kent eş anlamlısı / Kent eş anlamlısı nedir? Kent kelimesinin eş anlamlısı kelimeler hangileridir? - Pratik Bilgiler

Kent Eş Anlamlısı

kent eş anlamlısı

Kent Eş Anlamlısı Nedir? Kent Kelimesinin Eş Anlamlısı Olan Sözcük ve TDK Sözlük Anlamı

Kent eş anlamlısı ile günlük hayatımızda sık sık merak edilen sözcükler arasında bulunuyor. Eş anlamlı kelimeler, genel olarak aynı anlama gelen, birbirlerini birebir karşılayabilen ve birbirlerinin yerine kullanılabilen kelimeler olarak ifade edilirler. türk Dil Kurumu TDK'nın sözlüğüne göz attığımız zaman kent kelimesinin aynı zamanda şehir kelimesi ile eş değer olduğunu görmekteyiz. Öte yandan kent sözcüğünün bir tane eş anlamlısı vardır. Kent eş anlamlısı nedir? İşte kentin kelimesinin eş anlamlısı olan sözcük

KENT EŞ ANLAMLISI NEDİR?

Cümlede birbirleriyle yer değiştirdikleri zaman cümlenin anlamında herhangi değişiklik olmazsa bu eş anlamlı kelimedir. Kent kelimesinin birden fazla eş anlamlısı kelime bulunmaktadır. Kent eş anlamlısı " şehir " kelimeleri olup aynı zamanda kentte demektir. Cümle içerisinde kullanılan kent kelimesi yerine aynı anlam barındırdığı için şehir gibi eş anlamlı kelimede onun yerine geçer.

KENTİN EŞ ANLAMLISI OLAN SÖZCÜK

Kent eş anlamlısı ile hemen hemen her gün merak edilen kelimeler arasında bulunuyor. Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi ya da hizmet alanında çalışan, tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanına kent denir.

Kent kelimesinin eş anlamlısı şehir olarak değerlendirilir.

KENT NE DEMEK? TDK'YE GÖRE ANLAMI

Kent kelimesi, dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisidir.

Kent kelimesi Soğdca kökenlidir.

TDK'ye göre kent kelimesi anlamı şu şekildedir:

- Şehir

- Site

KENT KELİMESİ CÜMLE İÇERİSİNDE DOĞRU KULLANIM ÖRNEKLERİ

- Paris gibi bir kentte, bu hatırlamalar, karamsarlığa sürükler insanı.

KENT KELİMESİNİ İÇEREN BİRLEŞİK KELİMELER

kent efsanesi, kent soylu, kentler arası, ana kent, başkent, çadır kent, mantar kent, megakent, yörekent, uydu kent

Öğrenmek için diğer eş anlamlı kelimeler şu şekilde;

Doktor eş anlamlısı

Yaşam eş anlamlısı

Zaman eş anlamlısı

Görev eş anlamlısı

Millet eş anlamlısı

Sözcük eş anlamlısı

Ulus eş anlamlısı

Uzak eş anlamlısı

Öğretmen eş anlamlısı

Akıl eş anlamlısı

Hayat eş anlamlısı

Kent kelimesinin eş anlamlısı nedir?

Haberin Devamı

İl ve ilçede en büyük yerleşim yeri olarak kent kelimesi öne çıkıyor. Bu kelimenin TDK üzerinden bakıldığı zaman eş anlamlı sözcüğü, ‘şehir’ olarak bizi karşılamaktadır. Okunuş ve yazılışları farklı olan bu iki kelime aynı anlam ile beraber gündelik hayatın çok sık değerlendirilen sözcükleri arasında gelir.

Kent Eş Anlamlısı

 Özellikle ticaret ve sanayi ile hizmet alanları konusunda yoğunluğun yaşandığı bölgeler kent olarak bilinir. Aynı zamanda tarımsal etkinliklerin pek fazla gerçekleşmediği yerleşim alanlarıdır. Teknolojinin gelişmesi ile beraber isteklerin artması üzerine kent nüfusu her geçen yıl daha da fazla artış göstermeye devam ediyor. Bu doğrultuda kent kelimesi için, ‘şehir’ sözcüğünü kullanabilirsiniz. Özellikle Türkçede Şehir kelimesinin içerdiği anlam ile beraber daha fazla kullanıldığını söylemek mümkün.

Haberin Devamı

 ‘’Bu kent bana artık küçük geliyor.’’

 ‘’Birçok farklı şehir gezdim.’’

 Bu tür biçimlerde cümle içerisinde veya tek başına kent ile beraber şehir sözcükleri değerlendirebilir.

kaynağı değiştir]

Platon'un felsefesi temel olarak Phaidon'da açıkladığı, algılanan şeylerle düşünülen şeyler arasındaki ayrıma dayanır. Bilginin nesnesinin, yani bilebileceğimiz şeylerin yalnızca düşünülen şeyler olabileceğini söyleyen Platon, algıladığımız şeylerin ancak kanıların, kanaatlerin, görüşlerin, sanıların nesnesi olabileceğini iddia eder. Herakleitos'tan etkilenerek algıladığımız her şeyin durmadan değişim içinde olduğunu, fakat bilginin değişmeyen, sabit bir şey olması gerektiğini, dolayısıyla bilgiye ancak düşüncede ulaşılabileceğini düşünmektedir.

Belki de en etkili ve en önemli teorisi olan idealar teorisini hiçbir zaman tam olarak ana tartışma konusu olarak eserlerinde yazmamış, Phaidon ve Devlet gibi bazı eserlerinde var olduklarını var saymış, Parmenides diyaloğunda ideaların ne olamayacaklarına dair iddialara yer vermiş, orta dönem eserlerinden sonra son dönem eserlerinde açıkça idealardan çok az yerde bahsetmiş; ancak ideaların varlığına olan inancından hiç vazgeçmemiş görünmektedir. Bu nedenle Platon'un idealar teorisini tamamlanmamış, ucu açık ve keşfedilmeyi bekleyen pek çok tarafı olan bir teori olarak düşündüğü, bir çeşit felsefi proje ya da soru olarak ele aldığı varsayılabilir.

Antik Yunanca idea eidos "görünen" demektir ve buna ek olarak, 'form, biçim, tür' anlamları da vardır. Devlet kitabında Platon güzel olan pek çok şey gördüğümüzü, bunlarda ortak olan güzel diye bir şeyin var olduğunu, bu nesnelerin ne kadar güzel oldukları değişirken onlarda ortak olan güzelin değişmeyen, mutlak ve tam anlamıyla güzel, "güzelin kendisi" olduğunu iddia eder. Bu anlamda idealar algıladığımız nesnelere algıladığımız özelliklerini kazandıran, o özelliklerin "kendisi" olan mutlak değişmeyen düşünce nesneleridir. Algıladığımız nesneler bir özelliğe sahip olduklarında o özelliğin ideasına "katılmakta", ondan "pay almaktadırlar" (methekein). Fakat Platon bu 'katılma'nın metafiziksel olarak nasıl bir şey olduğuyla ilgili bir teori vermemiş olsa da Timaeus'ta niteliklerin nasıl oluştuklarını açıkladığı kısım dolaylı olarak bu soruya cevap gibi görülebilir. Timaeus diyaloğunda nitelikler daha temel elementlerin geometrik özelliklerinden yola çıkarak açıklanırlar ve temel elementlerin bütün meydana gelme biçimlerini belirleyen demiurgos yani "sanatçı, zanaatkar, ya da yaratıcı" varoluşun bütün hallerini varlığa yani idealara bakarak var ettiği için, algıladığımız nesnelerde beliren bütün nicelikler demiurgosun yaratım sürecinde idealara "bakarak" yarattığı tikel varoluşlarının bizim algımıza yansımalarıdır.

Platon ideaları bir özelliğin ölçüldüğü mutlak standart olarak da düşünmektedir. Bir anlamda, ilk dönem diyaloglarında pozitif bir iddiada bulunmuyor gibi görünse de, Sokrates "... nedir?" sorusuna cevap isterken tümel tanımlar beklemekte ve aslında bir kavramın bütün nesnelerini içeren tümel ifadelere ulaşmaya çalışmaktadır. Bu açıdan idealar teorisinin Sokrates'e ait olabileceği, ya da Sokrates'in idealar teorisinin farklı bir versiyonuna inandığı öne sürülmüştür. İdeaları algı yoluyla değil düşünce yoluyla bildiğimizi iddia eden Platon, Menon ve Phaidon diyaloglarında ideaları doğduktan sonra öğrenmediğimizi, fakat onlara ruhumuzda zaten sahip olduğumuzu, fakat doğarken beden maddi yapıda olduğu için ruhtaki bilginin unutulduğunu, felsefe yoluyla ruhtaki bu bilginin tekrar ortaya çıkarılarak 'hatırlanabileceğini' iddia eder. İronik bir biçimde tarihte ilk üniversitenin kurucusu olan Platon 'bilgi aktarma' anlamında eğitimin imkânsız olduğunu söylemektedir, bilgi aktarılan bir şey değil, zaten ruhta olan ideaların tekrar ortaya çıkarılması, hatırlanmasıdır. Devlet diyaloğunda felsefi sürecin diyalektik yani kelimenin o günkü anlamıyla "tartışma" olduğunu, farklı hipotezlerin karşılaştırılarak en sonda hipotetik olmayan bir ve temel gerçeğe ulaşma süreci olduğunu söyler. Bu hipotetik olmayan gerçek, diğer bütün gerçekliğin nedeni olan idealardır.

Ancak idealara ulaşmanın nasıl bir şey olduğu çok açık değildir. Platon ideaların ne olduğunu söylemektense onları ve onlarla ilgili çeşitli özellikleri var sayar. Şölen diyaloğunda aşktan bahsederken aşk ideasına nasıl ulaşılacağını dört aşamada betimlemiştir. Önce bir insana aşık olarak tikel ve algıyla kavranan aşkı tanırız, sonra bu tikel algısal aşkın başka insanlardaki başka biçimlerine bakarak genel algısal aşkın ne olduğunu anlarız, sonra genel aşkı soyutlayarak düşünsel ve genel olan aşka ulaşırız. Bu düşünsel ve genel aşkı araştıra araştıra en sonunda genelin tamamına hakim olan tek bir aşka varırız. İşte bütün aşkın nasıl olacağını belirleyen, aşkın bütün durumlarında "görünen" fakat kendi hiç değişmeden kalan gerçek aşk, "aşkın kendisi" odur. Devlet diyaloğunda idealar hem nesnelerin bir özelliğe sahip olmalarının nedeni, hem de buna dair bizdeki bilginin nedeni olarak açıklanmaktadır, dolayısıyla bir şeyin gerçek olabilmesi ancak idealar tarafından sağlanmasıyla mümkündür. Gerçeği düşünsel nesnelere dayandırdığı için kimileri Platon'u "idealist" olarak adlandırırken, kimileri de tümel özelliklerin zihnimizin dışında var olduğunu iddia ettiği için "realist" olduğunu söylemiştir.

Platon ideaların algıyla kavranamayacağını iddia ettiği fakat onların var olan nesneler olduklarını söylediği için pek çok insan tarafından "idealar dünyası" diye "üçüncü bir dünyanın" (algısal ve zihinsel dünyaya ek olarak) varlığını iddia ettiği şeklinde yorumlanmıştır, fakat bu yorum yanlıştır çünkü Platon hiçbir metinde ideaların hacme sahip uzayda yer kaplayan cisimler olduğunu iddia etmez, dahası algısal ve zihinsel olan şeylerin de iki ayrı "dünya" olduğunu iddia etmez, tam tersi Timaeus'ta yalnızca bir evrenden bahseder. İdealar, fiziksel nesnelere karşıt olarak fiziksel olmayan, dolayısıyla fiziksel nesnelerin değişmek, ortaya çıkmak ve yok olmak gibi "kusurlarına" sahip olmayan mükemmel varlıklardır, hatta kelimenin tam anlamıyla varlığın kendisidirler. Devlet diyaloğunda idealar arasında bir seviye ilişkisi olduğunu da iddia eden Platon, iyi ideasının en üstte, varlıktan bile ötede olması gerektiğini, çünkü varlığın varlık olmasını iyi ideasının sağladığını iddia eder. Bu iddianın kanıtı Platon'un metafiziğin en temel sorularından biri olan "neden hiçbir şey yerine bir şey var?" sorusuna cevabıdır: bir şey vardır çünkü bir şeyin var olması hiçbir şey olmamasından daha iyidir, dolayısıyla hiçlik yerine varlığın olmasının nedeni iyi ideasıdır. İyi ideası diğer her şeyi belirleyen temel idea olduğu için, bütün idealar ve bütün varlık iyidir.

Platon ideaları ortaya atarken kendi zamanında popüler olan sofistlerin ortaya attığı pek çok soruna çözüm üretmeyi amaçlamaktadır. Bu sorunlardan birisi bir özelliğin nasıl birden fazla nesnede olabildiği sorunudur. "Birden fazla nesneye atfedilebilen özellikler" anlamında tümellerin ne oldukları tam da Platon'un idealar teorisini ortaya atmasıyla felsefenin konusu haline gelmiştir. Ayrıca sofistler retorikle yani inandırıcı konuşma yöntemleriyle pek çok yanlış iddiayı doğruymuş gibi göstermektedirler, Platon ise mantık temel alındığında gerçeğin idealara varacağını iddia etmektedir. Ayrıca Platon idealar teorisi sayesinde sadece fiziksel özelliklerin değil, ahlaki ve estetik kavramların da tümel olduklarını iddia edebilmiş ve evrensel ahlaki yasaların ya da güzelliğin ne olabileceğini tartışmaya açabilmiştir. Bu anlamda Platon idealar teorisiyle çok fazla problemi çözmeye çalışmaktadır, teorinin "bitmiş" bir halini hiçbir zaman sunmaması bu çabasına bağlı olabilir.

İdea nedir sorusuna Platon'un cevabı "gerçek olan şey" gibi görünüyor. İdeaların zamandan ve mekandan bağımsız, tümel, mükemmel, mutlak, değişmeyen, ortaya çıkmayan veya yok olmayan fakat yalnızca "var" olan şeyler olduğunu; ancak düşünce yoluyla, saf akıl ile bilinebileceklerini, varoluş halindeki algıyla kavranan her şeyin ve onlara dair bilgimizin nedeni olduklarını söylemiştir. Fakat idealarının bir çeşit "öteki dünya" ya da "ruhlar alemi" gibi yorumlanması Orta Çağda yaygınlaşan Hristiyan ve İslam inanışlarının ruh ve evren anlayışlarından kaynaklanmaktadır. İdealar soyut nesneler olsalar bile zihinsel nesneler değillerdir, dolayısıyla bu anlamda hayal edilemezler, zihinsel olarak görselleştirilemezler, öyle görünüyor ki Platon'a göre sadece düşünülebilirler, bilinebilirler ve söylenebilirler. Dolayısıyla Platon'un ne kadar "zihinsel" bir şeyden bahsettiği yoruma açık olsa da tarihte pek çok insan ideaları zihinde inşa edilen nesneler olarak yorumlamış, dolayısıyla Platon'un gerçeğin sadece zihnin içinde olan şeyler yoluyla anlaşılacağını iddia ettiği, ya da gerçekliğin tamamının zihnin içinde olduğunu söylediği sonucuna varmış, kimi bu sonucu desteklemiş, kimi eleştirmiştir. Platon'un gerçekten ne dediği ise hâlâ yoruma açıktır ve bu felsefe tarihini kateden önemli sorulardan biri gibi görünmektedir.

Ruh[değiştir kaynağı değiştir]

Her ne kadar filozofların doğaları gereği en mükemmel ruha sahip olduklarını, dolayısıyla da gerçeğe uygun olarak doğru şeyin yapılmasını sağlamak için cesaretleri olacağını söylese de, Platon hiçbir idealin maddesel dünyada çok uzun süre var olamayacağına inanmaktadır. Nasıl ki ruh ölümsüz olduğu halde beden yetersiz ve ölüme mahkûmdur, ideal toplumun kurulması mümkündür ancak kurulsa bile bozulmaya mahkûmdur. Platon insanın doğasına uygun yaşaması gerektiğini savunurken bir yandan da insanın doğasına uygun olmayan işlere kalkışmasının felaketle sonlanacağını da söyler. İdeal toplumun çöküşü de böyle olacaktır çünkü yöneticiler bir hata yaptığında, ki yapmak zorundalardır, yönetici sınıfın içine doğası daha alt tabakalara uygun insanlar karışacak ve sistem bozulacaktır. İdeal topluma "en iyilerin yönetimi" anlamına gelen aristokrasi (fakat tarihte aristokrasi olarak adlandırılan yönetimlerden farklı olarak Platon'unki günümüzdeki anlamıyla daha çok meritokrasi, ya da teknokrasidir) diyen Platon bu toplum bozulduğunda yerini bilgelikle değil onur, erk, şan peşinde koşan, ruhları akla değil "yüreğe" yani cesarete daha yatkın olan, aslında asker olması gereken yeni nesiller yönetici sınıfta büyüyecek ve "onurluların yönetimi" anlamına gelen timokrasi oluşacaktır ve bu toplum adalete değil savaşa daha yatkın olacaktır. Tarihsel anlamda baktığımızda Platon'un timokrasi olarak betimlediği toplum Sparta'ya oldukça benzemektedir, zaten Sokrates timokrasinin hâlâ daha iyiye oldukça yakın bir sistem olduğunu iddia eder ve onu kötülemez. Fakat timokraside yöneticilerin özel mülkü olmasına izin verildiğinde para hırsı bir süre sonra erdemliliğin önüne geçeceği için yönetici sınıfın çocukları artık onurlu olmayı değil zengin olmayı istediğinde "küçük bir grubun yönetimi" anlamına gelen oligarşi kurulacak, zengin ve fakir arasında ayrım oluşacak, bu da toplumun yozlaşmasına yol açacaktır. Sadece paraya önem veren oligarşi savaşlarda başarısız olacak, bu yöneticilerin toplumun düzenini iyi sağlayamamasına neden olacak, toplum içinde insanların erdemli davranma imkânı kalmayacak, yoksullaşan çoğunluklar isyan çıkaracaktır. Eğer isyanları başarısı olursa devrim yaparak "insanların yönetimi" anlamına gelen demokrasiyi kuracaklar ve topluma özgürlük hakim olacaktır, fakat özgürlük Platon için hiç o kadar da iyi bir kavram değildir, çünkü her şeyi yapma özgürlüğüne sahip insanlar yasaya uymamayı da özgülükten sayacaklar, yasaya bağlı adaletin işlememeye başladığı demokraside bir süre sonra bir düzen bile kalmayacak, herkes istediği gibi her işi yapmaya çalışacak, toplumun alt tabakası git gide büyüyecek, doğalarına uygun olmayan işleri yapan insanlar demokraside gereksiz arzuların peşinde koşacaklardır. Bu durum git gide toplumda kaosa neden olduğunda birisi gelip zorla bütün gücü eline geçirecek ve tiranlık kurulacaktır. 'Tiran' yasadan bağımsız yönetici demektir fakat Klasik çağın başlarına kadar olumsuz bir anlamı yoktur çünkü çoğu şehir 'tiranlar' tarafından yönetilmektedeydi ve tiran kral anlamında oldukça teknik bir kelimeydi. Atina'da ve pek çok şehirde demokrasinin (Platoncu anlamıyla değil, tarihsel bağlamında) ortaya çıkmasıyla kelime daha çok 'zorbalıkla ve zulümle yöneten' anlamı kazandı. Platon'a göre tiranlık ideal olanın karşıtıdır, tiran erdemlerden yoksundur, özgür bile değildir çünkü kendini maddesel arzuların bağımlısı haline getirmiştir, anlamsız en düşük bedensel arzuların peşindedir, topluma adalet değil şiddet hakimdir; tiran öldürmekte çekinmez, sadece maddi ve bedensel hazlarını doyurmaya bakar, tiranlık toplumda her şeyin yanlış gittiği sistemdir.

Estetik[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir