kaplumbağalar kitabı karakterleri / Kaplumbağalar Kitap Özeti Konusu Hakkında Bilgi, Fakir Baykurt

Kaplumbağalar Kitabı Karakterleri

kaplumbağalar kitabı karakterleri

onlardacocuktu

KAPLUMBAĞALAR/FAKİR BAYKURT

KAPLUMBAĞALAR ÜZERİNE BİR ÇEŞİTLEME – EŞELEME

Romanın Yapı Unsurlarına Küçük Bir Dokunuş:

OLAY: Bozkırın ortasında susuz, yayan yapıldak yaşayan Tozak köylüsü, Eğitmen Rıza’nın akıl vermesiyle Purluk adı verilen ekilip biçilmesi çok zor bir araziye bağ kurar. Binbir emek ve umutla bağı kurup yeşertip ilk meyveyi toplarlar. Ancak; ilk bağbozumu Tozak Köyü halkının henüz haberdar olmadığı büyük bir bozguna gebedir : Hükümet ve tapu kadastro! Kele bacım, ne ola ki?

Mekan: Tozak Köyü/ Ankara

Zaman: Tahminen arası.

Roman kahramanları:

Kır Abbas: Tozak Köyü halkından  delifişekliğini hiç kaybetmemiş dedemiz. İsyanın imgesi.

Eğitmen Rıza: Tozak Köyi halkından Köy Enstitülü yarım aydın.

Battal: Köy muhtarı. ‘’Derya içre derya bilmez’’ bir devlet mührü taşıyıcısı.

Cennet kadın : Kır Abbas’ın karısı. Cennet kadının yorgunlukları ve düşleri Anadolu kadınını anlamamızda bize yardımcı olacak.

Hamdi Bey: Kasabalı  memur. Kurtarıcı bilirkişi. Kökten yetişme bir aydın. Yazarın fikirlerinin sözcüsü.

Sırrı Bey: Kaymakam vekili. Devlet yürütme erkinin romandaki imgesi.

Ömer Bey: Hazine memuru.

KAPLUMBAĞANIN GÖRDÜKLERİ:

Serinliğe hasret bir kaplumbağayım bozkırın ortasında. Teknem yanıyor, kavruluyorum sıcakta. Bir avuç kölgelik arıyorum Tozak’ta. Tozak bir düzlükte . Tozak düzlüğün ortasında ‘’kırk yamalı bir yoksul yorganı’’. Küçük gözlerimi kısıp bakıyorum önümdeki bozkıra. Bağı görüyorum. Adımlarımı sıklaştırarak gidiyorum yeşilliğin serinliğine. Hendeği aşıp asma yapraklarının kölgesine sığınıyorum. Umutla, yaşamla doluyorum. İçimde bir cımgışma hissediyorum. Eşimi bulup çoğalıyorum tak tak tak… Tozaklı’nın masalı benim de masalım olmuştur artık. Kaplumbağalar doldurmuştur bağı. ‘’Koyunun tuza geldiği gibi geliyorlar.’’ Yurt ediniyoruz bağı.  Tozaklı’nın hallerini izliyoruz hep beraber. Gemi yelkenleri misali açın kulaklarınızı. Anlatalım size umutla çaresizlik arasındaki kısa yolu:

Anadolu…Cumhuriyet aydınının üzerine bin bir çeşitleme yazdığı, güzelleme yaptığı, medeniyetler beşiği, bereketli topraklar yurdu… Anadolu’da bir köydür Tozak. Hemi de Anadolu’nun başkenti Ankara’nın eşiğinde. Devrimler, inkılaplar tam başucunda yapılmıştır. Peki ulaşmış mıdır dersiniz Tozak’a kadar? Susuzluğun, yoksulluğun, bilgisizliğin tunç mermerler gibi durduğu Tozak’ta  devrimden, inkılaptan bahsedebilir miyiz? Elbette hayır! Devrim kasabalıya, şehirliye yapılmıştır. Ankara’nın bir adım ötesindeki Tozak Köyü’ne bile ulaşmamıştır. Üstelik Kır Abbas amca da katılıyor bana: ‘’ Otuz, belki daha fazla yıl önce neyse bugün de o! Kuyumuz,suyumuz aynı! Günümüz, kölgemiz, arpamız, buğdayımızaynı! Kıracın üstünde belki daha da kötü olduk. Algılar, vergiler arttı. Gavur içimize yeniden doldu. Şıh diye tuttuklarımız şeytan çıktı. Kurtuluşumuz daha da zorlaştı. Şu yediğim aşa, içtiğim çorbay, hökümetin jandarmasına, tahsildarına bakıyorum dabiz daha kurtuluş savaşına başlamadık; Kemal Paşa caydı mı, ne yaptı; bizi öyle bir savaşa çağırmadı derim. O unuttu, yerine gelenler unuttu.’’ diyor.  Kanıt mı istiyorsunuz? Buyrun :

Aleviler düğünlerinde, dini ritüellerinde pir dolusu dedikleri şarap içerler. Bu Tozak halkı da alevidir. Hemi de alevinin hasıdır. Bismişah , Allah Allah, Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali diyerekten yudumlarlar şarabı. Şarap içer, aşkla dolarlar. Kadınlı, kızlı, erkekli semah döner; halaya dururlar. Gelin görün ki Tozak yoksul, susuz- dolayısıyla- bağsız bir köydür. Şarabını başka yerden almaya mahkumdur. Köye gelen ‘’ İyisi üzümün ha!’’ diye bağıran satıcıya boynu bükük bakar. Bir düğün olacağı zaman şarap alabilmek için borca bile girer alırlar. Çünkü şarapsız alevi düğünü Tozak’a yakışmaz.

Yaz-kış tarlada, çapada, sapanda, işi gücü bitmez Tozaklı’nın. Tozaklı yoksulluğundan, yorgunluğundan çok bağsızlığına üzülür. Köy eğitmeni Rıza bu durum üzerine düşünür ve köye bir bağ kurmaya karar verir. Rıza akıllı, bilgili bir adamdır. Ne de olsa enstitü görmüştür. Tozak topraklarına dahil Purluk denen arazide bağ kurmaya karar verir ancak iş zordur. Çünkü Purluk’a Purluk denmesinin sebebi, toprağın altının pur taşlarıyla mühürlü olmasıdır. Bu zor işe köylüyü ikna etmek lazımdır. ‘’ Köylü kömeli, kömeli ama sırtı yamalı, köylü yayan yapıldak’’ . Bir sene önce ektiği ekinin boyundan uzun ekin göremez. Çocukla,çocukla, kadınla, yaşlıyla beller durur toprağı. Bir tas çorbaya ve bulgura dıyurur karnını. Şarabı da olsa çok mudur? ‘’ Dünyada insanın sıkıntısı bir çanak bulgurla, bir lokma kuru ekmeğe mi?’’ Rıza da Tozaklı’dır. Anlar köylünün dilinden. Köylü kaynaşır, içine umut düşer. Üzümün, şarabın, pekmezin hayaliyle kırar Purluk’un mühürünü. Çıtasını diker yeşertir bağı. Emek bir, mal birdir. Altmış haneli Tozak Köyü’nün her hanesi bağın sahibidir. Tüm Purluk’u beraber kazıp, eşit olarak paylaşırlar. Kır Abbas gönüllü bekçi olur bağın başına. Evi , karıyı, torunu,torbayı bırakıp gece-gündüz, yaz-kış bağda yatar. Bağın Dionysos’u! İlk bağbozumunda Dionysos’un şenliğine taş çıkaracak bir şenlik hazırlar. Gelinler, delikanlılar ve bilcümle Tozak halkı Kır Abbas’ın şenlik çağrısına ayak uydurur. Kır Abbas öyle mutludur ki; musalla taşının üstünde tüm köylünün karşısında göbek bile atar. Kaplumbağa gözlerimle görmesem inanmazdım bu kadar mutluluğa. Gönlü zeng in, kendi fakir Tozaklılar bağın ilk üzümlerinin bir kısmını- adettir diyerek- Tozak-Ankara yolunda gelip geçene parasız dağıtır. Hemi de o kadar bağlıdır ki adetine, durmayan arabanın arkasından sinkaf çeker, arabaların önüne atar kendini.

Velhasılıkelam; Tozak üzüme, pekmeze, şaraba kavuşur kavuşmasına ama ‘’kış kışlığını, puşt puştluğunu yapacaktır.’’  Köye gelen; öğle vakti sürekli uyuyan, tavuk yemeyen, kenette göt bezi isteyen devlet memuru kadastrocu beyler Tozaklı’nın misafirperverliğine sığınarak onların anlamaz  bakışları eşliğinde Tozak’ın  neyi var neyi yoksa ‘’ak kağıt üstüne kara kara’’ çiziktirip giderler. Tozaklı için hökümet  dediğin ‘’Bir devlet, baba bir devlet ki, herkesi evlat bilir.’’ Tozaklı uysal. Sandıkta oy isteyene oy verir. Bundan gayrısını bilmez de istemez de. Hemi de hökümetten de adamından da korkar. Saygıda kusur etmez. Köy muhtarı Battal da, Eğitmen Rıza da derya içre derya bilmez mürekkep yalamış balıklardır. Birisinin muhtar diğerinin eğitmen olması Tozak gerçeğini değiştirmez. Tozaklı her sıfatta Tozaklı gibi düşünür.

Ve kara haber Tozak’a tez ulaşır: ‘’ Purluk denen arazi hiçbir özel şahsa ait olmadığından ve tapusu bulunmadığından mütevellit –kaplumbağalarıyla beraber- devlet hazinesi malıdır. Açık attırmaya sahiplendirilecektir.’’ Evet , ‘’merdin yakası namerdin eline geçmiştir! tozaklı ekip biçmiş, hökümet bağ sahibi olmuştur.’’ Kaplumbağanın gördükleri bundan ibaret değildir. İsyana da tanık oldu bu gözler. Ne ki heyecanı  yitirtmek istemem. Belki okuyup kendiniz görmek istersiniz. ‘’Yani gözel seçemiyorum, deyemiyorum, ama bunun gibi bir şey demek istiyorum.’’

Romancının imgesi Hamdi Bey, Devletin İmgesi Sırrı Bey, Ezilen Köylünün İmgesi Kır Abbas Üzerine Okurun Düşünceleri ve Seçtikleri:

            Cumhuriyet dönemi Türk romanının önemli temalarından Anadolu insanının sıkıntıları Kaplumbağalar’da  devlet- köylü- aydın üçgeninde üç karakter üzerinden anlatılır:

Tozak Köyü’nün ezen-ezilen temi üzerinde , ezilen tarafta olması asıl mevzumuzdur. Köylünün durum karşısında eli kolu bağlı, nereye başvuracağını bilememezliği roman kahramanı Hamdi Bey’in köylü ve köylünün sıkıntıları üzerine düşüncelerinden açığa çıkartılır. Hamdi Bey aslında yazarın ta kendisidir. Hamdi Bey’in ağzından çıkan sözcükler yazarın kendi düşünceleridir. Kasabada memur olan, aslı köylü Hamdi Bey Tozak Köyü’yle eskiden beri bir yakınlığı olan ve bağa hükümetin el koymasına kadar başından beri köylüye destek vermiştir. Yazarın konu hakkındaki düşünceleri Hamdi Bey üzerinden şöyle dile getirilir:

‘’ Bu devletin adliyesi ayrıdır, mülkiyesi ayrı! Eğitimi,maliyesi,ziraatı ayrıdır! Ticareti bir yana çeker, gümrüğü, hariciyesi bir yana! Hepsi bir bütçeden, bir halkın sırtından beslenir, hepsinin başında bir başbakan vardır; ama yaptıkları birbirini okşamaz! Bu yüğürür, öteki bozar! Onun için de milletin çocuğu olmaz! Karnı köbeği bozuktur sanki! Kaba deyimle, böyledir hemşerim!’’

Hamdi Bey’in – yani yazarın- devlet erkenına  bakışı ve çözüm önerisi  şu sözlerle dile getirilir:

‘’O dediklerin var ya senin… Onlar bu milletin “yandan sürme”leri. Muhallebi çocukları. Güllerin, tüllerin içinde pış pış büyümüş onlar. Çoğu anasının südüyle değil, emzikle, inek südüyle böyümüş. Korkak, pısırık, nazik. “Pardon mösyö”, “Vıy madam”… Okumuşlar, Londra, Paris, Atina gezip tozmuşlar. Bilmezler senin Sarıkızlı’nı, Tozak’ını; halkı, milleti. Bilmezler dört mevsimin ayrı ayrı çilesini. Yazın susuz tarlalarda, kurakta; kışın çamur yollarda, suların böldüğü köprülerde düşe uça; yarlardan yamaçlardan yuvarlanarak; kanadı kırılıp yollarda kalarak; iki çuval buğdayın nasıl kasabaya ulaştığını, nasıl fırınlarda ekmek olduğunu bilmezler. Karıları kızları, kendileri sanırlar ki, biz aylık alıyoruz, fırıncılar da para kazanmak için hamurları pişirip pişirip camekanlara diziyorlar. Onun için böyle dans oyunlarıyla, bordo şaraplarıyla vakit geçiriyorlar…”

‘’Halk şimdi horlaya horlaya uyuyor ki götünden donunu çek!’’

‘’Yandan sürmeleri budayacaksınız, onların heç faydası yok. Tıpkı ağaçtaki gibi. Yerlerine “kökten sürme”leri getireceksin. Dediğime dikkat et: yandan sürme, kökten sürme, daldan eğme… Bir de tohumdan yetiştirme var. Tohumdan yetişeni aşılamak var. Bunların hangisi yarayışlıdır, sağlamdır? Ben derim, kökten sürmeler. Çağır, bütün memlekete sor, değil deyen parmak kaldırsın! Tohumdan yetişeni de unutma…”

“Şimdi bu dediğimi yoralım:Ne demek bu? Yani Saffet Beyi değil, şu yataktaki Rıza’yı bakan yapacaksın. Halis kökten sürme. Tozaklı. Topraktan öğrenip kitapsız bilen(KHH&#;nin Notu: Yazar burada geçmez. Soğuk geçmez… Kaymakamın yerine Sırrı Bey değil, seni, Sarıkızlı köyünden İlyas’ı oturtacaksın. Beni de başbakan yapacaksın, bak nasıl tıkır tıkır oluyor işler anasını satayım!”

Bu sözlerle aynı zamanda tüm aydınların ortak sesi dile getirilmiştir.

Bir de karşı tarafa bakmak lazım: Hökümet! Hükümet zihniyeti kaymakam vekili Sırrı Bey üzerinden somutlaştırılır. Kır Abbas kasabayı kurtarmak için kasabaya bir yetkiliyle görüşmeye gittiğinde tanışırız Sırrı Bey’le. Sırrı Bey’i Tozaklı’nın derdinden çok, arasında husumet olan mal müdürü Ömer Bey’in Tozaklı’dan üstü kapalı rüşvet istemesi ilgilendirir. Ömer Bey’in açığını ortaya çıkarmak için Kır Abbas’tan her şeyi anlattığı bir dilekçe yazmasını iste. Kır Abbas dertelerine çare bulacak umuduyla dilekçeyi arzuhalciye yazdırıseafoodplus.info hiçbir şeyden haberi yoktur. Sırrı Bey’in düşüncelerini şu sözlerden anlamaktayız. Sözleri hükümet zihniyetinin bir karşılığıdır:

‘’Bu köylüyle bu işler yürümeeeeez! Sor bana ki çözüm nedir? Çözüm bunları geleneklerinden koparmaktır! Çacuklarını yatılı okula alacaksın! Kadınlarını şehre , kasabalara getirip velere dağıtacaksın!’’

Yakın tarihimiz baktığımızda bu tür politikaların devlet tarafından acımasızca uygulandığını görmemiz zor olmayacaktır. Bu açıdan baktığımızda Sırrı Bey’in devletin imgesi olduğunu yordamak zor değildir.

Tüm bunların yanında ezilen köylünün imgesi Kır Abbas’ın  umuttan derin bir umutsuzluğa nasıl düştüğünü görüyoruz.  Yaşar Kemal’in İnce Memed’indeki başkaldırı, Kaplumbağalar’da Kır Abbas’la çıkar karşımıza. Umuttan çaresizliğe, çaresizlikten isyana geçiş şu sözlerle aşama aşama serilir önümüze:

‘’Çok mutlu bize ki; ayrık otu gibiyiz, eşekler kemirdikçe yeniden bitiyoruz!’’

‘’ Şunun şurasında kasıma ne kaldı? Yarın ak kar yağar. Derdi, gamı yur yıkar, dünyayı pampak eder. Üzülmeyin yavrularım!’’

