Farkında mısınız, son üç yıldır, her yılı, Türkiye’yi sarsan, içimizi daraltan bir olayla bitiriyoruz.
İki yıl önce, 34 vatandaşımızın öldürülüşünü yaşadığımız Uludere faciasıyla, ’i bitirmiştik.
Ağlayan ailelerin yüzündeki acı, hepimize sinmiş, yeni yılı kutlamak içimizden gelmemişti.
yılı, Paris’in göbeğinde, gündüz vakti, üç PKK üst düzey yöneticisi kadının öldürülmesiyle bitmişti. Suikast, çözüm sürecinin başlamasından hemen sonra olmuştu. “Acaba, süreç başlamadan bitecek mi” endişesiyle yeni yıla girmiştik.
’ü de, çok ciddi yolsuzluk iddialarıyla iç içe geçmiş Erdoğan-Ak Parti-Gülen Hizmet Hareketi kavgasıyla bitiriyoruz.
Yılın son günleri, bakanların istifalarına, bakan çocuklarının, üst düzey bürokratların tutuklanmalarına, üst düzey polislerin ve yargı mensuplarının yerlerinin değiştirilmesine, kabine revizyonuna, kısacası, ciddi bir “siyasi ya da yürütme-yargı krizi”ne sahne oluyor.
Türkiye’nin, ekonomisiyle, demokrasisiyle, toplumsal barışıyla, kaybettiği bir kriz bu.