Prof. Dr. Mahmut Kaya'nın yıllardır üzerinde çalışarak tamamladığı, Kaside-i Bürde'yi Türkçe Söyleyişadlı eseri Damla Yayınlarınca neşredildi. Eser, sadece içeriği ile değil, sunumu ve görsel estetiği ile de İslam Sanatına yakışır duruş sergiliyor. İlk iki baskısı ve yıllarında Türkiye Diyanet Vakfı Fatih Şubesi tarafından gerçekleştirilen ve dağıtıma verilmeden tükenen eserin üçüncü baskısı dağıtıma verilen ilk baskısı olması açısından da önemli.
Eser'de Kaside-i Bürde adlı şiir anıtının orijinal Arap parfleri ile yazılmış beyitleri, o beyitlerin Türkçe çevirisi ve Prof. Dr. Mahmut Kaya'nın o beyitlerdeki içeriği Türkçe manzumlarla ifadesi yer alıyor
Örneğin, Arapça orjinalinin altında Türkçe çevirisi; "Allah'ın hk olan ayetleri (lafız itibariyle) sonradan, (mana itibariyle) ezelidir; çünkü kadim olan Allah'ın sıfatıdır." şeklinde verilirken, hemen onun altında bu beytin Türkçe söylenişi şu şekilde ifade ediliyor:
Ayet ayet inen Kuran'ın özü,
Ezelidir, sira Rahman'ın sözü
Sonradadır lafza bürenen yüzü.
Mana da lafız da birer mucize,
Nice münkirleri getirdi dize..
İlk baskıda Kaside'nin metni icaze, nesih ve sülus olmak üzere üç ayrı hatla yayınlanmıştı. Eserin ikinci baskısı diğer hatların okunmasındaki güçlükten dolayı sadece nesih olarak basılmıştı. Eserin üçüncü baskısının aynı zamanda gerçek bir sanat eseri olması için Fatih Müftüleri Ahmet Önal ve Fahri Sağlık olmak üzere, yayıncı Hüseyin Kutlu, hattat Abdülhadi Dönmez, tezhip sanatçısı Rukiye Dönmez ve Ersan Perçem, Betül Kıran, Müzezzib Ersan Perçem ve Prof. Dr. Mahmut Kaya'nın oğlu Cüneyt Kaya büyük emek sarf etmiş.
Yayıncı Hüseyin Kutlu yine de kendi gönlünden geçen güzellikle bir eser ortaya koymadığını, önsözdeki "Peygamber Aşkını destanlaştıran Basiri'nin Kaside-i Bürde'sini, güzel Türkçesiyle anlaşılır, tadılır sade ve akıcı üslübuyla edebiyatımıza kazandıran ilim, fikir ve gönül insanı Mahmut Kaya Hocamıza minnettarız. Gönlümüz bu kitabın muhteva zenginliğini, süsleme sanatlarımızın anlam yüklü simgeli anlatımıyla birlikte sunmayı arzu ediyordu. Göz hakkımızın alacağı olsun diyerek şimdilik kulağımıızn ve gönlümüzün ziyadesiyle ödenmiş hakkı olmak üzere Kaside'yi Bürde'yi Türkçe Söyleyiş kitabına Hû diyelim" ifadeleri ile ortaya koyuyor.
NEDEN KASİDE-İ BÜRDE DENİLMEKTEDİR?
Coşkun bir peygamber şairi olan Muhammed Busuri, Pemgamberimiz Hz. Muhammed için bir çok kaside yazmışsa da onu şöhretin zirvesine taşıyan şiiri Kaside-i Bürde olmuştur.
1 Şevval Hicri tarihinde (7 Mart ) Yukarı Mısır'daki Behnesa şehrine bağlı Behşim'de doğan şairin klasik kaynaklarda dağınık şekilde bulunan on iki kasideden ibaret şiirleri bir araya getirilerek Kahire'de yılında Dîvânü'l-Bûsîrî adıyla yayımlandı. Kasîdetü'l-bürde diye bilinen beyitlik kasidesidir.
Şair kasidesine el-Kevâkibü'd-dürriyye fî medhi hayri'l-beriyye adını vermiş ve ilhamının rüyâdan kaynaklandığını belirtmiştir. Hayatının sonlarına doğru felç hastalığına yakalandiğı bir sırada rivayete göre rüyâsinda Hz. Peygamber Bûsîrî'den kendisi için yazdigi kasideyi okumasini ister; o, "yâ Resûlallah! Ben sizin için çok kasideler yazdım hangisini emredersiniz?" deyince Hz. Peygamber kasidenin matla' beytini okuyarak bu kasideyi işaret eder. Bûsîrî kasidesini okurken Hz. Peygamber iki yana doğru sallanarak zevkle dinler. Yine rivayete göre Bûsîrî'yi ödüllendirmek üzere hırkasını çıkarıp yatmakta olan hasta şairin üzerine örter Şair felç illetinden kurtulduğunu hisseder. Bu sırada şafak söküp sabah namazi vakti yaklaşmaktadır. Bûsîrî abdest alıp mescide giderken bir dervişle karşılaşır. Derviş ondan bu gece Hz. Peygamberin huzurunda okudugu kasideyi kendisine vermesini ister. İşte bu olay duyulduktan sonra kaside büyük bir üne kavusur ve zaman aşımı ile şairin verdigi isimle değil rüyâda Hz. Peygamber tarafindan üzerine örtülen hırka sebebiyle Kasîdetü'l-bürde diye anılmaya başlar.
Bazı kaynaklarda hastalıktan kurtulması sebebiyle Kasîdetü'l-bür'e diye geçiyorsa da bunun yakıştırmadan öte bir değeri olmadığı ifade edilir
KASİDE'Yİ BÜRDE'NİN TÜRKÇE ÇEVİRİLERİ
beyit ve 10 bölümden oluşan kasîde, aruzun basit bahriyle yazılmış olup yapı ve üslup bakımından son derece sağlam ve liriktir. İslam dünyasında Kasîde-i Bürde kadar meşhur olan, onun kadar çok okunan ve üzerine şerh, haşiye, tahmis, tesdis, tesbi, taştır ve nazireler yazılan başka bir kasîde yoktur.
Eser belli bşlı bütün kültür dillerine tercüme edildiği gibi, Afrika, Güneydoğu Asya ve Balkanlardaki mahalli dillere de çevrilmiştir. Çesitli bölge ve ülkelerde genellikle sünnet, nişan ve düğün törenlerinin yanı sıra mübarek gün ve gecelerde, ayrıca haftalık evrad olarak da okunmaktadır. Hatta kimi kültürlerde son münacât kısmı felçli hastalar üzerine yedi gün süreyle okunup Cenâb-ı Hakk'tan şifa dahi niyaz edilmektedir.
Eseri Türnkçe'ye kazandırmakta ter döken isimlen arasında, Abddurrahim karahisari, İbn Kemal, Süleyman Nahifi, Şemseddin Sivasi, Esasi, Hulvani, Ahmet Lali, İsmail Müfid, Sezai Karakoç ve İlhan Armutçuoğlu sayılabilir
Prof. Dr. Mahmut Kaya'nın çevirisini süslediği Türkçe Söyleyiş örnekleri
Düşündükçe artar, coşar imanım,
İsmini anarken ürperir cânım,
Ey rahmeti sonsuz olan Sultanım!
N'olur ümidimi çıkarma boşa,
Beni amelimle koyma başbaşa
***
Huzuruna elim bomboş gidende,
Her yandan korkulur hücum edende,
Dayanacak tâkat ne gezer bende.
Lütuf senin, kerem senin, suç benim,
N'olur Rabbim günahımdan geç benim.
***
Benlik zindanında çok çektim çile,
Gurur ve riyayı savurdum yele,
Arada bir günah işlesem bile,
Peygamber'le olan ahdim bozulmaz,
Aramızda olan bağlar çözülmez.
***
Biter bu kaygılar gün olur biter,
Adımın Muhammed olması yeter;
Adaş adaşının elinden tutar
Hâşâ o kapıdan kesmem umudum,
Yabancı sayılmam ben de Mahmudum.
***
Lütfedip tutmazsan o gün elimden,
Kime gidip yardım isterim, kimden?!
Ayağım sürçer de düşersem birden,
Seslen dostum o an, arkamdan bana:
Eyvah sana, yazık sana, vah sana!
***
Art arda âyetler ruhları bürür,
Sanarsın okyanus coşmuş köpürür,
Şirkin izlerini siler süpürür.
Allah Allah, o ne müthiş belâgat!
Beşer kudretinin üstünde kat kat.
***
Kur'ân'la tanışan başka söz anmaz,
Okudukça okur, bıkmaz usanmaz,
O iksirden ruhu içmekle kanmaz
Kur'ân'ın esrârı hiç sayılır mı?
O esrârı tadan hiç ayılır mı?!
***
Gördüm okuyordu, dedim ki ona:
Gözün aydın olsun, ne mutlu sana!
Kur'ân sebîlinden iç kana kana
Buyruğunu tut ki mutlu olasın,
Kaygıdan kurtulup huzur bulasın
***
Oku, yay feyzini bütün cihana,
İmrenir melekler ehl-i Kur'ân'a.
Endişen olmasın ahretten yana;
Zebânîler bile dönüp bakamaz,
Bin cehennem olsa seni yakamaz!..
***
Ondaki mânâya, üslûba bir bak,
Sanarsın derinden akan bir ırmak,
Havz-ı Kevser gibi leziz ve berrak.
Simsiyah yüzleri tertemiz yıkar,
Günahkâr girenler pak olup çıkar
***
Terazidir Kur'ân gayet duyarlı,
Kılı kırka yaran hakka ayarlı;
Onu hakem bilen ne kadar kârlı
Adâlet biricik tutunacak el,
Güneşin altında yok ondan güzel
***
Sendedir hamiyet, mürüvvet, mertlik,
Kurbanın olayım bu ne cömertlik
Özlem burcu burcu, bitmez hasretlik;
Kervan katar katar yola koyulmuş,
Canlar kurtuluşu kapında bulmuş.
Raksedip felekler döndükçe dönsün,
Aşkınla tutuşan canlar övünsün.
Bırak nasipsizler varsın dövünsün!
Senden daha büyük âyet mi olur?
Senden daha aziz nimet mi olur?!
(Haber 7)
Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek için bu linki kullanabilirsiniz
ehli-sunnet
I- Bölüm: Rasûlullah (sav) Aşkı
KASÎDE-İ BÜRDE
I- Bölüm: Rasûlullah (sav) Aşkı
.
Rahmân ve Rahîm olan Allahın adıyla
1-
E min tezekküri cirânin bir zî selemin,
Mezecte deman cerâ min mukletin bir demin.
Selemdeki yâranlarını-dostlarını mı hatırladın da,
Gözünden akan gözyaşına kanını katıp karıştırmaktasın?
Kanlı göz yaşı dökmektesin!
Muhammedî Aşkın muhabbet meşkini ve neşesini çileler içinde yaşayan İmam-ı Busirî;
Tecîd-i Bedi sanatını kullanarak, konuşulan iken konuşan yerine geçip bizlere o yüce pencereden ve Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) de eriyen kendi benliğinin dışında, Efendimizi dinletmekte
Muhammedî ezel bizliği içinde sanki kendisi de Selemdeki Ashab-ı Güzün içinde imiş de şimdi hasretini çeken bir âşık gibidir.
Gözünün yaşına özünün kanını mezcedip katması çileli ömrünün gerçeği olup bir hayal ürünü de değildir.
Selem : Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)in Medine-yi Münevverede zaman zaman sahabeleri ile birlikte buluşup hoş sohbetler ettikleri ağaçlık ve soğuk sulu kuyusu olan bir mesire yeri.
Tecrid : Açıkta bırakmak. Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek. Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allaha (C.C.) yönelmek. Edb: Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir adam farzederek ona hitabetmesi. Soyma, soyulma.
Bedi : (Bedia) Eşi, benzeri olmayan. Hayret verici güzellikte olan. Garib. Acib. Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren. Kimseye benzemeyen. İcad edici olan. Hâlık ve Hallak-ı Cihan olan. Beğenilen. Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan. Edb: Sözün garib ve güzel olması hâli.
2-
Em hebbetir-rîhu min tilkâi kâzimetin
Ve evmedal-berku fiz-zalmâi min idamin
Yoksa, o şerefli şehir Medine-yi Münevvere tarafından bir rüzgâr mı esti?
Yoksa, zifiri karanlık içindeyken İzam Dağından bir şimşek mi çaktı geçti?
Yoksa senin sıkıntıdan daralan sînene, Muhammedî Merkezden, gönülden gönüle umut akıtan bir Bâd-i Sâbâ mı esti?
Veya, içini saran ve içinden çıkılmaz sandığın korku ve umutsuzluk karanlığı içindeyken, Kalb Dağından Nur-u Mîm mi şimşek gibi parladı?
İzam :Medine-yi Münevvere yakınında bir dağ ismi. İzam Dağını bulutlar sarıp şimşekler çaktığında Medine-yi Münevvereye yağmur yağacak demek imiş..
Kâzime : (C.: Kezâyim) Yanında bir kuyu daha olup bundan ona, ondan buna su geçen kuyu. Büyük şehir.
3-
Femâ liayneyke in kulte ekfüfâ hemetâ
Ve mâ likalbike in kulte estefik yehimi
Gözlerine ne oldu böyle ki ağlama artık! dedikçe coşuyor
Gönlüne ne oldu böyle ki yapma artık! dedikçe gamı tasası artıyor
Kafa gözlerine ne oldu ki:
Ağlamayı bırak! dedikçe coşmakta..
Kalb gözüne ne oldu ki:
Yapma! dedikçe hıçkırıklara boğulmakta ve öz yaşını göz yaşı eylemekte..
4-
E yahsebus-sabbu ennel-hubbe münketimun
Mâ beyne münsecimin minhü ve muztarimin
Gönülden bağlanıp, çok sevip özleyen âşık zanneder mi ki muhabbet hiç gizli kalır!
Âşığın kafa ve kalbi arsındaki bu fıtrî tertib ve alevlenme oldukça
Durmadan başından aşk ateşi dökülen âşık, sanıyor mu ki kara sevdâ saklanır!..
Kaldı ki zâhir başı ile bâtın gönlü arasındaki insicamın ve bu yangının sebebi, delili, habbesi-tohumu hep o aşktır..
İnsicam : Suyun dökülüp devamlı akışı. Düzgünlük. Sağlam ve ıttırad ile ârızasız tertib üzere olmak. Devamlı yağmur yağmak. Edb: Düzgün, tertibli, pürüzsüz söz. Kitabın ifadesi güzelce ve düzgün tertib üzere olmak.
Muztarim : Alevlenen, ıztıram eden.
5-
Levlâl- hevâ lem turık deman alâ talelin
Ve lâ erikte zikril-bâni vel-alemi
Bu aşk olmasaydı harâbelerde ağlayıp durmazdın
Bân Ağacı ve Âlem Dağını andıkça ukuyu terk etmezdin.
Eğer bu aşırı düşkünlük başında olmasaydı, bu sevdâ hevâsı ve aşk fırtınası böylesine esmeseydi sen virânelerde kanlı göz yaşı döker mi idin?
O eski günlerin Bân Ağacını ve Âlem Dağını andıkça geceler boyu uykusuz kalır mıydın?
Hevâ : Aşırı düşkünlük. Aşk.
Talel : Harabe. Virâne.
Bân Ağacı : Arabistanda yetişen çok güzel bir ağaç, sevgilinin boyu ona benzetilmiştir. Bizdeki Selvi boylum gibi.
Âlem : yüksek dağ anlamında olup; Hıra dağı, Sevr Dağı, Uhud Dağı kasdedilmiş olabilir ki hepsininde Resûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem)de derinizleri ve hatıraları vardır.
6-
Fe keyfe tunkiru hubben bâde mâ şehidet
Bihî aleyke, udûlid-demı ves-sekami
Artık bundan böyle aşkı nasıl inkar edebilirsin ki,
Yüzündeki zâhirî sakem ve özündeki-gözündeki bâtınî kanlı göz yaşın, aşkın şahidi ve senin için bir değer yargısı kıymeti iken?
Yaşanmamış olan, yalandır.
Yaşanmış bir aşkı nasıl unutabilirsin sen?
Aşkın şahidi sensin!
Uykusuz gecelerde bitkin bedenin!
Bitmeyen acıların ve devâsı dert olan aşk derdin!
Özüne işleyen aşkın değeri ve şâhidi, akan-yüzünü yakan sıcak göz yaşların iken aşkı inkar mümkün mü?
Udul : Eş, misl. Kıymet. Yükün yarısı.
Sekam : Maraz, hastalık. Aşk izi çöküntüsü
.
7-
Ve esbetel-vecdü hattay abretin ve danâ.
Mislel-behârı alâ haddeyke vel-anemi.
Bu yüce aşk kendini, özündeki aşk acısı ve yüzündeki göz yaşı yarıkları ile sabitledi ve itibarlı kıldı.
Yanaklarında yeşil bahar ve kızıl güller misali izi var
Bu aşkın değil unutulması silinmesi bile mümkün değil.
Öyle ki;
İç âlemindeki ana zannın oldu!
Dış âleminde göz yaşı derelerin oluştu!
Yanaklarında yedi renk bahar misli aşk!
Ne var ki çilekeş Anem Ağacının kızıl gülleri gibi kan damlaları kurumuş al gül olmuş yanaklarında
Vecd : Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.
Esbete : Sabit, payedâr ve itibarlı eylemek.
Hatta : Yüzde işaret çizikleri atmak.
Aberat : (Abre. C.) Göz yaşları.
Anem : Arabistanda Bir ağaç cinsi ki, kızıl yumuşak budakları olur.
.
ehli-sunnet
8-
Neam serâ tayfü men ehvâ fe-errekani
Vel-hubbu yaterizul-lezzâti bil-elemi
Beni geceleri uykusuz bırakan O sevgilini hayali!
Onun aşkı ve elemi tüm lezzetlere itiraz edip engelleyen!..
Evet, beni geceleri uykusuz bırakan;
Benim için kara sevdâ tayfı olan ve sadece kendisi gözüken tek sevdâ olan Yârin hayali
Ve o aşk ki ve onun verdiği acı-elem ki tüm lezzetlerimin önünü kesmekte
Artık aşktan başka tad tanımamaktayım ben!..
Tayf : Hayâl. Uykuda veya karanlıkta gözde tecessüm eden şekiller. Gül. Kavs-ı kuzah. Gökkuşağı.
Ehvâ : (Heva. C.) Nefsin istek ve arzuları. Muhabbetler. Hahişler. Kasdetmek. Atmak.
Iterada : Bir şeye engel olup arız olmak.
9-
Yâ lâimî fîl-hevâl-uzriyyi mâzireten
Minnî ileyke ve lev ensafte lem telümi
Ey benim, Üzriyy gençleri gibi ateşli aşkımı kınayan kişi,
Eğer sen özümdeki aşk özrümü bilseydin beni kınamakta insaflı olurdun!
Ey benim ateşli ve şiddetli aşkımı kınayan aşksız kişi!
Keşke benim aşk mazeretimi biseydin de beni kınamakta insaf etseydin!
Lâim : (Lâime) Çekiştiren. Levmeden. Başkasını kötüleyen.
Uzriyy : Şiddetli muhabbet. Şiddetli sevgi.
Uzre : Benî Uzre, Özr Oymağı ki Yemende yaşayan bir kabile olup çok iffetli, yüksek duygulu ve kara sevdâlarıyla meşhur olmuştur. Çoğu gençlerinin ölümle biten aşkları darb-ı mesel olmuşlardır.
Mazire : (C: Meâzir) Özür etmek.
Adetke hâliye lâ sırrî bir müstetirin.
Anil- vüşâti ve lâ dâî bir münhasimin.
Bizden olmadığın hâlde hâlimi öğrendin!
Gizli sırrım kalmadı, aşkın bana ettiği bitme bilmeyen dertlerim üzerine!
Bu âşık hâlimi artık herkes bilmekte!
Kınayanların başkalarına jurnal edeceği bir şeyim yok artık!
Gizli sırrım da kalmadı bitmeyen derdim de
Müstetir : (Setr. den) Örtülü, gizlenen. Gizli, saklı.
Mehadtenin nusha lâkin lestü esmeuhû.
lnnel-muhibbe anil uzzâli fî samemin.
Bana candan-gönülden nasihat etmektesin, lâkin ben onu duyamıyorum!
Zâten âşık kişi çok kınanmaya karşı sağırdır.
Bana temiz bir kalb ile sevgi besleyerek öğüt vermektesin, ancak ben onu duyamıyorum!
Elbette, gerçekten çok seven âşık, aşkından dolayı yüzüne karşı çok kınanansa bile bir sağır gibidir.
Aşkını, övseler de sövseler de fark etmez!
Öğüdü duyamayan nasıl öğüt tutsun!
İnnî e tehemtü nâsîhaş-şeybi fî azelî,
Veş şeybü ebadü fî nushin anit tûhemi.
Kınandığım için bana nasihat eden ak saçlı yaşlıyı itham ettim!
Oysa o saç sakalı bu yolda ağarmış yaşlı, bana nasihatinden dolayı suçlanmaktan çok uzaktı..
Ben var ya ben!
Kınanmam hakkında bana dost öğüdü veren gün görmüş ihtiyarı kabahatli bulmuştum!
Hâlbuki bu ihtiyar nasihatleri yüzünden töhmet altına sokulmaktan çok uzaktı!
İtham : Kabahatli görmek. Suç isnad etmek. Töhmetlendirmek. Kabahatli görünmek. Töhmetli olmak.
Şeyb : İhtiyarlık. Yaşlılık. Saç, sakal ağarması.
Tühem : (Töhmet. C.) Suçlar, töhmetler, kabahatlar.
ehli-sunnet
ehli-sunnet
Fasrıf hevâhâ ve hâzir en tüvelliyehû
İnnel-hevâ mâ tevellâ yusım ev yesımi
Nefs-i Emâreyin hevâsına hakim ol!
Hevâ ve hevesinden çok çok sakın!
Yoksa geri döner de o sana hükmeder!
Şüphesiz hevâ gücü ele alırsa ya vurdurup öldürtür ya da vurur öldürür
Sana verile sınırlı iradeyi nefsiyin yaramazlıklarını dizginlemekte sarf et!
Hakkı ve hayrı tercih ettir!
Onun bâtıla ve şerre dönüvermesinden sürekli sakın!
O bir döndümü kötülüğe başına her belâyı getirir ve ya çaığırıp getirtir..
Sarf : (C.: Süruf) Harcama, masraf, gider. Fazl. Hile. Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme. Farz. Samâ : av vurulup ölmek.
Ve râihâ vehye fîl-amâli sâimetün
Ve in hiyes-tahletil-merâ felâ tesümi
O nefsi iyi güt!
Başıboş yaramaz işler içinde ahmakça başıboş ve istediği yere çekip gitmesin.
Eğer o bolluklar merasında otlamaya bir alışırsa geri getiremezsin!
Yaratan Yüce Rabbımızın sana bahşetttği sayısız organ ve melekelerin ve neticede bunları bu âlemde kullanan nefsin üzerinde bir çobansın.
Bu zıtlıklar içinde imtihan olurken gözü kötülük otlağında olan nefsini gözünden ırma!
Sonra ahmakça başını alır giderde sapıklıklara dalar!
Eğer nefis o zehirli ama çok güzel ve bol gözüken otlak ile hâlleşir ve ayak uydurursa hapı yuttun demektir.
Sakın başını alıp istediği yere salma onu!
İbni Ömerden (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz. Adam çoluk çocuğu arasında çoban sayılır. O bu güttüklerinden sorumludur. Kadın kocasının evinde çobandır. O da güttüklerinden sorumludur. Hizmetçi efendisinin malının çobanıdır. O da güttüğünden sorumludur. Kişi babasının malı üzerinde çobandır. O da güttüğümden sorumludur. Kısaca hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz.
(Buharı, Cuma: 11; Cenâiz: 32; Itk: 17,19; Ahkâm: 1; Vesâya: 9; İstikraz: 20; Nikâh: 81,90; Müslim, Ifnare: 20; Ebû Davud, İmâre: 1; Timizi, Cihad: )
Numan İbnu Beşir (radıyAllahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allahın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalbdir."
(Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat , (); Ebu Davud, Büyû 3, (, ); Tirmizî, Büyû 1, (); Nesâî, Büyû 2, (7, ).
Rai : Çoban. Gözetleyici ve koruyan kimse. Vâli. Güvercin kuşundan bir kısım.
Saime : Çayıra başı boş olarak salıverilen hayvan.
Vehyen : Ahmakça.
Sâme : Kendi başına olup istediği yere gitmek.
Merâ : Otu bol yaylak.
Kem hassenet lezzeten lil-meri kâtileten
Min haysü lem yedri ennes-semme fîd-desemi
Nefis her ne kadar otladığı meranın kötülüklerini süslese de öldürücülüğü ortadadır.
Bu bakımdan zehiri güzel yiyecekler içinde katık gibi sunarlar.
Nefs-i Emmârenin insana hazz veren lezzetli işleri aslında ölüm zehirleridir.
Zehiri altın tasta bala katıp da sunmak gibidir bu gaflet!
Tehassene : süslemek, güzelleştirmek.
Meri : (C: Emrâ-Emru) Otu çok olan yer. Ucuzluk olan yer.
Haysü : İtibariyle, bakımından. Hangi yerde? Hangi?
Semm : Zehir, ağu.
Vahşed-desâise min cûin le min şebiin
Fe rubbe mahmasatin şerrun minet-tuhâmi
Açlığın ve tokluğun gizli hilelerinden kork!
Nice açlık hâli vardır ki şerri tıka-basa yemeninkinden beter olur!
Her insan bilir ki can evi, kan evinden beslenir.
Mide ile kalbin arası dört parmaktır.
Ancak sabırsız yokluk ve açlık ile şükürsüz tokluk ve çokluk o kimseye ne dertler getirir!
İkisi de insanoğluna neler yaptırır!
İkisinin de gizli vesveselerinden kork!
Nice açlıktan kıvranmanın getirdiği dertler vardır ki tıka basa yemek o zararı veremez!
Vahşet : (Vahş Vahiş) Yabanilik. Issızlık, tenhalık. Vehim, ürküntü. Korku. Vahşilik. Tenha, ıssız, korkunç yer. Elbise ve silâhını çıkarıp atmak. Aç kimse.
Desais : (Desise. C.) Vesveseler, desiseler. Gizli hileler.
Cu : Açlık.
Şeb : Tokluk.
Mahmasa : Azlık. Açlıktan zayıf düşme.
Tehime : Yemek ağır gelmek.
ehli-sunnet
Vestefrigid-dema min aynin kadimteleet
Minel-mehârimi vel-zem himyeten-nedemi
Gözlerinden yaşlar dök ki zâten haramlarla doluydu..
Sadece pişmanlık için dikkatli olman yetmez dahası lazım!
Özüne bir vakitler doldurduğun türlü türlü haramları kanlı göz yaşınla boşalt!
Kaldı ki bu da yetmez pişmanlık perhizine girmelisin bu çok lazım sana!..
Maharim : (Mahrem. C.) Mahrem olanlar. Haram olan şeyler.
Himye : Perhiz. Yiyecek ve içecekte sıhhat için gösterilen ihtimam ve dikkat.
Nedem : Pişman olma, nedamet, pişmanlık.
Elzem : Daha lâzım. Çok lâzım. Ziyade mucib. Küçük parmaklı.
Ve hâlifîn-nefse ve ş-şeytâne vasıhimâ
Ve in hümâ mehadâken-nusha fet-tehimi
Şeytana ve nefsine uyma!
İkisine de baş kaldır, isyan et!..
Eğer sana akla uygun nasihatlar etseler bile ikisini de suçla!
Sakın nefsine ve şeytana muhalefet etmekten vaz geçme!
Her emirlerine isyan et!
Onların aklına uygun ve haklı gibi gelen vesveselerini iyi incele ki içinde seni saptırıcı gizlidir!
Onlardan hayır gelemez bil ve peşin peşin suçla!
İkisinin de aslî işleri olan seni hüsrana sürüklemek kabahatleri ile töhmet et!
Tühem : (Töhmet. C.) Suçlar, töhmetler, kabahatlar.
Mehaz: Menba. Bir şeyin alındığı, çıkarıldığı yer. Bir şeyin aslının alındığı kaynak.
Velâ tutı minhümâ hasmen velâ hakemen
Fe ente tarifü keyfel-hasmi vel-hakemi
Nefsine ve şeytana asla itâat etme!
İkisi de, ister hasım olsunlar ister hakem!
Sen bilirsin ki onlar hilelerin hasımı ve hakemidirler!
Sen sakınnefsine ve şeytana uyma!
Hasım da olsalar, hısım da olsalar, hakem de olsalar sahtekârlık içindir.
İşin içinde bir kötülük tuzağı kurmuşlardır!
Şeytana uyan nefsin kime tapacağı sana bildirildi ve yasaklandı:
Elem ahed ileyküm ya beni ademe el la tabüdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn . Ve enibüduni haza siratum müstekiym : Ey Âdem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi? «Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur» demedim mi? (Yâsîn 36/)
Ve sen çok iyi bilmektesin ki kimlere itâat edecektin:
Ve etiyullahe ver rasule lealleküm türhamun : Allaha ve Resûlüne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız. (Âl-i İmrân 3/)
Hasm : (Hasım) Muhâlif. Karşı taraf. Düşman.
Hakem : (Hasım) Muhâlif. Karşı taraf. Düşman.
Keyd : Tuzak. Kötülük, hile.
Hısım : Akraba, yakın.
Estagfîrullâhe min kavlîn bilâ amelin
Le kad nesebtü bihî neslen lizî ukumi
Her amelsiz sözümden Allaha estagfirullah!
Kısır ile soyu olanı nisbet etsem ona tam uyar!
Amelsiz söz-imandan Allaha sığınır bağışlanmamı dilerim!
İşe dönüşmemiş boş sözlerime güvenişim, kısır biriyle soyu-sopu olan birini kıyaslamaya benzer ki tam bir şaşkınlık!
İstiğfar : (Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Haktan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. " Estağfirullâh" demek.
Akîm : Neticesiz, sonu yok. Beyhude. Yağmur getirmeyen rüzgar. Çocuğu olmayan, kısır. Doğurmayan (kadın), doğurtmayan (erkek).
Nesl : Soy, sop. Zürriyet, döl, kuşak. Halk. Çocuk hâsıl etmek.
Nisbet : Münasebet, yakınlık, bağlılık, ölçü. Rağmen. İnat olarak. İnat olsun diye.
Emertükel-hayre lâkin mâtemertü bihî
Ve mestekamtü femâkavlî lekes-tekami
Ey kardeş!
Sana hayrı emrettim, ama ben kendim onu emir edinmedim!
Kendim istikamet üzere olmadım, ama sana sözüm: İstikamet üzere ol! idi..
Ben herkese hayrı işlemeyi emrettim!
Lâkin kendime hayrı işlemeyi emretmedim ne yazık!
Sana sözüm hep: Dosdoğru yol budur! oldu.
Ama ben Hakka teslim olup istikamet edemedim!
İstikamet : Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, nâmuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adâletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyânet ve akıl içinde yürümek. Allaha kulluk etmek. Bir şeyin bir tarafa doğru olarak uzanması. Yön, cihet.
Velâ tezevvedtü kablel-mevti nâfîleten
Velem usalli sivâ farzın velem esumi
Ölmeden önce nafilelerden kendime azık hazırlamadım
Farzdan başka namaz kılmadım oruç tutmadım!..
Ölüm gelip çatmadan yol azığı hazırlamadım.
Sadece elden geldiğince farz namaz ve oruçla yetindim.
Oysa İlâhi fermanı duymuştum:
Hz. Ebu Hüreyre (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mümin kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."
(Buhârî, Rikak 38)
Tezevvede : Azık hazırlmak, azıklanmak.
Farz : Fık: Din hususunda icrası vâcib, terki mâsiyet olan Hükm-ü İlâhî. Kuran-ı Kerim veya Hadis-i Şerifle sâbit olan Cenab-ı Hakkın kati emri: Şirk koşmamak, iman etmek, namaz kılmak, yalan söylememek gibi
Nafile : Fık: Farz ve vâcibden gayrı mecburiyet olmadığı hâlde yapılan ibadet. Fazladan yapılan iş.
İbniabidin
YaZaROW
Allah razı olsun çok aramıştık sonunda bulabilmişsin. Çok güzel oldu bu harika şiiri bizlere sunman. Gerçekten hemen bilgisayarıma kaydettim. Çok sağol.
ehli-sunnet
< Allah razı olsun >
Amin ecmain
buyur kardeşim bu videoyu aç en baştan okuyor "Mevla salli vesellim kısmını cübbeli ahmet hoca eklemiş galiba her bölüm arası okuyor: seafoodplus.info?v=cZRKmTjVWL0&feature=PlayList&p=C7BCA8EBECA 7EA35&index=0&playnext=1
YaZaROW
< buyur kardeşim bu videoyu aç en baştan okuyor "Mevla salli vesellim kısmını cübbeli ahmet hoca eklemiş galiba her bölüm arası okuyor: seafoodplus.info?v=cZRKmTjVWL0&feature=PlayList&p=C7BCA8EBECA 7EA35&index=0&playnext=1seafoodplus.info?v=cZRKmx=0&playnext=1 >
İşte budur sağ olasın çok iyi oldu bu. 🙂
Kayıtsız Üye
Merhaba;
Şiir beyitte kalmış. Tamamını göremedim. Tamamını nasıl görebilirim. Ayrıca çalışmalarınız için Teşekkür ederiz. Allah (c.c.) Razı ola.
kaside i bürde, kaside i bürde türkçe, kaside i bürde anlamı
Bu kategoride yer alan Hz. Muhammedin Ailesi İçindeki Örnek Davranışları başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
Benzer Yazılar:
E min tezekküri cirânin bi zî selemin,
Mezecte deman cerâ min mukletin bi demin.
Em hebbetir-rîhu min tilkâi kâzimetin
Ve evmeda’l-berku fiz-zalmâi min idamin
Femâ liayneyke in kulte ekfüfâ hemetâ
Ve mâ likalbike in kulte estefik yehimi
E yahsebu’s-sabbu ennel-hubbe münketimun
Mâ beyne münsecimin minhü ve muztarimin
Levlâ’l- hevâ lem turık deman alâ talelin
Ve lâ erikte zikril-bâni vel-alemi
Fe keyfe tunkiru hubben bâde mâ şehidet
Bihî aleyke, udûlid-demı ves-sekami
Ve esbetel-vecdü hattay abretin ve danâ.
Mislel-behârı alâ haddeyke vel-anemi.
Neam serâ tayfü men ehvâ fe-errekani
ÜVel-hubbu yaterizul-lezzâti bil-elemi
Yâ lâimî fîl-hevâl-uzriyyi mâzireten
Minnî ileyke ve lev ensafte lem telümi
Adetke hâliye lâ sırrî bi müstetirin.
Ani’l- vüşâti ve lâ dâî bi münhasimin.
Mehadtenin nusha lâkin lestü esmeuhû.
lnnel-muhibbe anil uzzâli fî samemin.
İnnî e tehemtü nâsîhaş-şeybi fî azelî,
Veş şeybü ebadü fî nushin anit tûhemi.
Fe inne emmâreti bis-sûi met-teazet
Min cehlihâ bi nezîriş şeybi vel- heremi.
Ve lâ eaddet minel fîlil -cemili kırâ
Dayfin eleme bi resî gayre muhteşemi
Lev küntü alemü ennî mâ uvakkıruhû.
Ketemtü sırren bedâ lî minhü bil-ketemi
Men lî bi reddi cimâhin min gavayetihâ
Kemâ yüreddü cimühul-hayli bil-lücümi
Felâ terüm bil-meâsi kesre şehvetihâ
lnnet-teâme yukavvî şehveten-nehimi
Ven-nefsü ket-tıflı in tühmilhü şebbe alâ
Hubbir-redâi ve in teftımhü yenfetimi
Fasrıf hevâhâ ve hâzir en tüvelliyehû
İnnel-hevâ mâ tevellâ yusım ev yesımi
Ve râihâ vehye fîl-amâli sâimetün
Ve in hiyes-tahletil-mer’â felâ tesümi
Kem hassenet lezzeten lil-meri kâtileten
Min haysü lem yedri ennes-semme fîd-desemi
Vahşed-desâise min cûin le min şebiin
Fe rubbe mahmasatin şerrun minet-tuhâmi
Vestefrigid-dema min aynin kadimteleet
Minel-mehârimi vel-zem himyeten-nedemi
Ve hâlifîn-nefse ve ş-şeytâne vasıhimâ
Ve in hümâ mehadâken-nusha fet-tehimi
Velâ tutı minhümâ hasmen velâ hakemen
Fe ente tarifü keyfel-hasmi vel-hakemi
Estagfîrullâhe min kavlîn bilâ amelin
Le kad nesebtü bihî neslen lizî ukumi
Emertükel-hayre lâkin mâtemertü bihî
Ve mestekamtü femâkavlî lekes-tekami
Velâ tezevvedtü kablel-mevti nâfîleten
Velem usalli sivâ farzın velem esumi
Zalemtü sünnete men ahyaz-zalâme ilâ
Enişteket kademâhüd-durre min veremi
Ve şedde min segabin ahşâehû ve tavâ
Tahtel-hicâreti keşhan mütrefel-edemi
Ve râvedethül-cibâlüş-şümmü min zehebin
An nefsihi fe erâhâ eyyemâ şememi
Ve ekkedet zühdehü fîhâ zarûretühû
İnnez-zarûrete lâ tadû alâl-lsami
ve keyfe tedû iled-dünyâ zarûretü men
Levlâhü lem tahrucid-dünyâ minel-ademi
Muhammmedün seyyidül-kevneyni ves-sekaleyn
Vel-ferikayni min urubin ve min acemi
Nebiyyünâ’l-âmirün-nahi felâ ehadün
Eberre fî kavlî lâ minhü velâ neami
Hüvel-habîbül-lezî türcâ şefâatühü
Li külli hevlin minel-ehvâli muktehımi
Deâ ilallühi fel-müstemsikûne bihî
Müstemsikûne bi hablin gayrı munfasımı
Fakan-nebiyyine fî hâlkın ve fî hulukın
Velem yüdanûhü fj ilmin ve lâ keremi
Ve küllühüm min Resûlillahi mültemisün
Gürfen minel-bâhri ev reşfen mined-diyemi
Ve vâkıfûne ledeyhi inde haddihimi
Min nuktatil-ilmi ev min şekletil-hikemi
Fehve’l-lezî teme mâ’nâhu ve sûretühü
Sümmes-tafâhü hibîben bâriün-nesemi
Münezzehün an şerikin fî mehâsinihi
Fe cevherul-husni fîhi gayrı munkasımi
Damed-deathün-nâsârâ fî nebiyyihimi
Vâhküm bimâ şıte medhan fîhi vahtekimi
Fensüb ilâ zâtihî mâ şite min şerafîn
Vensüb ilâ kadrihî mâ şite min izâmi
Fe inne fadle Resûlillâhi leyse lehû
Haddün fe yuribe anhü nâtıkun bi femi
Lev nâsebet kadrehû âyâtühû ızamen
Ahyâsmühû hîne yüdâ dârıser-rimemi
Lem yemtehınna bimâ tayel-ukûlü bihî
Hırsan aleynâ felem nerteb velem nehimi
Ayel-verâ fehmü mânâhü fe leyse yürâ
Lil-kurbi vel-budi minhü gayru munfehımi
Keş-şemsi tezharu lil-ayneyni min buudin
Sagîreten ve tükillût-tarfe min ememi
Ve keyfe yüdrikü fîd-dünyâ hakîkatehû
Kavmün niyâmün tesellev anhü bil-hulumi
Fe meblegul-ilmi fîhi ennehû beşerun
Ve ennehû hayru hâlkıllâhi küllihimi
Ve küllü âyin eter-rüslül-kirâmü bihâ
Fe innemât-tesalet min nûrihi bihimi
Fe innehû şemsü fadlin hum kevâkibühâ
Yüzhirne envârehâ lin-nâsi fîz-zulemi
Ekrim bi hâlkı nebiyyin zânehû hulukun
Bil-husni müştemilin bil-bişri müttesimi
Kez-zehri fî terefîn vel-bedri fî şerefîn
Vel-bâhri fî keremin ved-dehri ti himemin
Keennehû vahve ferdün fî celâletihi
Fi askerin hîne telkahu ve fî haşemin
Keennemel-lülüül-meknûnü fî-sadefîn
Min mâdiney mantıkın minhü ve mübtesemi
Lâ tıybe yadilü türben zamme azumehû
Tûbâ lî munteşıkın minhü ve mültesimin
Ebâne mevlidühü an tîbı unsurihi
Yâ tıybe mübtedein minhü ve muhtetemi
Yevmün teferrese fîhil-fürsü ennehümü
Kad ünzirû bi hulûlil-büsi ven-nikamı
Ve bâte eyvânü Kısrâ Vehve münsadiun
Ka şemli ashabı Kisrâ gayre mülteimi
Ven-nâru hâmidetül-enfâsi min esefin
Aleyhi ven-nehru sâhil-ayni min sedemi
Ve sâe sâvete en gâdat buhayretühâ
Ve rüdde vâridühâ bil-gayzl hîne zamî
Keenne bin-nâri mâ bil-mâi min belelin
Huznen ve bil-mâ; mâ bin-nâri min daremin
Vel-cinnü tehtifü vel-envâru sâtıatün
Vel-hakku yazharu min mânen ve min kelimi
Amû ve sammû fe ilânül-beşâiri lem
Tüsmâve bârikatül-inzâri lem tüsemi
Min bâdi mâ ahbâral-akvâme kâhinühüm
Bienne dînehamül-muvecce lem yekumi
Ve bâde mâ âyenû fil-ufkı min şuhubin
Munkaddaten vefka mâ fîl-arzl min sanemi
Hattâ gadâ an tarikll-vahyi münhezimün
Mineş-şeyâtîni yakfû isre münhezimi
Keennehüm hereben abtâlü Ebrehetin
Ev askerun bil-hasâ mln râhateyhi ramî
Nebzen bihî bâde tesbîhin bi bâtnihimâ
Nebzel-müsebbihi min ahşâi mültakımı
Câet li da’vetihil eşcâru sâcideten
Temşî ileyhi alâ sâkın bi lâ kademi
Ke ennemâ setarat setran limâ ketebet
Fürûuhâ min bedîil hattı fil lekami
Mislül ğamâmeti ennâ sâra sâiraten
Tekıyhi harra vatıysin lil hecîri hamî
Aksemtü bil kameril münşakkı inne lehû
Min kalbihî nisbeten mebrûratel kasemi
Ve mâ havel ğâru min hayrin ve min keramin
Ve küllü tarfin minel küffâri anhü amî
Fes sıdkı fil ğari ves sıddîku lem yerimâ
Ve hüm yekûlûne mâ bil ğâri min erimi
Zannül hamâme ve zannül ankebûte alâ
Hayril beriyyeti lem tensüc ve lem tehumi
Vikâyetullâhi ağnet an müdâafetin
Mined dürûı ve an âlin minel ütumi
Mâ sâmaniyed dehru daymen vestecartü bihî
İllâ ve niltü civâran minhü lem yüdami
Ve leltemestü ğıned dârayni min yedihî
İllestelemtün nedâ min hayri müstelemi
Lâ tünkirul vahye min rü’yahü inne
lehû kalben izâ nâmetil aynâni lem yenemi
Fe zâke hıyne bülûğun min nübüvvetihî
Fe leyse yünkeru fîhi hâlü muhtelemi
Tebârekallâhü mâ vahyün bi müktesebin
Ve lâ nebiyyün alâ ğaybin bi müttehimi
Kem ebraet vasaben bil lemsi râhatühû
Ve atlakat eriben min ribkatil limemi
Ve Ahyetis seneteş şehbae da’vetühû
Hattâ haket ğurraten fil a’surid dühümi
Bi ârıdın câde evhıltel bitâha bihâ
Seyben minel yemmi ev seylen minet arimi
Da’nî ve vasfî âyâtin lehû zaherât
Zuhûra nâril gırâ leylen alâ alemi
Feddürrü yezdâdü husnen ve hüve müntezamün
Ve leyse yenkusu kadran ğayra müntezami
Fe mâ tetâvele âmâlül medîhi ilâ
Mâ fîhi min keramil ahlâkı veş şiyemi
Ayâtü hakkın miner Rahmâni muhdesetün
Kadîmetün sıfatül mavsûfi bil kıdemi
Lemm takterin bi zemânin ve hiye tuhbiruna
Anil meâdi ve an âdin ve an iremi
Dâmet ledeynâ fe fâkat külle mu’cizetin
Minen nebiyyîne iz câet ve lem tedümi
Muhâkkemetün fe mâ yübkıyne min şühebin
Li zî şikâkın ve lâ yebğıyne min hâkemi
Mâ hûribet katta illâ âde min harabin
A’del eâdî ileyhâ mülkıyes selemi
Raddet belâğatühâ da’vâ muârıdıhâ
Raddel ğayûri yedel cânî anil hurami
Le hâ meânin ke mevcil bahri fî mededin
Ve fevka cevherihî fil husni vel kıyemi
Fe lâ tüaddü ve lâ tuhsâ acâibühâ
Ve lâ tüsâmü alel iksâri bis seemi
Karrat, bihâ, aynü, kârîhâ, fe, kultü, lehû
Le kad zaferte bi hablillâhi fa’tesımi
İn tetlühâ hıyfeten min harri nâri lezâ
Etfâ’te harrâ lezâ min virdiheş şiyemi
Ke ennehel havzu tebyazzul vücûhü bihî
Minel usâtı ve kad câühû kel humemi
Ve kes sırâtı ve kel mîzâni ma’dileten
Fel kıstu min ğayrihâ Gin nâsilen yekumi
Lâ’ta’ceben li hasûdin râha yünkiruha
Tecâhülen ve hüve aynül hâzikıl fehimi
Kad tünkirul aynü dav’eş şemsinin ramedin
Ve yünkirul femü ta’mel mâi min sekami
Yâ hayra men yemmemel,âfûne ,sahâtehû
Sa’yen ve fevka mütûnil eynükir rusümi
Ve men hüvel âyetül kübrâli mu’tebirin
Ve men hüven nı’metül uzmâli muğtenimi
Serayte min Haraminleyken ilâ Harâmin
Kemâ seral bedrü fî dâcin minez zulemi
Ve bette terkâ ilâ en nilte menzileten
Min kâbe kavseyni lem tüdrek ve lem terumi
Ve kaddemetke cemîul enbiyâi bihâ
Ver rusülü takdîme mahdûmin alâ hademi
Ve ente tahterikus seb’at tıbâka bihim
Fî mevkibin künte fîhi sâhıbel alemi
Hattâ izâ lem teda’şe’ven li müstebikin
Mined dünüvvi velâ li müstenimi
Hafadte külle makâmin bil izâfeti iz
Nûdite bir ref’i mislel müfredil alemi
Keymâ tefûzü bir vaslin eyyi müstetirin
Anil uyûni ve sirrin eyye müktetemi
Fehurte külle fihârin ğayra müşterakin
Ve cüzte külle mekâmin ğayra mzüdehami
Ve celle mikdârumâ vullite min rutebin
Ve azze idrâkü mâûlite min niami
Büşrâlenâ ma’şeral İslâmi inne lenâ
Minel ınâyeti ruknen ğayra münhedimi
Lemmâ deallahü dâıynâ li tâatihi
Bi ekramir rusüli künnâ ekramel ümemi
Râat Kulûbel ıdâ enbâü bi’setihî
Ke neb’etin eclefet ğuflen minel ğanemi
Mâ zâle yelkâhüm fî külli mu’terakin
Hattâ hakev bil kanâ lahmen alâ vedami
Veddül firâra fe kâdû yağbitûıne bihî
Eşlâe şâlet meal ıkbâni ver ruhami
Temdıl leyâlî ve lâ yedrûne ıddetehâ
Mâlem tekün min leyâlil eşhuril hurumi
Ke ennemed dînü dayfün halle sâhate hüm
Bi külli karmin ilâ rahmil îdâ karimi
Yecürru bahra hamîsin fevka sâhibatin
Termî bi mevcin minel ebtâli mültetımi
Min külli müntedi bin lillâhi muhtesibin
Yestû bi müste’silin lil küfri mustalimi
Hattâ ğadet milletül İslâmi ve hiye bihim
Min ba’di gurbetihâ mevsûleter rahimi
Mekfûleten ebeden minhüm bi hayri ebin
Ve ba’lin fe lem teytem ve lem teimi
Hümül cibâlü fe sel anhüm müsâdimehüm
Mâzâ raev minhüm fî külli müstademi
Ve sel Huneynen ve sel Bedran ve sel Uhuden
Fusûle hatfin lehüm edhâ minel vehami
El musdıril biydı humran ba’de mâ veradet
Minel ıdâ külle müsveddin minel lememi
Vel kâtibîne bi sümril hattı mâ terâket
Aklâmühüm harfe cismin ğayra mün’acimi
Şâkis silâhı lehüm sîmâ tümeyyizühüm
Vel verdü yemtâzü bis sîmâ mines selemi
Tühdî ileyke riyâhun nasri neşrahüm
Fe tahsebüz zehra , fil ekmâmi külle kemî
Keennehüm fî zuhûril hayli nebtü ruben
Min şiddetil hazmi lâ min şiddetil huzumi
Târet kulûbül ıda min be’sihim ferkan
Femâ teferrake beynel behmi vel bühümi
Ve men tekün bi rasûlillâhi nûsratühû
İn telkahül üsdü fî âcâmihâ tecimi
Ve len terâ min veliyyin ğayra müntesırin
Bihî velâ min adüvvin ğayra münfesimin
Ehalle ümmetehû fî hırzi milletini
Kellysi halle meal eşbâli fî ecemi
Kem ceddelet kelimâtüllahi min cedelin
Fîhi ve kem hassamel burhânu min hasımi
Kefâke bil ılmi fil ümmiyyi mu’cizeten
Fil câhiliyyeti vet te’dîbi fil yütümi
Hademtühû bi medîhin estekıylü bihî
Zünûbe umrin medâ fiş şı’ri vel hıdemi
İz kalledâniye mâ tuhşâ avâkıbühû
Ke ennenî bihimâ hedyün minen neami
Ata’tü ğayyes sıbâ fil hâletyni ve mâ
Hassaltü illâ alel âsâmi ven nedemi
Fe yâ hasârate nefsin fî ticaretihâ
Lem teşterid dîne bid dünyâ velem tesümi
Ve men yebı’âcilen minhü bi âcilihî
Yebin lehül gabnü fî bey’ın ve fî selemi
İn âti zenben fe mâ ahdî bi müntekazın
Minen nebiyyi ve lâ hablî bi mün sarimi
Fe inne lî zimmeten minhü bi tesmiyeti
Muhammeden ve hüve evfel halkı biz zimeni
İn lem yekün fî meâdi âhızen bi yedî
Fadlen ve illâ fe kul yâ zelletel kademi
Hâşâhü en yuhrimer râcî me mekârimehû
Ev yercial câru minhü gayra muhterâmi
Ve münzü el zemtü efkâri medâyıhahû
Vecedtühü lî halâsî hayra mültezimi
Ve len yefûtel gınâ minhü yeden teribet
İnnel hayâ yünbitül ezhâre fil ekemi
Ve lem ürid zehrated dünyelletik telafet
Yedâ züheyrin bi mâ esnâ alâ herimi
Yâ ekramel halkı mâ li men elûzü bihî
Sıvâke ınde hulûlil hâdisil amemi
Velen yedika Rasülellâhi cahüke bi
İzil Kerîmü tecellâ bismi müntekımi
Fe in min cûdiked dünya ve Darratehâ
Ve min ulûmike ılmül levhı vel kalemi
Yâ nefsü lâ teknati min zelletin azumet
İnnle kebâire fi ğufrani kel lememi
Lealle rahmete Rabbi hıyne yaksimühâ
Te’ti alâ hasebil ısyâni fil kısemi
Yâ Rabbi vec’al recâi ğayra mün’akisin
Ledeyke vec’al hısâbî ğayra münhazimi
Veltuf bi abdike fid dâreyni inne lehû
Sabran metâ ted’uhü ehvâlü yenhezimi
Ve’zenli subhi salâtin minke dâimetin
Alen Nebiyyi bi münhel in ve münsecimi
Vel âli sahbi sümmet tâbiîne lehüm
Ehlet tükâ ven nükâ vel hılmi vel kerami
Mâ rannehat azâbâtil bâni rıyhu sabâ
Ve etrabel îse hâdil bin neğami
Yâ Rabbi salli ve sellim dâimen Ebedâ
Alâ habîbike hayril halkı küllihimi
BeğenYükleniyor