kalsiyumun insan sağlığı için önemi / Sirma минеральная вода - Купить Sirma минеральная вода продукт на globalpiyasa.com

Kalsiyumun Insan Sağlığı Için Önemi

kalsiyumun insan sağlığı için önemi

Каким должно быть питание во время беременности?

hamilelikte-beslenme

  • Каким должно быть питание во время беременности?

Bebeğinizi beklerken doğru beslenmenin önemi artıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Cüneyt Genç, “Hamilelikte beslenme nasıl olmalı?” sorusuna uzman yanıtları veriyor. Rahat bir hamilelik ve sağlıklı bebek gelişimi için hamilelikte beslenme tavsiyeleri size yardımcı olacaktır.

  • Hamilelikte beslenmenin önemi nedir?

Hamilelikte beslenme kültürel, sosyal, ekonomik ve genetik faktörlere göre değişkenlik gösterebilir. Anne adayı aldığı her besini bebeği ile paylaşır. Yani anne ne yerse bebeği de onu yer. Bu yüzden anne adayları beslenme listelerini faydalı ve zararlı besinlere dikkat ederek oluşturmalıdır. Bebeğinin daha sağlıklı olacağını düşünüp, iki kişilik beslenme gibi bir yanlış da yapmamalıdır.

  • Hamilelikte ilk aylarda beslenme nasıl olmalıdır?

Anne adayları hamile olduğunu anladığı andan itibaren beslenme alışkanlığına önem vermelidir. Damak zevklerini değiştirmeden yapacakları tek şey taze, doğal ve çeşitli besinler almak ve dengeli beslenmektir. Hamilelikte protein ihtiyacı normalinden 5-15 mg artar. Anne adayları proteini hayvansal veya bitkisel gıdalardan karşılayabilir. Hayvansal gıdalar gebelik süresince faydalı olabilecek demir, çinko, vitamin B6 açısından zengindir. Tam yağlı süt, yoğurt ve peynir fazla miktarda yağ oranı içerdiği için gebelikte fazla kilo alan kadınların bu besinleri kısıtlı miktarda almalarında fayda var. Bu yüzden hayvansal gıdalarda tavuk ve balık ise en idealidir. Bitsel gıdalarda da protein, bakla ve bezelyede yeterince bulunuyor.

  • Hamilelikte en gerekli besinler nelerdir?

Hamileliğin ilk aylarında fazla bulantı ve kusma yaşayan kadınlara bulantının daha da fazla artmaması için koruyucu demir takviyesi yapılmaz. Et, tavuk, balık, bakla, bezelye ve yapraklı sebzeler bol miktarda tüketildiğinde bu besinler gebe kadınların demir ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olur.

hamilelikte-beslenme-programi

  • Hamilelikte kalsiyum neden gereklidir?

Gebeliğin sekizinci haftasında oluşmaya başlayan kemik ve dişlerin sağlıklı gelişimi için kalsiyumun önemi oldukça fazladır. Anne ve bebek sağlığın için ortalama alınması gereken kalsiyum ihtiyacı 1200mg’dır. Genç yaşta gebe olan yani 25 yaşın altında anne adayı olan kadınların kemikleri hala gelişme aşamasında olduğu için günde 600 mg kalsiyum desteği almaları gerekiyor. Süt, peynir, yoğurt kalsiyumun en çok karşılanacağı süt ve süt ürünleridir. Bunların dışında kızartılmış balık, geniş yeşil yapraklı sebzeler ve susamda da kalsiyum değerleri bulunmaktadır. Süt ürünlerinin yağ oranı açısında da zengin olduğu unutulmamalıdır.

  • Folik asit hangi besinlerde bulunur?

Folik asit eksikliği normal insanlarda kansızlığa yol açarken, hamilelikte bebeklerin omurga gelişiminde aksaklıklara neden olur. Folik asit; yumurta, yapraklı sebzeler, turunçgiller, bakla ve bezelye gibi besinlerden sağlanılabilir.

  • Hamilelikte hangi vitaminler gereklidir?

Çoğu meyve ve sebzeler A vitamini yönünden zengindir. Ancak fazla miktarda alındığı takdirde bebeklerde sakatlık riskini arttırır. A vitamini açısından zengin olan gıdalar; havuç, yumurta, kayısı ve ıspanak. Gebe kadınlar B12 vitamin ihtiyacını balık, süt ve süt ürünleri gibi gıdalardan karşılayabilir. C vitamini hastalıklara karşı direnci arttıracağı ve koruyucu bir görev üstleneceği için önemli bir vitamindir. Vücudun kendisi depolayamadığı için her gün yeterli miktarda alınması hem anne hem de bebek sağlığına büyük ölçüde katkı sağlar. C vitaminini takviyesi taze meyve ve sebzelerden alınabilir.

  • Hamile kalmadan önce kilo vermek gerekir mi?

Anne adayı hem karnındaki bebeğe hem de kendine bakmakla yükümlüdür. Bu yüzden ilk olarak anne adayları hamile kalmadan önce kendisini yenilemeli ve fazla kilolarından kurtulmalıdır. Anneye ait fazla kilolar bebeğin sağlığı için de tehdit oluşturur. Gebeliğin başlangıcından itibaren uzman doktorlar hamilelerin alması gereken minimum ve maksimum kiloları hesaplar. Hesaplamaların sonucunda düşük vücut kütle indeksine sahip gebeler düşük doğum ağırlığında bebek doğurma ihtimaline sahiptir. Yüksek vücut kütle indeksinde daha iri 400gr ve üzeri bebek dünyaya getirir. Buna bağlı olarak sezaryen riskinde de artış olur. Obez kütle indeksine sahip gebeler de ise daha çok gebelik diabeti görülür. Doğumu riske sokan gebelik diabeti iri bebekler doğmasına, doğum komplikasyonlarına ve riskli sezaryen doğuma sebep olur. Hem annenin hem de bebeğin hayatı riske girer.

Hamilelikte beslenme nasıl olmalı?” hakkında verdiği bilgiler için teşekkür ederiz.

hamile-besin-banner

Арзу Сендоган

Sağlığımız, sürekli dış çevre zararlarının tehdidi altındadır: sigara, ültraviyole ışınlar, stres, dengesiz beslenme. Bu faktörlere karşı en iyi koruma – vücut için gerekli gıda maddelerini sağlamaktır.

Bununla ilgili olarak, beslenme kalitesi, beslenme çeşitliliği ve bunların sonucunda düzgün çalışan metabolizma büyük bir önem kazanıyor. Modern hayat tarzımız yanlış beslenmeye itiyor ve normal değişim ve hücre yenileme süreçleri için gerekli maddeleri vücudumuza yeterli miktarda sağlayamıyoruz.

Hastalıkların %85’i, yanlış beslenme nedeniyle oluşuyor. Birçok doktorun, dengeli beslenmenin sağlıklı bir insana tüm gerekli vitaminleri sağladığı konusundaki tipik yaklaşımı, artık son bilimsel buluşlara uymamaktadır. En iyi dengeli beslenme bile, vücudumuza gerekli tüm besleyici ürünleri sağlamaz. Beslenme maddelerinin eksikliği de, bağışıklığı zayıflatabilir, yorgunluğu artırabilir, iş gücünü azaltabilir ve hatta birçok ciddi hastalığa neden olabilir.

Beslenmedeki eksiklikleri gidermek ve vücut için gerekli besin maddelerini doğru seviyeye çıkarmak – işte tüm gıda takviyelerinin amacı budur. Biyolojik aktif gıda takviyelerinin kullanımı, vücudumuza gerekli besleyici maddelerin eksikliğini hızla ve kolayca giderir, vücudun olumsuz çevre koşullarına karşı direncini artırır, organların ve sistemlerin fonksiyonlarını ilaçsız, güvenli şekilde destekler. Böylece, sağlığı güçlendirir, hastalanma riskini azaltır ve insan ömrünü uzatır.


Himalaya Tuzu Diğer Tuzlardan Gerçekten Daha mı Faydalıdır?

Himalaya tuzunun diğer tuzlardan daha yararlı olduğunu birçok sitede ve TV kanalında görmüş izlemiş, reklamlarına rastlamış ya da eşten dosttan duymuşsunuzdur. Himalaya tuzu için anlatılan övgü dolu bu tanımlamalar hakikaten doğru mudur?
Hem kendi mantık süzgecimizden geçirip hem de uluslararası denetleme kurumlarının görüşlerini inceliyoruz.





(Himalaya tuzuyla ilgili internet sitelerinden birinde bulunan tanıtım fotoğrafı ve yazısından bir örnek)


 


(Bu yazıda amaç kesin bir yargı oluşturmaktan çok bilgi paylaşımı ile bu konuda okuyucunun kendi kararını oluşturmasına yardımcı olmaktır)
.

Yabancı kaynaklar ve özellikle tuzu üreten ve pazarlayan uluslararası firmalar tarafından Himalaya tuzunun içerisinde 84 adet elementin varlığından ve basınç altında 220 milyon yıl önce oluştuğundan bahsediliyor. (İbiza Tuzu ve deniz tuzları için de üreticileri veya satıcıları da benzeri iddialarda bulunuluyorlar. Ancak burada yalnız Himalaya tuzu konu edilecektir).

Ülkemizdeki kaynaklarda 84 adet element yerine 84 adet mineral, 200 milyon öncesinde oluşması yerine “200 milyon yılda oluştuğu” şeklinde yanlış ve yanıltıcı bilgilere daha çok rastlanıyor.

Bu yanlış ifadeleri bir tarafa bırakıp bu tuzun belirtilen içeriğinin doğruluğu, doğru ise faydası ile basınç altında oluşmasının önemli olup olmadığını, yerli-yabancı, resmi-yarı resmi bilimsel kuruluşların incelemelerinden yola çıkarak irdelemeye çalışalım;


Himalaya tuzunda bulunduğu iddia edilen 84 elementin Türkçe listesini bu sayfada görebilirsiniz.


1.   
Öncelikle Himalaya tuzunda iddia edilen 84 adet elementin eksiksiz sayı ve miktarda varlığını kabul edelim;

Konuyu anlatabilmek için zorunlu olarak “mineral” ve “element” kavramı hakkında kısa bir bilgi vermenin doğru olduğunu düşünüyorum;

Mineral kelimesi gıda ve kimya jargonlarında farklı anlamlar ifade ediyor. Önce, Kimya’da “mineral”in ne anlama geldiğini ve “element” kavramıyla farkını kısaca belirtelim;

Element, yalnız başına saf tek bir maddedir. Tek bir atom sayısına düşene kadar her parçası aynı özelliği gösterir.

Mineraller ise Elementlerin kimyasal bileşikleridir ve organik olmayan kristalleşmiş katı maddelerdir.

Yani Mineraller Elementlerden oluşur ama oluşan Mineraller kendisini oluşturan Elementlerin özelliklerinden farklı kimyasal ve fiziksel özellikler gösterirler.

Örneğin, Tuz bir Mineraldir ve Sodyum ile Klor Elementlerinin kimyasal bileşiminden oluşmuştur. Sodyum metal, klor bir gaz türüdür.

Günlük hayatta element kelimesinin anlamı kimyadaki anlamıyla aynıdır ancak "mineral" deyince günlük konuşmada ve gıda jargonunda insan bedeninin ihtiyaç duyduğu 15 adet (eser miktardakilerle maks. 28) civarındaki element akla gelir.


Örneğin Kalsiyum Minerali, Demir Minerali, Potasyum Minerali gibi. Fakat Kimya açısından Kalsiyum, Demir ve Potasyum birer elementtirler. Yine birer element olan Hidrojen, Alüminyum, Kurşun ya da Kalay için gıda jargonunda mineral ifadesi kullanılmaz. Kurşun Minerali, Hidrojen Minerali veya Kalay Minerali vs. gibi.

Anlaşılıyor ki gıda jargonunda canlı vücudunda faydalı olan “elementlere” mineral deniyor.
Osmanlıca'da mineralin maden anlamında kullanıldığını da belirtelim.


  A.)  Sağlıklı olabilmek için vücudumuzun minerallere yani kimyasal anlamda elementlere ihtiyacı vardır. Ancak, bir elementin bizim vücudumuzda değerlendirilebilmesi için uygun bir kimyasal bileşik halinde olmalı ve suda kolayca çözünmelidir.

Himalaya tuzunun içerisinde bulunan elementlerin yalnız başına “sayılarının fazlalığı” tam bir şey ifade etmeyecektir. İçinde bulunduğu kimyasal yapının da önemi büyüktür.

Demir buna örnek verilebilir; kanımızda hücrelere oksijen taşıyan demiri mineralini en basit anlatımla direkt demir tozu vs. yutarak temin edemeyiz ve zaten demir tabiatta ve tabii ki tuzun içinde saf olarak yalnız başına bulunmaz, mutlaka bileşik halindedir.

Vücudumuz demiri, demir bileşikleri olan minerallerden, bileşiklerden veya kompleks kimyasal organiklerden alır.


  B.)  Himalaya tuzunun da ihtiva ettiği elementlerin ve oranlarının “Spektrum Analiz Cihazları” vasıtasıyla tespit edilmiş olduğu görülüyor.

Bir kimyasal bileşiğin ve karışımın hangi elementlerden yani atomlardan ne oranlarda oluştuğu en doğru ve kesin şekilde “Spektrum Analiz Cihazları” vasıtasıyla tespit edilir. Ancak bu cihazlar elementlerin oluşturduğu kimyasal bileşikler hakkında bir bilgi vermezler.

Tuzun ihtiva ettiği 84 element listesinde hidrojen ve oksijen de var. 0,3gr!! Hidrojen ve 1,2 gr!! Oksijen ayrı ayrı mineral olarak belirtilmişler.

Normalde gaz halinde bulunan bu elementlerin ne tuzun terkibinde gaz halinde durması mümkündür ne de Hidrojen veya Oksijen gazının tek başına insan sindirim sistemiyle gerçekleşen bir işlevi vardır.

Listede belirtilen miktarlarda hidrojen ve oksijen, büyük oranda tuzun içerdiği su (nem) olmalıdır ve bir kısmı da oluşturdukları diğer bileşikler.

Yani bileşikleri oluşturan her elementin “tuzun besleyici zenginliğini arttıran” bir unsur gibi verilmesi doğru değildir!


  C.)
  Ayrıca, listedeki bazı elementlerin vücudumuzun ihtiyacı olmadığı hatta sağlığımıza zararlı olabileceği görüşündeyim.

Bunlardan miktar olarak çok olanları öncelikle belirtirsek;

-          Alüminyum (0,66mg/kg)

-          Kurşun (0,10ppm)

-          Cıva (0,03ppm)

-          Arsenik (0,02ppm)

-          Platin (0,47ppm)

-          Fransiyum (1,0ppm)

-          Erbiyum (3,0ppm)

-          Disprosyum (4,0ppm)

-          Tantalyum (1,1ppm)

-          Renyum (2,5ppm)

-          İridyum (2,0ppm)

Miktarları az olan ama vücutta birikebilecek, insan vücuduyla hiçbir alakası olmayan diğer elementler vs. ise;

-          Radyum (0,001ppm)

-          Aktinyum (0,001ppm)

-          Toryum (0,001ppm)

-          Protaktinyum (0,001ppm)

-          Uranyum (0,001ppm)

-          Neptünyum (0,001ppm)

-          Plütonyum (0,001ppm)

(ppm : milyonda bir anlamına gelir.    1ppm = 1kg'da 1miligram
                                                0,001ppm = 1kg'da 1mikrogram  anlamındadır.)


Yukarıda belirttiğim elementlerin vücuda yararından bahsetmeyi bırakın, kurşun, cıva, arsenik, alüminyum gibi herkesin tanıdığı bu elementlerin oldukça zararlı ve zehirli elementler olduğundan sanırım kimsenin şüphesi yoktur.

Listede iki de “kararsız yapay izotoplara” sahip radyoaktif elementler Teknetyum ve Prometyum bulunuyorlar. Bu konuda fazla açıklama olmadığından ben de fazla yorum yapamıyorum. Ancak nükleer radyoaktif malzemelerin yenmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim.

Bu oranlarda ve miktarlardaki elementlerin insana zarar vermeyecek kadar az olduğu düşünülürse, aksi de doğrudur. Yani bu kadar az miktarların vücuda bir yararı olmayacağı söylenebilir. O zaman bu tuza normal tuzun 10 katına yakın daha fazla para ödenmesi çok mantıklı olmayacaktır.


2.   Yüksek basınç altında oluşmuş olması;

Yüksek basınç altında aynı elementlerin farklı yapıda kimyasal bileşikler ya da kristal yapılar oluşturdukları doğrudur.

Ancak bunun bizim bünyemiz için doğru bir bileşik yapısının olup olmadığı ayrı bir konudur. Burada özel olarak belirli bir kimyasal yapı belirtilmediği için, ki olsa belirtilirdi sanırım, net bir yorum yapmak zor. (Bazı ilgili sitelerde Himalaya tuzuna rengini verdiği de düşünülen Polyhalite mineralinin varlığından söz ediliyor. Ancak bu mineralin oluşması için yüksek basınca gerek olmuyor. Avrupadaki birçok tuz havzasında olduğu gibi Türkiye'deki Tuz gölünden çıkarılan ham tuzlarda da bulunuyor ancak rafine işlemi sırasında arındırılıyor. Sanırım Himalaya tuzunu özel yapan bu mineral değildir).

Örneğin, Karbon hayatın temelini oluşturan elementtir ve canlılar karbon bileşiklerinden oluşmuştur denilebilir.

Karbon normalde yumuşak bir malzemedir. Karşımıza birkaç milyon kimyasal bileşiğin içinde çıkar. Ama en kıymetli karbon “Elmas”tır. Çok yüksek basınç ve sıcaklık altında oluşur. Üstelik karbonun en saf halidir ve mineraller gibi kristal yapıdadır. Dünyadaki en sert maddedir. Ancak suda erimez, yenemez, sindirilemez, dolayısıyla canlıların vücudunda kullanılamaz ve vücudumuz için hiçbir anlamı yoktur.

Eğer bu tuzun içerisinde "yüksek basınçla oluşmuş" insan sağlığına gerçekten faydalı bir mineral türü varsa bunun açıkça belirtilmesinin 84 tane elementin sayılması kadar ve hatta daha önemli olacağı kanaatindeyim.


3.   220 milyon yıl önce oluşmuş olması

225 milyon yıl evvel Permian Döneminde dünyadaki bütün kıtalar bir arada Pangea’yı oluşturuyorlardı. 200 milyon yıl önce ise diğer tüm kıtaların Avrasya kıtasından ayrılmaya başladığı Triassic Dönemi başlangıcıydı. Yani yeryüzünün şekillenme sürecinin yaşandığı ve denizlerin kuruduğu ya da yeni denizlerin oluşma evrelerinin başlangıç zamanları.

Almanya Claus­thal-Zeller­feld Tek­nik Üniversitesi’nden Mineraloji-Jeokimya-Tuz Yatakları Uzmanı (Fachgebiet Mineralogie-Geochemie-Salzlagerstätten) Profesör Dr. Kurt Mengel, yalnız Himalaya civarlarındaki tuz yataklarının değil Avrupa’da bugün bulunan birçok tuz havzasının da aynı dönemlerde oluştuğunu söylüyor.

Ama diyelim ki Himalaya tuzunun oluştuğu zamanın eskiliği bahis konusudur, 280 milyon yıl önce oluştuğu iddia edilen Kalahari tuzunu da bir kenara bırakırsak, bu kez oluşumu daha eski olması bakımından kuvvetli ve oldukça ekonomik bir rakip tuzla kıyaslanması gerekir. Bu deniz tuzudur. Bırakın 220 milyon yılı, dünyanın oluşumundan bu yana yeryüzündeki her maddeden bir kısım element ve mineral denizlere taşınmıştır.

İnsan sağlığı için kötü olan ağır elementler ve özellikle de radyoaktif elementler denizlerde dibe çöker ve suda erimezler. Böylelikle bu zararlı maddelerin deniz tuzunun içine karışması zorlaşır. Hâlbuki Himalaya tuzunda böyle bir çökme işlemi mümkün olmadığı için bu tip ağır elementleri ve radyoaktif maddeleri de içerisinde bulundurması mümkündür ve zaten element listesinde de mevcut görünüyorlar.

Üreticileri tarafından “Denizler hayat için gerekli bütün minerallerin mükemmel bir karışımını içerir ve bu mineralleri kanımıza benzer oranlarda ihtiva eder” denilmektedir.

Denizden elde edilen tuzlar bu bakımdan Himalaya tuzuyla kıyaslanabilir fakat deniz kirliliği rekabetin en kırılgan noktasıdır. Bu kirlilik mikrop, bakteri vs. kirliliği değil, kimyasal kirliliktir. Denizlere karışan endüstriyel, kimyasal, farmakolojik atıkların deniz suyundan elde edilen tuzlara da karşıması çok kuvvetle muhtemeldir ve ne yazık ki bu kirlilik hepimizin de bildiği gibi oldukça büyük orandadır.

Himalaya tuzlarının çıkarılmasında kullanılan dinamitle kırma metodu da Himalaya tuzlarının temizliği açısından zayıf noktadır.
 

4.   Alman Tüketici Vakfı “Stiftung Warentest”e göre Himalaya Tuzu

Almanya’da 2010 yılında açılan bir dava sonucunda Himalaya tuzunun Himalaya’dan 200 km uzaklıktaki Pakistan tuz üretim havzasından çıkarıldığı ispatlanarak Almanya’da “Himalaya tuzu” adıyla tuz satılması yasaklanmış.

Alman bilimsel kurumlarının dışarıdan gelen bu tip “-mucize-” ürünlere karşı nispeten önyargılı baktıklarını düşünülebiliriz.

Bir de Almanları bu testleri uygularlarken bizden daha farklı bir bakış açısıyla konuyu irdelediklerini ve buna göre derecelendirdikleri anlaşılıyor. Almanlar ilgili ürünün kendi normlarına uygunluğunu daha önde tutuyorlar. Yani onlara göre “tuz” NaCl yani Sodyum klorürüdür ve belirli kabul edilebilir oranlarda birkaç farklı mineral ve yapay olarak ilave edilen iyot ve bazı benzeri katkıları içerebilir.

Bu tarz doğudan gelen egzotik ürünlere bizim gibi batıda da sokaktaki insanlar ilgi gösteriyorlar ve bir tuzda 84 değil 104 “mineralden” bahsedilmesi, hatta içinde aydan gelme mineraller var falan denilmesi çok cazip görünürken Alman bilimsel kurumları açısından bu durum normlardan sapma, belirsizlik ve kirlilik olarak algılanıyor gibi.

1964 yılından beri faaliyette bulunan ve bugüne dek 100.000 civarında ürünün testlerini gerçekleştirmiş bir nev’i tüketici bilgilendirme kurumu olan Alman “Stiftung Warentest”Vakfı talepler üzerine 2013 yılının Ağustos ayında;

  -     11’i iyot ve floritle,

  -     3’ü yalnız iyotla,

  -     1’i iyot içerikli yosunla zenginleştirilmiş tuzlarla,

  -     8’i kaya tuzu,

  -     7’si Fleur de Sel türünde 21 katkısız tipte toplam 36 değişik tuza bilimsel testler uygulamış.

Bu test sonuçlarının ayrıntılarına 1 Euro’yu ödenerek ulaşılabiliyor. Vakfın gelir elde etme yollarından birisi bu olsa gerek.

Testlerin yapıldığı tuzların son kullanma tarihlerinin geçmemiş olmasına özen gösterilmiş. Şimdi tuzun son kullanma tarihi olur mu diyebilirsiniz. İhtiva ettiği katkılar ve zamanla ambalajların nem alması nedeniyle bu belirtilmiş olabilir. Örneğin iyot uçucu bir maddedir ve oranı zamanla azalabilir.

Stiftung Warentest Vakfı kendisi kimyasal testler yapmayıp, 1953’den beri faaliyette olan diğer köklü Alman Kuruluşu Alman Beslenme Cemiyeti Birliğinin ( Deutsche Gesellschaft für Ernährung e.V. DGE) Himalaya tuzuna yaptığı kimyasal analizlere dayanarak konu hakkında yorum yapmış.

DGE Kimyasal testleri DIN-, ISO ve ASU Metotları (ICP-MS) doğrultusunda gerçekleştirmiş. Bu testlerde Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum, Karbonat/Hidrojenkarbonat, Sülfat, İyot, Florid, Kurşun, Bakır ve çözünmeyen artıklar aranmış. Codex standartlarına göre tuz miktarı (Sodyum Klorür) hesaplanmış. Bunlar Röntgen Difraktometre kullanılarak gerçekleştirilmiş.
Ve yine DIN-, ISO Metotlarına uygun olarak tuzlardaki; Fosfat, Brom, Arsenik, Gümüş, Silisyum, diğer sayısız elementler ve Uranyum ICP-MS (ASU Metodu) ile ve Hegzasiyanoferrat ise (SLMB)’ye göre araştırılmış.

Buna göre Himalaya tuzu iddia edilen 84 elementi laboratuvarda kanıtlayamadığını ve var olduğu iddia edilen yardımcı besleyici element miktarlarının sağlık açısından faydalanılabilecek değerlerin çok altında olduğu belirtiliyor. Hatta ilgili tuzun içinde Kalsiyum, Magnezyum ve Potasyumun da iddia edilen miktarlardan daha az oranlarda bulunduğunu bildiriyor. Testlerin kirlilik yaratan elementlerin göz ardı edilerek yapıldığından bahsediliyor. Tuza pembe rengi içinde bulunan bir demir hidroksit mineral türünün vermiş olabileceği belirtiliyor ama net bileşik adı verilmemiş. (Ancak Himalaya tuzunun içerdiği element listesine bakılırsa demir miktarı 1kg.'da yalnız 39mg olduğuna göre bu pek doğru olmayabilir. Bu bakımdan Bavyera Tüketici Bilgilendirme Kurumunun yorumu daha doğru gibi görünüyor).


5. Bavyera Tüketiciyi ve Çevreyi Koruma Bakanlığı’na bağlı Kullanıcı Bilgilendirme Sistemi’ne göre Himalaya tuzu;

Almanya’nın önemli resmi Tüketici Koruma platformlarından birisi olan bu kurumun (Bayerisches Staatsministerium für Umwelt und Verbraucherschutz Verbraucher Information System) bilgilendirme sayfalarında Himalaya tuzunun somon rengi görünümüne içerdiği mikroskobik Alg kalıntılarının sebep olduğu belirtiliyor. (Ülkemizdeki eskiden buz mavisi rengiyle anılan Tuz Gölünün güneybatı kıyılarının dunaliella salina adı verilen bir Alg türü tarafından kızıl renge boyandığı hatırlanırsa bunun pek yanlış olmadığı düşünülebilir).

Bahsi geçen yani ihtiva ettiği iddia edilen 84 elementin birçoğunun beslenme fizyolojisiyle alakasız elementler olduğu ve miktarlarının bugünkü en ileri teknolojilerle dahi tespit edilebilecek oranların çok altında değerlerde bildirildiğinin yani ispatının bile yapılmasının güç olduğu tespitinde bulunuluyor.

220 milyon yıl önce başlayan Almanya’daki tuz havzalarının oluşma  koşullarının Himalaya tuzunun oluştuğu şartlarla benzer olduğu ifade ediliyor.

Himalaya tuzlarının reklamlarında iddia edilen eklemlerdeki birikintileri çözer, kan basıncınızı düzenler, biyoenerjinizi arttırır gibi ifadelerinse kabul edilemez ve bilimsel ispatları olmayan iddialar olduğu söyleniyor.

Yazıda Himalaya tuzlarının Pakistan’da salamura havuzlarında yıkanıp kurutulup öyle gönderildiği ve Avrupa’da da tekrar yıkanarak paketlendiğinden bahsediliyor.

Avrupa’da piyasaya sürülen Himalaya tuzlarının bir kez daha yıkanarak kurutulup paketlenmeleri belki kimyasal kirliliği azaltıyor olabilir. Zaten insan sağlığına zararlı ürünlerin Avrupa’da raflara çıkması pek mümkün değil. Bundan dolayı yazı, bu tuzlara gereksiz yere çok büyük bir fark ödenmesinin doğru olmadığı sonucuyla bitiriliyor.



Hangi Tuzu Kullanmalı?
SONUÇ Yazısı için Tıklayınız...

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir