs.o.s. çizebiliriz. Bronte kıyıya çarpan köpüklü dalgaların içine doğru bir adım atarak bileklerini yıkamalarına izin verdi ve gözleri katıksız bir mutlulukla kapandı. Kafasını geriye doğru atarak karışmış saçlarını rüzgâra bıraktı. Logan köpüklü dalgalara adım atma konusunda aynı şiddetli isteği duymuyordu ama genç kadın güneş ışığını içine çekip suyun keyfini çıkarırken bakışları ısrarla onu takip etti. Bronte&#;nin gözleri bir an için açıldı. Geri dönüp mayo almamız gerekmez mi? Neden? Bronte ona sırıttı. Yüzmek için? Logan, ona doğru giden bir ağaç parçasını aldı ve uzağa fırlattı. Sırf kıyafet değiştirmek için otele dönmeyi anlamıyordu. Burada benden başka kimse yok, Bronte. Genç kadın dudağını ısırarak kısa bir anlığına onu inceledi. Haklısın. Sanki tüm cesaretini toplamak ister gibi derin bir nefes aldı ve sutyenini çıkardı. Sona kalan çürük yumurta. Kahretsin. Logan iç çamaşırlarıyla yüzebileceğini önermişti, çırılçıplak değil. Tabii, şimdi genç kadın inisiyatifi ele almışken, Logan onu bu konuda düzeltecek miydi? Hayatta olmaz. Carpe diem, dedi kendi kendine, sonra da sırıttı. Bronte bu düşünceyi onaylardı. Bu, Bronte&#;nin o zamana kadar yaptığı en cesurca, en aptalca şeydi. Kalbi göğüskafesinin içinde güm güm atarken sutyenini kumun üzerine fırlattı ve külotunu çıkarıp deniz ayakkabılarından kurtulurken Logan&#;a hiç bakmadı. Onun yerine, sanki plajda çıplak durmak her lanet olası gün yaptığı bir şeymiş gibi suya konsantre oldu. İşin aslı, bu bir deneydi. Ya gerçekten çok iyi ya da felaket geçecekti.

44 Logan&#;ın ona baktığını görmüştü ve bakışları ilgisiz bir adamın atacağı türden değildi. Ateşli, ilgiyle yanan bakışlardı. Sanki hamlesini yapmadan önce bir şey olmasını bekliyormuş gibiydi. Ama bunun ne olabileceği hakkında Brontö&#;nin hiçbir fikri yoktu. Ve onu beklemekten sıkılmaya başlamıştı. Önceki akşam yemek yerlerken genç adam onun dudağını okşadığında, Bronte adamı öpmekten başka hiçbir şey düşünememişti. Onunla yatmak; bu ücra, tropik cenneti onunla paylaşmak ve etraflarında ikisinden başka hiç kimsenin olmaması Elbette kasırgayla yıkılmış bir bina, olabilecek en romantik ortam değildi ama Logan muhteşem ve ince düşünceliydi. Ayrıca Bronte bir süredir kimseyle ciddi şekilde görüşmemişti, öyleyse neden boğayı boynuzlarından yakalayıvermesindi ki? Plajda çırılçıplak dururken ellerini kalçalarına koydu ve buna olumlu açıdan bakmayı denedi. Logan onun deli bir kadın olduğunu düşünse bile güneş teninde ılık bir his bırakıyordu ve Bronte en azından bugün için okyanusun keyfini çıkaracaktı. Köpüren dalgaların içinde dizine kadar ilerledikten sonra eğilip bir avuç su aldı. Beklediğinden daha soğuktu ve biraz titreyerek kollarını ovuşturdu. O sırada bir şey su sıçratarak yanından geçti. Bronte donup kalmışken tam zamanında kafasını çevirdi ve gözleri, Logan&#;ın hemen yanı başında sığ sulara atlarken gözden kaybolan beyaz poposunu yakaladı. Lanet olsun! O çıplaktı ve Bronte bunu kaçırmış mıydı? Hayal kırıklığının sebep olduğu şiddetle suya vurma isteğine karşı koyarak daha derine ilerledi ve kendi çıplaklığını örtmek için suya daldı. Sonuç olarak Logan onun meydan okumasını kabul etmişti. Bu iyi bir şeydi, gerçi onun bu davranışı karşısında Bronte&#;nin ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Kendi kendine, flört etmek gerçekten bu kadar zor olmamalı Bronte, dedi. Logan biraz uzakta yüzeye çıkarak ıslak saçlarını arkaya savurdu ve suyun içinde ayakta durdu. Bronte suyun yalnızca adamın beline kadar geldiğini fark etti. Düzeltme: Daha çok kalçalarına, hatta kalçalarının epey altına kadar. Mahrem yerleri, dalgaların hareketiyle zar zor kapanıyordu. Ona bakmaktan kendini alamayan Bronte&#;nin yanaklarına ateş bastı. Tamam, adamın gerçekten de iyi bir vücudu vardı. Bronte onun uzun boylu olduğunu biliyordu ve fit bir vücuda sahip olacağını da tahmin etmişti ama adam, baştan aşağı kaslı ve zindeydi. Vücudu hafifçe bronzlaşmıştı; sanki güneşin keyfini çıkarmış gibiydi ama fazla da değil. Kolunun üst tarafında, Bronte&#;nin uzaktan ne olduğunu çıkaramadığı bir şeyin dövmesi vardı. Logan, vücudunu mürekkeple boyatacak biri gibi görünmüyordu. O ciddi, neredeyse katı bir erkek türüydü; arkadaşlarıyla dışarı çıktığında dövme yaptıracak bir parti çocuğu değildi. Şaşırtıcı. Bu, sorumlu müdür Logan Havvkings hakkında aklında oluşan resme uymuyordu. Şimdiye dek ona biraz daha tutucu biri gibi görünmüştü

45 ama bu dövme duruma yeni bir açı katmıştı. Bronte onun kim olduğundan tam anlamıyla emin değildi ve bundan hoşlanmıştı. Üzerinde bir mayo bile olmadan, kendini fazlasıyla suya maruz kalmış hissederek biraz daha kıyıya gitti. Su nazik, ipeksi okşayışlarla tenine sürtündü ve güneş ışığı her yerine değdi. Bu çırılçıplak yüzme işi eşsiz bir deneyimdi. Bronte bundan hoşlandığından tam olarak emin değildi ama Logan&#;ın kıçını görebilmişti; yani bu bir artıydı. Logan&#;ın bakışları ona doğru döndü ve genç adam suyun içinde yavaşça kadına doğru ilerlemeye başladı. Brontö gergin bir bakire gibi kaçınmaktansa yerini korumak için kendini zorlayarak, Peki, sen kesinlikle meydan okumaya karşı koyabilen bir adam değilmişsin, dedi. Logan ona doğru sırıttı ve genç kadın derin bir nefes aldı. Adam somurturken bile seksiydi ama ya gülümsediğinde? Tanrım. Bronte dişi bölgelerinin buna cevap olarak bir zevk çığlığı attıklarına yemin edebilirdi. Logan, kadının dibine varana kadar durmadı. Su hâlâ yalnızca bel hizasındaydı ve Bronte çömelmeye devam ederse adamın aletiyle göz hizasında olacaktı. Pek de güçlü bir pozisyon sayılmazdı. Tabii ayağa kalkmak da ona göğüslerini göstermek demekti ama plajda soyunduğunda Logan onları zaten görmemiş miydi? Bronte cesaretini toplayıp ayağa kalktı. Vücudunun her yanından sular süzülüyordu. Logan&#;a, sanki bir şey söylemesi için onu kışkırtmak istermiş gibi, meydan okuyan bir bakış attı. Ancak o hiçbir şey söylemedi. Yalnızca biraz daha yaklaştı. Yarı karanlık bakışı Bronte&#;nin yüzünden ayrılmıyordu. Elini uzatarak boynunun yanını tuttu ve Bronte, genç adamın onu kibarca kendine doğru çektiğini hissetti. Logan&#;ın koyu renkli gözleriyle büyülenmiş bir hâldeyken geri çekilmeye gücü yoktu ve göğüs uçları onun çıplak, ıslak göğsüne değdiğinde nefesi kesildi. Genç adam alçak ve boğuk bir sesle, Eğer bir önemi kaldıysa, önerim iç çamaşırlarımızla yüzmemiz olacaktı, dedi. Bronte, güçsüz bir sesle, Ah, diyerek karşılık verirken bakışları kendisininkinden sadece birkaç santim uzak olan dudaklara doğru indi. Pek emin değildim Logan&#;ın dudakları onunkilerin üzerine kapandı. Bronte böylesine bariz bir yoğunlukla öpülmeyi beklemiyordu. Logan onu kendine doğru çekti ve ıslak teni onunkine sürtündü. Bronte, adamın bu durum hakkında tam olarak ne düşündüğünü ona daha öpüşürlerken anlatan aletinin uzun sıcaklığın karnında hissetti. Logan&#;ın onun dudaklarının üzerindeki ağzı sıkıydı ve tadı da çok hoştu; sanki meyve gibiydi. Dili dudaklarının birleştikleri yere hafifçe vurarak onu kendisine açılmaya zorluyordu ve genç kadının buna dayanacak gücü yoktu.

46 Adamın dili ağzına dalarak öpücüğü bir keşiften zevk istilasına dönüştürdüğünde, Bronte&#;nin dudaklarından hafif bir inilti kaçtı. Logan&#;ın dili onunkine kendine güvenen, ısrarlı ve cüretkâr bir şekilde atıldı. Dilinin her hamlesi onun ilişkide, yatakta nasıl olacağını anlatıyordu aslında Brontö&#;ye. Vücudunun kontrolünü ele alacak ve arzuyla mırıldanmasını sağlayacaktı. Hatta Bronte onu biraz daha cesaretlendirirse hamlesini yapardı. Logan hayırı cevap olarak kabul edecek bir tip değildi. Ve Bronte de şu anda hayır demeyi gerçekten istemiyordu. Adamın tadı çok güzeldi. Ondan da ötesi, iyi hissettiriyordu; güneşten ısınmış, nemli ve sert. Dalgalar bellerini okşarken Logan onu dünyada başka hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi öpmeye devam etti ve karşılığında, içinin ta derinlerinden bir arzu yükselirken, genç kadının eli ayağı boşaldı. Logan&#;ın tek yaptığı onu öpmek olmuştu ama Bronte adamın teninin her bir zerresinin kendisininkine baskı yaptığını şiddetle idrak etmişti: Göğüs uçlarına sürten ince göğüs kılları, karnına bastırdığı penisi, onu kendine yakın tutarken boynuna koyduğu parmakları, çenesini tutan başparmağı, dudaklarını okşayan dudakları ve günahkârca saldıran dili, sanki basit bir öpücükten fazlasını ima edercesine Logan sonsuz gibi gelen bir süreden sonra geri çekildiğinde, dizleri aniden güçsüz ve işe yaramaz hale gelen Bronte sendeledi. Genç adamın eli onu sabit tutmak için dirseğine gitti ve bedenini kendininkine çekti. Bronte&#;nin bakışı kolunun üst tarafına, gizemli dövmeye kaydı. Bu şey, aslında bayağı iğrençti. Yuvarlak karaltının bir kafatası olduğu ortaya çıkmıştı, göz yuvalarından kıvrılmış iki dolarlık bir banknot çıkıyordu. Bu genç kadının Logan gibi birinin üzerinde görmeyi bekleyeceği bir şey değildi. Logan son bir nazik öpücük için öne eğildi, dili dudaklarına sürtünüp geçerken Bronte&#;nin dikkatini incelediği dövmesinden uzaklaştırdı. İstediğin bu muydu? Bu, oldukça kibirli bir soruydu. Bronte zihnini odaklamaya çalışarak gözlerini kırpıştırdı. Aslında şu ana kadar ne istediğimden emin değildim. Peki ya şu an? Şimdi plajda yalnız olduğumuz için oldukça mutlu olduğumu düşünüyorum, dedi ona nefes nefese. Genç adam sırıttı, ifadesi kendinden emin ve aşırı güvenliydi. Başka bir öpücük için yine öne eğildi. Tam o sırada bir dalga yükseldi. Yan taraflarından onlara çarpıp yüzlerine su sıçrattı ve her yerlerini yosun filizleriyle kapladı. Tükürerek birbirlerinden ayrıldılar ve Logan omzundan bir avuç dolusu yosunu alıp tiksinerek uzağa fırlattığında Bronte ani bir kıkırdama krizine tutuldu. Logan yüzünde huysuz bir ifadeyle ona baktı. Biraz daha gergin kahkaha mı?

47 Hayır, bu sefer tamamen sana gülüyorum, dedi genç kadın ve Logan onu batırmak için üzerine atıldığına ciyak ciyak bağırdı. Büyü bozulmuştu; birbirlerine su sıçratmaya ve dalgaların üstünde yüzmeye ya da sadece suyun üzerinde uzanmaya başladılar. Yalnızca oynamak ve gevşemek çok güzeldi. Bronte, Lo-gan&#;ı batırdığında bile bu yeniden cinselliğe dönmedi. Sanki bir soru cevaplanmış gibiydi ve şimdi Logan doğru zamanı beklemekten hoşnuttu. Lâkin bu durum kadına kendini bir yırtıcı tarafından izlenen av gibi hissettirmişti biraz. Kaçmak istediğinden tam olarak emin olmadığı, çok erkeksi ve seksi bir yırtıcı. Bronte onun avı olmaktan bilakis hoşlanmıştı, peki bu ona kendi hakkında ne anlatıyordu? Bronte tatile çıktığından beri ilk defa güneşte bir gün geçirdi ve her anının keyfini çıkardı. Dalgalarda oynadı, kumun üzerine uzandı, deniz kabukları topladı ve Logan en zavallı görünüşlü kumdan kaleyi yaptığında altına edercesine güldü. Tüm öğleden sonra çocuklar gibi oynadılar ve işi, kuma yatıp melek izi çıkartmaktan suda güreşmeye kadar vardırdılar. Sudan çıktıklarında Bronte sutyeniyle şort külotunu yeniden giydi, etrafta çırılçıplak dolaşacak kadar da cesur değildi. Logan da onun gibi yaptığında rahatladı ve suda yüzen atıkları inceleyip konuşarak plajda birkaç kez aşağı yukarı yürüdüler. Her yerleri kumla kaplıydı ve iç çamaşırları da kurudan çok ıslaktı ama hiç umursamadılar. Sonunda suda hoplayıp zıplamaktan yorgun düştüklerinde Logan bir S.O.S. işareti çizmelerini önerdi. Brontö batmakta olan güneşe bakarak, Sanırım çizme-liyiz, dedi kederle. Günün sona ermesini hiç istemiyordu. Logan onun gönülsüzlüğünü fark etmiş olmalıydı ki kadına uzun bir süre baktıktan sonra, Plajda bir ateş yakıp birkaç saat daha takılabileceğimiz kadar çok odun var, dedi. Bronte&#;nin yüzü aydınlanarak, Bu fikir kulağa harika geliyor, demişti ki karnı guruldayarak bunu mahvetti. Logan&#;ın dudakları keyifle kıvrıldı. Ben S.O.S. ve ateş yakmakla ilgilenirken sen de gidip kuru giysilerle yiyecek içecek bir şeyler getirmeye ne dersin? Bronte ona doğru parmaklarını şaklattı. İşte bana böyle planlarla gel. Hemen dönerim. Logan, Feneri de al, dedi ve suyun getirdiği ağır bir keresteyi kaldırıp daha içeriye, kumun üzerine doğru sürükledi. Bronte feneri aldı ve yürürken etrafına kumlar sıçratarak hızla kum tepesine tırmandı. Daha önce şarap şişeleri görmüştü ve plajda bir tanesinin keyfini çıkarmanın hoş olacağını düşündü. Hediyelik eşya dükkânından aldıkları kurutulmuş dana eti çubukları vardı, muhtemelen restoranda bir yerlerde de

48 peynir bulabilirdi. Şarap, peynir ve dana etli atıştırmalık. Fena değil. Tabii eğer ateş yakacaklarsa, bir şeyleri daha olmalıydı. Aklında bu düşünceyle restorana gitti ve tam olarak aradığı şeyi bulana kadar bütün mutfağı yağmaladı: saf buğday unundan yapılmış krakerler ve marshmallovv. Erzak ve bunları tamamlayacak birkaç şişe su ile daha önce kuruması için dışarı bıraktıkları yedek battaniyeyi de alarak plaja yöneldi. O içerideyken güneş daha da alçalmış, turuncu gökyüzünü koyu, dumanlı bir mora çevirmişti. Logan&#;ın suyun taşıdığı kerestelerle plajın üzerine S.O.S. yazdığını ve öbür uca da odunlardan bir piramit kurduğunu görebiliyordu. Oraya doğru yöneldi ve tam ateş tutuştuğu sırada genç adamın yanına oturdu. Logan ayağa kalkarken ona memnun bir bakış atıp yanan piramidi küçük odun parçalarıyla beslemeye devam etti. Harika görünüyorsun. Bronte yalnızca deniz ayakkabıları içindeki çıplak, kumlu bacaklarına bakarak buna güldü. Şimdi üzerinde ona iki beden büyük gelen ve kalçalarının altına kadar inen limon sarısı bir Bahamalar tişörtü vardı ve saçının da koca bir düğüm olduğundan neredeyse emindi. Hiçbir şey yapmadım. Biliyorum. Yine de harika görünüyorsun. Logan&#;ın bakışları beğeni doluydu. Geri döndüğüne sevindim. Bronte şarap şişesini kaldırdı. İçecek, yemek ve tatlı getirdim. Ben şanslı bir adamım. Ve bir flört, diye takıldı Bronte ama gülümsemesini engelleyemedi. Ama bu affedilebilir bir suç sanırım. Battaniyeyi yere serdiler ve yiyecekleri yayıp kuru et, kraker ve peynirden ısırıklar alarak şişeden şarap içtiler. Güneş ufukta kayboldu ve gökyüzü karardı. Biraz sonra kilometreler boyunca parlayan tek ışık küçük ateşlerinin ışığı olmuştu. Bu, Bronte&#;nin çok küçük, yalnız hissetmesine neden oldu ve vücudunu Logan&#;a yaklaştırdı. Adam onun bu hareketini yanlış anlayıp şarap şişesini tekrar uzatarak kadına baktı. Susadın mı? Bronte kırmızı şarabın güçlü tadı suratını ekşitirken bir yudum daha aldı. En pahalı şişeyi kapmıştı -çünkü niye kapmasın ki?- ve bu da epey sertti. Ne de olsa o, daha çok ku-tuda-satılan-şarap kızıydı. Sadece düşünüyordum. Ne hakkında? Nasıl olup da etrafta kilometreler boyunca hiç kimsenin bulunmadığı hakkında. Karanlık gökyüzüne doğru bakıp bacaklarını indirerek battaniyenin üzerine uzattı. Ve bunun bazen nasıl da korkutucu olabileceği. Logan&#;ın eli genç kadının bileğine giderek tenini okşamadan önce hafifçe sıktı. Sanki kendini ona dokunmaktan alıkoyamamış gibiydi ve Bronte derin bir nefes aldı. Logan biran sonra, Korkma, dedi. Ben buradayım,yanındayım. Buna minnettarım, dedi yumuşak bir sesle. Sen olmasaydın ne yapardım bilmiyorum.

49 Muhtemelen hâlâ asansörde olurdun. Bronte&#;nin alnı çatıldı. Bunu düşünmekten hiç hoşlanmamıştı. O burada olmasaydı başını iki yana salladı. Burada benimle olduğun için mutluyum. Logan&#;ın eli onun bileğinde kaldı. Başparmağı teninde hafifçe kayarken genç kadının aynı anda hem gergin, hem huzursuz, hem de uyarılmış hissetmesine neden oluyordu. Başka hiçbir şey yapmıyordu, sadece ona dokunuyordu. Bronte o ele baktı, sonra düşünmeden atıldı. Biraz daha ister misin? Çikolata, tam buğday unundan kraker ve marsh-mallovv nedir biliyor musun? Bir kamp ziyafetini mükemmel kılan şeyler. Logan önce ateşe, sonra battaniyenin üzerindeki genç kadına baktı. Bu da kamp yapmak sayılır herhalde, öyle değil mi? Kamp ateşimiz bile var, dedi Bronte sırıtarak. Yumuşak şekerlemem için çubuğun var mı? Logan arkasını döndüğünde genç kadın kıpkırmızı kesildi çünkü bu, kendi kulaklarına inanılmaz derecede müstehcen gelmişti. Yumuşak şekerlemem için çubuğun var mı? Tanrım, neden ondan sadece beni plajda yere yatırıp o Kaptan Ahab*, ben de seksi mi seksi bir balinaymışım gibi zıpkınlamasını istemedim ki? İki marshmallow&#;u aynı çubuğa taktılar ve Logan çubuğu alevlerin içine doğru uzattı. Demek sen o adamlardansın, öyle mi? diye takıldı Bronte. Logan ona baktı. Hangi adamlardan? Bronte artık alev almış şekerlemeleri işaret etti. Kömür yemeye razısın, yeter ki hızlı olsun. O da işin pürüzü, dedi genç adam. İnsan cesur bir karar alırken böyle bir şeyi bekliyor olmalı. Çok cesur, dedi Bronte başıyla onaylayarak. Şu cesur kararlarından birini söndürüp krakerimin üzerine koysan da ben de yesem. Logan söylediğini yaptı, genç kadın şekerlemeyi çikolatayla birlikte ezdi ve ziyafeti ısırarak yerken parmaklarını yaladı. Logan da kendininkini birleştirdi sonra hepsini birden ağzına atarak tek bir büyük lokmada yedi. Bu adam hiçbir şeyi yarım yapmıyordu, öyle değil mi? Bronte ona doğru sırıtarak başını iki yana salladı ve kendisininkini azar azar yemeye devam etti. * Amerikalı yazar Herman Melville&#;in dünyaca ünlü romanı Moby Dick&#;te, Moby Dick adlı balinanın peşine düşen karakter, (y.n.) Başparmağına büyük bir parça erimiş çikolata geldiğinde Bronte bir an ona baktı, sonra yalayıp temizlemek niyetiyle elini kaldırdı. O daha bunu yapamadan Logan&#;ın eli kadınınkini yakaladı ve Bronte&#;nin elini ağzına götürerek başparmağındaki çikolatayı çok nazikçe emdi. Karnında hafif bir titreme başlayan Bronte&#;nin kalp atışları, adam karanlık bakışlarını yüzüne doğru kaldırdığında hızlandı.

50 Logan, Cesur kararlardan bahsetmişken, diye mırıldanıp dilini tekrar kadının başparmağının yumuşak etli kısmında dolaştırdı. Kararını verdin mi? Karar mı? diye tekrarladı Bronte sesindeki titremeden nefret ederek. Sen ve ben, gerçekten açılmadan ve tam olarak ne hissettiğimizi söylemeden, aramızdaki çekimin etrafında dans edip duruyoruz. Ben böyle değilim, Bronte. Ben tam olarak ne hissettiğinin bilinmesini isteyen erkek tipiyim ama sen sürekli kaçmaya devam ediyorsun. Ben kaçmıyorum, diye itiraz etti Bronte nefessiz kaldığını hissederek. Söyle bana. Öyleyse sana tekrar göstereceğim. Yoğun bakışları bir süre sonra dudaklarına kaydı ve Bronte onun öpüşmelerini düşündüğünü anladı. Ve şimdi o da o öpüşmeyi düşünüyordu. Logan öne eğildi ve dudaklarını inanılmaz derecede hafif bir şekilde onunkilere sürttü. Bu hareket çok nazik ama yoğundu, sadece üstü kapalı bir şekilde Bronte&#;nin ondan ne bekleyebileceğini haber veriyordu. Ve genç kadın daha fazlasını istemesine karşın Logan uzaklaşıp ona bakarak yüzünü inceledi. Genç adam yeniden konuştu. Senin hamlen, Bronte. Bronte onun avcunda hapsolmuş kendi eline baktı. Gölgeler genç adamın yüzünü okşuyor, hafif rüzgâr saçlarını alnına düşürüyordu. Genç kadın adamın çenesindeki uzamış sakalları fark etti. Öpüşürlerken tenini tahriş etmişti ama geri çekilmesine neden olacak kadar sert de değildi. Bronte isterse hemen şimdi uzanıp ona dokunabilirdi. Onu isteyebilirdi. Ya da tüm bunlardan uzaklaşırdı ve yalnızca arkadaş olurlardı. Yemekte birbirine refakat eden iki kişi. Logan bunu ona bırakıyordu. Bronte&#;nin ne yaşadıklarıyla ilgili yanlış bir izlenimi yoktu. Plajda yalnızlardı. Birlikte oldukça fazla çıplak zaman geçiriyorlardı. Logan yakışıklıydı ve onun çekici olduğunu düşünüyor olmalıydı. Bir-iki gece boyunca ya da kurtarılmaları artık ne kadar sürecekse, vahşi ve tutkulu bir seks yapabilirlerdi. Sonra yolları ayrılacak, o Kansas City&#;deki işine, Logan da oteli idare etmeye dönecekti ve yolları bir daha asla kesiş-meyecekti. Bu, bağlayıcı olmayan bir çılgınlık için mükemmel bir ortamdı. Tabii Bronte&#;nin bağlanamamak konusunda iyi olmaması hariç. Bu durum sadece yabancılarla yaşanabilirdi, denk geldikleri geceden sonra bir daha görmeyeceği insanlarla. Logan farklıydı. Bronte onun hakkında birçok insan hakkında bildiklerinden daha fazla şey biliyordu. Ondan hoşlanıyordu. Normalde erkeklerden hoşlanmadığından değil ama ilişkilerinin çoğu çirkin bir notla bitiyor gibi görünüyordu ve Logan&#;la da böyle olmasını istemiyordu. Fakat onu geri çevirirse, Logan&#;la sevişmenin ne kadar harika olacağını deneyimleme şansına bir daha asla sahip olamazdı. Bunu istiyorum diye itiraf etti alçak bir sesle, ama öylesine takılmalar konusunda ne kadar iyi olduğumdan emin değilim.

51 Logan ona, Bu konu hakkında, kurtarıldığımız zaman endişeleniriz, dedi ve aralarındaki mesafeyi kapatmak için eğildi. Bronte bunu yapacaktı. Onlar bunu yapacaklardı. Bir adamla saçma, heyecan verici, tutkulu bir çılgınlık yapacaktı ama o, herhangi bir adam değildi. Ona her baktığında heyecandan kendinden geçmesine neden olan muhteşem, ciddi, tam anlamıyla alfa erkek Logan Havvkings&#;le. Onu öyle bir öpmüştü ki sanki öpüşmeyi bizzat icat etmişti. İşte buradaydı, çirkin bir turist tişörtü, vahşi plaj saçı ve makyajsız yüzüyle. Belki de adadaki tek kadın olduğu sürece önemli olan Bronte değildi? Bu düşünce duruma daha ciddi bakmasına neden oldu. Logan parmaklarının ucuyla çenesine dokunarak onu kendine bakmaya zorladı. Sormamalı mıydım? Genç kadın, Hayır, sormak iyidir, deyip utangaç bir şekilde gülümsedi. Yalnızca şu anda en ateşli halimde değilim de. Benim için bir alıntı yap. Bronte ona tuhaf bir bakış attı, sonra gülerek aklına ilk geleni söyledi. &#;Mutluluk bize bağlıdır.&#; Aristoteles. Gördün mü? diye fısıldadı Logan öpmek için boynuna doğru eğilirken. Bunu söylediğini duymak inanılmaz ateşliydi. Bronte yine güldü. Sen garip bir adamsın. Logan sözünü esirgemeden, Ve sen de çok güzelsin, dedi. Bütün gün gözlerimi senden alamadım. Ve bu, Bronte&#;nin sönmüş egosunu canlandırmak için ye-terliydi. Logan&#;a doğru eğilirken bakışları onun ağzına kaydı. Öyleyse beni öper misin? Sormana gerek var mı? Logan daha da eğildi. Bronte tekrar, Sormak iyidir, diye mırıldandı adamın dudakları onunkilerle buluşurken. O gün ikinci kez adamın öpüşüyle sürüklenip gidiyordu. Logan&#;ın öyle harika bir ağzı vardı ki. Bronte bir sürü erkekle öpüşmüştü ama hiçbiri onu böyle pervasız bir sahiplenmeyle öpmemişti. Logan&#;ın ağzı onunkine doğru eğildi, kontrolü önce dudakları, arkasından da dili aldı. Bronte&#;nin direnecek gücü yoktu, Logan&#;ın dili ağzına sürtündüğünde dudaklarını araladı. Sonra dili uzanıp kendisininkine temas etti ve öpücük basit bir zevkten daha derin bir şeye dönüşürken Bronte kendini kaybetti. Logan onu öperken parmaklarının ucu, sanki ihtiyaç anında genç kadını sabit tutmaya hazırmış gibi çenesiyle oynuyordu. Logan&#;ın dudakları onun ağzının üzerine yaslanmayı sürdürdü; ta ki tüm dünya bu adam ile kadının birleşmiş dudaklarından ibaret kalana ve Bronte duygularının içinde kaybolup gidene dek. Artık adamın üzerine yaslanıyor olduğunu ve Logan&#;ın da onun ağırlığını desteklediğini neredeyse fark etmedi bile. Logan yerini değiştirdiğinde düşecek gibi oldu ve kıkırdamaya başladı.

52 Dikkatli ol, diye uyardı onu Logan. Sesi sertti ama gözlerinin etrafında eğlendiğini anlatan bir kırışıklık vardı. Öpücüğüm bayağı tehlikeli gibi görünüyor. Epey, dedi Bronte nefes nefese. Elini kaldırıp dudaklarına dokunma isteğiyle savaşıyordu. Genç adamın öpüşüyle şişmiş, yumuşak ve ıslak hissettiriyorlardı. Logan&#;ın gözleri üzerindeyken plaj battaniyelerinin üstüne sırtüstü uzandı. Aslında, kendimi toplamam için uzanmaya ihtiyacım olabilir. Logan&#;ın geniş bedeni uzun bir an onunkinin üzerinde bir hayal gibi durdu, sonra onun yanına uzanarak yüzüne bakmak için döndü ve bir dirseğinin üzerine yaslandı. Daha iyi mi? Bronte ona baktı. Bu açıdan yüzü gölgede kalmıştı ama hâlâ nefisti. Bronte geniş omuzlarından, battaniyenin üzerindeki büyük eline dek bu adamın görünüşünü seviyordu. Yine de plaj onun kendini biraz korumasız hissetmesine neden olmuştu. Gece göğüne baktı ve plaja vuran dalgaların hafif sesini dinleyerek başını çevirdi. İçeri gitmeli miyiz? İstiyor musun? Bilmiyorum, diye itiraf etti Bronte. Bir yarısı burada, plajda kalmak istiyordu. Diğer yarısı ise açık havada sevişme düşüncesiyle paniğe kapılmıştı. Burada kalmak istiyorum ama biraz Yanlış mı? Ben edepsiz diyecektim. Logan&#;ın ağzının bir köşesi yarım bir gülümsemeyle kıvrıldı. Ve edepsizlik kötü mü? Bronte ona doğru uzandı ve bir elini, göğüs kaslarının üzerindeki küçük bir tutam tüyü hissederek, göğsünden aşağı doğru ilerletti. Aslında hayır. Şimdi düşününce, yaramazlığı oldukça severim. Ya sen? Burada prezervatifim yok. Tabii sen getirmediysen. Bronte bir aptaldı. Tam bir lanet olası aptal. İçeri gittiğinde onları almış olmalıydı. Hayır, hiç getirmedim. Öyleyse geri çekilebilirim. Genç kadının elini göğsünden çekti ve parmak uçlarını hafif hafif ısırmaya başladı. Sence de uygunsa. Dudakları Bronte&#;nin başparmağı boyunca dans ederek genç kadının tüm vücudunu titretti. Bence sakıncası yok. Ben temizim bu arada. Ben de öyle, dedi Logan. İçeri gitmek istemediğinden emin misin? Hayır, burada olmak istiyorum. Edepsiz olan yerde mi? Bronte sırıttı. Kesinlikle. Tamam, asıl eylemin kendisi dışındaki her şeyi yoldan çekmişlerdi. Logan hafifçe parmak uçlarını öperek sadece onu izliyordu. Bronte ne bekliyordu ki? Oluru verir vermez onu hırpalamasını mı? Logan&#;ın kendini tuttuğundan, kadının da kendisi kadar ilgili olduğundan emin olmak istediğinden

53 şüphelendi. Bronte&#;nin de onu istediğini ve buna öylesine evet demediğini adama göstermesi gerekiyordu. Böylece battaniyenin üzerinde biraz kıpırdanarak ona yaklaştı ve kadına doğru eğilerek dudaklarını onunkilere bastırdı. Logan&#;ın dili cesaretlendirir gibi hafifçe kendinin-kine vurunca Bronte biraz daha cüretkâr bir tavra bürünerek öpüşmede özgürlüğü ele alıp dilini onunkinin etrafında dolaştırdı. Eli genç adamın göğsünde aşağı doğru kaydı ve parmaklarını göğsündeki tüylere dolayarak hafifçe çekti. Dokun bana, dedi Bronte ona yavaşça. Lütfen. Logan&#;ın eli yavaş hareketlerle ona yaklaştı ve kadını sırtının üstüne yuvarlanana kadar ittikten sonra kendisi de üzerine kapandı. Ağırlığını dirseklerine vermişti. Bronte birbirlerinden hafifçe ayrılmış bacaklarının arasına yerleşen uzun vücudunu hissedebiliyordu. Sonra birden bacakları ona sonuna kadar açıldı, bu hem sarsıcı hem de doğru hissettirmişti. Uzun tişörtün altında yalnızca külotu vardı ve Logan&#;ın boxer&#;ının kalçalarındaki hissiyatı yakıcıydı ve fazlasıyla ince. Logan biraz daha yakına eğildi. Belki seni öpmeye biraz daha devam etmek istiyorumdur. Bronte nefes nefese, O da olur, dedi, adamın varlığı çok yoğundu. Logan sanki yüz hatlarını dokunarak ezberliyormuş gibi parmaklarını hafifçe onun yüzünde gezdirdi. Sonra yeniden öne eğilerek kadını öptü. Dudakları tüy gibi hafifti. Yanağını öptü, dudakları çenesine ulaşana kadar tenini sıyırarak geçti ve oraya da bir öpücük kondurdu. Sırada çenesinin ucu vardı, sonra da burnu. Bronte teninde dudaklarının, üstünde de ağırlığının verdiği hissin keyfini çıkararak gözlerini kapattı. Onun, kadınlığına özenle yaslanmış ağır sıcaklığını hissederken, içinde bir yanı bacaklarını adama sarmak için can atıyordu. Bu fazla hızlı mı olurdu? Bronte adamın ve dokunuşunun keyfini sürmek istedi. Logan yavaş gitmek istediyse bu ona da uyardı. Logan&#;ın dudakları kadının çene kemiği boyunca ilerledikten sonra Bronte kulak memesini dişlerinin arasına alıp nazikçe yaladığını hissetti. Ani bir nefes vererek kollarını adamın boynuna doladı. Logan, Hoşuna mı gitti? diye sordu ve hareketi tekrarladı. Bronte boğazından yükselen bir iniltiyi bastırırken başıyla kesik ve küçük bir onay verdi. Logan onu kısa bir süre daha hafifçe dişledi, sonra genç kadının teninde ürpermelere neden olarak ilerleyip dilini kulağının altındaki çukura, oradan da boynuna kaydırdı. Ağırlığını diğer tarafına verdi ve Bronte adamın aletinin vajinasına baskı yaptığını, sonra da boxer&#;ının üzerinden aşağı yukarı sürtündüğünü hissetti. Boğazından bir inilti kaçtı ve otomatik olarak kalçalarını kaldırıp külotunu aşağı kaydırarak bacaklarıyla adamı kilitledi.

54 Böyle mi? diye sordu Logan. Aynen böyle, diye fısıldadı Bronte kalçalarını ona doğru sallayarak. Adam çok güzel hissettiriyordu ve Bronte çok uzun zamandır kimseyle sevişmemişti. Yüce Tanrım, plansız seks bu kadar iyiyse, bunu neden daha sık yapmıyordu ki? Logan&#;ın eli bedenlerinin arasına kaydı ve Bronte onun Baha-malar tişörtüne asıldığını hissetti. Hadi, şunu çıkaralım. Başıyla onayladı ve Logan tişörtü onun boynuna kadar çekti. Sonra Bronte hâlâ yerde yatarken onu başından çıkarabilmek için yaratıcı birtakım kıpırdanmalara başladı. Bu sırada Logan&#;ın da bedeninde daha aşağılara kaydığını hissetti, ağzı meme ucunu kavrayıp yalamaya başlamıştı. Onun dokunuşuyla tüm vücudu zevkle sarsılan Bronte inledi. Elleri genç adamın omuzlarına giderek ovaladı ve Logan dilini hızla meme ucunda gezdirip sonra diğer göğsüne geçerek ona sürtünmeye başladığında tırnaklarını omuzlarına geçirdi. Bacaklarının arasında sıcacık bir sızı filizlenmişti, aldığı zevki bastı ramayarak tekrar inledi. Ağzı öyle maharetliydi ki. Onu cesaretlendirerek tırnaklarını omuzlarına batırdı. Logan onun diğer göğüs ucunu da sertçe emip ardından duyulabilir bir şlap sesiyle serbest bıraktı. Sersemlemiş Bronte bakışlarını ona çevirdiğinde dilini hafif hafif ıslak göğüs ucuna sürttüğünü, sonra başını kaldırıp kendisine baktığını gördü. Göğüslerin çok güzel. Tüm öğleden sonra onlarla oynamayı isteyip durdum. Eli genç kadının göğsünü sıkıca kavradı ve diğer göğsün üzerine eğilirken başparmağı meme ucuna sürtündü. Onları çıplak ve suyla parlarken görmek beni çıldırtıyordu. Bronte mi onu çıldırtıyordu? Asıl o Bronte&#;yi çıldırtıyordu. Logan&#;ın bu sözleriyle birlikte sırtını onun altında yay şeklinde bükerek tamamen erişebilsin diye göğüslerini havaya kaldırdı ve genç adam bir göğsünün ucunu hafifçe çimdiklerken diğerini yaladığında hayal kırıklığı söz konusu bile değildi. Bir zevk oku tam kadınlığını isabet aldığında bacakları genç adamın bedenini daha da sıkı sardı. Bağırırken sesi nefes nefeseydi: Logan. Adımı söylemene bayılıyorum, diye fısıldadı Logan dudakları genç kadının göğsünün etrafında hareket ederken. Bronte o göğüs ucunu tekrar dişlediğinde, Oh, Logan, diye inledi. Tanrım, inanılmaz iyi hissettiriyorsun. Bakalım, diye fısıldadı Logan göğüslerinin arasına bir öpücük kondurarak. Eli genç kadının göğsünden ayrıldı ve önce karnına, sonra daha aşağıya kayarak küçük tümseğine kadar indi. Sıcak, kalın bir parmak kıvrımlarının arasına sokuldu. Kesinlikle ıslak. Öyleydi. Herhangi bir erkekle olduğunu hatırladığından çok daha ıslaktı. Ve o kadar azmıştı ki içinde bir yerler acıyordu. Vajinası sanki bir şeyin -ya da birinin- derinliklerine gömülmesine ihtiyacı varmış gibi sıkılaşmıştı. Oh, Tanrım.

55 Logan, diye mırıldandı, adam parmağını kadının içine sokup çıkartırken bile bir yandan göğüs uçlarını dişliyordu. Sana dokunurken benim adımı söylemeni istiyorum. Bronte, Logan, diye nefes verdi ve bu kelime, adamın becerikli parmağı klitorisine ilerleyip ovmaya başladığında bir iniltiye dönüştü. Kalçaları istem dışı sallanmaya başlarken Logan&#;ın omuzlarına asılarak tırnaklarını kolunun üst tarafındaki dövmeye geçirdi. Dokunuşu öyle muhteşemdi ki sanki bütün vücudu sinir uçlarından oluşan büyük bir demetti ve her biri genç adamın parmaklarının altında ovup yuvarladığı klitorisine bağlıydı. Vücudunda sıcak bir gerilim yükselmeye başladı ve bacakları adamın etrafında gerginleşirken boğazından alçak bir inilti koptu. Ben ben Geliyorsun. Logan bunun kulağa bir sorudan çok emir gibi gelmesini sağlamıştı ve konuşurken parmakları genç kadının klitorisi üzerinde daireler çizerek daha da hızlı çalıştı. Boşalırken tüm vücudu kaskatı kesilen Bronte çığlık attı ve Logan orgazmı sonsuza kadar sürecekmiş gibi hissettirerek klitorisini okşamaya devam ederken, kendini tutmak için dudağını ısırdı. Sonunda boşaldığında bütün vücudu sarsılıyordu ve tırnaklarının genç adamın omzunda yarımay izleri bıraktığını fark etti. Oh, diye fısıldadı elini çekerek. Çok üzgünüm. Logan eğilip sert ve sahiplenici bir şekilde öptü onu. ISle için? O omzun, dedi şaşkın şaşkın. Seni incitiyorum. Logan, Beni incitmiyorsun, Bronte, dedi ve onu büyük bir açlıkla öperek karnını yine alevlerin yalayıp geçmesine neden oldu. Eliyle kadının ellerini boynunun etrafına götürdü ve kalçalarını eğerek aleti onun çıplak kadınlığına yaslanana dek kendini yukarı çekti. İnanılmaz derecede sert ve kalındı, boxer&#;ının altından onu hisseden Bronte alçak sesle inledi. Bana dokunmaya devam etmeni istiyorum. Sırtımı tırnaklarınla kazısan da umurumda değil. Dişleriyle genç kadının alt dudağına asılıp ağzının içine doğru fısıldadı. Tepkilerin hoşuma gidiyor. Bana gerçek hissettiriyorlar. Bronte&#;nin boğazından başka bir kahkaha kaçtı ve kollarını yine onun boynuna doladı. Böyle şeylerde numara yapmak konusunda pek iyi değilimdir. Seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm. Logan, Hayal kırıklığına uğramadım, dedi. Kalçalarını onunkiler karşısında yavaş ve dairesel hareketlerle sallayarak, genç kadının bacaklarını yeniden kendi kalçalarına doladı ve vücudunun onun hareketlerini takip etmesini sağladı. Ve numara yapmadığını da biliyorum. Adamın sesindeki bu erkeksi kendinden eminlik genç kadını meraklandırdı. Bunu tam olarak nasıl biliyorsun? Logan başparmağını onun klitorisine bastırdı ve Bronte bir çığlık attı, tırnakları yine adamın omuzlarına batıyordu. İşte bu yüzden. Logan bir parmağını daha aşağıya kaydırdı. Genç kadının girişinin etrafında daireler çizip yine çok yavaşça içine doğru itti ve bu hareket, Bronte&#;nin nefesinin

56 kesilmesine neden oldu. Ve bu sebeple, diye mırıldandı genç adam. Geldiğin sırada bir parmağım derinliklerine dalmış olsaydı, onu sımsıkı kavrardın, değil mi? Parmağımdan tıpkı aletime yapacağın gibi faydalanırdın. Bronte dudağını ısırdı ve cevap veremeyecek kadar utanarak kalçalarını kıpırdattı. Sen tatlısın ve akıllısın ve seksisin ve çok gerçeksin, Bronte. İşte sende hoşuma giden bu. Öne eğilerek ona hafif bir öpücük daha verirken parmakları vajinasından ayrıldı. Bronte neredeyse hayal kırıklığından çığlık atacaktı. Ben de senden hoşlanıyorum, Logan, dedi alçak bir sesle. Elleri onun tenini okşayarak kollarında ve göğsünde hareket ediyordu. Sana dokunmak istiyorum. Ben seni becermek istiyorum, diye fısıldadı Logan onun ağzına doğru ve bu açıksözlülüğü karşısında Bronte nefes nefese kaldı. Söz veriyorum, o anda içinden çıkacağım. Bronte başıyla onayladı ve genç adamın dili ağzına dalarken vücudunun pozisyonu değişti. Penisinin başını kaygan vajinasının girişinde hissettiğinde şaşkınlıktan soluğu kesilmişti. Logan kesinlikle sözünü sakınan biri değildi. Ona ne istediğini söylemiş ve bunun peşinden gitmişti. Bronte bunu o derinliklerine hamle yapmadan hemen önce fark etmişti ve Logan kendini kadının içine yerleştirirken kullanılmayan kasların canını yakmasıyla inledi. Üzerindeki Logan gerildi. Bakire misin? Bronte başını iki yana salladı. Sadece uzun zaman olmuştu, hepsi bu. Bana bir dakika ver. Logan yeniden öne eğilerek onu öperken dili kadının dilinin üzerinde dans ediyor, bedenini bedenine neredeyse gömülmüş hissettiriyordu. Bronte kalçalarını hafifçe yaklaştırınca Logan da ona doğru bastırdı ve ikisini birlikte dairesel hareketlerle sallamaya başladı ki bu da Bronte&#;nin adamın -ve kendisinin- her bir kasını hissetmesini sağladı. Oh Bunu tekrar yap, diye fısıldadı Bronte ona sımsıkı sarılarak. Logan da söyleneni yaptı ve hareketi kadının işine gelecek şekilde abartarak tekrar etmeye başladı. Yani kalçaları belli belirsiz yuvarlaklar çiziyordu. Kadının bedeninin de kendisininkiyle birlikte hareket etmesine yetecek kadar içeri girmişti. İkisinin kalçalarının yavaşça daireler çizmesi, adamın karnının klitorisine sürtünmesini sağlıyor, Bronte&#;nin vücudunu zonklatıyordu. Topukları adamı cesaretlendirircesine kalçasına çarparken tekrar tekrar inledi. O, çok da cesaretlendirmeye ihtiyaç duyan bir adam değildi. Bu sefer ileri hamle yaptığında, genç kadının tüm bedeni battaniyenin üzerinde sarsıldı. Ona zevkten çığlıklar attırırken, dalga dalga derinliklerine ilerledi. Logan vücudundaki her bir kas, her bir lifle gittikçe daha derine, daha sert ittiriyor, kadının ona yapışmasına neden oluyordu. O anda Bronte&#;nin tüm dünyası

57 Logan&#;ın kendisine hücum eden kalçalarından, sırtındaki battaniyenin üzerindeki ince kumdan, adam yeniden derinlerine abandığında vücuduna çarpan teninden ve bedenlerinin her sarsıntısıyla hoplayan göğüslerinden ibaretti. Gözleri kapanmış, başı arkaya yatmış, hisleri içinde kaybolmuştu. Logan üzerinde şiddetle nefes alıyordu. Yaptığı her hamleyle genç kadının boğazından hafif ve keyifli sesler çıkmaya başladığında, nefesleri memnun bir hışırtı halini aldı. Yakalanması zor orgazm hissi yine artıyordu. Bronte her hamle daha derin, daha şiddetli ve daha güçlü olsun diye kalçalarını onunkilerle aynı anda hareket ettirerek buna odaklandı ve adamın aletinin içine her itilişiyle birlikte boşalmaya biraz daha yaklaştı. Logan ağırlık merkezini değiştirerek genç kadının kalçalarını düzeltti ve bir sonraki dayayışında Bronte&#;nin gözleri fal taşı gibi açıldı. Bu farklıydı. Bilincinin kıyılarında dolaşan neredeyse-ama-tam-değil orgazm hissi ön tarafta birden alevlendi ve Logan kendini yeniden öne ittiğinde aynı şeyi tekrar yaşadı. Buna karşılık vajinası adamın aletinin etrafını sardı ve Logan da derin bir nefes alırken inledi. N neydi bu? Logan&#;ın elleri onun kalçalarını kavrayarak aynı açıya ayarladı ve tekrar içine girdi. Bronte buna karşılık feryat ettiğinde ona bakarak sırıttı; bakışı aynı anda hem ahlaksız hem de zafer kazanmış gibiydi. G noktası. Oh, Tanrım. Bronte daha önce hiç kimsenin bunu bulduğunu sanmıyordu. Ve, ah Tanrım, bunu gerçekten sevmişti. Tırnakları tekrar genç adamın sırtına battı. Daha fazlasına ihtiyacım var. Logan vahşice abanarak bedenlerini battaniyelerin üzerinde kaydırdı ve orgazmın yakınlarında dans eden Bronte bir çığlık attı. Ayaklarını adamın kalçalarından çekti ve Logan daha derinlere temas ederken kalçalarını yukarı kaldırabilmek için yere bastı. Kalçaları onunkilerle aynı anda çılgın gibi çalışırken o da genç adama karşı aynı şiddetle hamle yaptı. Bu nokta arkadaydı ve Logan&#;ın kısa, hızlı saplayışları oraya sürterek genç kadının tüm bedeninin olabilecek en inanılmaz zevkle kavis çizmesine neden oluyordu. Bronte çok yaklaşmıştı ve sonra Orgazm her yanını şiddetle etkisi altına aldığında çığlık attı. Kadınlığı genç adamın etrafına sımsıkı kapandı ve onun, geri çekilmeden önce boğuk bir küfür savurduğunu duydu. Bronte kalçalarını yeniden yere bıraktığında Logan da aletini eliyle bir-iki kere sıvazladı ve boşalırken fışkıran sıcak tohumlar, Bronte&#;nin tenine saçıldı. İşi bittiğinde derin bir nefes verip yarı baygın ve hülyalı bir şekilde gökyüzüne bakan genç kadının yanına, battaniyenin üzerine uzandı. Bu inanılmazdı. Müthişti. Bronte plajda olduğunu tamamen unutmuştu, gerçi battaniyenin üzerine kaçmış kumların bunu ona kısa sürede hatırlatacağını seziyordu. Teşekkür ederim, dedi alçak bir sesle.

58 Teşekkür ederim mi? Logan hâlâ kesik kesik soluyordu. Geri çekildiğim için mi? Hayır, dedi Bronte dalgın dalgın. Gerçi bunu yapmış olması da çok nazikti. Bana G noktasının nerede olduğunu gösterdiğin için. Hiçbir fikrim yoktu. Sanırım artık G noktasız seks yüzünden mahvolacağım. Logan kısa ve güçlü bir sesle güldü. Bundan o kadar da emin olmazdım. Peki, tamam, G noktası etkisini yakalayacaksa bundan sonrakiler gerçekten çok iyi sevişmeler olmak zorunda kalacaklar. Oturdu ve hâlâ onun spermiyle kaplı olan yapış yapış karnına bakarak yüzünü buruşturdu. Sanırım kısa bir dalış yapıp çıkacağım. Muhtemelen soğuktur. &#;Bu dünyada cesaretin olmadan hiçbir şey yapamazsın/ diye alıntı yaptı Bronte. Bu bir meydan okuma mı? diye sordu Logan sırıtarak. Ayağa kalktı ve avının üstüne atılmak üzere olan bir yırtıcıymış gibi bakarak ellerini kıvırdı. Soğuk su için yeterince cesur olmadığımı mı söylüyorsun? Bronte, Hiç de değil, dedi ve okyanusa doğru döndü. Logan öne doğru bir adım attığında tiz bir feryat kopararak ondan kaçtı. Birkaç saniye sonra genç adamın bir kolu beline sarılmış, onu soğuk suya daldırıyordu. Bronte çığlık atarak ona yapıştı ve ikisi de tükürükler saçarak kahkahalar atana kadar kadını da kendisiyle birlikte çekti. Al sana cesaret, dedi Logan ona kıkırdarken. Onun bu halinden keyif alan Bronte de güldü. Hızla durulandılar, ateşin üzerine kum döktüler ve karanlıkta otele doğru yöneldiler. Merdiven boşlukları aynen bıraktıkları gibi şilte, yastıklar ve battaniyelerle eksiksizdi. Daha önce sürünerek yatağa gittiklerinde giyiniklerdi. Bu kez Bronte yavaşça yatağa girdiğinde çıplak ve biraz ıslaktı, arkasından gelen adam da öyleydi. Battaniyeyi vücudunun üzerine çektiğinde Logan kaşık pozisyonu alıp arkasından sıkıca sarıldı ve bir eli sahiplenici bir şekilde belinin üzerinden kayarak göğsünde durdu. Sanki onu bağrına basıyor gibiydi. Ve Bronte belki, yalnızca belki, Logan&#;ın kendisi için bundan sonraki seks sonrası sarılmaları da anlamsız kılarak mahvedeceğini düşündü. Çünkü uykuya sürüklenirken onun sert, güçlü bedenine bastırılmış olmak, elinin göğsünü kavramış hali gerçek olamayacak kadar iyi hissettiriyordu. Logan, Bronte&#;den önce uyandı. Vücudunun iç saati sabah altıya kurulmuştu. Bu tabii New York saatine göreydi ve onun nerede olduğunun bir önemi yoktu. Üstelik sertleşmiş bir alet ve bir önceki gece plajda Bronte&#;yle yaptığı seksin hoş anılarıyla uyanmıştı. Kollarında olmaya hevesli ve G noktası bulunduğunda aklı çıkan karmakarışık saçlarıyla tatlı Bronte. Ya yüzündeki o hayret ifadesi? İşte bu Logan&#;ın kendini yatakta bir kral gibi hissetmesini sağlamıştı.

59 Bronte adamın birlikte olduğu en yetenekli kadın değildi -Logan, UkraynalI balerinin bu yeri her zaman elinde tutacağını seziyordu- ama en açık ve en dürüst olanıydı. Herhangi bir şey saklamaktan aciz ifadesi Logan&#;a ona nereden zevk vereceğini tam olarak göstermişti ve irileşmiş gözleriyle verdiği karşılıkları, nefes kesen iniltileri inanılmaz bir uyarıcı olmuştu. Çok coşkulu, sahiciydi ve bu adamla olmaktan keyif almıştı. Bu adamla. Müdür Logan&#;la. Birbirine sürtecek iki kuruşu var mı bilmiyordu ve bunu umursamamıştı. Sadece onunla sevişmek istemişti. Ve Logan, bunu eski sevgililerinin hiçbiri için kesin olarak söyleyemezdi. Onu istemişler miydi? Bu adamı? Yoksa yalnızca banka hesabının gücüne ve onlar için neler yapabileceğine mi kapılmışlardı? Bunu söylemek hiçbir zaman kolay değildi ve bu, neredeyse her ilişkisini mahvetmişti. Ve geçmişte sevdiğini düşündüğü tek kadın da -Danica-sığ ve paradan başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen biri olduğunu ispatlamıştı. Altlarındaki merdiven boşluğunun kapısından süzülen güneş ışığı, yanında uyuyan Bronte&#;yi görmesine yetecek kadar aydınlık sağladı. Genç kadın yataktaki yerini değiştirerek yuvarlandı ve yanağını Logan&#;ın omzuna yasladı. Eli otomatik olarak onun aletine gitti ve genç adamın sabah sertliğini hızla ağrılı bir hale dönüştürdü. Bronte uykusunda ne kadar sık ona uzandığını fark etmiş miydi acaba? Yoksa bu hesaplanmış bir hareket miydi? Logan tamamen hareketsiz kalarak Bronte&#;nin düzenli aralıklı soluklarını dinledi. Genç kadının ağzından hafif bir horultu kaçtı. Logan rahat bir nefes verdi. Bu gerçekti. Bronte gerçekti. O, paranoyak orospu çocuğunun tekiydi, değil mi? Uyuyan bir kız aletine uzanıyordu ve o otomatik olarak onun bir art niyeti olduğunu düşünüyordu. Genç kadının zihin okuyama-ması iyi bir şeydi. Bronte kadar saf biri muhtemelen bundan rahatsız olurdu. Babası ve babasının annesine davranış şekli, Logan&#;ın zihnini kirletmişti. Logan battaniyeyi santim santim onun üzerinden çekti. Genç kadın sanki sıcaklık ararmış gibi ona sokulsa da uyumaya devam etti. Parmaklarıyla omzundan bir yol çizip özenle vücudu boyunca aşağı inerek elini kalçasında durdurdu. Genç kadının cildi yumuşak ve pürüzsüz, kalçaları dolgundu ve yusyuvarlak poposu ağzının suyunu akıtmıştı. Bronte boğazının gerisinden hafif ve kesik bir şekilde inleyerek sırtüstü döndü. Mükemmel. Logan o daha uyanmadan onun bacaklarını ayırıp içine kayabilir ve aletini bu acıdan kurtarabilirdi. Kahretsin. Peki ya sonra? Yine geri mi çekilecekti? Önceki gece bu tam bir işkence olmuştu. Prezervatife ihtiyaçları vardı. Logan yatağın kenarından sessizce kalkıp merdivenlerden aşağı indi, deniz ayakkabılarını ayağına geçirdi, sonra da sessizce kapıyı açtı. Çıplaklığını görmezden gelerek lobiye doğru yöneldi. Herhangi bir kurtarıcının bu kadar erken gelebileceğinden

60 şüpheliydi. Otelin yerindeki su, döşemede çamurlu izler ve artık kalıntılar bırakarak geri çekilmişti. Logan yardımın yakında burada olacağını tahmin etti. O ve Bronte bir iki günlük hoş bir kaçamak yaşamışlardı ama bu daha uzun süremezdi. Logan dükkândan bir paket prezervatif aldı, bir şişe su içip bir gofreti mideye indirdi ve merdiven boşluğuna geri döndü. Bronte hâlâ uyuyordu, bu yüzden ayakkabılarını merdivenlerin başında çıkardı, eline bir prezervatif aldı ve hissettirmeden yatağa, onun yanına girdi. Yanındaki genç kadın yumuşak ve sıcacıktı, Logan döndüğünde sanki onu özlemiş gibi ufacık, varla yok arası, keyifli bir ses çıkardı. Bu Logan&#;ın hoşuna gitti. Öne eğilerek önce boynunu, sonra da omzunu öptü. Bunlar teni taciz eden, iz bırakan hafif dişlemelerdi. Bir yandan kolunu öperek dudaklarıyla ilerledi ve genç kadının üstüne doğru uzandı, göğsünü avuçlayıp başparmağını ucunda hareket ettirerek tek bir dokunuşla meme ucunun sertleşmesini sağladı. Bronte&#;nin buna cevabı hafif bir inleme oldu. Logan&#;ın aleti granit kadar sertti ve Bronte yatakta kıpırdadığında bacaklarına sürtündü. Logan onu tamamen kendine çekmek, aletini tenine bastırdığını hissetmek istedi ama şu anda genç kadının bilinçsiz tepkilerinden fazlasıyla haz alıyordu. Bronte&#;nin boynunu öpmeye devam ederken başparmağı yine ileri geri daireler çizerek göğsünün sertleşmiş ucunda dolaştı. Logan eğlenerek genç kadının uykusunun kesinlikle çok ağır olduğunu düşündü. Hafifçe omzunu dişleyince kadın yuvarlanarak sırtüstü döndü ve Logan eğilerek sertleşmiş meme ucunu ağzına aldı. Bronte tekrar inledi ve elleri genç adamın saçlarına giderek tırnaklarını kafa derisine batırdı. Mmm, Logan. Logan diliyle göğüs ucuna hafifçe vurdu. Seni uyandırmak için ne yapmak gerektiğini merak ediyordum. Bu güzel bir yol, dedi Bronte dalgın bir şekilde. Parmakları genç adamın saçlarıyla oynuyordu. Son çare olarak daha ısrarcı taktiklere başvurmam gerekmeden uyanman yazık oldu. Ya? Bronte bir elini genç adamın karnından aşağı kaydırarak parmaklarıyla penisinin üzerinde oynadı. Genç adamın aleti onun hafif temasına karşılık aniden hareketlendi. Aklında ne vardı? Yüzümü bacaklarının arasına gömüp sen boşalana kadar vajinanı yalamak. Genç kadının nefesi ciğerlerinde ürperdi. Logan tekrar göğsünü dişledi. Kadın fazla sessizdi. Ne düşünüyorsun? Bronte, Biraz daha uyumuş olmam gerektiğini düşünüyorum, dedi ve kendine güldü. Bütün iyi şeyleri kaçırdım. Logan onun karnını öperek göbek deliğini yaladı. İkna edilebilirim.

61 Ya? Logan ağzını daha da aşağı, kalçalarının kıvrımına indirerek bir elini kadının bacak arasına yerleştirdi. Bronte&#;nin buna cevaben titrediğini hissetti. Sanki dokunuşu onu sadece beklentisiyle bile çılgına çevirmişti. Mesela rica edebilirsin. Tüm gereken bu mu? Bronte kesik bir kahkaha daha attı, sonra parmaklarını yine adamın saçlarına daldırdı. Lütfen, Logan. Sana karşı çok uslu olacağım. Onun kesik, seksi sesi genç adamın toplarının gerilmesine ve penisinin ihtiyaçla zonklamasına neden oldu. Kahretsin. Bronte bu işte iyiydi. Logan söz verdiği gibi başını eğdi ve yüzünü onun yumuşacık etine gömdü. Genç kadının tüm vücudunun hazırlıksız yakalanarak kasıldığını hissetti ve dili vajinasının şişkin dudaklarının arasına şiddetle indiğinde genç kadın şaşkın bir çığlık attı. Hiç zaman kaybetmiyorsun, değil mi? seafoodplus.info, sesi gergin çıkıyordu. Belki de onun için fazla mahremdi? Yine de Logan ona zevk vermek istiyordu. Kadına yavaşça sokuldu. Tadın harika. Öyleydi de. Biraz seks, biraz Bronte ve biraz da deniz tuzu gibi. Dilinde ondan daha fazla olsun istiyordu. Bu yüzden bir parmağıyla dudaklarını araladı ve klitorisini sarıp sarmalamak için ağzını aşağı kaydırdı. Oh. Genç kadının parmakları onun saçlarına dolanarak hafifçe çekti. Logan, bilmiyorum. Ben Genç adam dilinin ucunu tek bir noktada sertleştirerek tomurcuğun etrafında daireler çizerek klitorisini yalamaya devam ettikçe Bronte&#;nin itirazları azaldı. Durmamı istiyor musun? Logan sözcüklerin onun teninin üzerinde oynaşmasına izin verdi. Rahatsız mısın? Son kelimesinin bitiminde sıcacık nefesini genç kadının etine üfledi. Bronte cevap olarak inlerken kalçalarının ürperdiğini hissetti. Boş ver/&#; dedi ona nefes nefese. Devam et. Güzel. Kendini rahatlamaya ve bunun keyfini çıkarmaya bakıyordu. Merdiven boşluğunun daha aydınlık olmaması çok yazıktı, Logan onun yüzündeki ifadeyi görmek istiyordu. Şimdi yalnızca onun çıkardığı seslere ve bedenine yaslanmış vücudunun hissettirdiklerine göre hareket etmesi gerekecekti. Diliyle klitorisine dokunmaya devam etti ve bir parmağını kadının girişine sürttü. Gördüğü ilgiden keyif alırcasına kaygan ve ıslaktı. Logan bir parmağını içeri kaydırdı ve dil darbeleriyle aynı anda itmeye başladı. Kadının parmağının etrafında sıkılaştığını hissedebiliyordu, boğazından kaçan hıçkırığa benzer inlemeyi duydu. Bunun karşılığında acı verecek derece sertleşmiş ve şiddetle ihtiyaç halindeki aleti zonkladı. Fakat Logan genç kadının hazır olmasını istiyordu.

62 İlk parmağıyla birlikte İkincisini de onun içine iterek içinde daireler çizdi. Bronte dardı ve Logan onun bir önceki gece, kısa bir ana ihtiyaç duyduğunu hatırladı. Bugün, onun içinden geri çekilmeyecekti. Derinlerine dalacak ve o boşalırken etrafında sıkılaşmasına izin verecekti çünkü hiçbir şey bundan daha iyi hissettiremezdi. Ona yeniden diliyle dokundu. Bu kez daha hızlıydı ve genç kadın kaskatı kesilmişti. Logan, diye bağırdı. Çok yaklaştım. Bunun üzerinde Logan onun itiraz çığlıklarını duymazdan gelerek uzaklaştı ve bir prezervatif açtı. Bronte&#;nin elleri ona uzanarak açgözlü ve istekli hareketlerle sıvazlayıp aletini ve göğsünü okşadı. Ve sonunda prezervatif takıldığında, kendini kadının sonuna kadar açılmış bacaklarının arasına oturtarak içine sapladı. Bronte, feryat ederek adamın ona yaşatmaya başlattığı bu zevk ve acı karışımının içinde tırnaklarını onun omzuna geçirdi. Duyguları öyle şiddetliydi ki hırsını ondan çıkarması gerekiyordu ve Logan da genç kadının verdiklerini memnuniyetle kabul edecekti. Logan içine hücum etmeye başladı, sert olup olmadığını ya da ritminin akıcılığını umursamıyordu. Hareketleri sert ve ilkeldi. Her güçlü itişinde Bronte ona daha sıkı sarılarak adını haykırıyordu. Logan onun verdiği tepkilere odaklanıp boşalmak için doğru anı bekledi çünkü o kadar yakındı ki acı veriyordu. Ve işte. Bronte onu içinde kavradı ve sesi vahşi bir nefesle kesilirken kasları adamın etrafında daha da kasıldı. Bu muhteşem bir histi ve Logan içindeki haz dalga dalga yükselirken bedeninin tepki verdiğini hissetti. Vahşi bir şekilde içine boşalırken sertçe girmeye devam etti ve sonunda tükendiğinde yatağa, kadının yanına yığıldı. Kendi nefes alış verişi de yüzeysel ve düzensiz olan Bronte hemen dönüp ona sımsıkı sarıldı. Logan&#;ı şaşırtarak eğildi ve onu dudaklarından öptü. Günaydın. Günaydın, dedi Logan da. Sen bütün sevgililerini böyle mi uyandırırsın? Öyle yapmazdı ama bunu paylaşmak hoşuna gidecekmiş gibi gelmiyordu. Sen tüm ön sevişme boyunca hep uyur musun? Yalnızca hiç iyi değilse, dedi Bronte ve genç adam uzanıp onu iki yanından gıdıklamaya başlayınca bir kahkaha tufanına kapıldı. Tamam, tamam, sen kazandın. Bayağı iyiydi. Sana yeteneklerimi ispatlamam gerekiyor mu? Logan kendini ona sataşırken ve gülümserken buldu. Biraz ikna edilmeye ihtiyacım olabilir, dedi Bronte bir parmağını onun göğsünden aşağı doğru sürükleyerek. Öyleyse işe koyulmalıyım, dedi Logan onu tekrar öpmek için yanaşırken.

63

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir