KADER NEDİR?
Yazar: Mehmet KIRKINCI
Yayınevi: Zafer Yayınları
Kaderin Herşeyi Güzeldir:
Cenab-ı Hak her hayat sahibine bu dünyada hayatını devam ettirebilmesi için bütün şartları en güzel bir surette hazırlamıştır. Balığı suda en rahat şekilde yaşatan ve yüzdüren Cenab-ı Hak, bir güvercinide havada kolayca uçabilecek tarda yaratmıştır. Bu rahmet ve hikmet, mahluklar içinde en fazla insanda tecelli etmiştir. “Şu meşhud saltanat-ı insaniye ve terakkiyat-ı beşeriyye ve kemalat-ı medeniyyet celb ile değil, galebe il değil, cidal ile değil… Belki ona onun zaafı için teshir edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş, onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş.” (Sözler) Zıtlıkların yaratılmasının hikmeti için; çirkinlik olmazsa güzelliğin, şer olmazsa hayrın, karanlık olmazsa ışığın, ehemmiyeti layığınca takdir edilemezdi.
Kadere teslim olan bir insan Allah-u Tealadan gelen her hadisenin güzel olduğuna itikat eder, ömrünü sürur ve inşirah ile geçirir. Kederi atar, safayı bulur.
KADER VE KAZA
Kader: Varlıkların ve hadiselerin bütün halleri ve vasıfları ile, sebepleri ve şartları ile, haiz olacakları kuvvet ve kabiliyetleriyle, varlık alemine gelecekleri zaman ve mekanlarıyla Cenab-ı Hak tarafından ezelde tayin buyurulması be bir tertip ile kaydedilmesi demektir.
Kaza: Ezelde takdir olunan her şeyin Cenab-ı Hakkın halk ve icadıyla vucut sahasına çıkması demektir. Kader ilim, kaza kudret sıfatına dayanmaktadır. Kader kazadan öncedir. Bir şeyin varlık sahasına gelmesi hem kaza, hem kaderdir. Yaratılmayan şeyler ise kaderdedir.
Kader iki kısımdır: 1- İnsanın iradesiyle ilgili olan kısım 2- İnsan iradesi dışında olan kısım. Bunu sebebi insanlarca bilinmemektedir. Hadis ile bizi kader ile uğraşmaktan men edilen kısım budur.
İnsan İradesi ve Kudreti:
İrade: İki takdir edilen şeyden birinin meydana gelmesini tahsis eden bir sıfattır. İnsan kendi iradesini okuma yazma gibi fiillerden her birine kullanabilecek durumda olduğundan iradesine külli irade denilmektedir. Bir işe kara verdiğinde iradesi cüzileşmiştir.
İnsanın Kudreti: Kudret; iradenin uygun görmesi üzerine, istene şeylerde tesir icra eden ve faile bir işi işleme ve işlememe imkanı veren bir kuvvettir. İnsan yaptıkları fenalıklara sahip çıkmak istemez. Bana bu günahı kader işletti dediği takdirde küfre gider. İşte insanı bu uçuruma düşmekten kurtarmak için cüz-İ ihtiyari karşısına çıkar.
İnsanın İhtiyari Fiillerdeki Mesuliyeti:
İhtiyari ve ıztırari fiiller bir tutulamaz: Tamamen irademiz dışında meydana gelen ıztırari fiiller için herhangi bir mesuliyet söz konusu değildir. Mesela, göz kapaklarımızın çalışması, cinsiyetimiz gibi. İhtiyari fiiller ise kendi irademizle işlediğimiz fiillerdir. Bir insan, kendi cüz ’i iradesiyle işlediği kötülükler için kaderin böyle olduğundan bu fenalığı mecburen işledim diyebilir mi?
İnsanların bir kısmının hayır diğer kısmının şer yolunu seçmeleri gösteriyor ki, irade ve ihtiyar insandadır, tercih ona bırakılmıştır. Yani, kul cüz ‘i iradesiyle bir fiile teşebbüs etmedikçe Cenab-ı Hak o fiili yaratmamaktadır.
Önemli bir mesele: Cenab-ı Hak ezelde ilim ve iradesiyle her şeyi tesbit ve takdir ettiğine göre bir insanın hakkında şer işlemeyi takdir etmişse o kimse nasıl hayır işleyebilir ve bu durumda nasıl mesul tutulabilir? İlmi kelam alimleri bu hakikati “İlim maluma tabidir; öyleyse malum ilme tabi değildir” kaidesiyle izah etmişlerdir. İlim bir şeyim zihindeki şekli, malum ise o şeyin hariçteki şekli olarak tarif edilir. İlim, işlediğimiz bütün amelleri Cenab-ı Hakkın ezeli ilmiyle bilmesi, malum ise işlediğimiz amellerdir. İnsanlar ihtiyari fiilleri nasıl işleyeceklerse, Cenab-ı Hak öylece bilmiş ve takdir etmiştir.
Hayır ve Şerrin Allah’tan Olması:
Hayır ve şerri Allah’ın yaratması: İnsanın irade ve ihtiyari ile işlediği hayır olsun şer olsun, bütün amellerini yaratan ancak Cenab-ı Haktır. Lakin, hayrı ve şerri insan kendi ihtiyariyle istemekte, dolayısıyla da mesuliyeti o çekmektedir.
Hidayet ve dalalet: İnsanları hidayete erdiren ve dalalete düşüren ancak Allah’tır. Hidayet Allah’tandır, O nasib etmedikten sonra insan doğru yola giremez. Bütün iyiliklerin Allah’tan, kötülüklerin nefisten olması: İnsan, Hak Tealanın ihsan ettiği büyük sermayeyi O’nun rızası istikametinde kullandığında, ortaya çıkan dünyevi ve uhrevi neticeleri Allah’tan bilmeli ve O’na minnettar olmalıdır. O’nun rızası hilafına kullanan kimse, elde edeceği şerli neticelerden mesul olacaktır. Lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri kuru çubuğunda aranılmaz.
Kader ve Adalet
Adalet, ihkak-ı hak etmek, yani her şeye layık olduğu hakkını vermek ve herşeyi en uygun mevki ve mertebeye koymaktır. Cenab-ı Hak herşeye taşıyabileceği kadar yük yüklemeyi ezelde takdir buyurmuş ve varlıkları o İlahi Kadere göre yaratmakla bu alemde adaletini tecelli ettirmiş, göstermiştir. Zulüm, başkasının hak ve hukukuna tecavüz etmektir. Kainatın yaratıcısı ve maliki olan Rabbü’l Alemin hakkında zulüm muhaldir. O’nun kahrı ancak emir ve iradesine uymayan asiler içindir.
Adaletle ilgili bir soru: Dünyanın ıssız bir köşesinde yaşayan bir insan ile İslam ülkesindeki bir insanın İslami hakikatleri bilme ve öğrenme imkanları elbette bir değildir. Bunlar arasında mesuliyet açısından bir fark var mıdır? Bu hal, adaleti ilahiyye cihetiyle nasıl izah edilir?
Evvela, hesap sormak, sıgaya çekmek ancak Allah’u Azimüşanın hakkıdır. Mahlukatın O’na sual ve hesap sormaya hakkı yoktur. Fetret zamanında yaşayan ve kendilerine peygamber sesi ulaşmayan kimseler dahi, Cenab-ı Hakk’a iman etmekle mükelleftir. Çünkü, akılları, bozulmamış fıtratları kendilerini Allah’ı bilmeye ve birliğine inanmaya götürür. Fakat, bunlar diğer dini hükümlerden mes’ul değildirler. Çünkü, bu gibi hükümler, peygamberler tarafından tebliğ edilmedikçe anlaşılamaz.
Sual: Dünyada sene gibi kısa bir ömrün neticesi olarak mü’minin Cennet’te, kafirin ise Cehennem’de ebediyen kalması adaleti İlahiyye noktasından nasıl izah edilir?
Cevap: İmanın kudsiyetine eren bir mü’min, dünyada faraza ebedi yaşamış olsa, Halik-ı Zülcelal’ine ebediyen itaat ve ibadet edecek, emirlerine inkiyadda bulunacaktır. Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır, sırrınca Cenab-ı Hakk mü’minin bu niyetini bilfiil kabul ederek ona fazlından ebedi bir cenneti ihsan buyurur. Kafirin cehennemde ebedi kalması hükmüne gelince o inkar etmekle Zat-ı Akdes’in azamet ve kibriyasını, izzet ve celalini tekzib ediyor; Uluhiyet’inin haysiyetine, Rububiyet’inin izzetine dokunuyor. Esma-yı İlahiye’nin kainattaki nihayetsiz tecellilerini tesadüf ve tabiata havale etmekle nihayetsiz bir cinayet işliyor ve O’na ibadet eden umum mahlukatın hakkına tecavüz etmiş oluyor. Elbette böyle nihayetsiz cinayetlerin cezası da ancak ebedi bir cehennem olabilir.
Adaletin Kainatta Tecellisi
İlahi adaletin kainattaki sayısız tecellilerinin iki yönü üzerinde duracağız.
Ef’al-İ İb’ad (Kulların Fiileri)
İnsanların ihtiyari fiilleri üç mezhepte toplanır.
1. Cebriye Mezhebi: Allah (CC) şirk ve aczden tenzih kasdıyla insanların cüzi iradeleri ve diğer halleriyle yaptıkları her şeyi kadere vurmuşlar ve dalalete düşmüşlerdir.
a) Maturidiyye: İnsanın işlediği ihtiyari bir fiilde o fiili talep eden, kesbeden yani cüzi iradesini o fiilin işlenmesinde sarfeden insandır; dolayısıyla fail olayı işleyendir derler.
b) Eş’ariye: Bunlar iradey-i külliye ve cüzi iradeye inanırlar.
8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ
KAZA VE KADER
1) Kader (Kelime anlamı) : Ölçü, miktar, düzen, denge, plan ve program
Kader : Allah’ın varlıkları yaratırken vermiş olduğu değişmez özellikler yaptığı program, koyduğu kurallardır.
2) Kaza (kelime anlamı) : Meydana gelmek, hükmetmek
Kaza : Allah’ın yaptığı plan ve programın yeri ve zamanı gelince ortaya çıkması, gerçekleşmesi
3) Kader Allah’ın irade ve ilim, kaza irade, kudret ve tekvin sıfatlarıyla ilgilidir.
4) Mutlak Kader : Allah tarafından belirlenen ve değişmeyen kader.
Mümkün Kader: Allah’ın dışındaki varlıkların etkili olabildiği değişebilen kader .
5) Allah evreni yaratırken düzen ve dengeyi sağlamak için her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır
6) Evrendeki yasalar (fiziksel, biyolojik, toplumsal) sebep sonuç ilişkisine göre gerçekleşir.
Sünnetullah: Allah’ın evreni yaratırken koyduğu değişmez yasa ve kurallar.
7) İnsanın kaderi: Akıllı, irade sahibi seçimlerinde özgür yaptıklarından sorumlu, iyi ve kötüyü yapma
kabiliyeti olan, rızkını elde etmek için çalışması gereken bir varlık olmasıdır
8) Külli İrade: Sınırsız olan Allah’ın iradesi.
Cüz-i İrade: Sınırlı olan insanın iradesi.
İrade: İstemek, bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü külli ve cüz-i iradeyi gemi örneğiyle
açıklayabiliriz.
9) Allah bütün yarattığı varlıklar için yaşamlarını sürdürecek rızıklar yaratmış, rızka ulaşmayı da
çalışmaya emek sarfetmeye bağlamıştır. (Arslan ve Kötürüm tilki hikayesi)
10) İnsanın akıllı, irade sahibi, seçimlerinde özgür ve yaptıklarından sorumlu olması kaderidir.
Acıkması, susaması, üşümesi, heyecanı, korkma duygusu da kaderidir. Allah tarafından verilmiştir.
Fakat açlıktan ve susuzluktan ölmesi, donarak ölmesi, korkak olması insanın mutlak kaderi değildir
bunlar içim önlem alıp değiştirebilir.
Özgürlük ve sorumluluk doğru orantılıdır. Özgürlük arttıkça sorumluluk artar. Özgürlüğü etkileyen
şeyler aklı, zekası, gücü, yetenekleri, parası vb.
11) Allah yaratığı tüm canlıları ölümlü olarak yaratmıştır her canlı mutlaka doğar ve ölür Allah her canlıya
potansiyel bir ecel belirlemiştir. Kimisi 24 saat kimisi de yıl yaşayabilir. Doğum ile ölüm arasında
geçen yaşam evresine ömür denir. Ömür insanların davranışlarına göre uzar veya kısalır. Ölüm
anına ecel denir. O ana geldiği zaman değiştiremeyiz. (Hz. Ömer’in Şam Yolculuğu)
12) Tevekkül (kelime anlamı): Güvenmek, bağlanmak
Tevekkül: Yapabileceğimiz her şeyi yapıp bütün tedbirleri aldıktan sonra işin gerisini Allah’a
bırakmaktır. (Deveni bağla öyle tevekkül et)
13) Yanlış kader anlayışı: Kendi sorumluluk sahamıza giren ve cüz-i irademizle yaptığımız yanlış
davranışların sonuçlarını üstlenmeyip, işi kadere bağlamak, sorumluluklarımızdan kaçınmak yanlış bir
kader anlayışıdır. Sigara içip akciğer kanseri olan birisinin bunu kadere bağlaması, birini yaralayıp
veya öldürüp hapse giren birisinin kendisine kader mahkumu demesi veya fakir olan birisini fakirliği
kader olarak bilmesi, tembel bir öğrencinin tembelliği kaderi olarak görmesi kaderi yanlış
yorumlamaktan kaynaklanır.
Başka bir yanlışta değişmeyen ve Allah tarafından konulan fiziksel, biyolojik ve toplumsal yasalara
uymayıp yine sonuçlarını kadere bağlamaktır. Allah veba ve ebola virüsüne başkasına bulaşma
özelliği vermiştir. Biz bu biyolojik yasalara dikkat etmezsek bu mikrop bize bulaşır bizi öldürebilir.
Bunun sorumluluğu bize aittir. Yanlış kader anlayışını şu sözle aşabiliriz. "Değiştirebileceğimiz
hiç bir şey bizim mutlak kaderimiz değildir."
14) Ayetel Kürsi: Bakara suresinin Ayetidir (Bir ayet). Allah’ın özelliklerinden ve sıfatlarından
bahsettiği için önemlidir. Allah’ın Hayy(diri), kayyum (gözetleyici ve işlerin idaresini üzerine alan)
olması, uyumaması ve uyuklamaması, yerdeki ve gökteki her şeyin sahibi olması, her şeyi bilmesi,
Kürsüsünün yeri ve göğü kaplayıp içine alması, Allah’ın yüce ve büyük olması.
15) Kadere İmanın Faydaları:
a. Kadere inanan kişi başarıya ulaşmak için çalışması gerektiğini bilir ve çok çalışır,
b. Rızkı elde etmek için emek sarfeder,
c. Allah’ın evrene koyduğu yasaların değişmeyeceğini bilir bu yasalara uygun davranışlar sergiler
d. Akıl ve iradesini doğru ve güzel şeyleri seçmek için kullanır,
e. Kendi yaptığı yanlışlardan başına gelenlerden dolayı bu benim kaderimmiş deyip kolay yolu
seçmez,
f. Yapılabilecek tüm şeyleri yaptıktan sonra işin gerisini Allah’a bırakır. Allah’ın kendisine yardım
edeceğine inanır,
g. Allah tarafından zaman zaman hastalık, kıtlık vb. şeylerle imtihana tabi tutulacağını bilir. Bunun
için sabreder, isyan etmez. Akıl edip gerekli tedbirleri alarak en az zararla atlatmaya çalışır.
h. Hayrı da şerri de yaratan Allah’tır. Şer (kötü) görünen şeylerin hayır, hayır gibi görünen şeylerin
şerle sonuçlanabileceğini bilir, acele karar vermez.
8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ 2
ZEKAT İBADETİ
Zekat
"Temizlik, bereket, artmak" anlamları taşıyan zekât; "bir malın belirli bir miktarını, bir yıl sonra Kur´an´da belirtilen yerlere
Allah rızası için tamamen vermek" demektir.
Hicretin ikinci yılında oruçtan evvel farz kılınmıştır. Kur´an-ı Kerim´de değişik isimler altında otuz beş yerde geçmektedir.
"Namazı kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle beraber rüku edin" Bakara suresi, ayet/43 ayetiyle farz kılınmıştır.
Kur’an’da Yüce Allah, Peygamberimize hitaben şöyle buyurmuştur: “Onların mallarından sadaka (zekât) al; bununla onları
(günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin” Tevbe/
Ekonomik durumu iyi olan kişi, kendisine verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükreder. Bu şükrünü, sahip olduğu
imkânların bir kısmını zekât ve sadaka olarak vermekle gerçekleştirir. Ayrıca zekât, kişiye yoksulların sorunlarıyla ilgilenme
bilinci kazandırır. Böylesi insanlardan oluşan bir toplumda zekât veren ile alan kişiler arasında sevgi ve saygı duyguları
gelişir. Zengin ile yoksul arasındaki bağ güçlenir. Toplumsal kaynaşma sağlanarak insanlar arasında dayanışma oluşturulur.
Farz olmasının şartları
1- Zekat verecek kimsenin müslüman, akıllı, ergenlik çağına girmiş olmalı,
2- Temel ihtiyaç ve borcundan başka nisab (85 gr. Altın veya karşılığı para) miktarı mala sahip olmalı,
3- Zekatı verilecek mal üzerinden bir yıl geçmeli,
4- Zekatı verilecek mal kişinin tam mülkiyetinde olmalıdır.
İnsanın Paylaşma ve Yardımlaşma İhtiyacı
İnsan, bir toplum içinde başkalarıyla beraber yaşar. Toplumsal hayat paylaşma, dayanışma ve yardımlaşmayı
gerektirir. Her insanın yeme, içme, barınma, giyinme gibi çeşitli ihtiyaçları vardır. Bunları karşılamak için insan başkalarıyla
yardımlaşır. Gerektiğinde, sahip olduğu imkânları çevresindekilerle paylaşır.
Her toplumda varlıklı insanlar olduğu gibi muhtaç durumda olanlar da vardır. Örneğin, bazı insanlar hastalık, iş
bulamama gibi nedenlerle çalışıp geçimlerini sağlayamazlar. Çalıştığı hâlde gereksinimlerini karşılayamayıp geçim sıkıntısı
çeken kişiler de vardır. Bu gibi durumlarda, toplumdaki zengin insanlar muhtaçlara el uzatmalı ve onların bu sıkıntıdan
kurtulmasına yardımcı olmalıdırlar. Böylece zengin ile yoksul arasında güçlü bir bağ kurularak toplumsal birlik ve beraberlik
sağlanır. Zenginlerin ihtiyaç sahiplerine yardım etmeleri, sahip oldukları imkânları onlarla paylaşmaları gerekir. Çünkü
yoksulların, zenginlerin malı üzerinde hakları vardır. Bu konuda Allah şöyle buyurur: “Onların (zenginlerin) mallarında,
muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” Zariyat/19
Paylaşmanın Bireysel Faydaları: Paylaşma ve yardımlaşma insanları cimrilik, açgözlülük, bencillik ve kıskançlık gibi
kötü duygulardan uzaklaştırır, nefinin esiri olmaktan kurtarır ve iradesini güçlendirir. Paylaşan insan cömert, kanaatkâr ve
alçak gönüllü olur. İnsanlara yardımda bulunmanın, onlarla bir şeyleri paylaşmanın mutluluk ve huzurunu yaşar.
Toplumsal faydaları: İnsanlar arasında paylaşmanın yaygın olduğu toplumlarda barış ve huzur vardır. Zengin
olanların, sahip oldukları imkânları yoksullarla paylaştığı bir toplumda kin ve nefret duyguları ortadan kalkar. İnsanlar
arasında sevgi, saygı ve hoşgörü egemen olur. Paylaşım adaletsizliği ortadan kalkar, zenginle fakir arasındaki gelir farkı
açılmaz. Günümüz dünyasında paylaşım adaletsizliğinden dolayı milyarlarca insan açlıkla karşı karşıyadır.
İslâm’ın Paylaşma ve Yardımlaşmaya Verdiği Önem:
İslam dini insanların kardeşçe yardımlaşma ve dayanışma içinde yaşamalarını ister. Bu yüzden Hz. Muhammed,
Müslümanları bir bedenin organlarına benzetmiştir. Bu organlar arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi, bedenin uyumlu
çalışmasını sağlar. Bunun gibi toplumun bireyleri arasındaki bağın güçlendirilmesi de toplumsal uyumun sağlanması için
önemlidir. Bundan dolayı İslam dini, insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışmayı öğütler.
Bu paylaşma ve yardımlaşmanın en güzel örneklerinden biri ensar-muhacir kardeşliği olmuştur. Baskılar sonucu bütün
mal varlıklarını bırakarak Mekke’den Medine’ye göç etmek zorunda kalan Mekke’li muhacirlere, Medineli Müslümanlar sahip
çıkmışlar, bütün imkânlarını onlarla paylaşmışlardır. Bu nedenle Medineli Müslümanlara “yardım edenler” anlamına gelen
“ensar” ismi verilmiştir.
Paylaşmak veya yardım etmek için zengin olmak gerekmez. Dinimiz bollukta ve darlıkta başkalarına yardım etmeyi
öğütler. Muhtaçlara yardım etmek, yetimleri koruyup gözetmek, vahyin gelmeye başlamasıyla üzerinde durulan dikkat çekilen
değerlerdir. Buna aykırı davrananlar Maun süresinde eleştirilmiştir. Allah’u Teâlâ Müslümanları infak etmeye (maddi yardım)
teşvik etmek için bunları yapanlara karşılığını kat kat vereceğini bildirmiştir. Zekât zengin müslümanlara farz olarak
emredilmiş. Müslümanlardan, ihtiyaç fazlası olan mallarını sadaka olarak vermesi paylaşması istenmiştir. Peygamber
efendimiz de bu konuda “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Buyurmuştur.
Zekât kimlere verilmez ?
Ana, baba, nine, dede, oğula, oğlunun çocuklarına, kızına, kızının çocuklarına ve bundan doğan çocuklara, zenginlere,
müslüman olmayanlara zekat verilmez.
Zekât verilmesi gereken mallar ve miktarı (Nisap en düşük ölçü demektir)
1- Küçükbaş Hayvanlar (Koyun ve keçi) : 1/40,2/,3/…. devamında her yüzde bir artar
2- Büyükbaş Hayvanlar (Sığır ve manda) : Otuz sığırı olan bir yaşını bitirmiş bir buzağı, 40 sığırı alan iki yaşını bitirmiş, 60
sığırı olan da 1 yaşını bitirmiş iki buzağıyı zekat olarak verir, Devamında her 30 da bir tane artar)
Deve : Beş tane devesi olan bir yaşını bitirmiş bir koyunu zekat olarak verir. On devede iki, on beş devede üç, yirmi
devede dört koyun verilir. 25 devesi olan bir yaşını bitirmiş bir deve verir.
3- Altın için nisap 85 gram, gümüş için ise nisap miktarı gramdır. (1/40 oranında verilir).
4- Para , hisse senedi, tahvil ve ticaret mallarının nisap miktarı 85 gram altın tutarındaki miktardır. (1/40 oranında verilir).
4- Arazilerin zekatı öşürdür. Onda bir oranında verilir. Ürünlerine masraf yapanlar 1/20 oranında da verebilirler.
Zekat kimlere verilir? (Tevbe süresi ayette belirtilir) (Zekatta öncelik kendi yakınlarından ve çevrenden başlamaktır)
1- Fakirler: Dinen zengin olmayanlar yani nisap miktarı mala sahip olmayanlar, Gelirleri vardır fakat yeterli değildir.
2- Düşkünler: Hiçbir geliri olmayan ihtiyaç sahipleri..
3- Borçlular: Borçlu durumda bulunan ve borcunu ödemekte sıkıntı çekenler
4- Yolda Kalmışlar: Kendi ülkesinden, memleketinden uzakta kalan ve parasız duruma düşen yolcular
Zekatı Nasıl Vermeli, Verirken Nelere Dikkat Etmeliyiz?
Malının veya parasının zekâtını verecek kişi bu ibadet için niyet etmelidir. Yaptığı yardımı zekât olarak verdiğinin
bilincinde olmalıdır. Zekât verirken yoksul ve muhtaçların onurları zedelenmemelidir. Zekât verilen kişiye hoşgörü ve saygı ile
davranılmalı, zekât alan kimse minnet altında bırakılmamalıdır. Zekât ve diğer yardımlar gizli bir şekilde ve gösteriş
yapılmadan verilmelidir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları)
açıktan verirseniz ne âlâ. Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin
günahlarınızı örter”Bakara/ Başka bir ayette ise “Ey iman edenler! Başa kakmak ve incitmek suretiyle yaptığınız
hayırları boşa çıkarmayın” Bakara/ ifadeleri yer almaktadır. Zekât verirken dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de
zekâtın, malın iyisinden verilmesidir. Allah, Kur’an’da zekâtın kötü maldan verilmemesini istemektedir. Zekât verirken
belirtilen tüm bu incelikler göz önünde bulundurulmalıdır. Yoksullara hiçbir karşılık beklemeden yardım edilmelidir.
Toplumsal Dayanışma İbadeti Olarak Sadaka
Zekat ve fitre dışındaki maddi yardımlara sadaka denir. Sadaka vermek sünnettir. Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine
yapılan maddi harcamalara infak denir. Sadaka yalnızca maddi yardımlarla sınırlı değildir. Hasta ve yaşlı insanları ziyaret
etmek, onların hâl ve hatırını sormak; caddede, iş yerinde, oturduğumuz sokakta karşılaştığımız insanlara selam vererek
güler yüz göstermek de dinimize göre sadaka olarak değerlendirilir. Peygamberimiz bu konuda; “İnsanlara güler yüz
göstermen senin için sadakadır. İyiliği öğütlemen ve kötülüğe engel olmaya çalışman sadakadır. Gözü görmeyen birine
yardımcı olman sadakadır.” buyurmuştur.
Sadaka vermek için zengin olma şartı aranmaz. Herkes maddi imkânları ölçüsünde sadaka verebilir. Sadakanın belirli
bir miktarı ve zamanı yoktur. Ancak fıtır sadakası ramazan ayında, en geç bayram namazından önce verilir. Fıtır
sadakasına fitre de denir. Fitre vermek vaciptir. Bu sadaka, ailedeki her birey için verilir. Verilen para, bir kişinin bir günlük
yiyecek ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda olmalıdır. Çocukların fitresini aile büyüklerinden biri verir.
Yol, köprü, çeşme, okul, cami gibi insanların sürekli faydalanacağı eserler yaptırmaya sadakayı cariye (sürekli sadaka)
denir. Peygamber efendimiz sadakayı cariye verenlerin o eser kullanıldığı sürece amel defterinin kapanmayacağını haber vermiştir.
Zekatın Bireysel ve Toplumsal Faydaları
1- Zekat, insanı maddeye tapmaktan ve paranın esiri olmaktan kurtarır, ihtiras zincirini kırar, kalbin katılaşmasını önler,
insanı şefkatli yapar.
2- Zekat, insanı fazla mal biriktirip onun esiri olmaktan kurtararak artan kısmını toplum hizmetine sunma üstünlüğüne
eriştirir, ruh ile beden arasında bir denge kurar.
3- Zekat, Allah´a karşı malın bir şükrü olup, malı ve mal sahibini manevi kirlerden temizler, mal sahibini hürriyete
kavuşturur, rahat bir hayat geçirmesini sağlar
4- Zekat, mala bereket kazandırarak çoğalmasını temin eder, malın stok edilmesini önler. Zekât, kalpteki dünya
sevgisine karşı etkili bir ilaçtır. Müslümanı mal fitnesinden koruyarak toplumdaki dengesizlikleri kökünden kazır.
5- Zekat fakirleri çalışmaya teşvik eder. İddia edildiği gibi fakirleri her zaman bedavadan geçindirmek maksadını taşımaz,
6- Zekat, sosyal güvenlik ve sosyal sigortadır. Toplumun ruhi ve manevi değerlerini güçlendirir. Zekât, sınıf kavgalarını
yok eder. Fakirlerin, mal ve servet sahiplerine karşı körüklenen kıskançlık duygularını yok eder. Toplumdaki fertlerin
birbirine karşılıklı sevgi, saygı ile bağlanmasını sağlar.
7- Zekât, yatırıma zemin hazırlar, kalkınmanın çok önemli bir itici gücü olur..
Güncelleme Tarihi:
LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi
Allah'ın irade ve ilim sıfatları ile ilgili bir kavram olan kader, evreni, evrende meydana gelen tüm varlık ve olayları belli bir ölçü ve nizama göre düzenleyen ilahi kanunu ifade eder.
Kaza ve Kader Nedir?
Kaza sözlük anlamına göre, "hüküm, emir, bitirme ve yaratma" anlamlarına gelir. Kaza, Cenab-ı Hakk'ın ezelde takdir ve irade ettiği buyurduğu şeylerin zamanı gelince, hepsini irade, ezeli ilim ve takdirine uygun bir şekilde yaratması ve meydana getirmesidir. Kaza Allah'ın tekvin sıfatı ile alakalı olan bir kavramdır. Kader ise, ölçü, miktar, bir şeyi belirli bir ölçüye göre yapmak anlamlarına gelir. Terim olarak ise kader, “yüce Allah'ın, ezelden ebediyete kadar olacak tüm şeylerin yeri ve zamanı, nitelik ve özellikleri, takdir edilmesi ve ezelî ilmiyle bilip sınırlaması” anlamına gelir. Kader, Allah'ın ilim ve iradeleri ile ilgili bir kavramdır. Aynı zamanda kader, evreni ve evreni ortaya çıkaran olayları belli bir nizama ve ölçüye göre düzenleyen ilahi bir kanun olarak da ifade edilir.
İslam'da Örnekleri ile Kaza ve Kader Kavramları
Kader ve kazaya iman, her şeyin Allah'ın takdirine bağlı olarak gerçekleştiğine işaret eden ayetlerle birlikte ilahi ilmin, şimdiye kadar olmuş ve olacak olan tüm olayları ve varlıkları kuşattığını belirten ayetlerde sıkça vurgulanıyor. Hz. Peygamber de meşhur hadislerinde kadere imanı bir iman şartı olarak açıklar. Kader konusundaki bazı ayetlerin meali şu şekildedir:
" O'nun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir." (er-Ra‘d 13/8).
" Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir." (el-Furkan 25/2).
"De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez" (etTevbe 9/51).
Hz. Peygamber de Cibrîl hadisi olarak bilinen hadiste anlatıldığı gibi, kadere imanı iman esasları arasında yer alır. Bu hadiste geçtiği şekline göre, Cebrâil (a.s.) Peygamberimiz’e:
“İman nedir?” diye sormuş, o da:
“Allah'a, kitaplarına, meleklerine, ahiret gününe, peygamberlerine, hayır ve şerriyle kadere inanmandır” cevabını verir. (bk. Müslim, “Îmân”, 1; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15; İbn Mâce, “Mukaddime”, 9).
Kaza ve Kadere İman
Kader ve kazaya iman yüce Allah'ın irade, ilim, kudret ve tekvin sıfatlarına inanmak anlamına gelir. Başka bir deyişle bu sıfatlara inanan biri, kader ve kazaya da inanmış olur. Bu durumda kader ve kazaya inanmak, iyi ve kötü, hayır ve şer, canlı ve cansız, acı ve tatlı, faydalı ve faydasız ne varsa hepsinin Allah'ın dilemesi, bilmesi, takdiri, kudreti ve yaratması sonucunda olduğuna, Allah'tan başka yaratıcı olmadığına inanmak anlamına gelir. Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah'ın dilemesi, ilmi, takdiri ve yaratması şeklinde olur. Evrende her şeyin bir kaderi vardır. Bunun anlamı ise, yüce Allah, insanları hür iradeleri ile seçecekleri şeylerin ne şekilde ve nerede seçileceğini ezeli olan yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmi ile bilir. Allah bu dilemesine göre takdir buyurarak zamanı gelince kulun seçimi ile birlikte yaratır. Bu nedenle de Allah'ın ilmi, kulun seçimine bağlı olarak, Allah'ın ezel, anlamında bir şeyi bilmesinin, kulun seçimi ve iradesi üzerinde zorlayıcı bir etkisi bulunmaz.
Kaynak: Diyanet
Kaza ve Kader Ne Demektir?
Kader, ezeli vakitten başlayıp ebediyete kadar olmuş olan ve olacak şeylerin zamanının, yerinin ve nasıl olacağının Allah tarafından bilinmesini ifade eder. Kaza ise Allah’ın daha önce bilip takdir etmiş olduğu her şeyin zamanı gelmesi durumunda ortaya çıkarılmasıdır.
İslam İnancında Kader Nedir?
Sünni Kelâm âlimlerine göre kader, ezelden başlayıp ebede kadar hayır veya şer meydana getirebilecek tüm hadiselerin Allah'ın katında bilinebilmesi ve takdir edilmesi biçiminde tanımlanır. Ehli Sünnet itikâdına göre ise kadere iman durumu imanın şartlarındandır ve bununla birlikte amentünün bir parçasını ifade eder. İslâm ilâhiyatı kapsamında kader ise determinizm, insanın iradesi ve yükümlülüğü gibi konular geniş bir tartışma konusu olmuştur.
Kaza ve Kadere İman Nedir?
Kadere ve kazaya iman etmek inancın temel esasları arasında yer almakta olan önemli bir konuyu oluşturur. Yüce Allah'ın mevcut olan her şeyi ezeli ilminde bilebilmesi ve her şeyin bu bilgi dahilinde meydana gelmesi tartışılamaz. Bu sebepten dolayı Allah’ın meydana gelecek şeyleri ezeli ilminde bilmesi ve takdir etmesi, kulun kendi iradesi ile işleyeceği sevap veya günahlardır. Allah'ın, kulunun herhangi bir günahı işleyeceğini bilmesi sebebi ile ezeli ilmine kaydetmiştir.
Kaza ve Kader İçin Nasıl Bir Örnek Verilebilir?
Kaza ve kader için çok sayıda örnek vermek mümkündür. Kaza, Allah tarafından daha önce planlanmış olan olayların zamanı gelince gerçekleşmesine denir. Örnek olarak verilirse, Bir kişinin ne zaman doğacağının daha önce planlanması durumu kaderi ifade ederken, bu kişinin zamanı gelmesi durumunda doğması ise kazayı ifade eder.