‘’Nasıl gözlerimden kan iniyor görüyorsunuz. Ama başka demem. Sebep olanlar kebap olsun. Sebep olanlara göz yumanlar kebap olsun!’’

‘’İteleye iteleye öndeki dağı devirecekler. Devirecekler ki güneş doğabilsin. Güneş neden doğmuyor? Dağın çatalına takılıp kalmış. Horozlar ötemiyor, horozcuklar! Kır Abbas ‘İtoğluitin horozlarıııııı’ diyor. Güneşin takıldığı dağı devirseler herkes öter. Hüner dağ duruyorken ötebilmekte!’’

‘’Çok değilyürmü yaş genç olacaktın! O dağlar, hem de bilcümle köyler eşkıya görecekti! Bir eşkıya, durdurup şu ters dünyayı, yönüne döndürecekti! ‘’

‘’ Yahu Abbas Emmi, kör mlür badem gözlü olur, ne üzüm var bu yıl bağlarda! Deseler, şöyle bir bakıyor bağlara , bir dalıyor  ‘Masalımız bitmiştir’’ diyor. Yahu Abbas Emmi , bağlarda ne çok kaplumbağa var! Biraz düşünüyor, gözleri parlıyor ‘Onların da masalı bitmiştir’ diyor. Yahu Abbas Emmi , biz kazdık, biz diktik,hökümet bağ sahibi oldu, gördün mü feleğin işini? Küçücük gözlerini kısıp sakalını elliyor ‘ Onun da masalı bitecektir’ diyor’’

Ve tüm bunların ardından isyan eyleme dökülür. Dionysos lanetini yağdırır. İnsanın içine hem koca bir ferahlama hem bi koca bir hüzün dolar. Aşk olsun!

Böylece devlet-köylü-aydın fikri arasındaki çatışmalar okuyucuya yansıtılmış olur.

Romandaki Kadın Sorunsalı:

Cumhuriyet dönemiyle beraber ‘’toplumsal gerçekçi’’ yazarlar kadın sorunlarına da değinmişlerdir. Kaplumbağalar’da kadın hayatı Kır Abbas’ın karısı Cennet Kadın üzerinden açığa çıkarılır. Kadın hem ana, hem işçi, hem de erkeğin kadınıdır. Gün doğmadan ayakta, tarlada, çamaşırda, yemekte,yatakta durmaksızın çalışır.

Cennet Kadın’ın düşleri ve düşünceleri durumu ortaya serer:

‘’ Cennet kadın damın saçağına dolandı,. Güneşin doğacağı yana baktı. Şafak sökmedi daha. Gelip yattı yine. Şafak sökmeyecek mi yoksa? Ah, bir gün, tek bir gün sökmese de kana kana uyusa! İliğine, kemiğinekadar,dişine tırnağına kadar dinlense! Uyusa , uyusa, uyu…’’

‘’ Bir kağnı geçti üstünden. Dolu sap kağnısı. Kağnı da kalkıp kabaran bulutlar. Salıncaklar sallanıyor. Kızlar döne döne, oğlanlar döne döne, gelinler döne dönehalay çekiyor. Cennet’in düşü bir dağda, bir derede,ordan oraya gelip gidiyor. Giysi yuyuyor bir derede döne döne. Su kaplarını doldurup doldurup, dolu kazanları kaynatıyor. Döne döne…Cennet kaç zamandır sırtına su değdirmedi.  ‘ Sularla falan ilgimiz mi kaldı dünyada?’ Bugün bir su koyacak döne döseafoodplus.info gelince gözüne bakacak döne döne. Belki ‘Cennet’ der tatlı sesiyle döne döne. Olacak!! Döne döne.  Oluşa suyu olacak, olmazsa hamur suyu olacak. Hep hamur suyu oluyor.  Kurudu kendini tuta tuta! İçindeki kediye benzer hayvanı tuta tuta… Boğa boğa…’’

Yazarın da kadın hakkındaki düşünceleri de çeşitli kahramanların ağzından şu şekilde dile getirilir:

‘’Avradın makbul yeri, memesi ki süt verir. Eli pişirir, taşırır, işler. Dili ki sever, okşar.’’

‘’Avratlar çok selis yazılardır, çabuk okunurlar.’’

‘’Erkek baş ise, avrat onu döndüren boyundur.’’

‘’Çoğu böyle insanlıklıdır bunların.dünyanın saygısını bilirler. Aşk olsun!’’

Romanın Dili:

Köy romanı toplumcu gerçekçi dayanaklar üzerinden anlatıldığından kahramanlar kendi ağızlarında konuşturulur. Ayrıca Fakir Baykurt’un dilini Yaşar Kemal ile ilişkilendirmekten kaçamadım. Tıpkı Yaşar Kemal de olduğu gibi Fakir Baykurt’un dili de oldukça şiirsel. Birkaç örnek:

‘’ Önceleri birer karışken sonra diz boyu olan ekinleriyle, yeşermiş, çiçek açmış,sonra kurumuz gelingüvey otlarıyla, kuşekmekleriyle, çobançantalarıyla, koyungözleriyle savrula savrula yaz çıkıp geldi. Yaz gelince güneş ateş oldu, her yer yandı,ortalık yanık yanık kokmaya başladı.’’

‘’Doğumlar ölümler oldu. Doğanları yudular, sardılar, beşiğe; ölenleri yudular, sardılar toprağa yatırdılar. Ad verdiler, aş döktüler.’’

‘’ Dünya değişiverdi! Yundu,yıkandı,çiçeklendi! Bir serinlik, bir ışık, bir güzellik oldu dünya! Karşıda yarı biçilmiş tarlalar güzelleşti! İncecik, şırıl şırıl bir su içini yıkamaya başladı!’’

VE NİHAYET SONUÇ:

Kaplumbağalar’ı okuduğunuz zaman içinizin duvarları göçer. Bir hışım, kör bir sevinç, bir hüzün yapışır yüreğinize. Karmaşıklaşırsınız. Bugünü, devrimi,devleti,köylüyü daha iyi yordayabilmek, anlayabilmek için, aydınlanıp duvarları göçertmek için okuyun, okutun.  Kusurlarımız varsa bağışlana. ‘’MASALIMIZ BİTMİŞTİR.’’

Sardunya

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

İlgili

Posted in Uncategorized

kaynağı değiştir]

Olaylar, Ankara'ya , Kızılırmak'a 15 km uzaklıkta olan Tozak köyünde geçmektedir. Alevi geleneği ve kültürü bu fakir ve kıraç köyde halen sürmektedir. Fakat köy, her imkândan yoksun,susuz,karasal bir köydür. Üzüm yetişmemektedir. Bu olaylar gelişirken Eğitmen Rıza bir öneride bulunur. Tozak'ın kuzeyindeki düzlük alan bağ haline getirilebilir. Bütün köy halkı ve Rıza canla başla çalışarak verimsiz, taş dolu, susuz araziyi beş-altı ay içinde bağ haline getirirler. Bağ o kadar verimlidir ki köyün hem şarap hem de üzüm ihtiyacını karşılayabilir. Köy eski neşesinde geri kavuşur. Köylünün "Purluk" dediği bağa kaplumbağalar akın etmeye başlar. Çünkü hayvanlar güneşin yakıcılığından bu yeşilliğe sığınarak kurtulmaktadırlar. Kır Abbası, yaşına rağmen hiç para almadan bağın gelişmesi işlerinde çalışmaktadır.

Bir akşamüstü, köye havadan kara bir şey düşer. Düşen şey,meteoroloji gözlem aracıdır. Köylü,çekinir ve bu yabancı cismden korkar. Bu cismi okulun bir odasına kapatırlar. Ertesi gün köye herkesin mülkünü ölçüp üzerine yazdırdıktan sonra gidecek olan kadastro komisyonu gelir. Köylü komisyon üyelerine temkinli davranır. Beklenmedik bir şey olur ve üyeler Purluk'taki bağın, devlete ait olduğuna karar verir. Köylü bağın kendilerine ait olduğunu ispatlamaya çalışsa da başaramaz ve komisyon üyeleri gerekli işlemleri yaparak tutanağı hükümete havale eder. Böylece devlet ile köylü arasında bir çekişme başlar. Köylü cahil ve zayıftır. Devlet ile başa çıkamaz. Devlet, Tozaklılara Purluk arazisi yüzünden ev başına yüklü bir kira yükler. Köylüler avukatlara, yargıçlara, memurlara gider fakat en sonunda zorluklarla yeşerttikleri tarlalarını bozarlar. Köydeki bütün sığırları tarlaya sürerler. Yeşil tarla eski haline döner. Kaplumbağalar eskisi gibi güneşin yakıcı alevleri altında kalmıştır. Onlar da köyü terk eder. Kır Abbas, yeni doğan torununa Yeşer ismini verir fakat devlete kırgındır. Rıza da köy okulunda yaşamına devam eder.

Kaynakça[değiştir

Kaplumbağalar

Fakir Baykurt’un romanı (). Ankara yöresindeki bir Alevi köyünün, bu köyün yaşama sevinciyle dolu insanlarının konu alındığı yapıtta eğitmenin öncülüğüyle susuz, kıraç toprağın işlenişi, üzüm bağına dönüştürülüşü anlatılır. Ama bu başarının getirdiği mutluluk uzun sürmeyecek, hazine topraklara el koyacaktır. Köylülerden Kır Abbas bağın ürününü başkasına vermektense köyün bütün hayvanlarını bağa sürmeyi seçer.

“Kaplumbağalar, Türk köylüsünün yaratıcı gücüne inancın romanıdır (&#;) Baykurt, romanında, köylülerin bozkırı yeşerten gücünü göstermek ister; ağasız, imamsız, muhtarsız köylünün nelere kadir olduğunu göstermek ister. (&#;)

Fakir Baykurt, Tozak köylülerinin yaşayışlarını bir bütün olarak veriyor. Üretim çalışmalarıyla, eğitim işleriyle, ev işleriyle, töreleriyle, cinsel ilişkileriyle&#; Cinsel ilişkileri soyutlayıp bir başına ele almadığı için bir abartmaya rastlamıyorsunuz; tabiî hayatın tabiî bir ilişkisi, o kadar. (&#;)

Kaplumbağalar - Fakir Baykurt

Fakir Baykurt, kişilerinin yalnız yaşamalarını değil, ‘konuşmalarını’ da dikkatle gözlemlemiş. Romandaki konuşma dili gerçekten çok canlı, çok başarılı.” (Fethi Naci).

Kaplumbağalar Kitap Özeti ve Kahramanları

Kaplumbağalar Kitap Özeti ve Kahramanları

Ankara’nın Tozak köyünde aleviler geleneklerine bağlı olarak yaşamaktadır. Köyde şarap sunma geleneği için üzüm bağları bulunmamaktadır. Bu nedenle şarap elde etmek için Sünni köylerden üzüm getirirler. Sünni köyler bu işin günah olduğunu ve işe ortak olmak istemediklerini söylerler.

Tozak, kurak ve kıraç bir köydür. Bağ kurmaya yer yoktur. Fakat Pat Ali’nin oğlunun düğününde şarap ikramı yapılsın diye üzüm yetiştirmek isterler. Kıraç alanı köylü el birliğiyle bağ yapmaya çalışır. Uzun uğraşlar sonucunda bağ yerini kurmayı başarırlar.

Köyün kavurucu sıcaklarından kaçıp saklanmak isteyen kaplumbağalar da bu bağda serinlerler. Bağdan hasat elde edip üzüm toplayan aleviler, şarap yapıp birbirlerine sunmaktadırlar. Böylece geleneklerini devam ettirmekte, düğün ve derneklerini gerçekleştirmektedirler.

Günlerden bir gün bağa gökten bir cihaz düşer. Bu meteoroloji cihazıdır. Köylü şüphelenir, makineyi bir odaya kapatır. Belli bir zaman sonra köye devlet memurları gelir. Bağ yerinin devlete ait olduğu ortaya çıkar, köylü bağ yerini vermez istemez. Köylü ile devlet arasında bir anlaşmazlık doğar.

Köylü cahil ve güçsüzdür, devletle baş edemez. Devlet bağ yerini alır. Köylüleri de kiraya bağlar. Köylüler bağ yerini kuruturlar. Kaplumbağalar yeniden kavurucu sıcaklar altında kalır. Köylüler için zor günler yeniden başlar. Köylüler yeni çareler arar.

Kahramanlar

Eğitmen Rıza: Köy yerinde öğretmendir.

Kır Abbas: Köyün ileri gelenlerindendir.

Battal: Köy muhtarıdır.

Hamdi Bey: Memurdur.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir